YPG, Sınırdaki Bazı Noktalardan Birliklerini Ve Ağır Silahlarını Çekti

Suriye’de Fırat’ın Doğusu’nu kontrol altında tutan YPG’nin (Halk Koruma Birlikleri veya Halk Savunma Birlikleri) sınırındaki bazı noktalardan birliklerini ve ağır silahlarını çektiği iddia edildi.

Reuters ve AFP’de yer alan haberlere göre YPG, sınırdaki bazı noktalardan birliklerini ve ağır silahlarını çekti.

AFP, Türkiye ile ABD arasında yapılan güvenli bölge anlaşmasının ardından Kürt güçlerin çekilmeye başladığını belirtti. AFP’ye bilgi veren kaynaklar, çekilmenin cumartesi günü başladığını ve ilk adımların Rasulayn bölgesinde atıldığını söyledi.

Reuters’a açıklama yapan bir Kürt kaynak ise, Tel Abyad ve Rasulayn’dan çekilmenin geçtiğimiz günlerde başladığını söyledi. Kaynak, bu hamlenin YPG’nin diyalog yoluyla çözüme ulaşma konusunda ciddi olduğunu gösterdiğini belirtti.

Türkiye ve ABD bu ay başında Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge kurulması konusunda anlaşmaya varmıştı.

Türkiye’nin YPG’yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de ‘terör örgütü’ olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu tezini kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG’ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.

Paylaşın

Temelli’den ‘Demokrasi İttifakı’ Çağrısı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Heyeti, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Merkezi’ni ziyaret ederek, KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik ve KESK yönetimi ile görüştü.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli başkanlığındaki HDP Heyeti, KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik ve KESK yönetimi ile Demokratik Anayasa, Yargı Paketi ve Demokrasi İttifakı’nı görüştü.

Temelli, görüşme sonrası yaptığı açıklamada, 3 büyükşehir belediye başkanlığına atadığı kayyumları eleştirerek, “Biz demokrasi zeminini var edemezsek otoriter rejim üzerinde kendisini yapılandıran bu iktidar benzer sahneleri karşımıza getirecektir” ifadelerini kullandı.

Sezai Temelli, açıklamasında, “Otoriter bir rejim, aklını yitirmiş bir devlet, anayasası olmayan ama anayasalı bir devlet görünümü söz konusu. Hukuk devletinden kaçan, demokratik kurumları tasfiye etmeye çalışan bir yapı var karşımızda” dedi.

Açıklamasının devamında, “Türkiye’nin her yerinde vicdan sahibi herkes bu karara tepkisini gösteriyor” diyen Temelli, “Tepki göstermezsek çok iyi biliyoruz ki bundan sonraki adım tüm Türkiye’yi kayyımla yönetmek olacak” ifadelerini kullandı.

HDP Eş Genel Başkanı Temelli’nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Türkiye’de bir sivil darbe ile karşı karşıyayız. 19 Ağustos sabahı Türkiye yeniden karanlık bir fotoğrafla karşılaştı. 12 Eylül’den beri devam eden ‘darbe dinamiği’ dediğimiz bir çarkın içinde Türkiye. 12 Eylül Anayasası tüm bunların referansını oluşturuyor. Otoriter bir rejim, aklını yitirmiş bir devlet, anayasası olmayan ama anayasalı bir devlet görünümü söz konusu. Hukuk devletinden kaçan, demokratik kurumları tasfiye etmeye çalışan bir yapı var karşımızda. Bir türlü iyileşemeyen, demokrasi, insan hakları meselesini halledemeyen bir ülkede yaşıyoruz.

“Otoriter rejimin kendisini dayatmasını görüyoruz”

19 Ağustos bunun son fotoğrafı. Halkın iradesini, sandığı yok saymasını, uzunca bir süre kayyımla yönetilen bu kentlere yeniden kayyım atayarak otoriter rejimin kendisini dayatmasını görüyoruz. OHAL’de ısrarı görüyoruz, kayyımda ısrarı görüyoruz. Bu yönetememe halidir. Yönetemedikçe şiddetin her türlüsünü topluma dayatmaya devam ediyorlar.

“Bu şiddeti kabul etmiyoruz”

Kayyım şiddettir. Bu şiddeti kabul etmiyoruz. Bir an öne arkadaşlarımızın göreve iade edilmesini istiyoruz. Suç olan karardan geri dönülmesini ısrarla dile getiriyoruz. Sadece biz mi? Türkiye’de herkes bunu dile getiriyor, bugün sokaklarda milyonlarca insan bunu dile getiriyor. Her gün sokaklarda sivil itaatsizlik eylemleri var. Bu sadece HDP’lilerin eylemleri değil. Türkiye’nin her yerinde vicdan sahibi herkes bu karara tepkisini gösteriyor. Çünkü tepki göstermezsek çok iyi biliyoruz ki bundan sonraki adım tüm Türkiye’yi kayyımla yönetmek olacak. Sadece Amed’e, Van’a, Mardin’e kayyım atanmadı aslında, Türkiye’nin her yerindeki siyasi iradeye karşı bugün aklını yitirmiş devletin şiddetiyle karşı karşıya kaldık, hepimiz bundan mağduruz.

“Demokrasi ittifakını var edemezsek iktidar benzer sahneleri karşımıza getirecek”

Bu mağduriyeti aşmanın yegane yolu demokrasi, hak, hukuk, adalet mücadelesinde yan yana gelmektir. Bu kayyımların atanmasından çok önce böyle bir karar almıştık. Demokrasi ittifakında, demokratik anayasa ittifakı konusunda, yargı reformu konusunda bir çağrıyı yapma konusunda kararlar almıştık. Birçok kurum ziyaretini takvimimize yerleştirmiştik. Ne kadar doğru bir karar olduğu 19 Ağustos’ta bir kez daha ortaya çıktı. Çünkü eğer biz demokrasi zeminini var edemezsek otoriter rejim üzerinde kendisini yapılandıran bu iktidar benzer sahneleri karşımıza getirecektir. Bugün 3 büyükşehir belediye başkanlığına atadığı kayyımı yarın İzmir’e, İstanbul’a, Antalya’ya atamayacağının bir garantisi yoktur.

“Bu zulme hep beraber son verebiliriz”

Anayasal suç teşkil eden bu kararda o denli ısrarlılar ki hala ağızlarından şiddet, nefret söylemi çıkıyor. Hala ötekileştiren ayrıştıran bir akıl hakim. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Türkiye demokrasi ile yönetilmeye layık bir ülkedir. Bu coğrafya kadim halkların coğrafyasıdır. Burada farklı inançlar bir arada birlikte yaşama iradesini ortaya koymuştur. 12 bin yıllık tarih var. İşte Göbeklitepe, işte Hasankeyf. Bu coğrafyaya dayatılan zulümdür. Bu zulme hep beraber son verebiliriz.

“İlk görüşmemizi CHP ile yaptık”

Bugün başladık görüşmelere, hatta sabah ilk görüşmemizi CHP ile yaptık, bununla ilgili açıklamaları CHP ile birlikte basına geçeceğiz. Birçok kurum ve yapı ile yan yana geleceğiz. Bir dosyamız var. Bu dosya demokrasi mücadelesine çağrıdır. Bu dosyada anayasa konusunda strateji metnimiz var. Bu strateji metni aslında eşit yurttaşlık temelinde demokratik anayasayı birlikte sürecidir.

“Bu ülkede yaşayan halklar anayasasını yazmalıdı”

Bu ülke artık kendi anayasasını yazmalıdır. Türkiye’nin emekçileri anayasasını yazmalıdır. Türkiye’nin emekçileri kendi anayasasını yazmazsa kendisi için yazılmış bir anayasa olmayacaktır. Yazılmış hiçbir anayasada da kendini bulamayacaktır. Kadınlar bir anayasa yazmalıdır, kadına yönelik şiddete ve bu vahşi saldırılara son vermek, kadını yok sayan bu erkek egemen anlayışa son vermek için kadınlar kendi anayasalarını bizzat kendileri yazmalıdır. Bu ülkede yaşayan halklar anayasasını yazmalıdır. Kürtler, Türkler, Ermeniler, Süryaniler… 72 millet birlikte anayasasını yazmalıdır, eşit haklar temelinde buluşmalıdır.

“Devlet aklı toplumun kolektif aklını ifade eder”

İşte bu zulme son vermenin yolu bir arada yaşayabileceğimiz bir siyasi aklı, ortak aklı, bir kolektif devlet aklını var etmekten geçiyor. Devlet aklı dediğiniz birilerinin keyfince uygulayacağı bir şey olamaz. Devlet aklı toplumun kolektif aklını ifade eder. Devlet bir kurumlar bütünlüğüdür. Bu kurumlarda hangi siyasi iradenin hakim olacağını belirleyecek en temel şey de işte o demokratik anayasa olmalıdır. O kolektif aklı yaratmalıyız. Yoksa zorbalıktan beslenen bu aklın nereye sürükleneceğinin fotoğrafı işte 19 Ağustos fotoğrafıdır.

“Hepimiz buna tanıklık ediyoruz. Bu ilk defa olmuyor”

Bu darbelere son verebilmenin yolu her şeyden önce emek ve demokrasi mücadelesini yükseltmekten geçiyor. Bugün Türkiye’de yaşanan zulüm ve şiddetten en fazla payı belki de emekçiler alıyor. Hatta Toplu İş Sözleşmesi denilen bir tiyatroya tanıklık ediyoruz. Kamu emekçilerinin hakkının nasıl gasp edildiği gözümüzün önünde, hepimiz buna tanıklık ediyoruz. Bu ilk defa olmuyor. Uzun yıllardır bu şekilde devam ediyor. Bugün Türkiye’de yoksulluk sınırı 7 bin liraya yaklaştı, kamu emekçilerine yüzde 3-4 zam teklif ediliyor. Neden? Bütçe yama tutmuyor. Artık bütçe Saray tarafından gasp edilmiş, savaşa ayrılıyor. Cumhurbaşkanı soruyor, “Bir mermi kaç para” diye. Aslında bu bütçe hakkımızın gasp edilmesidir. Neden? Çünkü emekçiye, halka ayrılacak bir bütçe kalmamıştır. Savaşı, yolsuzlukları finanse etmeye ayırdıkları bütçe kalmıştır.

“Neden kayyım atandı?”

Bu kayyım gaspları da aynı bütçenin gaspı gibidir. Yerelde halkın haklarını gasp eden bir anlayıştır. Yine her şey toplumun gözü önünde tezahür ediyor. Neden kayyım atandı? Bu sorunun yanıtını en iyi ifade eden şeylerden bir İçişleri Bakanı’nın, Cumhurbaşkanı’nın aldığı hediyelerdir. Kayyımların yolsuzluklarıdır. Bunlar halkın hakkıdır. Halka ait kaynakların nasıl gasp edildiğinin bir fotoğrafıdır. Haklarımızın gasp edilmemesi için tüm Türkiye’de emekçiler, kadınlar, bütün kesimler yan yana gelmelidir. Bir demokratik anayasa mücadelesi vermeli, bir yargı bağımsızlığı mücadelesi vermelidir.

“Bir müzakere iklimi yaratmak istiyoruz”

Türkiye’de önemli bir şiddet aracı da yargı eliyle hayata geçmekte. Binlerce insan cezaevinde. Her gün onlarca HDP’li gözaltına alınmakta. Tüm toplum şiddet girdabına itilmekte. Bu amaçla ziyaretimizi gerçekleştiriyoruz. İnanıyoruz ki başlattığımız bu girişim bütün kurumları harekete geçirecektir. Herkesin herkesle konuşmasını istiyoruz. Bir müzakere iklimi yaratmak istiyoruz. Faşizme karşı mücadele ederken faşizm baskısı altında olan herkesin, bu şiddetin altında yaşayan herkesin konuşmasını müzakere sürecini başlatmasını arzu ediyoruz. Umarım bunlara vesile olacaktır görüşmelerimiz.

Paylaşın

Şair Küçük İskender, Yaşama Veda Etti!

Geçen yılın haziran ayından bu yana kanser tedavisi gören ve gerçek adı Derman İskender Över olan şair Küçük İskender, 55 yaşında yaşama veda etti. Küçük İskender en son “İkinci Waliz” adlı kitabı çıkarmıştı.

Şiir, roman, deneme, günlük gibi pek çok edebi türde eserler veren, “Ağır Roman” filmi ile oyunculuk deneyimini de yaşayan Küçük İskender, Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü, Erdal Öz Edebiyat Ödülü ve Necatigil Şiir Ödülü’nü almıştı.

Küçük İskender Kimdir:

1964 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Küçük İskender, Kabataş Erkek Lisesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne girdi, son sınıfında okulu bıraktı. Ardından İstanbul Üniversitesi sosyoloji bölümüne girdi, ancak burayı da tamamlamadı.

1980’li yıllardan başlayarak günümüze kadar çeşitli dergilerde şiirler, eleştiriler, denemeler yazdı. İlk şiiri Milliyet Genç Sanat Dergisi’nde, İskender Över ismiyle çıktı. Profesyonel olarak 1985’te Adam Sanat Dergisinde şiirleri yayımlanmaya başladı.

İstanbul’da Baba Zula, Rashit, Teoman, Gripin, Hayko Cepkin, Zakkum, Derya Köroğlu, Mabel Matiz, Can Bonomo, Nejat Yavaşoğulları, Model, Flört, gibi isimlerle aynı sahneyi paylaştı. Küçük İskender, Mustafa Altıoklar’ın yönettiği Ağır Roman ve O Şimdi Asker adlı filmlerde de rol almıştır. Son olarak “İkinci Waliz” adlı şiir-metin-günlük kitabıyla okurlarıyla buluşan Küçük İskender’in bir süredir kanser tedavisi görüyordu.

2000 yılında Orhon Murat Arıburnu Ödülleri’nde Bir Çift Siyah Deri Eldiven adlı şiir kitabıyla birincilik aldı. 2001 yılında Almanya’da, 2002 yılında Hollanda’da çeşitli şehirlerdeki etkinliklerde, 2005’te Avusturya’da, 2007’de Makedonya’da, 2008’de İsveç’te konuşmacı olarak ve şiir performanslarıyla kendini dile getirdi.

2003 yılında Berlin’de düzenlenen İlk Türk Eşcinseller Kongresi’nde bu konudaki bildirisini okudu. 2004’te NewYork’ta ve Kuzey Coralania’da üniversitelerde konuşma yaptı ve tek kişilik okuma gecelerine konuk oldu.

2006’da İskender’i Ben Öldürmedim adlı şiir kitabıyla Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü’nü kazandı. 2014’te 7.si verilen Erdal Öz Edebiyat Ödülü Küçük İskender’e verildi. Jüri ödülün gerekçesini “Türk Şiiri’ne getirdiği özgün soluk ve şiir dilinin geliştirilmesinin yanı sıra otuz yıl boyunca tavrındaki tutarlılık” olarak özetledi.

Kitapları: Şiir: Gözlerim Sığmıyor Yüzüme (1988), Erotika (1991), Yirmi5April (1994), Periler Ölürken Özür Diler (1994), Suzidilara (1996), Güzel Annemin Hayal Gücü (Tek Baskılık Kitap) (1996), Ciddiye Alındığım Kara Parçaları (1997), Papağana Silah Çekme! (1998), Alp Krizi ( Tek Baskılık Kitap ) (1999), Gözyaşlarım Nal Sesleri (1999),

Bir Çift Siyah Deri Eldiven (2000), İpucu Bırakma Sanatı (2000), Bahname (2000), Teklifsiz Serseri (2001), Kahramanlar Ölü Doğar (2001),  Çürük Et Deposu (2001), Eski Kral Deposu (2002), Siyah Beyaz Denizatları ( Toplu Şiirler I ) (2003), Barudî ( Kürtçe Çeviri ) (2003), Dicle ile Fırat (2004), Bir Daha Bana Benzeme Angel! (2004), Sarı Şey (2010), Bu Defa Çok Fena (2011), Ali (2013), Elli belirsiz (2014).

Serbest Metinler: Dedem Beni Korkuttu Hikâyeleri (1992), İkizler Burcu Hikâyeleri (1993), 666 (1994), Galileo’nun Pergeli (2009), The Kırmızı Başlıklı İstasyon Şefi (1996), Belden Aşağı Aşk Hikâyeleri (1996), Pop H’art (1997), Balık Burcu Hikâyeleri (2000), Made In Hell (2001), Insectisid (2002), Necronomicon / Ölüm Kitabı (2004), Waliz Bir (2016), Her Şey Ayrı Yazılır (2016).

Roman: Flu’es (1998), Cehenneme Gitme Yöntemleri (1999), Zatülcenp (2000).

Özel Derlemeler: Kanlı Lağım Fareleri’den küçük İskender’e (2001), Aşk Şiirleri Kolonisi (2004).

İnceleme / Eleştiri: Şiirli Değnek (1995), Eflatun Sufleler (2002), Rimbaud’ya Akıl Notları (2004).

Günce: Cangüncem (1996), Bu defa çok fena (2011)

Küçük İskender’in sözleri

Sevmek, ifade edebilmek kadar ifadeyi unutmamaktır da…
Belki de en sevdiğim sakarlığın, gözlerime takılıp yüreğime düşmendi.
Gidiyormuş, ağırlaşır yağmurun iade etmediği karanlık bırak gitsin. Hiçbir caddeye çıkmayacak o sokak artık.
Senin yaşın aşka tutmuyor sevgilim, lütfen gelme.
Sevgilim, seni anlatmaya tutulmuş bir güneş saatinden apaçık başlamalı.
Siz bir kelebeğe tutunuyorsunuz telaşla, onu incitmeden, kelebek telaşla geldiği tırtıla tutunuyor insan bu, azat etmek de gerek korkmayın, unutuluyor.

Paylaşın

Ekrem İmamoğlu: İstanbul’u Biz Kazanacağız

CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu, 23 Haziran’da tekrarlanacak olan İBB başkanlığı seçimleri kapsamında CHP İstanbul eski meclis üyeleri ile Şişli Belediyesi Cemil Candaş Kültür Merkezi’nde bir araya geldi.

Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin’in de katıldığı etkinlikte ilk konuşmayı CHP eski grup başkanvekillerinden Ertuğrul Gülsever yaptı.

Gülsever’in ardınan söz alan Ekrem İmamoğlu, konuşmasında, “İstanbul’u biz kazanacağız. 23 Haziran’dan sonra yine bir seferberlik dönemini başlatacağız” dedi.

İmamoğlu, “Yönetime gelseler bile İstanbul’u yönetecek kadroları yok” diyen AK Partili rakibi Binali Yıldırım’a da “Tavsiyem önce kendi çocuklarına baksın” yanıtını verdi.

İmamoğlu, “Yıllarca sadece bir kişinin iki dudağının arasından talimat alanların ne yazık ki zihni köreliyor” dedi.

İBB Başkanlığı seçiminin iptal edilmesiyle demokrasiye zarar verildiğini ve bunu herkesle beraber tamir edeceklerini söyleyen İmamoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

– Demokrasiye bir zarar vermişlerdir, bir darbe vurmuşlardır ama bunu tamir edeceğiz hep birlikte. Sorumluyuz. Türkiye Cumhuriyeti tarihine dönüp baktığımızda, tarihi ve en önemli sorumluluklardan birinin olduğu döneme denk gelmiş insanlarız. Vazifemizi iyi yapmazsak, omuzlarımızda o yükü hissetmezsek, tarih bizi yarınlarda affetmez.

– Çok uzun bir vaktimiz yok. Kalan 23 gün içerisinde temel duruşumuzu asla değiştirmeyeceğiz. Onlar diyor ya, ‘Kızıyor, değişti’. Biz, asla değişmedik, değişmeyeceğiz. Tevazuyla, herkese eşit gözle bakan, hiç kimseyi yadırgamayan, uzaklaştırmayan, konuşan, anlatan… Evet, doğrudur.

“İstanbul’u biz kazanacağız”

– Biz bu süreci çok iyi geçirmeliyiz. Bu toplantıyı onun için önemsedim. Sizler bu süreçleri defalarca yaşamış, ne yapılacağını bilen, örgütlü yapı içerisinde nerede duracağını bilen hatta birilerinin bilmesine gerek yok tek başınıza bile ne kadar nitelikli işleri başarabileceğinizin farkında olan değerlersiniz. Lütfen bunun farkına varın. İstanbul’u biz kazanacağız.

– 23 Haziran’dan sonra yine bir seferberlik dönemini başlatacağız. Ekonomi, yönetimde demokrasi, şeffaflık, çevre seferberliği… İstanbul’un her hususta seferberliğe ihtiyacı var. Kendinizi sorumlu hissedin, lütfen çalışın. Bu 23 günde, ondan sonraki belki sürecin ufak tefek pürüzlerinin yaşayacağı günleri de dahil edersek bir süre seferberlik ilan edin.

– Tatili unutun. Bayramda birbirinizi ağırlayın, kutlayın birkaç gün ama herkes yine sürece dahil olsun. 23 Haziran’da da mutlaka ve mutlaka yine sandık çevresi hangi ortamsa görev alarak bu süreci en layıkıyla bitirelim. Ondan sonra bu memlekete, İstanbul’da en güzel şekilde hizmet etmeye başlayalım.

– Bu memleketin iyi tecrübelere, kötüyü, kötü koşulları görmüş, baskıyı, ezilmeyi görmüş tam tersini yapmak için ruh hali uygun insanlara ihtiyaç var. Ve bunları şeffaf yapacağız. Yol arkadaşlığı yapacağız. Yolumuz 23 Haziran’a kadar değil.

“Önce kendi çocuklarına baksın”

– Yıldırım’a tavsiyem önce kendi çocuklarına baksın. Ondan bile aciz bence. 81 milyon insan içinde çok kıymetli kadrolar var. Liyakata değer vermeyen ve yıllarca sadece bir kişinin iki dudağının arasından talimat alanların ne yazık ki zihni köreliyor.

– Benim inancım tam, çok rahatım. Benim içim rahatsa bir anlamı var demektir. Karşı tarafın tedirginliğini, kaygısını şuradan anlayın. Az yüzüm asılsa ‘Bak kızdı, bak hakaret etti’ diyorlar. Bu kadar bizi izliyorlar.

– Bazı kişisel analiz uzmanları tutup takip ediyorlarmış. Beni öyle takip edenlerin psikolojisi bozulur yakında. Bir şey bulamadık diye. 18 günde çıldırdılar, 1800 günde ben bunları deli edeceğim.

Paylaşın

Fikirtepe’nin Kentsel Dönüşüm Çilesi Meclis’e Taşındı

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel, başta Kadıköy ilçesine bağlı Fikirtepe mahallesi olmak üzere İstanbul genelinde uzun zamandır devam eden kentsel dönüşüm çilesini Meclis’e taşıdı.

“İstanbul, rant odaklı projeler sonucunda dev bir şantiyeye dönüşmüştür. İstanbulluların bugünlerde manzarası havada sallanan vinçler, beton mikserleri, inşaat tabelaları ve hafriyat kamyonlarıdır” diyen Adıgüzel, kentsel dönüşüm mağduru vatandaşların sorunlarının çözülmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasını talep etti.

CHP’li Adıgüzel, Meclis Başkanlığına sunduğu önergede 27 Mayıs tarihinde Fikirtepe’de meydana gelen ve 2 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan yangını hatırlattı. Önergede, yaşanan olayın İstanbul’u dev bir şantiyeye dönüştüren rant odaklı kentsel dönüşüm uygulamalarını tekrar gündeme taşıdığına dikkat çekildi.

“Vatandaşları ciddi manada mağdur etmişti”

İstanbul’un Esenyurt, Kadıköy ve Sancaktepe gibi birçok ilçesinde devam eden kentsel dönüşüm uygulamalarının yarattığı mağduriyete atıfta bulunan Adıgüzel, önergede şu ifadelere yer verdi:

“AKP tek başına iktidara geldiği 2002 yılından bu yana, katma değeri yüksek, ihracatı artırmayı hedefleyen üretim modeli yerine; iç pazara dönük, sürdürülebilir döviz getirisi olmayan, aksine ihtiyaç duyulan hammadde ve ara malları sebebiyle ithalata bağımlı inşaat sektörüne dayalı bir büyüme modelini tercih etmiştir.

Özellikle son yıllarda ülke sermayesi artan oranda inşaat sektörüne kanalize edilmiş, sektör imar değişiklikleri, riskli alan ve acele kamulaştırma kararları gibi araçlar yoluyla ihya edilmiştir. Yandaş sermaye yaratmayı amaçlayan bu ekonomi yönetimi, İstanbul başta olmak üzere tüm ülkenin kıymetli arazilerinin, yeşil alanlarının talan ve ranta kurban edilmesini de beraberinde getirmiştir. Gelinen noktada, AKP iktidarı inşaat sektörünü ülke ekonomisinin belkemiği ve lokomotif sektörü haline getirmiş, ancak sektörün son yıllarda içine girdiği darboğaz İstanbul başta olmak üzere tüm yurdu yarım kalan inşaatlar, hayalet şantiyeler ve bitiş tarihi belirsiz yatırımlar ve bu yatırımların mağdur ettiği yüzbinlerce vatandaş ile baş başa bırakmıştır.

Kentsel dönüşüm sebebiyle boşaltılmış binalar, bitmeyen konut projeleri, yarım kalan inşaatlar, ne zaman tamamlanacağı belli olmayan projeler, tüm birikimini, kazancını bu projelere yatıran vatandaşları ciddi manada mağdur etmiştir.”

“Kentsel dönüşüm binlerce İstanbulluyu mağdur etmeye devam etmektedir”

Fikirtepe başta olmak üzere, kentsel dönüşüm sürecine giren bölgelerde, semtlerin tarihi ve kültürel dokusunun korunarak sağlıklı ve güvenilir bir kentleşme sürecinin gerçekleştirilmesinin şart olduğunu vurgulayan Adıgüzel, yalnızca Fikirtepe’de 60 binden fazla mağdurun olduğunu belirtti:

“Yaşanan bu mağduriyetin en yoğun yaşandığı bölgelerden birisi Fikirtepe Mahallesi’dir. 1/1.000 ölçekli Fikirtepe uygulama imar planı 14 Ocak 2011 tarihinde İBB Meclisi’nce oybirliği ile kabul edilmiştir. 2013’te Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın olur kararıyla, 6306 sayılı Kanun kapsamında Fikirtepe kentsel dönüşüm süreci başlamıştır.

Ancak aradan geçen 8 yılda kentsel dönüşümün devam ettiği Fikirtepe’nin belirsiz bir şantiye halini koruduğu görülmektedir. Projelerin durduğu, inşaatların yavaşladığı Fikirtepe’de yıllardır devam eden ve bitirilemeyen daha da vahimi akıbeti belirsiz olan kentsel dönüşüm binlerce İstanbulluyu mağdur etmeye devam etmektedir. Yalnızca Fikirtepe’de dahi kentsel dönüşümün mağdur ettiği 60 binden fazla yurttaşımızın hak arayışı içerisinde olduğunu söylemek mümkündür.

Kentsel dönüşüm süreci içerisinde kira yardımlarının objektif kriterler çerçevesinde gerçekleştirilmemesi de yurttaşlar arasında ayrıma yol açmakta, bir kısım Fikirtepeli kira yardımı alırken bir kısım Fikirtepeli ise bu yardımdan yararlanamamaktadır. Dönüşüm süreci sonrasında Fikirtepelilerin tekrar Fikirtepe’de yaşayabileceklerine dair endişeleri de açıklığa kavuşturulması gereken bir diğer konudur.”

Paylaşın

Meral Akşener: YSK Eliyle Darbe Yapıldı

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, YSK’nın İBB Başkanlığı seçiminin tekrarlanmasına ilişkin kararını eleştirerek, 6 Mayıs’ta, milletin iradesine karşı YSK eliyle bir darbe yapıldığını söyledi.

Akşener, konuşmasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir çağrı yaparak, “Saray’dan bir çıkın sönen ocakları, dağılan yuvaları, umutsuz gençleri görün. Sonra bir karar verin, ya damat ya millet” dedi.

İYİ Parti Lideri Akşener, konuşmasında, yaşanan ekonomik sorunlar üzerinden de iktidarı eleştirerek, Türkiye’nin ekonomik büyüme oranları bakımından Sudan, Azerbaycan, Uruguay gibi ülkelerin gerisinde kaldığını söyledi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlenen grup toplantısında konuştu.

Akşener’in açıklamalarının devamında şunlar öne çıktı:

“Gelelim bu haftaki damattan masallar bölümümüze. Burası çok önemli. Yine bir paket açıklamış. Her pakete de üşenmeyip isim koyuyor. Bu paketin adı İvme. Yani ileri verimli milli endüstriymiş. Sanki bu güne kadar fabrika açtılar da adına milli endüstri koymuş. Milletin parası damada teslime edileli 10 ay olmuş, 8 paket açıklanmış, açıklanan her paketle daha da ekonomi kötüye gitmiş

Beş tane yandaş gelince kaynak bol ama millete gelince kaynak yok diyor. İşte EYT’lilerin durumu ortada. Seslerini duyurmaya çalıştılar Yenikapı’da ama duyan olmadı. Bunların bir baltaya sap olamamış ne kadar çocuğu yakını varsa bu beylerin hepsi, müteahhit oldu, müdür oldu, zengin oldu. Bizim pırıl pırıl gençlerimiz işsiz. Adını soy adını yazamayan ne kadar yakını varsa ihya ettiler.

“Vakıflarla belediyeleri vakumluyorlar”

Vakıflarla belediyeleri vakumluyorlar. Hepsini ismini sayayım mı? Şunu yazın bir kenara artık her şey gün yüzüne çıkıyor. Geçen günlerde Sayın Mansur Yavaş bir ihale sonucunu açıklardı. Bu beylerin 3 yıl önce 1 milyar liraya ihale ettikleri iç bugün 180 milyon liraya ihale edildi. İnsaf. Neredeyse beş katı. Bunlar sadece devleti değil belediyeleri de borç batağına batırmışlar. 17 yıllık ekonomi politikasının özetidir bu. Milletin çocuklarına yok çekenler milletin kaynaklarını işte böyle yağmalıyorlar

Sayın Erdoğan’a sesleniyorum sizi yıllarca sırtında taşıyan millete sırtınızı dönmeyin. Unutmayın ki siz milleti değil bu cefakar millet sizi doyuruyor. Milletin dertleriyle ilgilenin. Söyleyecek yeni şeyleriniz yok. Saray’dan bir çıkın sönen ocakları, dağılan yuvaları, umutsuz gençleri görün. Sonra bir karar verin, ya damat ya millet.

“Ülkemizin geleceğini 15 defa çöpe attılar”

Eminim ki milleti yok sayanları milletimiz de yok sayacak. 17 yıldır iktidardalar, bu süre içerisinde eğitim sistemimizi tam 15 kere değiştirdiler. Her gelen bakan alfabeden harf çekti yeni bir isim uydurdu. Bu seferkinin adı da eğitim sistemi oldu. Sistem dediğiniz şey bir yap-boz tahtası değildir. Ülkemizin geleceğini 15 defa çöpe attılar.

Her seferinde bu son diyorlar. İşin değişik yanı da 1’den 15’e kadar her yap-bozu müjde diye sundular. Anne babalar tedirgin. öğretmenlerimiz gözlerinin içine bakan evlatlarımıza sistemi anlatamıyorlar. Çünkü kendileri de anlamıyorlar. Tarih dersini hangi aklıselim zorunlu olmaktan çıkarma fikrini sundu? Evlatlarımız tarihi sizin gibi televizyon dizisinden mi öğrensin istiyorsunuz?

“Eğitime yeniden itibarını kazandıracağız”

Üniversitelerimizi dünyanın en iyi üniversiteleriyle buluşturacağız, eğitime yeniden itibarını kazandıracağız. Bu memleketin evlatları aslında nasıl bir hazineye sahip olduklarını anlayacak. Çünkü onlara yalanlar söylemeyecek, hayallerini satmayacak, hayallerini gerçekleştirme imkanı sunacağız. İYİ Parti gelince Türkiye yeniden hak, hukuk, adalet ülkesi olacak. Anadolu’yu yeniden bir bayram sofrası yapacağız.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu, Akşener’i Ziyaret Etti: İstanbul’da Seçimi Alacağız

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i ziyaret eden Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Ne olursa olsun İstanbul’da seçimi alacağı” dedi.

Kılıçdaroğlu, YSK’nın CHP ve İYİ Parti’nin İstanbul seçimlerinin tümüyle iptal edilmesi istemini oybirliği ile reddedmesine ise, “Farklı bir karar beklemiyorduk. YSK kendisini reddeden bir kurul” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu; beraberinde Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, Genel Başkan Yardımcıları Oğuz Kaan Salıcı ve Seyit Torun ile İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i ziyaret etti.

Ziyaret sonrası iki lider İYİ Parti Genel Merkezinde düzenledikleri ortak basın toplantısında şu açıklamalarda bulundu:

Kemal Kılıçdaroğlu: Değerli basın mensupları, Türkiye’yi biliyorsunuz, bizlerin izlediği gibi sizler de yakından izliyorsunuz. Ekonomide ciddi sorunlarımız var, iç politikada ciddi sorunlarımız var, dış politikada ciddi sorunlarımız var. Dolayısıyla bu sorunları karşılıklı görüşmek, fikir alışverişini de yapmak bir siyaset geleneği olarak sürdürülmesi gereken bir olaydır. Sadece Türkiye’ye özgü değil; bütün dünyada da üç aşağı beş yukarı önemli olaylar olduğunda, bir ülke çok zor durumla karşı karşıya geldiğinde, siyaset insanlarının bir araya gelip konuşmaları, çıkış yolu aramaları kadar doğal bir şey yoktur.

Bu bağlamda Sayın Genel Başkanı ziyaret ettim arkadaşlarıyla beraber. Daha sonra kısa bir süre baş başa görüşme olanağımız oldu. Türkiye’nin iç sorunlarını, dış sorunlarını, ekonomiyi ve son günlerde yaşadığımız gazetecilere ve siyaset insanlarına yönelik şiddeti ve bu şiddetin artıp artmayacağı konusundaki endişelerimizi karşılıklı paylaştık.
Bu vesileyle son olarak ölümle karşı karşıya kalan, sopalarla saldırılan gazeteci arkadaşımız Demirağ da gündeme geldi, ona da acil şifalar diliyoruz, inşallah kısa süre içerisinde kendisi sağlığına kavuşur ve yeniden kalemiyle buluşur. Bu dilekleri de Sayın Genel Başkanla paylaştık.

Meral Akşener: Ben Sayın Kılıçdaroğlu’nun ziyaretiyle ilgili olarak kendilerine teşekkür ediyorum. Bahsettikleri gibi Türkiye’yi ve Türkiye’ye yönelik Türkiye’den dünyaya bakış, dünyadan Türkiye’ye bakışı konuştuk. Adalet, hukuk ve demokrasiyi konuştuk ve tabi İstanbul’da bir seçim yenilenmesi var, bu seçim yenilenmesine yönelik de biz İYİ Parti olarak görüşlerimizi ifade ettik. Biliyorsunuz bizim İstanbul’da adayımız yoktu ve gene olmayacak. Dolayısıyla da Sayın Ekrem İmamoğlu’nu dün desteklemiştik, bugün de elimizdeki tüm imkanları kullanarak destekleyeceğiz ve inşallah seçimi bu defa açık ara ve herhangi bir tereddüde mahal vermeyecek bir sonuçla kazanma yönünde çalışma yapacağız.

Kendilerine ziyaretleri nedeniyle bir kere daha arkadaşlarına ve Sayın Kılıçdaroğlu’na teşekkür ediyorum. Önemli bir söz söyledi, liderler arasında bu tür görüş alışverişlerinin olması lazım geldiğini.

Ben bu arada Cumhur İttifakının büyük ve küçük ortağına da buradan seslenmek isterim. Hadi toplumu ikiye böldünüz, diğer kanatla görüşmüyorsunuz da bari arada bir bi raraya gelin de hatlar karışmasın. Basın üzerinden görüşüp hepimizi germeyin.

Soru: Yüksek Seçim Kurulu kararını verdi başvurunuzla ilgili olarak. İstanbul’un ilçelerindeki seçiminde yenilenmesine ilişkin olarak ret kararı verdi efendim nasıl değerlendirirsiniz? Az önce karar çıktı.

Kemal Kılıçdaroğlu: Farklı bir karar zaten beklemiyorduk. Niçin beklemiyorduk onu da söyleyeyim. Yüksek Seçim Kurulu önce kendisini reddeden bir kurul. Kendisini reddeden bir kuruldan farklı bir karar beklemek zaten mümkün değildi.

Şimdi düşünün, sandık aynı sandık, heyet aynı heyet, seçmenler aynı seçmenler, geliyorlar oy kullanıyorlar, kullandıkları oyları aynı zarfa koyuyorlar, 4 pusulayı aynı zarfa koyuyorlar Yüksek Seçim Kurulu diyor ki, “bu zarflardan çıkan oyları kabul ediyorum ama birisini doğru bulmuyorum.” Hangi oyu doğru bulmuyorsun? “Efendim Büyükşehir Belediye Başkanlığı dolayısıyla kullanılan oyları doğru kabul etmiyorum.” Niçin? “Burada yanlışlık yapıldı.” Neye göre, hangi gerekçeye göre?

Yani bunu bırakın hukuk fakültesini bitirmiş bir yargıcı, bırakın yıllarını mahkemelerde geçirmiş bir yargıcı, ilkokuldan mezun olan sıradan hatta hiç okuma yazması olmayan ama sağduyu sahibi olan bir kişiye sorsanız burada bir sakatlık var, burada bir yanlışlık var der. Yanlışlığı yargı kararı olarak bizim önümüze koyuyorlar, bunu kabul etmiyoruz ve doğru bulmuyoruz.

Zaten söyledim, bir daha söyleyeyim, Yüksek Seçim Kurulunda yedili bir çete var. Bunlar talimatla iş yapıyorlar, talimatla karar veriyorlar. Aynı talimatlarla karar verilmiştir ama bu bizi asla umutsuzluğa sevk etmemeli, asla! Biz ne olursa olsun, neyi yaparlarsa yapsınlar, hangi baskıyı kurarlarsa kursunlar İstanbul’da seçimi alacağız. Niçin? 16 milyon İstanbullunun sağduyusuna güveniyorum. 16 milyon İstanbullunun vicdanına güveniyorum ve dolayısıyla Ekrem İmamoğlu bu saatten sonra sadece artık CHP’nin Büyükşehir Belediye Başkanı adayı değildir, 16 milyon İstanbullunun Belediye Başkanıdır. Bu kadar haksızlık yapılamaz. Bu kadar haksızlık karşısında da hiç kimse susamaz, çünkü haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.

Soru: Efendim ortak miting yapacak mısınız? Yani tekrar Millet İttifakı olarak giriyorsunuz seçime bu noktada daha önceki yani 31 Mart seçim öncesinde…

Kemal Kılıçdaroğlu: Nasıl çalışma yapacağımızı Sayın Genel Başkanla konuştuk. O konuda bilmiyorum izin verirseniz daha sonra onları kendi aramızda biraz daha netleştirmiş oluruz.

Soru: Efendim AK Parti kanadından yenilenme kararından bu yana sürekli “oylar çalındı” gibi bir çalma sözleri var. Bu yönde mi acaba, AK Partinin yeni propagandası bu mu olacak, siz ne düşünüyorsunuz? Bir de Sayın Devlet Bahçeli hafta sonu yaptığı açıklamada “Öcalan avukatlarıyla görüşebilmeli” dedi. Hem bu açıklamayı, hem de bugün HDP’den bir açıklama geldi “CHP ve İYİ Parti MHP’nin söylediğini bu konuda söyleyemeyecek mi” şeklinde bir açıklama oldu.

Meral Akşener: Ben önce birinci sorunuza cevap vereyim. Dervişin fikri neyse zikri oymuş. Biz milli iradeden bahsediyoruz, arkadaşlar çalmadan bahsediyor. Dolayısıyla uzmanlık alanları olduğu için böyle bir propaganda yöntemi tespit etmişler, bu ilginç.

Diğer mesele, Sayın Bahçeli çok ilginç bir savrulma içinde. Yıllarca bebek katili, İmralı canisi dediği terörist başına birden bire Öcalan demeye başladı. Bir sonraki adım sanıyorum tırnak içi Sayın Öcalan olacak. Ve bu savrulmanın MHP’ye gönül veren, oy veren, Türkiye’de yaşayan her seçmen açısından çok dikkate değer bulunup, değerlendirileceğine inanıyorum. Dolayısıyla biz durduğumuz yerde duruyoruz, bize PKK’lı dediler Sayın Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’e, Sayın Temel Karamollaoğlu’yla birlikte bize PKK’lı dediler. Hatta Sayın Temel Karamollaoğlu’yla benim İçişleri Bakanı olan zat tarafından Kandil’le sözleşme imzaladığımız iftirası atıldı. Ama bugün görülüyor ki Kandil’le kim ahbap ve yeni bir açılım, yeni bir saçılımın gündeme getirildiğini ve bizatihi Sayın Bahçeli’nin diliyle ortaya konduğunu şaşkınlık, hayret, ibretle görmüş durumdayız.

Kemal Kılıçdaroğlu: Oyların çalındığı söyleniyor değil mi? 280 bin kişiyi kim görevlendirdi? Erdoğan. Nerede görevlendirdi? İstanbul’da sandıklarda. Ve Erdoğan bir konuşma yaptı dedi ki, “elimizde görüntüler var.” Konuşmanın yapıldığı tarihten bu yana görüntüleri görmedik. Şimdi o hırsızın görüntülerini ben merak ediyorum. Eminim bütün medya merak ediyor. Kim o, görüntüler kimde? O görüntüleri versin bakalım, kim hırsızlık yapmış biz de görelim bakalım. Ama bir hırsızlık var ortada, doğru. Ne?Milli irade hırsızlığı yapılmıştır. Nerede yapılmıştır? Kapalı kapılar ardında yapılmıştır. Hangi adreste yapılmıştır? Yüksek Seçim Kurulunda yapılmıştır. Milli iradeye darbe söz konusudur ve milli irade, İstanbulluların iradeleri çalınmıştır orada.

Dolayısıyla kendisine tekrar yeniden açık ve net bir çağrıda bulunuyorum Sevgili Erdoğan’a; “oyların çalındığına ilişkin görüntüler var” dediniz, o görüntüleri ben de merak ediyorum, 81 milyon da merak ediyor. Eğer bunu açıklarsan eyvallah diyeceğim, şapka çıkaracağım. Açıklamazsan seni Türk milletine emanet ediyorum o zaman. Hakkından onlar gelecektir.

 

Paylaşın

Saruhan Oluç’tan ‘Açlık Grevi’ Ve ‘Ölüm Orucu’ Açıklaması

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TCMM) düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 

Saruhan Oluç, basın toplantısında, Soma’daki maden faciasının üzerinden 5 yıl geçtiğini ve hayatını kaybeden 301 madenciyi saygıyla andıklarını belirterek, maden sahibine ödül gibi bir ceza verildiğini söyledi.

HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in 187 gündür açlık grevinde olduğunu ve cezaevlerinde de açlık grevlerinin devam ettiğini hatırlatan Oluç, cezaevlerinde 15’er kişilik iki grubun da ölüm orucuna başladığını ifade etti.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, “Önümüzdeki 5 yıl aynı şekilde devam edelim orada HDP’nin belediyesi filan kalmaz” dediğini savunan Oluç, “Bu ifadeniz bile hukuksuzluğun çok açık bir şekilde ortaya konulmuş olmasıdır. İçişleri Bakanı’nın zaten hukuk, yasa, anayasa, uluslararası demokratik sözleşme gibi dertlerinin olmadığını bu ülkedeki bütün aklı başında insanlar biliyorlar” diye konuştu.

Oluç, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) İstanbul kararına ilişkin tartışmaların devam ettiğini anımsatarak, YSK’nin, Anayasa’nın 79. maddesine göre 7 asil, 4 yedek üyeden oluştuğunu ve işleyişinin yasalarla belirlendiğini kaydetti.

Ekonomik gelişmelere ve dolar kurunda yaşananlara değinen Oluç, palyatif  adımlarla Türk lirasının değerinin düşmesinin, doların ise yükselmesinin engellenemeyeceğini öne sürdü.

HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, basın açıklamasında şöyle konuştu:

Bugün Soma’da yaşanan maden faciasının, işçi katliamının 5. yıldönümü. 301 işçi, madenci  yaşamını yitirmişti. 301 madenciyi saygıyla anıyoruz, onları unutmuyoruz, ailelerine bir kez daha sabır diliyoruz.

Az maliyet-çok kar, az zamanda-çok çalıştırma anlayışı nedeniyle bu katliam yaşanmıştı. Madenlerde özelleştirme, taşeronlaştırma, rödovans, sendikasızlaştırma ve kölelik koşullarında çalıştırma sistemi nedeniyle bu katliam yaşanmıştı.

Aradan 5 yıl geçti, peki bu konuda adalet sağlandı mı? sorusunun yanıtı tek kelime: Hayır. Ödül gibi bir ceza verildi maden sahibine. Bu yetmedi, ocağın işletilmesini yasaklayan yargı kararı kaldırıldı. Bütün bunların hepsi aslında Türkiye’deki çalışma yaşamına ve hukuka ilişkin eksikliklerin, yanlışların çok açık ifadesi.

Siyasi iktidar ve sermaye sahipleri iş cinayetlerinin birinci dereceden müsebbibidir. 2018 yılında en az 1923 işçi hayatını kaybetti. 2019 Ocak-Mart 3 aylık bilançosuna baktığımızda, en az 392 işçi hayatını kaybetti iş cinayetlerinde; hem madenlerde hem de genel olarak çalışma yaşamında. Bu sorunların çözümü çok açık.

Bir; denetimin ciddi olması, yaptırımların ciddi olması ve uygulanması. İki; çalışma yaşamında insanca çalışmayı sağlayacak yasal reformların ve yapısal düzenlemelerin gerçekleşmesi.

Her ikisi de savsaklanıyor. Hem siyasi iktidar hem sermaye sahipleri iş cinayetlerinin birinci dereceden müsebbibi olmaya devam ediyor. Bir kez daha Soma’da yitirdiğimiz 301 madenciyi saygı ile anıyoruz.

“Açlık grevlerinde son derece vahim bir tablo ile karşı karşıyayız”

Açlık grevleri sürüyor biliyorsunuz. Bugün Leyla Güven’in açlık grevinin 187. günü. Milletvekillerimiz Dersim Dağ 72. gününde, Tayip Temel ve Murat Sarısaç 67. gününde. Geçmiş dönem milletvekillerimiz Sebahat Tuncel ve Selma Irmak 118’inci gününde. Dilek Öcalan’ın da içinde bulunduğu bir grup 148. gününde. Açlık grevleri devam ediyor ve cezaevlerinde 150. güne varıldı. Ve 15’er kişilik iki grup ölüm orucuna başladı. Birinci grup 14’ünci gününde, diğeri 4’üncü gününde. Yani açlık grevlerinin tablosu çok vahim, son derece vahim.

“Bu ülkeyi yönetenlere soruyoruz, ne bekliyorsunuz?”

Önce yetkililere, Adalet Bakanlığı’na, bu ülkeyi yönetenlere soruyoruz, ne bekliyorsunuz? Adaletin, hukukun uygulanması için, var olan yasaların, Anayasa’nın ve uluslararası demokratik sözleşmelerin uygulanması için ne bekliyorsunuz?

Bir kez 2 Mayıs’ta avukatların İmralı’ya gitmesinin sorunu çözemediğini görüyorsunuz. Sorunun çözülmesi, gayri hukuki durumun sona ermesi için niye adım atmıyorsunuz? İnsan hakları hukukuna aykırı bu durumu düzeltmek için niye adım atmıyorsunuz?

Bu keyfi tutum gerçekten kabul edilemez. Bir kez daha Adalet Bakanlığı başta olmak üzere yetkililere sesleniyoruz. Bir an evvel hukukun uygulanmasını sağlayın, bir an evvel hükümlü haklarını İmralı’da bulunan hükümlüler için de kullanılabilir hale getirin.

“CHP ve İYİ Parti, MHP’nin söylediğini söyleyemeyecek mi?”

Muhalefet partilerine sormak istiyoruz; Meclis’te grubu bulunan İYİ Parti’ye, CHP’ye sormak istiyoruz: “Öcalan avukatlarıyla ve ailesi ile görüşebilmeli, hukuk uygulanmalı” cümlesini kurmak sizin açınızdan bu kadar zor mu? İnsani ve hukuki bir talebin yerine getirilmesini söylemek sizin için bu kadar zor mu?

MHP Genel Başkanı Bahçeli bile, ki pozisyonu bellidir, o bile avukat görüşünün yapılabilmesi konusundaki görüşünü beyan etti. Sizler muhalefet partisisiniz. Bu hukuk dışılığa itiraz etmeyecekseniz, neye itiraz edeceksiniz? Hukuk ve demokrasi konusundaki çifte standardınıza ne zaman son vereceksiniz? Bir kez daha insani ve hukuki açıdan bir an evvel adım atılması ve bu duruma son verilmesi gerekmektedir.

“İçişleri Bakanı hukuk dışı kararlar veriyor ve uygulatıyor”

Dün anneler günüydü ve yine cezaevleri önünde İstanbul Bakırköy’de, Diyarbakır, Van, Gebze ve diğer cezaevleri önünde anneler ağır baskı ile karşılaştı. Daha önce de söylemiştik. Bu tabloları yaratmayın. Bu tabloları insanlara yaşatmayın.

Annelere yönelik bu davranış hukuksuzdur. Bu davranışın kararını veren İçişleri Bakanlığı aslında hukuksuz bir adım atmaktadır. O kararı valiler ve kaymakamlara iletmektedir ve onlar da hukuksuz bir kararı yerine getirmektedirler.

Annelere yönelik saldırılar ve şiddet hukuksuzdur. Annelerin vicdani hakkıdır ses çıkarmak, çocuklarıyla dayanışma göstermek. Bu ayrı. Ama aynı zamanda anayasal haklarıdır. Gösteri hakkı anayasal haktır. Şiddet kullanmadan gösteri yapmak anayasal bir haktır. Bunun karşısında kullanılan şiddet ise hukuksuzluktur.

Tabii bu İçişleri Bakanlığı’nın ilk icraatı değil. İçişleri Bakanı şimdi de muhtarları görevden almaya ve kayyım atamaya başladı. 10 mahalle muhtarı Diyarbakır Lice ilçesinde görevden alındı.

Neden görevden alındılar belli değil. Haklarında kesinleşmiş bir yargı kararı yok. Her biri yüzde 80-85 oy almış muhtarlar. Halkın teveccühüne sahip oldukları için görevden alındılar. Suçlu ilan ediliyorlar. Neye göre? Haklarında bir mahkeme kararı bulunmuyor. Anayasa’nın 132. Maddesi de, AİHS 6/2 Maddesi de der ki, “suçluluğu ispatlanıncaya hiç kimse suçlu ilan edilemez”. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi diye bir şey var, ama İçişleri Bakanı’nın umurunda değil bu.

“İçişleri Bakanı’nın hukuk gibi bir derdi yok”

Hangi anlayışla İçişleri Bakanı görevden alıyor? Geçen gün söyledi: “Önümüzdeki 5 yıl aynı şekilde devam edelim, böyle devam edersek 5 yıl sonra HDP belediyesi kalmaz”. 5 yıl sonrasını hep beraber görürüz, böyle davranmaya devam ederseniz. Ama kayyım atamaya devam etme yönündeki bu ifadeniz bile hukuksuzluğun açık bir şekilde ortaya konulmuş olmasıdır. Niyetiniz belli. İçişleri Bakanı’nın zaten hukuk, yasa, Anayasa, uluslararası demokratik sözleşme gibi bir derdi olmadığını herkes biliyor.

“YSK yıllardır Anayasa’yı çiğniyor” 

Bir konuya daha değinmek istiyorum. YSK ile ilgili tartışmalar. Biliyorsunuz İstanbul kararı ile YSK’nin hukuka ve demokrasiye açık bir şekilde darbe yaptığını ifade ettik. Bugünlerde tartışılan bir diğer konu var.

YSK, oluşumuna baktığımızda anayasal bir kurumdur. 7 asil 4 yedek üyesi olan bir YSK vardır. İşleyişi yasalarla belirtilmiştir. Her anayasal kurum gibi asil üyelerle toplanır. Asil üyelerinin katılamaması durumunda yedek üyelerin devreye girmesi söz konusu olabilir.

Ama 8 senedir YSK bu şekilde çalışmıyor. Yani Anayasa ve yasaya aykırı bir şekilde çalışıyor. Asil üyelerle, yedek üyeler birlikte toplanıyor. 2014’ten bu yana da, 5 senedir de yedek üyelere oy kullandırarak çalışıyor.

Yani mesele sadece İstanbul kararı ile ilgili değil, yıllardır Anayasa çiğneniyor. 2014’ten bu yana verdiği tüm kararlarda; Cumhurbaşkanlığı seçimi, referandum, bütün kararlarda meşruiyeti sorgulanan bir kurum haline gelmiştir. YSK’nin Anayasa’yı ve yasaları çiğneme hakkı yoktur.

“Kararlarına itiraz edilecek merci olmamasına güveniyorlar”

Şuna güveniyorlar belli ki; kendilerinden sonra bir üst mahkeme olmadığı için kararları bir üst mahkemeye taşınamadığı için böyle rahat davranıyorlar. Mesela KHK’li olanlardan mazbataları geri alıp seçilmemiş ikinci kişiye mazbatayı verme hukuksuzluğunu yapıyorlar. Kendilerini halk iradesinin yerine, Meclis iradesinin yerine ikame edebiliyorlar. Anayasa’yı ve yasaları çiğnemekten geri durmuyorlar. Günü geldiğinde bunların hepsinin hesabı hukuken sorulacaktır.

“Dolar yükselmiyor, TL’nin değeri düşüyor”

Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta dolar 6.25’lere kadar yükseldi. Daha sonra yapılanlarla 5,98’e kadar geriledi. Buraya gelmeden önce baktım; şu anda yine 6’nın üzerinde. Neden böyle?

Çünkü gerçekler Hazine ve Maliye Bakanı’nın anlattığı gibi değil. Başarılı ekonomi yönetimi yüzünden dolar 6,25’ten 5,98’e inmedi. Hazine ve Maliye Bakanı çarpıtıyor.

Yükselme nedenleri: Birincisi, Türkiye’de hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve demokrasi açısından atılan bütün yanlış adımlardır. Yanlış adımların güvensizliği ekonomi çevrelerinde artırmasıdır. Güvensizlik arttığı için TL’nin değeri düşüyor. Dolar yükselmiyor, TL’nin değeri düşüyor. İkincisi; ekonomide doğru adım atılmadığını iş çevrelerinin görmesidir. İş çevreleri bunu gördüğü için TL değer kaybediyor.

“Palyatif tedbirlerle ve pembe tablolar çizerek krizi çözemezsiniz”

Peki doların düşüş nedenleri neydi? Bir tanesi, Merkez Bankası’nın örtülü faiz artırımıdır. Yani gecelik faiz oranı örtülü olarak yüzde 1,5 artırıldı. Birinci nedeni buydu, palyatif bir tedbir. İkincisi; kamu bankaları 4 buçuk milyar dolar satım yaptılar. Bu da palyatif bir tedbirdir.

Nitekim bu adımların sonuçları görüldü ve tekrar ibre tersine döndü. Palyatif adımlarla doların yükselmesini engelleyemezsiniz. Bunu defalarca söyledik bir kez daha söylüyoruz. Bu palyatif adımların ekonomik maliyeti son derece ağır olacaktır. Başarısız bir ekonomi yönetimi ve başarısız bir Hazine ve Maliye Bakanı vardır. Pembe tablolar çizerek ekonomiyi toplamanız mümkün olmayacaktır.

Soru: Muhalefet partilerinin Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesi noktasında adım atmasından bahsettiniz. Bahçeli’nin açıklamasını örnek gösterdiniz. İktidara bir çağrınız yok mu? Bahçeli’nin açıklamasını samimi buluyor musunuz?

Biz bütün muhalefet partilerinin ve iktidar partisinin Türkiye’deki hukuka, Anayasa’ya ve hükümlü haklarına, uluslararası demokratik sözleşmelere uygun davranması gerektiğini düşünüyoruz. Bahçeli’nin sözü buna işaret eden bir sözdür. Muhalefet partilerinin de hukuka sahip çıkma, hükümlü haklarına sahip çıkma konusunda aynı cesareti göstermesi gerektiğini düşünüyoruz. İYİ Parti ve CHP’ye çağrımız bu açıdandır. Hukuk uygulansın sözünü açık şekilde ifade etmeleri gerekir ki, bütün partiler hukuk ve demokrasi konusunda hukukun üstünlüğü konusunda buluşabilmiş olsun.

Soru: Öcalan, avukatlarıyla 8 yıldır görüşmedi. Neden şimdi olduğu tartışılıyor. İstanbul seçimleri de bir tarafta. İktidara bir çağrınız yok mu?

Tabii ki iktidara çağrımız var. Adalet Bakanlığı başta olmak üzere ülkeyi yönetenlere çağrımız çok açık. Açlık grevlerinin bir an evvel sonlandırılması, herhangi bir insanın yaşamına ve sağlığına zarar gelmemesi için 2 Mayıs’ta avukatların İmralı’ya gitme uygulaması istikrarlı olarak devam etmelidir. Hukuka uygun davranılırsa ne açlık grevi kalır, ne ölüm orucu kalır. Onların da talebi hukukun uygulanması, hükümlü haklarının uygulanması talebidir. Bu talep doğrultusunda iktidarın adım atması, bir normalleşme yaşanması gerekir. Herkes biliyor ki, son 8 yıl içinde 810 kez avukat başvuru yapması ve bunların 809’unun reddedilmiş olması son derece keyfi ve hukuka uymayan bir tutumdur. Artık bunun değiştirilmesi gerektiğini açık bir şekilde ifade etmek istiyoruz. Çağrımızı da yeniliyoruz.

Soru: İstanbul seçimlerine ilişkin HDP açıklama yapmasına rağmen tartışmalar devam ediyor. HDP’nin İmamoğlu’nu destekleyip desteklemeyeceği yönünde tartışmalar var. HDP nerede duruyor? 

31 Mart öncesinde de bunları yaşamıştık. Bakın HDP’nin kurulları var ve bu kurullar demokratik tartışma geleneğine sahip kurullardır. Bu kurullar toplanır, tartışır ve karar alır. Bunlardan biri MYK’dir. MYK toplanmış ve tartışmıştır. Belli bir yol haritası üzerinde mutabakat sağlanmıştır. Ama MYK tek kurul değildir; diğer taraftan Parti Meclisi var. PM de toplandı ve tartıştı. Bugün MYK ve Meclis Grubu birlikte toplantı halinde şu anda. Orada da tartışılacak. Son olarak da İstanbul’da il ve ilçe örgütü yöneticilerimizle ve seçim çalışması yürüten komisyonlarla birlikte bir toplantı olacaktır. Bütün bu tartışmalar bittikten sonra da HDP yetkili ağızlarından sonuçlar ve kararlar açık bir şekilde deklare edilecektir. Olağan bir süreç işlemektedir. Yavaş işliyor diyebilirsiniz, ama öyle değil, bir hafta içinde hepsi tamamlanmış olacaktır. Bugün yine dijital medyada gördüm. “Türk vekillerle Kürt vekiller anlaşamadı” diye bir haber vardı. Gülüp geçiyoruz bu haberlere. Türk ya da Kürt vekiller ayrımı yok kendi içimizde. Hepimiz HDP vekilleriyiz. Tutumumuz da bu hafta sonunda net bir şekilde kamuoyuyla paylaşılacaktır.

Paylaşın

Canan Kaftancıoğlu: Sloganımızı Da Çalmaya Çalışacaklar, Dikkat

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine “Her şey güzel olacak” diye seslenen bir kişiye “Daha güzel olacak” yanıtını vermesine de atıfta bulunarak, “Sloganımızı da çalmaya kalkışacaklar dikkat” dedi.

CHP İstanbul İl Başkan Canan Kaftancıoğlu, Twitter hesabından bir açıklama yaptı.

Kaftancıoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu’nun kampanyası ile ilgili materyallerin dağıtılmaya başlanmadığına dikkat çekerek “Çok yakında her şey çok güzel olacak” ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisine “Her şey güzel olacak” diye seslenen bir kişiye “Daha güzel olacak” yanıtını vermesine de atıfta bulunan Kaftancıoğlu, “Sloganımızı da çalmaya kalkışacaklar dikkat” görüşünü dile getirdi.

Paylaşın

CHP’li Karabıyık: Asgari Ücretliler İftar Sofrasını Borçla Kuruyor

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Lale Karabıyık, Asgari ücretli bir çalışanın başka hiçbir gideri olmasa dahi 29 günlük iftar sofrasını borçla kurduğunu söyledi.

Lale Karabıyık, mübarek Ramazan ayının ilk günlerinde cep yakan iftariyelik fiyatlarını yaptığı basın açıklaması ile gündeme taşıdı.
Sağlıkçıların 2019 yılında günlük yaklaşık 17 saat sürecek oruç ibadetinin ardından, kişinin sağlıklı bir şekilde enerji ihtiyacını gidermesi ve günlük gereksinim duyduğu besinleri alması için yaklaşık 3 bin kalorilik bir iftara ihtiyaç duyduğu tavsiyesine dikkat çeken Karabıyık, yüzde 32 olarak açıklanan gıda enflasyonunun yanısıra iftariyeliklere yapılan zamlar nedeniyle dört kişilik bir ailenin sadece peynir, zeytin, domates, salatalık ve çaydan oluşan iftar yemeğinin bile günlük 15-20TL tuttuğunu ve yalnızca ekmek, peynir, zeytin, çay ve şeker ile orucunu bozacak vatandaşın, sofrasını geçtiğimiz yıla göre yaklaşık %22 zamlı kurduğunu dile getirdi.

CHP’li Karabıyık, “Aynı ailenin mercimek çorbası, etsiz kuru fasulye yemeği, pirinç pilavı ve güllaçtan oluşan 4 çeşit yemekli ramazan sofrasının maliyeti ise en düşük fiyatlı ürünler kullanıldığında 40-45 TL’ye mal oluyor. Bu menüye pide/ekmek, su, meşrubat, meyve, hurma vs. de eklendiğinde, etli bir yemek ile birlikte günlük iftar maliyeti 90 TL’yi buluyor. Yani; tavsiye edilen 3 bin kalorilik menu ile yalnızca oruç açmanın ramazan boyunca yaklaşık maliyeti 2600 TL’yi aşıyor. 2018 yılındaki fiyatlar doğrultusunda aynı hesap yapıldığında, günlük yaklaşık 65-70 TL’ye malolan iftar sofrası, Ramazan ayı 2019 yılında 29 gün sürecek olmasına rağmen, geçtiğimiz yıldan bugüne ortalama yaklaşık %25 oranında artan fiyatlar nedeniyle vatandaşın yaklaşık 500 TL daha fazla harcayacağını gösteriyor” dedi.

“Asgari ücretliler iftar sofrasını borçla kuruyor”

Bütün bu zamlar nedeniyle bereketi kalmayan iftar sofralarının maliyeti göz önüne alındığında, asgari ücretli bir çalışanın başka hiçbir gideri olmasa dahi 29 günlük iftar sofrasını borçla kurduğunun altını çizen Karabıyık, “Ortalama memur maaşının 3 bin 785 TL olduğu ülkemizde bir memurun maaşının %70’ini yalnızca oruç açmak için ayırmak zorunda kaldığını görüyoruz. Asgari ücrete ve memur maaşlarına yapılan zamlar, temel tüketim ürünlerine yapılan zamlar karşısında günden güne erirken, 2019 yılında iftar sofrası kurmak bile bu zamlar nedeniyle bir hayale dönüşüyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, asgari şartlara göre belirlenen fitre miktarını bu zamlar nedeniyle artırarak 23 TL olarak belirlemişken, gelinen noktada dört kişilik bir ailenin aylık harcaması 2 bin 760 iken asgari ücretin 2 bin 20 lira olması asgari ücretle çalışan vatandaşımızın fitreye muhtaç olduğunu gösteriyor” sözleriyle konunun önemine dikkat çekti.

Ramazan Bayramı’nda yapılacak ev ziyaretlerinin de, geleneksel ikramlardaki zamlardan etkilendiğini söyleyen CHP’li vekil, “Misafirlerine çay/kahve ve ev baklavası hazırlayacak bir aile, undaki %66, cevizdeki %25, nişastadaki %33’lük ve toz şekerdeki yüzde 5’lik artışla, cevizli baklavayı ortalama yüzde 32’lik zam ile ikram edecek. Misafirler orta şekerli kahveyi de küp şekerdeki %43, Türk kahvesindeki %15’lik zam ile içecek” sözleriyle açıklamasını tamamladı.

Paylaşın