DEM Parti’den Bahçeli’ye Yanıt: Derdiniz Ülke Sevdası Değil, Rant Ve Çıkar

DEM Parti, hazine yardımlarının kesilmesini ve milletvekillerinin yargılanmasını isteyen MHP lideri Devlet Bahçeli’ye verdiği yanıtta, “Derdiniz de ülke sevdası değil iktidar, koltuk, rant ve çıkardır” ifadelerine yer verdi.

Haber Merkezi / Yanıtta ayrıca, “Anayasa Mahkemesini kapatmayı, anayasal düzeni askıya aldırmayı önerecek kadar darbeci bir zihniyetin temsilcisi olan bu zat ve partisi mafyanın, karanlık ve organize işlerin, gayri ahlaki ve gayri hukuki bütün uygulamaların ve cinayet şebekelerinin merkezi gibi çalışmaktadır” denildi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), hazine yardımlarının kesilmesini ve milletvekillerinin yargılanmasını isteyen Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye yanıt verdi. Yanıtta şu ifadelere yer verildi:

“Darbeci Bahçeli’ye yanıt… AKP’nin küçük ortağı MHP’nin Genel Başkanı yaptığı son açıklama ile Kürt düşmanlığını, DEM Parti hazımsızlığını, demokrasi ve hukuk karşıtlığını körüklemekte, anayasal düzenin son kırıntılarına da meydan okumaktadır. Önüne konulan her metni düşünmeden okuyan bu zat, galiz söylemlerle siyasette çukurlaşmanın örneğini sergilemektedir.

Bu zat ve dile getirdiği anlayış, Türkiye’deki en temel demokrasi, hukuk, insan hakları sorunu haline gelmiştir. Anayasa Mahkemesini kapatmayı, anayasal düzeni askıya aldırmayı önerecek kadar darbeci bir zihniyetin temsilcisi olan bu zat ve partisi mafyanın, karanlık ve organize işlerin, gayri ahlaki ve gayri hukuki bütün uygulamaların ve cinayet şebekelerinin merkezi gibi çalışmaktadır.

“Bahçeli ve ona akıl veren derin dalkavukları akıllarını başlarına almalı”

Bu zata hatırlatırız ki, partimiz bu ülkede milyonlarca oy almış, yıllarca sürdürülen ucube seçim barajını yıkmış, çıkarılan her türlü engeli aşmış, tutuklama, saldırı ve her türlü hukuksuzluğa rağmen halkın desteği ile parlamentoya girmiştir. Bu ülke kimsenin babasının çiftliği değildir. Kendisi bu ülkenin sahibi, bizler de kiracısı değiliz. Bizler de bu ülkenin sahipleriyiz. Bahçeli ve ona akıl veren derin dalkavukları akıllarını başlarına almalıdır. Bu tehlikeli oyunla hedef aldığınız toplumsal barıştır.

Derdiniz de ülke sevdası değil iktidar, koltuk, rant ve çıkardır. Bu köhnemiş zihniyetiniz Türkiye’yi yangın yerine çevirmekten başka bir işe yaramaz. Partimizin kazandığı hakların tamamı, kendisine oy veren milyonların vergisidir, alınteridir. Biz bu ülkede demokrasi ve barış isteyen milyonların sesiyiz. Öyle sokak kabadayılığıyla hiç kimse partimizi susturamaz. Bizler 90’lı yılların cinayet şebekelerine eyvallah etmedik, bugünkü çakma meydan okumalara da pabuç bırakmayız!”

Paylaşın

Devlet Bahçeli, DEM Parti’yi Ve AYM’yi Hedef Aldı

Yazılı bir açıklama yapan MHP Lideri Devlet Bahçeli, “Gelişmeler karşısında ilk önerim, 57 DEM milletvekilinin maaşının ve bu terör yuvasına ödenecek hazine yardımının derhal kesilerek terörle mücadeleye ve şehit ailelerine aktarılmasıdır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “İkinci önerim, teröre yardım ve yataklık yapan, somut delillerle suçu sabit görülen sözde milletvekillerinin görüşülmeyi bekleyen dokunulmazlık dosyalarının karara bağlanarak bu haşeratların acilen mahkemeye çıkarılmasıdır.”

Bahçeli, açıklamasının devamında, “Üçüncü önerim, yeni Anayasa sürecinde, Anayasa Mahkemesi statüsünün, üye yapısının, yargılama usullerinin radikal şekilde ele alınarak yeniden yapılandırılması ya da bu mahkemenin kapatılmasıdır. Dördüncü önerim de TBMM Genel Kurulu’nda anlam ve ahlaki bağlayıcılığını temelden kaybeden kürsü dokunulmazlığı sınırlarının yeni baştan çizilmesidir” ifadelerini kullandı.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin resmi sitesi üzerinden yazılı bir açıklama yayınladı. Bahçeli, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Terör(izm)le mücadele, milli güç unsurlarının bir konsept dahilinde seferber edilmesini gerektiren bütünlükçü ve çok boyutlu mekanizmalar toplamı; aynı zamanda siyasi, stratejik, ekonomik, güvenlik, psikolojik ve diplomatik yönleri bulunan değişken ve dinamik süreçlerin muhassalasıdır.

Bunun yanı sıra terörle mücadeleyi muvaffakiyetle taçlandıran manevi amillerin başında da sabır, inanç, metanet ve moral üstünlük mühim ve müessir bir konumdadır. Terörle mücadele doğaçlama bir süreç olmadığından manevra kabiliyet ve kalitesi devamlı güncellenerek güçlendirilmelidir.

Türkiye 40 yıldır bölücü terörle mücadele halindedir. 15 Ağustos 1984 Eruh ve Şemdinli saldırılarından 15 Ağustos 2024’e kadar geçen 14 bin 600 günde sivil ve resmi görevli şehit sayımız 14 bin 902’dir. Üstelik 40 yıllık mücadele döneminde tezahür eden ekonomik kaybın kabaca 2,5 trilyon dolara yaklaştığı iddia ve ifade edilmektedir.

Elbette kahraman şehitlerimizin dökülen kanlarının hiçbir ekonomik veya parasal ölçüyle mukayesesi mümkün değildir. Onların fedakarlıkları imrenilecek ve hayranlık duyulacak seviyededir. Emperyalizmin uzaktan kumandasıyla emel ve eylem hiyerarşisi oluşturan terör örgütünün hem insanlık suçu işlediği hem de Türkiye’nin ve Türk milletinin varoluşsal haklarına saldırdığı ayan beyan gözler önündedir.

Terörle mücadelenin ardışık ve bütünlükçü mahiyetinden dolayı yalnızca dağda gezen silahlı eşkıya kolunu etkisiz hale getirmek doğal olarak terörist ikmal kanallarını tasfiyede yetersiz kalmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde terör ve bölücülük propagandası yapan lekeli yüzlerin varlığı ülke ve millet gündemini meşgul ettiği müddetçe kanlı döngünün sonu gelmeyecektir.

Dağda kovalanıp başı ezilen, sınır ötesinde kaçacak ve sığınacak in bulmakta zorluk çeken hainlerin siyasi destekçileri artık iyice azgınlaşmışlardır. ‘Bu devlet yıkılmalıdır’ diyen bir soysuz, DEM kontenjanlı TİP milletvekilidir. Sövüp saydığı Türkiye Cumhuriyeti devletinin hazinesinden emekli maaşı dışında her ay 170 bin lira milletvekili maaşı almaktadır. Bu yürek yaralayan gerçek milli vicdanları kanatmaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanımızın ABD ziyareti sırasında kaç uçakla gittiğini sayıp Külliye’nin güvenlik harcamalarının çetelesini tutan, bunu da emeklilerimizi provoke etmek için kullanan organize ihanet ve terör şebekesinin devlet hazinesine deyim yerindeyse hortum bağlaması utanç duyulacak bir tenakuzdur. Asıl konuşulması ve sorgulanması gereken bu melun utanmazlıktır.

PKK’nın milis unsuru olan DEM’in TBMM’de 57 milletvekili bulunmaktadır. Bu milletvekillerin devlet hazinesine yıllık maliyeti 116 milyon 280 bin liradır. Ayrıca DEM’in 171 milletvekili danışmanın hazineden aldığı yıllık maaş 133 milyon 380 bin lira, 10 grup danışmanının yıllık maaş külfeti 8 milyon 400 bin lira, 30 büro personelinin aldığı yıllık maaş da 23 milyon 400 bin liradır.

Daha vahimi de DEM’in 2024 yılında hazineden aldığı yardım miktarının yaklaşık 658 milyon lira olmasıdır. Bu kapsamda terör ve bölücülük odağı DEM’in düşman olduğu devletten 2024 yılında alacağı toplam parasal büyüklük yaklaşık 940 milyon liradır.

En düşük emekli maaşının 12 bin 500 lira olduğu düşünüldüğünde neredeyse 76 bin emeklimizin hakkı terör örgütüne adeta kurşun, silah ve bomba parası olarak hibe edilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin 26 Aralık 2023 tarihli TBMM Grup Konuşmasında telaffuz ve temas ettiğim şu görüşlerin tekraren değerlendirilmesi milli ve vicdani bir sorumluluktur:

Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne düşman kesilen sözde parti veya partilerin Cumhuriyet’i kuran TBMM’de bulunması, hazine yardımı ve maaş almaları rezalettir, melanettir, cinayettir, zillettir, milletimize karşı en aşağılayıcı muamelemedir. Böylesi bir haksızlık ve hukuksuzluk dünyanın hangi ülkesinde görülmektedir?

Dört öneri

Gelişmeler karşısında ilk önerim, 57 DEM milletvekilinin maaşının ve bu terör yuvasına ödenecek Hazine yardımının derhal kesilerek terörle mücadeleye ve şehit ailelerine aktarılmasıdır. İkinci önerim, teröre yardım ve yataklık yapan, somut delillerle suçu sabit görülen sözde milletvekillerinin görüşülmeyi bekleyen dokunulmazlık dosyalarının karara bağlanarak bu haşaratların acilen mahkemeye çıkarılmasıdır.

Üçüncü önerim, yeni anayasa sürecinde, Anayasa Mahkemesi statüsünün, üye yapısının, yargılama usullerinin radikal şekilde ele alınarak yeniden yapılandırılması ya da bu mahkemenin kapatılmasıdır. Dördüncü önerim de, TBMM Genel Kurulu’nda anlam ve ahlaki bağlayıcılığını temelden kaybeden kürsü dokunulmazlığı sınırlarının yeni baştan çizilmesidir.

Emeklilerimizi ve ekonomik gelişmeleri çarpıtıp istismar eden tatlı su kurnazlarının, sinsi fırsatçıların, DEM’lenmiş CHP’nin ve marjinal yedeklerinin bu ibretlik gerçekler karşısında vereceği hiçbir cevap yoktur.

Bölücülere ve dolaylı şekilde teröristlere aktarılan hazine kaynağımızın derhal kesilmesi, devlete ve millete ihanet eden kenelerin ayıklanması hiçbir şekilde ertelenemez bir mecburiyet ve mükellefiyettir. Dünyanın hiçbir yerinde ülkesine kast edip de geçimini ve geleceğini o ülke üzerinden sağlayan bir şebekeye müsaade edilmemiş, bundan sonra da edilemeyecektir.

Adalet, ahlak, hakkaniyet ve kul hakkını gözetmek için vakit gelmiş, mahut ve malum tarihi görev aziz millet evlatlarının irade namusuna emanet edilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi Cumhur İttifakı’yla birlikte bu görevi omuzlamaya muktedirdir. Aziz şehitlerimizi rahmet, gazilerimizi hürmetle anarken, onların mücadele onurlarının asla gölgelenmeyeceğini de herkesin bilmesinde sonsuz yarar olacaktır.”

Paylaşın

Suriye İle Normalleşme: ABD Sürece Nasıl Bakıyor?

2023 yılında, dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad, Rusya’nın başkenti Moskova’da bir araya gelmiş ve toplantıda Türkiye ile Suriye arasındaki normalleşme süreci ele alınmıştı.

Çavuşoğlu – Mikdad görüşmesi 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşından sonra ilk resmi temas olarak kayıtlara geçmişti. Ardından, iki ülke yetilileri tarafından verilen normalleşme mesajlarının yanı sıra resmi kaynaklar tarafından doğrulanmamakla beraber, Türkiye ve Suriyeli istihbarat yetkililerinin teknik düzeyde ilk temasları yaptıkları kaydedilmişti.

Peki ABD, Türkiye-Suriye normalleşme sürecine nasıl bakıyor?

BBC Türkçe’de yer alan habere göre; ABD, Türkiye ile Suriye arasında yeniden canlanan normalleşme sürecine mesafeli olduğunu saklamıyor. ABD’nin iki ülke arasındaki normalleşmenin siyasi sonuçları kadar askeri boyutlarını ele aldığı, özellikle Kuzey Suriye’de olası bir Türkiye-Suriye-Rusya askeri iş birliğinin bölgedeki Amerikan askeri varlığını nasıl etkileyebileceği sorusuna odaklandığı kaydediliyor.

ABD, 2023’te de Türkiye ile Suriye arasında Rusya’nın arabuluculuğunda gerçekleştirilen görüşmelere mesafeli olduğunu bildirmişti. Ankara’ya bu konudaki kaygılarını ileten Washington, pozisyonunu kamuoyuna yaptığı açıklamalarla da kayda geçirmişti.

Haziran ayından itibaren yeniden canlanan Türkiye-Suriye normalleşme sürecine ilişkin olarak da kaygılarını dile getiren Washington, en son Ankara Büyükelçisi Jeff Flake aracılığıyla görüşünü iletti. 14 Ağustos’ta Ankara’da Türk gazetecileriyle bir araya gelen Flake, konuyla ilgili bir soru üzerine, “ABD, Suriye ile ilişkilerini normalleştirmeyecek” dedi.

Suriye’deki durumda bir ilerleme olmamasından dolayı hemen herkesin hayal kırıklığı yaşadığını kaydeden Flake, Washington’un Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararına bağlılığını yineledi ve açıklamasının sonunda bir kez daha ABD’nin Suriye ile normalleşmeyeceğini vurguladı.

2015 sonunda kabul edilen BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı, Suriye’de muhalefet ve iktidarın ülkede kapsayıcı bir hükümet kurmalarını ve ülkeyi BM gözetiminde adil bir seçime götürmelerini öngörüyordu. İktidar, muhalefet ve sivil toplumdan oluşan komitelerin Cenevre’de başlattıkları yeni anayasa çalışmaları, Şam yönetiminin ayak sürümesi nedeniyle bir sonuca ulaşamadı.

ABD’nin Türkiye-Suriye normalleşme sürecine ilişkin siyasi ve askeri açıdan önemli kaygıları bulunuyor. Kuzey Suriye’de omurgasını Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yakın askeri ve teknik işbirliği içinde olan ve yaklaşık bin asker bulunduran ABD açısından ilk soru, Türkiye-Suriye normalleşmesinin güvenlik alanında ne gibi sonuçlar doğuracağı.

Türkiye ve Suriye’den son dönemde yapılan açıklamalar, Ankara’nın terör örgütü olarak tanımladığı YPG’nin Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğine tehdit oluşturduğuna işaret ediyor ve olası bir normalleşme sürecinde bu konuda iki ülkenin işbirliği yapabileceği değerlendirmelerine neden oluyor.

Ankara, Şam ile gerçekleştirilecek normalleşmenin en öncelikli başlığının güvenlik olacağını vurguluyor. Suriye’den Türk sınırlarına dönük tehdidin tamamen ortadan kalkması Ankara açısından öncelikli hedef.

ABD’nin önemli kaygılarından biri de Ankara-Şam yakınlaşmasının Rusya’nın arabuluculuğunda ve İran’ın da katılımıyla sürüyor olması ve iki komşu ülkenin normalleşmesinden bu ülkelerin avantajlı çıkacağı değerlendirmesi.

Rusya ve İran, 2015’ten bu yana Suriye’ye önemli askeri ve ekonomik destek verdiler ve iç savaşta yıkılmamasını sağladılar. Bunun karşılığında her iki ülke de Suriye topraklarında ciddi askeri varlık barındırma hakkını elde etti.

Suriye, özellikle Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki önemli üssü haline geldi. Ülkede iki önemli askeri üssü olan Rusya, en son Kobani’de Suriye ile ortak bir üs daha kurdu. Bu adımın ardından ABD’nin bu bölgeye yakın askerlerini daha iç kısımlara yerleştirdiği iddia edildi.

Türkiye’nin sınırlarının hemen karşısında oluşturulan Rusya-Suriye ortak üssünden rahatsızlık duymadığı Milli Savunma Bakanlığı (MSB) kaynaklarının yaptığı açıklamayla ortaya çıktı.

Türk basınına konuşan MSB kaynakları, “Barış Pınarı Harekatı sonrasında ABD ve Rusya ile iki mutabakat imzalamıştık. Bu mutabakatlar kapsamında; terörist unsurların belli bir bölgeye çekilmesiyle ilgili tedbir alınması yer alıyordu. Biz o günden bugüne kadar bu kapsamda yapılacak her türlü çalışmayı olumlu olarak değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandılar.

Aynı kaynaklar, “Orada da Ruslar ile rejimin bir faaliyeti olduğu açık ve bizim tespitlerimizde de bu var. Bu çalışmayı terör örgütü PKK/SDG/PYD-YPG varlığının o bölgede zayıflaması olarak değerlendiriyoruz ve yakınen de gelişmeleri takip ediyoruz” görüşünü ilettiler.

İran’ın da bölgede önemli sayıda milis güçleri bulunuyor. Suriye iç savaşı sırasında Şam yönetiminin devrilmemesinde önemli rol oynayan İran bağlantılı bu güçlerin, Türkiye-Suriye normalleşmesinden hem askeri hem siyasi olarak yararlanabileceği ve varlıklarını pekiştirebilecekleri öngörülüyor.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani 19 Ağustos’ta düzenlediği basın toplantısında, konuyla ilgili bir soru üzerine, “Böyle bir yaklaşımı ciddiyetle destekliyoruz. Her ikisi de İran’ın ortakları olan bölgenin önemli ülkeleri Türkiye ve Suriye, hızlı bir şekilde mevcut sorunları çözmeli, ilişikleri normal koşullara geri getirilmeli. Biz de bu hususta yeni adımları destekliyoruz” dedi.

Normalleşme süreci ne aşamada?

Türkiye ile Suriye arasındaki normalleşme süreci, 2023’te yapılan bakanlar düzeyindeki görüşmelerin ardından tıkanmıştı. Süreç, Rusya’nın bu yılın Haziran ayında Şam nezdinde yaptığı girişimlerin ardından canlanma işaretleri gösterdi.

Bunun en önemli işareti, Şam yönetiminin Türkiye ile ön koşulsuz görüşebileceğine ilişkin verdiği mesaj oldu. Resmi kaynaklar tarafından doğrulanmamakla beraber, Türk ve Suriyeli istihbarat yetkililerinin teknik düzeyde ilk temasları yaptıkları kaydediliyor.

2023 sürecinde olduğu gibi bundan sonraki aşamada yine dışişleri ve savunma bakanları ile istihbarat yetkililerinin katılımıyla bir üst aşamaya geçilmesi öngörülüyor. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler de Ağustos ayında yaptığı bir açıklamada Türkiye ve Suriye arasında bakan düzeyinde temasların olabileceğini kaydetti.

Siyasi görüşmelerde sonuç alınması durumunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Rusya ya da başka bir üçüncü ülkede bir araya gelmeleri olasılığı bulunuyor.

Paylaşın

“Zenginlere Vergi Affı’ İddiaları: Cevdet Yılmaz’dan Açıklama

“Zenginlere vergi affı” iddialarına ilişkin açıklama yapan Cevdet Yılmaz, Hükümetimiz, resmi politika belgelerinde veya yetkililerce yapılan açıklamalar ile izleyeceği politikaları ve kapsamlı etki değerlendirmeleri sonrasında aldığı kararları şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşmaktadır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Meclis’imizden geçen son vergi paketi de bu aşamalardan geçerek teklif halini almış ve Meclis’imizin taktiri ile yasalaşmıştır. Bu süreçlerde “zenginlere vergi affı” hiç bir aşamada gündeme dahi gelmemiştir.”

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, sosyal medya hesabı üzerinden, vergi paketinde ‘zenginlere vergi affı’ yer alacağı iddialarına ilişkin açıklama yaptı. Cevdet Yılmaz, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Medya ve sosyal medyada isim ve kaynak ortaya konmadan hükümetimizin çalışmaları hakkında yapılan temelsiz açıklamalara ve spekülatif yorumlara itibar edilmemelidir.

Hükümetimiz, resmi politika belgelerinde veya yetkililerce yapılan açıklamalar ile izleyeceği politikaları ve kapsamlı etki değerlendirmeleri sonrasında aldığı kararları şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşmaktadır. Meclis’imizden geçen son vergi paketi de bu aşamalardan geçerek teklif halini almış ve Meclis’imizin taktiri ile yasalaşmıştır. Bu süreçlerde ‘zenginlere vergi affı’ hiç bir aşamada gündeme dahi gelmemiştir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın vergi paketi hususunda tercihleri tam aksine net bir şekilde geniş kesimlerinden yana, çok kazanandan çok almayı öngören bir yaklaşım ile çalışmaların yapılması yönünde olmuştur. Aziz milletimiz Sayın Cumhurbaşkanımızı da bu yalanları yaymaya çalışanları da gayet iyi tanımaktadır.”

Paylaşın

MEB, Yoksul Çocukları “Ucuz İşgücü” Yapmakta Kararlı

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) yoksul kesimden gelen çocuklara iki seçenek tanıyor: MESEM’lerde (Mesleki Eğitim Merkezi) ucuz işgücü olmak veya imam hatiplere ya da hafızlık kurslarına gitmek.

Cumhuriyet’ten Eylül Barut’un haberine göre; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) projeleri arasında yer alan Kuran Eğitim Merkezleri’nin ayrıntıları netleşti.

Eğitim merkezlerinin müfredatı Diyanet tarafından hazırlanacak ve eğitimlerde yine Diyanet’in hazırladığı veya “uygun gördüğü” ders materyalleri kullanılacak. Teorik ve pratik olarak yapılacak eğitim hizmetlerinin yürütülmesinde ise Diyanet Akademisi, müftülükler ve ilahiyat fakülteleriyle işbirliği yapılacak.

Konuya ilişkin açıklama yapan Diyanet Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü Sedide Akbulut, Kuran Eğitim Merkezleri’nin Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından belirlenen liselerle eşleştirileceğini belirterek “Hem liseye gidecekler hem de eğitim merkezlerimizde müfredatımızı da görecekler. Öğrenci günün yarısında okuldaki derslerini aldıktan sonra diğer yarısını Kuran Eğitim Merkezleri’nde geçirecek” dedi.

Öğrencilerin örgün eğitimden uzaklaştırılıp alternatif “kurslara” yönlendirilmeleri ise akıllara Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) uygulamasını getirdi. Çocukların ucuz işgücü olarak denetlenmeyen ve iş güvenliği bulunmayan ortamlarda çalıştırılmalarının ölümle sonuçlanan iş cinayetlerine yol açtığı için eleştirilen MESEM öğrencileri haftada bir gün okulda teorik eğitim, dört gün işletmelerde “pratik eğitim” alıyorlar.

Ağırlıklı olarak meslek lisesi öğrencilerinden oluşan MESEM projesinin ardından imam hatip lisesi öğrencilerini odağa alan Kuran Eğitim Merkezleri, öğrencileri örgün eğitimden uzaklaştıracak yeni bir araç olarak yer alıyor.

Eğitimci Nurcan Korkmaz, yoksul ailelerin çocuklarının iki seçenek arasında kalarak çıkmaza sürüklendiğini söyledi.

Eğitimci Korkmaz şöyle devam etti: “MEB yoksul kesimden gelen çocuklara iki seçenek tanıyor: MESEM’lerde ucuz işgücü olmak veya imam hatiplere ya da hafızlık kurslarına yönlendirilmek. Aslında bu temelde Tevhidi Tedrisat Yönetmeliği’ne aykırı. Biz bunu aslında şöyle de görebiliriz: MEB bir anlamda Diyanet tarafından yönlendiriliyor.

Türkiye’de eğitim aslında Diyanet’e ve bir taraftan da sermayeye teslim ediliyor. İki ucu açık bir şekilde ve gittikçe de dinselleşiyor. Zaten maarif müfredatıyla ve Öğretmenlik Meslek Kanunu’yla imam hatip olmayan okullarımız bile seçmeli derslerle bir anlamda imam hatip haline getirilmiş, her yönüyle dinselleştirilmişti. Bu Kuran Eğitim Merkezleri ise çocuklarımızın tamamen örgün eğitiminden uzaklaştırılması demek.”

Yapılan hamlelerin bir bütün olarak incelenmesi gerektiğini kaydeden Korkmaz, “MEB’in geçen günlerde yönetmelikte yaptığı düzenlemeyle, ortaokul veya imam hatip ortaokullarından mezun olan öğrenciler tercih yapmadıkları takdirde açıköğretime geçebilecekler. Bu zaten bir anlamda örgün eğitimi sonlandıran bir şeydi, bunları birlikte düşünmek ve değerlendirmek gerekiyor.

Bütün olarak maarif müfredatına, açıköğretim yönetmeliğiyle, MESEM’le, şimdi de Diyanet’in bu yönetmeliğiyle beraber değerlendirmek lazım. Özellikle ortaöğretim düzeyinde alt sınıftan ve yoksul çocukların ulaşabileceği, sadece iki ayaktan ilerleyen bir eğitimin kaldığını görüyoruz” diye konuştu.

Paylaşın

Tasarruf Tedbirleri Yine Sözde Kaldı: Milyonlar Temsil Ve Tanıtıma Aktı

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca yayımlanan Tasarruf Tedbirleri Genelgesi’nde en büyük tasarruf kalemi olarak yer alan temsil ve tanıtım kaleminden yüz milyonlarca liralık harcama yapıldığı tespit edildi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı henüz 2024’ün ilk yarısına yönelik mali tablolarını açıklamazken 17 bakanlığın temsil ve tanıtım kaleminden yaptığı toplam harcama, 205 milyon 662 bin 167 TL olarak gerçekleşti. Dışişleri Bakanlığı, 124 milyon 152 bin 159 TL ile temsil ve tanıtım için en fazla para harcayan bakanlık oldu.

Dışişleri Bakanlığı’nın ardından Ticaret Bakanlığı, 39 milyon 874 bin 799 TL harcayarak Ocak-Haziran 2024 döneminde en çok temsil ve tanıtma harcaması yapan bakanlıklar arasında ikinci sıraya yerleşti.

AK Parti iktidarında icracı bakanlıklar da dahil çok sayıda bakanlık, “İktidarın propaganda aracı” olarak kullanıldı. Saray Kabinesi, seçim dönemlerinde AK Parti’ye oy istemek için sahaya döküldü. Seçim kampanyası dışında da bakanların AK Parti propagandası için tüm olanakları seferber etmesi, il teşkilatlarını ziyareti olağanlaştı. Gösterişli törenler hemen her bakanlığın vazgeçilmez icraatları arasına girdi.

2024’ün ilk yarısına yönelik mali tablolarını açıklamayan Kültür ve Turizm Bakanlığı hariç, toplam 17 bakanlığın temsil ve tanıtım harcamasının büyüklüğü dikkati çekti. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca yayımlanan Tasarruf Tedbirleri Genelgesi’nde en büyük tasarruf kalemi olarak yer alan temsil ve tanıtım kaleminden yüz milyonlarca liralık harcama yapıldığı tespit edildi.

BirGün’den Mustafa Bildircin, Türkiye’deki 17 bakanlığın ocak-haziran dönemine yönelik bilançolarını mercek altına aldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı henüz 2024’ün ilk yarısına yönelik mali tablolarını açıklamazken 17 bakanlığın temsil ve tanıtım kaleminden yaptığı toplam harcama, 205 milyon 662 bin 167 TL olarak gerçekleşti. Dışişleri Bakanlığı, 124 milyon 152 bin 159 TL ile temsil ve tanıtım için en fazla para harcayan bakanlık oldu.

Dışişleri Bakanlığı’nın ardından Ticaret Bakanlığı, 39 milyon 874 bin 799 TL harcayarak Ocak-Haziran 2024 döneminde en çok temsil ve tanıtma harcaması yapan bakanlıklar arasında ikinci sıraya yerleşti.

Saray Kabinesi’nin 205,6 milyon TL’ye ulaşan toplam temsil ve tanıtım harcamasının diğer bazı bakanlıklara göre dağılımı ise şöyle sıralandı:

Gençlik ve Spor Bakanlığı: 2 milyon 324 bin 648 TL
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı: 3 milyon 526 bin 709 TL
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı: 1 milyon 684 bin 895 TL
İçişleri Bakanlığı: 7 milyon 176 bin 582 TL
Milli Savunma Bakanlığı: 19 milyon 839 bin 233 TL
Tarım ve Orman Bakanlığı: 1 milyon 821 bin 661 TL

Paylaşın

Belediyelerin Gündemi “SGK Prim Borçları”

CHP tarafından düzenlenen Sosyal Demokrat Belediyecilik Eşgüdüm Konseyi’nin (SODEMBEK) ilk toplantısında, ekonomik zorluklar nedeniyle “Ya personel maaşı ya SGK prim borçları” noktasına getirilen belediyelerin zor durumda olduğu vurgulandı.

Toplantıda ayrıca, CHP’nin belediyelerin borçlarının yapılandırılması ve mali yükün azaltılmasına yönelik bir kanun teklifi hazırlığında olduğu ifade edildi.

Sosyal Demokrat Belediyecilik Eşgüdüm Konseyi (SODEMBEK) Toplantısı, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel başkanlığında gerçekleşti.

Başkanlığını Özgür Özel’in, Genel Sekreterliğini; CHP Genel Sekreter Yardımcısı Tarık Balyalı’nın yaptığı SODEMBEK’in CHP belediyelerinin çalışmalarında eşgüdümlü ilerlemesini, kritik süreçleri birlikte yürütmesini, atılacak adımların tek elden yürütülmesini sağlamak için kurulduğu kaydedildi.

Bu yöntemle belediye hizmetlerini iyileştirmesinin, etkinleştirmesinin ve sosyal demokrat belediyecilik anlayışının yaygınlaştırmanın hedeflendiği kaydedildi.

Gazete Duvar’dan Ceren Bayar’ın aktardığına göre; SODEMBEK’in ilk toplantısında CHP’li belediyelerin en acil gündemleri ele alındı. Bu gündemler arasında ilk sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Tahsili için gereken yapılacak” dediği belediyelere ait SGK prim borçları yer aldı. Toplantıda pek çok belediye başkanı bu borçların tahsilinin belediyeleri ekonomik anlamda çok zorlayacağı değerlendirmesini yaptı.

Yaşanan ekonomik kriz nedeniyle maliyetlerin çok arttığını, buna rağmen belediye personelini enflasyona ezdirmemeyi amaçladıklarını ifade eden bir belediye başkanı, “Ya maaş ya SGK borçlarının ödenmesi’ tercihi yapmak durumunda kalan belediyelerimiz var. Elbette maaşları ödemeyi tercih ediyoruz. Şimdi toplu işi sözleşmesi, zam dönemi yaklaşıyor. Gene personelimizi koruyan adımlar atmak istiyoruz. SGK borçlarının tahsili tüm belediyeleri zorluyor” değerlendirmesinde bulundu.

Giderlerin enflasyon ve döviz kuru sebebiyle arttığını belirten bir başka belediye başkanı, iktidarın ekonomi politikalarının bedelini CHP’li belediyelere ödetmek istediğini vurguladı ve “Belediyelerin gelirleri sabit ama giderleri her geçen gün artıyor. Buna bir de SGK prim borçları eklendi. Maaş ödemekte zorlanacağımız bir döneme giriyoruz. Bu sorunu çözmek için acil adımlar atmalıyız, atacağız” dedi.

Toplantıda SGK prim borçlarının belediyelerin işleyişini zora sokmaması için yapılabileceklere dair öneriler sunuldu. Konunun kamuoyunda daha çok gündem olması için çalışmalar yapılması, genel başkanın bu konuyu daha sık gündeme getirmesi öneriler arasında yer aldı.

Borçların faizlerinin silinerek uzun vadeli biçimde yapılandırılması yönünde bir teklifin iktidara sunulması da en çok sunulan önerilerden oldu. Bu önerinin hayata geçmesi konusunda büyük oranda fikir birliği sağlandı.

Borçların hükümet ve belediyeler arasında mahsuplaşılarak silinmesi de bir başka öneri olarak sunuldu. Bazı belediye başkanları SGK ile belediyelerin okul, dini tesis arazisi gibi belediye arazilerinin borçlar karşılığında takas edebileceğini ve mahsuplaşılabileceğini söyledi. AK Partili belediyelerin bu yöntemle pek çok borcu sildirdiği, mevcut SGK borçlarını bu mahsuplaşma karşılığında düşürdüğü de hatırlatıldı.

Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Ankara’da yaptırdığı stadyumdan alacakları karşılığında SGK ile mahsuplaşma yapılabileceğine dair önerisini hatırlatan kaynaklar, benzer örneklerin bulunduğu belediyelerde de aynı biçimde mahsuplaşma sağlanabileceğini de ifade etti.

Belediyelerin gelir elde eden kurumlar olmadığını ve kamu hizmeti sunduğunu ama buna rağmen yüksek oranda vergi ödediğini kaydeden bir belediye başkanı, KDV alacaklarıyla da mahsuplaşma yapılabileceğine dair öneriyi şu sözlerle anlattı: “Belediyeler mal ve hizmet alımlarında KDV’den muaf değil. Ama biz sonuçta bir hizmet üretiyoruz. Aldığımız malı satmıyoruz ki, kamu hizmeti yapıyoruz. Demir, beton alıyoruz mesela, hepsine KDV ödüyoruz. Sonuçta o KDV’yi mahsuplaşacak işlem yapamıyorum. Yani ben hizmet üretiyorum, kar elde etmiyorum ama vergi ödemek zorunda kalıyorum. İşte bu yüzden KDV alacaklarımız var. Bu alacaklar karşılığında da mahsuplaşılabilir.”

Toplantıda belediyelerin gelirlerini artırıcı önlemlere dair değerlendirmeler de yapıldı. Sayıştay bulgularına göre bazı belediyelerin aldığı, bazı belediyelerin almadığı gelirler olduğunu ifade eden bir CHP kurmayı, “Sayıştay’ın tespitleri var. Pek çok AK Partili belediye ‘ajans payı’, ‘elektrik payı’ gibi gelirler alıyor. CHP’li belediyelerin de bu paylardan faydalanması için çalışılabilir” dedi.

Erdoğan ile görüşülsün

Toplantıda CHP Yerel Yönetimler ve Dirençli Kentlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökan Zeybek’in Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’la; Hazine ve Maliye Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe’nin Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le konuya ilişkin görüşme gerçekleştirmesi, CHP’nin önerilerini iletmesi yönünde de uzlaşıya varıldı. Önümüzdeki günlerde bu görüşmelerin gerçekleşmesi için adım atılacağı, görüşmelerde bakanlardan AK Partili belediyelerden devreden borçların ödenebilmesi için CHP’li belediyelere alan açılmasının talep edileceği ifade edildi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in SGK prim borçlarının tahsilinin yaratacağı problemleri ve çözüm önerilerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da aktarması, bu konu özelinde bir görüşme için randevu talebinde bulunması da sunulan öneriler arasında yer aldı.

Haberin tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan İYİ Parti’den İstifa Edenlere Geri Dönün Çağrısı

İYİ Parti İstanbul İl Başkanlığı önünde partililere seslenen Müsavat Dervişoğlu, “Giden arkadaşlarımıza, küsen arkadaşlarımıza, istifa eden arkadaşlarımıza, gönlü kırılan arkadaşlarımıza hulusi kalb ile sesleniyorum; kim gittiyse sadece bu partinin kapıları değil, benim kalbim ve gönlüm de ardına kadar açıktır” dedi.

İstanbul Esenler’de bulunan Tekstilkent’i ziyaret eden İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, ziyaretin ardından partisinin Zeytinburnu’nda bulunan İstanbul İl Başkanlığı’na geçti.

Burada partililere seslenen Dervişoğlu, “Türkiye’de bir şeyler değişirken yaşadığımız olumsuzlukların bizleri de etkilememesi mümkün değildi. Olup bitenlerden bizlerde etkilendik. Zaman zaman üzüldük. Zaman zaman umutsuzluğa düştüğümüz anlar oldu. Zaman zaman biz nereye gidiyoruz diye kendimizi sorgulamak mecburiyetinde hissettik. Ama gördük ki, milletin bize ihtiyacı var. Madem ki millet bizi istiyor ve çağırıyor o zaman milletin bize yüklediği sorumluluktan kaçmamız mümkün değildir” ifadelerini kullandı.

“İstifa eden arkadaşlarımıza…”

Gazete Pencere’nin aktardığına göre; İYİ Parti’den istifa etmiş isimlere geri dönün çağrısında bulunan Dervişoğlu, şu ifadeleri kullandı: “Gönülleri kırılan, yüreklerinde şahsi üzüntülerden kaynaklı bir takım kırgınlıklar olan, arkadaşlarını küçük siyasi tartışmaların içinde sanki vazgeçilmez gibi görürken görmezden gelen bir takım çevrelerin varlığı da olabilir. Ben size buradan bir dava arkadaşınız, bir yol arkadaşınız, bir kader ve kavga arkadaşınız aynı zamanda da Genel Başkanınız olarak söylüyorum; bir kişinin yokluğu bizim için çok önemlidir.

O sebeple bir eksiksek hiçbirimiz yokuz demektir. Kırılmış gönüllere gireceksiniz, küskünlükleri, olumsuzlukları bertaraf edeceksiniz, birlikten güç doğacağını doğan o gücünde Türk milleti için gerekli olduğunu herkese haykıracaksınız. Ben buradan söylüyorum giden arkadaşlarımıza, küsen arkadaşlarımıza, istifa eden arkadaşlarımıza, gönlü kırılan arkadaşlarımıza hulusi kalb ile sesleniyorum; kim gittiyse sadece bu partinin kapıları değil, benim kalbim ve gönlüm de ardına kadar açıktır”

Paylaşın

Bahçeli’den “Cumhur İttifakı’nda Çatlak Var” Açıklamalarına Sert Tepki

Sosyal medya hesabından açıklama yapan MHP Lideri Devlet Bahçeli, “Cumhur İttifakı’nın tertemiz mücadelesine leke sürmek için beşinci kol faaliyeti üstlenen mihrakların boşa kürek çekmeleri bir yana, heveslerinin ve hedeflerinin ihanetle çerçevelenmiş kursaklarında kalması mutlak ve mukadder bir akıbettir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Şunu da özellikle ve tekraren hatırlatmalıyım ki, küresel internet platformlarının, sosyal medya mecralarının, organize çıkar gruplarının, bazı gazete ve televizyonların (özellikle Halk Tv) Cumhur İttifakı’nda çatlak varmış gibi yaygara koparmaları hüsran içinde hayal kırıklığına uğramaya mahkumdur. Elbette bu odaklarla günü geldiğinde hesaplaşmak kaçınılmazdır.”

Bahçeli, açıklamasının devamında, “Cumhur ittifakı Türk ve Türkiye Yüzyılının müjdesi, gelecek nesillerin haysiyet ve heyecan mükafatı olarak kutlu yürüyüşünü sürdürecektir” ifadelerini kullandı.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, sosyal medya hesabı üzerinden, makam odasındaki 17 – 25 Aralık’ı gösteren saat ile ilgili açıklama yaptı. “17-25 Aralık emniyet ve yargı darbe süreci, 15 Temmuz FETÖ ihanetinin kuluçka evresidir” diyen Devlet Bahçeli, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Cumhur İttifakı, Türk tarihinin varoluş refleksi, Türk milletinin varlık ve birlik remzidir. Küresel ekonomi-politik sistemin yeni baştan inşa edildiği, önümüzdeki bir yıllık süre zarfında iç kargaşa çıkma riski en yüksek ülke olarak Türkiye’nin haksız ve hayasızca gösterildiği bir dönemde Cumhur İttifakı milli güvence, milletin özgüvenidir. İstiklal ve istikbal haklarımızın muhafız ve müdafaa onurunun mihver gücü cumhur ile Cumhuriyet’i kucaklaştıran akıl ve ahlak temelli ittifakımızdır.

Türkiye’miz üzerinde karanlık senaryolar yazan, nevzuhur kaos denklemleri kuran, tarih sahnesinde pasif ve müdahale edilebilir bir ülke olmasının planını hazırlayanlar bugünlerde dedikodu çarkını hızla çevirmeye, fitne cephesini artan ölçekte tahkim ve takviye etmeye başlamışlardır. Bu mahsurlu tablonun gözümüzden kaçtığını düşünenler hiç kuşkusuz derin bir gaflet ve melanet girdabında sürüklenen çürüklerdir.

17-25 Aralık emniyet ve yargı darbe süreci, 15 Temmuz FETÖ ihanetinin kuluçka evresidir. 15 Temmuz işgal teşebbüsünün çatısı 17-25 Aralık süreciyle örülmüştür. Bu nedenle FETÖ’nün ne 15 Temmuz silahlı kalkışmasını ne de 17-25 Aralık kumpasını hatırımızdan ve gündemimizden çıkarmak mümkün değildir. Ayrıca doğru da değildir. Cumhur İttifakı’nın tertemiz mücadelesine leke sürmek için beşinci kol faaliyeti üstlenen mihrakların boşa kürek çekmeleri bir yana, heveslerinin ve hedeflerinin ihanetle çerçevelenmiş kursaklarında kalması mutlak ve mukadder bir akıbettir.

Şunu da özellikle ve tekraren hatırlatmalıyım ki, küresel internet platformlarının, sosyal medya mecralarının, organize çıkar gruplarının, bazı gazete ve televizyonların (özellikle Halk Tv) Cumhur İttifakı’nda çatlak varmış gibi yaygara koparmaları hüsran içinde hayal kırıklığına uğramaya mahkumdur. Elbette bu odaklarla günü geldiğinde hesaplaşmak kaçınılmazdır. Cumhur ittifakı Türk ve Türkiye Yüzyılının müjdesi, gelecek nesillerin haysiyet ve heyecan mükafatı olarak kutlu yürüyüşünü sürdürecektir.”

Ne olmuştu?

2015 yılında Ankara’da Bahçeli’yi ziyaret eden dönemin Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, MHP liderinin odasında 17.25’te sabitlenen saatin hikayesini aktarmıştı. Saati, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk iddialarına ilişkin soruşturmalara atfen 17.25’te durduran Bahçeli, “Bunu bizzat ben yaptım. 17.25’i gösterdiğinde pilini çıkardım. Buradan da anlayabilirsiniz ki biz, 17 ve 25 Aralık’ın hesabının sorulması vaadimizden asla geri adım atmayız” demişti.

Paylaşın

İYİ Parti’den İstifa Eden Milletvekili CHP’ye Katıldı

15 Mayıs 2024 tarihinde İYİ Parti’den istifa eden Adana Milletvekili Bilal Bilici, CHP’ye katıldı. Bilal Bilici’ye rozetini CHP Genel Başkanı Özgür Özel taktı.

Haber Merkezi / Bilal Bilici, CHP’ye katıldıktan sonra yaptığı açıklamada, “Genel Başkanımız Özgür Özel’in ortaya koyduğu değişim iradesi ülkemizde önemli bir sonuç getirdi ve ben de davete olumlu cevap verdim” ifadelerini kullandı.

Bilal Bilici kimdir?

1984 yılında Adana’da dünyaya gelen Bilal Bilici’nin babası, iş insanı ve üç dönem Adana milletvekili olarak TBMM’de yer almış siyasetçi Mehmet Ali Bilici’dir. Bilal Bilici, yükseköğrenimini Boston Üniversitesi Ekonomi bölümünde tamamladı.

Boston Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde lisans, Bahçeşehir Üniversitesi – Global İlişkiler – Yüksek Lisans eğitimini tamamlayan Bilal Bilici, Ernst & Young ve Accenture şirketlerinin Cincinnati ve Boston ofisinde üst düzey danışmanlık görevlerinde bulundu.

Petrol ve Petrokimya alanında Dubai’de özel sektörde yönetici olarak görev alan Bilal Bilici, Ernst & Young ve Accenture şirketlerinin Boston ofisinde danışmanlık görevinde bulundu. Bilal Bilici, Dubai’de petrol ve petrokimya sektöründe çalıştı.

Türkiye’de Bilici Holding Yönetim Kurulu’nda yer alan Bilal Bilici, Bahçeşehir Üniversitesi’nde Küresel Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans programına devam etti. Bilal Bilici, “Popülizmin ve radikal sağın Avrupa siyasetinde yükselişi: Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) örneği” başlıklı tezi (2020) ile yüksek lisans derecesi aldı.

2020’de Marmara Grubu Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı’na katılan Bilal Bilici, Ekonomi Bakanlığı’na bağlı Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nda yer aldı. 2021’de İstanbul’a Guatemala Fahri Konsolosu olarak atanan Bilal Bilici, Türkiye’de görev alan ve Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı fahri konsolosların üye olduğu Dünya Fahri Konsoloslar Derneği yönetim kurulunda görev aldı.

2022’de İyi Parti’nin ABD temsilciliğine genel başkan danışmanı olarak atanan Bilal Bilici, 2023 Türkiye genel seçimlerinde İyi Parti’den Adana’dan milletvekili seçildi.

Bilal Bilici, DEİK -Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Üyesi, DEİK Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu – Orta Amerika-Karayipler İş Konsey Başkan Yardımcısı, Guatemala Cumhuriyeti İstanbul F. Konsolosu, Dünya Konsoloslar Derneği Mütevelli Heyet Üyesi, İyi Parti Genel Başkan Danışmanı, İYİ Parti Washington DC Temsilcisi görevlerini yürüttü.

Paylaşın