Ağrı, 4 büyüklüğünde deprem ile sarsıldı

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Ağrı Doğubayazıt’ta saat 08.57’de 4 büyüklüğünde deprem meydana geldiğini duyurdu. 7.02 kilometre derinlikte olduğu belirlenen deprem çevre illerden de hissedildi.

Haber Merkezi / AFAD’ın internet sitesinden yapılan açıklamaya göre, Doğubayazıt’ta saat 08.57’de 4.0 büyüklüğünde bir deprem kaydedildi. 7.02 kilometre derinlikte olduğu belirlenen deprem çevre illerden de hissedildi.

Doğubayazıt’ta meydana gelen deprem sonrası olumsuz bir ihbarın bulunmadığı bilgisi kamuoyuna duyuruldu.

 

Paylaşın

Zorluk doğanın nezaketidir!

İyilik, kişinin düşmanlarına karşı düşünceli olma yeteneği olarak tanımlanır. Doğa kibar bir düşman mı? İnsanları rahatsız eden bir soru şudur: ‘Neden dünyada, hayatta bu kadar çok kabalık olsun?’ Gizli bir amaç mı var yoksa hayat bir dizi kaza mı? Hayat, rastgele bir kaza dizisi olarak değil, amaçlı bir fenomen olarak görülüyorsa, zorlukların yaşamdaki yerini ve anlamını anlamalıyız. Küstahlığı silmenin tek yolu nazik olmaktır. Bu silgiyi kaybetmemeliyiz.

Haber Merkezi / Bu zorlukları nasıl sileriz? Hayatın bizim sevdiğimiz ve sevmediğimiz şeylere göre olmayacağını anlamalıyız. Nehir bizim isteklerimize göre akmayacak. Deniz dalgalarının yükselişi ve alçalması, sularını kullananların istekleri tarafından belirlenmez. Güneş bizim hayal gücümüze göre doğmayacak veya batmayacak.

Bilgelik, gündüz-gece döngüsüyle uyum içinde çalışmayı ve dinlenmeyi seçmede yatar. Diğer hayvanlar uyurken gecenin yaratıkları güneşsiz gökyüzünün karanlığında sinsi sinsin avlanır ve çiftleşir. Doğa kendi başına ne naziktir ne de zalimdir. Zorlukları doğanın iyilik eylemleri olarak görebiliriz. Zorluklar karşısında, ağırlık antrenmanındaki ter ve yorgunluk kasların güçlenmesine yol açtığı gibi, aksi takdirde uykuda kalacak hayatta kalma becerilerini geliştiremeyiz. Aslında, her şey önceden yazılmış bir senaryoya göre ilerleseydi hayat çok sıkıcı olurdu.

Zorluklarla ilişkilendirdiğimiz olumsuz duyguların çoğu kendi yarattığımız şeylerdir. Bir durumu zor olarak algılıyoruz ve bu yüzden durum zor görünüyor.

Bir zamanlar aptal bir oğlu olan bir kral vardı. Gelecekteki rolü için onu yetiştirmek için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı, ancak genç prens sadece daha da kötüye gitti. Bir gün kendini bir tavuk olmayı hayal etti. Bir masanın altına oturdu ve dışarı çıkması istendiğinde, “Ben bir tavuğum” dedi. Bir aziz, prensin kimlik krizini çözmeyi teklif etti. O da masanın altından prense katıldı. Prens, “Ben bir tavuğum. Yanıma oturma. ” Aziz cevap verdi, “Ben de bir tavuğum, ama oradaki insanlar bizim tavuk olduğumuzun farkında değiller.” Prens ile bir ilişki kurdu. Yavaş yavaş, aziz yemek masasına oturdu ve prensin yemesini sağladı ve tavukların insanların yapabileceği her şeyi yapabileceğini kanıtlamaları gerektiğini söyledi. Böylece aziz adım adım prensi normale döndürdü.

Doğa bize benzer şekillerde öğretir – hoş görünmeyen deneyimler – bizi küstahlığımızdan ve kibirimizden kurtarır. Nezaketi kabul etmeliyiz.

Sorunlardan nasıl kurtuluruz? İlk olarak, sorunları olumsuz olarak görmeyin. Onlara hayati beceriler konusunda eğitim alanı olarak bakın ve onlardan öğrenirken bile onlardan zevk alın. Bir sorunla karşılaştığınızda şikayet etmek yerine çözümün ne olabileceğine odaklanın. Sorunun kurbanı değil, çözümün bir parçası olun.

Paylaşın

Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’ndan ortak basın açıklaması

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ı DEVA Genel Merkezi’nde ziyaret etti. Yaklaşık bir buçuk saat süren görüşmenin ardından iki lider birlikte basın açıklamasında bulundu. Babacan, basın açıklamasında “Mevcut iktidarın şu an sorun çözme kabiliyetinin olmadığını görüyoruz.” ifadelerini kullanırken, Davutoğlu, “Ekonomik tablonun göstergelerdeki görüntüsü açıktır. Ekonomi alanında da tablo hiç iç açıcı değil. Böyle bir dönemde karşılıklı istişare çok önemli.” dedi.

Haber Merkezi / Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ı DEVA Genel Merkezi’nde ziyaret etti. İki lider yaklaşık bir buçuk saat süren görüşmenin ardından birlikte basının karşısına geçti. Her iki liderde basın açıklamasında iktidara ekonomi üzerinden eleştirilerde bulundu.

“Ekonomik tablonun göstergelerdeki görüntüsü açıktır. Ekonomi alanında da tablo hiç iç açıcı değil. Böyle bir dönemde karşılıklı istişare çok önemli.” ifadelerini kullanan Davutoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle;

“İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener’e, hem de Kadınlar Günü’nün olduğu bir hafta içinde insanlık onuruna da kadınlık onuruna da yakışmayan saldırıların yapılmış olması siyasetin seviyesinin nasıl düştüğünün çarpıcı bir göstergesi.

İktidar da bir hukuk problemi olduğunu görüyor. Hukuk problemi olduğunu görmek gereğini yapmak anlamına gelmez. Aksine son dönemde bir hukuk faciası yaşanıyor. Hepimizin buna karşı ortak bir tavır sergilemesi lazım.

Genel Başkan Yardımcımız Selçuk Özdağ’a yapılan saldırı sonrasında saldırganların iki üç hafta tutulduktan sonra serbest bırakılmalarının doğurduğu hazin tablo ortada.

Düşünün ki Ankara’nın ortasında bir siyasi terör faaliyeti oluyor ve ölüme teşebbüsle yaralayanlar serbest bırakılıyorlar. Son olarak da İstanbul’da Levent Gültekin’e saldırı oldu.

Hangi İnsan Hakları Eylem Planı, hangi gerekçeyle ikna edici olabilir ve iyi niyetli olabilir?

Siyasetin alanı daraltılmaya çalışılırken, fezlekeler gündeme getirilirken, parti kapatmalar 90’lı yıllardaki gibi gündeme getirilirken herkesin omuz omuza vermesi lazım.

“Ekonomik tablonun göstergeleri açıktır”

Herkes şu anda 128 milyar doları tartışırken Sayın Cumhurbaşkanı ilk kez damadını savunma ihtiyacı hissetti ama ekonomik tablonun göstergeleri açıktır.”

Bir taraftan eleştirel bir slogan için gözaltı yapılırken diğer taraftan bir genel başkan yardımcısını 17 dikiş atılacak şekilde başından yaralayacaksınız, yaralayanlar belli, zanlılar belli.

O zanlıları yakalayan ve iddianame hazırlayan savcı tehdit edilecek ve o zanlılar Ankara sokaklarında serbestçe dolaşacak. Bu iki tablo da aynı Türkiye. Hangi Türkiye’yi istiyorsunuz siz?”

Albayrak, bir dönem Enerji Bakanlığı yaptığında ben Başbakandım. Yürütülen projeler, Barbaros Hayrettin Gemisi de dahil olmak üzere, projelerin çoğu önceki dönemlerde başlatılmış, benim başbakanlığım döneminde sürdürülmüş ve sonra devam ettirilmiş projelerdir.

Bu yapılan açıklama daha önce Enerji Bakanlığı yapmış arkadaşların tümüne de saygısızlıktır. Yenilenebilir enerji de dahil olmak üzere bütün o projelendirmlerde ve enerji alanında atılan adımlarda Sayın Albayrak’ın herhangi bir öncü rolü yoktur.

Başarılı olup olmaması ayrı bir değerlendirme ama bütün olumlu adımları ve sanki enerjide büyük bir devrim yapmış da onun eseriymiş dediğinizde kendi iktidarınızın iktidar sürekliliğini yok saymış olursunuz.”

Önümüzdeki dönemin en önemli konu başlıklarından birisinin güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili partisinin ikili bazda yürüttüğü çalışmalar olduğunu söyleyen DEVA Partisi lideri Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Hükûmetin en büyük tutarsızlık gösterdiği konulardan birisi Doğu Türkistan konusu. Sözüm ona insan hakları eylem planı açıklayan, uluslararası sözleşmelerin altında imzası olan bir ülkenin hükümeti Çin’de yaşanan insan hakları ihlallerine karşı sessiz duramaz. Akıl alır bir şey değil. Bu, iktidarın hem ana ortağına hem de küçük ortağına her gün her gün sorulmalı. Üçüncü ortağın diğer ortakların üzerinde nasıl bir etki alanı kurup da bu konuyu gündeme getirmelerini engellediği de soru işareti. Zaten Sayın Perinçek “geminin rotasını biz çiziyoruz” dedi.

“Hepimiz net, açık ve dik durmalıyız”

Sayın Akşener’in diğer siyasi partilerin genel başkanların tarafından her türlü ahlak sınırını aşacak bir tarz, üslup ve içerikle hedeflenmesi bir acziyetin ifadesidir. Başka türlü sonuç elde edilemeyince ahlak sınırları aşılıyor. Sayın Akşener’e dönük ithamlar, bu ithamlarda bulunanların acziyetidir. Biz tüm kadın siyasetçilerin yanındayız. Bu olanlar kadınların cesaretini asla kırmasın, siyasetin kadınlara ihtiyacı var. Hepimiz net, açık ve dik durmalıyız.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü anayasal bir haktır. Sayın Erdoğan’a dönük herhangi bir eleştiri rahatlıkla cumhurbaşkanına hakaretten işleme sokulabilirken, diğer partilerin genel başkanlarıyla ilgili eleştiriler bambaşka bir kategoride değerlendiriliyorsa burada adalet yoktur. Kendisi diğer genel başkanlarla ilgili ağır ifadeler kullanabiliyor ama kendisiyle ilgili daha hafif ifadelere ‘yargı süreci işlesin’ diyor. Hukuk devletinde ifadeyle değil, şiddetle mücadele edilir. Daha yeni Levent Gültekin’e, öncesinde Orhan Uğuroğlu’na ve Selçuk Özdağ’a siyasal şiddet oldu. Cumhurbaşkanı gazetecilerin alenen siyasal şiddetle baskı altına alındığı bir tabloya sessiz kalamaz. Özel kayırma yöntemleriyle yargı sisteminin kötüye kullanılmasına müsamaha gösterilemez.

“Cumhurbaşkanlığı yetki olduğu kadar hesap verme makamıdır”

Merkez Bankası’nın eksi rezervinin olması ne demek? Sayın Erdoğan, ‘Cüzdanımda 95 milyar dolar var’ diyor ama 139 milyar dolarlık kredi kartı borcundan bahsetmiyor. O rezervinden 44 milyar dolar daha fazla piyasaya borcu var. Niye Merkez Bankasının borcu 139 milyar dolara çıktı? Cumhurbaşkanı’nın bunu ortaya koyması lazım. Türkiye böylesi bir tabloyla ilk defa karşı karşıya kaldı. Cumhurbaşkanı’nın hiçbir sorumluluktan kaçması mümkün değil. Çok istiyordu, vatandaş ‘çok istiyorsan al görelim bakalım ne olacak’ dedi. Bütün yetkileri aldı, artık mazeret yok. Cumhurbaşkanlığı yetki olduğu kadar hesap verme makamıdır.

Bakanı, yardımcılarını, üst düzey bürokrasiyi cumhurbaşkanının kendisi görevlendiriyor. Başarıda da başarısızlıkta da bir numaralı yetki de sorumluluk da kendisindedir. Yanlışlar, hatalar varsa onu da ağırlıklı olarak tek bir kişide değerlendirmemiz lazım. Bir kişinin yaptığı yanlış tercihlerin bedelini, maliyetini, külfetini bütün millet ödüyor.

Fezlekeler yargıyla başlayıp, ara durakta meclise gelen ve yine yargıyla devam edebilecek olan bir konu. Bu konu mutlaka bağımsız ve tarafsız yargı tarafından ele alınmalı. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığında ciddi kuşkuların olduğu bir ülkede her bir fezlekenin münferiden, detaylıca incelenmesi gerekir. Ne parti kapatma ne de dokunulmazlık konusu günlük siyasi oyunların bir parçası olarak kullanılmamalı.”

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Üreten ülke güçlüdür

Uşak’ta Kanaat Önderleri ve Muhtarlar Toplantısına katılan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, burada yaptığı konuşmada, “Türkiye’nin her anlamda üretmesi lazım. Üniversite bilgi üretecek, tarlada, sokakta üreteceğiz. Lokantada, otelde hizmet üreteceğiz. Sanatçı sanat üretecek. Üreten ülke güçlüdür. ” dedi.

Haber Merkezi / Konuşmasının devamında siyasi iktidarların başarısının yarattıkları istihdamla ölçülebileceğini de aktaran CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “19 yılın sonunda siz 10 milyonu aşkın işsiz yaratmışsanız hangi başarıdan söz ediyorsunuz.” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Uşak’ta Sivaslı Belediyesi’ni ziyaret etti. Ziyaretin ardından CHP lideri Kılıçdaroğlu, Muharremşah Köyü’nde besiciler ve çiftçiler ile buluştu. Geçtiğimiz ay Uşak’ta, maddi sıkıntılar nedeniyle yaşamına son veren esnaf Reşat Keskin’in ailesine taziye ziyaretinde bulunan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İsmetpaşa Caddesi üzerinde bulunan esnaf ile de bir araya geldi.

“Çok çalışmamız gerekiyor”

CHP lideri Kılıçdaroğlu esnaf ziyareti sonrası, Atatürk Kültür Merkezi’nde partiye yeni katılan üyelere CHP rozeti taktı. Daha sonra partililere seslenen Kılıçdaroğlu, CHP rozetinin sıradan bir rozet olmadığını ifade ederek, herkesin çok çalışması gerektiğini dile getirdi. Vatan, bayrak ve insanların huzuru için mücadele edeceklerini vurgulayan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

“Devraldığımız miras içinde hiç kimse kimliğinden ötürü, yaşam tarzından veya inancından ötürü ötekileştirilmemelidir. Herkese insan olarak saygı duymalıyız. Bu rozeti taktığımız andan itibaren kendimiz için değil ülkemiz, bayrağımız ve insanlarımız için çalışacağız. Bugün insanlarımız rahatsızsa, evlerine ekmek götüremiyorlarsa, binlerce çocuk yatağa aç giriyorsa, binlerce kadın çöplerden yiyecek topluyorlarsa bu 21. yüzyılın Türkiye’sinde kabul edebileceğimiz bir olay değildir. O nedenle bize düşen bir görev var.”

CHP lideri Kılıçdaroğlu Uşak programı kapsamında son olarak, Kanaat Önderleri ve Muhtarlar Toplantısına katıldı. Katılımcıların sorunları ve taleplerini dinleyen Genel Başkan Kılıçdaroğlu, konuşmasında Türkiye’de bir ekonomik sıkıntı yaşandığını ve bu anlamda kanaat önderlerinin de üzerine görev düştüğünü ifade etti.

Bu dönemde muhtarların hak ettiği değeri görmediğini belirten Kılıçdaroğlu, muhtarlardan iktidara karşı tepkilerini dile getirmelerini istedi. Tarım Kanunuyla her yıl milli gelirin yüzde 1’i oranında çiftçiye destek verilmesi gerektiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, çiftçinin devletten alacaklı olduğunu aktardı.

Türkiye’nin 1940’lı yıllarda dünyada uçak ihraç eden birkaç ülkeden birisi olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

“Uçak fabrikasının temeli 1925’de Kayseri’de atıldı. 8 yıl sonra Kayseri’den kalkan uçak Ankara’ya indi. Etimesgut’ta uçak motoru fabrikaları vardı. Var mı öyle bir fabrika ? Eskişehir’de ayrıca uçak fabrikamız vardı. Ne oldu ? Kendi gemimizi yapıyorduk. 1940’lardan bahsediyorum. Ne oldu bunlara ? Ne oldu bize ? Hiç kimseye minnet etmeyen, başı dik bir devlet düşünün. Onurlu bir devlet düşünün. Daha da önemlisi bütün mazlum milletlere örnek olan bir devlet düşünün. Bütün İslam devletlerine örnek olan bir devlet düşünün. Mustafa Kemal’in kurduğu Türkiye budur. Okuduğu Kur’an-ı anlasın diye Türkçe mealini de hazırlayan Mustafa Kemal’dir. Kaçımız tarihimizi gerçek anlamda biliyoruz. Kaçımız bu tarihimizi çocuklarımıza öğretiyor. Bu açıdan ciddi sorunlar var.”

Türkiye’de halen birleştirilmiş sınıflar olduğunu, 1, 2 ve 3’üncü sınıf öğrencilerinin aynı sınıfta ders gördüklerini hatırlatan Kılıçdaroğlu, “Aynı öğretmenden ders görüyorlar. Derslik yok. 21’inci yüzyıldan bahsediyorum ve Türkiye’den bahsediyorum.” dedi.

“Siyasi partiler devlet olmak için iktidar olmazlar”

Kemal Kılıçdaroğlu, 18’inci yüzyıl kavramlarıyla 21’inci yüzyılın sorunlarının çözülemeyeceğini belirterek, “21’inci yüzyılın en temel ayrışma noktası demokrasiyle, otoriter rejimdir. Demokrasiyi savunuyorsak beraber olmak zorundayız. Bizim oturup yeniden düşünmemiz lazım. Bir takım tutar gibi parti tutulmaz. Bir parti yanlış yapıyorsa vatandaş diyecek ki ‘kusura bakma yanlış yaptın, sana oy vermiyorum.’ 4 yılda bir seçim yapılmasının nedeni de o. Siyasi partiler devlet olmak için iktidar olmazlar. Devleti yönetmek için iktidar olurlar. Arada fark var.” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’nin her anlamda kalkınması için kendisinin 4 ayaklı bir strateji öngördüğünü vurgulayan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“Can ve mal güvenliğini sağlayan sihirli sözcüğün adı nedir, demokrasi. Türkiye’de yargı bağımsızlığı var mı, yok. Yabancı geliyor mu, gelmiyor. Bizim iş adamlarımız yatırım yapıyorlar mı ? Bu tabloyu ortaya çıkaran siyasi atmosferin hepimizin sorunu olması lazım. Yargı bağımsızlığı olacak. Düşünce özgürlüğü olacak.

Stratejinin ikinci ayağı, üreten Türkiye. Türkiye’nin her anlamda üretmesi lazım. Üniversite bilgi üretecek, tarlada, sokakta üreteceğiz. Lokantada, otelde hizmet üreteceğiz. Sanatçı sanat üretecek. Üreten ülke güçlüdür. Üçüncü ayak güçlü bir sosyal devlet. Hiç kimsenin aç ve açıkta kalmadığı güçlü bir sosyal devlet. O zaman ürettiğimizi hakça bölüşeceğiz. Devlet dediğimiz kurum hiç kimseyi gelecek endişesiyle karşı karşıya getirmeyecek.

Stratejinin dördüncü ayağı sürdürülebilirlik. Yaptığınız yatırımları sürekli büyüteceksiniz. Demokrasi kültürünüzü sürekli büyüteceksiniz. Eski kavgaları bir tarafa bırakmak zorundayız ve artık helalleşmemiz lazım. Geleceğe bakmamız lazım. Haklı haksızı bırakalım.”

Siyasi iktidarların başarısının yarattıkları istihdamla ölçülebileceğini de aktaran Kılıçdaroğlu, “19 yılın sonunda siz 10 milyonu aşkın işsiz yaratmışsanız hangi başarıdan söz ediyorsunuz.” diye konuştu.

Paylaşın

CHP’li Torun: Engelleri teker teker aşıyoruz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın CHP’li belediyelere yönelik eleştirilerine yazılı bir açıklama ile cevap veren CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, açıklamasında “Belediyelerimiz kara propagandaları boşa çıkardıkça Erdoğan’ın güvendiği dağlara karlar yağıyor, dengesi bozuluyor, ne yapacağını şaşırıyor” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Açıklamasında “İstanbul’a ihanet eden, Ankara’yı parsel parsel satan bu zihniyetten belediyecilik dersi alacak değiliz. Belediyelerimizi karalamak için beş poşet çöpten medet umar hale gelmek, acizliktir” belirten CHP’li Torun’un yazılı açıklaması şöyle:

“Yerel seçim sonuçlarını bir türlü içine sindiremeyen Erdoğan, oyunu alamadığı vatandaştan intikam almak ve halkın oylarıyla göreve gelen belediyelerimizi karalamak için bin dereden su getiriyor. Bu sorunlu zihniyet; yeri geliyor; belediye başkanlarımız hakkında hukuksuz soruşturmalar başlatıyor, yeri geliyor bağış kampanyalarına el koyuyor, yeri geliyor kaynakları ve yetkileri tırpanlayarak belediyelerimizin elini kolunu bağlamaya çalışıyor. Ancak bizim belediyelerimiz, iktidarın önüne çıkardığı tüm engelleri, halkla birlikte teker teker aşıyor.

“Millet inim inim inlerken…”

Erdoğan, tüm bu baskılardan bir sonuç alamayınca, 30 yıl önceki görüntülerden medet umarak, ‘çöp, çukur, çamur’ iftirasına sığınıyor. Millet inim inim inlerken kafayı çöple bozan Erdoğan, grup toplantılarını videolu şovlara çevirmekten dahi geri durmuyor. Belediyelerimiz tüm kara propagandaları boşa çıkardıkça Erdoğan’ın güvendiği dağlara karlar yağıyor. Böyle olunca da dengesi bozuluyor, ne yapacağını şaşırıyor.

Artık belediyelerin kaynakları bir avuç yandaşa değil vatandaşa gittiği için Erdoğan’ın hırçınlığı da artıyor. Kendisine şunu söylüyoruz: İstanbul’a ihanet eden, Ankara’yı parsel parsel satan, Serik’te 500 bin liralık rüşvetin hesabını veremeyen, şehirlerimizi 25 yılda betona gömen bu zihniyetten belediyecilik dersi alacak değiliz. Erdoğan işi gücü bırakıp belediyelerimize saldıracağına; 10 milyonu aşan işsizimize yüzde 16’lara dayanan enflasyona, yoksulluğa mahkûm edilen vatandaşlarımızın derdine kafa yormalıdır.

“Siyaset üretemiyorlar”

Belediyelerimizi karalamak için beş poşet çöpten medet umar hale gelmek, acizliktir, siyaset üretememektir. Beş poşet çöp toplanır, temizlenir. Zaten kısa sürede temizlenmiştir. Erdoğan kısa sürede toplanan beş poşet çöpün peşine düşeceğine, 19 yılda ülkede yarattığı sorunları temizlemeye uğraşmalıdır. Ancak o sorunları çözmek de artık ülkeyi yönetmekten aciz olan bu iktidara değil bize nasip olacaktır.

Artık milletin gözünden ve gönlünden düşen bu iktidar, belediyelerimize saldırarak güç toplayacağı gafletine yenilmiştir. Erdoğan artık bu gafletten uyanmalı, belediyelerimizin yakasından düşmelidir. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar bizim rotamız, millete hizmettir. Milletimiz de kendi seçtiği belediye başkanlarını bu iktidara yedirmemiş ve yedirmeyecektir. Bu içi boş saldırılardan iktidara ekmek çıkmamış, çıkmayacaktır.”

Paylaşın

SP’den istifa eden Cihangir İslam, CHP’ye katıldı

Mart 2020’de Saadet Partisi’nden istifa eden Cihangir İslam, CHP’ye katıldı. İslam’a rozetini CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu taktı. Cihangir İslam’ın katılımıyla CHP’nin Meclis’teki sandalye sayısı 136’ya yükseldi.

Haber Merkezi / Cihangir İslam, “Metot ve görüş farklılıkları, bunun yanında vesayetten ari, özgürlükçü, demokratik, çoğulcu, eşitlikçi ve her kesimi kucaklayan bir anlayışın hakim olmasına dair inancım genel anlamda istifa gerekçelerimi oluşturmuştur” sözleriyle geçen yılın mart ayında Saadet Partisi’nden istifa etmişti.

CHP sıralarından seçimlere giren Cihangir İslam 2018 seçimlerinde İstanbul’dan milletvekili seçilmiş vekil seçildikten sonra Meclis’te Saadet Partisi sıralarına geçmişti.

Cihangir İslam kimdir?

1959 yılında Sakarya’da dünyaya gelmiştir. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı ve Profesördür. İlkokulu Adapazarı Atatürk İlkokulunda, ortaokul ve liseyi TED Ankara Kolejinde bitirdi. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anadolu Üniversitesi AÖF Felsefe Bölümü ve SUSEM İslami İlimler Programı mezunudur.

ABD Minnesota Üniversitesi, Kanada – Montreal McGill Üniversitesi ve ABD Minnesota Twin Cities Spine Center’da Omurga Cerrahisi ve Klinik Araştırma eğitimi aldı ve fellowship programlarını tamamladı. Mimar Sinan Üniversitesi Felsefe yüksek lisans öğrencisidir. Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve Kafkas Üniversitesinde Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyeliği, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Ortopedi ve Travmatoloji Klinik Şefliği yaptı.

Mazlumder, Saadet Partisi, Has Part, Adalet Zemini ve Hak ve Adalet Platformu kurucularındandır. Artı TV 45 + 45 Programı eş moderatörlüğü, Duvar gazetesi köşe yazarlığı yaptı. 100’ün üzerinde bilimsel çalışması yanında sosyal alanda yayımlanmış çok sayıda makalesi vardır. Çok iyi düzeyde İngilizce, orta düzeyde Almanca ve Arapça bilen İslam, 3 çocuk babasıdır.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu ve Destici’den ortak basın açıklaması

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Desteci ve beraberindeki heyeti kabul etti. İki lider toplantı sonrası ortak basın açıklamasında bulundu.

Basın açıklamasına “Sayın Destici ve arkadaşları bir ziyaret gerçekleştirdiler, son derece mutluyuz, bunu önce ifade etmek isterim.” ifadeleriyle başlayan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Siyasi partilerin Türkiye’nin sorunları konusunda bir araya gelmeleri, oturmaları, konuşmaları, çözüm üretmeleri, demokrasimiz açısından son derece değerlidir” dedi.

“Bizim bugünkü ziyaretimizin ana sebebi yeni anayasa konusu. Biliyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye’nin artık yeni bir anayasa yapması gerektiği noktasında bir çağrıda bulundu.” ifadeleriyle basın açıklamasına başlayan BBP Lideri Destici ise, “Biz daha önce de ifade ettik, bu çağrıyı olumlu ve samimi bulduğumuzu ifade ettik.” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, BBP Genel Başkanı Mustafa Desteci ve beraberindeki heyeti kabul etti. İki lider toplantı sonrası ortak basın açıklamasında bulundu.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle:

“Sarayın memurları benim muhattabım değil. Dolayısıyla ona cevap vermeyi doğru bulmuyorum.

Şehitlerimiz hepimizin şehidi, bölücü terör örgütünü hep beraber kınamalıyız. Kullandığımız dil devletin diline uygundur, sarayın diline uygun değildir. Açarsanız Genelkurmay Başkanlığı’nın sitesini aynı şeyi der, ‘bölücü terör örgütü’ der. Aynı şeyi biz de kullanıyoruz.

Biz terör örgütünün reklamını yapmak zorunda değiliz, Türkiye’nin birliğinden, bütünlüğünden yanayız. Sayın Erdoğan’ın beni eleştirmesini onun açısından anlayışla karşılıyorum çünkü verilemeyecek hesabı var.

Ben soru sordum, kimseye hakaret etmedim. Ben sadece soru sordum. Ben sokaktaki vatandaşın sormasını istediği 5 soruyu sordum. Ben demiyorum; Erdoğan diyor, ‘başarısız olduk’ diyor.

Biz de sorumlusu kim diye sorduk? Meksika’ya gidip başka Türkiye’de başka konuşamazsınız. Orada siyasiler sorumluysa Türkiye’de de siyasiler sorumludur.

“13 şehit var, bunu başarı diye yutturmaya çalışıyorlar”

Şimdi ben kalkıp da ordumuzu, Genelkurmay’ı, Silahlı Kuvvetler’i mi eleştireceğim? Onlar siyasetin emrindedir. Siyaset talimat vermiş onlar da gereğini yapmışlardır. En tepedeki kim? Erdoğan, sorumlusu da odur. 13 vatandaşımıza ‘esir’ diyor.

Siz ne zamandan beri bir terör örgütünü meşru muhattap olarak görüyorsunuz? Bunun üzerinde kim durdu? Erdoğan, ‘rehin’ lafını kullanmıyor, ‘esir’ lafını kullanıyor. Ben desem kim bilir ne olurdu? Akli bali olan herkes bilir ki; burada bir başarısızlık vardır. Bunu dillendiren de Sayın Erdoğan’dır.

Başarısızlığın faturasının talimatı verene kesilmesi gerekir. 13 şehit var, bunu başarı diye yutturmaya çalışıyorlar.

Ben millet adına soru sordum, niye bu sorulardan bu kadar alındılar onu da anlamıyorum. Hala cevabını almış değilim 5 sorunun cevabını Erdoğan’dan yine bekliyorum. Hakarete gerek yok. 5 sorunun cevabını bana değil millete verecek zaten.

Bu soruların yanıtını bulamadığım için 5 sorunun cevabını hâlâ bekliyorum. İster Erdoğan verir ister onun yetkilendirdiği biri verir.

Soruyorum ya siz İstanbul seçimlerinde gittiniz bölücü terör örgütünün ele başından mektup aldınız ‘bize destek ver’ diye. Kardeşim İstanbul seçimleri için destek istiyorsun da 13 kişiyi serbest bırakın diye bir çağrı mektubu, bir açıklama istemiyorsun?

Trump telefon etti papazı hemen bıraktın. Papazı verirken, ‘ben sana papazı hemen veriyorum sen de şu 13 tane arkadaşımızı bize iadesini sağla diyemez miydin? Ben bunu sorunca kızıyor.

Ne yaparsa yapsınlar inandığım yoldan, 13 şehidimizin hakkını hukukunu hayatımın son anına kadar savunacağım. Kendi ülkesi için hayatını veren insanların sorumluluğunu birilerinin üstlenmesi gerekiyor.

“Terörle mücadele hepimizin ortak meselesi”

BB Partisi Lideri Destici ise şunları ifade etti:

Bu sürecin başlayabilmesi için siyasi ortamın yumuşaması lazım. Meclis’teki bütün partilerin katılımıyla ortak bir siyasi partiler yasası hazırlanarak bu gerçekleştirilebilir.

Biz geçtiğimiz hafta İYİ Parti ve daha sonra Demokrat Parti’yi ziyaret ettik. Görüşlerimizi orada da belirttik. Biz CHP’nin sürece katkısını çok önemsiyoruz.

Terörle mücadele hepimizin ortak meselesi. Bu meselede en önemli sorumluluğumuz bir siyasetçi olarak bir ve beraber hareket etmektir. Asıl hedef alınması gereken evlatlarımızı kahpece öldüren terör örgütüdür.

Kınanması gereken PKK’dır. Bu üzüntülü hadisede bile gördük ki PKK’nın Meclis’teki uzantısı HDP bunu kınamaktan geri durdu. Bazen ağzımızdan sehven bazı ifadeler çıkabilir bunun peşine düşüldüğü zaman bizim aleyhimize de kullanılabilir.

Fotoğraflar: chp.org.tr

 

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a beş ‘Gara Operasyonu’ sorusu

Haber Merkezi / CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında yaptığı konuşmada Gara Operasyonu nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a 5 soru yöneltti. Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında “Bu soruların cevabını millet  adına ondan bekleyeceğim.” dedi.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, grup konuşmasında konuya ilişkin yaptığı açıklamalarından satır başları şöyle:

Gara şehitlerimiz var. 5-6 yıldır terör örgütünün tuttuğu erlerimiz. 5-6 yıldır ne yapıldı? 5-6 yıldır defalarca hatırlatılmasına karşın ne yapıldı? Şimdi bunların tamamı hayatını kaybetti. Şehitlerin ailelerinin bulunduğu evlere kor ateşi düştü. Hepimiz yanıyoruz, içimiz yanıyor. Bizim toplumumuzda şehitlerin ayrı bir yeri vardır. Bir tweet üzerinden kıyameti kopardılar. Hangi ahlak, bilgi, erdem, inanç… Emin olun anlamakta zorlanıyorum.

Aileler defalarca geldiler, her kapıyı çaldılar. Bana da defalarca geldiler. Malatya’da da geldiler. Arkadaşlarımızı görevlendirdik. Basın toplantıları yaptılar. Olaya iktidarın el atması gerektiğini söyledik. Bu çerçevede bir çaba harcayın dedik. Elimizden gelen her şey yapıldı. Basın toplantıları yapıldı. Çocukları terör örgütünün elinde olan ailelerle basın toplantıları yapıldı, soru önergeleri verildi. Her soru önergesi sıradan olayın özüne inmeyen “terör örgütleriyle mücadeleye yönelik keşif, operasyonel faaliyetler azim ve kararlılıkla devam etmektedir.” soru önergesinde bu yazıyor.

Şehit olan bu kardeşlerimizin öldüğü haberi geldi. Önce şunu düşündüm. Nerede, nasıl bu kardeşlerimiz şehit oldular. Bilgiler parça parça önümüze gelmeye başladı. Açıklamayı Malatya Valisi yapıyor. Niçin? Bu ülkenin Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan bir kişi var, MSB koltuğunda oturan bir kişi var, İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan bir kişi var. Benzer bir durum İdlib’de olmuştu. Açıklamayı korkudan hiç kimse yapmıyor, Hatay Valisi yapıyor. Çünkü kusurlarını biliyorlar, eksikliklerini biliyorlar. Bir olay çok önemlidir.

Erdoğan “bir müjde vereceğim” dedi. Ama bunların tamamı şehit oldu. Açıklama yapmaktan korktular. Devleti yöneten birisi, “Çarşamba günü çok önemli bir şey yapacağım” diye bir açıklama yapmaz. Operasyonlar gizli yapılır, kimseye haber verilmez. Rahmetli Ecevit, terör örgütünün başındaki kişiyi alıp getirirken bile eşine haber vermemiştir. Devlet böyle yönetilir. Bırakın devleti bunlar bir köy bile yönetemezler. Her alanda ayrıştırdılar şehit üzerinden de ayrıştırıyorlar. Çok tehlikeli bir tutum bu.

Daha defnedilmemiş, yaralar tazeyken bunu yapıyorlar. Talimat üzerine yapıyorlar. Sarayın talimatı üzerine yapıyorlar. Ben üzülüyorum, içim acıyor. Şehitler gelmiş, daha cenazeler kalkmamış kavga ediyorlar, “sen-ben” kavgası mı bu? Kinle, öfkeyle devlet yönetilmez. Devlet bilgiyle, birikimle, sevgiyle yönetilir. Devleti yönetenler her türlü eleştiriye açık olmak zorundadırlar.

Erdoğan sanki bu olaylar hiç olmamış gibi beyefendi kahvaltıya gidiyor. Bir yaylaya kahvaltıya gidiyor. Rize’yle Trabzon arasında her 15 metreye bir polis dikiyorlar. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir şey. Ya sen kendi vatandaşına güvenmiyorsun. Şikayeti görev yapan polisler söylüyor. Böyle bir garabet hiç yaşanmadı ve biz yaşıyoruz.

13 şehidimiz var umrunda bile değil. Sonra Rize kongresi. Bütün vatandaşlarımdan özellikle rica ediyorum, o kongreyi internetten izleyin. O gülüşmeler, o kahkahalar, o fıkralar… Ya 13 kişi hayatını kaybetti. Hangi ahlaka göre yapıyorsunuz siz bunu, hangi inanca göre yapıyorsunuz.

Güle oynaya kongre yapıyorlar. Şehit annesini telefonla bağlatıyorlar. Erdoğan’ın keyfi yerinde, anne ağlamaklı. Ders vermeye kalkıyor. Allah bu millete sabır versin. Bir şehit annesi ya. Onu propaganda malzemesi olarak kullanıyor. Şehitlere ne kadar yakın olduğunu anlatmak için kullanıyor. Oysa bütün Türkiye nasıl eğlendiğini, nasıl keyif içinde olduğunu görüyor. Askerlerimiz, polislerimiz, sivillerimiz hayatını kaybetmiş. Bırakın bu anne matemini yaşasın.

Şunu söylüyor “Oğlunuz şehit oldu siz bu şerefi yaşadınız.” Lafa bak. E o şeref en çok sana yakışıyor. Göndersene çocuklarını askere. Niye bedelli askerlik yaptırdın? Eğer sen böyle bir şerefi kabul etmek istiyorsan, yaşamak istiyorsan çocuklarına bedelli yaptırmazsın gönderirsin askere, Irak’a gönderirsin. Neden bu ülkede hep fakir fukaranın çocukları bedel ödüyor da varsılların çocukları bedel ödemiyor. Erdoğan’a beş soru soracağım. Bu soruların cevabını millet  adına ondan bekleyeceğim.

“Bu işin sorumlusu kim?”

Soru 1: Bölücü terör örgütünün tam 5,5 yıl elinde tuttuğu vatan evlatlarını kurtarmak için başbakan veya cumhurbaşkanı olarak ne yaptınız?

Soru 2: Terör örgütünün başı Abdullah Öcalan’dan seçimlerde size yardımcı olması için mektup dilenirken neden vatan evlatlarının serbest bırakılması için çağrı yapmasını istemediniz. İstanbul seçimleri sizin için 13 vatan evladından daha mı kıymetliydi?

Soru 3: Yıllarca dostum Trump diye böbürlenip durdunuz. Neden dostluğunuzu vatan evlatlarımızı terör örgütünün elinden kurtarmak için kullanmadınız. Bölgede Amerikalılar çok güçlü, senin de en yakın dostun Trump.

Soru 4: Daha önce benzer hadiselerde sorunun çözümünde büyük katkıları olmuş İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Derneği ve Mazlum Der gibi ulusal insan hakları örgütleri ile Uluslararası İnsan Hakları Örgütlerinden terör örgütünün elinde tuttuğu evlatlarımıza zarar gelmemesi ve serbest bırakılmaları için en azından çağrıda bulunmak hiç mi aklınıza gelmedi?

Soru 5: Dün Rize’de yaptığınız açıklamalardan sınır ötesi operasyonun hedeflerinden birinin de şehit olan 13 evladımızın kurtarılması olduğunu ancak başaramadığınızı söylediniz. 13 vatandaşımızın kurtarılması amacıyla başlatılan operasyondaki başarısızlığı kim üstlenecek? Bu işin sorumlusu kim?

Kurtarma operasyonuna gidiyorsun bütün rehineler ölüyor. Akıl tutulması var burada. Gidiyorsun rehineleri kurtarmaya, bütün rehineler ölüyor. Korkudan hiç kimse açıklama yapmıyor, vali açıklama yapıyor.

Davulla zurnayla rehine mi kurtarılır Allah aşkına. Rahmetli Ecevit Kıbrıs çıkarmasını yaparken eşine bile haber vermemiştir. Bu davulla zurnayla harekat başlattık diyor. 13 şehidimizin sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan’dır, kimse başka bir şey düşünmesin. Bu beş sorunun cevabını bekliyorum. Bu millet bekliyor.

Paylaşın

CHP’li Altay’dan ‘yeni anayasa’ yorumu: Amaç gündemi değiştirme

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Engin Altay, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, yeni Anayasa tartışmalarının gündem değiştirme amaçlı olduğunu vurgulayarak, “Ucube sistem tıkandı. Erdoğan ucube sisteme yama arıyor. Bu sistem yama tutmaz” dedi. 

HABER MERKEZİ / Erdoğan’ın uygulamaları nedeniyle devletin çürüdüğünü, kamu görevlilerinin ‘parti militanı’ gibi çalıştığını söyleyen Altay, “Siyaset yapıyoruz, kendi aramızda polemik yaparız, ama devletin hepimizin devleti olduğunu hiç unutmayacağız. Devletin kılına halel gelmesi, millete halel getirir. Bu bilinçte olacağız. ‘Devlet çürürse millet çürür’ dedik. Geldiğimiz noktada, devlet adabı dediğimiz kavram yerle yeksan oldu. Tayyip Erdoğan istiyor ki devletten maaş alan herkes devlete değil Recep Tayyip Erdoğan’a biat etsin, itaat etsin. Maalesef, rektöründen dekanına, valisinden kaymakamına bir Erdoğan’a yaranma yarışı başlamış. Bu devleti çürütür” dedi.

Altay şöyle devam etti:

“Boğaziçi meselesi, öğrencilerin anayasadan kaynaklı haklarını kullanmalarının önünde ne engel vardı? Sen orantısız polis gücü kullanmak suretiyle ortalığı birbirine kattın? Bıraksaydın o çocuklar bağırsaydı, çağırsaydı, barışçıl şekilde ‘rektörü uygun bulmuyoruz’ deselerdi. Ne vardı? Boğaziçi’nden bir şey çıkarmak istedin sen. Türkiye’de demokrasi isteyenlerin tepesine çökmek için fırsata çevirmek istedin. Buna imkan vermeyeceğiz.

“Kini olanın dini olmaz”

Cevdet Kılıç… ‘Biz gece vakti işi bitirir, ertesi gün işe gideriz’ diyor. Dekan ya dekan. Eşkıya gibi. Maganda gibi. Mafya gibi. Önce bu hadsize bir şey söyleyeyim: Bu bir kin mektubudur. Bu bir tahriktir. Bu bir tehdittir. Bu beyefendinin bilmesi gereken şudur: Kini olanın dini olmaz. AK Parti Grup Başkanvekili Bülent turan, bazı telefon görüşmeleri yaptı. Bu dekanla ilgili güya rektör bir soruşturma başladı. Hukukun üstünlüğüne inanan bir tane mi savcı yok? Allah’tan korkun, milletten utanmadığınızı biliyoruz. Bir yürekli savcı yoksa yazıklar olsun.

“Bunlardan vali olmaz”

Devlette çürüme aldı başını gidiyor. Amasya, Aksaray, Giresun, Kocaeli, Ordu, Sivas, Düzce… Bu valiler kimin valisi? Şöyle bir tweet atsa anlarım. ‘Devletimin yanındayım, milletimin yanındayım, bayrağımın yanındayım.’ Bir tık ileri gidiyorum. ‘Cumhurbaşkanımızın yanındayız’ı da anlayabilirim. Bu valiler Erdoğan’ın yanındayız diye AK Parti Genel Merkezi’nden heştek açılmış bir tweeti atıyorlarsa ben bunlara parti militanı derim. İstedikleri kadar hoplasınlar, çatlasınlar, patlasınlar. Bunlardan vali olmaz. Erdoğan’a tavsiyem şu: Valileri kongrede il başkanı yap olsun bitsin. Vatandaş da şaşırdı. Sayın Numan Kurtulmuş, üniversiteye gidiyor. Rektörün masasına oturuyor. İsmet İnönü, ilçe belediyesini ziyaret ediyor, mütevazi bir vatandaş edasıyla makama olan saygısıyla gereğini yapıyor. Bu çürümüş devlet. Bu saygın devlet. İşte asker, al bayrağa asker selamı duruyor. Peki bu kimin askeri? Bir elinde Erdoğan’ın siyasi sembolü Rabia bir elinde Bahçeli’nin siyasi sembolü bozkurt işareti yapan, devletin zırhlı aracının tepesindeki asker kimin askeri? Bu çürümüş devlet. Bu saygın devlet.

“Milletin derdi başka seninki başka”

Bugün geldin yine Meclis’e zırhlı araç, helikopterlerle. Korkma bir şey olmaz. Yanlış yapıyorsun, iyi yolda değilsin. Hep söyledim. Azminle çıktın, hırsınla batıyorsun. Gücünü kaybettin, gücünü kaybettikçe itibarını, kontrolünü kaybediyorsun. İtibarını kaybediyorsun, itibarını kaybedince nezaketini de kaybediyorsun. Hiçbir parti lideri senin kadar kaba ve yaralayıcı söz söylememiş. Sen de söyleme. Siyaset bugün var yarın yoksun. Hafızalarda, Erdoğan vardı, 19 yıl bize masal anlattı, zengin oldu çekti gitti, bize hayal sattı’ diyecekler. Millet ‘ekmek’ der, sen ‘başörtüsü’ dersin. Millet ‘iş’ der, sen Rabia yaparsın. Millet ‘borç’ der, sen ‘terörist’ dersin. Millet ‘soğuk’ der, sen ‘taciz’ dersin. Millet ‘aşı’ der, sen ‘bölücü dersin. Milletin derdi başka seninki başka. Yapma. Yanlış yoldasın. Yanlış yapıyorsun. Eski azimli Erdoğan ol başım üstüne, ama sen artık hırslı Erdoğan oldun. Hırs başta karar eyleyince, akıl baştan firar eder. Devletin başında da akılsız birinin olmasını istemeyiz.

“Millet ekonomi konuşuyor”

Anayasa değişikliğini gündeme getirdi. Ben de sana beş madde de çağrı yapacağım. Tarafsız ol. Anayasa Mahkemesi kararlarına uy, saygılı ol. Sistemi tahkim edecek hiçbir işin parçası olmayacağımızı bil. Güçlü parlamenter sisteme geçiş iraden varsa belki konuşuruz. Belki diyorum. Ucube sisteme yama arıyor Erdoğan. Bu sistem yama tutmaz. Anayasa değişikliği ile yama yapmaya düşünüyorsan o zor. Anayasa tartışmaları ekonomik çöküşü gizleme gayretine gerekli hizmeti yaratmadı. Millet ekonomi konuşuyor.

Tabii Anayasa tartışmaları Erdoğan’ın ekonomik çöküntüyü gizleme gayretine gerekli hizmeti yapmadı. Millet Anayasa konuşmuyor, biz de konuşmuyoruz. Millet ekonomi konuşuyor. Pazardan, çöpten toplanan yiyecekleri konuşuyor. Gece 12’de söndürülen doğalgaz kombisinin vanasını konuşuyor. Beyefendi Ay’a 2023’te sert, 2028’de yumuşak iniş yapacağını söyledi. 18 yılda uzay projeleri için 2 milyar harcanmış. 2021’de koyulan ödenek, bir buçuk milyar, 2022’de 1.4 milyar, 2023’te 1.7 milyar lira koymuş. 4,5 milyar lira para koymuş. Bu parayla Everest tepesine çıkarsınız, daha yukarı çıkamazsınız. ‘Ağam bizle eğlenir.’ Erdoğan’ın ay hikayesi böyle bir hikayedir.

“Senin derdin milletin şan ve şerefi değil”

CHP’nin itirazı ile kaç kanun teklifini geri çektiklerini, kaç maddeyi görüşülen tekliflerden çıkardıklarını, Erdoğan bilmez. Tavsiyem şudur; partinin grup başkanvekillerini arasın, ‘CHP itiraz ettiği için ve doğru bulunduğu için kaç madde çektik’ diye öğrensin. CHP olmasaydı bugün 900 km’lik Suriye sınırının bir bölümü İsrail’in elinde olacaktı. İyi mi olacaktı? Bu da CHP’nin direnişine rağmen, senin inadınla geçen, ama Anayasa Mahkemesi’ne yaptığımız başvuru neticesinde bir doğru iş daha. Çık, ‘ben devletin şan ve şerefi için şunu yapmak istedim, CHP engel oldu’ de. Senden özür dileyeceğim. Söz veriyorum. Meclis’te CHP’nin katkısıyla bir hafta içinde 67 tane kanun yasalaştı. Engelleyici tutum olsaydı bu olabilir miydi? Bence nankörlük ediyorsun. Çok uçurumun kenarından seni aldık. Kamu İhale Kanunu ilk çıktığında yanlışları sıraladık, biraz düzelttik, ama sen o kanunu 100 küsur defa değiştirdin. ‘Bu kanun varken beşli çeteye hizmet edemem’ dedin. Bin kere değiştirdin. Sayın Erdoğan’a sesleniyorum: CHP, devletimizin şan ve şerefi için milletimizin huzuru, refahı, mutluluğu için her vesileyle TBMM’de elini taşın altına koymuştur. Senin derdin milletin şan ve şerefi değil. Tekrar söylüyorum. Bize huzurun, refahına hizmet eden bizim engellediğimiz bir kanun teklifi gösterirsen senden ve milletten özür dileyeceğim.

Kongrelerin yapılma zarureti var. Biz de yaptık. Sosyal mesafeye uyuldu. Başarılı, örnek bir kurultay yaptık. Bir fire de olmadı. COVİD rahatsızlığına da rastlanmadı. Beyefendi, kurultay yapıyor. ‘El ele tutuşun da görelim’ diyor. ‘Hay maşallah tıklım tıklım doldurmuşsunuz…’ Salgında bu söylenecek laf mı ya? Sokakta ceza yazıyorsun. Bilim Kurulu’na çağrı yapıyorum. Ben AK Parti kongreleri yapılmasın diyemem. Ama Bilim Kurulu’nun parti kongrelerinin sosyal mesafeye uygun yapılmasıyla ilgili çerçeveyi çizmeleri lazım. Ben bir suç duyurusunda bulunacağım. Savcıları göreve çağıyorum. Erdoğan’ın kongrelerle ilgili yaptığı, taksirle işlenmiş bir suçtur, başkalarının sağlığına zarar vermek. İnsanlara ‘el ele tutuşun’ demek, tıklım tıklım dolmasına teşvik etmek suç değil midir? Erdoğan bence TCK’nın 86’ncı maddesine göre ama hadi bilinçli değil diyelim TCK’nın 89’uncu maddesine göre taksirli yaralama suçunu işliyor.

“Zambiya daha fazla para ayırdı”

’Erdoğan Hazine esnafın ve milletin emrinde. 51 milyar sosyal koruma kalkanında para harcadık’ demiş. Vallahi billahi yalan. ‘Yalan söylüyor’ desem tazminat davası açacak. Olan benim 10 bin lirama olur. Erdoğan yanlış söylüyor, çarpıtıyor. Türkiye, esnafına günde 33 lira, çalışamayana da 47 lira veriyor. Doğrudan destek olarak Türkiye’nin verdiği para, 8.5 milyar liradır. 2 buçuğu da IBAN’dan, milletten gelen. Geri kalan borçtur, borç. Kimi sayarsan say, 8 milyarın dışında bunların ortaya koyduğu rakamların tümü, borçlandırmaktır, faizlendirmektir. Almanya güya bizi kıskanıyormuş. Esnafına 15 bin Euro doğrudan para verdi. Almanya, GSMH’nin yüzde 11, Kanada yüzde 14 buçuğunu ayırdı. Çok fakir Zambiya yüzde 2.1’ini ayırdı. Türkiye, Almanya yüzde 11.3’ünü ayırırken Türkiye yüzde 1.1’ini ayırdı. Zambiya daha fazla para ayırdı. Milletin gözünün içine baka baka dalga geçiyorsun.

“Milletvekilimiz görevinin başına gelecek”

Enis Berberoğlu’nun durumu hakkında gelen bir soru üzerine Engin Altay şu yanıtı verdi: “Az önce kendisiyle görüştüm. Meclis Başkanlığı’na 14. Ağır Ceza’dan yazı bekliyoruz. Hem UYAP üzerinden Adalet Bakanlığı’na gönderdiğini biliyoruz. Adalet Bakanlığı bunu Cumhurbaşkanlığı Prensipler Dairesi’ne gönderecek. Daire, fezleke olarak Meclis’e gönderecek. Ayrıca mahkeme, Meclis’e de bir karar örneğini yolladı diye biliyoruz. Ne hikmetse PTT; ayçiçeği ve zeytinyağı sattığı için evraklar geç geliyor. Yarım saat öncesinde Meclis’e gelmiş değildi. Meclis Başkanı ile de telefon görüşmesi yaptım. Gelir gelmez Genel Kurul’da okunacak ve milletvekilimiz görevinin başına gelecek.”

Paylaşın

SP Lideri Karamollaoğlu: Bu zihniyetle sorunlar çözülemez

Partisinin genel merkezinde haftalık basın toplantısına gündeme dair açıklamalarda bulunan Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, yeni anayasa tartışmalarına dair değerlendirmelerde bulundu. Karamollaoğlu, açıklamasında “1921 Anayasası’nın ruhu esas alınmalıdır.” vurgusunu yaptı.

HABER MERKEZİ / SP Lideri Karamollaoğlu, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün açıklamalarını değerlendirerek “1921 Anayasası’nın ruhu, ruh çağırmakla gelmez! Ancak ciddi bir zihniyet değişikliği ve bu ruhtan aldığımız ilhamla geleceğe emin adımlarla yürüyebiliriz.” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanının açıklayacağını duyurduğu müjdeler konusunu da değerlendiren Karamollaoğlu; Türkiye’nin ve insanımızın faydasına olan her türlü adımı destekleyeceğini vurgulayarak, “Yeter ki son zamanlarda umutsuzluğa, karamsarlığa, ekonomik sıkıntılara gark olmuş milletimize, son günlerde ihtiyaç duyduğu güzel haberler verilsin. Yeter ki toplumumuzda kısır çekişmelere neden olan, insanımızı yoran, bıktıran kutuplaşmaya bir son verilsin!” dedi.

Gazetelerin son zamanlarda atmış olduğu manşetleri de değerlendiren Karamollaoğlu, “Son 5 yılda 1370 kişinin intihar ettiği bir ülkede alışveriş önerisi adı altında millete fakirlik, çaresizlik aşılanmakta.” ifadelerini kullanarak “Bu zihniyetin oluşmasına sebep olanlar, ‘Geçinemiyoruz!’ diyen vatandaşa, ‘Al, keyif çayı iç!’ diye cevap verenlerdir.” ifadelerini kullandı.

Karamollaoğlu’nun basın toplantısında yaptığı açıklamalardan öne çıkanlar şöyle;

“Son günlerde ülkemizin en önemli meselesi olarak anayasa değişikliği gündeme getirildi. Anayasa önemli bir konu elbette ama bu değişikliği gerçekleştirecek çoğunluğu bile olmayan iktidarın, bunu bir numaralı gündem maddesi yapması aslında bizi biraz şaşırttı.

Daha doğrusu şaşırtmadı, çünkü gündemi değiştirmek iktidarın bir numaralı meselesi. Son zamanlarda bütün dikkatlerini gündemi değiştirmeye odakladılar.

Bugün burada ruhunu I. Meclis’in çeşitliliğinden, mayasını Mehmet Akif’in Çanakkale Destanı ile İstiklal Marşı’ndan, omurgasını 1921 Anayasası’ndan alan, ihtilaflarımızı ayrılık vesilesi görmeyen, farklı inanma ve düşünme imkanını Allah’ın lütfu olarak bilen bir anlayışın önemini vurgulayarak basın toplantımıza başlamak istiyorum. Biz inanıyoruz ki

-Kendisi için istediğini başkası için de isteyen Müşfik Bir Toplum,

-Milletinin tüm fertlerini eşit gören Hadim Bir Devlet,

-Adil bir düzeni en temel hedef olarak gören Siyasal Bir Mekanizma,

-Evrensel hukuk normları ve demokrasiyi, kendi kadim birikimi ile harmanlayarak içselleştirmiş ve bunları geliştirmeye kararlı yeni bir Ortak Anlayış,

Yeniden Büyük Türkiye’yi kuracaktır. Bu minvalde atılacak anayasa çalışması adımlarına her zaman destek vereceğimizi belirtmek isterim.

“Zihniyet değişikliği şart”

Sn. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül Bey’in; yeni bir toplumsal sözleşmenin, 1921 Anayasası ruhuyla taçlanacağına inandıklarını söylemesini değerli buluyorum. Ama unutulmamalı ki 1921 Anayasası, ortak bir mutabakatın ürünüdür.

Türkiye, o gün savaş şartlarında ve binbir zorluğa göğüs gerildiği bir ortamda böylesine ortak bir mutabakatı sağlayabilmişken, ardından gelen sürecin bugüne dek hüsran olduğu ise açıktır.

Bu sebeple yeni anayasa için 1921 ruhu ortaya konacaksa I. Meclis’in ruhu, Türkiye’de tekrar diriltilmelidir. Peki, nedir I. Meclis’in ruhu?

  1. Meclis ruhu; farklılıkların düşmanlık sebebi sayılmadığı, ülke menfaatlerinin siyasi menfaatlerden üstün tutulduğu ve tam bağımsızlık yolunda emin adımlarla yürümenin adıdır. Bugüne geldiğimizde ise 1921 Anayasası’nın ruhu, ruh çağırmakla gelmez!
  2. Ancak ciddi bir zihniyet değişikliği ve bu ruhtan aldığımız ilhamla geleceğe emin adımlarla yürüyebiliriz.

“Toplumun güzel haberlere ihtiyacı var”

Sn. Cumhurbaşkanı pazartesi günü, bugün akşam yapacağı konuşmasında bazı güzel haberler vereceğini açıklamıştı. Hakikaten milletimizin her bir ferdinin güzel haberler almaya çok ihtiyacı var.

Umut ediyoruz ki Sn. Erdoğan, milletin beklentilerine denk düşecek ve insanımıza bir nebze de olsa nefes aldıracak müjdeleri kamuoyuna açıklar.

Bizim, Saadet Partisi olarak bu konuda hiçbir kompleksimiz yoktur. Milletin hayrına olacak ve yüzlerin gülmesine vesile olacak her adımı destekler, takdir ederiz.

Yeter ki son zamanlarda umutsuzluğa, karamsarlığa, ekonomik sıkıntılara gark olmuş milletimize, ihtiyaç duyduğu güzel haberler verilsin.

Yeter ki toplumumuzda kısır çekişmelere neden olan, insanımızı yoran, bıktıran kutuplaşmaya bir son verilsin!

Yeter ki her gün bir başka kesimin ve yüz binlerce insanın mağdur edildiği, KHK’larla insanların sorgusuz sualsiz işinden atıldığı bu çarpık adalet anlayışına son verecek; hukukun üstünlüğünü esas alan düzenlemelerin müjdesi verilsin!

Biz isteriz ki bu müjdeler, toplumun her bir kesiminin kanayan yarasına merhem olsun!

Açıklanacak pakette:

-İşsizliği azaltacak, istihdamı artıracak müjdeler olsun!

-Artan hayat pahalılığı ile mücadele etmekte zorlanan emeklilerimize ve açlık sınırının dahi altında bir ücretle evini geçindirmeye çalışan milyonlarca asgari ücretli çalışanlarımıza, toplu sözleşme dönemlerinde esirgenen zamlara dair müjdeler olsun!

-Aylardır ekmek teknesi kapalı olan esnaflarımıza ve artık toprağını işleyemez hale gelen, haciz üstüne hacizle perişan olan çiftçilerimize; hibe, faizsiz kredi, kira, mazot ve gübre desteği gibi somut desteklerle devletin yardım elini uzatacağına dair müjdeler olsun!

-Başta öğretmen kardeşlerimiz olmak üzere atama bekleyen tüm meslek gruplarına yıllardır beklediği müjdeli haber verilsin!

-Her yeni güne zam üstüne zam haberleriyle uyanan insanımıza, enflasyonu azaltacak ve artan hayat pahalılığına çare olacak müjdeler verilsin!

-Yıllardır alın teri döküp elde ettiği emeklilik hakkı kendilerine verilmeyen EYT’lilere, üniversiteyi bitirip omuzlarında binlerce liralık kredi borcuyla ‘diplomalı işsizler’ kervanına katılan KYK borçlusu gençlerimize dair müjdeler olsun!

-Eskilerin tabiriyle yıllarca dirsek çürüttüğü halde bir yerlerde dayısı olmadığı için hakkı gasp edilen gençlerimize, bundan sonra işe alımlarda liyakatin esas alınacağına dair bir müjde verilsin!

-Tüketime, borca ve bir avuç insanı zengin etme anlayışına dayalı yatırım anlayışına son verecek; üretime, istihdamı artırmaya, kaynaklarımızı verimli kullanmaya, gelir dağılımında adaleti tesis etmeye dayalı ve toplumun tümünün yararını gözeten yatırım müjdeleri verilsin!

-İsrafa ve yolsuzluğa artık dur diyeceklerine ve bundan sonra kamu malına yetime sahip çıkar gibi sahip çıkacaklarına dair somut adımları içeren güzel haberler verilsin!

Sn. Cumhurbaşkanının açıklayacağı müjdelerin, toplumun birlik ve beraberliğine katkı sunmasını, yeni suni tartışmalara sebep olmak yerine milletin gerçek gündemi olan ekonomik dar boğaza çare olmasını temenni ediyoruz. Emin olun bütün bunları hiçbir oy kaygısı gütmeden söylüyorum.

Cumhurbaşkanının bugün açıklayacağı hususlar, milletimizin beklentilerine karşılık versin, insanımızın derdine derman olsun. Samimi olarak ifade ediyorum ki söylediğim bu hususlar dikkate alınarak açıklamalar yapılırsa oy kaybeden iktidar yeniden oy kazanacak bir duruma gelecektir ve bu bizi asla üzmez. Çünkü milletin derdi ile ilgilenildiği görülecektir.

“Bu zihniyetle sorunlar çözülemez”

Bakın, bunu ifade ederken çok üzülüyorum ama geçim sıkıntısı nedeniyle, son 5 yılda 1370 kişinin intihar ettiği bir ülkede alışveriş önerisi adı altında millete fakirlik, çaresizlik aşılanmakta. Eskiden gazeteler çanak çömlek verirdi, şimdi ise fakirlik rehberi veriyor!

Peki, şimdi soruyorum; bu hodgam, şımarık, duygusuz tavır gücünü nereden alıyor? Bu zihniyet gücünü “Evimize ekmek götüremiyoruz.” diyen vatandaşa; “Al, keyif çayı iç!” diyenlerden alıyor!

“Bu ülkede yoksulluk, sorun olmaktan çıktı.” diyenlerden alıyor!

Gençlerimizin, çiftçimizin cebindeki 3 – 4 bin liralık telefonu milletimize çok gören zihniyetten alıyor!

Çiftçilerimiz, alması gereken desteği alamadığı gibi bir de en temel ihtiyacı olan tarım aletlerinin haczedilmesiyle karşı karşıya bırakılıyor.

Çiftçilerimiz sorunlarını dile getirip; “Mahvolduk, çiftçinin problemleri var.” dediğinde “Cebinde Iphone var, o halde senin sorunun yok.” denilebiliyor.

Kıymetli arkadaşlar;

Çiftçinin borcunu ve sıkıntısını dertlenmek yerine, cebindeki telefonu hesap edenlerin bu yaklaşımı ile Türkiye’nin sorunlarının çözülebilmesi mümkün değildir.

UCM Filistin kararı

Basın toplantımıza, bir konuya daha temas ederek son vermek istiyorum.

Uluslararası Ceza Mahkemesi, aslında beklenmedik bir karar aldı.  Mahkeme, Filistin topraklarında işlenen savaş suçları için yetkili olduğunu ilan etti.

Bu doğrultuda 1967’den sonra işgal edilen Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs bölgelerinin de çalışma alanları dâhilinde olduğunu açıkladı. Bu kararı olumlu bir gelişme olarak değerlendirdiğimizi ifade etmek isterim.

İsrail’in yıllardır bölgede tüm insanlığın gözü önünde pervasızca gerçekleştirmiş olduğu zulümlerin,  insan hakları ihlallerinin ve savaş suçlarının ortaya çıkarılarak, sorumluların uluslararası mahkemelerde yargılanma sürecinin gerçekleştirilmesi en büyük temennimizdir.

Bundan daha öte olması gereken ise, bir an evvel İsrail zulmünün ve işgalinin tamamen son bulmasıdır.

Paylaşın