MHP’den CHP’ye “Can Atalay” Tepkisi

Can Atalay için TBMM’yi yeniden olağanüstü toplantıya çağıracağını açıklayan CHP’ye tepki gösteren MHP’li Feti Yıldız, “Toplantıyı gerektiren konu görüşüldükten sonra, aynı konuda Gazi Meclis tekrar olağanüstü toplantıya çağrılamaz” dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından verilen son kararın, Meclis’te doğrudan okutulması için Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nu yeniden olağanüstü toplantıya çağıracaklarını açıklaması sonrası tepki gösterdi.

Yıldız, konuya ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Türkiye Büyük Millet Meclisi, her yıl Ekim ayının ilk günü kendiliğinden toplanır. Meclis, bir yasama yılında en çok üç ay tatili yapabilir; ara verme veya tatil sırasında Cumhurbaşkanınca toplantıya çağrılır. Meclis başkanı da doğrudan doğruya veya üyelerin beşte birinin yazılı sistemi üzerine, Meclisi toplantıya çağırır.

Ara verme veya tatil sırasında toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, toplantıyı gerektiren konu görüşülmeden ara verme veya tatile devam edilemez (Anayasa Hükmü). Toplantıyı gerektiren konu görüşüldükten sonra,aynı konuda Gazi Meclis tekrar olağanüstü toplantıya çağrılamaz. Bir hakkın suistimalini anayasa da, kanun da himaye etmez.”

Paylaşın

10 Maddede, Türkiye Ekonomisinde “Stagflasyon” Belirtileri

Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, yüksek enflasyon ortamında, üretimin ve istihdamın durgunluk göstermesi anlamına gelen stagflasyonun Türkiye ekonomisindeki belirtilerini 10 maddede değerlendirdi.

Sanayi üretimi, istihdam, kredi kullanımı gibi alanlarda yaşanan durgunluğa dikkat çeken Kozanoğlu’nun “Stagflasyon tartışması yeniden” başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:

1) En kritik öncü göstergelerden sayılan sanayi üretimi Haziran ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 4.6 düştü. Bu oran imalat sanayiinde yüzde 6.9’u buldu. Yılın ikinci çeyreğinde de ilk çeyreğe göre yüzde 3.9 zayıflama gerçekleşti. Kapasite kullanım oranı da 2023’ün aynı ayına kıyasla yüzde 1.3 azalarak 75.9 oldu.

2) İstanbul Sanayi Odası’nın derlediği İmalat Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI) Temmuz’da (üst üste beşinci ay) azalarak 47.2 düzeyinde geriledi. Yeni alınan siparişlerde son 20 aylık dönemin en sert düşüşü kaydedildi. PMI raporuna göre, izlenen on sektörün tamamında yeni siparişler yavaşladı. Üretimde ise giyim ve deri ürünleri dışındaki tüm sektörlerde daralma yaşandı.

3) Merkez Bankası Enflasyon Raporu’nda zorunlu harcamalar dışında ihtiyari harcamalarda yavaşlamaya işaret ediliyordu. Otomobil satışlarında Temmuzda bir yıl öncesine göre yüzde 14.6 düşüş gerçekleşti. Perakende satış hacim endeksinde yıllık bazda Mayısta yüzde 6.2, Haziranda 8.6 artış söz konusu olsa da son 2 yılda hep çift haneli sıçramalar kaydedildiği için burada da bir yavaşlama seziliyor. Çünkü aylık bazda ise Mayısta yüzde 3.4 daralma, Haziranda yüzde 1.7 artış gerçekleşti. Şimdilik dalgalı bir seyirle karşı karşıya bulunduğumuz söylenebilir.

4) Ekonomik yavaşlama ciro endekslerinde de kendini gösteriyor. Haziran 2024 ciro endeksi yıllık yüzde 58 arttı. Aynı ayın TUİK tüketici enflasyonunun yüzde 71.6 açıklandığını hatırlarsak, bu net bir reel gerilemeye işaret ediyor. Enflasyonda en belirgin katılık gösteren hizmetler endeksi yüzde 76.1 ile sınırlı bir reel artış sergilerken, sanayi ciro endeksi yüzde 41, ticaret ciro endeksi yüzde 58.5 nominal artış ile belirgin bir reel düşüş gösteriyor. Sıçrama gösteren sektör ise, yüzde 103.5 artışla inşaat sektörü.

5) Haziran ayında 95.8 değerini alan ekonomik güven endeksi de, Temmuz’da 1.4 düşüşle 94.4 düzeyine indi. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış verilerle tüketici güven endeksi aynı dönemde aylık bazda yüzde 3.1 azalışla son 8 ayın en düşük noktasına geldi.

Mevsimsellikten arındırılmış reel kesim güven endeksi de bir önceki aya göre 1.8 puan düşüşle 98.7’yi gördü. Sektörel güven endeksleri perakende ticarette 1.7, hizmetlerde 1.3, inşaatta 0.8 azaldı.

6) Ekonomiye hız kestirecek en önemli bir gelişme de kredilerin reel olarak daralması. Merkez Bankası verilerine göre, TL ticari kredilerin 13 haftalık büyüme oranı 26 Temmuz itibarıyla yüzde 11.2, bireysel kredilerin yüzde 28 düzeyiyle sert bir reel daralmaya işaret ediyor. Alt kırılımlarda bu oranlar konut kredilerinde yüzde 4.9, ihtiyaç kredilerinde yüzde 42.8 ve kredi kartlarında yüzde 32.4. Son haftalarda özellikle kredi kartı harcamalarında belirgin bir yavaşlama hissediliyor. Çünkü faizlerin düşüklüğü nedeniyle kredi kartlarının borçlanma olanağından yararlanan tuzu kuru kimseler birer birer minderden çekiliyor. Buna karşın gelirleri harcamalarına yetmeyen dar gelirli kesimler son çare olarak kredi kartlarına başvuruyor.

7) Faizlerin yüksekliği ve talebin daralması bekleneceği üzere kredi riskini artırıyor. Bu nedenle karşılıksız çek, protestolu senet ve tahsili gecikmiş alacaklar segmentlerinin her birinde bozulmalar görülüyor. Protestolu senet sayısında 2024 Ocak-Haziran döneminde yüzde 0.5 sınırlı bir artışa karşın, tutarda yüzde 181.9’luk bir sıçrama gözleniyor. Karşılıksız çeklerde ise durum daha vahim; karşılıksız çeklerin sayısı yılın ilk 6 ayında yüzde 78.7 artarken, tutarları yüzde 254.3’lük bir patlama gösteriyor.

Borcunu ödememiş gerçek kişi sayısı 2024 Ocak-Haziran döneminde tüketici kredilerinde 536 bin, bireysel kredi kartlarında 645 bin, toplamda ise 891 bine ulaşmış durumda. Her iki kulvarda da borç takmış kişiler bulunması nedeniyle toplam sayı daha yüksek değil. Takibe giren alacak oranı genelde yüzde 1.5, bireysel kredi kartlarında yüzde 2.5 olmak üzere düşük bir düzeyde bulunsa da artma eğiliminde. Borcunu ödeyemeyen insanların sayısının TL bazında tahsili gecikmiş alacak oranından daha hızlı artışı ise; dar gelirli, kredi limitleri düşük yurttaşların borç ödeyememe sorununu yaşadığını, önümüzdeki aylarda bu tablonun ağırlaşacağını düşündürüyor.

8) Mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı Haziran ayında bir önceki aya göre 0.7 puan artarak yüzde 9.2 düzeyine çıktı. Bu artışın turizm, tarım ve inşaatta istihdamda genişleme beklenen bir ayda gerçekleşmesi dikkat çekici. İşsiz sayısı 234 bin yükselirken, işgücüne katılanların sayısının 107 bin düşüşü, istihdam edilenlerin sayısının 341 bin gerilemesine yol açtı.

Böylelikle çalışma yaşındakilerin işbaşı yapabilenlerinin oranı yüzde 49.3’e indi. Tek bir aylık verinin güvenirliliğinin sınırlı olacağını göz önüne alsak da, işgücündeki azalma asgari ücretin sabit tutulması nedeniyle aslında şaşırtıcı değil., “Bu ücretle çalışacağıma emek piyasasından çekilirim” deme eğiliminin baş gösterdiğini düşündürüyor. Diğer önemli bir gösterge, atıl işgücü oranı da yüzde 29.2’ye ulaştı.

Böylelikle 3.3 milyonu işsizler, 3.9 milyonu tam zamanlı çalışmak istediği halde eksik zamanlı çalışmak zorunda kalanlar, 4.6 milyonu ise genellikle iş bulmaktan umudun kesmiş olması nedeniyle aktif iş aramayan, ama bir iş olsa çalışırım diyenler olmak üzere 11.8 milyon yurttaşımız atıl işgücünün parçası oldu. Ekonomik soğumayla birlikte kış aylarında işsizlik oranının yüzde 12’yi geçmesi, özellikle 2024 üniversite mezunlarının iş bulmakta zorlanması beklenmeli. 15-24 yaş arasını kapsayan genç işsizliği ise, şimdiden yüzde 17.6 düzeyinde.

9) Haziran ayında cari işlemler dengesi 407 milyon dolar fazla verdi. Net turizm gelirlerinin 4.8 milyar dolar gerçekleştiği bir dönemde sağlanan cari fazla şaşırtıcı değil. Böylelikle 2024’ün ilk 6 ayının cari açığı 16.5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Ancak bu performansa sevinmeden önce ekonominin yavaşlamasının ödemeler dengesine etkisini de göz önüne almakta yarar var. 2018 kur şokunun ardından hem TL’nin değer kaybının hem de ekonominin yavaşlamasının sonucu olarak, 2019’da 15 milyar dolar cari fazla verildiğini unutmadık.

2024 Ocak-Haziran döneminde ara malları ithalatı yüzde 14.5 azalırken, tüketim malları ithalatı yüzde 19.8 artış göstermiş. Haziran ayında enerji ürünleri ve altın hariç ithalatın bir yıl öncesine göre yüzde 2.7 azalması ekonomik yavaşlamanın etkilerinin ortaya çıktığını; tüketim mallarının ithalatının ise yüzde 5.0 artışı ise, üst gelir grubunun kurun da teşvikiyle talebinin güçlü kaldığını gösteriyor.

10) TL ticari krediler yüzde 59, ihtiyaç kredileri ise yüzde 75 faiz oranıyla öngörülen enflasyonun çok üzerinde seyrediyor. Bu durum özellikle reel sektör şirketlerini dövizlerini bozdurup/dövizle borçlanıp, TL kredi gereksinimlerini karşılamaya/yüksek TL mevduat kredilerinden yararlanmaya teşvik ediyor.

Reel sektör şirketlerinin döviz varlıkları Mayıs’ta 4 milyar dolar gerilerken, döviz borçları da 10.5 milyar dolar artmış; dolayısıyla net döviz pozisyonlarında bozulma 14.5 milyar dolara çıkmış. 2023 sonundan Mayıs’a pozisyon açığı 32,7 milyar dolar yükselmiş Bu eğilimin sürmesi halinde, önümüzdeki dönemde olası bir kur sıçramasının reel sektöre ve borç ödemelerinin aksaması nedeniyle dolaylı biçimde finans kesimine zor günler yaşatması riski artar.

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

CHP Tüzük Kurultayı: Köklü Değişim Beklentisi

CHP, köklü bir tüzük değişikliğine hazırlanıyor. Ön seçim, dönem sınırı ve başarı kriterinin CHP Tüzüğü’nde yapılacak köklü değişikliklerin başında geldiği ifade ediliyor.

Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) 4 – 9 Eylül haftasında gerçekleştirilecek tüzük kurultayı mesaisi devam ediyor.

Birgün’den Mustafa Bildirci‘nin CHP kaynaklarından edindiği bilgiye göre, parti yönetimi köklü bir tüzük değişikliğine hazırlanıyor. Ön seçim, dönem sınırı ve başarı kriterinin CHP Tüzüğü’nde yapılacak köklü değişikliklerin başında geldiği belirtiliyor.

CHP’de, “Toplumun ihtiyaçlarını karşılayan bir tüzük” değişikliği için çalışmalar sürüyor. Mevcut tüzüğün Genel Başkan’ın onayına bağladığı ön seçimin tüzük değişikliğinin ardından sürekli hale getirileceği ifade ediliyor.

Tüzük Komisyonu’nun başında yer alan CHP Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi’nin, il başkanlarıyla bir araya geldiği toplantıda da tüzük değişikliğine yönelik öneriler dile getirildi. CHP kaynaklarından edinilen bilgiye göre, ön seçimle aday belirleme konusunda çok farklı yönelimler öne çıktı.

Ön seçimin tüzük ile garanti altına alınmasına yönelik fikir birliği sağlansa da yöntemler üzerinde farklı görüşler paylaşıldı. Bazı seçim çevrelerinde, ön seçimle belirlenen adayın seçimi kaybettirdiğini anlatan il başkanları, “Ön seçim için Genel Başkan’a kontenjan verilsin. Merkez ataması yapılsın” önerisini sundu.

CHP’de, Kemal Kılıçdaroğlu döneminde dillendirilmeye başlanan, “Aktif üye-pasif üye” konusunda da görüşler ifade edildi. Bazı il başkanları, “Biz ilimizde üye bulmakta dahi zorlanıyoruz” diyerek aktif üye-pasif üye düşüncesinin hayata geçirilmesinin mümkün olmayacağını savundu.

Dönem sınırı

Tüzük değişikliğine yönelik öne çıkan bir diğer konu da dönem sınırlaması oldu. CHP kaynakları, il başkanlarının ve tüm örgütün dönem sınırlaması getirilmesi konusunda ortak görüşte olduğunu kaydederek, “Genel Başkan da dahil tüm seçilmişlere dönem sınırlaması getirilecek” dedi. Sınırlamanın, üç dönem şeklinde uygulanacağı öğrenildi.

CHP Lideri Özgür Özel’in gündeme getirdiği başarı kriterine yönelik ise il başkanlarından çeşitli itirazlar geldi. CHP’nin oyunun düşük olduğu kentlerde başarının oy oranına endekslenmesinin doğru olmayacağını söyleyen bazı il başkanları, “Üye sayısının artırılması başarı kriteri olarak konulabilir” önerisinde bulundu.

Paylaşın

7 Ayda 1554 Firma “Konkordato” Talebinde Bulundu

2023 yılında toplam 1516 konkordato talebi olurken 2024’ün ilk yedi ayında bu rakam 1554 oldu. Konkordato, mahkeme denetiminde borçlunun alacaklıları ile anlaşması sonucunda borçlarının belli bir oranda veya belirli vadelerle ödenmesi suretiyle borçlarından kurtulması yoludur.

Konkordato süreci başladığında borçlu taraf plan dahilinde ilerleyerek borçlarını ödemeye başlar. İflas ettiğini ilan eden borçlu borçları ödeyemez, fakat konkordato onaylandığında iflas ilanı düşer ve borçlar ödenmeye başlanır.

Konkordato süresi geçici mühlet için 3 aydır fakat gerekli şartlar sağlandığında 2 ay daha uzatılabilir. Kesin mühlette konkordato süresi 1 yıldır ve gerekli görüldüğünde 6 ay daha uzatılabilir.

Yüksek finansman maliyeti, enflasyonla birleşince yaşanan ekonomik durgunluk birçok sektörü zor duruma soktu. Yılın ilk yarısında kapanan şirket sayısı geçen yıla göre yüzde 25.8 artarken birçok sektörde konkordato taleplerinin geçen yıla göre yüzde 50-55 arttığı konuşuluyor. Bu sektörlerin başında da Türkiye’de büyümenin amiral gemisi olan inşaat sektörü geliyor.

İnşaat sektörünün büyük isimlerinden Yenigün İnşaat’ın konkordato haberi gözleri yeniden bu sektöre çevirdi. Türkiye Müteahhitler Birliği’nde de başkan olarak görev yapan Mithat Yenigün, bir süredir yaşadığı mali darboğazı aşamadı ve konkordato talebinde bulundu.

Konkordatotakip.com’un verilerine göre 2023 yılında toplam 1516 konkordato talebi olurken 2024’ün ilk yedi ayında bu rakam 1554 oldu. Mahkemelerin yılın ilk yarısında iflas kararı verdiği dosya sayısı ise 55. En riskli sektörler listesinde ise ilk sırayı 398 firma ile inşaat sektörü aldı. Sektörde geçen yılın tamamında 143 konkordato talebi varken bu yılın ilk 7 ayında bu sayı 97’ye ulaştı bile. Sektör temsilcileri, devletten ödeme alamama sorununa dikkat çekiyor.

Cumhuriyet’ten Didem Ernez‘e konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan İnşaat Müteahhitleri Konfederasyonu (İMKON) Genel Başkanı Tahir Tellioğlu, inşaat sektöründe son bir yıldır malzeme fiyatlarının artmasından dolayı ekonomik dalgalanma yaşandığına dikkat çekti.

Tellioğlu, “Alınan işlerle ilgili en az iki kat fiyat farkı ortaya çıkıyor. Krediye ulaşma imkânları çok zorlaştı. Krediye ulaşsanız bile faiz oranları çok yüksek. Umarız bu durum daha fazla bir sarmala girmez. Müteahhidi iflasa sürüklemekten çok koşulsuz tasfiye hakkı (işi bırakma) tanımalı. Çünkü işi kendi başına bıraksa teminat mektubu yanıyor veya ceza alıyor” dedi.

Anadolu Yakası İnşaatçıları Derneği Başkan Yardımcısı Ahmet Erkutoğlu da “Hükümetin yanlış politikası yüzünden şirketler batıyor. Zaten Yenigün İnşaat devlete iş yapıyordu. Devlet müteahhitlere ödemeyi tam yapamıyor” dedi.

Türkiye’nin en büyük mermercisi Temmer Mermer’in de yakın zamanda konkordatoya gittiğini anımsatan Erkutoğlu da kredi ve mevduatların yüksek olmasından yakınarak şunları söyledi: “Bugün kentsel dönüşümde de birçok firma sıkıntıda. Mevduat faizlerinin artmasından dolayı satışlar durdu. Ayrıca piyasada para yok. Devlet imkânlarını etrafındakine değil herkese kullansa bu sıkıntıları yaşamamış oluruz.”

Paylaşın

CHP Lideri Özgür Özel’in Filistin Ziyaretinin Tarih Belli Oldu

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 6 – 9 Eylül tarihleri arasında yapılması planlanan CHP Tüzük Kurultayı öncesi Filistin’e gitmek istediğini belirterek, “1 Eylül’de gidebilirim” dedi.

Halk TV yazarlarından İsmail Saymaz, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e Filistin ziyaretine ilişkin detayı sordu. Özel, Filistin Devlet Başkanı Abbas ile görüştüklerini söyledi. Abbas’ın sözlerini aktaran Özel şunları kaydetti:

“Biz cumartesi talepte bulunduk. Pazar saat 18.30’da “Resmi bir görüşmeyi kendisi de yapmak istiyor” dediler. Toplam 25 dakika süren bir görüşme oldu.

Konuşmasından memnuniyet duyduğumu, onları desteklediğimizi, gerek Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı olarak gerek yurt dışında yaptığım temaslarda Filistin’e duyarlı olduğumu ifade ettim. Dedim ki, “Filistin’e gelmek istiyorum. Olumlu cevap verilmişti, tarih verilmemişti. Bizi uygun bir tarihte kabul ederseniz, gelmek isteriz.”

Kendisi söz aldı, şöyle dedi: “Grubunuz beni eksiksiz ayakta karşılayıp ayakta uğurladı. Bu benim için çok önemli. CHP’yi Ecevit’ten beri biliriz. Yaser Arafat ile Ecevit’in kurduğu ilişki kıymetli. İlk dış temsilciliklerimizden birisi Arap coğrafyası dışında Türkiye’de Ecevit zamanında açıldı. Ecevit’ten sonra siz Filistin’e karşı inanılmaz bir ilgi gösterdiniz.

Sosyalist Enternasyonal’de, Almanya’daki konuşmalarınızın hepsini takip ettim. 119 ülkenin sol liderlerine yazdığınız mektubu biliyorum. Önümde örneği var. Bu süreçte Filistin’in batıya açılan penceresi oldunuz. Bizim derdimizi anlattınız. CHP genel başkanının randevu isteyip de alamamasını kabul edemem. Siz istememelisiniz. İkinci vatanınız olan Filistin’e ne zaman gelecekseniz, gününü bildirmelisiniz. Bize burada sizi ağırlamak düşer. Tarihi siz belirleyin’ dedi.”

CHP lideri, Tüzük Kurultayı’ndan önce Filistin’e gitmek istediğini belirterek, “1 Eylül’de gidebilirim” dedi.

Paylaşın

Ekrem İmamoğlu: CHP Değişecek, Türkiye Değişecek

CHP İstanbul İl Başkanlığında düzenlenen Tüzük Kurultay Çalıştayı’nda konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Cumhuriyet Halk Partisi değişecek ve Türkiye’de değişecek, bu sürecin bu yolculuğun başka bir sonucu olamaz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Yerel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin en yüksek oyla birinci parti olması beni çok mutlu etmiştir. Artık Cumhuriyet Halk Partisi farklı toplumsal kesimlerin yaşanan bu ekonomik ve adalet krizinden çıkış için adres haline gelmesi sevindiricidir.”

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP İstanbul İl Başkanlığında düzenlenen Tüzük Kurultay Çalıştayı’nda konuştu. İmamoğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar bu şekilde:

“Geçen yıl partimizin 100. yılını kutladığımız etkinlikte Cumhuriyet Halk Partisi değişirse Türkiye değişir demiştik. Bu alanda çok net ifade edeyim, Cumhuriyet Halk Partisi değişecek ve Türkiye’de değişecek, bu sürecin bu yolculuğun başka bir sonucu olamaz. Tabii geçtiğimiz süreç içerisinde tüm dünyada bir kriz döneminin yaşandığını ve bunun da bir polikriz diye tariflendiğini, politik alanda çoklu krizlerin var olduğunu ve bu çoklu kriz sürecinin de daha az önce ifade ettiğim gibi etkilerinin ülkemizde daha da yoğun yaşandığını biliyoruz.

Yurttaşlar uzunca bir süre yaşadığımız ağır ekonomi demokrasi ve adalet krizlerine rağmen muhalefeti seçenek olarak görmemesi ve 2023 seçimlerinde de aynı sonuca sürecin evrilmesi bizi artık farklı düşünmeye ve başka bir düşünce üretmeye sevk etmelidir. Aynı şeyleri yaparak aynı sonuçları alamayacağımızı seçimden bir gün sonra dile getirmiştim; içim yanarak dile getirmiştim. Bundan vazgeçmemiz gerektiğini dile getirmiştim, yol ve yöntem değiştirmemiz gerektiğini. Partide açıkçası bu çabamızın karşılık bulması ve bugün böylesi bir zaman diliminin yaşanıyor olması beni ziyadesiyle mutlu ediyor.

Yerel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin en yüksek oyla birinci parti olması beni çok mutlu etmiştir. Artık Cumhuriyet Halk Partisi farklı toplumsal kesimlerin yaşanan bu ekonomik ve adalet krizinden çıkış için adres haline gelmesi sevindiricidir. Kıymetli katılımcılar Türkiye toplumu hem siyasette hem ekonomide hep de toplumsal alanda değişimi ortak aklın yankı bulmasını istiyor.”

“Tek ışığımız var aslında; bilim, teknik, akıl”

İmamoğlu, ardından Marmara Belediyeler Birliği ve İstanbul Planlama Ajansı (İPA) iş birliğiyle, “17 Ağustos’un Çeyrek Asır Ardından” başlığıyla, 2 gün sürecek etkinliğe katıldı. İmamoğlu, burada yaptığı konuşmasına ise, “25 yıl önceyi bugün konuşmak ve içi yine kaygılarla ve de üzüntülerle ve hatta görevimizi tam yapamamanın da biraz başımızı öne eğen duruşuyla sürdürmenin hüznünü yaşıyorum” sözleriyle başladı ve şunları söyledi:

“Ve bunu yaşamalıyız. Bunu derinden hissetmeliyiz. Aslında her birey, kendi koşullarında bunu hissetmeli ki, bir an önce tabiri caizse irkilelim ve ayağa kalkalım ve işimizi daha iyi yapma konusunda yüksek bir sorumlulukla hareket edebilelim. Bu gerçeği görmezsek, aynı hataları yapmak ne yazık ki biraz da normalleşen, biraz da ‘insani’ diye tarifleyebileceğimiz tavrı ve psikolojiye dönüşen süreci bize yaşatır. Bunu yaşatmaya ve yaşamaya asla ve asla hakkımız da yok, haddimiz de yok. Bir yandan hatırlayacağız, bir yandan kayıplarımızı anacağız. Adıyaman ve Defne Belediye Başkanlarımız da bizimle. Onların şahsında, oradaki bütün yurttaşlarımıza da geçmiş olsun diyerek, onları yalnız bırakmayacağımızı iletmek istiyorum.”

“Çeyrek asır önce sarsılan bu coğrafyada, sorumluluğumuz devam ediyor ve çalışmaya devam edeceğiz” diyen İmamoğlu, “Tek ışığımız var aslında; bilim, teknik, akıl. Başka bir ışığımız yok. Yani hiçbir kişilik, kendisini şahsen bir ışık olarak göstermeye kalkmasın. Mevcutta bir ışık var; bilim. Bilimi önünüze bir ışık ve doğrultu olarak koyduğunuzda, inanın bu toplum en doğruları yapacaktır ve o doğru, can kaybı yaşamaktan bizleri kurtaracaktır” ifadelerini kullandı.

İmamoğlu, şöyle devam etti: “Burada oluşumuz, tabii sadece geçmişimizi değil, tam aksine geleceğimizi konuşmaya dairdir. Biliyoruz ve yaşıyoruz ki; İstanbul, Marmara Bölgesi, yani bu coğrafya, hâlâ büyük bir tehdit altındadır. Bugün, bu 25 yıllık süreçte, çeyrek asırlık zaman diliminde neler öğrendik? Neler biliyoruz? Nasıl önümüze bakıyoruz? Bu gözden geçirilecek. Çok değerli oturumlar, sunumlar olduğunu biliyorum. Bu bağlamda sadece İstanbul olarak değil de Marmara Belediyeler Birliği’yle birlikte burada bir araya gelmenin de öneminin altını çizmek lazım.”

“Bilimsel bir sunum elbette benim ne tarzım ne de haddim, hakkım. Ben, açıkçası o sunumlardan, yazılardan ve bilim insanlarının ortaya koyduğu, teknik insanlarının ortaya koyduğu prensiplerden kendisine ders çıkaran ve görev çıkaran bir belediye başkanıyım. Bir haritayı sizlere göstermek istiyorum. Bu haritayı biz tasarlamadık. Bu harita,

Sanayi Bakanlığı’nın 2021 yılında yapmış olduğu bir araştırmada elde eddilen haritadan bahseden İmamoğlu, şunları söyledi: “Kamuya açık bu harita, acaba ne söylüyor? Bunu düşünürken de biraz kaygılanıyorum açıkçası. Yani bu İstanbul için bir kaygı değil sevgili dostlar, bu, Türkiye için bir kaygı. Çok stratejik bir kaygı. Jeopolitik bir kaygı. Toplumsal bir kaygı, kaygı. Yani sadece depreme dayalı bir can kurtarma üzerinden kaygıyı da içermiyor. Çok yönlü kaygıları içeriyor burada gördüğünüz bu harita.

Bu haritadaki akışlar ve ilginin odağının ne denli bir noktaya bütünleştiğini, yüzde 80’lik bir ekonomik hacmin, sadece bir ülkenin 10’da 1’ine sıkışmışlığı -ne kadar büyük bir hatadır, sıkıntıdır- gösteriyor bize. O bakımdan Marmara diye konuştuğumuz deprem, Marmara’nın ya da İstanbul’un değil, net olarak Türkiye’nin depremidir. Türkiye’nin her yerindeki acı, bizim acımızdır. Ama bu deprem, Türkiye’nin depremidir. Yani buradaki sarsılmamız, buradaki yıkım ya da yıkılmama, dik durma, dirençli olma, bizim geleceğimizin tasarımını sağlayacak.

Bu kadar nettir ve açıktır. O bakımdan meseleye bu çerçeveden bakmamız lazım. Baktığınızda, insanların geldiği yerler itibariyle, okunan üniversiteler itibariyle, üretim ve tedarik zincirleri, ticaret ilişkileri itibariyle, Türkiye’nin her yerindeki insanımıza, çeşitli oranlarda büyük bedeller ödetecek bir depremdir İstanbul’da ya da Marmara’da yaşanacak deprem. Bu gerçek, bu iş, burada bulunan her birimizi aşıyor, anlamında elbette paylaşmadım. Sorumluluğumuzun büyüklüğünü hatırlatmak adına paylaştım.”

Geçen hafta Çin Halk Cumhuriyeti’nin Shenzhen Belediye Başkanı’nı misafir ettiklerini anlatan İmamoğlu, “18 milyonluk bir nüfustan bahsediyor. Aslında bu nüfus, orada okuyan ya da 6 aydan fazla oturumu olan herkesi kapsayan bir nüfus. Ki ben, bu nüfus sayımıyla ilgili uzun zamandır bir eleştiriyi yapıyorum. Türkiye’de yerleşik nüfusun, TÜİK verileri üzerinden hesaplanamayacağını ve bu bize realiteyi vermediğin, bu kapsamda bütün yönlendirmelerin ve bütün stratejik kararların altlığını oluşturan nüfus verisinin de ne yazık ki doğru bir veri oluşturmadığını yıllardır söylüyorum” diye konuştu.

İmamoğlu, şunları kaydetti: “‘İstanbul’un resmi nüfusu 16 milyon’ dedim Shenzhen’in Belediye Başkanı’na. Ki 1 milyonun üzerindeki üniversite öğrencisinin, neredeyse yüzde 60’ı bizim gurbetçimiz ama o, bu sayıda yok. Sonra, su tüketimindeki yüzde 20’lik artışa göre konuşuyorum ki, 2 milyonun üzerinde bizim ekstra bir misafirimiz var. Bunun adı sığınmacıdır, resmidir, gayriresmidir. Ben buradan bir söz söyleyince, bütün bakanlarımız açıklamalar yapmaya koşuyorlar ama soruna çözüm bulmakta, toplumu aydınlatmakta bir çaba göremiyorum. Bu bağlamda, bütün bunları üst üste koyduğumuzda, 20 milyon oluyoruz.”

Bunu niye söylüyorum? 20 milyonluk bir nüfus varken, biz şunu konuşamayız tek başına: ‘İstanbul’da zaten nüfus azalıyor.’ İstanbul’da nüfus azalıyorsa, o zaman askeri alanları niye konuta açıyoruz? Ne yapıyoruz biz? O kadar meseleler birbirine grift (iç içe) bir şekilde girmiş ki. Burada tek sorunumuz var. Yüzlerine baktığımda, başımı hafif öne eğmek durumunda kaldığım bilim insanlarını, bu işin odağına koymamaktır tek sorun. Bu kadar nettir. Tekniği, aklı, veriyi oturup masada analiz etmemektir. Yani bir kişinin ya da bir şahsın, bir grup insanın keyfi, siyasi ihtiraslarıyla karar alabileceği bir mesele değildir. Bunu söylerken kimse üzerine alınmasın.

Bunun adı Cumhuriyet Halk Partisi’dir veya bir başka partidir; fark etmez. Siyasi ihtiras alanı değildir, olamaz. Memleketin geleceğinden bahsediyoruz ve geleceğini konuşuyoruz. Bu kadar açık ve nettir mesele. İşte o bakımdan ticari ilişkiler, tedarik zincirleri, üretim, yani tüm meselelerin, 7 üzerindeki bir şiddette deprem yaşandığında, Türkiye’ye çok çeşitli bedeller ödeteceğini görüyoruz. Bu derece hayati bir konuya ne kadar ağırlık verirsek verelim, yaptıklarımızdan da tatmin olma şansımız yok. Daha fazlasını yapmakla da yükümlüyüz.”

Paylaşın

Can Atalay’ın Tutukluluğu AİHM’de: Türkiye’den Savunma İstendi

Can Atalay’ın ikisi AYM’de, birisi AİHM’de olmak üzere üç ayrı başvurusu karar verilmeyi bekliyor. AİHM’in karar vermek için Türkiye’den savunma istediği belirtildi.

Can Atalay’ın avukatı Deniz Özen, Atalay’a ilişkin AYM kararlarının hukuki değil siyasi nedenlerle uygulanmadığını belirterek, “Anayasa askıya alındı. Bugün yeni bir mahkeme kararı daha alınsa bunu da uygulamayacaklar” dedi.

Milletvekilliğinin düşürülmesi işlemi Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından ‘yok hükmünde’ sayılmasına karşın cezaevinde tutulan Gezi Davası tutuklusu TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurduğu ortaya çıktı.

DW Türkçe’den Alican Uludağ’ın haberine göre; Can Atalay’ın “hükümeti devirmeye teşebbüse yardım etme” suçundan 18 yıl hapis cezası aldığı Gezi davasının esasına ilişkin Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvurusu bulunuyor. Anayasa Mahkemesi, eski Başkan Zühtü Arslan döneminde bu başvuruyu bölümler önünde incelemeye aldı. Bu konuda Adalet Bakanlığı’nın görüşü alındı.

Ancak yeni Başkan Kadir Özkaya döneminde Atalay’ın başvurusu henüz bölüm gündemine alınmadı. Benzer şekilde aynı davada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan iş insanı Osman Kavala’nın başvurusu da “bölümler önünde” incelemede. Usulü işlerler tamamlandıktan sonra Gezi davası, AYM tarafından esastan görüşülecek.

AYM’nin bu davada vereceği olası ihlâl kararı, cezaevinde olan 5 Gezi sanığının tahliyesinin önünü açacak. Osman Kavala, Can Atalay, Mine Özerden, Çiğdem Mater Utku ve Tayfun Kahraman halen cezaevinde bulunuyor.

Can Atalay’ın Anayasa Mahkemesi’nde yapılmış bir bireysel başvuru dosyası da bulunuyor. Bu başvuru Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin AYM’nin verdiği ikinci hak ihlâli kararına uymaması üzerine yapıldı. Bölümler önünde incelemede olan başvurunun yeni Adli Yıl’da gündeme alınacağı belirtiliyor. AYM’nin, bu başvuruya ilişkin de yeni bir ihlâl kararına imza atması bekleniyor.

Atalay AİHM’e de başvurmuş

Öte yandan Can Atalay’ın, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin AYM’nin ilk ihlâli kararını uygulamaması üzerine avukatları aracılığıyla AİHM’e başvuruda bulunduğu da öğrenildi. Kamuoyuna açıklanmayan bu başvuruya ilişkin AİHM’deki süreç devam ediyor. AİHM’in bu konuda Türkiye’den savunma istediği belirtildi.

Can Atalay’ın avukatı Deniz Özen, Atalay’a ilişkin AYM kararlarının hukuki değil siyasi nedenlerle uygulanmadığını belirterek, “Anayasa askıya alındı. Bugün yeni bir mahkeme kararı daha alınsa bunu da uygulamayacaklar” dedi.

Paylaşın

Erdoğan’ın 6 Aylık Koruma Giderleri 90 Bin Emekli Maaşına Eşit

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın korumalarının bağlı olduğu Cumhurbaşkanlığı Koruma Daire Başkanlığı, 2024 yılının ilk 6 ayında 1 milyar 133 milyon lira harcadı.

Bu harcama en düşük emekli aylığı olan 12 bin 500 lira ile kıyaslandığında, yaklaşık 90 bin emeklinin bir aylık maaşına denk geliyor.

Cumhurbaşkanlığı Koruma Dairesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra ailesini de koruyor.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün (EGM) verilerine göre, bu yılın ilk altı ayında Erdoğan’ın korumalarının bağlı olduğu Cumhurbaşkanlığı Koruma Daire Başkanlığı, 1 milyar 133 milyon TL harcadı.

BirGün’den İsmail Arı’nın haberine göre; Cumhurbaşkanlığı Koruma Dairesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra ailesini de koruyor.

Başkanlığın görev tanımı şöyle: ‘‘Cumhurbaşkanlığı Koruma Dairesi Başkanlığı, Cumhurbaşkanı ve aile bireylerinin can güvenliği ve saygınlığı başta olmak üzere, konut, çalışma yeri, her türlü ulaşım vasıtası ile intikali esnasında, yakın koruma hizmetlerinden sorumludur. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı’na ait tüm yerleşkelerin ve Cumhurbaşkanı’nın bulunduğu her türlü bina ve tesisin güvenliğini sağlamakla görevlidir.’’

Cumhurbaşkanlığı Koruma Dairesi’nin 2024’ün ilk yarısında yaptığı harcama 2023 yılının tamamında yapılan harcamayı geçti. Yıllara göre Cumhurbaşkanlığı Koruma Dairesi’nin harcamaları şöyle:

2020 – 263 milyon TL
2021 – 306 milyon TL
2022 – 526 milyon TL
2023 – 1 milyar TL
2024 – (İlk altı ayda) 1,1 milyar TL

Paylaşın

Özel’den “Cemevleri” Çıkışı: Alevilerin İbadethanesidir

Hacı Bektaş-ı Veli anma etkinliklerinde konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Türkiye, vicdanları yaralayan, bir türlü açıkça ifade edilmeyen bir ayrımcılıkla Alevilere eşit vatandaşlık haklarını vermemiştir” dedi ve ekledi:

“Yürürlükte olan Anayasa’daki tüm ifadelere rağmen kanun yaparken ve uygularken Alevi vatandaşlara eşit vatandaşlık hakkı verilmeyip ötekileştirilmektedir. Haklı talepleri duymazdan gelinmektedir. Cemevleri, Aleviler için ibadethanedir, bizler için de ibadethane olacaktır. Bu anayasal hak kabul edilene kadar sizin mücadeleniz benim mücadelemdir.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özel Özel, Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesindeki Cumhuriyet Kent Meydanı’nda düzenlenen “61. Ulusal, 35. Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma, Kültür ve Sanat Etkinlikleri”ne katıldı.

Etkinliğe ayrıca, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş ile birçok siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcisi de katıldı.

Etkinlikte Özgür Özel bir konuşma yaptı. Hacı Bektaş Veli’nin ektiği tohuma yoldaş olacağına, ortak mücadeleden geri durmayacağına söz verdiğini dile getiren Özel, şu ifadeleri kullandı: “Bu topraklarda çok acı dönemler yaşandı. Yüzyıllardır kan, gözyaşı ve zulüm bir durduysa üç yürüdü. Kerbela’da akan kan Çorum’da, Maraş’ta, Sivas’ta akmaya devam etti. Kerbela’nın direnci sokak ortasında katledilen gazetecilerin, sendikacıların, bilim insanlarının, Berkin Elvan’ların cenaze törenlerinde vardı.

Kerbela’nın yası, kimi zaman Berkin’in kimi zaman Ali İsmail’in, Abdullah Cömert’in mezarının başına bir sis gibi kondu. Hünkarın yolundan gidenler, nefis karanlığını marifet ışığıyla, gönül karanlığını aşk işiyle aydınlatmaya devam ettiler. Ellerine bir gün silah almadan, şiddete hiç başvurmadan, cahiliye döneminin araçlarına başvurmadan mücadelelerine devam ettiler. Mazlumlar, zalimin kötülüğüne ne boyun eğdi, ne ortak oldu.

Madımak’ın bir utanç müzesi olana kadar mücadeleye devam edeceklerini söyleyen Özel, barış, adalet, bilim ve umuda giden yolculuğu temsil ettiklerini ifade etti. Kültür ve Turizm Bakanlığının düzenlediği “Hacı Bektaş Veli’nin Hakk’a Yürüyüşünün 753. Yıl Dönümü Anma Etkinlikleri”ni eleştiren Özel, şöyle konuştu:

“İktidar partisinin burada yıllardır süren bir geleneği yok sayarak, buradaki canlıların meşru resmi siyasi temsilcilerini dışlayarak, 15 Ağustos akşamı apar topar alternatif bir tören tertip etmelerini en başta Hacı Bektaş’ın mirasına yapılmış büyük bir saygısızlık olarak görüyor ve kınıyorum. Bugün Alevilerin en etkin şekilde çözüm bekleyen, katkı bekleyen sorunları var. Türkiye, vicdanları yaralayan, bir türlü açıkça ifade edilmeyen bir ayrımcılıkla Alevilere eşit vatandaşlık haklarını vermemiştir.

Yürürlükte olan Anayasa’daki tüm ifadelere rağmen uygulama sırasında ve kanun yaparken, kanunları uygularken Alevi vatandaşlara eşit yurttaş muamelesi yapılmamakta, ayrımcılığa tabi tutulmakta, ötekileştirilmekte ve haklı talepleri duymazdan gelinmektedir. Cemevleri Aleviler için ibadethanedir. Bizler için de ibadethane olacaktır. Bu yasal hak tanınana, bu anayasal hak kabul edilene kadar sizin mücadeleniz benim mücadelemdir.

Camilerin ibathane görülüp, Cemevlerinin ibadethane sayılmadığı, ÇEDES programı altında laik eğitim örselenip, katledildiği, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı adıyla Alevilerin kabul etmediği bir kurumun ve işleyişin oluşturulduğu ve maalesef vaktiyle ‘Cemevi cümbüş evi’ diyen, cem ile cümbüşü bir tutan yönettiği bu ülkede cümbüşün yeri Kültür Bakanlığı olduğu kabuluyle bir inancı Kültür Bakanlığına bağlayarak bu hakareti, bu hor görmeyi kurumsallaştıran bir anlayışa itiraz ediyoruz. Haklı itirazlarınızın yanındayız.”

Paylaşın

“Düşük Eğitimli Nüfus” Oranında Türkiye Avrupa’da Birinci Sırada

Türkiye, Avrupa’da “düşük eğitimli” nüfusun açık ara en yüksek paya (yüzde 61,8) sahip olduğu ülke oldu. Düşük eğitim okul öncesi, ilköğretim ve alt ortaöğretimi kapsıyor.

Eurostat Avrupa genelindeki eğitim seviyelerinin oranlarını ortaya koyan bir istatistik yayımladı.

Avrupa Birliği’ndeki (AB) ya da aday ülkelerde 25-74 yaş arası yetişkinliklerin eğitim seviyelerini ortaya koyan istatistikte İskandinav ve Baltık ülkelerinde yükseköğretim mezunlarının oranı AB ortalamasından yüksekken, Türkiye, düşük eğitimli nüfusun açık ara en yüksek paya (yüzde 61,8) sahip olduğu ülke oldu.

Çalışmada eğitim seviyeleri üç kategoriye ayrıldı. Buna göre “düşük seviye” okul öncesi, ilköğretim ve alt ortaöğretim (ISCED seviyeleri 0-2), “orta seviye” lise ve lise sonrası yükseköğretim dışı eğitim (ISCED seviyeleri 3 ve 4) ve “yüksek seviye,” yükseköğretim (ISCED seviyeleri 5-8) içerdi.

İsveç ve Norveç, yükseköğretim mezunlarının yüzde 45’inden fazlasıyla üçüncü ve dördüncü sırada yer almıştır. Letonya’da ise nüfusun yüzde 44’ü yükseköğretim derecesine sahip. Diğer İskandinav ve Baltık ülkeleri de yükseköğretim mezunları açısından AB ortalamasının üzerinde yer almakta.

Türkiye’de ise yükseköğrenim mezun oranı yüzde 20,6. Onu takip eden İtalya yüzde 18,5, sıranın en altında ise Romanya yüzde 17,4 ile yer almakta.

Birleşik Krallık’ta 25-74 yaş arası nüfusun yüzde 43,5’i yüksek öğrenim görmüş kişilerden oluşuyor ki bu oran AB’nin “Dört Büyük” olarak adlandırılan ülkelerinin üzerinde. Fransa (yüzde 38,2) bu ülkeler arasında en yüksek paya sahipken, onu İspanya (yüzde 38) takip ediyor.

Genel ve mesleki yönelimden oluşan orta eğitim düzeyinin ayrıntılarına bakıldığında, mesleki eğitimin payının birçok ülkede oldukça yüksek olduğu görülmekte.

Çekya (yüzde 63,9), Polonya (yüzde 52,2) ve Almanya (yüzde 47,4) dahil olmak üzere dokuz AB ülkesinde, orta eğitim düzeyinde mesleki yönelime sahip kişilerin payı yüzde 45’in üzerinde. Türkiye ise 36,2 oranı ile Avrupa Birliği hedefinin (yüzde 45) altında kalmış durumda.

Yükseköğretim mezunlarının payı Avrupa genelinde genç nüfus arasında önemli ölçüde artmakta. Bu durum, ülkelerin son yıllarda eğitim düzeylerindeki gelişmeleri de göstermekte. Bu nedenle, 25-34 yaş arası nüfusun eğitim seviyesi uluslararası kuruluşlar tarafından büyük ölçüde analiz edilmekte.

Verilerin mevcut olduğu 35 Avrupa ülkesinde, 25-34 yaş arası kadınların yükseköğrenim görme oranı erkeklerden daha yüksek. 2022 yılında, ortalama olarak yükseköğrenim görmüş kadınların oranı yüzde 47,6 iken, erkeklerin oranı yüzde 36,5.

Finlandiya hariç, İskandinav ve Baltık ülkelerinde cinsiyetler arasındaki fark kadınlar lehine önemli ölçüde daha yüksek. En yüksek fark İzlanda’da (yüzde 25,4 puan) tespit edilirken, Slovenya’da 23,8 puan ve Slovakya’da 22,8 puanlık fark göze çarpıyor.

Türkiye (1,3 puan), İsviçre (3,6 puan) ve Almanya (4,6 puan) ise farkın en az olduğu ülkeler, bu da yükseköğretim derecesine sahip kadın ve erkeklerin paylarının birbirine çok yakın olduğunu göstermekte. AB’de 25-74 yaş arası yükseköğrenim görmüş kişilerin oranı sürekli olarak artmakta. Bu oran 2004 yılında yüzde 19.1 iken 2022 yılında yüzde 31.8’e yükseldi.

Hayat boyu öğrenme: Eğitimdeki yetişkinler

İnsanların becerilerini güncellemeleri gerekebileceğinden yaşam boyu öğrenme de büyük önem taşıyor. Bu, yetişkinler için eğitim ve öğretime katılım olarak da bilinir.

Eurostat’a göre, yaşam boyu öğrenme, örgün, yaygın veya gayri resmi eğitim faaliyetlerini içerir. Amaç, katılımcılar arasında bilgi, beceri ve yeterlilikleri geliştirmektir. İşgücü piyasasında dijitalleşme ve otomasyon söz konusu olduğunda, yetişkin öğrenimi önemli bir unsur olarak öne çıkar.

2022 yılında, AB’de 25-64 yaş aralığında olup son 4 hafta içerisinde eğitim veya öğretime katılmış kişilerin oranı yüzde 11,9. Bu oran Bulgaristan’da yüzde 1,7 ve İsveç’te yüzde 36,2 arasında değişmekte. İskandinav ülkelerinde yetişkin öğrenimi oranı yüksekken, Balkan ülkeleri AB ortalamasına kıyasla önemli ölçüde daha düşük paylara sahip.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın