Hatimoğulları’ndan Erdoğan’a Yanıt: Simülasyonda Yaşıyor

Erdoğan’ın “İnsanımızın kökeninden, dilinden dolayı ötekileştirildiği günler geride kaldı” sözlerine yanıt veren DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Sanırsın kendi iktidarında değil, simülasyonda yaşıyor” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Erdoğan’ın Bitlis’teki konuşmasıyla ilgili açıklamalarda bulundu. Tülay Hatimoğulları, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

“Her konuşmasında hakareti ağzından eksik etmeyen Erdoğan Bitlis’te ‘İnsanımız kökeninden, dilinden, inancından dolayı ötekileştirilmiyor.’ demiş! Hakkını isteyen işçiyi düşman, Kürtçe halay çeken anneyi düşman, kendi yaşam tarzında ısrar eden kadınları düşman ilan eden Erdoğan sanırsın kendi iktidarında değil, simülasyonda yaşıyor.

Ne diyor Erdoğan? Bölgenin geri kalmışlığı bitti. Erdoğan’a önerimizdir. İllerin sosyo – gelişmişlik haritasına baksın, kayyım atama haritasına baksın. Bir de Şark Islahat Planı’na baksın. Kimin, hangi zulümle yoksul bırakıldığını görür.

Geri kalan bölge halkı ve Türkiye halkları değil, AKP – MHP ittifakının zihniyetidir. 21. yüzyılda hala bir halkın iradesini yok sayan, eşit yurttaşlar olarak görmeyen, dilini-kültürünü ötekileştiren siyaset geri kalmıştır, çağ dışıdır.

Bir de utanmadan yasadışı faaliyetler bahanesiyle kayyım atamanın sınırlarını çiziyor. Yasa dışı iş yapan arıyorsan DEM Parti’ye değil, mafya-çete düzeninin hamisi olan ortağın MHP’ye bak. Belediyeleri batıran kayyımlara bak. Tek bir kuruş vergi ödemeyen şirketlere bak.

Kimsenin şüphesi olmasın. AKP – MHP iktidarına rağmen yasanın sınırlarını mafya-çete düzeninin değil, demokrasinin, adaletin ve eşitliğin çizdiği bir ülkeyi Türkiye’nin emekçileri, yoksulları, ötekileştirilenleri olarak hep birlikte kuracağız.”

Erdoğan ne demişti?

Erdoğan bugün Ahlat’ta yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullanmıştı: “Bu topraklardaki kardeşlik hukuku tarihimizin hiçbir döneminde mezhebe, meşrebe, etnik kökene göre belirlenmedi. Birlik, beraberlik ve kardeşlik hukukumuzu ortak kadere, ortak imana, ortak geçmiş ve geleceğe göre şekillendirdik.

Bin yıllık yol, mücadele ve kader arkadaşları olarak şimdi de istikbale yürüyoruz. Herkes şunu anlasın, ay yıldızlı al bayrağın gölgesinde 85 milyon biriz, beraberiz. Türk, Kürt, Arap, Zaza, Laz, Çerkez, Sünni, Alevi, hepimiz bu topraklar üzerinde biriz, beraberiz, kardeşiz.”

Paylaşın

Suriye İle Normalleşme: Esad, “Egemenlik” Şartını Yineledi

Suriye Halk Meclisi’nde konuşan Devlet Başkanı Beşar Esad, “Egemenlik ve uluslararası hukuk, ilişkilerin onarılması konusunda ciddi olan tüm tarafların ilkeleriyle tutarlıdır ve terörle mücadele her iki tarafın da ortak çıkarıdır” dedi ve ekledi:

“Komşu ülkenin topraklarını oradan çekilmek için işgal etmedik, teröre desteğimizi durdurmak için de destek vermedik … Çözüm açık sözlü olmak ve kibri değil hatayı tespit etmektir… Gerçek nedenlerini göremediğimiz bir sorunu nasıl çözebiliriz? İlişkiyi yeniden tesis etmek için öncelikle bu ilişkinin bozulmasına neden olan sebeplerin ortadan kaldırılması gerekir ve biz hiçbir hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz.”

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Halk Meclisi’nde yaptığı konuşmada Türkiye ile ilişkiler konusunda açıklamalarda bulundu. Türkiye ile ilişkileri düzeltme çabalarının ‘şimdiye kadar somut bir sonuç getirmediğini’ dile getiren Esad, başta Rusya olmak üzere arabulucu rolünü üstlenen İran ve Irak’ın uzlaşı çabalarına değindi.

“Girişimler, arabulucuların ciddiyetine ve isteğine rağmen, bahsetmeye değer hiçbir sonuç vermedi” ifadelerini kullanan Esad, şöyle devam etti: “Bir ilişkiyi yeniden tesis etmek, önce onun yıkımına yol açan nedenleri ortadan kaldırmayı gerektirir.”

‘Egemenlik’ şartını bir kez daha yineleyen Esad, Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını sona erdirmesi gerektiğini belirtti. SANA’nın aktardığına göre Esad, “Egemenlik ve uluslararası hukuk, ilişkilerin onarılması konusunda ciddi olan tüm tarafların ilkeleriyle tutarlıdır ve terörle mücadele her iki tarafın da ortak çıkarıdır” dedi ve şu ifadeleri ekledi:

“Çözüm açık sözlü olmak ve kibri değil hatayı tespit etmektir. Gerçek nedenlerini göremediğimiz bir sorunu nasıl çözebiliriz? İlişkiyi yeniden tesis etmek için öncelikle bu ilişkinin bozulmasına neden olan sebeplerin ortadan kaldırılması gerekir ve biz hiçbir hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz. Herhangi bir müzakere sürecinin başarılı olması için güvenilecek bir referansa ihtiyacı vardır. Daha önceki toplantılarda sonuç alamamanın nedenlerinden biri de referans eksikliğidir. Suriye, Türkiye’nin işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve teröre verdiği desteği durdurması gerektiğini sürekli vurguluyor.”

Suriye Devlet Başkanı, son olarak “Türk yetkililerin açıklamaları asılsızdır, kriterimiz egemenliktir” dedi.

Geçtiğimiz ay Ankara-Şam ilişkilerindeki ‘normalleşme’ sürecine yönelik konuşan Erdoğan, Esad ile olası bir görüşme için ‘her an’ davette bulunabileceklerini söylemişti. Erdoğan, Beşar Esad’ın Türkiye ile ilişkileri düzeltmek adına bir adım attığı anda ‘karşılık vereceklerini’ söylemiş ve şu ifadeleri kullanmıştı:

“Şimdi öyle bir noktaya geldik ki Beşar Esad şu anda Türkiye ile ilişkileri düzeltme noktasında bir adım attığı anda biz de ona karşı o yaklaşımı gösteririz. Çünkü biz dün Suriye ile düşman değildik ki biz Esad ile ailece görüşüyorduk”.

Normalleşmede ilk adım 28 Aralık’ta atıldı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana dışişleri bakanları düzeyinde ilk kez resmi görüşme için Moskova’da bir araya gelmişti.

Toplantıda ilişkilerin normalleştirilmesinin yanı sıra Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan 3,7 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine gönüllü geri dönmeleri konusunun da ele alınacağı kaydedilmişti.

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde konuyla ilgili yer alan açıklamada “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi hakkında görüş alışverişinde bulunulması, terörle mücadele, siyasi süreç, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşleri de dahil olmak üzere insani konuların ele alınması planlanmaktadır” denilmişti.

Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinde Rusya’nın da girişimleriyle ilk somut adım bakanlar düzeyinde 28 Aralık’ta atılmıştı.

Moskova’da 28 Aralık 2022’de Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katılımıyla yapılan üçlü toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştı.

İlk görüşmede Şam yönetiminin, Türkiye’den, topraklarından çekilmesini ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) “terörist” olarak tanınmasını istediği ancak bu taleplerin Türkiye tarafından geri çevrildiği bildirilmişti.

Nisan başında dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantıya İran da katıldı. Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katıldığı 25 Nisan’da yapılan toplantı, Ankara ile Şam arasında başlatılan normalleşme sürecinde yeni bir adım olmuştu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye “Suriye topraklarında her şekliyle terör örgütleri ve tüm aşırılıkçı gruplarla mücadele, Suriyeli mültecilerin topraklarına dönmelerine yönelik çabaların yoğunlaştırılması”na vurgu yaptı ve tarafların “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını teyit” ettikleri belirtilmişti.

Suriye ise “Türk birliklerinin Suriye’den çekilmesi” talebini yinelemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Aralık toplantısı öncesinde Suriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamada bulunurken, “Biz şu an itibarıyla Suriye, Türkiye, Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz.

Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” şeklinde konuşmuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Rus medyasına yansıyan haberlerde, Moskova’nın Türkiye tarafından önerilen üçlü diplomasi mekanizması fikrine sıcak baktığı belirtilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım ayında Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşebileceğinin sinyalini vermiş ancak Esad, Türkiye Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekmeyi kabul etmediği müddetçe Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Washington’da yaptığı basın toplantısında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a Suriye ile normalleşme gündemi kapsamında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşme talimatı verdiğini söylemişti.

Washington dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulunan Erdoğan yol haritasının muhataplarıyla birlikte Fidan’ın oluşturacağını bildirmişti. “Suriye’nin toprak bütünlüğünün bizim de çıkarımıza olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Suriye’de inşa edilecek hakkaniyetli bir barış, en çok bize fayda sağlayacak” diyen Erdoğan, bu inşa sürecinin en önemli adımı da Suriye ile yeni bir dönem başlatmaktan geçtiğini söylemişti.

Şu ana kadar bu sürecin olumlu istikamette geliştiğini ve yakın zamanda somut adımlar atılmasını beklediklerini ifade eden Erdoğan, ABD ve İran’ın da bu süreci desteklemesi gerektiğine dikkat çekmişti. Bu süreci baltalamak isteyenlere karşı da “hazırlıklı oldukları” mesajını vermişti.

Erdoğan, “Suriye’nin bir ve bütün olarak yeni bir gelecek inşa etmesi için oluşacak iklimden kimsenin rahatsızlık duymaması temel beklentimizdir. Bu süreci terör örgütleri zehirlemek için elinden geleni yapacaklardır. Provokasyonlar tertipleyip oyunlar kuracaklardır. Tüm bunların farkındayız ve hazırlıklıyız” demişti.

16 Temmuz’da yapılan kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Erdoğan, Beşar Esad’a isim vermeden çağrıda bulunarak, “Karşılıklı saygı ve müşterek menfaatler temelinde daha önce karşımızda konumlanan ülkelerle dahi ilişkilerimizi güçlendirdik. Tüm bunları malum çevrelerin körüklediği eksen tartışmasına rağmen başardık” demiş ve eklemişti:

“Dostlarımızın sayısını çoğaltmaya büyük önem veriyoruz. Büyük güçler arasındaki paylaşım kavgasının hızlandığı bir dönemde dış siyasette yeni denklemler kurmamız Türkiye için tercihten öte ihtiyaçtır. Bu açılımlara komşularımızla birlikte diğer ülkelerin de muhtaç olduğunu görüyoruz. Bunun için sıkılı yumrukların açılmasında fayda olduğunu görüyoruz.”

Paylaşın

Bakırhan: AKP – MHP İktidarını Göndereceğiz

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Erdoğan’ın Ahlat’ta yaptığı konuşmasına verdiği yanıtta, Hey Maşallah! Sanırsın, her gün insanlar Kürtçe şarkı söylediği ve halay çektiği için tutuklanmıyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Sanırsın bir takımın formasını giydiği için lince uğramıyor, tutuklanmıyor. Sanki, Siirt’te bir düğünde anneye ev hapsi, 3 kızına tutuklama kararı Kürtçe şarkı eşliğinde halay çektiği için değil, bir banka soygununda yakalandığı için verilmiş.”

Bakırhan, ayrıca, “Ama Erdoğan merak etmesin. Bu söylediklerini hayata geçirecek tek parti DEM Parti’dir. Demokratik, eşit, özgür bir ülke için AKP-MHP iktidarını göndereceğiz. Birlikte yaşamı kuracağız” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Erdoğan’ın Bitlis’teki konuşmasıyla ilgili açıklamalarda bulundu. Bakırhan sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan Bitlis’te adeta BM İyi Niyet Temsilcisi gibi konuşmuş. ‘İnsanımızın kökeninden, inancından, dilinden dolayı ötekileştirildiği günler artık geride kalmıştır’ demiş.

Aman dikkat! Bu sözleri söyledikten sonra küçük ortağından bir subliminal mesaj daha gelebilir. Kendisine önerimiz var. Ülkeye bir ayna tutsun ve ülkedeki sokağın sesini dinlesin, ırkçı – ayrımcı siyaset sahiplerinden kendini kurtarsın!

Erdoğan öyle bir tablo çizmiş ki sanırsın, 2028 yılındayız. AKP – MHP iktidarı yok. Kürt meselesi demokratik temelde çözülmüş, Alevilerin eşit yurttaşlık talebi yerine getirilmiş ve ibadet sorunu çözülmüş, herkes anayasal olarak eşit yurttaş kabul edilmiş.

Erdoğan ve ortağının siyasette tek fonksiyonu var: Hakikati inkâr etmek! Bu söyledikleri, gerçeklikten kopuş değil, bilinçli şekilde ülkeyi yoğun bakımda tutmaktır!

Hey Maşallah! Sanırsın, her gün insanlar Kürtçe şarkı söylediği ve halay çektiği için tutuklanmıyor. Sanırsın bir takımın formasını giydiği için lince uğramıyor, tutuklanmıyor. Sanki, Siirt’te bir düğünde anneye ev hapsi, 3 kızına tutuklama kararı Kürtçe şarkı eşliğinde halay çektiği için değil, bir banka soygununda yakalandığı için verilmiş.

Ama Erdoğan merak etmesin. Bu söylediklerini hayata geçirecek tek parti DEM Parti’dir. Demokratik, eşit, özgür bir ülke için AKP – MHP iktidarını göndereceğiz. Birlikte yaşamı kuracağız.”

Erdoğan ne demişti?

Erdoğan bugün Ahlat’ta yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullanmıştı: “Bu topraklardaki kardeşlik hukuku tarihimizin hiçbir döneminde mezhebe, meşrebe, etnik kökene göre belirlenmedi. Birlik, beraberlik ve kardeşlik hukukumuzu ortak kadere, ortak imana, ortak geçmiş ve geleceğe göre şekillendirdik.

Bin yıllık yol, mücadele ve kader arkadaşları olarak şimdi de istikbale yürüyoruz. Herkes şunu anlasın, ay yıldızlı al bayrağın gölgesinde 85 milyon biriz, beraberiz. Türk, Kürt, Arap, Zaza, Laz, Çerkez, Sünni, Alevi, hepimiz bu topraklar üzerinde biriz, beraberiz, kardeşiz.”

Paylaşın

Özel’den Erdoğan’a Yanıt: Tükenmişlik Sendromu

CHP Lideri Özgür Özel, Erdoğan’ın, Ahlat’ta yaptığı konuşmada, “Provokatör marjinal” dediği TİP Milletvekili Ahmet Şık’ın Meclis’te saldırıya uğramasının ardından muhalefetin gösterdiği tepkiyle ilgili eleştirisine de yanıt verdi.

Ahmet Şık’ın konuşmasındaki üslubu kendisinin de eleştirdiğini belirten Özgür Özel, “Alpay Özalan denen organizmaya neden bir şey söylemiyor? Kürsüye saldırıyor, kan akıtıyor, kadına şiddet uygulanmasına ön ayak oluyor, her şeyi başlatıyor. Ahmet Şık’ın sözü ağırdı, bazı kelimeleri Meclis’e yakışmadı. Alpay Özalan Türkiye’ye yakışmıyor. Biz Özalan’ı milli takımda oynarken milli gururumuz olarak görürdük, Erdoğan’ın partisinde milli utancımıza dönüştü. Buradan özeleştiri yapması gereken kişinin eleştiriye yeltenmesini tükenmişlik sendromuna bağlıyorum” dedi.

Erdoğan Ahmet Şık’a dair şunları söylemişti: “Gazi Meclisin adabına yakışmayacak şekilde provokatörlük yapan bir marjinale kimlerin kol kanat gerdiğini hep birlikte takip ettik. Milletin Meclisinde milletin kürsüsünde millete hakaret eden, milli iradeye hakaret eden, dilinden kin ve nefret akan bu provokatörü ellerinden gelse demokrasi havarisi ilan edeceklerdi.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Erdoğan’ın partisine yönelik eleştirilerine yanıt verdi. Özgür Özel, Erdoğan’ın Bitlis’te İBB’ye yönelik sözlerine “O İstanbul’a geldiğinde 261 hançer saplandı” sözleriyle yanıt verdi. Özel, TBMM’deki Can Atalay oturumunda AK Partili Alpay Özalan’ın TİP’li Ahmet Şık’a saldırısı hakkında yaptığı yorum için de “Alpay Özalan denen organizmaya neden bir şey söylemiyor” dedi.

Karakucak güreşleri için Ankara Keçiören’i ziyaret eden Özel, Erdoğan’ın Vaniköy’de geçmişte yapı ruhsatı verilen ve yenileme sırasında İBB tarafından mühürlenen inşaat üzerinden sarf ettiği “İstanbul’un en nadide çevre hazinesini para babalarına peşkeş çekiyorlar. Göreve geldikleri belediyeleri 3 ayda hısım, akraba çiftliğine çevirdiler” sözlerine “O İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda İstanbul’da 4 gökdelen vardı, bugün 265 gökdelen var. İstanbul’un bağrına 261 hançer sapladı” dedi.

“Alpay Özalan Türkiye’ye yakışmıyor”

Özel, Erdoğan’ın, “Provokatör marjinal” dediği TİP Milletvekili Ahmet Şık’ın Meclis’te saldırıya uğramasının ardından muhalefetin gösterdiği tepkiyle ilgili eleştirisine de yanıt verdi.

Ahmet Şık’ın konuşmasındaki üslubu kendisinin de eleştirdiğini belirten Özgür Özel, “Alpay Özalan denen organizmaya neden bir şey söylemiyor? Kürsüye saldırıyor, kan akıtıyor, kadına şiddet uygulanmasına ön ayak oluyor, her şeyi başlatıyor. Ahmet Şık’ın sözü ağırdı, bazı kelimeleri Meclis’e yakışmadı. Alpay Özalan Türkiye’ye yakışmıyor. Biz Özalan’ı milli takımda oynarken milli gururumuz olarak görürdük, Erdoğan’ın partisinde milli utancımıza dönüştü. Buradan özeleştiri yapması gereken kişinin eleştiriye yeltenmesini tükenmişlik sendromuna bağlıyorum” dedi.

Paylaşın

Erdoğan’dan CHP’ye Sert Sözler: Gösteriş Müptelası Elitistler

Recep Tayyip Erdoğan, Malazgirt Zaferi’nin anma etkinliklerinde yaptığı konuşmada, Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) yüklendi ve CHP yöneticilerini “gösteriş müptelası elitistler” olarak tanımladı.

Erdoğan, “Meydanlara söz verdikleri halde binlerce belediye işçisini gelir gelmez kapı dışarı ettiler. Halkçılık maskesinin arkasından Avrupa başkentlerinde halkın paralarıyla keyif çatan gösteriş müptelası bir elitizm çıktı” dedi.

“Yıllarca çevre üzerinden bize ders vermeye kalktılar, şimdi İstanbul’un en nadide çevre hazinesini para babalarına peşkeş çekiyorlar. Sabah akşam güya liyakat üzerinden ahlak tüccarlığı yapıyorlardı. Göreve geldikleri belediyeleri 3 ayda hısım-akraba çiftliğine çevirdiler” diyen Erdoğan, kendi partisinin uzun yıllardır sıklıkla muhatap olduğu “nepotizm” suçlamasını ana muhalefete yöneltti.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Malazgirt Zaferi’nin 953. yıl dönümü kutlama törenleri kapsamında Bitlis’in Ahlat ilçesinde düzenlenen etkinliğe katılarak bir konuşma yaptı.

Erdoğan, konuşmada, “Yasakların, baskıların, yokluk ve yoksullukların olduğu o eski günler artık bir daha gelmemek üzere tamamen geride kalmıştır” ifadelerini kullandı.

Erdoğan ayrıca, “Zorlu mücadeleler neticesinde çok ağır bedeller ödeyerek elde ettiğimiz kazanımlarımızı kimsenin elimizden almasına müsaade etmeyiz. Belini kırdığımız, nefesini kestiğimiz, sınırlarımız içinde artık fıkırdayamaz hale getirdiğimiz terör tehdidinin tekrar hortlatılmasına izin vermeyiz,” diye ekledi.

“Hukuk ve demokrasi içinde, anayasal zeminde şehirlerimize hizmet için çalışanlarla herhangi bir sorunumuz yoktur ve olamaz. Ama eski günleri özleyenlere, çatışmayı, terörü, gerilimi, şiddeti, baskıyı özleyenlere bizi eski karanlık günlere tekrar çekmek isteyenlere ise asla eyvallah etmeyiz.”

Cumhurbaşkanı yaptığı konuşmada ayrıca, geçtiğimiz günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) çatısı altında yaşanan kavgaya da değindi ve lideri olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) İzmir Milletvekili Alpay Özalan’ın saldırdığı Türkiye İşçi Partisi (TİP) İstanbul Milletvekili Ahmet Şık’ı “provokatör” olarak nitelendirdi.

Erdoğan, “Gazi Meclis’in adabına yakışmayacak şekilde provokatörlük yapan bir marjinale kimlerin kol kanat gerdiğini hep birlikte takip ettik. Milletin Meclisi’nde, milletin kürsüsünde millete hakaret eden, milli iradeye hakaret eden, dilinden kin ve nefret akan bu provokatörü ellerinden gelse demokrasi havarisi ilan edeceklerdi,” ifadelerini kullandı.

“Gösteriş müptelası elitistler”

Cumhurbaşkanı konuşmasında ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) de yüklendi ve CHP yöneticilerini “gösteriş müptelası elitistler” olarak tanımladı.

“Meydanlara söz verdikleri halde binlerce belediye işçisini gelir gelmez kapı dışarı ettiler. Halkçılık maskesinin arkasından Avrupa başkentlerinde halkın paralarıyla keyif çatan gösteriş müptelası bir elitizm çıktı” diyen Erdoğan, CHP üst yönetiminin Paris 2024 Yaz Olimpiyatları’nda Türk sporcuları desteklemek için Fransa’nın başkentine seyahat etmelerine değindi.

“Yıllarca çevre üzerinden bize ders vermeye kalktılar, şimdi İstanbul’un en nadide çevre hazinesini para babalarına peşkeş çekiyorlar. Sabah akşam güya liyakat üzerinden ahlak tüccarlığı yapıyorlardı. Göreve geldikleri belediyeleri 3 ayda hısım-akraba çiftliğine çevirdiler” diyen Erdoğan, kendi partisinin uzun yıllardır sıklıkla muhatap olduğu “nepotizm” suçlamasını ana muhalefete yöneltti.

Paylaşın

Özel’den İktidara “Yeni Anayasa” Tepkisi: Milletin Anası Ağlıyor

Gaziantep’te düzenlenen fıstık mitinginde konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Buradan Erdoğan ve Bahçeli’yi uyarıyorum. Sahte gündemlerinizin peşine takılıp Antep fıstığı üreticilerini yalnız bırakmayacağım. Emekçiyi sömürenlerle gidecek yolumuz, konuşacak konumuz, bir anayasa gündemimiz yok” dedi.

Haber Merkezi / Hasat mevsimindeki Antep fıstığı üreticilerinin düşük fiyatlardan dolayı gerçekleştirdiği traktörlü eylem sonrası çiftçinin sorunlarını gündeme taşımak isteyen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Gaziantep’te ‘Fıstık Mitingi’ düzenledi.

Mitinge katılan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yanlış tarım politikaları nedeniyle çiftçinin çok zor durumda olduğuna dikkat çekerek, “Bu kadar emeğin bu kadar masrafın sonunda çiftçi rahat bir nefes almak istiyor. Bugün fıstık üreticisinin nefesini kesenler var, fıstık üreticisinin cebine göz dikenler var. Bütün masraflar iki katına çıkmışken Gaziantep’in geçiminin ana maddesi olan fıstığın fiyatı geçen sene 115 lira da bu sene neden 90 lira? Bu akılla vicdanla izah edilebilir mi?” dedi.

Özel, konuşmasına “Bir avuç aracıyı, bir avuç taciri korumayı bırakın. Derdi sen çekeceksin, parayı başkası kazanacak. Yok öyle yağma. Yazıklar olsun böyle düzene, yazıklar olsun. Tarım Bakanı orada burada abuk subuk telefon görüşmeleri yapmayı bırak. Geçen sene 4 kilo fıstık satıp 1 işçi yevmiyesi ödeniyordu. Bu sene 10 kilo fıstık satılması gerekiyor. Onun için buradayım” ifadeleriyle devam etti ve ekledi:

“CHP sadece eleştiren bir parti değil, çözüm yollarını söyleyen partiyiz. İktidar olduğumuzda Toprak Mahsulleri Ofisi, Gaziantep’te fıstık almak zorundadır. TMO, fıstık alacak. Fıstıkta derhal taban fiyat uygulamasına geçeceğiz. Artan sıcaklar, fıstıkta verimi düşürüyor. Sulama zaruri hale geldi. Fıstığın sulanması için projelerin başlatılması lazımdır. Bu bölgede sadece fıstık değil, kırmızı biber çiftçileri de feryat ediyor. Geçen sene Islahiye’de tarlada 130 lira olan biber, bu yıl 60 liraya alıcı bulamıyor. Bu sorunun en önemli sebeplerinden bir tanesi de kırmızı biber ithalatına izin veren anlayıştır.

“Türkiye’de bir tarım krizi vardır”

Bugün Türkiye’nin her tarafında çiftçiler ayaktadır. Türkiye’de bir tarım krizi vardır. Fiyatlar çiftçi için ucuz, tüketici için pahalıdır. Tarlada 10 lira olan ürün, markette 100 lira. Ama Tayyip Erdoğan çiftçilerin sıkıntısı yok diyor. Bizi de çiftçilerin sorunlarını istismar etmekle suçluyor. Rahatsız oluyor bunları konuşmayın diyor. Onun yerine kavga çıkarmak, tartışma yapmak, polemik yapmak ve gündemi kaptırmak istiyor. Kendilerini hükümetten görmeyen olduğunu söyleyen bazıları da bunların peşine takılıp olur olmaz gündemlerle başka şeyler konuşmak istiyor.”

Konuşmasında, AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye çağrıda bulunan CHP Lideri Özel, sözlerinin devamında şu ifadeleri kullandı: “Tayyip bey, Devlet bey! Her fırsatta bir beka sorunu icad etmeye çalışıyorsunuz ya, siz gelmeden önce kendi kendine yetebilen bir ülke bugün buğdayı bile ithal ediyorsa, bugün fıstık üreticisi borçlarını ödeyemiyorsa, bu siyasi değil vicdani bir tepkidir.

Sesinizi duyuracağım ama bu defa sesinizi bu iktidara ve onun küçük ortağına değil, sesinizi bütün Türkiye’ye duyuracağız. Çünkü artık bu hükümetin bu ülkeye verecek hiç bir şeyi yoktur. Buradan Erdoğan ve Bahçeli’yi uyarıyorum. Sahte gündemlerinizin peşine takılıp Antep fıstığı üreticilerini yalnız bırakmayacağım. Emekçiyi sömürenlerle gidecek yolumuz, konuşacak konumuz, bir anayasa gündemimiz yok” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

The Economist’ten Çarpıcı Türkiye Analizi: Gelirlerdeki Artış Kağıt Üzerinde

The Economist, Türkiye ekonomisine ilişkin yayınladığı analizde, dar ve orta gelirli kesimin gelirindeki artışın “kâğıt üzerinde” olduğuna dikkat çekti ve eriyen satın alma gücünün ve nominal ortalama ücretlerin son yıllarda düştüğünü belirtti.

Türkiye’nin yeni ekonomi yönetiminin, Mehmet Şimşek’in liderliğinde enflasyonu kontrol altına almak için geleneksel politikaları geri getirmeye çabaladığı belirtilen analizde, TCMB’nin yüzde 50 seviyesinde tuttuğu faiz oranları ve kredi limitlerindeki düşüşün yanında asgari ücret başta olmak üzere maaşlarda zamların sona erdiği ve kiraların da artmaya devam ettiği de vurgulandı.

Dünyanın en çok takip edilen yayınlarından olan The Economist dergisi, son sayısında Türkiye’deki gelir eşitsizliğine dair bir analiz yayımladı. Analizde gelir farkında uçurumun derinleştiğine dikkat çekildi.

“Türkiye’de varlık fiyatlarında patlama: Bazıları için iyi ama çoğunluk için kötü/Zengin daha zengin” (Turkey’s asset-price boom is good for some but terrible for most/The rich are getting richer” başlıklı analizde, Türkiye’de lüks tüketim patlaması, varlık fiyatlarındaki “fahiş” artış ve enflasyon etkileri detaylıca ele alındı.

Enflasyon ve ardından yüksek faiz oranlarının neden olduğu zorlukların ele alındığı analizde, zenginlerin daha zengin olmasına örnek lüks tüketim alanları şu şekilde verildi: “Hafta içi bir öğleden sonra, İstinye Park AVM’de butikler zarif bir şekilde hareketleniyor. Şehrin Michelin yıldızlı restoranları aylarca dolup taşıyor ve yat limanları dolu.

Türkiye’nin en büyük şehrinde, lüks malların tüketimi artarken, şaşırtıcı bir servet patlamasının belirtileri her yerde görülüyor. Zenginler daha da zenginleşiyor: Türkiye’de ultra zenginlerinin (30 milyon dolar veya daha fazla servete sahip olanlar) sayısı 2022 ile 2023 arasında yüzde 10 arttı. Ancak ortalama bir Türk’e daha zengin olduklarını hissedip hissetmediklerini sorun, cevap neredeyse kesinlikle hayır olacaktır.”

Analizde bir yanda lüks tüketimin patladığına dikkat çekilirken, diğer yanda da enflasyon nedeniyle düşük ve orta gelirli sınıfın satın alma gücündeki erimeye değinildi.

Analizde, UBS’in Türkiye raporuna değinilirken, Türkiye’de bir ortalama bir kişinin varlığının (mali ve mülk varlıklar eksi borçlar) 2022 ile 2023 arasında TL cinsinden yüzde 158 oranında arttığı ifade edildi. Bu oran, diğer ülkelerle kıyaslandığında oldukça yüksek kalırken, Türkiye’de enflasyon oranının temmuz ayında yüzde 61,8 olduğu da hatırlatıldı.

TL’nin dolar karşısında yüzde 19 değer kaybettiğine dikkat çekilirken, bunun da gayrimenkul fiyatlarının dolar bazında hızla artmasına neden olduğu belirtildi.

Analizde, “Türkler, tasarruflarının değerini korumak amacıyla varlıklara yatırım yapıyor. Ayrıca, kredi erişimi olanlar negatif reel faiz oranlarıyla daha zenginleşme fırsatı bulabiliyorlar” ifadelerine yer verilirken, düşük ve orta gelirli kesimin durumunun ise çok olumsuz olduğu vurgulandı.

Dar ve orta gelirli kesimin gelirindeki artışın “kâğıt üzerinde” olduğuna dikkat çekilirken, eriyen satın alma gücünün ve nominal ortalama ücretlerin son yıllarda düştüğü belirtildi.

Türkiye’nin yeni ekonomi yönetiminin, Mehmet Şimşek’in liderliğinde enflasyonu kontrol altına almak için geleneksel politikaları geri getirmeye çabaladığı belirtilen analizde, TCMB’nin yüzde 50 seviyesinde tuttuğu faiz oranları ve kredi limitlerindeki düşüşün yanında asgari ücret başta olmak üzere maaşlarda zamların sona erdiği ve kiraların da artmaya devam ettiği vurgulandı.

Ekonomim’in aktardığına göre; The Economist ünlü iktisatçı Murat Üçer’in değerlendirmesine de yer verdi: “Finansal riskten korunabilenler daha zenginleşiyor, korunamayanlar ise daha da yoksullaşıyor.”

İstanbul ve Bodrum gibi popüler bölgelerde harcamaların artmasının ardında Türkiye’nin “yeni süper zenginleri” için hizmet veren bir varlık yönetimi sektörünün de ortaya çıktığı belirtilirken, bu sektörün, Türk varlıklarının hacminin yıl sonunda 123 milyar dolara yaklaşması da bekleniyor.

Türkiye’de işletmelerin yüzde 95’inin aile şirketi olduğuna da dikkat çekilen analizde, varlıkların korunmasının kuşaklar arasında önemli olduğu vurgulanırken, Karman Beyond’un kurucusu Özge Doğan’ın ailesinin Londra’da mülk alarak yaptığı yatırıma ve şu değerlendirmesine yer verildi: “En büyük aileler zaten iyi korunuyor, ama şimdi başka aileler de var.”

Paylaşın

Bakırhan’dan Bahçeli’ye Yanıt: Ferdi Tayfur Dinle İyi Gelir

Partilerini hedef alan Devlet Bahçeli’ye yanıt veren DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Bahçeli biraz efkarlı… Ferdi Tayfur dinlesin bence. Ona daha iyi gelir” dedi.

Bahçeli’nin ‘DEM Parti milletvekillerinin maaşları kesilsin’ sözlerine de dikkat çeken Bakırhan, “Meclisten at, belediyesini gasp et, halayını yasakla; partiyi kapat, idam sehpasını kur. Hitler bile öyle değil. Sen kimsin? Bin yıllardır bu coğrafyada yaşamış, kadim halklardan birisi. Ayıptır. ‘Devletin maaşını alıyor’ diyor. 30 milyon Kürt, devlete vergi ödüyor” diye konuştu.

Tuncer Bakırhan, ayrıca, AK Parti’nin kurucu kadrolarının bile MHP’den rahatsız olduğunu belirterek, “MHP, AKP’ye atanmış kayyımdır. İktidar, seçim için bunları söylemiyorum. MHP’nin ipi ile inilen kuyuda kalınır” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, t24’ten Gökçer Tahincioğlu ve Namık Durukan’ın sorularını yanıtladı. Bakırhan, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin, partisini hedef alan açıklamalarına ilişkin şunları ifade etti:

“MHP gerçekten Türkiye’de oyun kurma peşinde değil. AKP, ‘ikinci yüzyıl inşası diye başladı’ ama MHP ile bir inşanın, bir demokrasinin, daha rahat nefes alınacak bir zeminin oluşmasının imkânı yok. Sürekli kendisini sahip gören, üstenci, hakaret ve küfürlerle başta partimiz olmak üzere muhalefeti sindirmeye çalışan bir anlayışla karşı karşıyayız. Bizi sanırım bu toprakların parçası olarak görmüyor. Biz buradayız, bin yıllardır buralardayız, buralarda olmaya devam edeceğiz.

MHP muhalefetin, mevcut iktidar politikalarına eleştirilerini sindiremiyor. MHP’nin yaklaşımına dikkat ederseniz bugüne kadar Türkiye’deki herhangi bir meselenin çözümüne dönük olumlu tek bir programı, planı yok. Sürekli eleştireni tehdit eden, eleştiriler karşısında kendisini konumlayan ve aslında siyasete ait olmayan bir dili kullanmaya çalışıyor. Türkiye’de bugüne kadar siyaset dili böylesine dibe düşmemişti.

Biz Türkiye halklarına olan saygımızdan dolayı böyle bir dili kullanmayı düşünmüyoruz. Hakaret eden bu faşist zihniyet, anlayış karşısında söyleyeceğimiz tek bir şey var. Biz bunu tanıyoruz, bu dil bizim mücadelemizi engelleyemeyecek. Çetelerle, mafyalarla günün her dakikası, her saati poz veren, fotoğraf veren; onlar için yasal düzenlemeler çıkaran ve bunu aleni, açık bir şekilde yapan bir siyasi partinin bu ülkeye, bu ülkenin geleceğine, halklarına verebileceği bir şey yoktur.

Asıl bağımsız, tarafsız bir yargı olsaydı kapısına kilit vurulacak partinin hangisi olduğunu bence çok iyi görürdük. Sinan Ateş cinayeti… Güpegündüz çakarlı araçlarla bir insan katlediliyor. Her şey açık, aleni bir şekilde ortada. Böylesine pervasızca bir akılla karşı karşıyayız. Biz bu toprakların gerçek bileşenlerinden birisiyiz.

Bölgede işlenen her olay aslında, biraz kazınırsa, arkasındaki bence aktörler çok bellidir. Bu toprakları zehirliyor. MHP’nin dili halkları uzun vadede karşı karşıya getirecek bir zemin yaratıyor. Kavgadan, gürültüden, parmak sallamadan, kapatmaktan başka bir şey bilmiyor. Kirli işlerde büyük, ortaklıkta küçük, insanlık adına herhangi bir katkısı olmayan bir dille bir siyasi anlayışla karşı karşıyayız. Bu zehirli dil halkları karşı karşıya getirmek istiyor ama zaten tam da biz onun için varız. Bizim varlığımız içeride çıkabilecek olumsuzları engelleyecek bir duruştur.

“Ferdi Tayfur dinlesin”

Bence Bahçeli biraz efkârlı. İktidarını kaybetmesinden kaynaklı, bizim Türkiye sathındaki bütün zemin ve alanlara son süreçte özellikle yoğun bir şekilde girip onların sorun alanlarında buluşmamız, sahiplenmemizden kaynaklı çok efkârlı ama efkarını küfürlerle bizim üzerimizden dağıtma yerine Ferdi Tayfur dinlesin bence. Ona daha iyi gelir.

Bugüne kadar AKP ile MHP’nin ya da başka siyasi partilerin kurmuş olduğu ortaklık ya da ilişki, bunlarla hiç böyle bir ilişki kurmadık. Sürekli eleştirel bir noktadaydık. Şunu da söyledik; demokratik bir anayasa, Kürt meselesinin demokratik çözümü konusunda bir irade varsa, bir irade ortaya çıkarsa biz bu iradenin işlerinin kolaylaştırılmasını sağlarız. Çözüm sürecinde geleneğinden geldiğimiz partinin takındığı tutum da buydu.

Türkiye’nin geleceğine, halkın lehine, demokrasinin, özgürlüklerin lehine atılacaksa bir adım, varsa olumlu bir atmosfer buna katkı sunmak üzerine kuruluydu. Ama bu denendi. Burada bir kez daha gördük ki aslında AKP de meselenin çözümü konusunda sağlam bir iradeye sahip değilmiş, böyle bir perspektifi de yok. Eğer öyle olsaydı devam ettirirdi. Çeşitli gerekçelerle bu havayı bulandıran kimi pratiklerin karşısında sağlam durabilirdi. AKP’yi biraz MHP’ye iten aslında arka plandaki düşünceleriydi. Bizimle alakalı bir durum değil. Kürt meselesi, demokratikleşme, yeni anayasa biraz iktidarlarını devam ettirmek için kullandıkları bir argüman gibi duruyor.

Öyle olmasaydı bu karanlık ittifak bunca yıl devam etmezdi. Bahçeli racon kesiyor AKP yapıyor. Emin olun bakın AKP’nin kurucu lider kadrolarının birçoğu ile ben, partimiz çeşitli zeminlerde karşılaşıyoruz, sohbet ediyoruz dönem dönem, çok rahatsızlar. AKP-MHP arasındaki bu ilişkiden sanırım rahatsız olmayan sanırım sadece saray ve çevresidir. AKP’nin kendi kurucu zemini bence büyük oranda buna karşıdır.”

Tuncer Bakırhan’ın açıklamalarının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Özgür Özel, Erken Seçim Çağrısını Yineledi

CHP Lideri Özgür Özel, “31 Mart’tan hemen sonra ‘Erken seçim çağrısı yapmayacağım’ dedim. Bu seçim AK Parti’yi uyarmaktır. Fırsatçılık yapmamak lazımdır. Vatandaşın ekonomik krizi büyük, sorunları çok fazla. Çözmezseniz geçim olmaz, geçim olmazsa da seçim olur dedim” dedi ve ekledi:

“Kurultayda söylediklerimin arkasındayım. Ben seçimi isterim, bugünden hazırım, dünden razıyım. Ben meydan meydan geziyorum. Ben seçimden bugüne 10’uncu mitingime gidiyorum. Biz erken seçim istiyoruz teknik şartlar elimizde yok. Erken seçimden kimse kaçamaz.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Habertürk’de gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Özel’in açıklamalarından öne çıkan başlıklar bu şekilde:

“Tüzük Kurultayı: CHP Türkiye’ye demokrasi vaat ettiği için kendi içinde demokratik olmak zorunda. Hem yılların hem uygulamaların etkisiyle çağdaş sosyal demokrat partinin tüzüğü olması kadar demokratik ve özgürlükçü değil. Eksikleri var. Kemal Kılıçdaroğlu o dönemde ciddi değişiklik yapılacağını vaat etmişti. Zaman açısından çok uygun değildi. Tüzüğü tartışarak yapalım istedik. Biz tüzük kurultayına gitmiyoruz, 1 haftalık değişim kurultayına gidiyoruz. 4 Eylül’de başlayacak 9 Eylül’de bitecek.

Bir temsil heyeti ile Sivas’ta törenlere katılacağız ve kurultayın açılışını yapacağız. Sonra Ankara’ya geleceğiz. 5’inde tüzük komisyonumuz son çalışmasını tamamlayacak. Bu komisyon tüzükle ilgili çalışmaları yapacak ve 6’sında tüzüğümüzü değiştireceğiz. Aralıktan beri çalışmaları yapıyoruz. Görüşleri aldık, dünyadaki örnekleri aldık, akademisyenlerle çalıştık. Bu çalışmaların sonunda bir taslak var. 5 Eylül’de son şekli verilecek.

Pazartesi günü benden önceki üç genel başkan ile bir araya geleceğiz; Altan Bey, Hikmet Bey ve Murat Bey ile. Döndükten sonra Sayın Kılıçdaroğlu ile tüzüğümüz konusunda önerilerini alacağız. CHP Genel Başkan adayı olmak için yüzde 5 imza toplamak gerekiyor. Şimdi bir delege bir kişiye imza vermek zorunda değil. Ayrıca divan yüzde 10’dan fazla imza kabul etmeyecek.

CHP Genel Başkanı’nın konumunun güçlenmesi başka bir şey, yetkilerinin mutlaklaşması başka bir şey. Bizim kurultayımıza Sosyalist Enternasyonel’in temsilcileri geliyor katkılar alıyoruz. Bugünkü tüzük genel başkana her yetkiyi veriyor. Ön seçim yapmama maddesini kaldıracağız. Esnekliği barındıran madde yazıyoruz. Benim grubumda sendikacı yok. Türkiye’yi yönetmeye hazırlanıyoruz. Ben iktidar olduğumuz güne bakıyorum.

Erken seçim: 31 Mart’tan hemen sonra ‘Erken seçim çağrısı yapmayacağım’ dedim. Bu seçim AK Parti’yi uyarmaktır. Fırsatçılık yapmamak lazımdır. Vatandaşın ekonomik krizi büyük, sorunları çok fazla. Çözmezseniz geçim olmaz, geçim olmazsa da seçim olur dedim. Kurultayda söylediklerimin arkasındayım. Ben seçimi isterim, bugünden hazırım, dünden razıyım. Ben meydan meydan geziyorum. Ben seçimden bugüne 10’uncu mitingime gidiyorum. Biz erken seçim istiyoruz teknik şartlar elimizde yok. Erken seçimden kimse kaçamaz.

Parlamenter sistem: Dünyada en önemli konu ekonomi. 10 ekonominin 10’su da güçlü parlamento ile yönetiliyor, 1’i de başkanlık. Hepsi katı kuvvetler ayrılığı ve bağımsız yargı. Demokratik yönetim, kuvvetler ayrılığı çok önemli. Buraya yönelmeliyiz. Her soruya güçlendirilmiş parlamenter sisteme bağlamanın seçmende karşılığı olmadığını görüyorum. Bana sorarsanız dış politika, tarım, ekonomi, sağlık cevabım var. Yönetim sistemi cevabım parlamenter sistem.

Vatandaş canı yanarken, kendi sorunu dile getirilsin isterken parlamenter sistem duymak istemiyor. Güçlü bir parlamento, denge denetim sistemleri, güçlü kurum ve kurallar başarıyı getirecek.

Cumhurbaşkanlığı adaylığı: Ben cumhurbaşkanı adayı değilim. Çok net. Ben Atatürk’ün partisini iktidar yaparak tarihe geçmek istiyorum. Bu hiç azımsanacak bir irade değil. Ben Erdoğan’ın 25 yıllık iktidarına son veren ve yeniden CHP’li bir cumhurbaşkanı seçtiren ekipte genel başkanlık görevini yapmış birisi olarak tarihe geçmeyi önemli görüyorum. Ben teknik direktörüm. Ben penaltıyı kimin atacağına bütün taraftarı vererek karar vereceğim.

Cumhurbaşkanı adayını erken açıklamanın doğru olmayacağını belirten CHP lideri, aday tartışmasını bir kenara bırakarak önceliğin ülkeyi yönetecek kadroları inşa etmek olduğunu söyledi. CHP genel başkanlığına kimse tesadüfen gelmez. Biriyle 2 saat konuşsan iki kitap okumuş gibi olursun. CHP genel başkanlarıyla hangi konuda konuşsam içim rahat eder. Aramızda hiçbir sorun yok.

Ben sosyal demokratım. Liderden çok ekibe inanırım. Liderin ‘eşitler arasında bir adım önde’ olan kişi olduğuna inanırım. Dünyada ülkesine katkı veren liderler de böyledir. Ben genel başkanın gücünün demokratlığından, çağdaş ve mütevazı bir lider olmasından kaynaklandığına inanan biriyim.

“Normalleşme” ve DEM Parti

Erdoğan ile görüşmeleri ve siyasette ‘normalleşme’ olarak tarif ettiği süreçten ne elde ettiğini de cevaplayan Özgür Özel, şöyle konuştu: “Normali budur. 2024 yılındayız. Cenazede birbiriyle el sıkışmayan liderler gördük. Ben bu fotoğrafın parçası olmak istemedim. Benim ayağım kırıldı ilk telefon Devlet Bey’den geldi. Merhabalaşmak çok önemli bir şeydir. Türkiye’nin birinci partisi olduysak bir adım atacaktık ve ben ilk adımı attım. Tayyip Bey’in ziyaretimize gelmesi, Devlet Bey’in randevu vermesi, DEM Parti ile karşılıklı görüşmemiz. Hepsiyle tekrar görüşürüm.”

DEM Parti ile CHP arasındaki ilişkiler hakkında da açıklamalarda bulunan Özel, şu değerlendirmeyi yaptı: “Biz özgüveni yüksek bir siyaset yapacağımızı söyledik. Biz Türkiye ittifakıyız dedik. Türkiye’nin bayrağı ile, sınırları ile sorunu olmayan herkesle konuşuruz. DEM Parti ile AK Parti’yi birbirinden farklı tutmuyorum. İkisi de bu ülkenin kanunlarına göre kurulmuş partiler. DEM’i yok saymak, ona oy verenleri ve çoğunlukla Kürtleri yok saymaktır. DEM Parti’yi yok saymak o seçmeni hiçe saymaktır. AK Parti kadar günü gelince öyle günü gelince başka olan bir parti bile hemen kendini temize çekiyor. Vatanı böldürecekler bayrağı indirecekler söylemi çok basit bir siyaset.”

Özgür Özel, Can Atalay için toplanan TBMM Genel Kurulu’nda AKP’li Alpay Özalan’ın TİP’li Ahmet Şık’a saldırmasıyla başlayan kavgaya ilişkin soruyu ise şöyle yanıtladı: “Meclis’teki kavga yakışmıyor. Ben 13 yıldır milletvekiliyim. 9 yıla yakını grup başkanvekili olarak geçti. Meclis’te hiç kan görmemiştim, kadına şiddet görmemiştim gördüm. Sayın Meclis Başkanı’nın bu konuda inisiyatif alması lazım.

Bekir Bozdağ neredeyse hukuku katlediyor. Ahmet Şık’ın konuşmasının da yanlış olduğunu söyledim. O’nu da aradım söyledim. Bunun ne bize ne Can Atalay’a katkısı olduğunu söyledim. O konuşmaya katılmıyorum ama onunla Alpay Özalan’ın yaptığı aynı kefeye konulmaz. Alpay’a bir şey demem çünkü mikroba neden hastalık bulaştırıyorsun denmez.

Can Atalay’ın içeride tutulması, Hatay’ın iradesine, Meclis’in iradesine saygısızlık. Biz 360’ımız bir araya gelirsek Türkiye’deki bütün mahkumları çıkaracak genel af yetkimiz var. 400 kişiyle anayasa değiştirecek gücümüz var.”

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmek istediklerini tekrarlayan Özel, “Beşar Esad’dan gün bekliyoruz. Resmi yazımızı yolladık. İktidara defalarca Esad ile görüşülmesi gerektiğini söyledim. Gazze konusunda da eğer sayın Cumhurbaşkanı isterse ben kendisiyle Gazze’ye gitmeye varım” dedi.

Hamas ile ilgili açıklamalarını da detaylandıran Özel, “Hamas’a terör örgütü demedim. Terör eylemleri yapıyor dedim. Hamas’ın sivil alanlara yaptığı saldırılar var. Terör eylemi değil mi bu? Ama kasım ayından beri İsrail terör eylemi yapıyor. Ben FKÖ çizgisindeyim, Mahmut Abbas’ın ve Filistin halkının yanındayım” diye konuştu.

Paylaşın

İYİ Parti’de “Can Atalay” Çatlağı

İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, İYİ Parti’nin CHP’nin “Can Atalay” çağrısına katılım sağlanmayacağını ifade eden İYİ Partili Kürşad Zorlu’yu yalanlayarak, “ Zorlu, şahsi görüşünü beyan etmiş. Partimizde bu kararlar kurullarda alınıyor” dedi.

Müsavat Dervişoğlu açıklamasının devamında, “Bazı arkadaşlarımızın bağımsız milletvekili gibi davranmalarını, kendilerinin başka bir gerekçeleri yoksa tecrübesizliklerine bağlıyoruz” ifadelerini kullandı.

Dervişoğlu’nun açıklamalarına yanıt veren Zorlu, “Şahsi görüşünü açıkladığını ancak parti kararına uyacağını belirterek, “Konuyu başka yerlere çekmenin de bir manası yoktur!” dedi.

İYİ Parti Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Can Atalay hakkındaki kararı dolayısıyla TBMM Genel Kurulu’nu 10 Eylül’de tekrar olağanüstü toplantıya çağıracaklarını açıklamasına ilişkin, “Can Atalay için normal yasama dönemi beklenmeli. Oylama da yapıldı zaten” demişti.

Halk TV’den İsmail Saymaz, İYİ Parti Milletvekili Kürşad Zorlu’nun Can Atalay için TBMM’nin olağanüstü toplanmasına karşı olduklarına ilişkin açıklamasını İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’na sordu.

İsmail Saymaz’ın aktardığına göre; Müsavat Dervişoğlu, partinin böyle bir kararının olmadığını belirterek, şöyle dedi: “Zorlu, şahsi görüşünü beyan etmiş. Partimizde bu kararlar yetkili kurullarda alınıyor. Bazı arkadaşlarımızın bağımsız milletvekili gibi davranmalarını, kendilerinin başka bir gerekçeleri yoksa tecrübesizliklerine bağlıyoruz.”

“Konuyu başka yerlere çekmenin…”

Müsavat Dervişoğlu’nun açıklamalarına yanıt veren İYİ Parti Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu, şu ifadeleri kullandı: “Benim Can Atalay konusunda tavrım nettir. Yargıtay önüne arkadaşlarımızla birlikte giderek Anayasa kitapçığını ilk biz teslim ettik. İlk önergeyi de sanırım ben verdim. Ancak gelinen noktada onun da haklılığına zarar getirebilecek bazı görüntüler meydana gelmektedir.

İlk olağanüstü toplantıya katıldım. Bu kez ise yeni bir gerginliğin daha da olumsuz yansıyacağını düşünmekteyim. Bu benim şahsi görüşümdür ve ancak daha önce de ifade etiğim gibi partimin resmi görüşü esastır ve yetkili kurullarımızda bir karar alınır ise elbette buna saygı duyarak katılırım. Konuyu başka yerlere çekmenin de bir manası yoktur!”

Paylaşın