Akşener’den İstanbul Sözleşmesi tepkisi: Bu yetki aşımı milletimiz için hak gaspıdır

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi ve Merkez Bankası Başkanı’nın değiştirilmesini sert sözlerle eleştirdi. Akşener, MB Başkanı’nın görevden alınmasına ilişkin “Bir gecede Merkez Bankası’nın bir başkanını görevden alabiliyorlar. Bu yetki aşımı milletimiz için hak gaspıdır. Bu gaspın bir kez önü açıldı mı nerede duracağını kestirmek zordur.” derken İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin ise, “Birkaç oy uğruna kadınlarımızı, çocuklarımızı feda etmeyi seçtiler” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında konuştu. Akşener, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi ve Merkez Bankası Başkanı’nın değiştirilmesini sert sözlerle eleştirdi.

İYİ Parti Lideri Akşener, “Sayın Erdoğan’ın paşa gönlü ne istiyorsa o yapılıyor. Sadece canları istedi diye uluslararası anlaşmayı kendileri adına feshedilebiliyor. Bir gecede Merkez Bankası’nın bir başkanını görevden alabiliyorlar. Bu yetki aşımı milletimiz için hak gaspıdır. Bu gaspın bir kez önü açıldı mı nerede duracağını kestirmek zordur. Seni o makamlara getiren Türk milletinin iradesine, Türk devletinin hukukuna halel getirecek hesabın içindeysen yol yakınken geri dön. Aynı hukuksuzluğu başka yerlerde kullanmayı hesaplıyorsan, yanlış hesap Bağdat’tan döner” dedi.

“Erdoğan panik içerisinde kimin gözüne nasıl girerim, nasıl oy devşiririm diye çırpınıyor” ifadelerini kullanan Akşener, “İstanbul Sözleşmesi’nin hedefi belli. Kadınları, aileyi ve çocukları korumak” diye konuştu.

“Türkiye’de son 1 yılda 304 kadın öldürüldü” diye sözlerini sürdüren Akşener, “Boşanmalar çığ gibi artıyor. Boşanmalar artıyor. Şiddetin bunda rolü büyük. İşte İstanbul Sözleşmesi bunun için vardır. Birkaç oy uğruna kadınlarımızı, çocuklarımızı feda etmeyi seçtiler” dedi. Akşener, “İlk seçimlerden sonra bu utancı temizleyeceğiz. Biz doğrularını anketlere göre belirleyenlerden değiliz. Söz konusu kadınların hayatı, çocukların sağlığıdır. Bizim için gerisi teferruattır. İktidar istediğini söylesin, biz biliyoruz ki İstanbul Sözleşmesi yaşatır” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Meral Akşener’in partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmadan satır başları şöyle:

“Geçtiğimiz Cumartesi günü, biliyorsunuz Nevruz Bayramı’ydı. Nevruz, Türkler’de, yeniden doğuşu, zorlukları yenip refaha erişi simgeler. Kışın sonunu, baharın gelişini simgeler.

Ergenekon’dan çıkışı, Türk’ün demir dağları delen, o büyük kararlılığını simgeler. Bu vesileyle, bir kez de buradan, Nevruz’un, Zor zamanlardan geçen, türlü sıkıntılarla uğraşan aziz milletimize, Mutluluk, huzur ve refah getirmesini diliyorum. Bu günler elbette geçecek, ve aynı büyük kararlılıkla, o güneşli baharları hep birlikte mutlaka göreceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Türkiye, bir yönetim kriziyle karşı karşıya. Türkiye, hukuksuzlukla, adaletsizlikle karşı karşıya.Türkiye, milli iradeye yapılan saygısızlıklarla karşı karşıya. Cumartesi sabahı itibariyle yaşananlar, beş bin yıllık devlet geleneğimizin, başımıza bela edilen bu ucube sistemde,ne büyük bir tehdit altında olduğunun göstergesidir.

“Devlet Ebed Müddet” diyen bizler, Varlığımızın teminatı olan devletimizin, Sayın Erdoğan’ın elinde, oyuncak olduğu gerçeğine, sessiz kalamayız. Devleti, şahıs şirketi zannettiklerini biliyorduk. Devleti, gelin, görümce ve damatlar için, makam kapısı gördüklerini biliyorduk. Devletin malını deniz, yemeyeni de keriz gördüklerini de biliyorduk.

Ama bugün artık öyle bir noktaya geldiler ki; Devletmiş, anayasaymış, kanunmuş, artık hepsi önemiz birer detay haline geldi. Kendilerini, saray sefasına öyle kaptırdılar ki; Millet iradesini umursayan, memleketin geleceğini düşünen kalmadı.

Bu anlayışla yönettikleri Türkiye’de Sayın Erdoğan’ın paşa gönlü ne istiyorsa, o oluyor, o yapılıyor. Sırf canları istedi diye, uluslararası bir anlaşmayı feshedebiliyorlar. Sırf canları istedi diye, gecenin bir yarısı, itibarı bağımsızlığından gelen Merkez Bankası’nın, bir başkanını daha görevden alabiliyorlar. Sırf canları istedi diye, Türk Milleti’nin kutlu iradesini hiçe sayıp, demokrasinin, hukukun, devlet insanlığının gereklerini yerle bir ediyorlar.

Anayasamız diyor ki; “Anayasada, kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.”

“Bu gaspın bir kez önü açıldı mı, nerede duracağını kestirmek zordur”

Yani diyor ki; “Cumhurbaşkanı’nın karar ve işlemleri, Anayasa’nın ve kanunların üzerinde değildir, onlara tabidir.” Oysa bir bakıyoruz, Bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, kendisine ek yetkiler verilmiş, ve Sayın Erdoğan, Millet iradesini hiçe sayan o kanunsuz yetkiyle, gece yarısı aklına esmiş, ve İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmiş…

Bu yetki aşımı, milletimiz için hak gaspıdır. Mesela, mülkiyet hakkı da, aynı yöntemle gasp edilebilir. Mesela, memuriyetten doğan tüm haklar da, aynı yöntemle gasp edilebilir. Mesela, çalışanlarımızın tüm yasal hak ve güvenceleri de, aynı yöntemle gasp edilebilir. Bu gaspın bir kez önü açıldı mı, nerede duracağını kestirmek zordur.

Yarın, “emekli maaşları artık ödenmeyecek.” diye, bir Cumhurbaşkanlığı kararının, çıkmayacağını bilemezsiniz. Yarın, “çiftçilere anayasal hakları olan, destekleme primini ödemeyeceğim” diye, bir Cumhurbaşkanlığı kararının, verilmeyeceğini bilemezsiniz. Yarın, “Seçme ve seçilme hakkını iptal ediyorum.” diye, bir Cumhurbaşkanlığı kararına, uyanmayacağımız bilemezsiniz.

Sayın Erdoğan; Bu gittiğin yol, yol değil. Böyle olmaz. Böyle devlet yönetilmez. Cumhurbaşkanı dahil hiç kimse, Millet İradesi’nin, Anayasa’nın ve kanunların üzerinde değildir. Aldığın abuk sabuk kararlarla, hukuksuzluğu normalleştirmekten vazgeç. Şimdiden uyarıyorum; Seni, o makamlara getiren Türk Milleti’nin iradesine, Türk devletinin hukukuna, Türk demokrasisinin ruhuna, halel getirecek herhangi bir hesabın içindeysen, Yol yakınken geri dön.

Bugün, uluslararası sözleşmeyi hukuka aykırı bir şekilde, yetkini ve haddini aşarak iptal edip, Yarın da aynı hukuksuzluğu, başka alanlarda kullanmayı hesaplıyorsan, şimdiden söyleyeyim, “yanlış hesap, Bağdat’tan döner. Bugün, kendin için açtığın bu dolambaçlı yollar, yarın döner dolaşır karşına çıkar. Dünün vesayetçilerinin yaptıklarının ötesini, bugün çıkıp, sen kendin yaparsan, Yarın aynısıyla karşılaştığında, dün yanında dimdik duranları, o gün yanında bulamazsın. Bunu böyle bilesin.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, İstanbul Sözleşmesi’ni, 2011 yılında, tüm partilerin onayıyla, milli bir uzlaşıyla kabul etmiştir. AK Parti iktidarının, milletimiz için yaptığı, ender iyi işlerden biridir. O zaman, gelinen bu noktada, sizce de bir gariplik yok mu? Bunca yıldır, bu sözleşmeyi iç siyasete malzeme yapıp, kadınlardan, çocuklarımızdan, aile yapımızdan dem vurup, siyasi rant kovalayan Sayın Erdoğan’ın, bugün çıkıp, aynı sözleşmeyi feshetmeye kalkması sizce de garip değil mi? Elbette garip, ama şaşırtıcı değil.

Neden mi? Çünkü, arkadaşlar zorda. Çünkü, oylar eriyor. O nedenle Sayın Erdoğan, panik içerisinde, “kimin gözüne nasıl girerim?”, “kimden nasıl siyaset devşiririm?” diye çırpınıyor. Sırf, çarpık zihniyetli bir azınlığa şirinlik yapacağım diye, Türkiye’de, şiddet gören, istismar edilen, tacize, tecavüze uğrayan, kadınların, çocuklarımızın güvenliğini, kutsal aile yapımızı kurban ediyor. İşin özü işte budur.

“Şu madde şu anlama gelir”, “bu madde şöyle sakıncalıdır.” gibi, Hamasi ve samimiyetsiz tartışmalara gerek yok. İstanbul Sözleşmesi’nin hedefi belli: Kadınları, çocukları ve aileyi koruyup kollamak. Bu kadar net. Ya kadınları korumayı seçeceksiniz, ya da kadın katillerine cesaret vereceksiniz. Ya çocuklarınızı kollamayı seçeceksiniz, ya da çocuk tacizcilerine yol vereceksiniz. Ya ailelerinize sahip çıkacaksınız, ya da yuvaların yıkılmasına göz yumacaksınız.

Bu kadar basit. Ne var ki, Sayın Erdoğan’ın siyaset anlayışı, korumak ve kollamaktan anlamaz. Onun zihniyeti, kavgadan, kargaşadan anlar. Onun siyaseti, nefretten, düşmanlıktan beslenir. Kimseyi bulamazsa, kendiyle ve kendi icraatlarıyla kavga eder. Nitekim, İstanbul Sözleşmesi konusunda da, durum aslında budur.

Bu arkadaşlar, sözleşmenin gereğini yapmak için, en küçük adımı bile atmamışlar, Şimdiyse çıkıp, kendi elleriyle imzaladıkları sözleşmeye karşı, mücadele ediyorlar. Bizim de bu tiyatroyu, onaylamamızı bekliyorlar. Çok beklerler. Kardeşim; Madem, kafanızı karıştıran maddeler vardı, O zaman sözleşmeyi neden imzaladınız?

Madem, şüpheleriniz vardı, O zaman neden, bir de adını İstanbul Sözleşmesi koydunuz? Madem kadınların, çocuklarımızın iyiliği umurunuzda değildi, O zaman kime şirinlik yapma peşindeydiniz? Bu işler, öyle gece yarısı kararnameleriyle, abuk sabuk konuşan vekillerle, tabela kovalayan trollerle olmaz. Çıkacaksın, devlet yönetmenin ciddiyetiyle, bunların cevabını vereceksin.

Niye imzaladın, şimdi niye vazgeçiyorsun, bu millete, kadınlara anlatacaksın. Öyle haksız, hukuksuz, oldu bittilerle, bu işin içinden sıyrılmazsın Sayın Erdoğan. Türkiye’yi yönetenler ne içeride ne dışarıda yatırımcıya güven vermiyor. İşinizle, aşınızla zerre ilgilenmeyen bu iktidar ömrünü tamamlamıştır. Piyasalar için istikrar ve güvenin adresi olması beklenen Merkez Bankası’nı yap-boz tablosuna çevirmelerinin nedeni budur.

“Kendisi faiz düşmanı ama faizi artıran da kendisi”

Merkez Bankası Başkanı’nı 4,5 ay sonra bir gece yarısı görevden almak ekonomiyi uçuruma sürükleyen bir adımdır. Şuursuz kararlar sonucuda Türkiye yüksek faizin acı reçetesi, yüksek kur ve enflasyonla boğulmaya devam ediyor. 2001 krizinde Türkiye dünyanın en büyük 18’nci ekonomisiyken bugün son sırada tutunmaya çalışıyoruz. Faizler son 4 yılın da zirvesine çıktı. Kendisi faiz düşmanı ama faizi artıran da kendisi.

Cuma sabahı iktidara yakın bir gazete faiz artırımına ‘tezgah’ dedi, aynı gazetenin yazarı yeni başkan oldu. ‘Gazete manşetleriyle bize istikamet veremez’ diyordun, onlar manşet atıyor, sen gereğini yapıyorsun. Nereden nereye. Manşetlerle vuruş vuruşa geliyordunuz, manşetlere eğile eğile gidiyorsunuz. Merkez Bankası Başkanı’nı uyarmak istiyorum, o koltuğa yeni talipler var. Ayasofya İmamı Twitter’dan ayar verip, başkanlığa göz kırptı. Sayın Başkan siz siz olun o koltuğa alışmayın.

Avrupa’nın en fakir ülkesi olmasıdır. Peki çözüm ne? Çözüm gayet açık. Bu ucube sistemden acilen kurtulup, iyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçmek. Hukuku üstün, demokrasiyi de tam ve kamil kılıp ,bu büyük zenginliğin sahibi olan Türkiye’yi, bu zenginliği milletine aktaracak, ahlaklı, ehil ellere emanet etmek. Gerisi kolay.

Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının bizleri bölmesinden, artık bıkmadık mı? Önümüze ardımıza bir sıfat koyup, bunu zorla kabul ettirmeye çalışmalarından, usanmadık mı? El oğlunun değil, kendimizden sandıklarımızın bizi ayırmasından, sıkılmadık mı? Biz sıkıldık.

Ocu, bucu, şucu diye tasnif edilmekten, Sonra da, adına siyaset diyerek, üzerimize hesap kitap yapılmasından artık sıkıldık. Ayrıştırılmaktan, kutuplaştırılmaktan, birbirimize yabancılaştırılmaktan artık sıkıldık. AK Parti’ye oy verenin makbul, vermeyenin terörist ilan edilmesinden artık sıkıldık Ama ne olursa olsun, umudunuzu kaybetmeyin.
Türkiye’nin çözülemeyecek sorunu yok. Biz varız.

Paylaşın

Ali Babacan: Karanlıkta karar alanlar ülkeye oyun oynuyor

Aksaray’da partisinin 1. Olağan Merkez İlçe Kongresi’nde konuşan DEVA Lideri Babacan, cuma gece yarısı yayınlanan kararlara ilişkin, “Yine dış güçler, şunlar bunlar diyorlar. Bunları geçin. Siz bu kararları karanlıkta alsanız da her şey gün gibi açık. Bu oyunu ülkeye siz oynuyorsunuz. Yanlış kararınızın bedelini 84 milyon ödüyor. Hem faiz hem kur arttı. Her kur artışında zengin daha zengin, fakir daha fakir oluyor.” dedi.

Haber Merkezi / Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Aksaray’da partisinin 1. Olağan Merkez İlçe Kongresi’nde konuştu. Gündemdeki sıcak gelişmelere ilişkin görüşlerini paylaşan Babacan, cuma gece yarısı yayınlanan Cumhurbaşkanı Kararları, piyasalarda yaşanan hareketlilik ve düşürülen milletvekilliğiyle ilgili şunları söyledi:

“Hükümetin geçtiğimiz hafta açıkladığı paketlere ‘Lafla peynir gemisi yürümez, uygulamaya bakalım’ dedik. Cumayı cumartesiye bağlayan gece yarısı alınan kararlara bakın, dakika 1, gol 1. Bari açıkladığınız paketlerin hevesini alsaydınız, reform diye açıkladığınız belgelerin mürekkebi kurusaydı. İnsan hakları paketi açıklandıktan hemen sonra TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun bir üyesinin milletvekilliği düşürüldü. Bu milletvekili nerede bir insan hakları olsa tek başına çabalıyor. 1994’ten sonra ilk defa bir milletvekili Meclis’te apar topar gözaltına alındı. Küçük ortak bir şeyler söyledi, sabahında uygulandı.

Ülkeyi zaten uzunca süredir karanlığa sokmuşlardı ama artık aynı askeri vesayet ve muhtıra dönemlerindeki gibi karanlıkta alınan kararlarla yönetmeye başladılar. Artık uymayacağız dedikleri sözleşmenin adı ‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi’. Tüm dünyada “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen, ülkemizde imzalanmış olan temel bir insan hakları belgesi. Bu sözleşme şiddetle ve ayrımcılıkla mücadele sözleşmesi.

Açıkça söyleyin. Kadına yönelik şiddetin artmasını mı istiyorsunuz? Aile içi şiddetin artmasını mı istiyorsunuz? Hiç mi düşünmüyorsunuz, ‘Bu kararı alırsak, bizden cesaret alanlar rahatlıkla eşine, çocuğuna şiddet uygular’ diye? Kimse size ‘şu potansiyel katillere cesaret vermeyin’ demiyor mu? Çete liderlerine övgü düzen ortağınızla beraber, ülkede siyasal şiddetin yeniden ortaya çıkmasına alan açtınız.

Bugün Kadın Politikaları Başkanlığımızın öncülüğünde bir hukuk mücadelesi başlattık. Bu sözleşmeden çekilmeyle ilgili arkadaşlarımız münferiden Danıştay’a dava açıyor. Umarız ki Danıştay hakimlerinin de vicdanı sızlar. Danıştay’a sesleniyorum. Bu konuya hem hukuk hem de vicdan perspektifinde bakın, bu günaha ortak olmayın. Kadınların ahını almayın.

“Rivayete göre, görevden alınan Merkez Bankası Başkanı 130 milyar doları sormuş”

Merkez Bankası’nın 130 milyar dolarını çarçur ettiklerini üstüne basa basa söylüyoruz. Bir rivayete göre, gece görevden alınan Merkez Bankası Başkanımız ‘ya şuna bakın, ne oldu’ demiş. Devlet geleneğinden gelen, devletin sahip olduğu her şeyin aslında millete ait olduğunu bilen bürokratlarımızda bu kaygı vardır: ‘Bu 130 milyar dolar yok, nereye gitmiş?’. Bununla ilgili yapılan bir çalışma neticesinde bu kararın alındığıyla ilgili bir rivayet var. Doğru yanlış bilmeyiz, doğruysa şaşırmam. Çünkü kimse bu rezervlerin ne zaman, hangi kurdan, hangi yöntemle satıldığını bilmiyor.

Merkez Bankası Başkanı görevden alındıktan sonra kur arttı, Türkiye’nin dış borçlanma faizleri ve risk birimi arttı. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ndeki finansal piyasalardaki üçüncü büyük depremi yaşıyoruz. Göstergelerin nereye doğru gideceği bir iki gün geçmeden belli olmaz. Merkez Bankası’nın da bundan sonra ne yapacağı belli olmaz. Yeni Başkan, Para Politikası Kurulu’nu zamanında yapacağını söyledi. Ateşten gömleği giyen aklı başında hareket etmek zorunda kalıyor. O ateşten gömleği giymesi gereken Sayın Cumhurbaşkanı’dır. Yanlış tezi yüzünden bu milletten özür dilemek zorunda.

Yine dış güçler, şunlar bunlar diyorlar. Bunları geçin. Siz bu kararları karanlıkta alsanız da her şey gün gibi açık. Bu oyunu ülkeye siz oynuyorsunuz. Yanlış kararınızın bedelini 84 milyon ödüyor. Hem faiz hem kur arttı. Her kur artışında zengin daha zengin, fakir daha fakir oluyor.

Daha üç gün önce Sayın Erdoğan’ın önüne iki seçenek koydum. ‘Ya yanlışını kabul et ve bu milletten özür dile ya da Merkez Bankası’yla ilgili bir adım at’ dedim. Bunlar her sınavdan çakıyorlar. Çoktan seçmeli de değil, sadece iki cevap seçeneği koyduk; gitti yine yanlış seçeneği işaretledi. Yazı tura atsan tutma ihtimali daha yüksekti.

Sayın Erdoğan’ın bir tezi var. Kendi alanı ekonomi ya(!) Ama son günlerde bunu dediğini duymuyoruz. Ne olur bugünlerde de çıkıp söylesin de bu işin gerçek sorumlusunun kim olduğunu anlayalım. Hiç uğraşmasın, kurumları da şamar oğlanına çevirmesin. Varlık Fonu’na yaptığı gibi kendisini Merkez Bankası’nın başına görevlendirsin. Zaten Para Politikası Kurulu ayda bir toplanıyor; çok vaktini de almaz, bir-iki saatte biter. Hiç olmazsa memleketi batırıp, sonra da suçu başkalarına yüklemez.

“Akraba bakanı parlatmaya çabası var”

Akraba bakanı parlatma çabası var, Merkez Bankası’nı kâr ettirmiş… Merkez Bankası nasıl kâr eder? Karşılıksız, çok para basarsa, faizi yükseltirse ve uygun fiyata alınıp biriktirilen 130 milyar doları mirasyedi gibi çarçur ederse kâr eder. Sen hangi döviz rezervini, hangi yedek akçeyi biriktirdin? Kimsenin aklıyla dalga geçmeyin. Milletin sırtından aldıklarını bir de kâr diye parlatmaya çalışıyorlar.

Bu ülkeyi içine düştüğü bu çukurdan hızlıca çıkarırız. Hani gece insan hastalanır, ateşlenir, kâbus görür ama uyanınca ‘iyi ki bunlar gerçek değilmiş’ der ya… İnanın bir kabustan uyanma hızıyla bu ülkeyi düzeltiriz. Bu ülkenin probleminin özünde kötü yönetim var. İşin ehli ve düzgün bir kadroyla çabucak toparlarız. İşsiz gençlerimizi yarınların meslekleri için çok hızlı bir şekilde eğitimden geçiririz. Güven ortamıyla beraber zaten yatırımlar başlar. Gençlerimiz o yatırımlarla en geç bir, bir buçuk seneye buluşur. İşsizlik sorunu çözülür, istihdam oluşur, Türkiye’ye oluk oluk para gelir.”

Paylaşın

Anayasa Mahkemesi’nin Osman Kavala kararı Resmi Gazete’de

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), Anadolu Kültür A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala’nın bireysel başvurusunda, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine ilişkin gerekçeli kararı Resmi Gazete’de yayınlandı. Kavala, ‘tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği’ gerekçesiyle AYM’ye başvurmuştu.

Haber Merkezi / AYM Genel Kurulu, Gezi Parkı odaklı olaylara ilişkin davada tahliyesi ve beraatine karar verildikten sonra başka suçlamadan tutuklanan Osman Kavala’nın bireysel başvurusunda, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine hükmetmişti. 29 Aralık 2020 tarihli karar, Resmi Gazete’de gerekçeli olarak yayınlandı.

Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu karar sonrası yazılı bir açıklama yapan Osman Kavala, “Anayasa Mahkemesi’nin son anda icat edilmiş, yasadaki tanıma uymayan ve hiçbir delile dayanmayan casusluk suçlamasıyla tutuklanmış olmamı hukuka uygun bulması, akıl alır gibi değildir” ifadelerini kullanmıştı.

Kavala, yazılı açıklamasının devamında ise şunları belir belirtmişti;  “AYM’deki çoğunluğun hukuk normlarına uygun olmayan bu davranışı son derece endişe vericidir. Yargıda en yaygın ve can yakıcı sorun siyasi mesajların ve siyasi ortamın etkisiyle alınan, sağlam gerekçelere dayanmayan ve cezalandırmaya dönüşen tutuklama uygulamalarıdır.

Tutuklama kararları verilirken suçlananın özgür yaşama hakkı karşısında onun adalete ve topluma zararlı bir eylemde bulunma ihtimali tartılır. Kesin olan evrensel haktır, diğeri ise sadece bir ihtimaldir. İhtimalin özgür yaşama hakkını kısıtlamaya gerekçe olabilmesi ancak istisnai şartlarda meşru görülebilir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin de anayasamızın da uyulmasını emrettiği bağlayıcı norm budur.”

Ne olmuştu?

Osman Kavala, daha önce ‘tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği’ iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu. Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, 15 Aralık’taki gündem toplantısında, başvurunun Genel Kurula sevkine karar vermişti.

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Osman Kavala’nın bireysel başvurusunu geçen yılın aralık ayında yapılan gündem toplantısında ele almıştı. Genel Kurul, Kavala’nın Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar vermişti. Kararın 7 üyeye karşı 8 üyenin oy çokluğuyla alındığı öğrenilmişti.

Daha fazla bilgi için TIKLAYIN

Paylaşın

Davutoğlu’ndan dikkat çeken sözler: Saray entrikaları

Partisinin Maltepe 1. Olağan İlçe Kongresi’nde konuşan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın gece yarısı kararnamesiyle görevden alınmasına ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Mesele faiz falan değil; mesele siyaset, mesele bunların iç çekişmeleri. Mesele saray entrikaları. Mesele ortaklar arası pazarlıklar” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, partisinin Maltepe 1. Olağan İlçe Kongresi’nde konuştu.

Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın gece yarısı kararnamesiyle görevden alınmasını ilişkin değerlendirmede bulunan GP Lideri Davutoğlu, “Mesele faiz falan değil; mesele siyaset, mesele bunların iç çekişmeleri. Mesele saray entrikaları. Mesele ortaklar arası pazarlıklar. Yoksa Faiz ise hepimiz faize karşıyız. Kim ister faiz sistemini?” dedi.

Davutoğlu, İstanbul Sözleşmesi’nin fesih kararı içinse, “Sayın Erdoğan ne oldu da başbakanlığınız döneminde bizzat kendi imzanızla yürürlüğe giren bir belgeyi çöpe attınız? Hele bir açıklayın bize sebebini? Baktınız millet ikiye bölündü; Baktınız bu işte ekmek var; Baktınız yandaşlar-karşıtlar diye toplum ikiye ayrışıyor; Bundan ala fırsat mı olur deyip aklınızca kaçan muhafazakar oyları konsolide edeceğinizi sandınız!” ifadelerini kullandı.

HDP’nin kapatılması süreci için ise, “Parti kapatma girişimi tam anlamıyla Türkiye’ye kötülük projesidir” diyen Davutoğlu, “Siyasetin alanını daraltıp Kandile ve İmralıya alan açma projesidir. İmralı’dan mektup getirerek ya da Kandil’in temsilcisi Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkararak seçim kazanmaya çalışanlar bugün de Kandil’in ve İmralı’nın ekmeğine yağ sürecek adım atma peşindeler. İstiyorlar ki, siyasal farklılıklar terörize edilsin ve kutuplaşma üzerinden iktidarlarını korusunlar! Parti kapatma geçmişte defalarca yaşanmış, zerre demokrasi perspektifi, zerre siyasal aklı, zerre sorumluluğu olanın uzak durması gereken bir iştir” dedi.

HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi ve TBMM’de gözaltına alınmasını konu eden Davutoğlu, “90’larda şiir okudu diye hapse giden Erdoğan’ın bugünkü iktidarında, bir vekil bir haberi retweet yaptı diye ceza alıyor” diyen Davutoğlu’nun kongrede yaptığı konuşmadan satırbaşları şöyle;

“Ülkemizi bir garnizona, milleti de sessiz yığınlara çevirmeye çalışan, milletin cebindeki paraya, alnındaki tere, aklındaki fikre cahilce saldıran, ağzını açanı terörist, düşüncesini ifade edeni hain, cehaletlerini eleştirenleri düşman ilan eden bu iktidarla Türkiye’nin gideceği bir yer bulunmuyor. Açıkça söylüyorum, Bahçeli Türkiye’yi 20 yıl önce nasıl iflasa sürüklediyse bugün de ekonomik ve demokratik iflasa sürüklemiştir.

Yapılacak ilk seçimde Türkiye bu koalisyon iktidarından kurtulmalıdır…Sayın cumhurbaşkanı “biz gündemin peşinden gitmeyiz, gündemi biz belirleriz” demişti ya hani. İşte buyrun size yeni Türkiye gündemi. Deliler kuyuya taş atar, kırk akıllı çıkaramaz, misali! İşte yine bir geceyarısı operasyonu, yine meteor yağmuru. Sayın Erdoğan “Damat kadar başınıza taş düşsün” demişti.

“Şimdi de debelenip duruyorlar”

Bedduası tutsun diye elinden geleni ardına koymuyor. Bitmiyor bu ülkenin bunlarla imtihanı. Damadı göndermişti, akıllandılar zannettik. Güven oluşuyor, az da olsa portföy yatırımlar girecek, kur geriliyor, dedik ama yine sayelerinde başa sardık.

Sayın Naci Ağbal 1 puan değil de 2 puan faiz artırınca buna mı bozuldu? Yoksa “şu 128 milyar dolar nereye uçtu gitti bir de ben araştırayım” dedi de operasyona mı maruz kaldı? Faiz ile kur arasına sıkışan bir çaresizlik sendromuna soktular sistemi. Şimdi de debelenip duruyorlar. Bu son operasyonun ardından da şimdi kur şokları bekleniyor.

Dün geceden itibaren Asya piyasalarından başlayarak TL’na duyulan güvendeki azalmayı ve yaşanan kur şokunu hepimiz görüyoruz. Ülkenin kaderini bir insanın iki dudağı arasına sıkıştıran, her geçen gün bizi biraz daha içimize kapatan, fakirleştiren, gençlerimizin iş bulma umudunu körelten, hesap vermeyen, şeffaf olmayan bu ucûbe cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ve bu sistemin yarattığı otoriter iklim ülkeyi yeni bir kur krizinin hatta belki de sonu derin bir ödemeler dengesinin eşiğine getirdi.

Merkez bankasına başkan atamayı herhangi bir devlet kurumuna şube müdürü atamak zanneden, 20 ayda 4. Başkanı atayan, ideolojik saplantılarla para, kur, bankacılık ve faiz yöneten iktidar bir gecede ülkeyi yüzde 10’a yakın küçülttü.

Sorun isimlerde değil. Bu ülkeye son 4 yılda Nobel ekonomi ödülünü almış akademisyenleri getirin onlar bile 1-2 ay içinde ya görevden alınır ya da kaçıp gider bu kara cahil siyaset aklı nedeniyle. Kim alacak bunun sorumluluğunu? Ya da kim engelleyecek bunu?

Öyle bir dertleri yok ki, “saldık çayıra mevlam kayıra” diyecekler adını da serbest kur rejimi koyacaklar! Mesele faiz falan değil; mesele siyaset, mesele bunların iç çekişmeleri. Mesele saray entrikaları. Mesele ortaklar arası pazarlıklar. Yoksa Faiz ise hepimiz faize karşıyız. Kim ister faiz sistemini?

Kim ister halkın enflasyon karşısından ezilmesini? Ama bu cahiller yüzünden, enflasyon dünyada 1-2’lerde gezerken bizde 19.Bunun sorumlusu kim? Yıllarca Faiz lobilerine çatar gibi yaptılar ama asıl faiz lobisi bunlar!

Türk Lirası çok kısa bir sürede yüzde 10’un üzerinde bir kayıp yaşayabilir. TL’de oluşacak değer kaybı, enflasyon dinamiklerini çok hızlı yukarı taşıyacaktır. Bu nedenle artık yüzde 20’nin üzerinde bir enflasyonu görme ihtimalimiz çok yüksek. Yeni başkan buna rağmen göreve geliş amacı doğrultusunda “faiz indirme” deneyine girişecek. Ardından daha önce Berat Albayrak döneminde yapıldığı gibi döviz satışına başlayabilir. Bu da zaten (-47) milyar$ a düşmüş swap sonrası net rezervleri daha da düşürecek.

“Sorunların ana kaynağı ‘tek adam’ rejimine dönüşen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”

Bankacılık sisteminin mevduatlarının yüzde 55’i yabancı para cinsinden. Bu nedenle bankaların yabancı para mevduatları tutabilmek için faizleri çok yükselttiğini göreceğiz. Ancak buna rağmen sermaye çıkışları yaşanacaktır. Hem yurtiçi hem yabancı sermaye çıkışlarının Türkiye’yi yeni bir “içe kapanma” dönemine götüreceğini düşünüyoruz. Bu da maalesef ülkeyi 2021 yılında da, kendi grubundaki ülkelerle karşılaştırıldığında çok derin bir “fakirleşmeye” götürecektir.

Sorunların ana kaynağı “tek adam” rejimine dönüşen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi. Bir G-20 ülkesinin yönetim kalitesinin kısa sürede nereden nereye gelebileceği konusunda Türkiye maalesef ileride kitaplara konu olacak bir “felaket hikayesi” yazmakta.

“Çok mu rahatsızdınız altına imza attığınız İstanbul Sözleşmesi’nden”

Sayın Erdoğan ne oldu da başbakanlığınız döneminde bizzat kendi imzanızla yürürlüğe giren bir belgeyi çöpe attınız? Hele bir açıklayın bize sebebini? Baktınız millet ikiye bölündü; Baktınız bu işte ekmek var; Baktınız yandaşlar-karşıtlar diye toplum ikiye ayrışıyor; Bundan ala fırsat mı olur deyip aklınızca kaçan muhafazakar oyları konsolide edeceğinizi sandınız!

Yahu siz kimi kandırdığınızı zannediyorsunuz? “Cambaza bak” diyerek kaçacak olanları da bloke etmeye mi çalışıyorsunuz? Beyler, siz yanlış hesaplamışsınız o seçmenin kaçma sebebini! Onlar tam da sizin samimiyetsizliğiniz, ikiyüzlükleriniz, dün dediklerinizden ertesi gün çark etmenizden ötürü kaçtılar! O seçmenin sizden kaçma sebebi Adaletsizliklerdir! Yolsuzluklardır! Sizin kötü ekonomi yönetiminiz sayesinde oluşan yoksulluktur!

Siz bunlardan tövbe etmedikçe; cahilliklerinize, zulümlerinize son vermedikçe o insanların sizin kurnazlıklarınıza kanıp gemiyi terk etmekten vazgeçeceğini mi sanıyorsunuz?! Sizin ucuz ayak oyunlarınıza, sahte politikalarınıza, artık insanların karnı tok…. Onların, hayali dizilerinizde Abdülhamid’e elçi tokatlattırıp, İnsanlık suçu işleyen Çinlilerden nasıl fırça yediğinizi görmediklerini mi zannediyorsunuz? Çok mu rahatsızdınız altına imza attığınız İstanbul Sözleşmesi’nden. Giderdiniz Avrupa Konseyi’ne. Tartışmaları bertaraf edecek şerhler düşer, yorum beyanlarında bulunurdunuz olur biterdi.

Gelecek Partisi olarak aile yapısının korunmasının vazgeçilmez ilkemiz olduğunu, Ermenistan örneğini de vererek, sözleşmenin böyle bir hüküm içermediğini, tereddütlerin giderilmesi için Hükümetin derhal Avrupa Konseyi’nin Venedik Komisyonu’na başvurarak Sözleşmenin eşcinselliğe yasal güvence sağlamadığına ilişkin görüş almasını kamuoyu önünde defalarca talep ve tavsiye ettik.

Marjinal grupların yorumları sebebiyle uluslararası sözleşmelerden ve yasalardan vaz geçilecekse bunun sonu hukuki kaos olur. Böylesi bir kararın alınış gerekçesi kesinlikle aileyi korumak değil, MB Başkanının görevden alınmasını perdelemektir. Özetle bunların derdi sözleşme mözleşme değil. Topluma fayda mı getirmiş yoksa zarar mı o da değil.

Erdoğan ve AK Parti resmen kendilerine oy vermiş milyonlarca vatandaşımızın temsil yetkisini Bahçeli’ye devretmiş durumdadır. Bahçeli “af çıkmalı” diyor, af çıkıyor. Bahçeli “seçim yasası değişmeli” diyor, seçim yasasını değiştirme hazırlıkları başlıyor. Bahçeli “reforma ne gerek var” diyor, Erdoğan reformdan vazgeçiyor. Bahçeli “HDP kapatılmalı” diyor, Erdoğan HDP’nin kapatılmasına rıza gösteriyor.

“Kandil’in ve İmralı’nın ekmeğine yağ sürecek adım atma peşindeler”

Bahçeli’nin HDP ile öğrenci andını birlikte zikreden açıklamalarının hiçbirinin milliyetçilikle, vatanseverlikle bir alakası yoktur. *Öğrenci andı 2013’te zaten kaldırılmıştı. HDP de 2013 yılından beri mevcut olan bir parti. Peki sormak gerekmez mi “Bunlar bugün mü Bahçeli’nin aklına geldi?” diye. Bunların bugün gündeme getirilmesinin tek nedeni, MHP’nin oy kaybediyor olmasıdır. Bahçeli oy kaybını toplumsal barışı bozarak, toplumu ayrıştırarak, gerilimi arttırarak durdurmaya çalışıyor. Bu vatanseverlik değil, millete en büyük zararı vermektir.

Parti kapatma girişimi tam anlamıyla Türkiye’ye kötülük projesidir” diyen Davutoğlu, “Siyasetin alanını daraltıp Kandile ve İmralıya alan açma projesidir. İmralı’dan mektup getirerek ya da Kandil’in temsilcisi Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkararak seçim kazanmaya çalışanlar bugün de Kandil’in ve İmralı’nın ekmeğine yağ sürecek adım atma peşindeler. İstiyorlar ki, siyasal farklılıklar terörize edilsin ve kutuplaşma üzerinden iktidarlarını korusunlar! Parti kapatma geçmişte defalarca yaşanmış, zerre demokrasi perspektifi, zerre siyasal aklı, zerre sorumluluğu olanın uzak durması gereken bir iştir.

90’larda şiir okudu diye hapse giden Erdoğan’ın bugünkü iktidarında, bir vekil bir haberi retweet yaptı diye ceza alıyordu. Alın size 90’lar, alın size eski Türkiye. Bunların 94 ruhu dedikleri şeyi siz ne sanmıştınız ki? İşte hukuk tanımazlıkta Meclise yaşattıkları utanç verici tarihi anlar. Sayın Gergerlioğlu’na son yaptıkları muameleyi hep birlikte izledik.

Abdest almasına, namaz kılmasına bile müsaade etmeden yaka paça, gömlek pijama emniyete götürdüler. *Bu nasıl bir vicdansızlıktır, bu nasıl bir hukuksuzluktur. 1994 yılında bile vekiller bir hafta Mecliste kalmıştı da, DGM savcısının ısrarıyla ancak evlerinden gözaltına alınabilmişlerdi. Bunlar aymazlıkta da, zulümde de çağ atladılar. Bunların uzay dedikleri, uçmak dedikleri bu işte. Bunlar hukuksuzlukta, adaletsizlikte, anti-demokratlıkla, despotlukta, vicdanları kanatmada çağ atladılar.

 

Paylaşın

Bakan Koca’dan “iş yerinde maskesini çıkaranlara” uyarı

Kişisel sosyal medya hesabından bir paylaşım yapan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, iş yerlerinde maskenin çıkarıldığı bilgisini aldıklarını belirterek, “İşteyken, gözden uzak da değilsiniz; aldığınız riskle 83 milyonun gözü önündesiniz. Lütfen sorumlu davranın. Maskenizi çıkarmayın” dedi.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, kişisel sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşımla iş yerinde maskesini çıkaranları uyardı. Koca, uyarısında şu ifadeleri kullandı:

“İş yerinde maskesini çıkaranlar olduğu bilgisini alıyoruz. Oysa risk, dışarıda olduğu gibi, iş ortamında da sürüyor. İşteyken, gözden uzak da değilsiniz; aldığınız riskle 83 milyonun gözü önündesiniz. Lütfen sorumlu davranın. Maskenizi çıkarmayın.”

Paylaşın

İBB Başkanı İmamoğlu’dan Gezi Parkı açıklaması: Trajikomik bir karar

İzmir’de gazetecilerin Gezi Parkı ve İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili sorularını yanıtlayan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Sultan Beyazıt Hanı Veli Hazretleri Vakfı’na devredilen Gezi Parkı’yla ilgili, “Çok trajikomik bir karar” ifadelerini kullandı. İmamoğlu, “Tekrar İstanbul halkı lehine bir karar çıkacağını umut ediyorum, davamızı başlatıyorum” dedi.

Haber Merkezi / İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İzmir’de düzenlenen “Kentlerde Sürdürülebilir Su Politikaları Zirvesi”ne katıldı. Zirve sonrasında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan İBB Başkanı İmamoğlu, Taksim Gezi Parkı’nın mülkiyetinin Sultan Bayezid Vakfı’na devriyle ilgili soruya, şu yanıtı verdi:

“Çok trajikomik bir karar. 2008’da, yanılmıyorsam vakıflarla ilgili kanunun 30. maddesine dayanılarak yapılmış bir hamle. Ama o kanun da aslında o kadar net yazılmış ki; ‘Vakıf eliyle yapılan’ diye tarifleniyor. Geçmişte vakıf eliyle yapılan, eğer bugün İl Özel İdaresi’nde, belediyede ya da kamunun herhangi bir kurumunda mülkiyet olarak duruyorsa, bunun Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devri, diye tanımlanmış kanun. Ama bunun Gezi Parkı ile uyan hiçbir tarafı yok. Bir kere Sultan Bayezid Vakfı diye bir vakıftan bahsediliyor. Bu vakfın da ne yazık ki temelinde çok sıkıntılı, sorunlu haller var.

Ama daha da önemlisi burası Gezi Parkı, kültür varlığı değil. Yani Gezi Parkı, kültür varlığı değil. Kanun, kültür varlıkları ile ilgili. Gezi Parkı’nda 100 sene önce bir Topçu Kışlası yapılmış. Ama o Topçu Kışlası, Selim zamanında yapılmış. Bayezid Han Hazretleri Vakfı ile alakalı değil. Yani, okudukça insanın gülesi geliyor. Böyle uydurma, mesnetsiz kararla İstanbul halkına ait güzel bir parkın, akşamdan sabaha bir kararla, bir yazıyla, bekler gibi hazır halde, tapuyu da Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tescil edilmesi, İstanbulluya karşı hiçbir kural dinlemeksizin, kendi bildiğini yapmaya çalışan bir aklın sonucu. Elbette biz, mücadelemizi hukuken veriyoruz, vereceğiz. Buna bir mülkiyet davası açıyoruz.

İstanbul halkına ait, 100 senedir İBB’ye ait bir alanın, ki Bayezid Han zamanında orada park yoktu, bina yoktu, yapı yoktu… Bugün Genel Sekreter Yardımcımız güzel bir örnek verdi. Örneğin; Bayezid Camii yapılırken, vakıf onun için kurulur. Ki İstanbul’da birçok cami, birçok han, hamam böyledir. O vakfın himayesinde o cami yapılır. O cami kesinlikle, o vakıfa aittir. Ama burada böyle bir durum yok. Bildiğiniz bomboş arsa. 400 sene önce. O zaman İstanbul’da ya da bulunduğumuz İzmir’de belki de Ankara’da, el koyamayacakları yer yok, böyle bakarsak olaya. Hızlıca yasanın ışık tuttuğu şekilde, tekrar İstanbul halkı lehine bir karar çıkacağını umut ediyorum, davamızı başlatıyorum.

“Bir avuç insanın aklı olarak görüyorum”

İmamoğlu, Cumhurbaşkanı kararıyla feshedilen “İstanbul Sözleşmesi” ile ilgili görüşlerini soran gazeteciyi, “İstanbul Sözleşmesi ile ilgili saatlerce konuşabiliriz. Gündem yoğun. Gündemin içerisinde, hafta sonunda bizi en çok üzen konulardan bir tanesi İstanbul Sözleşmesi’nin devre dışı bırakılmasıydı. Kadını koruyan, cinsiyet eşitliğini topluma aktaran, anlatan ve bunu himayesi altına alan ve de İstanbul ile anılan uluslararası bir sözleşmenin İstanbul’da yapılıyor olması bu kadar kıymetliyken, bunu bertaraf etmeyi bir avuç insanın aklı olarak görüyorum. Bütün İstanbul, bütün Türkiye buna karşı. Bütün kadınların buna karşı bir direnç göstermesi lazım. Kadını koruyan belki de genç kız ve çocuklarımızın hayata bakışlarını, çağdaş bir ülkede yaşama direncini, sevincini artıran böyle bir sözleşmeyi bertaraf ettikten sonra bence en büyük dersi, bunu bertaraf edenlere kadınlar verecektir, diye düşünüyorum” şeklinde yanıtladı.

Paylaşın

Öztrak’tan Dolar/TL yorumu: Beceriksizliğin müellifi Erdoğan Şahsım Hükümetidir

Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınması sonrası Dolar/TL kurunda yaşanan dalgalanmaya ilişkin açıklamada bulunan CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Bu görülmemiş beceriksizliğin müellifi Erdoğan Şahsım Hükümetidir.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınması sonrası Dolar/TL kurunda yaşanan dalgalanmaya ilişkin açıklamada bulundu.

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, şu ifadeleri kullandı:

“Faizi yüzde 17’den yüzde 19’a çekip, TL’nin yüzde 10’nun üzerinde değer yitirmesine sebep olmak. Hem daha yüksek faiz, Hem daha değersiz TL ile milleti ezmek. Bu görülmemiş beceriksizliğin müellifi Erdoğan Şahsım Hükümetidir.”

Paylaşın

Kısıtlamaları ihlal eden 22 bin 810 kişiye ceza!

İçişleri Bakanlığı, 15-22 Mart tarihleri arasında yeni tip koronavirüs (Kovid 19) nedeniyle uygulanan sokağa çıkma kısıtlamalarına uymayan 22 bin 810 kişi hakkında adli/idari işlem yapıldığını duyurdu. Bakanlık, açıklamasında, “Salgınla mücadelemiz sona erip, tam normalleşme sürecine geçinceye kadar temizlik, maske ve mesafe olmak üzere diğer kurallara uymayı sürdürmeliyiz.” ifadeleri kullanıldı.

Haber Merkezi / İçişleri Bakanlığı, resmi internet sitesi üzerinden 15-22 Mart tarihleri arasında uygulanan sokağa çıkma kısıtlamalarıyla ilgili olarak açıklama yaptı.

Bakanlık’tan yapılan açıklamada yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla mücadelede kontrollü normalleşme döneminde olunduğu hatırlatıldı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

”Bu dönemde illerimiz vaka sayılarına göre düşük, orta, yüksek ve çok yüksek şeklinde risk gruplarına ayrılarak tedbirler bu seviye gruplarına göre belirlenmiştir. Yeni süreçte ülke genelinde hafta içi sokağa çıkma kısıtlaması 21.00-05.00 saatleri arasında devam etmektedir.

Hafta sonlarında ise; düşük ve orta risk grubunda yer alan illerimizde sokağa çıkma kısıtlaması, hafta içinde olduğu gibi 21.00-05.00 saatleri arasında,

Yüksek ve çok yüksek risk grubundaki illerimizde ise, Cuma 21.00-Cumartesi 05.00 saatleri arasıyla Cumartesi 21.00’den başlayıp Pazar günün tamamını kapsayıp Pazartesi günü saat 05.00’de bitecek şekilde uygulanmaktadır.

Bu kapsamda 15-22 Mart tarihleri arasında sokağa çıkma kısıtlamasını ihlal eden 22 bin 810 kişiye adli ya da idari işlem uygulanmıştır.

Salgınla mücadelemiz sona erip, tam normalleşme sürecine geçinceye kadar temizlik, maske ve mesafe olmak üzere diğer kurallara uymayı sürdürmeliyiz. Aziz milletimize; bu süreçte göstermiş olduğu sabır, fedakârlık ve anlayıştan dolayı teşekkür ediyoruz.”

Paylaşın

Marmara Denizi’nde 3.7 büyüklüğünde deprem

Kandilli Rasathanesi, Marmara Denizi’nde 3.7 şiddetinde deprem meydana geldiğini duyurdu. Deprem, Balıkesir’in Erdek ilçesinde hissedildi. Depremin ardından Erdek sakinleri kısa süreli tedirginlik yaşadı.

Haber Merkezi / Kandilli Rasathanesi verilerine göre Balıkesir’in Erdek ilçesi açıklarında, Marmara Denizi’nde 3.7 şiddetinde deprem meydana geldi.

Saat 00.33’de yerin 11 kilometre altında meydana gelen deprem Erdek ilçesinde hissedildi. Depremin ardından Erdek sakinleri kısa süreli tedirginlik yaşadı.

Paylaşın

Ayla Karaca, Kovid 19’dan hayatını kaybetti; Ayla Karaca kimdir?

Asıl adı Atina Miloharakti olan Ayla Karaca, 87 yaşında yeni tip koronavirüs (Kovid-19) nedeniyle hayatını kaybetti. Ayla Karaca, uzun zamandır bakım evinde kalıyordu. Karaca, Uzunçayır Rum Ortodoks Mezarlığı’ndaki aile kabristanında toprağa verildi.

Haber Merkezi / 2004 yılında Kanal D ekranlarında yayınlanan Yabancı Damat dizisinde Eleni karakterini canlandıran Ayla Karaca, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) nedeniyle 87 yaşında hayatını kaybetti.

Asıl adı Atina Miloharakti olan Ayla Karaca, uzun zamandır bakım evinde kalıyordu. Karaca’nın cenazesi Uzunçayır Rum Ortodoks Mezarlığı’ndaki aile kabristanında toprağa verilecek.

Ayla Karaca kimdir?

Ayla Karaca (gerçek adı Atina Miloharakti; d. 20 Mayıs 1933, İstanbul – 18 Mart 2021, Balçova, İzmir), Türkiye Rumu oyuncu.

1933 yılında Kurtuluş’ta doğdu. İlk olarak 1944’te 12 yaşında Ses Tiyatrosu’nda “Kapan” adlı piyesle oyunculuğa başladı. Okuduğu bir Rumca şarkı ile tanınırlığı arttı. Muammer Karaca grubunun esas kadrosunda yer aldı. 8 ay süren bir Anadolu turnesi sırasında arkadaşlarının verdiği Ayla adı ve Muammer Karaca’dan aldığı soyadı ile “Ayla Karaca” sahne adını aldı.

1949’da ilk filmi olan “Ayşe’nin Duası”nda rol aldı. İlk evliliğini oyuncu Tevhit Bilge, ikinci evliliğini 1950’lerde görüntü yönetmeni Özen Sermet ile yaptı. Sermet ile evlendikten sonra oyunculuğu bırakarak Amerika’ya yerleşti. Üçüncü evliliği, Ulvi Alacakaptan’ın babası turizmci Ercüment Hakkı Alacakaptan ile 18 yıl sürdü. 90’lı yılların sonunda oyunculuğa döndü ve birkaç dizide rol aldı.

Paylaşın