Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Bakan Koca’dan Açıklama

Kovid 19’da 24 saatte 335 bin 244 test yapıldı, 26 bin 161 kişinin testi pozitif çıktı, 221 kişi ise yaşamını yitirdi. Bakan Koca, son veriler sonrası yaptığı açıklamada, “Vaka sayıları bir gün öncesiyle değil, ortalama bir hafta öncesiyle kıyaslanmalıdır. Son bir hafta bizi uyarıyor. Kurallara uyup, aşımızı olalım” dedi.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı.

Buna göre, 335 bin 244 Kovid-19 testi yapıldı, 26 bin 161 kişinin testi pozitif çıktı, 221 kişi yaşamını yitirdi, iyileşenlerin sayısı ise 24 bin 23 oldu. 18 yaş üstü nüfusta birinci doz aşı uygulananların oranı yüzde 84.74, ikinci doz aşı yapılanların oranı yüzde 67.51 olarak kayıtlara geçti.

Türkiye’de bugüne kadar yapılan aşı sayısı toplamda 104 milyon 894 bin 94’e yükseldi. Kovid-19 salgınıyla mücadele kapsamında son 24 saatte toplam 300 bin 878 doz aşı uygulandı.

En az bir doz aşı uygulananların oranı en yüksek 10 il Muğla, Yalova, Kilis, Tekirdağ, Amasya, Aydın, Antalya, Edirne, Çanakkale ve Eskişehir oldu. En az bir doz aşı yapılanların oranının en düşük olduğu iller ise Gümüşhane, Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman, Mardin, Bingöl, Siirt, Muş, Bayburt ve Elazığ olarak sıralandı.

Bakan Koca’dan açıklama

12 Eylül’den 18 Eylül’e kadar günlük vaka sayılarını paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı: “Vaka sayıları bir gün öncesiyle değil, ortalama bir hafta öncesiyle kıyaslanmalıdır. Son bir hafta bizi uyarıyor. Kurallara uyup, aşımızı olalım.”

Paylaşın

HDP’li Buldan’dan Dikkat Çeken ‘İttifak’ Açıklaması

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, muhtemelen 2023’te yapılacak olan seçimlere de bir ittifak içinde yer alınıp alınmayacağına dair yaptığı değerlendirmede, “Önümüzdeki seçim bir yerel seçim değil, sadece bir parlamento seçimi değil. Türkiye’nin geleceğinden söz ediyoruz. Yani cumhurbaşkanlığı seçimlerinden söz ediyoruz. Bizim HDP olarak milletvekili seçimlerinde herhangi bir ittifakta yer almamız şu an için söz konusu değil. Kendimiz zaten bir ittifak partisiyiz.” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, HDP’nin 27 Eylül’de açıklayacağı tutum belgesine ilişkin, bu tutum belgesi partilerden ziyade toplumsal muhalefete bir çağrı olacak; Türkiye’yi barışa, refaha ve huzura götürecek bir çağrı.

Buldan, konuya ilişkin açıklamasının devamında ise, “HDP bütün ağırlığı ile aylardır sahada. Türkiye’nin hemen hemen her tarafını gezdi. Tarlalar, fabrikalar, evler ziyaret edildi. Sahada toplanan verileri Ankara’da masaya yatırdı. 27 Eylül’de açıklanacak olan deklarasyon bu verilerden çıkan bir belge olacak” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Yeni Yaşam Gazetesi’nden Hüseyin Kalkan’a gündeme dair dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Buldan’ın tutum belgesi ve gündemin sıcak başlıkları üzerine açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

Genel hatları ile tutum belgesinden söz eder misiniz, bu belge nasıl bir çalışmanın sonucu ortaya çıktı?

Tutum belgesini 27 Eylül’de Ankara’da görkemli bir şekilde açıklamayı planlıyoruz. Bu tutum belgesi dediğimiz şey aslında HDP’nin ilkeleri. HDP’yi var eden ama bundan sonraki sürece de yön verecek olan, HDP’nin taviz vermediği, yıllardır mücadelesini verdiği, bu uğurda çok bedeller ödendiği barışa dair, demokrasiye dair, adalete dair, hukuka dair, Kürt sorununun çözümüne dair ilkelerimizi açıklayacağız. Yaklaşık olarak on maddeden oluşan bir belge olacak. Bir tutum belgesi olacak. Demokrasiye çağrı niteliğinde bir metin olacak. İki eş genel başkan oturup bir tutum belgesi açıklayalım demedik.

Uzun süredir sahada olduk. Uzun süredir halkın içindeyiz. Kampanyalarla, tematik buluşmalarla halka gittik. HDP’nin dokunduğu, temas ettiği her kesimin talepleri olacak bunlar. Biz Hakkari’de dokunduğumuz insandan ne duyduysak Ege’de konuştuğumuz kadından aynı şeyi duyduk. Türkiye’nin demokratikleşmeye ihtiyacı var, Türkiye’nin artık huzura ihtiyacı var, refaha ihtiyacı var. Türkiye artık böyle yönetilmek istemiyor. Halklar yönetimin değişmesini istiyor. Dolayısı ile biz de hem önümüzde erken ya da baskın seçim olasılığına karşı bu ilkelerimizi deklare edeceğiz. Ama bunun adı bir seçim bildirgesi değil. Yani seçimlerde herhangi bir parti ile ittifak oluşturmak için açıklayacağımız bir belge değil. Tamamı ile Türkiye’nin geleceği ile ilgili bir deklarasyon olacak. Biz olsak da olmasak da Türkiye’yi yönetecek herkesin bu ilkeleri ciddiye almasını talep ediyoruz. Çünkü Türkiye’nin geleceğinin nasıl olacağını tüm toplumun yararına bir şekilde ortaya koyuyoruz.

Bir anlamda uzun vadeli bir ittifakın nasıl olmasına dair bir tutum belgesi mi?

Elbette ittifakları etkileyecektir. Türkiye’nin geleceğini düşünen herkesin bizim açıklayacağımız belgeyi dikkate alarak kararlar vermesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu çağrı tamamen toplumsal muhalefete bir çağrı olacak. Partilerden ziyade Türkiye’de toplumsal bir barışın inşası için ve toplumsal bir ittifakın, demokratik bir ittifakın gerçekleşebilmesi için bu çağrı yapılacak. Önemli olan mesele budur. Çünkü siyasi partilerin ilkeleri dönemsel olarak değişebilir, ama bizim yapacağımız çağrı hiç değişmeyecek olan ve Türkiye’yi gerçekte refaha ve huzura götürecek ilkesel bir tutum olacak.

Seçim sürecine girdiğinde nasıl bir ittifak istediğinize dair bir belge de açıklayacak mısınız?

Şu an seçimlerle ilgili bir ittifak gündemimiz yok, bu nedenle o konuya dair bir açıklamamız yok bizim. Biz başından beri çözüm konusunda müzakereye açık olduğumuzu ifade ettik. Yani bu ülkenin geleceğini düşünen, Türkiye halklarının, Türkiye toplumunun geleceğini düşünen ve açıklayacağımız ilkeleri ciddiye alan siyasi güçler, toplumsal kesimler, kadınlarla, gençlerle bu ilkeler temelinde bir ilişki kuracağız. İlkelerle birlikte toplumun güvenini, toplumun geleceğini huzur ve güven altına alacak olan ama Türkiye’nin geleceğini etkileyecek bir muhtevaya sahip prensipleri tartışıyoruz. Ortaya koyacağımız çözüm perspektifi ile tüm toplumun geleceğinin parlak olacağını herkes görecektir.

Ben yine güncele dair bir soru soracağım. AKP sözcüleri Millet İttifakı’nın adayının HDP tarafından belirleneceğini söylüyorlar, buna ne diyorsunuz?

HDP elbette ki herkesin dediği gibi belirleyici bir güçtür. Ben şunu çok açık belirtmek isterim: Bugün HDP’nin Türkiye’de yakaladığı hava 7 Haziran 2015’te yakaladığımız havanın aynısıdır. O seçimlere giderken Türkiye değişim yaratacak bir hava yakalamıştı HDP ile. Şu anda aynı konumda olduğumuzu ifade etmekte hiçbir sakınca görmüyorum. Gittiğimiz her yerde aynı havayı soluduk. Biz o atmosferin Türkiye’de var olduğunu gördük ve gözlemledik. HDP elbette ki belirleyici bir güçtür. Bunu zaten geçtiğimiz yerel seçimlerde gösterdi. Hem İstanbul’da gösterdi, hem diğer şehirlerdeki seçimlerde gösterdi. Ama önümüzdeki seçim bir yerel seçim değil, sadece bir parlamento seçimi değil. Türkiye’nin geleceğinden söz ediyoruz. Yani cumhurbaşkanlığı seçimlerinden söz ediyoruz. Bizim HDP olarak milletvekili seçimlerinde herhangi bir ittifakta yer almamız şu an için söz konusu değil. Kendimiz zaten bir ittifak partisiyiz ve tekabül ettiği oy gücü yüzde 30’a yakındır. Toplum artık HDP’ye inanıyor ve güveniyor. HDP’nin parlamentodaki temsiliyetini çok yakından takip ediyor, onay veriyor. Bunun ilk adımı yüzde 10 seçim barajını yıkmamız oldu.

HDP’nin yüzde 15’i yakaladığına dair bazı belirlemeler, araştırmalar var.

Evet HDP’nin yüzde 15’i yakaladığına dair bazı araştırmalar birkaç gün önce yayınlandı. Ben normal koşullarda gerçekleşecek bir seçimde bunun yüzde 25 veya 30 olacağını düşünüyorum. Seçim döneminde daha yükseleceği kanaatindeyim. Çünkü biraz önce ifade ettim HDP, 7 Haziran ruhunu yakalamış durumda. HDP şu an itibarı ile toplumun her kesimi ile temas eder durumda. Kadınlara, gençlere, işçiye, esnafa, çiftçiye kısaca bu düzenden zarar gören her kesime ulaşan bir durumda ve dolayısı ile Türkiye toplumunun güvencesi olan bir parti haline geldik. O yüzden parlamento seçimleri değil ama esas olan cumhurbaşkanlığı sistemini nasıl değiştirebiliriz noktasında, belirleyici güç elbette ki HDP’dir. Yine önemli ve belirleyici güç Kürt seçmendir, Kürt halkıdır. Yine Kürtlerin yanında duran, HDP’nin çatısı altında bileşenlerimiz ve ittifaklarımızdır. Kısacası HDP’dir. Bu mesele çok konuşuluyor. İşte ‘HDP cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ayrı bir aday çıkaracak mı? Kimi destekleyecek, kiminle ittifak yapacak?’ konusunda çok şeyler yazıldı, çizildi. Fakat biz bütün kararlarımızı halkımızla ve seçmenimizle konuşmadan asla almıyoruz. Şimdi 27 Eylül’de açıklayacağımız tutum belgesini yaptığımız çalışmalar sonucu oluşturduk. Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştığında yine halkımızla, seçmenimizle bir araya gelerek ‘HDP ne yaparsa Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlar, ekonomik ve toplumsal sorunları halkın lehine çözer’ diye soracağız ve kararımızı halkımızla birlikte vereceğiz, demokrasi güçleri ile birlikte vereceğiz.

Demokrasi güçleri derken…

Kendisine demokratım diyen herkesi kastediyorum. Demokrasiden yana olan herkesi kastediyoruz. Ayrım yapmadan. Bu ülkede bugün ihtiyaç olan şey nedir? Elbette ki demokrasidir, adalettir, hukuktur, insan haklarıdır. Buna önem veren, bu konuda evet biz de demokrasi istiyoruz diyen kim varsa onunla oturup konuşmayı esas alırız.

Geçtiğimiz yaz HDP bütün ülkeyi gezdi. Bu çalışmalardan çıkardığınız sonuçlar ne oldu? Kısaca memleketin hali nasıl ve nasıl bir çıkış yolu öneriyorsunuz?

Memleket kan ağlıyor. Doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine gitmediğimiz, dokunmadığımız, temas etmediğimiz hiçbir kesim kalmadı. Kadınlar Kadın Meclisi olarak ayrı bir çalışma yaptı; gençler, gençler olarak ayrı bir çalışma yaptı. Sadece eşbaşkanlar değil, Meclis Grubu’muzun tamamı, Parti Meclisi’mizin tamamı, Kadın Meclisi’mizin tamamı, Merkez Yürütme Kurulu’muzun tamamı halkın içindeydi. Kimisi esnafla görüştü, kimisi çiftçilerle buluştu, kimisi kadınlarla buluştu, kimisi halk buluşmaları yaptı. Ki eşbaşkanlar olarak biz de bu buluşmalara katıldık. Dolayısı ile biz halkın ne yaşadığını yakından gördük. Ekonomik kriz gerçekten ülkeyi perişan etmiş. Bu kriz başta kadınları vurmuş. Bu krizin yarattığı sonuçlar esnafın dükkanını kapatmasına sebep olmuş, çiftçinin tarlasını ekememesine sebep olmuş. Binbir sorunla boğuşan bir Türkiye gerçeği var. Ama iktidar bütün bunları görmezden gelerek pembe bir tablo çizmeye çalışıyor. Ama insanlar artık bu tablonun gerçek olmadığını kendi hayatlarında görüyorlar. Bütün bu olumsuzluklar üzerine bir de pandemi gerçeği binmiş. Yarattığı sağlık sorunları bir tarafa esnafın, üreticinin, çiftçinin üzerine bir de pandemi krizi eklenmiş. Yoksul halk bir kere daha yoksullaşmış. Halk artık AKP’nin bu ülkeyi yönetemediğinin çok iyi farkında. Yeni bir yönetime ihtiyaç olduğunu çok açık bir şekilde ifade ediyor, dile getiriyor. AKP 20 yıldır bu ülkeyi yönetmeye çalıştı ama Türkiye halklarına verdiği sözlerin hiçbirini yerine getirmedi. Aksine Türkiye halklarını eskisinden daha beter hale getiren bir iktidarla karşı karşıyayız. O yüzden de halklar artık AKP’nin ismini bile duymak istemiyorlar. Bu çok açık ve nettir. Biz gittiğimiz her yerde bunu gördük. Mesela bir esnafla konuştuğumuzda söze başlar başlamaz AKP’nin ülkeyi yönetemediğini söylüyor. Geçtiğimiz süreçte birçok kadın buluşması gerçekleştirdik. ‘Kadın yoksulluğuna hayır!’ kampanyası çerçevesinde gittiğimiz tarlalarda çalışan, fabrikalarda çalışan kadınlar da aynı şeyi söylüyor. Türkiye gençliği uyuşturucu bataklığına sürükleniyor. Fuhuş bataklığına sürüklenen bir gençlik yarattı bu iktidar. Gençler bunun farkında. Özellikle bölgede hem uyuşturucu kullanımının hem fuhuşun çok yaygın olduğu dile getiriliyor. Buna yönelik HDP Gençlik Meclisi’nin bir çalışması var. ‘Gençleri bu bataklıktan nasıl kurtarabiliriz?’ sorusuna verdikleri yanıt örgütlenmektir. Bütün bunları gören, bütün bunları anlayan, buna göre çözüm politikaları üretmeye çalışan bir HDP var şimdi. Halkın sorunları dile getirdiği her noktada biz HDP’nin çözüm politikalarını anlattık. İşte bütün bunların özetini biz deklarasyonla açıklamaya çalışacağız. Türkiye’nin geleceği üzerine etkili olacak bir tutum belgesi açıklayacağız. Ben demokratik güç birliğinin bu deklarasyonla birlikte bir ivme kazanacağına inanıyorum. Her vicdan sahibi insan ‘Evet ben de bunu istiyorum’ diyecek mutlaka. Türkiye’de yaşayan her insan ‘Evet bu ülkenin demokrasiye ihtiyacı var, bu ülkenin barışa ihtiyacı var, bu ülkenin özgürlüklere ihtiyacı var’ diyecek. Bugün cezaevlerinde binlerce siyasi tutuklu var. Halkın iradesi gasp edilmiş durumda, kayyumlar hâlâ görev başında buna itirazı olan milyonlar var. Bu milyonlar ‘Evet HDP Türkiye’nin geleceğini bir kere daha düşündü’ diyecek. Bu deklarasyonla birlikte HDP’nin rolünde, misyonunda, siyasetteki konumunun çok daha fazla güçleneceğine inanıyorum.

RÖPORTAJIN TATAMI İÇİN TIKLAYIN

Paylaşın

CHP’li Öztrak: Şaha Kalkan Ekonomi Değil, Borçlar

Partisinin Genel Merkezi’nde gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan CHP Sözcüsü Faik Öztrak, iktidara ekonomi üzerinden yüklenerek, “Cumhurbaşkanı makamında oturanların, önce hesap bilmesi gerekir. Biz buradan kendisine nelerin milli gelirden daha hızlı arttığını, neyin şaha kalktığını bir söyleyiverelim: şaha kalkan BORÇ… Tekrar ediyorum borç” dedi.

Haber Merkezi / Öztrak, Erdoğan’ın 2023 hedefleriyle ilgili, “Cumhuriyet tarihinin en iddialı ve en cesur makas değişikliği” açıklamasını değerlendirerek, “İnsaf be kardeşim. Ne makas değiştirmesi, siz treni devirdiniz. Treni, treni…” dedi.

Erdoğan Hükümetlerinin yargı, liyakat, eğitim, tarım, ekonomi gibi her alanda treni devirdiğini söyleyen Öztrak, “Ne söylediyse, ne vaat ettiyse, altında ezildi. Şimdi aynı Erdoğan, milletten özür dilemek yerine, müflis bezirgân misali, eski vaatlerine kulp takıp, allayıp pullayıp, yeniden milletimize yutturmaya kalkıyor. İsmi bile kalmayan 2023 hedeflerini sayıklayarak, ortalarda dolaşıyor. Ama milletimize de, 2023’te 2 trilyon dolara çıkarmayı taahhüt ettiği milli geliri neden 925 milyar dolara düşürdüğünü, ‘25 bin dolar olacak’ dediği kişi başına geliri neden 10 bin 703 dolara indirdiğini, ‘500 milyar dolar olacak’ dediği yıllık ihracatı nasıl olup da 242 milyar dolara gerilettiğini, yüzde 5’e indirmeye söz verdiği işsizliği nasıl olup da yüzde 11,4’e sıçrattığını anlatmıyor. Anlatamıyor” diye konuştu.

2009 tarihinde çıkarılan 200 liralık banknotla, aynı yılın Ocak ayında alınabilen meyve, sebze, et, un ve şekerin, bugün ancak dört tane 200 liralık banknot ve yanına bir de 50 liralık banknotla alınabildiğini söyleyen Öztrak, “Hükümet bu masrafları, hayat pahalılığını düşürecek önlemler alacağına görüntüyü kurtarmaya çalışıyor. Yalandan fiyat etiketlerini denetliyor… Erdoğan şimdi de raflardaki, etiketlerdeki fahiş fiyat artışlarının önüne geçmeyi vadediyor. Beyler herhalde yeni iş başına geldi. Soruyorum, Allah aşkına, raflardaki, etiketlerdeki fahiş fiyat artışlarının önüne geçmek için koskoca 20 yıldır ne yaptınız?” diye sordu.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu: Öztrak’ın açıklamaları şöyle;

“Orhan Veli; “Öyle bir rûzigâr ki, kendi gitti, ismi bile kalmadı yadigâr” diyor. AK Parti Genel Başkanı, Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023 yılında, ulaşmayı taahhüt ettiği hedefleri, bundan 10 yıl önce 2011 seçimlerine giderken, bu seçim beyannamesiyle ilan etmişti.

Bu yetmedi, bu seçim beyannamesindeki taahhütlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen 10. Kalkınma Planı’yla da resmileştirdi. Üzerinden 11 yıl geçti, Erdoğan iki hafta önce, kendi imzasıyla açıkladığı Orta Vadeli Program’da, millete verdiği 2023 taahhütlerinin yalan olduğunu, hayal olduğunu açıkladı. Söz verdiği bu hedeflerin yarısına bile ulaşamayacağını itiraf etti.

Ne söylediyse, ne vaat ettiyse, altında ezildi. Şimdi aynı Erdoğan, milletten özür dilemek yerine, müflis bezirgân misali, eski vaatlerine kulp takıp, allayıp pullayıp, yeniden milletimize yutturmaya kalkıyor. İsmi bile kalmayan 2023 hedeflerinin ismini sayıklayarak, ortalarda dolaşıyor.

Ama milletimize de, 2023’te 2 trilyon dolara çıkarmayı taahhüt ettiği milli geliri neden 925 milyar dolara düşürdüğünü, “25 bin dolar olacak” dediği kişi başına geliri neden 10 bin 703 dolara indirdiğini, “500 milyar dolar olacak” dediği yıllık ihracatı nasıl olup da 242 milyar dolara gerilettiğini, yüzde 5’e indirmeye söz verdiği işsizliği nasıl olup da yüzde 11,4’e sıçrattığını anlatmıyor.

Sözlerini tutamayan Erdoğan, “Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükümetten” diyemiyor. Onun yerine Büyük ve güçlü Türkiye’nin “siluetinin” ufuktan göründüğünü söylüyor. 19 yıllık yönetimlerinin sonunda milletimize, “Hedefleri tutturamadık, yalan oldu” demek yerine, “Size 2023 hedefleri yerine siluet verelim, sesinizi çıkartmayın” diyorlar.

Yetmiyor, hiç sıkılmadan, “2023’te yeniden şahlanıştan” bahsediyorlar. Sanırsınız beyler tazecik hükümet yeni geldiler daha. Beyefendi “çıraklık” dedi, “kalfalık” dedi, “ustalık” dedi, milletin 20 yılını çaldı… Şimdi çıkmış hala şahlanmaktan bahsediyor.

En son 2003’te Cihan isimli bir küheylan, şahlanıp Erdoğan’ı üstünden atmıştı. Şimdi de asil milletimiz sandıkta şahlanıp; Erdoğan’ı attan düşmekten beter etmeye hazırlanıyor.

Orada da durmadı. “Cumhuriyet tarihinin en iddialı ve en cesur makas değişikliğini gerçekleştirdiklerini” söylüyor. İnsaf be kardeşim. Ne makas değiştirmesi, siz treni devirdiniz. Treni, treni…

Ben söyleyeyim bu beceriksiz makasçı, yargı trenini devirdi önce… 2010’da Hâkimler ve Savcılar Kurulunu FETÖ’ye teslim etti. Ordumuza kumpas kurdurdu. Ordumuzun Harim-i ismetini, kozmik odasını, suç ortaklarına açtı. Sonra aynı yağmurda ıslandığı eski dostları, darbeye kalkıştı. Meclisi bombaladı. Millet, o gece devletini sokaklardan topladı. Erdoğan’da yolunu açtığı bu hain darbe girişimine “Allah’ın bir lütfu” dedi. Bu darbe girişimini kendi vesayet rejimini kurmak için kullandı.

Bu beceriksiz makasçılar devlette liyakat trenini de devirdi… Büyükelçiler, rüşvetten aklanmamış eski bakanlara, rektörlükler, tekaüt milletvekillerine arpalık yapıldı. Liyakatin yerini, Saraya sadakat aldı.

Beceriksiz makasçı Erdoğan eğitimde de treni devirdi. Her gelen bakanla eğitim sistemi değişti, her gelen bakanla sınav sistemi değişti. Öğrencilerin de, öğretmenlerin de, velilerin de başı döndü.

Beceriksiz makasçı Erdoğan Şahsım Hükümeti tarımda da treni devirdi. Ürün fiyatı ile girdi fiyatı arasında sıkışan çiftçilerimiz perişan… Üzüm üreticisi feryat ediyor, fındık üreticisi feryat ediyor, pancar üreticisi feryat ediyor. Yer fıstığı üreticisi feryat ediyor. Ayçiçeği üreticisi feryat ediyor.

Çiftçiye kanunen hak ettiği, 213 milyar liralık tarımsal desteği ödemediler. Bunu yapmadıkları gibi birde çiftçiyi ithalat sopasıyla dövüyorlar. 19 yılda, tarım ve hayvancılıkta yapılan toplam ithalat, 120 milyar 419 milyon doları buldu.

Beceriksiz makasçı, vatandaşın geçim trenini de devirdi. Üretici perişan oldu ama vatandaş da ucuz meyve-sebze göremedi. Hayat pahalılığı aldı başını gitti. Hükümet bu masrafları düşürecek önlemler alacağına görüntüyü kurtarmaya çalışıyor. Yalandan fiyat etiketlerini denetliyor…

Onun yerine 128 milyar dolar rezervimizi, Merkez Bankası’nın arka kapısından Hazine Bakanı Damadınızın Hazine’sine aktardınız, teslim ettiniz. Onun talimatıyla da kamu bankaları bu paraları buharlaştırdı. Paramızı pul oldu.

Erdoğan 2018 seçimlerine giderken, “Verin bu kardeşinize yetkiyi, faizle, şununla, bununla nasıl uğraşılır göreceksiniz” demişti. Millet de, “Treni 2023’e götürsün”, faizle, şununla, bununla uğraşsın diye, Erdoğan’a yetkiyi verdi. Sonuç, dünyada en yüksek politika faizine sahip 9. ülkeyiz.

19 yıllık Şahsım Hükümetleri döneminde, milletin cebinden alıp, Londra’daki bir avuç faiz lobisinin cebine koydukları para 191 milyar dolar. Aynı dönemde, bütçeden içeriye ve dışarıya yapılan toplam faiz ödemesi, 509 milyar 381 milyon dolar. Şimdi bu milyar dolarları, liraları söylemesi kolay da hakikaten aklın, havsalanın alacağı rakamlar değil bunlar.

Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün maliyeti 3,5 milyar dolar. Şimdi bunların ödedikleri faizle, 145 tane Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapılırdı. İstanbul-İzmir Otoyolu’nun maliyeti, Osmangazi Köprüsü de dâhil 10,3 milyar dolar. Bunların ödedikleri bu faizlerle Türkiye’nin etrafını dört kere dönecek, otoyol yapılırdı.

“Vatandaş iğne ipliğe dönmüş”

Erdoğan’ın yönettiği ekonomide, yandaşlar da abat olmaya devam ediyor. “1 kuruş vermeden yaptırdık” denen, dolar, avro garantili ballı projelere, saray sadece bu yılın ilk 8 ayında 18 milyar 874 milyon lira ödemiş. Şahsım vesayet rejiminde, havuzcular tosun gibi şişerken, vatandaş iğne ipliğe dönmüş.

Dünya Bankası verilerine göre son üç yılda ülkedeki yoksul sayısı, 3 milyon 232 bin kişi arttı. TÜİK’e göre yoksul sayısı 17 milyon 921 bin kişi. Bütün bunların yanında en hazini bir de çok derin çocuk yoksulluğu var. Derin Yoksulluk Ağı’nın İstanbul’da düzenli geliri olmayan ailelerle yaptığı, son araştırmaya göre, ailelerin yüzde 74’ü bebek maması ve bezi almakta zorlanıyor.

Millet önceden düğünde dernekte, eşine dostuna rahatlıkla bir çeyrek altın takabiliyordu. Şimdi millet kendi evladının mürüvvetinde bile çeyrek altın takmakta zorlanıyor.

Ama saray ahalisi söylüyorum hep baştan beri milleti unuttu. Sesini duymuyor. Avrupa İstatistik Ofisi’nin rakamlarına göre, 26 Avrupa ülkesi içinde, Arnavutluk, Karadağ ve Bulgaristan’dan sonra, asgari ücretin en düşük olduğu ülke, Türkiye. Türkiye artık Avrupa’nın Çin’i bile değil.

Ben buradan tekrar söylüyorum, Cumhurbaşkanı makamında oturanların, önce hesap bilmesi gerekir. Biz buradan kendisine nelerin milli gelirden daha hızlı arttığını, neyin şaha kalktığını bir söyleyiverelim: şaha kalkan BORÇ… Tekrar ediyorum borç.

Ne yazık ki salgın döneminde milletin borç yükü daha da ağırlaştı. Dünya, salgında vatandaşlarını paraya boğdu, Erdoğan Şahsım Hükümeti milletimizi borca batırdı. Dünyada benzer ülkeler arasında, vatandaşına en az doğrudan destek veren, buna karşılık en fazla borç veren ülke biz olduk.

“Dört ayaklı bir strateji izleyeceğiz”

Önümüzdeki seçimler, ülkemiz için büyük önem taşıyor. Milletimizin bu iktidardan sıtkı sıyrıldı. Ülkemize lig düşürten bu iktidardan kurtulmak için, millet artık sandığı hasretle bekliyor. Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında, CHP iktidarında, Yeni Kurumlarla, Yeni Kurallarla, Yeni Kadrolarla ülkemizi ayağa kaldıracağız.

Bunun için dört ayaklı bir strateji izleyeceğiz. Stratejimizin ilk ayağında, adaleti, demokrasiyi ve kuvvetler ayrılığını ayağa kaldırmak var. Tarafsız Cumhurbaşkanı ile “Yepyeni ve Güçlendirilmiş Bir Parlamenter Sistem” yapacağımız tüm diğer işlerde güçlü bir zemin ve yitirilen güven ortamının yeniden temini imkanını oluşturacaktır.

Programımızın ikinci ayağında üretimin önünü açacak önlemler var. Ekonomiyi borçla şişirme modeli artık iflas etmiştir. Üreterek, verimliliği artırarak, ekonomiyi büyüten bir modeli getireceğiz. Salgın döneminde ülkeler çok önemli dersler edindi. Bu dersler ışığında devletin, sağlık, eğitim, gıda güvenliği gibi kritik alanlarda akılcı müdahalesini sağlayacağız. Dijital ve Yeşil Ekonominin sunduğu fırsatları değerlendireceğiz. Refah Devleti 3.0 yaklaşımından yararlanacağız.

Programımızın üçüncü ayağında, üretilen refahın adil şekilde paylaştırılması var. Üretim artışıyla oluşan refahı topluma yaymadığınızda, toplum kesimlerini dışladığınızda, birilerini arkada bıraktığınızda, maalesef büyüme sürmüyor. Bunu artık gelişmiş ülkelerde anladı. Bizim burada yararlanacağımız en önemli yeni kurum Aile Destekleri Sigortası olacak.

Ve Programımızın dördüncü ayağında, çevresel, ekonomik ve mali sürdürülebilirlik var. Bu sene yaşadığımız yangın ve sellerde gördük; tüm yapılacak işlerde, çevrenin sürdürülebilirliğini planlamak önceliğimiz olmak zorunda. Yeşil Mutabakata uyum sağlayacağız, Paris İklim Antlaşması’nı onaylayacağız. Borcun kontrolsüz artışına müsaade etmeyeceğiz. Enflasyona neden olmadan, istikrar içinde hızla büyüyeceğiz.

Soru – Cevap

Soru; İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Akşener, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tek adayla gidilmesinin faydalı olacağını düşündüğünü söyledi. Adayın belirlenmesi sürecini tıkamayacağını açıkladı. Akşener’in bu sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? CHP olarak Millet İttifakı’nın tek aday çıkarması konusundaki düşünceleriniz nelerdir?

Faik Öztrak; Genel Başkanımız da, Sayın Akşener’de bu konuda fikirlerini ifade ederken konunun Millet İttifakı’nın iktidarının önünü tıkamayacağını açık, seçik söylüyorlar. Millet ittifakı içinde bu konular sorun yaratmaz.

Soru; Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türk öğrencilere 300 TL, Suriyeliler başta olmak üzere yabancı öğrencilere 600 TL burs veriyor. Bu ayrımcılık hakkındaki yorumunuz ne olabilir?

Faik Öztrak; Konuşmamda söyledim. Bu hükümet kendi vatandaşına bu ülkeyi cehennem, yabancılara da bu ülkeyi cennet haline getirmek için elinden geleni ardına koymuyor. Hiç şaşırmadım. Hep diyorum, bu hükümet el iyisidir.

Soru; Çıplak semazen olayı çok tepki çekti. Sizin bu konuda bir yorumunuz olacak mı?

Faik Öztrak- Şimdi bir kere İzmir Büyükşehir Belediyemizin yaptığı bir açıklama var. Diyor ki, “Bu sema değil, modern danstır” diyor. Ben şunu anlamıyorum hakikaten, çocuklarımız yurt bulamıyor. Tekirdağlı hemşerim borç yüzünden canına kıyıyor, bazılarının derdi de kim nerede çıplak dans etmiş o. Bunlar milletten iyice koptular. Bıraksınlar bu boş gündemleri milletin derdiyle uğraşsınlar. Milletimizin sıkıntısı büyük.

Soru- Yarın Memleket Partisi’nde birinci olağan kurultay var. Sayın Muharrem İnce tek aday olarak kurultaya girmesi şu anda görünen durum. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Faik Öztrak- Hayırlısı olsun diyoruz.

Soru; Son dönemde açıklamalarıyla gündemde olan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Cumhurbaşkanı kararıyla yeniden Diyanet İşleri Başkanlığına atandı. Cumhurbaşkanına teşekkür ederken “Anayasamızın toplumu din konusunda aydınlatma görevini verdiği Diyanet İşleri” diyerek anayasal görev vurgusu yaptı. Hem bu konudaki değerlendirmeniz, hem de Diyanet’in Kuran kursuna giden çocuklar okul öncesi eğitimi almış kabul edilsin önerisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Faik Öztrak; Şimdi aslında tabi bu atama kararı bizim için şaşırtıcı değil, buna geleceğim. Ama Ali Erbaş’ın bahsettiği o görev anayasada yazmıyor. Diyanetin kendi kanununda yazıyor. Demek ki Anayasayı okumamış. Ben kendisine tavsiye ediyorum, anayasanın 136. maddesini bir okusun. Anayasanın 136. maddesi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevini “bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak” yerine getireceğini söylüyor, bunu emrediyor. Cumhur İttifakı’na sadakatle hizmet eden Diyanet İşleri Başkanı’nın, Diyanet’i sarayın şubesi haline getiren Diyanet İşleri Başkanı, belli ki bir gece yarısı kararnamesiyle yeniden atanarak mükâfatlandırılmış.

İkinci soruya gelince; tabi uluslararası güvenilir çalışmalar okul öncesi eğitimin, tüm eğitim kademeleri içinde çocuk gelişimi açısından en önemli safha olduğunu söylüyor. Dolayısıyla okul öncesi eğitime ilişkin değerlendirmeler son derece önemli. Bunların öyle ayaküstü yapılmaması gerekiyor. Bilimin ışığında uzun uzun tartışılması gerekiyor.

Paylaşın

“Türkiye’nin Acilen Hukuk Devleti İlkelerine Dönmesi Şarttır”

Silahlı terör örgütü yargılamalarındaki adaletsizliğe tepki gösteren DEVA Partili Mustafa Yeneroğlu, “Türkiye’nin acilen hukuka ve hukuk devleti ilkelerine dönmesi şarttır” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra silahlı terör örgütü yargılamalarının büyük bir ekseriyetinin hukuksuz olduğuna dikkat çekti. Yeneroğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“Adalet Bakanlığı bugün, Adalet İstatistikleri 2020 verilerini kamuoyu ile paylaşmıştır. İstatistiklere göre cumhuriyet başsavcılıklarınca 2020 yılında TCK’nın 314. maddesinden yani Silahlı Terör Örgütü Suçundan 208 bin 833 adet karar verilmiştir. 2016 yılından itibaren bu sayılar dikkate alındığında, 2016-2020 arasında cumhuriyet savcılıkları silahlı terör örgütünden toplamda en az 1 Milyon 576 Bin 566 adet soruşturma başlatmıştır. Bu istatistikler, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra silahlı terör örgütü yargılamalarının çok büyük bir ekseriyetinin ne kadar hukuksuz olduğunun en bariz ispatıdır.

“Türkiye’nin acilen hukuka ve hukuk devleti ilkelerine dönmesi şarttır”

Söz konusu sayıların bu kadar yüksek olması, siyasetin baskısı neticesinde Yargıtay’ın ceza hukukunun en temel kurallarını yok sayan içtihatları doğrultusunda açılan soruşturmaların suç işleme kastı olmayan, örgütün nihai hedeflerinden bihaber olan ve herhangi bir suça iştirak etmemiş masum kişilere kadar sirayet etmiş olmasından kaynaklandığı açıktır. Silahlı terör örgütü yargılamaları hukuk devleti ilkelerini zedelemekte, AİHM içtihatlarına tamamen aykırı bir şekilde yürütülmektedir. Ne yazık ki yargı, Yargıtay ve kısmen de Anayasa Mahkemesi bu hukuksuzluklara engel olamamakta, aksine hukuku ayak bağı olarak gören iktidarın korku coğrafyasında onun politikalarına alet olmaktadır.

Yaşanan adaletsizlikler karşısında siyasetçilerin, hukukçuların ve kamuoyunun büyük bir kısmı da kulaklarını tıkamakta ve gözlerini kapatmaktadır. Ancak bu yargılamaların toplumda etkisi çok uzun yıllar sürecek travmalar meydana getirdiği gerçeği, ileriki zamanlarda çok daha hissedilir olacaktır. Bu yüzden zaman adaleti konuşma, silahlı terör örgütü üyeliği yargılamalarındaki adaletsizliklere son verme zamanıdır. Türkiye’nin acilen hukuka ve hukuk devleti ilkelerine dönmesi şarttır.”

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Bakan Koca’dan Açıklama

Kovid 19’da son 24 saatte 341 bin 854 Kovid-19 testi yapıldı, 27 bin 692 kişinin testi pozitif çıktı, 237 kişi yaşamını yitirdi. Bakan Koca, son veriler sonrası yaptığı açıklamada, “Tam doz aşımızı olup, tedbirlere uyarak salgına karşı gerekli mücadeleyi vermeliyiz” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı.

Açıklanan verilere göre son 24 saatte 341 bin 854 Kovid-19 testi yapıldı, 27 bin 692 kişinin testi pozitif çıktı, 237 kişi yaşamını yitirdi.

Bakan Koca’dan açıklama

Güncel veriler sonrası açıklama yapan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Can kaybımız dünkü kadar fazla değil. Vaka sayımız, içinde olduğumuz hareketlilik dönemini aynı ciddiyetle yansıtıyor. Bu durum, yakın günlerde vefat sayılarına yansımaya devam edecek. Tam doz aşımızı olup, tedbirlere uyarak salgına karşı gerekli mücadeleyi vermeliyiz” dedi.

Paylaşın

CHP’li Akın: İktidarın Uyguladığı En İyi Politika Zam Yapmak

1 Ekim’de yapılması beklenen elektrik zammıyla ilgili iktidarın arayış içinde olduğunu söyleyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın, “İktidar bugüne kadar uyguladığı en iyi politika olan “faturayı vatandaşa keserek zam yapmayı” hayata geçirmeye hazırlanıyor” dedi.

Haber Merkezi / CHP’li Akın, iktidarın artan elektrik maliyetleri nedeniyle faturalara yapılacak zamla ilgili iktidarın formül arayışında olduğuna işaret ederek, “Vatandaşların tepkisi üzerine iktidar mesken abonelerine daha az; sanayi, ticarethane ve tarımsal sulama abonelerine ise daha çok zam yapmayı değerlendiriyor. Meskenlerde zam yapılmadığı algısı yaratmak için sanayiye fahiş zam yapılırsa fatura yine vatandaşa kesilecek. Bütün temel ürünler ve gıda kış aylarında zamlanacak. Geliri düşen vatandaşımızın bütçesi kışın yapılacak bu zamla adeta sabote edilecek” değerlendirmesinde bulundu.

Ahmet Akın, yaptığı yazılı açıklamada 1 Ekim’de yapılması beklenen elektrik zammıyla ilgili iktidarın arayış içinde olduğunu kaydetti. CHP’li Akın, açıklamasında şunları dile getirdi:

“Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) 1 Ekim 2021 tarihinde açıklayacağı elektrik tarifesinde; son dönemde yaşanan kuraklık, uluslararası piyasalarda doğalgazın fiyatının yükselmesiyle artan maliyetler nedeniyle büyük bir zam yapılması bekleniyor. Maliyetlerin artacağı neredeyse aylar öncesinden bilinmesine karşın iktidar herhangi bir politika geliştirilmedi.

İktidar aylar öncesinden ülkemizde yaşanacak kuraklığı görmezden geldi. Pandemi sonrası uluslararası enerji fiyatlarında yaşanacak artışa karşın herhangi bir politika uygulamadı. Oysa bu dönemde yapılacak kaynak yönetimi ve elektrik üretimine ilişkin planlamayla elektrikteki maliyet artışının etkisi vatandaşlara yansıtılmayabilirdi. Ancak geldiğimiz aşamada iktidar bugüne kadar uyguladığı en iyi politika olan “faturayı vatandaşa keserek zam yapmayı” hayata geçirmeye hazırlanıyor.

“İktidar, yapılacak elektrik zammıyla ilgili formül arayışında”

Elektrik faturaları son üç yıl içerisinde 2 kattan daha fazla (yüzde 122 oranında) zamlanmıştır. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları başta olmak üzere elektrik zamlarıyla ilgili yaptığımız açıklamalar kamuoyunda ses getirince vatandaşımız elektrik faturalarına karşı haklı tepkilerini dile getirmiştir. Vatandaşların artan tepkisinden çekinen iktidarın, yapılacak elektrik zammıyla ilgili formül arayışında olduğu belirtilmektedir.

İktidarın değerlendirdiği formüllerden birine göre; 1 Ekim’de yapılacak zammın doğrudan vatandaşlara yansıtılmaması için mesken tarifesinde daha az bir zam yapılması yönünde bir adım atılabileceği belirtiliyor. Artan maliyet artışının karşılanması için sanayi, ticarethane ve tarımsal sulama tarifelerine ise fahiş zamların yapılabileceği kaydediliyor.

Üretim faaliyetinde bulunan sanayi Türkiye’de en büyük elektrik tüketimini yapan abone grubunu oluşturuyor. Sanayi abone tarifesine yapılacak fahiş zam, sanayicimizin artan maliyeti nedeniyle dünya genelinde rekabetini düşürmesinin yanı sıra yaratacağı domino etkisiyle kış aylarında enflasyonu tetikleyecektir.

İktidarın mesken tarifelerine az zam yapıldığı illüzyonu yaratmak için sanayi, ticarethane ve tarımsal sulama abonelerine yapacağı fahiş zamların faturası yine vatandaşa kesilecek. Sebze, meyve, temel gıda ve temizlik ürünlerinde kış aylarında büyük zamlar yaşanacak. Bu durum hâlihazırda geliri düşen vatandaşımın bütçesinin gizli olarak adeta sabotaja uğraması anlamına gelecek.

“İktidar bu gibi algı oyanlarıyla uğraşmasın”

Vatandaşların tepkisi nedeniyle iktidarın uygulayacağı bu politika zaten artan hayat pahalılığını daha da artıracak. Bir kez daha uyarıyoruz: İktidar bu gibi algı oyanlarıyla uğraşmasın. İktidar şirketler değil, vatandaş lehine tercih yaparsa ne doğrudan ne de dolaylı zam yapmasına gerek yok. Elektrikte artan maliyetler; şirketlere verilen destekleme ödemeleri, dağıtım bedeli, vergi ve fonlar üzerinden karşılanabilir. Bu kararı almak iktidarın elinde.”

Paylaşın

Ali Babacan: Erdoğan Hayal Aleminden Konuşuyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “2023 hedeflerimizle Türkiye’yi her alanda olduğu gibi çalışanlarımızın gelir seviyeleri konusunda da en üst sıralara çıkarmayı planladık” sözlerini değerlendiren DEVA Lideri Babacan, “Laf oyunları yaparak kişi başı millî gelir hesabından kaçıyor. Ekonomiyle ilgili bazı konuları Sayın Erdoğan bir hayal aleminden konuşuyor” dedi.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Trabzon’da partisinin Yomra ilçe kongresinde konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sunduğu ekonomik rakamları kürsüye yansıttığı video ve grafiklerle eleştiren Babacan şunları söyledi:

“İstedikleri kadar geçmişin başarılarıyla avunsunlar. İstedikleri kadar bizim başarılarımızla övünsünler, nafile. O başarılar; dürüst, çalışkan, işin ehli, tertemiz kadroların başarısıydı. Ortak aklın ve istişarenin başarısıydı onların hepsi. Biz o hikâyeyi kapattık. Biz yepyeni bir hikâye yazmak için kolları sıvadık. Çünkü biz daha asıl eserimizi yapmadık. Daha asıl hikâyemizi yazmadık. Türkiye’nin en başarılı olduğu dönemlerden çok daha iyisini yakalarız. Türkiye’yi en kısa sürede refah ve özgürlük rotasına sokarız.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye’nin son 19 yılda istihdam sayısı 9,5 milyon arttı” ifadelerini kürsüde gösteren Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Artan ne azalan ne muhasebesini yapalım. 2002-2021 döneminde istihdama katılan, yani iş sahibi olan her 100 kişiden en az 75’i biz işin içindeyken oluşmuş. 2018’de taraflı cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtik. Erdoğan ipleri eline aldı. Son üç yıl üç ayda 1 milyona azaldı. Her sene işgücü piyasasına 1 milyon gencin girdiği bir ülkede işsizliği sabit tutmak için 1 milyon artırmanız lazım. Düştü… Makyajlı da olsa yüzde 23 olarak açıklanan geniş tanımlı işsizlik var. Yüzde 13’ten yüze 23’e sıçradı. İstihdamı değil, işsizliği artırdılar.

Sayın Erdoğan’a üç yıl üç aya bakmasını tavsiye ediyorum. Bütün yetkiyi elinde topladığı dönemde, çalışanların geliri düştü. Emekli maaşı eridi. Kişi başı düşen millî gelir en önemli refah göstergesidir. 2002-2008 arasında çok nitelikli bir artış var. Saçma talimatları yerine getirmedik, basamak basamak yükseldi. 2011’de 2023 hedeflerini açıkladık; hedefimiz 23 bin dolar dedik. 2013 zirve. 2018’de taraflı cumhurbaşkanı ve akraba bakan el ele veriyor; millî gelir düşüyor. Şu an geldiğimiz noktada 8 bin dolarlardayız.”

“Erdoğan hayal aleminden konuşuyor”

Babacan, Erdoğan’ın “2023 hedeflerimizle Türkiye’yi her alanda olduğu gibi çalışanlarımızın gelir seviyeleri konusunda da en üst sıralara çıkarmayı planladık” ifadeleri üzerine şunları söyledi:

“Laf oyunları yaparak kişi başı millî gelir hesabından kaçıyor. Ekonomiyle ilgili bazı konuları Sayın Erdoğan bir hayal aleminden konuşuyor. 2023’te kişi başı millî gelirde 25 bin dolar hedef koymuşuz; Cumhurbaşkanı’nın hedefi 10 bin 700. Gayrisafi yurtiçi hasılada 2 trilyon 200 milyar dolar hedef koyduk; son açıklanan hedef 925 milyar dolar. Çok övündükleri ihracata 2023’te 500 milyar dolar hedef koyduk. Şu anda 242 milyar dolar. Bu ülkenin hedeflerinin nasıl küçültüldüğü ortada. 2023’te işsizlik oranı hedefimiz yüzde 5’ti. Son açıklanan programda hedef yüzde 11,4.”

Erdoğan’ın “Eğer bu ülkenin kazancından 84 milyonun tamamının faydalanmasını temin etmeyeceksek, bunca gayrete, bunca mücadeleye, bunca kavgaya ne gerek var?” ifadelerini de izleten Babacan şunları söyledi:

“Vallahi doğru. Bu ifade iç sezişin dışa yansıması. Anlaşılan Sayın Cumhurbaşkanı, bu sözleriyle, artık siyasete devam etmekle ülkeye fazla bir şey kazandıramayacağını anlıyor herhalde. Ülkenin kazancından 84 milyonun tamamı faydalanmayacaksa ve bunu görüyorsa tadında bırakmayı bilmek lazım.”

Babacan, Erdoğan’ın “Büyük ve güçlü Türkiye silueti ufukta gözükmüştür” ifadeleri üzerine ise şu ifadeleri kullandı:

“Acaba ne tarafa, hangi ufka bakıyor? Külliye’den çıkıp Kızılay’da, Ulus’ta 5-10 vatandaşımıza ‘Ben ufukta bir şey görüyorum, sen de görüyor musun?’ dese öyle bir şey olmadığını anlayacak. Artık halk içine çıkmıyor. Biz sokağa bakıyoruz. Çarşıya, pazara bakıyoruz. Gençlerimizle konuşuyoruz. Emeklilerimizle konuşuyoruz. Biz ekonomide gerileme ve zayıflama görüyoruz. İnsanlarımızın umudunun tükendiğini görüyoruz. Gençler ufka baktığı zaman derin bir karanlık görüyor. Baktığı ufukta hiç ‘demokratik, özgür ve adil bir Türkiye’ silueti de görüyor mu? Göremez, çünkü demokrasiyle ilgili bir yere başlarını çevirip bakmıyorlar.”

Paylaşın

Babacan: Yöneten Zihniyette Kapasite Eksik, Kibir Fazla

Giresun’da partisinin il başkanlığı binasının açılışında konuşan DEVA Partisi Lideri Babacan, iktidarı sert sözlerle eleştirerek, “Türkiye’yi yöneten zihniyette ne eksik ne fazla diye muhasebe yapalım. Liyakat eksik, tevazu eksik, akıl eksik, planlama eksik, kapasite eksik. Adalet eksik, kalkınma eksik. Haksızlık etmeyelim, fazlaları da var: Torpil fazla. Yalan fazla. Kibir fazla. Ego fazla. İsraf fazla. Keyfilik fazla. Kayırmacılık fazla. Say say bitmez. Zararlı ne varsa, bu iktidarda fazla. Memleketimizi tüm bu lüzumsuz fazlalıklardan arındıracağız.” dedi.

Haber Merkezi /

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Giresun’da partisinin il başkanlığı binasının açılışında konuştu. Konuşmasına “DEVA Partisi’yle birlikte; zenginlik ve insanca bir yaşam ülkemizde ete kemiğe bürünecek. Ben bu toprakların bereketine inanıyorum. Bu toprakların insanına güveniyorum. Ülkemizin üstüne çöken tüm kara bulutları hep beraber dağıtacağımıza yürekten inanıyorum” cümleleriyle başlayan Babacan, konuşmasının devamında şunları söyledi;

İktidar yoksulluğu adeta yeni yaşam tarzı olarak benimsemiş durumda, yoksulluğu yönetmenin çabasında. Neredeyse kendisine bağımlı bir seçmen kitlesi oluşturmak isteyen bir yönetim zihniyetiyle karşı karşıyayız. Hükûmetin sosyal yardımları bir bağımlılık aracı haline getirmesi son derece yanlış.

Uydurulan dedikodular var. ‘İktidar değişirse sosyal yardımlar kesilir’ diyorlar. Hiç kimse kulak asmasın. Kimse vatandaşın bu hakkına göz dikemez. Sosyal yardımlar, destekler bir haktır. İktidar değişikliğinde sosyal yardımlar azalmaz. Tam tersine, vatandaşımızın hakkı fazlasıyla teslim edilir. DEVA iktidarında daha adil ve daha yaygın bir biçimde, ihtiyaç sahibi tüm vatandaşlarımıza ulaşacağız. Isınma desteğini arttırarak devam ettireceğiz. İhtiyacı olan ailelerin, yeni doğan bebeklerinin, bir yıl boyunca süt ve bebek maması başta olmak üzere her türlü ihtiyacına destek olacağız.

“Vatandaşlarımızı 42 kapı dolaşmak zorunda bırakmayacağız”

Sosyal güvenlik hizmetlerinde köklü bir değişime gideceğiz. Yoksul yurttaşlarımıza aile bazlı ‘asgari gelir desteği’ sağlayacağız. Bir ailenin toplam gelirine bakacağız, o ailenin geçimi için asgari ne kadara ihtiyacı varsa aradaki farkı devlet olarak biz ödeyeceğiz. Yoksul vatandaşlarımız şu an 42 ayrı kapı gezmek zorunda kalıyor, o da adresi biliyorlarsa. Bunu tek çatı altında toplayacağız. Vatandaşlarımızı 42 kapı dolaşmak zorunda bırakmayacağız.

Türkiye’yi yöneten zihniyette ne eksik ne fazla diye muhasebe yapalım. Liyakat eksik, tevazu eksik, akıl eksik, planlama eksik, kapasite eksik. Adalet eksik, kalkınma eksik. Haksızlık etmeyelim, fazlaları da var: Torpil fazla. Yalan fazla. Kibir fazla. Ego fazla. İsraf fazla. Keyfilik fazla. Kayırmacılık fazla. Say say bitmez. Zararlı ne varsa, bu iktidarda fazla. Memleketimizi tüm bu lüzumsuz fazlalıklardan arındıracağız.”

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Bakan Koca’dan Uyarı

Kovid 19’da son 24 saatte yapılan 343 bin 142 testin sonucuna göre 28 bin 118 kişinin Kovid 19’a yakalandığı belirlenirken, 262 kişi Kovid 19’dan yaşamını yitirdi. Bakan Koca, son verilere ilişkin “Yarın tedbirleri uygulayarak, ortalama 1 hafta sonra tablodaki sonuçların değişmesinde, 2. doz aşınızı olarak da, 2 hafta sonra salgına karşı kalıcı başarı elde edilmesinde pay sahibi olabilirsiniz.”

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı.

Açıklanan verilere göre son 24 saatte yapılan 343 bin 142 testin sonucuna göre 28 bin 118 kişinin  koronavirüse yakalandığı belirlendi. 262 kişi koronavirüsten yaşamını yitirirken, iyileşen kişi sayısı ise 32 bin 249 olarak açıklandı.

Bakan Koca’dan açıklama

“Can kaybımız 262. Vaka sayımız 28.118. Artan hareketlilikle risk daha da yaygın. Yarın tedbirleri uygulayarak, ortalama 1 hafta sonra tablodaki sonuçların değişmesinde, 2. doz aşınızı olarak da, 2 hafta sonra salgına karşı kalıcı başarı elde edilmesinde pay sahibi olabilirsiniz.”

Aşılamada son durum

En az bir doz aşı olmuş 18 yaş ve üzeri nüfus verilerinde 1’inci doz Türkiye ortalaması yüzde 84.28, 2’nci doz ortalaması yüzde 66.76 olarak ölçüldü. Ayrıca, 1’inci dozda 52 milyon 315 bin 108, 2’nci dozda 41 milyon 435 bin 326 ve 3’üncü dozda 9 milyon 696 bin 724 olmak üzere toplam 104 milyon 20 bin 938 aşı uygulandı.

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Hayal Satıyorlar

Kırklareli’nde Muhtarlar, STK Temsilcileri ve Kanaat Önderleri Buluşması’nda konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, iktidara, eğitim, ekonomi ve dış politika üzerinden yüklenerek, “Satacak bir şey kalmadı. Hayal satıyorlar. Kardeşim sen dün gelmedin 3 yıl olmadı 5 yıl olmadı 10 yıl olmadı 15 yıl olmadı 20 yıldır ya 20 yıldır. Şimdi sıra geldi hayale. Türkiye’yi buradan çıkarmamız lazım. Türkiye’yi büyütmemiz lazım” dedi.

Haber Merkezi / CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında, tüm ülkenin mutlu ve beraber olması halinde millet olunacağını vurguladı. Türkiye’de milletin sorunlar altında ezildiğini, toplumun her kesiminden dert dinlediklerini belirten Kılıçdaroğlu, konuşmasında şunları söyledi;

“Millet sorunların altında ezilmiş vaziyette. Toplumun hangi kesimine giderseniz dert dinliyorsunuz. İster çiftçi ister işçi, ister emekçi, ister kamyon şoförü, ister apartman görevlisi, ister muhtar, ister devlet memuru, ister sanayici herkes sorununu kendi penceresinden görüyor. Sanayiye gidiyorsunuz ‘Önümü göremiyorum yatırım yapamıyorum dolar nereye gidecek bilmiyorum avro nereye gidecek bilmiyorum, yatırım yapamıyorum’ diyor. Esnafa gidiyorsunuz, kan ağlıyor esnaf ve çiftçiye gidiyorsunuz alın teri dökmek istiyorum, ama harcadığım emeğin karşılığını almak istiyorum diyor. Bu sorunlardan Türkiye’nin arınması lazım. Bu sorunlardan arındıracak olan da siyaset kurumudur. Siyasi partiler devlet değildir devlet ayrıdır, devlet bakidir. Devlet adalet ile yönetilir devlet liyakatle yönetilir. Adaletin ve liyakatini olmadığı bir yerde devlet dediğiniz kurum yara alır temelleri sarsılır.

“Evlatlarımızı uyuşturucuya alıştıran bütün baronlarla mücadele edeceğim”

Kocaeli Dilovası’nda ve Mersin Limanı’nda kilolarca kokain bulundu. Değeri milyar dolarlar… Ne savcı cesaret ediyor dava açmaya ne de kime geldiğini kimse soruyor! Evlatlarımızı zehirleyen insanlara hiç kimse cesaret edip dokunamıyor. Ne savcı ne de başka birisi. O zaman soru şu: Bunlar gücü kimden alıyorlar? Gücü çiftçilerden mi alıyorlar? Hayır. Sanayiciden mi, hayır. Esnaftan mı? Hayır. Gücü nereden alıyorlar? Devleti yöneten siyasi otoriteden alıyorlar. O zaman hepiniz elinizi vicdanınıza koyup sandığa giderken bunu düşünmek zorundasınız. Ben oy verirken baronların yanında olan uyuşturucu kaçakçılarının yanında olan onlara kol kanat geren, onlarla ilgili bir şey yapmayan bir partiye mi oy vereceğim, yoksa evlatlarımızı uyuşturucudan kurtaracak olan siyasi partiye mi oy vereceğim, bunun üzerine düşünmek zorundasınız. Bu millete söz verdim. Evlatlarımızı uyuşturucuya alıştıran bütün baronlarla mücadele edeceğim. Bakın bu yetkiyi verin polise deyin kardeşim bunların yakalayın. Fazla değil 6 ayda sinek uçsa haberleri olur.

“Türkiye’yi bu bataktan çekip çıkarmak zorundayız”

Sadece bizim değil Orta Doğu’nun en büyük baronunu hapishaneden çıkarıyorsunuz. Zindaşti’yi ifade etmek istiyorum. Hapishaneden çıkarıyorsunuz, serbest bırakıyorsunuz, adam kayıplara karıştıktan sonra usulen bir tutuklama kararı çıkarıyorsunuz. Kim çıkardı adamı? Çiftçi mi çıkardı, emekli mi çıkardı, kim çıkardı bu adamı? Parayı verdin mi her şey oluyor. Başka bir örnek vereyim. İçişleri Bakanı çıkıp da televizyona ‘Bir siyasetçi her ay 10 bin dolar rüşvet veriliyor’ dediği zaman, kimin hemen harekete geçmesi lazım? Devleti yönetenlerin. ‘Bir dakika diyecekler ya siyaseti kirlilikten arındırmamız lazım, ne demek ya her ay 10 bin dolar rüşvet alacak, bunu İçişleri Bakanı çıkacak devletin televizyonunda söyleyecek. Şu memleketin geldiği hale bakın, şu siyaset kurumunun geldiği hale bakın. Parayı verenin düdüğünü çaldığı bir devlet olmaz. Devletin dini adalettir. Türkiye’yi bu bataktan çekip çıkarmak zorundayız.

“Türkiye’nin geldiği hale bak”

Okullar açıldı gayet güzel. Bakın size okullarla ilgili bazı rakamlar vereyim. Gerçekten içim acıyarak söylüyorum, hala birleştirilmiş sınıflar var. Türkiye’de 21. yüzyılda yani 1. 2. ve 3. sınıf çocukların aynı odada aynı öğretmenden ders gördüğü sınıflar, sınıflarımız var. Hala dersliğe ihtiyacımız var. Üniversiteler açıldı yurt sorunumuz var. 20 yıldır yurt sorununu çözemedi bu iktidar. Kırklareli’nden bütün Türkiye’ye sesleniyorum; 20 yıl değil 1 yıl içinde yurt sorunu çözmesem siyaseti bırakacağım. Böyle bir şey olamaz. Türkiye’nin geleceği onlar. Ne kadar iyi yetişirse ne kadar iyi eğitim alırlarsa Türkiye o kadar büyüyecek. Ama siz bunları pahalı yerlere mahkûm ediyorsunuz. Ev kiraları aldı başını gidiyor kimin derdi bu vatandaşın derdi. Saray dolduranların böyle bir derdi asla yok. Bir yerden değil 5 yerden maaş alanların böyle bir derdi yok. Şu Türkiye’nin geldiği hale bak.

Eğitim başlı başına bir sorun alanı. 2 milyon çocuk internete ulaşamıyor. 1 milyon 600 bin evladımız EBA’ya ulaşamadı. Ben 21. yüzyıldan söz ediyorum. Sizin 1 milyon 600 bin çocuğunuz eğer EBA’ya ulaşamıyorsa bu çocuğa hangi eğitimi veriyorsunuz? 40 bin çocuğumuz okuma yazma bilmiyor. Şu eğitim sistemine bak.

“Devlet önyargıyla kinle intikam duygusuyla yönetilmez”

Dış politikanın milli olması lazım. Dış politika milli zeminde büyür. İktidarı muhalefeti olmaz. Defalarca söyledik yanlış yapıyorsunuz. Bu yanlış dış politika, Türkiye’yi bölgesinde yalnızlaştırır, dünyada yalnızlaştırır dedik. ‘Hayır siz bilmezsiniz, Türkiye şahlanıyor’ dediler. Devlet adalet ile yönetilir bilgi ile yönetilir birikim ile yönetilir irfanla yönetilir, erdemle yönetilir. Devlet önyargıyla kinle intikam duygusuyla yönetilmez.

“Ülkeyi yeniden inşa edeceğiz”

Satacak bir şey kalmadı. Hayal satıyorlar. Kardeşim sen dün gelmedin 3 yıl olmadı 5 yıl olmadı 10 yıl olmadı 15 yıl olmadı 20 yıldır ya 20 yıldır. Şimdi sıra geldi hayale. Türkiye’yi buradan çıkarmamız lazım. Türkiye’yi büyütmemiz lazım. Hem çıkaracağız hem büyüteceğiz, bunun için hiç kimsenin en ufak bir endişesi olmasın. Millet ittifakı ile birlikte Allah’ın izniyle ve sizlerin desteğiyle Türkiye’yi bu badireden çekip çıkaracağız. Huzurlu güzel gerçekten de bölgesinde şanlı şerefli olan bir ülkeyi yeniden inşa edeceğiz.

Ne diyorlardı? ’24 saatte Emevi Camii’nde namaz kılacağız’ diyorlardı. Resmi rakamlara göre 3 milyon 600 bin Suriyeli geldi. Resmi rakamlara göre 5 milyon 6 milyon ve Afganistan’dan insanlar katar katar geliyorlar. İran coğrafyasını aşarak buraya geliyorlar ve bizim sınırlardan geçiyorlar ve bizde ikamet ediyorlar. Efendim ‘Para verilirse daha fazla alacağız.’ Kimden izin aldın sen arkadaş? Bu millete sözüm sözdür; en geç 2 yıl içinde herkesi, bütün sığınmacıları davulla zurnayla memleketlerine göndereceğim. Kararlıyım, ırkçılık yapmadan. Çünkü onların kabahati yok onları buraya getirenlerin kabahati var. Dolayısıyla sığınmacılara kızmayacağım ama onları kendi ülkelerine can ve mal güvenliklerini sağlayarak göndereceğiz.

Ekonomi de çok berbat. Kaynaklar, nerelere kimlere ne kadar tahsil edildi bilmiyoruz. Bakın ‘128 milyar dolar nereye harcandı, kime verildi’ diye sorduk. Merkez Bankası döviz satar eyvallah. Çünkü fiyat istikrarını sağlamak Merkez Bankası’nın görevidir. Kimlere sattığını Merkez Bankası bilir, bunu kendi internet sitesinde de yayınlar. Ama bir karar alıyorlar; Merkez Bankası’nın elinden bu yetkiyi alıyorlar, Hazine ve Maliye Bakanı’na veriyorlar. Damat alıyor, 128 milyar doları satıyor, kime sattığını kimse bilmiyor. Bir Allah’ın kulunun çıkıp da ‘Arkadaş biz 128 milyar doları şuralara sattık, şu bedelden sattık demesi lazım’ demiyor, vermiyor hesabını. 128 milyar dolar hepimizin parası. Buğday yöneticisine vermiyorsun ayçiçeği üreticisine vermiyorsun.

“Ekonomiyi Londra’daki bir avuç tefeciye teslim ettik”

Bir ülkede vergi toplanır. Toplanan vergi planlanır, nereye önce hangi yatırımları yapalım diye planlanır. Bunu bürokratlar yaparlar, ona göre kaynak tahsisleri yapılır ve yatırımları yapılır. Her devlet 5 yılını 10 yılını 30 yılın 50 yılını bazı ülkeler 100 yıllık planlarını yapar. Biz ne yaptık? Eskiden bir Devlet Planlama Teşkilatı vardı değil mi? Kapattık onu, yok öyle bir teşkilat. Ekonomiyi Londra’daki bir avuç tefeciye teslim ettik. 19 yılda sadece faize 191 milyar dolar ödedik. Kimin sırtından hepimizin sırtından. Çiftçiye vermiyorsun tefeciye veriyoruz, emekliye vermiyorsun tefeciye veriyoruz. Esnafa vermiyorsun tefeciye veriyorsun. Kimlerden alıyorsun esnaftan, çiftçiden, emekliden, sanayiciden alıyorsun, Londra’daki tefecilere veriyoruz. Bu ekonomi politika sömürü düzenine dayalı bir politikadır. Buradan da Türkiye’nin çıkması lazım.

İktidar olduğumuzda ilk yapacağımız şey ilk 6 ayda memlekette bir rahat nefes alınmasını sağlamaktır. Esnafın bankalara borcu var. Pandemi döneminde kredi verdiler. Bunların, ister bankalardan ister Esnaf Kefalet Kooperatifi’nden aldıkları faizlerin tamamını sıfırlayacak, ana parayı da takside bağlayacağız. Fakir ailelerin çocukları üniversiteye giderken Kredi Yurtlar Kurumu’ndan kredi alıyorlar, mezun oluyor çocuk işsiz ‘Parayı öde’ diyorlar. ‘Para ödemezsen babanın mal varlığına haciz koyacağız’ diyorlar. Durduracağız bunları. Çocuk işe girdikten sonra parayı ancak isteyebilirsin.

Milli tarihimizde ilk kez, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tarihinde ilk kez terör örgütünden kaçtık ve topraklarımızı terör örgütüne teslim ettik. Süleyman Şah Türbesi’ni kaçırdık. Millete sözümdür bir hafta içinde bedeli ne olursa olsun o topraklara gideceğiz Süleyman Şah Türbesi’ni koyacağız yerine ve şanlı bayrağımızı da göndere çekeceğiz. Evlatlarımızın güzel sınıflarda okuması için 43 bin 627 dersliğe ihtiyacımız var. ‘Bizim belediyelerimizin olduğu yerde bize arsa gösterin size derslik yapacağız, bedava vereceğiz’ dedik. Cesaret edip bize arsa vermiyorlar, verseler yapacağız.

“Siyasi Partiler Kanunu’nun değişmesi lazım”

Siyaseti kirlilikten arındıracağız. İlk yapacağımız iş, yapacağımız iş, Siyasi Ahlak Yasası’nı TBMM’ye getirmektir. Rüşvetçinin Meclis’te ne işi var? İhale takipçisinin Meclis’te ne işi var? Uyuşturucu baronlarının rüşvet alanların Meclis’te ne işi var? Onların işini kovalayan onları destekleyenlerin Meclis’te ne işi var? Aynı zamanda Siyasi Partiler Yasası’nı da değiştireceğiz. Gidiyorsunuz oy kullanıyorsunuz güzel, milletvekilini siz mi seçiyorsunuz? Hayır bizler seçiyoruz. Peki siz kime oy veriyorsunuz? Listenin altına oy basıyorsunuz o kadar. Oysa olması gereken, milletin vekilini milletin seçmesi. Siyasi Partiler Kanunu’nun değişmesi lazım. Darbe döneminde çıkan yasa bugünkü tablonun ortaya çıkmasını sağlamıştır. Onu da ortadan kaldıracağız.

Aile Destekleri Sigortası’nı getireceğiz. Hiçbir çocuk bu coğrafyada yatağa aç giremez. Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlü bir devlettir. Kaynakları olan bir devlettir. Yerinde ve zamanında kullanırsanız, sigortasını getirdiğiniz andan itibaren şu tablo ortaya çıkıyor yoksulluk bir kader olmaktan çıkıyor. Sosyal devlet harekete geçiyor. Fakir aile mi var olabilir, sosyal devlet o ailenin banka hesabına düzenli her ay belli bir para yatırır onlar da giderler emekli gibi memur gibi işçi gibi bankadan parasını alırlar. Onun yoksulluğunu kimse bilmez ve onun onurunu korumuş oluruz.

82 kanunda ve 354 maddede muhtar adı geçer. Siz bilmezsiniz, ben de bilmem. Biz araştırdık da bulduk bunu. Sizin başlı başına bir Muhtarlık Kanunu’na ihtiyacınız var, yetkileri tanımlanmış, görevleri tanımlanmış, yapacağınız işlerin tanımlandığı bir kanuna ihtiyacınız var. Bunu hazırladık, muhtar örgütleri ile konuştuk, onlara gönderdik, ‘Eksiğimiz olabilir’ dedik, ‘Bakın varsa bir eksiğimiz düzeltelim’ dedik. Bunu çıkaracağız. Biz muhtarlığı demokrasinin temel taşı olarak görürüz. O nedenle muhtarlık kurumu ne kadar güçlü olursa demokrasi de o kadar güçlü.

“Neden konuşmuyorsunuz?”

Muhtara maaş verilmez, ne verilir, ödenek verilir, izne ayrılırsanız kesilir. Niye ödenek veriyorlar da maaş vermiyorlar? Ben, ‘Muhtarlara birer personel tahsis edilecek’ dediğim zaman koro halinde ‘Vay nasıl verirsin’ dediler. Niye vermiyor, dünya kadar işsiz var. Muhtar bir yere izin alıp gittiğinde o kişi arkadaş orada veya muhtar mahalle içinde bir yere gidebilir, taziyeye gidebilir, düğüne gidebilir, alışverişe gidebilir, kaymakamlığa gidebilir, doktora gidebilir, orada bir kişinin oturması lazım. Her muhtarlığın ayrı bir bütçesinin olması lazım. Seçimle gelen herkesin bütçesi var, niye sizin bütçeniz yok. Niye siz mahalleniz ile ilgili bir konu tartışırken belediye meclisinin toplantısına davet edilmiyorsunuz? Neden konuşmuyorsunuz? Neden söz hakkınız olmuyor? Muhtar kardeşlerim şundan emin olsunlar demokrasiyi bu ülkeye getirirken önce muhtarlıktan başlayarak getireceğiz. Muhtarlar gerçek anlamda demokrasinin temeli olacak.”

 

Paylaşın