Seçimde ‘Şaibe Var’ İddialarına İmamoğlu’ndan Yanıt: Gülerim Buna

Cumhuriyet Halk Partili (CHP) İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kadıköy Belediyesi’ni ziyaret ederek başkan seçilen Şerdil Dara Odabaşı’nı tebrik etti.

Tebrik ziyaretinin ardından belediye binası önünde halka hitap eden İmamoğlu, seçimlerde şaibe var iddialarını eleştirerek, “Aynı zarfa atılan oyda ilçe belediye başkanının oyları pırıl pırıl, meclis üyelerine verilen oylar pırıl pırıl ama sıra büyükşehire gelince “Şaibe var” gülerim buna. Bu millet bizi sevdi, sevdi kardeşim. Derdiniz ne?” dedi.

Konuşmasında, Çamlıca Camii’nin açılışına davet edilmemesini de değerlendiren İmamoğlu, konuya ilişkin, “Her açılış bizim açılışımızdır. Bu milletin parasını çarçur etmeden hizmet edeceksiniz. Bizi bin defa davet etmeseler de biz onları bin defa davet edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Konuşmasında, 16 milyon insanı kucaklayacaklarını tekrarlayan İmamoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

İstanbul son yıllarda gördüğü en güzel ramazan bayramını yaşayacak. İstanbul bu milletin bir araya gelişinin, ayağına kalkışının 100. yılında 19 Mayıs’ta Atasını anacak. Dolayısıyla yanıltılanlara sesleniyorum. Artık yanılmayın. Bu millet kararını vermiştir. 16 milyon insanımızı kucaklamaya geldik.

İnsanına lütuf buyuran değil görevini yapan belediye başkanı olacağım.

Bütün bu politikalarımızı faaliyetlerimizi İstanbul’da en güzel şekilde hayata geçireceğiz. Şeffaf olacağız. İstanbul meclisimizi açığa çıkardık. Neymiş İBB meclisinde çoğunluktalarmış. İstanbulun çoğunluğu halk, vatandaş.

Aynı zarfa atılan oyda ilçe belediye başkanının oyları pırıl pırıl, meclis üyelerine verilen oylar pırıl pırıl ama sıra büyükşehire gelince “Şaibe var” gülerim buna. Bu millet bizi sevdi, sevdi kardeşim. Derdiniz ne?

“Biz kimseden talimat almayız”

Biz kimseden talimat almayız. 16 milyon insandan alırız. Dolayısıyla şeffaflığa devam edeceğiz. Katılımcı demokrasiyi göstereceğiz. İstanbul’un gelmiş geçmiş en demokrat belediye başkanı olacağım göreceksiniz. Birileri bu şehrin yaşayanlarını ayırmaya çalışsa da biz birleşeceğiz.

Efendim beni Çamlıca Camii’nin açılışına davet etmediler. Biz bu memlekete bizi yönetsin diye insanlar seçiyoruz. Biz bu şehirlere bizin işlerimizi yoluna koysunlar diye belediye başkanları seçiyoruz. Kimse kendi cebinden bu şehirlere ve ülkeye yatırım yapmıyor. Her açılış bizim açılışımızdır. Bu milletin parasını çarçur etmeden hizmet edeceksiniz. Bizi bin defa davet etmeseler de biz onları bin defa davet edeceğiz.

“Çok güzel işler yapacağız”

İstanbul’un yaşayanları kadınları, gençleri, sanatçısı, işçisi, emeklisi, iş insanı fark etmiyor. Herkes bu şehrin gönüllüsü olacak. Suyun gönüllüsü olacak, suyunu koruyacak bu memleketin. Bu şehrin sokak canlılarını koruyacak. Bu şehrin trafik gönüllüsü olacak. Okulların önünde çocukların geçişine yardımcı olacak. Hep beraber bu şehri ayağa kaldıracağız. Her yerde festivaller olacak. Festivallerin gönüllüleri olacaklar. Biz neyi ispat edeceğiz? Biz belediye başkanı seçtik bizi bir araya getiriyor diyeceğiz.

Ben 10 yıldır 5 yıldızlı sofralara gitmiyorum. Size ve bu şehrin belediye başkanlarına da tavsiye ediyorum; bu şehrin evlerinde iftara gideceğiz. Ramazanın ilk günü Sultanbeyli’de rastgele bir evin kapısını çalacağım.

Kadıköy belediye başkanımızla birlikte çok güzel işler yapacağız. Kimsenin hakkını yemeyiz ve ama hakkımızı da yedirmeyiz.

Paylaşın

CHP’den Erdoğan’ın İstanbul Açıklamasına Tepki

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yerel seçimlerin İstanbul’da tekrarlanması talebine yönelik açıklamasına tepki gösterdi.

Faik Öztrak, “Bir hukuk cinayeti tasarlanmış. Sandıktan kazanılan seçimi masada çalmak için düğmeye basılmış. Bu cinayete azmettiren de bu cinayeti işleyenler de sonunda soluğu Yüce Divan’da alabilir” dedi.

Öztrak, açıklamasının devamında, “Ortada bir oyun da şaibe de yok ortada hazımsızlık var. YSK’yı zan altına almaya başladılar. YSK’yı baskı altına almayı bırakın. CHP hedef gösteriliyor, partimize kara çalmaktan vazgeçmiyorlar.” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MÜSİAD Genel Kurulu’ndaki konuşmasında, “Vatandaşım bana şunu söylüyor ‘Başkanım bu seçim yenilenmeli’… Ortada bir şaibe ve yolsuzluk var. Bu yolsuzluğun ortadan kaldırılması ve hem YSK’yı aklayacaktır hem de milletimizin gönlü ferah hale gelecektir” ifadelerini kulanmıştı.

Faik Öztrak, bugün CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

“Suriye’nin Azez bölgesinde bir yüzbaşımız şehit oldu, bir binbaşımız da ağır yaralı. Şehit olan yüzbaşımıza Allah’tan rahmet, milletimize ve kederli ailesine baş sağlığı diliyoruz. Ağır yaralı binbaşımızın da bir an evvel sağlığına kavuşmasını diliyoruz.

“Ortada bir oyun olmadığı belli”

Bugün MÜSİAD’ın toplantısı vardı. O toplantıda Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı bir konuşma yaptı. Bu konuşmada, aynı zamanda Cumhurbaşkanı olan Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı, “İstanbul seçimlerinde oyun var, şaibe var, yolsuzluk var. Yüksek Seçim Kurulu seçimleri yenilesin hem kendisini aklasın, hem de milleti rahatlatsın” demiş. Ortada bir oyun olmadığı belli, ortada bir şaibede yok ama ortada bir şey var: Hazımsızlık var, mızıkçılık var.

“Türkiye’de ucube bir Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kuruldu”

Bakınız, tüm itirazları maddi temelden yoksun çıkıyor. Genel Başkan Yardımcımız bir twitter hesabında açıklamış. Adalet ve Kalkınma Partisi 46 bin 426 kişinin usulsüz oy kullandığını iddia ediyordu. Yapılan 46 bin 426 itirazın sadece 766’sı incelemeye değer görülmüş. Fark kaç? 13 bin küsur. Demek ki sonucu değiştirecek bir şey yok. Ama bence burada en vahim sözlerden biri, bu ülkenin Cumhurbaşkanı olan Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı’nın “YSK kendisini aklasın” demesidir. Anayasa madde 104 Cumhurbaşkanının görevlerini ve sorumluluklarını belirliyor. Orada Cumhurbaşkanı için, “devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasıyla görevlidir” diyor. Baştan beri söylüyoruz Türkiye’de ucube bir Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kuruldu. Bunun müellifi de belli zaten. Bakın şimdi ortaya neler çıkıyor… Anayasa’da devletin organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmekle görevle olan Cumhurbaşkanının söyleyeceği bir laf mı bu? Yüksek Seçim Kurulu kendini aklasın.

“YSK’yı zan altında bırakıyorlar”

Soruyorum, ellerinde hangi bilgi var Yüksek Seçim Kurulu hangi şaibe, hangi yolsuzluğa neden olmuş da şimdi çıkıp kendini aklayacak? Bırakın artık YSK’yı baskı altına almayı şimdi YSK’yı zan altına da almaya başladılar. Bir yandan “Biz YSK’yı tehdit etmiyoruz” diyorlar, bir yandan da YSK’yı zan altında bırakıyorlar.

“Yolsuzluğu gücü elinde tutanlar yapar”

Bu YSK’nın yaptığı 16 Nisan Referandumu’nda bir sorun yok. 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçiminde hiçbir sorun yok, milletvekili seçiminde bir sorun yok. 31 Mart’ta yapılan ilçe belediye başkanlarının seçiminde bir sorun yok. Belediye Meclislerinin seçiminde bir sorun yok ama bir tek vatandaşın kendilerine vermediği; Ekrem İmamoğlu’na, Cumhuriyet Halk Partisi’ne, Millet İttifakı’na verdiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde sorun var! Sorunu da neredeyse şaibe, yolsuzluk ithamlarını muhalefet partilerine yöneltiyor. Baştan beri söylüyorum, seçimde yolsuzluk varsa o yolsuzluğu gücü elinde tutanlar yapar.

“Maddi temeli olan hiçbir iddia ortaya çıkmıyor”

Ama inceleniyor. Yukarıdan aşağı sayılıyor, aşağıdan yukarı sayılıyor, sağdan sayılıyor, soldan sayılıyor… Maddi temeli olan hiçbir iddia ortaya çıkmıyor. Ama üzerinden bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen bir türlü Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığıyla ilgili itirazları durmuyor. Şimdi bir de yeni bir şey çıkmış. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı seçimlerin yenilenmesi için yeni kriter ortaya koymuş. Diyor ki, “Dünyanın her yerinde yarım puan, bir puan fark olursa seçim yenilenir.” Sürekli tekrarlıyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Genel Başkanı artık şu kılavuzlarını değiştirsin. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde böyle bir seçim hukuku yok. Bakın 2000 seçimleri, koskoca ABD Başkanlık seçimi, Bush Al Gore karşısında seçimleri 500 oyla kazandı. Nerede yüzde 1, yüzde yarım, nereden çıkıyor bunlar anlamak mümkün değil.

“Partimize kara çalmaktan bir türlü vazgeçmiyorlar”

Sonra biraz daha ileriye gidiliyor. YSK’ya baskı yapılmak için Cumhuriyet Halk Partisi hedef gösteriliyor, ondan sonra da deniyor ki “Bu seçimin yenilenmesi beka meselesidir.” Cumhuriyet Halk Partisi’ne, partimize, Kuvayı Milliye’nin devamı olan ve emperyalizme karşı bir milletin yürüttüğü en büyük savaş olan Kurtuluş Savaşı meydanlarında kurulmuş olan partimize sürekli kara sürmeye çalışıyorlar. On parmakta on kara bu karaları partimize çalmaktan bir türlü vazgeçmiyorlar. Söylüyoruz, bunlar bizim üzerimizde durmaz siz ne kadar uğraşırsanız uğraşın akar gider. Nedir yani beka meselesi? Bizim belediye başkanlarımızın gelir gelmez kendilerinin belediye binalarının kapısından sildiği T.C. ibarelerini yeniden oraya astırması mıdır beka meselesi?

“Bir hukuk cinayeti tasarlanmış”

Memleketin esas beka meselesi nedir biliyor musunuz? Bu ülkenin şuanda milletin mutfağını, aşını, işini yangın yerine çeviren, ekonomik meselelerini unutup kalkıp kendi koltuklarının peşinde koşanlar bu memleketin esas beka meselesidir. Bir hukuk cinayeti tasarlanmış, hatırlayın hem de 2 Nisan’da Dolmabahçe’de bu hukuk cinayetinin eyleme geçirilmesi için düğmeye basılmıştı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin sandıkta kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimini masada çalmak için bu düğmeye basılmıştı. Ben buradan açıkça söylüyorum, bu cinayete azmettiren de, bu cinayeti işleyenler de sonunda soluğu Yüce Divan’da alabilirler. Bakın Suriye’den her gün şehitlerimiz geliyor bunu konuşamıyoruz. Ekonomiyle ilgili konuşmalar yapılıyor 2,5 milyon istihdamdan bahsediliyor. Biz de şunu söylüyoruz, siz 2,5 milyon istihdam yaratmaktan bahsediyorsunuz sizin yönetiminizde son bir yılda 872 bin vatandaşımız, bırakın yeni işe başlama falan değil bu söylediğim, işini kaybetti, işten atıldı nerede 2,5 milyon istihdam? İşsiz sayısı 8 milyon 300 bini aştı. Dünyadaki 96 ülkenin nüfusundan daha fazla bizim işsiz sayımız. Bu beyler Suriye’de “Emevi camiinde namaz kılacağız” diye yola çıktılar sonunda 3,5 milyon Suriyeli bugün ülkemize sığınmak zorunda kaldı.

“Artık susmalarının zamanı geldi”

Şimdi çıkmış diyorlar ki, biz bugüne kadar YSK konusunda hiç konuşmadık, sustuk içimize attık. Sustuğunuz buysa konuştuğunuz ne olacak ki? 2 Nisan’dan beri, seçimi çalma kumpasının düğmesine basıldığı o günden beri Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin sözcüleri, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Genel Başkan Yardımcıları ve o da yetmeyince Saraylarının bekçisi hiç susmadılar ki. Ne susması? Artık bir susmalarının zamanı geldi bence. Ekrem İmamoğlu’nun kazandığını kabul etmelerinin zamanı geldi. Çünkü orada milletin dertleri derman bekliyor. Memleketin gerçek meselelerine odaklanmalarının zamanının geldiğini bir defa daha buradan ifade etmek istiyorum. Yüksek Seçim Kurulu’nu aklayacak tek bir şey vardır. Yüksek Seçim Kurulu’nun seçim hukukuna ve bugüne kadar yapmış olduğu kendi içtihatlarına, geçmiş kararlarına uygun davranmasıdır. Buna göre karar vermesidir.

Sözlerimi bitirmeden önce, yarın 11 ayın sultanı ramazan ayının ilk teravi namazına kalkılacak, ilk teravi namazı kılınacak. Ben milletimizin ramazanını kutlarken artık bu ülkeyi yönetenlere şunu söylemek istiyorum. Lütfen milletimizin dertlerine odaklanın, milletimizi sükun içinde bırakın, rahat ettirin, milletimizin huzur içinde bir Ramazan geçirmesini sağlayın.

Evet değerli basın mensupları sorularınız var mı?

Soru- Efendim Sayın Cumhurbaşkanı yine konuşmasında Sayın Engin Altay’ın hafta içerisinde kurmuş olduğu bir cümleyi hatırlattı. Sayın Engin Altay’ın YSK üyelerine seslenerek “Kanuna, hukuka, kitaba göre karar verin, sokağa çıkamazsınız, Kızılay’da yürüyemezsiniz” gibi bir açıklaması olmuştu.
Cumhurbaşkanı bu sözü hatırlatarak, “YSK’yı tehdit ediyorlar. Ben bir şeye üzülüyorum YSK Başkanı Sadi Güven’i kastederek siz nasıl olur da bizi tehdit edersiniz demiyor, bir yazılı açıklama yapmıyor” dedi. Hem bunu nasıl değerlendirirsiniz. Birde tekrar bu YSK’nın aklanması konusu yani bu cümle özelinde siz nasıl okuyorsunuz, nasıl değerlendiriyorsunuz “YSK’nın kendini aklaması gerekiyor” cümlesini?

Faik Öztrak- Şimdi tehdit şöyle olur, Engin Altay çıkıp deseydi ki ben sizi Kızılay’da yürütmem, şöyle yaparım, böyle yaparım o tehditti. Bir değerlendirmede bulunuyor Grup Başkanvekilimiz. Ve öyle gözüküyor ki, Yüksek Seçim Kurulu da bunu bir tehdit olarak algılamamış. Ama bu ülkenin Cumhurbaşkanı, biraz önce maddeyi söyledim, bu ülkenin bir kurumuna “Bunu yaparsanız aklanırsınız” dediği zaman bu tehdittir, bu zan altında bırakmaktır. Bu açık.

Paylaşın

HDP Sözcüsü Oluç: Açlık Grevlerinde Vahim Bir Durum Yaşanıyor

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının devam ettiği saatlerde açlık grevleri ve başlayacak ölüm oruçlarına ilişkin basın açıklaması yaptı.

Parti Sözcüsü olarak son basın toplantısını yapacağını söyleyen Saruhan Oluç, “Açlık grevleri temel konumuzdu şu ana kadarki MYK görüşmeleri içinde. Açlık grevinin geldiği son durumu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. 8 Kasım’da açlık grevine başlayan Hakkari milletvekilimiz Leyla Güven 173’üncü gününe girdi bugün. Aralarında geçmiş dönem milletvekillerimiz Sebahat Tuncel ve Selma Irmak’ın da olduğu çok sayıda isim açlık grevinde. Selma Irmak ve Sebahat Tuncel açlık grevinin 104’üncü gününde. Önceki dönem milletvekilimiz Dilek Öcalan açlık grevinin 134’üncü gününde. Milletvekillerimiz Dersim Dağ açlık grevinin 57’inci, Tayip Temel ve Murat Sarısaç ise 53üncü gününde” dedi.

“Son derece vahim bir gelişme bu sabah duyuruldu. 15 siyasi tutuklu; Bakırköy, Van, Gebze ve Diyarbakır’daki açlık grevi eylemcileri, eylemlerini ölüm orucuna çevirdiklerini duyurdular. Çok uzun süredir açlık grevini sürdürmekte olan tutukluların ölüm orucuna başlaması vahim bir durumdur. Bu konuyu MYK toplantımızda enine boyuna değerlendirdik, bir kez daha özellikle kamuoyunun ve bu ülkeyi yönetenlerin dikkatini bu konuya çekmek istiyoruz” diyen HDP Grup Başkanvekili Oluç, açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:

“Bu konudaki talepler çok açık ve nettir. Talep, Türkiye’de var olan İnfaz Yasası’nın, TCK’nin, Anayasa’nın ve yönetmeliklerin uygulanması talebidir esas itibariyle. İnfaz Yasası’na, TCK’ye ve Anayasa’ya aykırı uygulamaların sona ermesi talebidir. Yeni bir yasa önerilmemektedir. Sadece var olanların uygulanması önerilmektedir. Türkiye’nin altında imzası olan uluslararası sözleşmelere uyumlu davranmasıdır istenen. Haberleşme özgürlüğü her hükümlü için temel haktır. Kişiye özel hak ihlaline son verilmesi talebidir açlık grevindekilerin talebi. Bir kez daha bunu hatırlatmak istiyoruz ve bu talebin yerine getirilmesinin önünde hiçbir hukuku ve siyasi engelin bulunmadığına işaret etmek istiyoruz.

Van Milletvekilimiz Tayip Temel bir röportajında çağrıda bulunmuştu Meclis Başkanı Sayın Şentop’a dönük olarak. Sayın Şentop da bu çağrıya cevap verdi. Biz Sayın Şentop’un söylediklerini çok iyi anladık. Ancak şuna işaret etmek istiyoruz.

Sayın Şentop, Leyla Güven de diğer vekillerimiz de Dersim Dağ, Tayip Temel ve Murat Sarısaç da, kendileri için bir şey istemiyorlar. Kendileri için bu açlık grevlerini yapmıyorlar. Doğru tespit ediyorsunuz. Ülkede bir hukuksuzluk var, yasaların ve Anayasa’nın uygulanmadığı özel bir durum var. Bu hukuksuzluğun ortadan kaldırılması için açlık grevi yapıyorlar. Dolayısıyla bir vekil olarak da bir görevlerini yerine getiriyorlar. Buna işaret etmek istiyoruz.

Sayın Şentop’un işaret ettiği mahkemeler 809 kez avukatların taleplerini mesnetsizce reddetmiştir

Sayın Şentop, diyorsunuz ki, bunların hepsi bir takım hukuki taleplerdir. Leyla Güven’in ortaya koyduğu iddialarla ilgili kararları savcılar, mahkemeler verir diyorsunuz. Herkesin bu konudaki gelişmeleri beklemesi gerektiğini söylüyorsunuz.

Doğru, bu konudaki iddialar savcılar ve mahkemelerin ukdesindedir. Bir kez daha şunu hatırlatmak istiyoruz. 809 kez avukatlar görüşme yapabilmek için başvuruda bulunmuşlar ve 809 kez avukatların bu talepleri mesnetsiz iddialarla reddedilmiştir. Şimdi bu bir hukuksuzluktur. Savcılar ve mahkemeler de bu hukuksuzluğu ortadan kaldıracak adımları atmamışlardır.

35 bin saatten fazla süredir devam etmektedir bu tecrit

5 Nisan 2015’ten bugüne kadar, yani 4 yıl 25 gündür yaklaşık, ki bu 1485 gün eder, bu süre boyunca ağırlaştırılmış bir tecrit uygulanmaktadır İmralı’da. Bu süre boyunca ağırlaştırılmış bir tecrit vardır. 35 bin saatten fazla süredir devam etmektedir bu tecrit ve 35 bin saat boyunca aile ile 20şer dakikalık 2 görüşme yapılabilmiştir.

Bu büyük bir hukuksuzluk değil midir? Var olan durum yasaların, uluslararası demokratik sözleşmelerin çiğnenmesi değil midir? İşte buna itiraz vardır. Bunların uygulanması için bu talep ortaya konmuştur. Biz de buna bir kez daha işaret ediyoruz.

Demokratik siyasetin devam etmesi için çaba içindeyiz ve diyalog öneriyoruz

Sayın Şentop, dediğiniz gibi Türkiye’nin çok uzun bir parlamenter siyaset ve demokrasi tecrübesi vardır, bu çok önemlidir. Siz de buna işaret ediyorsunuz. Bu açıdan katedilen mesafeler çok önemlidir. Doğru. Biz de bunun devam etmesi, bu sürecin demokatikleşerek devam etmesi doğrultusunda bir çaba içerisindeyiz. Demokratik siyasetin devam etmesi için çaba içindeyiz. Bunu bir kez daha vurguluyoruz ve diyalog öneriyoruz.

Bu konuda adım atılması için, özellikle ölüm orucuna başlanması nedeniyle durumun son derece vahim bir noktaya evrildiğine işaret ediyoruz. Bu diyalog önerimizi, bu çağrımızı elinizin tersiyle itmemenizi bir kez daha talep ediyoruz.

Tecridin bitirilmesi çağrısı dünyanın her yerinde yükselmeye başladı

Bütün dünya bu açlık grevlerini duymuş vaziyettedir. Bakın, geçtiğimiz günlerde Nobel Ödülü almış 51 aydın, yazar ve bilim insanın da içinde bulunduğu bir topluluk çağrı yaptı. Talepleri çok nettir. Biz Türkiye Hükümeti’ni ve uluslararası kamuoyunu Sayın Öcalan’a yönelik tecride karşı harekete geçmeye çağırıyoruz dediler. Bu çağrı dünyanın her yerinde yükselmeye başladı. Türkiye’de yapılması gereken bizim açımızdan çok nettir. Yasaların, yönetmeliklerin, Anayasa’nın ve uluslararası sözleşmelerin uygulanmasıdır.

Şimdi karşılıklı hesap sorma zamanı değil yaşatma zamanıdır

Aileler büyük bir rahatsızlık yaşamaktadır. Düşünün ki, çocukları cezaevinde her gün eriyen aileler çaresiz bir biçimde bu süreci izliyor. Uluslararası ve ulusal alanda tanınırlığı olan bir çok STK, inanç kurumu, aydınlar, demokratlar, yazarlar bir araya gelerek çağrıda bulunmuşlardır. Bu çağrılara kulaklarınızı tıkamamanızı bir kez daha öneriyoruz.

Tekrar çağrı yapıyoruz. Türkiye’deki bütün vicdan sahibi insanlara, STK’lara, demokrat insanlara, siyasi partilere sesleniyoruz; bu konuda HDP’nin çağrılarına, HDP’nin yaptıklarına kulaklarınızı tıkamayın ve bizleri yalnız bırakmayın. Şimdi eleştiri ve karşılıklı hesap sorma zamanı değildir. Açlık grevlerini ve yarından itibaren başlayacak ölüm oruçlarını kimseye zarar gelmeden sonlandırma zamanıdır.

HDP için aslolan yaşamdır

Bu açlık grevlerini HDP başlatmadı. Bizim irademiz ve kararımızla başlamış açlık grevleri değildir. Ama demokratik siyasetin bütün yollarını kullanarak, kimsenin hayatına zarar vermeden bunu sona erdirmek elimizdedir. Yaşam aslolandır, HDP için ve seçmenleri için bu böyledir. 6 milyonun üzerinde seçmenimiz ve aileleri ile 20 milyonunun üzerindeki insanlar için ve HDP için aslolan yaşamdır. İnsanlar için yaşamı savunmak ve ölümleri sonlandırmak bugün için en önemli görevlerimizdendir.

Kızgın demiri soğutmak halkın yüreğini dağlayarak olmaz

Bizler bir çözüm bulmak istiyoruz. Demokratik siyaset içinde bir çözüm yaratmak istiyoruz. İnsani ve hukuki taleplerin yerine getirilmesi için çaba gösteriyoruz. Bu hukuk, vicdan ve hak arayışıdır. Yasa değişikliği önermiyoruz. Bir kez daha vurgulayalım, var olan yasaların uygulanmasını istiyoruz.

Çağrımız herkesedir. Sadece ülkeyi yönetenlere değil bütün yurttaşlaradır. Gözümüzün önünde insanların birer birer erimesini, sağlık ve yaşamlarında geri dönülmez tahribatların olmasını engellemek mümkündür. Bunun için susmamak gerekir. Bakın kızgın demiri soğutmak halkın yüreğini dağlayarak olmaz. İnsanların yüreği yanıyor ve bu yangının büyümesini bir an önce durdurmamız gerekiyor.

Haklarımızın yenmesini istemiyoruz

Evet, Türkiye ortak paydamızdır; evet, demokratik Türkiye ve demokratik Cumhuriyet ortak paydamız olmalıdır. Milyonlarca insanımızla bu ülkenin bir parçasıyız ve haklarımızı kullanmaktan imtina etmeyeceğiz.

Hakkımızın yenmesini istemiyoruz, hukuksuzluklar yaşanmasını istemiyoruz. Dolayısıyla hem ülkeyi yönetenlere, hem Meclis Başkanı’na, bütün siyasi partilere ve STK’lara bir kez daha çağrımızı yineliyoruz; HDP MYK olarak adım atılması için bizler elimizden geleni yapacağız. Sizlerin de elinden geleni yapmanızı bekliyoruz.

Bu mübarek Ramazan’da insanların yüreğini yakmayın

Önümüzde mübarek Ramazan ayı vardır. İnsanlar bu mübarek günlerde oruç tutacaklar, ibadetlerini yapacaklardır.

Çağrımız bir kez daha bütün İslam alemine ve inananlaradır. Bu mübarek günlerde ailelerin yüreğinin daha fazla yanmasına yol açmayalım, gelin bu yangını söndürebilmek için elimizden geleni yapalım, bu hukuksuzluklara son verelim. Açlık grevindekilerin canlarına zarar gelmeden bu süreci sonlandıralım., talebi yerine getirelim. “

Paylaşın

Demirtaş, Yerel Seçimlerin En Önemli Sonucunu Açıkladı

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) tutuklu eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş, yerel seçimlerin en önemli sonucunun ‘toplumun kamplaşma değil birlikten yanalığını göstermesi olduğunu’ söyledi.

HDP seçmenlerinin Batı kentlerinde sandığa gitmiş olmasının çok sevindirici olduğunu da kaydeden Demirtaş, “CHP’li belediyelerin bize diyet borcu değil; halkın tamamına eşit, adil, şeffaf, demokratik hizmet borcu vardır” yorumunu yaptı.

Doğu ve Güneydoğu’da ‘Kürtlerin tüm baskılara rağmen HDP’nin etrafında kenetlendiğini’ söyleyen Demirtaş, partinin bazı eksikliklerinin olduğunu kabul ettiğini, bunlardan ders çıkarılacağını söyledi.

Abdullah Gül’ün ‘ülkedeki hukuksuzluklara karşı daha açık bir tutum sergilemesinin Türkiye demokrasisinin hayrına olacağı kanaatinde olduğunu’ söyleyen Demirtaş, Ahmet Davutoğlu’nun siyasi eleştirileri konusundaysa ‘İşe samimi özeleştiri ve özürle başlamak yerine akıl dağıtmakla başlarsa kimsenin o sicili bozuk aklı alacağını sanmıyorum’ yorumunu yaptı.

Selahattin Demirtaş, avukatları vasıtasıyla BBC Türkçe’den Mahmut Hamsici’nin sorularını yanıtladı.

Genel anlamda soracak olursak 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yetkilerin tümünü tek adamda toplayan yeni yönetim sisteminin başarısı toplumun kutuplaştırılmasına bağlıydı. AKP ve MHP ittifakı da bu seçimde olabildiğince kirli bir propagandayla bu kutuplaştırmayı derinleştirerek kazanmayı hedefledi. Ama istedikleri başarıyı elde edemediler.

Tek adam rejiminden tedirginlik duyanlar da karşı blokta kümelenince AKP çok önemli belediyeleri kaybetti. Bu seçimin en önemli sonucu toplumun demokrasiden yana olduğunu, kamplaşma yerine birlikten yana olduğunu göstermiş olmasıdır.

Tabii AKP açısından da oy oranlarının yüzde 30’lara düşmüş olması gerçeği var.

Ayrıca bu seçimle birlikte Kürt seçmenlerin gücü ve demokrasiden yana tavırlarının da siyasette belirleyici olduğu net bir şekilde görüldü. Yine Kürtleri terörize etmenin, dışlamanın kimseye yarar sağlamayacağı da anlaşılmış oldu. Kürtler tüm baskı ve tehditlere rağmen HDP etrafında kenetlenmekten vazgeçmediklerini ortaya koydu.

Bundan sonra siyasetin nasıl evrileceği hem Erdoğan’ın tutumuna hem de muhalefetin demokrasi ilkeleri etrafında ortak mücadeleyi sürdürüp sürdürmeyeceğine bağlıdır.

Erdoğan baskıya ve otoriterizme dayalı politikalarında ısrar ederse toplumsal desteği yitirmeye hızla devam edecektir.

Demokratik reformlara yönelir ve baskılardan vazgeçerse bir ihtimal toparlayabilir kendi tabanını. Aksi takdirde ekonomik krizin de derinleşmesi gibi daha vahim bir tabloyla karşılaşabiliriz.

HDP Batı kentlerinde muhalefetin adaylarını destekledi. Seçimler öncesi sizin yaptığınız oy çağrısının da, HDP seçmeninin Batı’da CHP adaylarına oy vermekle ilgili çekincelerinin azalmasında etkili olduğu düşünülüyor. Bu stratejiden ve çıkan sonuçtan memnun musunuz?

Seçmenlerimiz elbette kolay ikna olmadılar. Bu da bizim açımızdan sevindiricidir. Sorgulamayan bir seçmen kitlesindense sorgulayan, eleştiren ve zor ikna olan seçmenler demokrasi açısından büyük bir güvencedir.

Seçmenlerimizin HDP’nin kararına sahip çıkma iradesini göstermiş olması sevindirici, umutları artıran bir tutum olmuştur. Bütün seçmenlerimize teşekkür ediyoruz.

Sosyal medyada yer yer HDP seçmenlerinden; HDP tabanının Batı’da CHP’ye desteğine rağmen CHP’nin teşekkür açıklamalarında buna yeteri kadar değinilmediği, yeterli oranda teşekkür edilmediği eleştirileri geliyor. Bu eleştirilere katılıyor musunuz?

Seçmenlerimiz CHP’den teşekkür almak için değil; demokrasi ve barışa şans yaratmak için sandığa gitmiştir. CHP’li belediyelerin bize diyet borcu değil; halkın tamamına eşit, adil, şeffaf, demokratik hizmet borcu vardır.

Ama CHP Genel Merkezi sosyal demokrat kimliğine uygun olarak demokrasi ve barış adına cesur politikalar, çözüm önerileri geliştirmek durumundadır.

Sadece HDP’lilerin değil tüm toplumun en acil beklentisi ve ihtiyacı budur. Bunu geliştirmekte tereddütlü davranırlarsa elbette seçmen bunu göz önünde bulunduracaktır.

YSK son kararını henüz vermiş değil ancak İstanbul seçimlerinin yenilenmesi ve CHP’nin de seçimlere katılması durumunda 31 Mart öncesindeki çağrınızı tekrar yapacak mısınız?

Böyle bir YSK kararı ortada yokken spekülasyon yapmak doğru olmaz. Ancak biz ilkeli bir partiyiz. Yeri ve zamanı geldiğinde ilkelerimiz doğrultusunda bir değerlendirme yapacaktır HDP Genel Merkezi. Bunu da kendi seçmenine danışarak gerçekleştirecektir.

Hem seçim sonuçları hem de oy tartışmaları nedeniyle 31 Mart seçimleri sonrasında Ekrem İmamoğlu ismi öne çıktı. İmamoğlu’nun siyasi çizgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kucaklayıcı dil siyasette önemli ve anlamlıdır. Farklılıklara saygı duyarak siyaset yapmak tüm ülkeye kazandırır, toplumun tamamı bundan fayda görür. Ancak bunu sözde yapmak yetmez, pratikte de gerçekleştirmek gerekir.

Sayın İmamoğlu’nun kutuplaştıran, ötekileştiren baskılara, şantajlara boyun eğmeden demokrasi içerisinde birlik siyasetinde ısrarcı olmasını diliyorum. Bu çerçevede başarılı olmasını temenni ederim.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Doğu ve Güneydoğu’da oylarını yükseltmesini, özellikle de ilçe bazında önemli bir yükseliş sağlamasını nasıl yorumluyorsunuz?

Yerel seçimlerin dinamikleri genel seçimlerden farklı olabiliyor. AKP birçok yerde taşıma güvenlik personeli veya tehditlerle oyunu artırırken bazı yerlerde de HDP’nin hatalarından yararlanmış olabilir.

Devletin tüm gücünü seçimler için sınırsızca ve hukuksuzca kullanan bir devlet partisine karşı seçim kazanabilmek sanıldığı kadar kolay olmuyor. Sanki adil ve eşit bir seçim yarışı varmış gibi değerlendirmek doğru olmaz.

HDP’li yetkililer bölgede kimi yerlerde oyların düşmesinin “devletin baskı politikalarından kaynaklandığını’ öne sürdü. Sizce bu sonucun temel nedeni nedir? HDP’nin eksikleri olduğunu düşünüyor musunuz?

AKP’nin baskısı açıktı zaten, gizleme gereği bile duymadılar. Az önce belirttiğim gibi demokratik bir seçim ortamı yoktu. Bizler dahil beş binden fazla HDP yöneticisi ve üyesi hapishanelere atılmışken bu seçimler yapıldı, bunu da göz ardı etmemek lazım.

Ama HDP’nin de eksikleri mutlaka olmuştur. Partimiz bunu büyük bir özgüvenle ortaya koyuyor, koyacaktır ve gereken dersleri çıkarıp tedbirlerini de özeleştiri çerçevesinde alacaktır mutlaka.

‘Hendek savaşları’ diye anılan sürecin seçim sonuçlarında HDP’ye olumsuz etkisi olduğuna dair yorumlar yapılıyor. Bu yorumlara katılıyor musunuz?

Sokağa çıkma yasaklarında hükümet eliyle ve talimatıyla yapılan hukuksuz yıkımların, katliamların sorumlusunun da, hendek ve barikatın sorumlusunun da HDP olmadığını halk biliyor. Zaten bu yerlerde oy düşüşü yaşanmamıştır.

Halkımız neyin ne olduğunun farkındadır. Fakat o döneme dair birçok hukuksuzluk ve trajik gerçekler geniş kamuoyunca henüz bilinmiyor. Daha çok da HDP seçmenleri ve oralarda yaşayan Kürtler bunun farkında.

Bu nedenle yerel seçimlerde seçmenler HDP’yi bundan sorumlu tutmamıştır, AKP’nin asıl sorumlu olduğunun farkındadır.

HDP’nin daha önce elinde tuttuğu belediyelerde iyi yerel yönetim modelleri yaratamadığına dair eleştiriler var. Bu eleştirilere katılıyor musunuz?

Bu eleştirilerde haklılık payı var. Teoride en iyi modele sahip olan HDP’dir ama bunu pratikleştirmede aynı başarı ortaya konulamamıştır halen. Ancak en dürüst, en şeffaf belediyeler yine de HDP belediyeleridir.

Henüz model ortaya konulamamış olsa da fedakarca ve samimiyetle halk belediyeciliği konusunda mesafe kat ediyor arkadaşlarımız.

HDP’nin bazı yerellerde en uygun adayları belirlemediğine dair de eleştiriler var…

Her yerde ön seçim yapılabilseydi bu tür tartışmalar olmazdı. Neden her yerde yapılmadığını tam olarak bilemiyorum. Belki koşulları yaratılamadı.

Ama bundan sonra hiçbir mazerete sığınmadan tüm adaylarımızın ön seçimle belirlenmesinin altyapısını oluşturmak mecburiyetindeyiz. Emimin HDP bu yönlü eleştirileri ciddiyetle ele alacaktır.

HDP milletvekili Leyla Güven ve yüzlerce kişinin açlık grevi sürüyor. Bu eyleme desteğiniz sürüyor mu? Sizce bu eylemler sonlanmalı mı?

Açlık grevi eylemine değil ama taleplerine desteğim sürüyor elbette. Sayın Öcalan’la görüşülmesini, tecridin kaldırılmasını istemek barış için yapılmış bir girişimdir aynı zamanda.

Ben açlık grevcilerin eylemlerinin sürdürmesini bekleyemem, isteyemem bu ahlaki olmaz. Ama bitirmeleri için baskı da yapamam bu da sonuç alıcı olmaz. Taleplerinin gerçekleşmesi yoluyla bir an önce eylemlerini bitirmelerini istemek ve bunun için çaba sarf etmek daha gerçekçidir.

Bir an önce ve başkaca da bir ölüm olmadan seslerinin, taleplerinin duyulmasını, açlık grevi eyleminin bu vesileyle hemen son bulmasını tüm kalbimle istiyorum.

Seçimlerin ardından sizin de aktif siyaset döneminizde görevde olan Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’ndan iktidara yönelik yapılan eleştiriler arttı. Kendilerinin bu eleştirel tutumlarını nasıl yorumluyorsunuz?

Sayın Gül uzun süre cumhurbaşkanlığı yaptı. Ben de o sıralarda partimin eş başkanlarındandım. Birçok konuda düşüncemiz uyuşmasa da diyaloga açık uyumlu tarzıyla, kendi yetkilerini ve sınırlarını dikkate alan tutumuyla saygın bir yönetim anlayışı vardı.

Kendi beyanlarına göre aktif siyasette yer almayı düşünmüyormuş. Ama ülkedeki dehşet boyutlarına ulaşan hukuksuzluklara karşı daha açık bir tutum sergilemesinin Türkiye demokrasisinin hayrına olacağı kanaatindeyim.

Sayın Davutoğlu ise bugün ülke içinde ve Suriye’de yaşanan birçok facianın mimarlarındandır.

Siyasete aktif olarak dahil olur mu olmaz mı kendi bileceği iştir. Ama işe samimi özeleştiri ve özürle başlamak yerine akıl dağıtmakla başlarsa kimsenin o sicili bozuk aklı alacağını sanmıyorum. Sayın Davutoğlu’nun eleştirmeye değil özeleştiri vermeye daha yakın olması gerekir.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na Çubuk’ta yapılan saldırıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir burun sürtme, ölümü gösterip sıtmaya razı etme, bedel ödetme operasyonu olduğu aşikar. Bu türden linç eylemleri devlet içinden göz yumma, destek olma gibi yaklaşımlar olmadan gerçekleştirilemez. Kimse kimseyi kandırmasın açık bir tehdit operasyonudur.

Ancak toplumdaki fay hatlarını tetikleme potansiyeli de taşıyan tehlikeli adımlardır bunlar. Kimsenin bu türden provokasyonlara alet olmaması, galeyana gelerek kirli amaçlara hizmet etmemesi gerekir.

Geçtiğimiz günlerde Hakkari’de yaşanan çatışmayı ve gerçekleşen ölümleri nasıl yorumluyorsunuz?

Şiddeti, silahı biz hiçbir zaman yöntem olarak benimsemedik, desteklemedik, doğru bulmadık.

40 yıla yaklaşan ve büyük acılara sebep olan silahlı çatışmaların, operasyonların veya silahlı eylemlerin nihai olarak son bulması için de defalarca barış girişimlerinde bulunduk.

Hakkari’de yaşanan saldırı sonrasında 4 askerin yaşamını yitirmiş olmasından elbette büyük bir üzüntü duyuyorum, şiddeti asla kabul etmiyor, onaylamıyorum. Askerlerin ailelerine taziyelerimi, başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Toplumun bir kısmının yalan propagandalar nedeniyle bize karşı önyargılı olduğunu ve suçlayıcı bir tutum sergilediklerini de biliyorum ama herkes şundan emin olsun ki evlatlarımız, kardeşlerimiz yaşamını yitirmesin diye bizler barış için çok çalıştık, samimiyetle ve fedakarca çalıştık. Maalesef başaramadık, bundan dolayı da çok üzgünüm.

Şimdi 2,5 yıldır suçsuz yere hapisteyiz ama ‘barış, barış, barış’ demekten de asla vazgeçmedik.

Paylaşın

Demirtaş: HDP’liler Ve Kürtler Her Zaman Barışa Hazır Olacak

Halen Edirne F Tipiş Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş, Amerikan Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısında 31 Mart yerel seçiminin sonuçlarını değerlendirdi.

Selahattin Demirtaş, yazısında, seçim sonuçlarını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için “küçük düşürücü bir yenilgi” olarak nitelendirdi.

Erdoğan’ın eleştirileri dikkate almadığını belirten Demirtaş, “Şu anda kibrinden dolayı ağır bir siyasi faturayla karşı karşıya” ifadelerini kullandı.

Selahattin Demirtaş’ın Washington Post’ta yayınlanan yazısı şöyle:

Selahattin Demirtaş, Türkiye Büyük Millet Meclisi eski milletvekili ve Halkların Demokratik Partisi’nin eski eş başkanı. Halen Edirne Yüksek Güvenlik Cezaevinde tutulmaktadır.

31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimler, Erdoğan başta olmak üzere bütün yönetim eliti için önemli mesajlar içeriyor. Seçimleri haklı olarak bir referandum olarak gören Erdoğan, küçük düşürücü bir yenilgiye uğradı. Partisi, ülkesinde siyasi kariyerine başladığı, kendi şehri olan İstanbul dahil olmak üzere, ülkedeki en önemli beş büyükşehir belediyesinde kontrolünü kaybetti.

“Yolsuzluk, adaletsizlik ve tiranlık eleştirilerine kulak tıkadı”

Erdoğan’ın iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) son yıllarda yalnızca demokrasiden değil, aynı zamanda gerçek İslami değerler ve ahlaktan da uzaklaştı. Cumhurbaşkanı, partisiyle ilişkilendirilen yolsuzluk, adaletsizlik ve tiranlık eleştirilerine kulak tıkadı. Şu anda kibrinden dolayı ağır bir siyasi faturayla karşı karşıya.

Ben de dahil olmak üzere, siyasette yer alması gereken binlerce Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyesi şu anda siyasi gerekçelerle cezaevinde. Güvenlik güçleri, partimizin cezaevinde olmayan üyelerini taciz etmeye ve engellemeye devam ediyor. Birçoğumuz iktidar yetkilileri tarafından kriminalize edilip “terörist” olarak ilan edildik. Yine de yıllarca eş başkanlık yaptığım partim, bu son seçimlerde gücünü gösterdi.

Karşısına çıkan bütün engellere rağmen, HDP’nin seçim başarısı dikkat çekicidir. Bu başarı, HDP ve birçok Kürt’ün, devletin baskıcı önlemlerine boyun eğmediğini göstermektedir. HDP’liler bir kez daha; özgür, eşit, demokratik ve barışçıl bir Türkiye’de birlikte yaşama kararlılıklarını gösterdiler.

Orta Doğu’daki (ve özellikle Suriye’deki) mevcut gelişmeler, Türkiye’nin hangi yolu izlemesi gerektiğini açıkça göstermektedir: birlik ve toplumsal bütünlük için çaba göstermeliyiz. Bunu ancak barış ve demokrasi ilkeleri etrafında toplanarak başarabiliriz.

Halihazırda devam eden ekonomik krizin ([AA1] özellikle de işsizliğin ve artan enflasyonun) önüne geçmenin yegane yolu, acilen demokratik ve politik reform uygulamaktır. Ancak Erdoğan’ın merkezinde durduğu mevcut siyasi yapının sicili, bunun için gerekli irade, kapasite veya cesarete sahip olmadığını gösteriyor.

“Kürtlerin büyük çoğunluğu diğer halklarla barış içinde yaşamak istiyor”

Erdoğan’ın muhaliflere ve özellikle de Kürt halkına yönelik ayrıştırıcı politikaları, toplumun kutuplaşmasını artırıyor. Kürtlerin büyük çoğunluğu diğer halklarla barış içinde yaşamak istiyor; şiddet ve savaştan usandılar. Evet, Kürtlerin daha fazla demokrasiye ihtiyaç duyduğu, bir dizi politik, toplumsal ve kültürel talepleri olduğu doğrudur. Muhalefetteki bizler bu amaçların yerine getirilmesi için çalışmaya söz verdik. Ancak, bu taleplerin sağlanamamasının ana sorumlusu Cumhurbaşkanı ve iktidar partisidir.

Aralarında milletvekilimiz Leyla Güven’in de olduğu, Türkiye cezaevlerinde ve cezaevleri dışında olan birçok aktivist açlık grevindedir. Açlık grevcilerinin yegane talebi, Abdullah Öcalan’a yönelik mutlak tecride son verilmesidir. Öcalan, yirmi yıldır ağır tecrit koşullarında avukat ve aile ziyaretleri engellenerek İmrali Adasındaki bir hapishanede tutulmaktadır.

Açlık grevcileri, Öcalan’ın Türkiye’deki Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümünde belirleyici bir rol oynadığını biliyor. Öcalan’ın Türkiye ve Suriye’deki Kürtler arasında önemli bir etkisi olduğu iyi bilinmektedir. Ayrıca, yeniden gündeme gelebilecek olan bir barış görüşmesinde, PKK’nin Öcalan dışında hiç kimseyi dikkate almayacağı da biliniyor.

Öcalan’ın dahil olmadığı hiçbir barış sürecinin sonuçta başarılı olamayacağını ve hatta Erdoğan’ın, birkaç yıl önce PKK lideriyle barışı, bu sebeple değerlendirdiğini söylemek doğru olur. Kürt halkının önemli bir kısmı Öcalan’ı hayati bir muhatap olarak görüyor.

Dahası, seçimlerin sonuçları, sadece partimizin değil tüm Türkiye halklarının barış içinde ve demokratik bir şekilde birlikte yaşamak istediklerini onaylamaktadır. Otoriterliğe ve tek kişilik yönetime karşı çıkıyorlar. Erdoğan’ın bunu anladığını umuyoruz. Bunu yapmazsa, bir sonraki seçimler ona son darbeyi vurabilir.

“HDP’liler ve Kürtler her zaman barışa hazır olacak”

Partimizin tüm üyeleri, hapishanede olanlar da dahil olmak üzere, demokratik ve barışçıl direnişe olan inancımızı yitirmeden çalışmaya devam edecektir. Türkiye için aydınlık ve demokratik bir geleceğe inanıyoruz. Bu seçimlerin yol gösterdiğine inanıyoruz. Hükümet otoriter seyrini sürdürürse daha derin siyasi ve ekonomik krizlerin yaşanacağından endişe ediyorum.

Uluslararası toplumu, Türkiye’yi demokrasi ve barış yolunu seçmeye teşvik etmeye çağırıyoruz. Biz Türkiye halkları olarak, birçok farklılığımıza rağmen sorunlarımızı tartışarak çözebileceğimizi gösterebilmeliyiz. Anadolu ve Mezopotamya tarihi bize çoğulculuk içinde birçok birlik örneği göstermektedir.

HDP’liler ve Kürtler her zaman barışa hazır olacak. Başarılı olacağımıza inanıyorum. Toplumumuzun tüm kesimlerini bir araya getirerek, güçlü bir demokrasiye ve ekonomiye sahip bir ülke yaratacağız. 31 Mart seçimleri bize yolu gösterdi.

Paylaşın

Gazeteci Gürsel: Bahçeli’nin Örtülü Hedefi Erdoğan’dır

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Antalya’da MHP’li il başkanlarıyla bir araya geldi ve basın toplantısı düzenledi.

MHP Lideri Bahçeli, konuşması sırasında Türkiye’nin kurucu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün doğum yılı olan 1881’e atıf yaparak 31 Mart yerel seçimlerini değerlendirdi ve “Oy oranımız yüzde 18.81’dir. 18.81, 1881’dir. O da Atatürk’ün doğumudur” dedi.

Gazeteci Kadri Gürsel, “Bahçeli’nin 18,81 varsayımından Atatürk’ün doğum yılına uzanan numerolojinin örtülü hedefi Erdoğan’dır” dedi.

Gürsel’in twitter üzerinden konuya ilişkin yaptığı paylaşım şöyle:

“Bahçeli, AKP’ye ‘yüzde 33’e düştünüz’ demiş oluyor. Hesap basit, Cumhur’un yüzde 52’sinden Bahçeli’nin yüzde 18,81’ini çıkarınca 33,19 kalıyor. Bahçeli’nin 18,81 varsayımından Atatürk’ün doğum yılına uzanan numerolojinin örtülü hedefi Erdoğan’dır. Çok ilginç!”

Paylaşın

Elazığ’ın Anıtsal Tarihi Mezarları “Türbeler”

Elazığ, tarihi yapıları ve doğal güzellikleri ile gezilip görülmesi gereken kentler sıralamasında ilk sıralarda yer almaktadır. Elazığ’a yolu düşen hemen herkesin görmesi gereken yapılar arasında türbeler ve mescitlerde önemli bir yer tutmaktadır.

Haber Kaos ekibi olarak Elazığ il sınırları içinde bulunan türbeleri ve mescitleri sizler için derledik.

Arap Baba Mescidi ve Türbesi

Selçuklu hükümdarlarından IV. Kılıçarslan’ın oğlu, III. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında H. 678 yılında inşa edilmiştir.

Minaresi dıştan türbe ile mescidin tam orta kısmına gelen bölümde yapılmıştır. Kapısı mescidin içindedir. Kaidesi alttan beş sıra taş üstünde alçı ve sıva izi görülen ve hemen hiçbir Selçuklu Mescidinde bulunmayan, emsalsiz sırça bordürlüdür.

Mescit kare planlıdır. Selçuk üçgenleri ile kubbeye geçilir. Kubbe içinin kornişlerinin çinili olduğu bilinmektedir. Korniş ve çinilerle düzenlenen mihrabın üst kısmı, beş dişlidir. Büyük kemeri vardır. Arabesk plament ve su yolludur.

Türbenin alt kısmında ise Mumyalı bir ceset mevcuttur. Halk arasında Arap Baba diye anılır. Arap Baba ile ilgili çeşitli rivayetler anlatılmaktadır.

Ahi Musa Mescidi ve Türbesi

Türbede, Fatih’in neslinden gelen mücahit Ahi Musa Hervi (Herdi)’ye ve yakınlarına ait olduğu sanılan 4 mezar bulunmaktadır.

Bunlardan en uzun mezarın Ahi Musa’ya, diğerlerinden birisinin bu zattan sonra gelen ‘Esseyid Hasan’a, üçüncüsünün de ‘Seyid Ahmed’e ait olduğu rivayet edilmektedir. İlk giriş mescit kısmına olup, türbeye geçiş mescit içerisindendir.

Ahi Musa Mescidinin varlığı Harput’ta Ahiliğin varlığını göstermesi açısından önemlidir. Türbe 2012 yılında restore edilmiştir.

Alacalı Mescit

Harput’un Ağa Mahallesi’ndedir. 1202-1204’te Artuklular döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Dikdörtgen planlı, küçük bir yapıdır.

Duvarlar kesme taş ve ağaç hatıllı moloz taştandır. İki renkli taş mimarisi ilginçtir. Mihraba dik iki geniş kemer, ana mekanı üç nefe bölmektedir. Mihrap, mermer mukarnas frizlidir.

Üç bölümlü ahşap tavanın kalem işleri ilginçtir. Geometrik örgü ve yıldız motifleriyle bezeli tavanda al, kara, lacivert renkler kullanılmıştır. Minaresi giriş kapısının üstündedir. Şerefeye dek ak-kara taşlarla dama biçiminde örülmüştür.

Elazığ kısa tarihi

Elazığ, Dogu Anadolu da Tarihi Harput Kalesinin bulundugu tepenin eteginde kurulmus bir sehirdir. Deniz seviyesinden 1067 metre yükseklikte bulunan sehir hafif meyilli bir zemin üzerindedir. Elazığ ın yerlesim yeri olarak tarihi yeni olmakla beraber bölgenin tarihi oldukça eskidir. Bu nedenle Elazığ tarihini, Harput un tarihi ile birlikte ele almamız gerekir.

Mevcut tarihi kaynaklara göre Harput’un en eski sakinleri M.Ö. 2000 yıllarından itibaren Doğu Anadolu’ya yerleşen Hurrilerdir. Yine tarihi kayıtlara göre Hurrilerden sonra bölgenin Hitit hakimiyeti altına girdiğini görmekteyiz. Çok uzun sürmeyen Hitit hakimiyetinden sonra M.Ö. 9. Asırdan itibaren Doğu Anadolu’da devlet kuran Urartular Harput’ta uzun süre hüküm sürmüştür.

Bugün bile tarihi heybetiyle ayakta duran Harput Kalesi Urartu devrinin izlerini taşımaktadır. Kale’de kaya içine oyulmuş merdivenler, tünel ve hücrelerle su yolu bulunduğu tespit edilmiştir. M.Ö. 9. Asırdan beri bu kalesiyle müstahkem mevkii olarak bilinen Harput, 4000 yıllık bir maziye sahiptir. Harput isminin ilk hecesi olan Har, taş (kaya) anlamına, son hecesi olan put (berd) ise kale anlamına gelmektedir. Günümüz Türkçe’si ile Taş Kale anlamını taşımaktadır.

Harput’un tarihini derinliğine incelediğimizde, M.S. 1. asırdan 3. asra kadar, zaman zaman Romalıların siyasi ve askeri nüfuzunda kaldığını görmekteyiz. Ancak Romalıları Anadolu’dan çıkarmak için uzun ve çetin mücadeleler yapan Pontus Kralı Mithradates devrinde ve ondan sonraki zamanlarda bir takım eller değiştirdiği de bilinmektedir. Bununla beraber, Miladi 3. asırda, İmparator Dioclatianus zamanından itibaren Harput bölgesi tamamen Roma İmparatorluğuna bağlanmıştır.

Daha sonra Sasanilerle, Bizanslılar arasında devam eden harplerde daima ihtilaf hududu olarak görülen ve zaman zaman Sasanilerin, zaman zaman Bizanslıların hakimiyetine girerek el değiştiren Harput’ta Bizans hakimiyetinin ilk devresi 7. asrin ortalarına rastlar. Ancak Hz. Ömer zamanında Suriye ve Irak’ı ele geçiren Arapların 7. asrin ortalarına doğru Harput ve çevresini de zapt ettiklerini görüyoruz. Bu şekilde başlayan Arap hakimiyeti, 10. asrin ortalarına kadar devam etmiştir. Romalılar devrinde olduğu gibi, Araplar devrinde de Harput’ta etkin bir ize rastlanmamıştır. Bölge, daha çok Bizans ve Arap siyasi ve askeri gücünün gövde gösterilerine sahne olmuştur.

Harput’un Bizanslıların hakimiyetine ikinci defa geçişi 10. asra rastlar. Bizanslıların İslam alemine karsı giriştikleri büyük seferlerin ilk hedefi daima Harput olmuştur. Nitekim, ilk taarruzda Bizanslılar Harput’u ele geçirmişler ve burada bir vilayet teşkilatı kurarak kaleleri tahkim etmişlerdir. Bizans tarihinde Harput, bugünkü söyleyişe çok yakın olarak “Harpote” diye geçmektedir. Aslında Harput bölgesi de “Mesopotamia” olarak adlandırılmaktadır. Harput’ta Bizans hakimiyeti aşağı yukarı 11. asrin sonuna kadar devam etmiştir.

Harput ve çevresi, 26 Ağustos 1071 Malazgirt muharebesinden sonra kesin olmamakla beraber 1085 yılında Türklerin eline geçmiştir. Bu ise Selçuklular devrine rastlamaktadır. Harput’un ilk Türk hakimi Çubuk Bey’dir. Çubuk Bey, burada diğer Selçuk ümerası gibi Selçuklu Sultanına bağlı olmak şartıyla bir Hükümet kurmuştur. Kendisine oğlu Mehmet Bey, halef olduğu içindir ki, Harput tarihinde bu devire “Çubukoğulları Devri” denir. Çubukoğulları ve onlarla birlikte gelen Türkmenlerin Harput halkının ecdadını teşkil ettiğine şüphe kalmamıştır.

Harput’un Türkler tarafından alınmasına kadar sadece müstahkem bir kale hüviyetinde kalan bu yer, Türklerle beraber büyüyen bir şehir haline gelmiştir. Çubukogulları devrinden sonra Harput’ta “Artukoğulları Devri” baslar. 12. asrin ilk yıllarında başlayan bu devir, 1234 yılına kadar devam etmiştir. Artukoğullarının, Türkmenleriyle beraber Doğu Anadolu’ya gelip yerleşmelerinden sonradır ki bir kolda Harput’a gelmiştir. Bunlara bu sebeple “Harput Artukluları” denmektedir.

Artukoğulları devrinde; adı hala Harput ve Elazığ’da anılan Belek (Balak) Gazi’nin Harput’un yetiştirdiği en ünlü Türk Fatihi olduğu bilinmektedir. (1965 yılında Harput Turizm Derneği tarafından Belek Gazi’nin, at üstünde güzel bir heykeli yaptırılmıştır.) Onun en önemli hizmeti, Haçlı seferleri sırasında görülmüştür. Selahattin Eyyubi ile mukayese edenler bile olmuştur. (Tarihçiler son araştırmalar ışığında Balak Gazi’nin asil isminin “Belek Gazi” olduğunu ifade etmektedirler.)

Balakgazi’den sonra 1185 yılına kadar Harput’ta yine Artukoğullarından gelen Prensler, hüküm sürmüşlerdir. Bunlardan Fahrettin Karaaslan’ında Harput tarihinde unutulmaz yeri ve eserleri vardır. Karaaslan 1148-1174 yılları arasında Harput’ta hüküm sürmüş ve burada bulunan Ulu Camiyi yaptırmıştır.

1234 yılında Harput’ta Artık Hanedanının hakimiyeti son bulur ve Harput Selçuklu Hanedanına ilhak olunur. Selçuklular devrinde Harput, bir Subaşı tarafından idare edilmiş ve bu devirde ” Arap Baba Camii “ve bitişiğindeki türbe hariç önemli bir eser bırakılmamıştır.

Anadolu Selçuklularının bölgedeki hakimiyeti sona erince, 14. asırda Harput’ta bir müddet İlhanlıların daha sonra da Dulkadiroğulları’nın hüküm sürdüklerini görüyoruz. Uzun sürmeyen Dulkadiroğluları devrinden sonra da Harput, 1465 de Uzun Hasan tarafından raptedilmiş ve 40 yil kadar Akkoyunlular’ın idaresinde kalmıştır. Akkoyunlular’dan sonra 1507 yılında Harput, Sah İsmail’in idaresine geçmiştir. 1516 yılında Çaldıran muharebesi’nden sonra Osmanlı ordusu tarafından fethedilmiştir.

Osmanlı İdaresine geçen Harput, başlangıçta Diyarbakır Eyaletine bağlı bir sancak halinde teşkilatlandırılmıştır. 1530 tarihli bir kayda göre Harput’ta o zaman 14 Müslüman, 4 ermeni mahallesi vardı. Kamus-ül-a’lam’a göre ise 19. Asrin sonlarında Harput’ta 2670 ev, 843 dükkan, 10 cami, 10 medrese, 8 kütüphane ve kilise, 12 han ve 90 hamam bulunmakta idi.

Yukarıda tarihi devirlerinden kısaca bahsettiğimiz Harput, birbirine benzeyen sebeplerle tarihe karışan birçok eski Türk şehirleri gibi nihayet terkedilmiş ve yerini bugünkü Elazığ’a bırakmıştır. Bugünkü Elazığ, II. Mahmut zamanında, 1834 yılında sark vilayetlerinde ıslahata ve devlet otoritesini yeniden kurmaya memur edilen Reşit Mehmet Pasa zamanında halk arasında ” Mezra ” denilen şimdiki yerine kurulmaya başlanmıştır.

Ayni yıl içinde (1834) hastane, kışla ve cephane binaları yapılmış Vilayet Merkezi Harput’tan buraya nakledilmiştir. Bu nakilde Harput’un artık bir hudut şehri olmaktan çıkması, ana yollara sapa kalması, bilhassa kış mevsiminde ulaşım güçlüğü ve mezranın güzel bir şehir kurulmasına elverişli bulunmaması rol oynamıştır.

Yeni kurulan şehir önceleri eyalet ve bilahare vilayet merkezi olmuş, bir ara Diyarbakır vilayetine bağlı bir Sancak haline gelmiştir. 1875’de Müstakil Mutasarrıflık, 1879’da da tekrar vilayet olmuştur. Osmanlı devletinin son yıllarında Malatya ve Dersim Sancakları da buraya bağlanmış 1921’de bu iki sancakta Elazığ’dan ayrılmıştır.

Sultan Addulaziz’in tahta çıkısının 5. yılında Hacı Ahmet İzzet Pasa devrinde buraya tayin edilen Vali İsmail paşanın teklifi ile 1867 yılında “Mamurat ül -Aziz” adı verilmiştir. Fakat telaffuzu güç olduğundan halk arasında kısaca “EL AZİZ” olarak söylenegelmiştir. Atatürk’ün 1937 yılında şehire teşrifleri sırasında “Azık İli” anlamına gelen “ELAZIK” adı verilmiş, bu isim daha sonra “ELAZIĞ”a dönüşmüştür.

Paylaşın

Kars’ta Yerel Seçimleri HDP Kazandı

Halkların Demokratik Partisi (HDP), 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde, 3’ü büyükşehir olmak üzere 8 il ve 46 ilçeyi kazandı. HDP’nin kazandığı iller arasında Kars’ta bulunuyor.

Ayhan Bilgen ve Şevin Alaca, Kars Belediyesi eş başkanları oldu.

Ayhan Bilgen Kimdir?

Ayhan Bilgen 1970 yılında Kars’ın Sarıkamış ilçesinde doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi’nden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi’nde Sosyoloji bölümünde yüksek tahsil gördü.

Bunun yanında Özgür Gündem ve Evrensel Gazetesi’nde köşe yazarlığı yaptı. Mazlum-Der Ankara Şube Başkanlığı ve genel yönetim kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Mayıs 2006’da kurumda iki yıl için genel başkanlığa seçildi.

30 Mart 2014 Yerel seçimlerinde HDP ‘nin Adana Seyhan ilçesi başkan adayı olmuştur. Daha sonra Haziran 2014’te Halkların Demokrat Partisi’nin ikinci olağan kongresiyle genel başkan yardımcılığına getirildi.

2015 yılında yapılan 25. Dönem Genel Seçimleri’nde Kars’tan HDP milletvekili seçildi. 1 Kasım 2015 tarihinde Türkiye genelinde yapılan erken seçimlerde Kars ilinden tekrar seçilerek 26. Dönem Kars Milletvekili olarak göreve başlamıştır.

2018 Genel Seçimleri, HDP(Halkların Demokratik Partisi ) Kars Milletvekili Adayı oldu. Ayhan Bilgen, 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’nde HDP’nin Kars Belediyesi Eş Başkanı oldu.

Şevin Alaca Kimdir?

Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünden mezun olan Şevin Alaca, İstanbul’da mali müşavirlik yapıyor.

Babası Kürt, annesi Çerkes olan Şevin Alaca, Kars doğumludur. Girdiği siyasi davalarla kentte bir döneme damga vuran avukat Abdurrahman Alaca’nın (Edo Dêran) kızı olan Şevin Alaca, kentte sevilen biri durumda.

2015 yılından bu yana HDP içinde aktif bir şekilde yer alan Şevin Alaca, 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’nde HDP’nin Kars Belediyesi Eş Başkanı oldu.

Fotoğraf: Kars Manşet

Paylaşın

Siirt’te Yerel Seçimleri HDP Kazandı

Halkların Demokratik Partisi (HDP), 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde, 3’ü büyükşehir olmak üzere 8 il ve 46 ilçeyi kazandı. HDP’nin kazandığı iller arasında Siirt’te bulunuyor.

Berivan Helen Işık ve Resul Kaçar, Siirt Belediyesi eş başkanları oldu.

Berivan Helen Işık Kimdir?

Batman’ın Gercüş İlçesi Seki Köyü’nde dünyaya gelen Berivan Helen Işık, evli ve 1 çocuk sahibidir.

Siyasi sorunlardan dolayı ailesi batıya göçen Berivan Helen Işık, uzun zaman sonra Batman’a geri döndü.

Batman Belediyesi Selis Kadın Danışmanlık Merkezinde 3 yıl çalışan Berivan Helen Işık, kayyum atandıktan sonra işten çıkarıldı.

Berivan Helen Işık, 31 Mart yerel seçimlerinde HDP’den Siirt Belediye Eş Başkanı seçildi.

Resul Kaçar Kimdir?

Resul Kaçar, 31 Mart yerel seçimlerinde HDP’den Siirt Belediye Eş Başkanı seçildi.

Paylaşın

Iğdır’da Yerel Seçimlerin Galibi HDP

Halkların Demokratik Partisi (HDP), 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde, 3’ü büyükşehir olmak üzere 8 il ve 46 ilçeyi kazandı. HDP’nin kazandığı iller arasında Iğdır’da bulunuyor.

Yaşar Akkuş ve Eylem Çelik, Iğdır Belediyesi eş başkanları oldu.

Yaşar Akkuş Kimdir?

1981 yılında Iğdır’ın Yüzbaşılar köyünde doğan Yaşar Akkuş, 2005 Yılında Iğdır Galericiler kooperatifini kurarak yönetiminde yer aldı.

İlk Köy Gençlik komisyonunu oluşturarak aktif bir şekil de başladığı parti çalışmalarına HADEP il gençlik komisyonuna dahil olarak devam etti.

Üniversite mezunu olan Akkuş, HADEP-DEHAP Gençlik Kolları Sekreterliği ve Başkanlığı görevlerini yürüttü. 2011 den 2013 e kadar da TZP Kurdi il sorumluluğu yaptı.

Yaşar Akkuş, 31 Mart yerel seçimlerinde HDP’den Iğdır Belediye Eş Başkanı seçildi.

Eylem Çelik Kimdir?

1979 Iğdır Aralık İlçesi Saraçlı köyü doğumlu Eylem Çelik, İlk, Orta ve Lise tahsilini Iğdır’da tamamladı. Daha sonra Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü ile Anadolu üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü bitirdi.

Bilgi Üniversitesi ile İstanbul Avcılar Belediyesi Basın-Yayın Departmanında çalıştı.

İstanbul Esenyurt HDP İlçe Örgütünde yöneticilik yapan Eylem, 31 Mart yerel seçimlerinde HDP’den Iğdır Belediye Eş Başkanı seçildi.

Paylaşın