Bakan Gül’e “Demirtaş Neden Serbest Bırakılmıyor?” Sorusu

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararlarına rağmen Selahattin Demirtaş’ın neden serbest bırakılmadığını ve serbest bırakılmamasının yasal dayanağını Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e sordu.

Haber Merkezi / Soru önergesinde, “Bugün iç hukuk uygulamalarında AİHM kararlarının taraflı uygulandığına veya hiç uygulanmadığına dair çok sayıda örnek yaşamaktayız. Bunun en çarpıcı ve somut örneğini, önceki dönem eş genel başkanımız Selahattin Demirtaş hakkında AİHM’in “derhal tahliye edilmesine” yönelik kararının uygulanmamasında görmekteyiz” diyen Beştaş, Erdoğan’ın, “AİHM’nin verdiği kararlar bizi bağlamaz, biz karşı hamlemizi yaparız, işi bitiririz” ifadesini hatırlattı.

Önergesinde “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve Bakanlar Komitesine verilen süre içinde sunulacak eylem planının uygulanması ve Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması gerekmektedir” diyen Beştaş, Bakan Gül’ün yanıtlaması istemiyle 9 soru yöneltti.

Soru önergesinde şu ifadeler yer aldı:

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit GÜL tarafından Anayasa’nın 98. ve İçtüzüğün 99. maddesi gereğince yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46. maddesine göre Sözleşmeye taraf tüm devletler AİHM kararlarına uymaya mecburlardır. Bu açıdan AİHM kararları, üye devletler için bağlayıcıdır ve infazı zorunludur. AİHS 44. maddeye göre de AİHM Büyük Dairesinin kararları kesindir ve AİHS’nin tarafı olan ülkeler, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler. Yine Anayasa’nın 90.Maddesine göre; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.”

“Demirtaş hakkındaki ihlaller silsilesine devam edilmiştir”

Ancak ne yazık ki bugün iç hukuk uygulamalarında AİHM kararlarının taraflı uygulandığına veya hiç uygulanmadığına dair çok sayıda örnek yaşamaktayız. Bunun en çarpıcı ve somut örneğini, önceki dönem eş genel başkanımız Selahattin Demirtaş hakkında AİHM’in “derhal tahliye edilmesine” yönelik kararının uygulanmamasında görmekteyiz.4 Kasım 2016 tarihinden bu yana tutuklu olan Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğunun devamı ile ilgili olarak AİHM 20 Kasım 2018 tarihli kararında, Demirtaş’ın tutukluluk halinin sürmesini kişi özgürlüğünün ihlali olarak kabul etmiştir. Aynı zamanda AİHM kararında seçme ve seçilme hakkının da ihlal edildiğine karar vermiştir. Yine Türkiye’ye karşı verdiği bir kararda ilk kez Sözleşme’nin 18. maddesinin ihlal edildiğine, yani Demirtaş’ın hukuki değil siyasi gerekçeyle tutuklandığına karar vermiştir. Ancak cumhurbaşkanının “AİHM’nin verdiği kararlar bizi bağlamaz, biz karşı hamlemizi yaparız, işi bitiririz” şeklindeki açıklamalarından sonra bu kararın gereği yerine getirilmemiş ve Demirtaş hakkındaki ihlaller silsilesine devam edilmiştir.

AİHM’in daha önce verdiği ve Demirtaş’ın hapsedilmesinin siyasi saikle olduğuna dair tespitini, AİHM Büyük Daire de 22 Aralık 2020’de verdiği kararla tekrarlamıştır. Büyük Daire, 20 Eylül 2019 tarihli ikinci tutuklamanın, Demirtaş’ın 4 Kasım 2016 tarihli ilk tutukluluğunun devamı niteliğinde olduğunu vurgulayarak, halen bu nedenle tutuklu olan Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması gerektiğine hükmetmiştir.

AİHM Büyük Dairesinin kararından sonra, son olarak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de 17 Eylül 2021 tarihli kararında Demirtaş’ın bir an önce serbest bırakılmasını istemiştir. Demirtaş ve Kavala’nınderhal serbest bırakılması gerektiğine yönelik bir kez daha uyarıda bulunan Komite, Aralık oturumuna kadar Kavala’nın serbest bırakılmasını bekleme kararı almış; Demirtaş için eylem planınısunması için de Türkiye’ye 30 Eylül’e kadar süre vermiştir. Komitenin, Demirtaş ile ilgili kararında “Propaganda suçundan verilen 4 yıl 8 aylık hapis cezasının, Demirtaş’ı cezaevinde tutma ve seçimlere katılmasını engelleme amacı taşıdığı” belirtilirken, “Başta Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden dava ve Yargıtay’ın onama kararı olmak üzere, Demirtaş’ın yasama dokunulmazlığı ve ifade özgürlüğü kapsamında kalan açıklamaları nedeniyle uygulanan bütün olumsuz yaptırımların sonuçlarının ortadan kaldırılması gerektiği” hatırlatılmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve Bakanlar Komitesine verilen süre içinde sunulacak eylem planının uygulanması ve Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması gerekmektedir.

Bu bağlamda;

1- Selahattin Demirtaş hakkındaki 20 Kasım 2018 tarihli AİHM kararına, 22 Aralık 2020 tarihli AİHM Büyük Daire kararına ve 17 Eylül 2021 tarihli Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararına rağmen neden hala tahliye edilmemiştir?

2- Hem 2018’deki AİHM Daire hem de 2020’deki AİHM Büyük Daire kararından sonra Demirtaş’ın serbest kalmasının önüne geçilmesi için çözüm sürecinin başladığının duyurulduğu 2013 Newroz’unda yaptığı bir konuşma sebebiyle ona verilen bir hapis cezası önce İstinaf’ta, sonra yapılan değişiklikle Yargıtay’da onaylanmıştır. Dolayısıyla Demirtaş şu anda 20 Eylül 2019 tarihinde ikinci kere tutuklandığı dosyadan tutuklu ve Yargıtay’ın verdiği kararla birlikte başka bir dosyadan da hükümlü bulunmaktadır. Bu dosya ifade özgürlüğü kapsamında olduğu halde, serbest bırakılmamasının yasal dayanağı nedir?

3- AİHM Büyük Daire’nin kararı üzerine Avrupa Komitesi Bakanlar Komitesi’nin verdiği karar sonucu; Ankara 22 Ağır Ceza Mahkemesi’nin Demirtaş’ın tutukluluğuna derhal son vermemesinin ve Anayasa Mahkemesi’nin de 4 yıl 8 aylık hapis cezası ile ilgili başvuruyu inceleyip, hükmün kaldırılmasının önünü açmamasının gerekçesi nedir?

4- Demirtaş ve Kavala davalarının dışında başka davalarda da yerel mahkemelerinsiyasi sebeplerle, Anayasa Mahkemesi dâhil olmak üzere başvurucuların cezaevinde tutulması için bir çaba içinde olduğu bilinmektedir. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla ilgili bu hak ihlallerini önlemeye yönelik herhangi bir girişiminiz olacak mıdır?

5- Selahattin Demirtaş hakkında TCK’nin 314. maddesinde düzenlenen örgüt üyeliği suçunun kanuni olarak öngörülemez olduğu; çok açık ve geniş olarak yorumlandığı tespiti karşısında herhangi bir kanun değişikliği yapılması hazırlığı var mıdır?

6- Komitenin önüne herhangi bir dosya geldikten sonra taraf devletin tespit edilen ihlal ile ilgili altı ay içinde eylem planı hazırlaması gerekmektedir. Komite, AİHM’in arasında yargı bağımsızlığının da olduğu tespitlerini hatırlatarak Türkiye’de özellikle siyasi tutuklulukla ilgili olarak yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi için atılacak adımları da içerecek şekilde eylem planı sunulmasını talep etmektedir. Bu kapsamda hazırlığı yapılan bir eylem planı var mıdır? Yok ise, gerekçesi nedir?

7- Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin üye devletlerin üyeliğini askıya alma ve üye devletleri üyelikten atma yetkisine sahip olduğu göz önüne alındığında bu karara uyulmaması halinde meydana gelecek sonuçların sorumluluğu kime ait olacaktır?

8- AİHM kararlarına uymamanın yaptırımı Avrupa Konseyi’nden çıkmak olduğu halde, neden bu yaptırım ve yaratacağı ağır sonuçlar göze alınmaktadır?

9- Cumhurbaşkanının “AİHM’nin verdiği kararlar bizi bağlamaz” şeklindeki ifadesinden sonra yaşanan hukuksuzluklar silsilesi, cumhurbaşkanının yargıya müdahale ettiğinin ve mahkemelerin de talimatla karar verdiğinin kanıtı değil midir? Şayet öyle ise mahkemelerin “bağımsız” olduğundan söz edebilir miyiz?

Paylaşın

Bakan Özer, Aşı Olan Öğretmen Oranını Paylaştı

Şile Necda Moralıgil İlkokulu ve Ortaokulunun yeniden hizmete açılması törende konuşan Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, öğretmenlerde bir doz aşı oranının yüzde 92, iki doz aşı oranının ise yüzde 83, aşı olmayıp antikor üreten öğretmen oranının yüzde 5 olduğunu söyledi.

Haber Merkezi / Bakan Özer, konuşmasında 2020 Mart ayından itibaren tüm dünyanın daha önce deneyimlemediği bir süreçten geçtiğini ve hala geçmeye devam ettiğini, bir ön hazırlık olmadığı için ülkelerin yeni sürece adapte olmakta zorluklar yaşadığını belirtti.

Bu süreçte en fazla etkilenen sektörlerden birinin de eğitim olduğunu ancak Milli Eğitim Bakanlığının salgın döneminde tüm camiasıyla müthiş bir performans gösterdiğini ifade eden Bakan Özer, “Okulları artık kapalı tutma lüksümüz yok. Okulların yüz yüze eğitime ara vermesinde istediğiniz kadar dijital platformları verimli bir şekilde kullanabilirsiniz ama okul, sadece öğrenmenin gerçekleştirildiği mekânlar değildir. Öğrencilerimizin psikososyal gelişimlerini tamamladığı, ortak çalışmalar üretebildiği; kültür, sanat ve spor aktivitelerinin yapıldığı mekânlar. Dolayısıyla yüz yüze eğitimin yerine ikame edilecek hiçbir mekanizma yoktur ama bu, şu demek değildir: Dijital platformlardan vazgeçeceğiz. Hayır ama yüz yüze eğitime devam ederken sürekli dijital platformlardan da destek alacağız” dedi.

“Eğitim sistemi devasa bir sistem”

Okulların sağlıklı bir şekilde kurallara riayet ederek yüz yüze eğitime devam ettiğini belirten Özer, şu bilgileri aktardı:

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin eğitim sistemi devasa bir sistem. 18 milyon öğrencimiz var. 1.2 milyon öğretmenimiz var. 100 binin üzerinde idari personelimiz var. 150 bin servis şoförü ve rehberlik destek elemanları var. Kabaca 20 milyon insanın varlık alanı bulduğu bir sistemden bahsediyoruz. Bu sistemi yüz yüze eğitime maksimum düzeyde devam ettirebilmek için vaka bazlı, okul bazlı bir yöntemle süreci yönetmeye çalışıyoruz. Bizim 57 bin 180’i devlet okulu olmak üzere 71 bin 320 okulumuz var. 850 bin dersliğimiz var”

Sağlık Bakanlığının belirlediği vaka veya yakın temas nedeniyle bazı sınıfların yüz yüze eğitime 14 gün ara verdiğini, 14 günlük süre içinde dijital platformlar üzerinden uzaktan eğitime devam edildiğini aktaran Özer, “Eğitim sisteminin, açık ve yüz yüze eğitime devam etmesinin bu süreçte bir milli güvenlik meselesi olduğu yönündeki irademizin arkasında duruyoruz.” ifadelerini kullandı.

Aşı olan öğretmen oranı

Bakan Özer, öğretmenlerle gurur duyduklarını dile getirerek, öğretmenlerde bir doz aşı oranının yüzde 92, iki doz aşı oranının ise yüzde 83, aşı olmayıp antikor üreten öğretmen oranının yüzde 5 olduğunu aktardı.

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan Dikkat Çeken ‘İttifak’ Açıklaması

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, seçim ittifakı tartışmalarına ilişkin yaptığı açıklamada, “Seçimlerde ne yapacağımız zaten her gün açıklıyoruz. Anlamayanlara bir kez daha 27 Eylül’de deklarasyonla anlatmaya çalışacağız.  Bizim yolumuz bellidir. Biz bütün ezilenlerin, halkların, halkların bütün temsilcilerinin, her inançtan her kesimden insanı insanı bir araya getirerek Meclis’te en güçlü demokratik iradeyi oluşturmak için kendi yolumuzda yürümeye devam edeceğiz. Seçimler için ittifakımız halkladır, demokrasi güçleriyledir. Halklarladır, ezilenlerledir, gençlerledir, kadınlarladır” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “HDP’liyiz Her Yerdeyiz” programımız kapsamında Bursa Yıldırım’da düzenlenen halk buluşmasında konuştu. Alandaki partilileri Türkçe ve Kürtçe selamlayan Sancar, açıklamasında şunları söyledi;

“HDP’liyiz Her Yerdeyiz. Bir gün Şırnak’tayız, bir gün Muğla’da. Bir gün Van’dayız, bir gün İstanbul’da. Bir gün Mardin’deyiz, bir gün Sinop’ta ve şimdi Bursa’dayız. Sizlerleyiz, mutluyuz, onurluyuz. Bütün saldırılara rağmen, her türlü kara propagandaya rağmen, davalara, kumpas davalarına gözaltı operasyonlarına, Denir Poyraz’ızımızı katleden kalleş saldırılara rağmen dimdik ayaktayız ve yine her yerdeyiz. Yürüyüşümüz sürüyor. Her yerde mücadele yürüyor. Sürüyor bu mücadele daha da sürecek.

“Özgürlüklerde buluşacağımız günler yakındır”

Sokak sokak, mahalle mahalle, pazar pazar, meydan meydan buluşuyoruz. Halklarımızla buluşuyoruz, Meydanlardayız, tarlalardayız, fabrikalardayız. Mücadelemiz her yerde sürüyor. Zindanlarda sürüyor, sürgünlerde büyüyor. Dün Avrupa’nın dört bin yanında sürgünde yaşayan haklarımız “HDP’liyiz, HDP’yi savunuyoruz” diye meydanları doldurdular, yürüdüler. Bütün dünyada HDP’nin dimdik ayakta olduğunu bir kez daha haykırdılar. Onlara da teşekkürler, selamlar. Biliyoruz ki bu mücadele barış mücadelesidir. Bu mücadele demokrasi mücadelesidir, bu yol özgürlüğe giden yoldur. Zindanlardaki arkadaşlarımızla sürgündeki yoldaşlarımızla özgürlüklerde buluşacağımız günler yakındır. Sizin inancınız ve duruşunuzla bunu en kısa zamanda gerçekleştireceğiz, bundan kimsenin şüphesi olmasın.

“Bu ülkenin bütün sorunlarını çözmeye talibiz”

Yarın Kobanî Kumpas Davası’na devam edilecek. Eski eş genel başkanımız, sevgili kardeşlerimiz, sevgili yoldaşlarımız Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Gültan Kışanak ve adını sayamadığımız yoldaşlarımız yarın yine mahkeme salonlarında bu düzeni yargılayacaklar. Bu kumpası boşa çıkaracaklar. Bundan şüpheniz olmasın. Biz HDP’yiz, gücümüzü halktan ve haklılıktan alıyoruz. Halkımızla ve haklılıkla yürüyoruz. O nedenle diyoruz ki; her türlü kumpası boşa çıkaracak gücümüz var. Bütün savaş politikalarını durduracak gücümüz var. Her türlü karanlık senaryoyu bozacak irademiz var. Ne yargılamalar, ne saldırılar ne gözaltılar, ne kara propaganda, ne kirli savaş politikaları bizi durdurabilir. Hayır! Buradayız büyüyerek yolumuza devam ediyoruz. HDP’liyiz her yerdeyiz ve HDP’yiz bu ülkenin bütün sorunlarını çözmeye talibiz.

“Bu sesi kimse kısamaz”

Sevgili kardeşlerim 3 aya yakın bir süredir ülkenin her yerinde bu buluşmalarda halkımızla bir araya geldik. Sivil toplum kuruluşları, demokratik kitle örgütleri ile toplantılar yaptık. Kanaat önderlerinden fikirler aldık. Halkımızın bizden ne istediğini, ne beklediğini bizzat onlardan dinledik. Herkes HDP’yi konuşuyor, herkes HDP’yi tartışıyor. Belki bizi televizyonlarına çağırmıyorlar, belki kendi gazetelerinde, sitelerinde yer vermiyorlar ama sesimizi kısamıyorlar. Çünkü biz halkla birlikte bağırıyoruz. Bu sesi kimse kısamaz. Bakın emin olun sizin buradaki her sözünüzü herkes can kulağıyla dinliyor. Çünkü biliyorlar ki bu ülkede çözümün gücü ve siyasetin kurucu anahtarı HDP’dir. HDP’nin dayandığı inançtır, haklılıktır, halktır. O nedenle biz de bu sorumluluğun farkında olarak yürüyüşümüze devam ediyoruz.

“Biz her türlü kayırmaya, yandaşçılığa karşı şeffaf ve liyakata dayalı bir ülke yönetimi istiyoruz”

Bu ülkenin bütün halklarına eşitlik, bütün inançlarına özgürlük, bütün emekçilerine sosyal adalet, bütün kadınlarına, bütün gençlere özgür bir gelecek için çalışıyoruz. Evet demokrasi ve barış, özgürlük ve eşitlik bizi var eden değerlerdir. Bunlar olmadan umutla geleceğe bakmanın imkanı yoktur. Bu meydana bakınca şimdi gençlerin kadınların nasıl güçlü ve kararlı bir duruş sergilediğini görüyorum. En başta gençler bilin ki geleceğe umutla bakabilmek için bu ülkede demokrasinin yolunu açmak ve sağlam bir barış kurmak zorundayız. Barış olmadan, demokrasi olmadan hiçbir genç ve hiçbir insan bırakın yıllara göre plan yapmayı yarın bile başlarına ne geleceğini bilemez. Savaş ve zulüm politikaları, yalan ve talan sistemi bu halkın geleceğini, bu ülkedeki bütün halkların ekmeğini, özgürlüğünü gasp ediyor. Adaleti yok ediyor, umutları boğmaya çalışıyor. Ama biz adaleti savundukça ve yürüyüşümüze inançla, kararlılıkla devam ettikçe bu umut asla bitmeyecek, bu ışık sönmeyecek. Buna herkesin inanmasını istiyorum. Biz herkesin anayasal ve sosyal halkalara sahip olmasını istiyoruz. Sadaka sistemi değil; anayasal hak istiyoruz. Sömürü ve talan değil, gerçek adalet istiyoruz. Her alanda adalet istiyoruz. Biz her türlü kayırmaya, yandaşçılığa karşı şeffaf ve liyakata dayalı bir ülke yönetimi istiyoruz. Bizim halkımızdan başka bir gücümüz ve halkımız için çalışmaktan başka bir amacımız yok. Bizim haramda gözümüz yok. O nedenle bu ülkeye adaleti, demokrasiyi, barışı ancak biz getirebiliriz. Ancak bizimle birlikte yürüyecek geniş emekçi kitleleri, kadınlar gençler ve bütün halklardan insanlarla birlikte bu ülkeye gerçek bir demokrasi ve barış yolu açılabilir. O nedenle başlamak için önce savaş politikalarına karşı çıkalım.

“Hep birlikte HDP’yle birlikte yürüyelim”

Bu ülkedeki Kürt sorununu güvenlikçi politikalarla ele alan zihniyetlere kararlı bir şekilde karşı çıkalım. Savaşa karşı barışı haykıralım. Sağlam onurlu bir barışı inşa edelim. Barış ancak ele ele verilerek, inanarak tabandan kurulabilir. Biz bu ülkeye bu barışı getirmek için her türlü görevi yapmaya hazırız. HDP ülkenin sorunlarını tek çözüm yolunun diyalog ve müzakere olduğunu söylüyor. Her alanda tartışma ve özgür yarışma. Bunun dışında baskı zulüm ve savaş politikaları ülkeyi sadece karanlığa götürür. Halkları açlığa, gençleri umutsuzluğa, kadınları köleliğe mahkum eder. İşte buna dur demek için, hep birlikte HDP’yle birlikte yürüyelim.

“HDP demokrasi, barış, adalet ve özgürlük için ilkeler üzerinden bir yol belirleyecektir”

Gelin demokrasi saflarına, demokrasi ittifakını, özgürlük işbirliğini güç birliğini hep birlikte gerçekleştirelim. Bu çağrımız halklarımızadır. Bu çağrımız demokrasi güçlerinedir. Buradan şimdi seçimlere ilişkin mesaj çıkarmak isteyen olacaktır. Bizim derdimiz bugün hemen özgürlük ve barış için emek vermektir. Seçimlerde ne yapacağımız zaten her gün açıklıyoruz. Anlamayanlara bir kez daha 27 Eylül’de deklarasyonla anlatmaya çalışacağız.  Bizim yolumuz bellidir. Biz bütün ezilenlerin, halkların, halkların bütün temsilcilerinin, her inançtan her kesimden insanı insanı bir araya getirerek Meclis’te en güçlü demokratik iradeyi oluşturmak için kendi yolumuzda yürümeye devam edeceğiz. Seçimler için ittifakımız halkladır, demokrasi güçleriyledir. Halklarladır, ezilenlerledir, gençlerledir, kadınlarladır. Yolumuz açıktır buna inanın. Sorunların çözümü sizin iradenizden geçecektir. Sizin iradenizi de biz başımızın üzerinde taşıyacağız. Seçim seçim diye meydanlarda, kulislerde perde arkalarında senaryolar kuranlara da cevabımız şudur: HDP demokrasi, barış, adalet ve özgürlük için ilkeler üzerinden bir yol belirleyecektir. İlkeler, çözüm yöntemleri esas olan budur. Önce bunlar konuşulmalıdır. Şahıslar üzerinden yürüyen her tartışma şahıslar üzerine kurulan bu rejimi biraz daha sağlamlaştırır. Hayır şahıslar değil önce halkların iradesi, iradeyi temsil eden ilkeler değerler ve yöntemler konuşsun. Biz halkın iradesini bu ilkeler, değerler ve yöntemlerle her türlü seçimde en üstte tutacağıma söz veriyoruz.

“Size her zaman hesap vermeye hazırız”

Şuna inanın, ne yaparlarsa yapsınlar, HDP’nin bu ülkeye barış demokrasi ve özgürlük getirmesi için gücünü kullanmasını engelleyemeyecekler. Biz seçimlerde de meydanlarda da sokaklarda da fabrikalarda da mücadelemizi sürdüreceğiz. Ve zamanı gelince bu ülkenin geleceğini belirlemede ne kadar önemli bir güç olduğumuzu herkese göstereceğiz. Evet bu ülkenin geleceğini belirleyen güç işte halkların bu ortak iradesidir. Sizin coşkunuz inancınız sizin kararlılığınızdır. Biz size inanıyoruz. Biz size güveniyoruz ama siz bizi denetlemekten vazgeçmeyin. Biz her daim size hesap vermeliyiz. Sizin her daim bizden hesap sorma hakkınız da var göreviniz de var. HDP yanlış yola girerse, HDP kendi içinde yanlışlar yaparsa bizi asıl uyaracak ve yeniden yolumuza geri döndürecek mevki de güç de halkımızdır. Size her zaman hesap vermeye hazırız. Ülkenin geleceğini belirleyen güç işte halkların bu ortak iradesi. Desteğiniz tam dualarınız eksik olmasın. Gözünüz de bizde olsun. Yanlış yaparsak da bizi siz uyarın. İşte halkın partisi de budur. Halk için çalışanların yapması gereken budur.

Sevgili kardeşlerim bu güzel meydanda bu coşkulu halaya kendini kaptırarak saatlerce konuşabilirim. Ama her konuşmanın da sınırı, süresi olmalıdır. Burada olmak sizlerle buluşmak gerçekten onurlandırdı, duygulandırdı. Moral verdi daha fazla güç verdi ve inancımızı kuvvetlendirdi. Yolumuzun açık olduğunu gösterdi. Yolumuz açıktır.

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Bakan Koca’dan Açıklama

Kovid 19’da son 24 saatte, 338 bin 873 test yapılırken, 26 bin 398 yeni vaka tespit edildi. 213 kişi hise ayatını kaybetti. Bakan Koca, son veriler sonrası yaptığı açıklamada, “Tedbirler ve aşıyla istikrarlı bir düşüş sağlamalıyız. Son bir hafta bizi uyarıyor” dedi.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Buna göre, 338 bin 873 test yapılırken, 26 bin 398 yeni vaka tespit edildi. 27 bin 160 kişi de sağlığına kavuşurken, 213 kişi hayatını kaybetti.

Bakan Koca’dan açıklama

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Bugünkü vaka sayısı 26.398. Yeni can kaybımız 213. Vaka sayıları son bir haftadaki seyrinde devam ettiği takdirde, yüksek sayıda can kayıplarının önüne geçemeyeceğiz. Tedbirler ve aşıyla istikrarlı bir düşüş sağlamalıyız. Son bir hafta bizi uyarıyor” dedi.

Aşılamada son durum

Güncel verilerde, salgına karşı devam eden aşılama çalışmalarıyla ilgili son bilgiler de yer alıyor. Buna göre, birinci doz Türkiye ortalaması yüzde 84.86, ikinci doz ortalaması yüzde 67.70, birinci, ikinci ve üçüncü doz toplamı ise 105 milyon 110 bin 950 oldu.

Paylaşın

CHP’li Özkoç: AKP Politikaları Vatandaşı Ölüme Terk Ediyor

Sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklama ile fahiş fiyatlara tepki gösteren CHP Milletvekili Engin Özkoç, açıklamasında “AKP politikaları vatandaşı ölüme terk ediyor. AKP KORONAVİRÜS’TEN DAHA TEHLİKELİDİR!” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / CHP Grup Başkanvekili ve Sakarya Milletvekili Engin Özkoç, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklama ile fahiş fiyatlara tepki gösterdi.

Özkoç, açıklamasında şu ifadeleri kullandı;

“Balı, kaymağı geçtim. Bir şişe süt alıyorsun 10 TL. Bir yumurta 1 TL. Bu millet nasıl beslenecek? Bu millet nasıl geçinecek? Düşünen yok. Varsa yoksa ekonomiyle ilgili yalanlar… AKP politikaları vatandaşı ölüme terk ediyor. AKP KORONAVİRÜS’TEN DAHA TEHLİKELİDİR!”

CHP’li Özkoç, daha sonra yaptığı bir paylaşımda da yurt sorununa dikkat çekerek, şu ifadeleri kullandı;

“Yurtların durumu ortada. Yurtlar yetersiz! Pandemi koşullarına uygun değil! Bir yıl yatmanın, önlem almamanın sonucu ağır olacak. Geleceği parlak gençlerimizi, bu ülkenin yetiştirdiği değerli öğretim üyelerini, öğretmenleri kaybedemeyiz. ÖNLEM ALIN!”

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Bakan Koca’dan Açıklama

Kovid 19’da 24 saatte 335 bin 244 test yapıldı, 26 bin 161 kişinin testi pozitif çıktı, 221 kişi ise yaşamını yitirdi. Bakan Koca, son veriler sonrası yaptığı açıklamada, “Vaka sayıları bir gün öncesiyle değil, ortalama bir hafta öncesiyle kıyaslanmalıdır. Son bir hafta bizi uyarıyor. Kurallara uyup, aşımızı olalım” dedi.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı.

Buna göre, 335 bin 244 Kovid-19 testi yapıldı, 26 bin 161 kişinin testi pozitif çıktı, 221 kişi yaşamını yitirdi, iyileşenlerin sayısı ise 24 bin 23 oldu. 18 yaş üstü nüfusta birinci doz aşı uygulananların oranı yüzde 84.74, ikinci doz aşı yapılanların oranı yüzde 67.51 olarak kayıtlara geçti.

Türkiye’de bugüne kadar yapılan aşı sayısı toplamda 104 milyon 894 bin 94’e yükseldi. Kovid-19 salgınıyla mücadele kapsamında son 24 saatte toplam 300 bin 878 doz aşı uygulandı.

En az bir doz aşı uygulananların oranı en yüksek 10 il Muğla, Yalova, Kilis, Tekirdağ, Amasya, Aydın, Antalya, Edirne, Çanakkale ve Eskişehir oldu. En az bir doz aşı yapılanların oranının en düşük olduğu iller ise Gümüşhane, Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman, Mardin, Bingöl, Siirt, Muş, Bayburt ve Elazığ olarak sıralandı.

Bakan Koca’dan açıklama

12 Eylül’den 18 Eylül’e kadar günlük vaka sayılarını paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı: “Vaka sayıları bir gün öncesiyle değil, ortalama bir hafta öncesiyle kıyaslanmalıdır. Son bir hafta bizi uyarıyor. Kurallara uyup, aşımızı olalım.”

Paylaşın

HDP’li Buldan’dan Dikkat Çeken ‘İttifak’ Açıklaması

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, muhtemelen 2023’te yapılacak olan seçimlere de bir ittifak içinde yer alınıp alınmayacağına dair yaptığı değerlendirmede, “Önümüzdeki seçim bir yerel seçim değil, sadece bir parlamento seçimi değil. Türkiye’nin geleceğinden söz ediyoruz. Yani cumhurbaşkanlığı seçimlerinden söz ediyoruz. Bizim HDP olarak milletvekili seçimlerinde herhangi bir ittifakta yer almamız şu an için söz konusu değil. Kendimiz zaten bir ittifak partisiyiz.” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, HDP’nin 27 Eylül’de açıklayacağı tutum belgesine ilişkin, bu tutum belgesi partilerden ziyade toplumsal muhalefete bir çağrı olacak; Türkiye’yi barışa, refaha ve huzura götürecek bir çağrı.

Buldan, konuya ilişkin açıklamasının devamında ise, “HDP bütün ağırlığı ile aylardır sahada. Türkiye’nin hemen hemen her tarafını gezdi. Tarlalar, fabrikalar, evler ziyaret edildi. Sahada toplanan verileri Ankara’da masaya yatırdı. 27 Eylül’de açıklanacak olan deklarasyon bu verilerden çıkan bir belge olacak” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Yeni Yaşam Gazetesi’nden Hüseyin Kalkan’a gündeme dair dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Buldan’ın tutum belgesi ve gündemin sıcak başlıkları üzerine açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

Genel hatları ile tutum belgesinden söz eder misiniz, bu belge nasıl bir çalışmanın sonucu ortaya çıktı?

Tutum belgesini 27 Eylül’de Ankara’da görkemli bir şekilde açıklamayı planlıyoruz. Bu tutum belgesi dediğimiz şey aslında HDP’nin ilkeleri. HDP’yi var eden ama bundan sonraki sürece de yön verecek olan, HDP’nin taviz vermediği, yıllardır mücadelesini verdiği, bu uğurda çok bedeller ödendiği barışa dair, demokrasiye dair, adalete dair, hukuka dair, Kürt sorununun çözümüne dair ilkelerimizi açıklayacağız. Yaklaşık olarak on maddeden oluşan bir belge olacak. Bir tutum belgesi olacak. Demokrasiye çağrı niteliğinde bir metin olacak. İki eş genel başkan oturup bir tutum belgesi açıklayalım demedik.

Uzun süredir sahada olduk. Uzun süredir halkın içindeyiz. Kampanyalarla, tematik buluşmalarla halka gittik. HDP’nin dokunduğu, temas ettiği her kesimin talepleri olacak bunlar. Biz Hakkari’de dokunduğumuz insandan ne duyduysak Ege’de konuştuğumuz kadından aynı şeyi duyduk. Türkiye’nin demokratikleşmeye ihtiyacı var, Türkiye’nin artık huzura ihtiyacı var, refaha ihtiyacı var. Türkiye artık böyle yönetilmek istemiyor. Halklar yönetimin değişmesini istiyor. Dolayısı ile biz de hem önümüzde erken ya da baskın seçim olasılığına karşı bu ilkelerimizi deklare edeceğiz. Ama bunun adı bir seçim bildirgesi değil. Yani seçimlerde herhangi bir parti ile ittifak oluşturmak için açıklayacağımız bir belge değil. Tamamı ile Türkiye’nin geleceği ile ilgili bir deklarasyon olacak. Biz olsak da olmasak da Türkiye’yi yönetecek herkesin bu ilkeleri ciddiye almasını talep ediyoruz. Çünkü Türkiye’nin geleceğinin nasıl olacağını tüm toplumun yararına bir şekilde ortaya koyuyoruz.

Bir anlamda uzun vadeli bir ittifakın nasıl olmasına dair bir tutum belgesi mi?

Elbette ittifakları etkileyecektir. Türkiye’nin geleceğini düşünen herkesin bizim açıklayacağımız belgeyi dikkate alarak kararlar vermesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu çağrı tamamen toplumsal muhalefete bir çağrı olacak. Partilerden ziyade Türkiye’de toplumsal bir barışın inşası için ve toplumsal bir ittifakın, demokratik bir ittifakın gerçekleşebilmesi için bu çağrı yapılacak. Önemli olan mesele budur. Çünkü siyasi partilerin ilkeleri dönemsel olarak değişebilir, ama bizim yapacağımız çağrı hiç değişmeyecek olan ve Türkiye’yi gerçekte refaha ve huzura götürecek ilkesel bir tutum olacak.

Seçim sürecine girdiğinde nasıl bir ittifak istediğinize dair bir belge de açıklayacak mısınız?

Şu an seçimlerle ilgili bir ittifak gündemimiz yok, bu nedenle o konuya dair bir açıklamamız yok bizim. Biz başından beri çözüm konusunda müzakereye açık olduğumuzu ifade ettik. Yani bu ülkenin geleceğini düşünen, Türkiye halklarının, Türkiye toplumunun geleceğini düşünen ve açıklayacağımız ilkeleri ciddiye alan siyasi güçler, toplumsal kesimler, kadınlarla, gençlerle bu ilkeler temelinde bir ilişki kuracağız. İlkelerle birlikte toplumun güvenini, toplumun geleceğini huzur ve güven altına alacak olan ama Türkiye’nin geleceğini etkileyecek bir muhtevaya sahip prensipleri tartışıyoruz. Ortaya koyacağımız çözüm perspektifi ile tüm toplumun geleceğinin parlak olacağını herkes görecektir.

Ben yine güncele dair bir soru soracağım. AKP sözcüleri Millet İttifakı’nın adayının HDP tarafından belirleneceğini söylüyorlar, buna ne diyorsunuz?

HDP elbette ki herkesin dediği gibi belirleyici bir güçtür. Ben şunu çok açık belirtmek isterim: Bugün HDP’nin Türkiye’de yakaladığı hava 7 Haziran 2015’te yakaladığımız havanın aynısıdır. O seçimlere giderken Türkiye değişim yaratacak bir hava yakalamıştı HDP ile. Şu anda aynı konumda olduğumuzu ifade etmekte hiçbir sakınca görmüyorum. Gittiğimiz her yerde aynı havayı soluduk. Biz o atmosferin Türkiye’de var olduğunu gördük ve gözlemledik. HDP elbette ki belirleyici bir güçtür. Bunu zaten geçtiğimiz yerel seçimlerde gösterdi. Hem İstanbul’da gösterdi, hem diğer şehirlerdeki seçimlerde gösterdi. Ama önümüzdeki seçim bir yerel seçim değil, sadece bir parlamento seçimi değil. Türkiye’nin geleceğinden söz ediyoruz. Yani cumhurbaşkanlığı seçimlerinden söz ediyoruz. Bizim HDP olarak milletvekili seçimlerinde herhangi bir ittifakta yer almamız şu an için söz konusu değil. Kendimiz zaten bir ittifak partisiyiz ve tekabül ettiği oy gücü yüzde 30’a yakındır. Toplum artık HDP’ye inanıyor ve güveniyor. HDP’nin parlamentodaki temsiliyetini çok yakından takip ediyor, onay veriyor. Bunun ilk adımı yüzde 10 seçim barajını yıkmamız oldu.

HDP’nin yüzde 15’i yakaladığına dair bazı belirlemeler, araştırmalar var.

Evet HDP’nin yüzde 15’i yakaladığına dair bazı araştırmalar birkaç gün önce yayınlandı. Ben normal koşullarda gerçekleşecek bir seçimde bunun yüzde 25 veya 30 olacağını düşünüyorum. Seçim döneminde daha yükseleceği kanaatindeyim. Çünkü biraz önce ifade ettim HDP, 7 Haziran ruhunu yakalamış durumda. HDP şu an itibarı ile toplumun her kesimi ile temas eder durumda. Kadınlara, gençlere, işçiye, esnafa, çiftçiye kısaca bu düzenden zarar gören her kesime ulaşan bir durumda ve dolayısı ile Türkiye toplumunun güvencesi olan bir parti haline geldik. O yüzden parlamento seçimleri değil ama esas olan cumhurbaşkanlığı sistemini nasıl değiştirebiliriz noktasında, belirleyici güç elbette ki HDP’dir. Yine önemli ve belirleyici güç Kürt seçmendir, Kürt halkıdır. Yine Kürtlerin yanında duran, HDP’nin çatısı altında bileşenlerimiz ve ittifaklarımızdır. Kısacası HDP’dir. Bu mesele çok konuşuluyor. İşte ‘HDP cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ayrı bir aday çıkaracak mı? Kimi destekleyecek, kiminle ittifak yapacak?’ konusunda çok şeyler yazıldı, çizildi. Fakat biz bütün kararlarımızı halkımızla ve seçmenimizle konuşmadan asla almıyoruz. Şimdi 27 Eylül’de açıklayacağımız tutum belgesini yaptığımız çalışmalar sonucu oluşturduk. Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştığında yine halkımızla, seçmenimizle bir araya gelerek ‘HDP ne yaparsa Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlar, ekonomik ve toplumsal sorunları halkın lehine çözer’ diye soracağız ve kararımızı halkımızla birlikte vereceğiz, demokrasi güçleri ile birlikte vereceğiz.

Demokrasi güçleri derken…

Kendisine demokratım diyen herkesi kastediyorum. Demokrasiden yana olan herkesi kastediyoruz. Ayrım yapmadan. Bu ülkede bugün ihtiyaç olan şey nedir? Elbette ki demokrasidir, adalettir, hukuktur, insan haklarıdır. Buna önem veren, bu konuda evet biz de demokrasi istiyoruz diyen kim varsa onunla oturup konuşmayı esas alırız.

Geçtiğimiz yaz HDP bütün ülkeyi gezdi. Bu çalışmalardan çıkardığınız sonuçlar ne oldu? Kısaca memleketin hali nasıl ve nasıl bir çıkış yolu öneriyorsunuz?

Memleket kan ağlıyor. Doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine gitmediğimiz, dokunmadığımız, temas etmediğimiz hiçbir kesim kalmadı. Kadınlar Kadın Meclisi olarak ayrı bir çalışma yaptı; gençler, gençler olarak ayrı bir çalışma yaptı. Sadece eşbaşkanlar değil, Meclis Grubu’muzun tamamı, Parti Meclisi’mizin tamamı, Kadın Meclisi’mizin tamamı, Merkez Yürütme Kurulu’muzun tamamı halkın içindeydi. Kimisi esnafla görüştü, kimisi çiftçilerle buluştu, kimisi kadınlarla buluştu, kimisi halk buluşmaları yaptı. Ki eşbaşkanlar olarak biz de bu buluşmalara katıldık. Dolayısı ile biz halkın ne yaşadığını yakından gördük. Ekonomik kriz gerçekten ülkeyi perişan etmiş. Bu kriz başta kadınları vurmuş. Bu krizin yarattığı sonuçlar esnafın dükkanını kapatmasına sebep olmuş, çiftçinin tarlasını ekememesine sebep olmuş. Binbir sorunla boğuşan bir Türkiye gerçeği var. Ama iktidar bütün bunları görmezden gelerek pembe bir tablo çizmeye çalışıyor. Ama insanlar artık bu tablonun gerçek olmadığını kendi hayatlarında görüyorlar. Bütün bu olumsuzluklar üzerine bir de pandemi gerçeği binmiş. Yarattığı sağlık sorunları bir tarafa esnafın, üreticinin, çiftçinin üzerine bir de pandemi krizi eklenmiş. Yoksul halk bir kere daha yoksullaşmış. Halk artık AKP’nin bu ülkeyi yönetemediğinin çok iyi farkında. Yeni bir yönetime ihtiyaç olduğunu çok açık bir şekilde ifade ediyor, dile getiriyor. AKP 20 yıldır bu ülkeyi yönetmeye çalıştı ama Türkiye halklarına verdiği sözlerin hiçbirini yerine getirmedi. Aksine Türkiye halklarını eskisinden daha beter hale getiren bir iktidarla karşı karşıyayız. O yüzden de halklar artık AKP’nin ismini bile duymak istemiyorlar. Bu çok açık ve nettir. Biz gittiğimiz her yerde bunu gördük. Mesela bir esnafla konuştuğumuzda söze başlar başlamaz AKP’nin ülkeyi yönetemediğini söylüyor. Geçtiğimiz süreçte birçok kadın buluşması gerçekleştirdik. ‘Kadın yoksulluğuna hayır!’ kampanyası çerçevesinde gittiğimiz tarlalarda çalışan, fabrikalarda çalışan kadınlar da aynı şeyi söylüyor. Türkiye gençliği uyuşturucu bataklığına sürükleniyor. Fuhuş bataklığına sürüklenen bir gençlik yarattı bu iktidar. Gençler bunun farkında. Özellikle bölgede hem uyuşturucu kullanımının hem fuhuşun çok yaygın olduğu dile getiriliyor. Buna yönelik HDP Gençlik Meclisi’nin bir çalışması var. ‘Gençleri bu bataklıktan nasıl kurtarabiliriz?’ sorusuna verdikleri yanıt örgütlenmektir. Bütün bunları gören, bütün bunları anlayan, buna göre çözüm politikaları üretmeye çalışan bir HDP var şimdi. Halkın sorunları dile getirdiği her noktada biz HDP’nin çözüm politikalarını anlattık. İşte bütün bunların özetini biz deklarasyonla açıklamaya çalışacağız. Türkiye’nin geleceği üzerine etkili olacak bir tutum belgesi açıklayacağız. Ben demokratik güç birliğinin bu deklarasyonla birlikte bir ivme kazanacağına inanıyorum. Her vicdan sahibi insan ‘Evet ben de bunu istiyorum’ diyecek mutlaka. Türkiye’de yaşayan her insan ‘Evet bu ülkenin demokrasiye ihtiyacı var, bu ülkenin barışa ihtiyacı var, bu ülkenin özgürlüklere ihtiyacı var’ diyecek. Bugün cezaevlerinde binlerce siyasi tutuklu var. Halkın iradesi gasp edilmiş durumda, kayyumlar hâlâ görev başında buna itirazı olan milyonlar var. Bu milyonlar ‘Evet HDP Türkiye’nin geleceğini bir kere daha düşündü’ diyecek. Bu deklarasyonla birlikte HDP’nin rolünde, misyonunda, siyasetteki konumunun çok daha fazla güçleneceğine inanıyorum.

RÖPORTAJIN TATAMI İÇİN TIKLAYIN

Paylaşın

CHP’li Öztrak: Şaha Kalkan Ekonomi Değil, Borçlar

Partisinin Genel Merkezi’nde gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan CHP Sözcüsü Faik Öztrak, iktidara ekonomi üzerinden yüklenerek, “Cumhurbaşkanı makamında oturanların, önce hesap bilmesi gerekir. Biz buradan kendisine nelerin milli gelirden daha hızlı arttığını, neyin şaha kalktığını bir söyleyiverelim: şaha kalkan BORÇ… Tekrar ediyorum borç” dedi.

Haber Merkezi / Öztrak, Erdoğan’ın 2023 hedefleriyle ilgili, “Cumhuriyet tarihinin en iddialı ve en cesur makas değişikliği” açıklamasını değerlendirerek, “İnsaf be kardeşim. Ne makas değiştirmesi, siz treni devirdiniz. Treni, treni…” dedi.

Erdoğan Hükümetlerinin yargı, liyakat, eğitim, tarım, ekonomi gibi her alanda treni devirdiğini söyleyen Öztrak, “Ne söylediyse, ne vaat ettiyse, altında ezildi. Şimdi aynı Erdoğan, milletten özür dilemek yerine, müflis bezirgân misali, eski vaatlerine kulp takıp, allayıp pullayıp, yeniden milletimize yutturmaya kalkıyor. İsmi bile kalmayan 2023 hedeflerini sayıklayarak, ortalarda dolaşıyor. Ama milletimize de, 2023’te 2 trilyon dolara çıkarmayı taahhüt ettiği milli geliri neden 925 milyar dolara düşürdüğünü, ‘25 bin dolar olacak’ dediği kişi başına geliri neden 10 bin 703 dolara indirdiğini, ‘500 milyar dolar olacak’ dediği yıllık ihracatı nasıl olup da 242 milyar dolara gerilettiğini, yüzde 5’e indirmeye söz verdiği işsizliği nasıl olup da yüzde 11,4’e sıçrattığını anlatmıyor. Anlatamıyor” diye konuştu.

2009 tarihinde çıkarılan 200 liralık banknotla, aynı yılın Ocak ayında alınabilen meyve, sebze, et, un ve şekerin, bugün ancak dört tane 200 liralık banknot ve yanına bir de 50 liralık banknotla alınabildiğini söyleyen Öztrak, “Hükümet bu masrafları, hayat pahalılığını düşürecek önlemler alacağına görüntüyü kurtarmaya çalışıyor. Yalandan fiyat etiketlerini denetliyor… Erdoğan şimdi de raflardaki, etiketlerdeki fahiş fiyat artışlarının önüne geçmeyi vadediyor. Beyler herhalde yeni iş başına geldi. Soruyorum, Allah aşkına, raflardaki, etiketlerdeki fahiş fiyat artışlarının önüne geçmek için koskoca 20 yıldır ne yaptınız?” diye sordu.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu: Öztrak’ın açıklamaları şöyle;

“Orhan Veli; “Öyle bir rûzigâr ki, kendi gitti, ismi bile kalmadı yadigâr” diyor. AK Parti Genel Başkanı, Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023 yılında, ulaşmayı taahhüt ettiği hedefleri, bundan 10 yıl önce 2011 seçimlerine giderken, bu seçim beyannamesiyle ilan etmişti.

Bu yetmedi, bu seçim beyannamesindeki taahhütlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen 10. Kalkınma Planı’yla da resmileştirdi. Üzerinden 11 yıl geçti, Erdoğan iki hafta önce, kendi imzasıyla açıkladığı Orta Vadeli Program’da, millete verdiği 2023 taahhütlerinin yalan olduğunu, hayal olduğunu açıkladı. Söz verdiği bu hedeflerin yarısına bile ulaşamayacağını itiraf etti.

Ne söylediyse, ne vaat ettiyse, altında ezildi. Şimdi aynı Erdoğan, milletten özür dilemek yerine, müflis bezirgân misali, eski vaatlerine kulp takıp, allayıp pullayıp, yeniden milletimize yutturmaya kalkıyor. İsmi bile kalmayan 2023 hedeflerinin ismini sayıklayarak, ortalarda dolaşıyor.

Ama milletimize de, 2023’te 2 trilyon dolara çıkarmayı taahhüt ettiği milli geliri neden 925 milyar dolara düşürdüğünü, “25 bin dolar olacak” dediği kişi başına geliri neden 10 bin 703 dolara indirdiğini, “500 milyar dolar olacak” dediği yıllık ihracatı nasıl olup da 242 milyar dolara gerilettiğini, yüzde 5’e indirmeye söz verdiği işsizliği nasıl olup da yüzde 11,4’e sıçrattığını anlatmıyor.

Sözlerini tutamayan Erdoğan, “Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükümetten” diyemiyor. Onun yerine Büyük ve güçlü Türkiye’nin “siluetinin” ufuktan göründüğünü söylüyor. 19 yıllık yönetimlerinin sonunda milletimize, “Hedefleri tutturamadık, yalan oldu” demek yerine, “Size 2023 hedefleri yerine siluet verelim, sesinizi çıkartmayın” diyorlar.

Yetmiyor, hiç sıkılmadan, “2023’te yeniden şahlanıştan” bahsediyorlar. Sanırsınız beyler tazecik hükümet yeni geldiler daha. Beyefendi “çıraklık” dedi, “kalfalık” dedi, “ustalık” dedi, milletin 20 yılını çaldı… Şimdi çıkmış hala şahlanmaktan bahsediyor.

En son 2003’te Cihan isimli bir küheylan, şahlanıp Erdoğan’ı üstünden atmıştı. Şimdi de asil milletimiz sandıkta şahlanıp; Erdoğan’ı attan düşmekten beter etmeye hazırlanıyor.

Orada da durmadı. “Cumhuriyet tarihinin en iddialı ve en cesur makas değişikliğini gerçekleştirdiklerini” söylüyor. İnsaf be kardeşim. Ne makas değiştirmesi, siz treni devirdiniz. Treni, treni…

Ben söyleyeyim bu beceriksiz makasçı, yargı trenini devirdi önce… 2010’da Hâkimler ve Savcılar Kurulunu FETÖ’ye teslim etti. Ordumuza kumpas kurdurdu. Ordumuzun Harim-i ismetini, kozmik odasını, suç ortaklarına açtı. Sonra aynı yağmurda ıslandığı eski dostları, darbeye kalkıştı. Meclisi bombaladı. Millet, o gece devletini sokaklardan topladı. Erdoğan’da yolunu açtığı bu hain darbe girişimine “Allah’ın bir lütfu” dedi. Bu darbe girişimini kendi vesayet rejimini kurmak için kullandı.

Bu beceriksiz makasçılar devlette liyakat trenini de devirdi… Büyükelçiler, rüşvetten aklanmamış eski bakanlara, rektörlükler, tekaüt milletvekillerine arpalık yapıldı. Liyakatin yerini, Saraya sadakat aldı.

Beceriksiz makasçı Erdoğan eğitimde de treni devirdi. Her gelen bakanla eğitim sistemi değişti, her gelen bakanla sınav sistemi değişti. Öğrencilerin de, öğretmenlerin de, velilerin de başı döndü.

Beceriksiz makasçı Erdoğan Şahsım Hükümeti tarımda da treni devirdi. Ürün fiyatı ile girdi fiyatı arasında sıkışan çiftçilerimiz perişan… Üzüm üreticisi feryat ediyor, fındık üreticisi feryat ediyor, pancar üreticisi feryat ediyor. Yer fıstığı üreticisi feryat ediyor. Ayçiçeği üreticisi feryat ediyor.

Çiftçiye kanunen hak ettiği, 213 milyar liralık tarımsal desteği ödemediler. Bunu yapmadıkları gibi birde çiftçiyi ithalat sopasıyla dövüyorlar. 19 yılda, tarım ve hayvancılıkta yapılan toplam ithalat, 120 milyar 419 milyon doları buldu.

Beceriksiz makasçı, vatandaşın geçim trenini de devirdi. Üretici perişan oldu ama vatandaş da ucuz meyve-sebze göremedi. Hayat pahalılığı aldı başını gitti. Hükümet bu masrafları düşürecek önlemler alacağına görüntüyü kurtarmaya çalışıyor. Yalandan fiyat etiketlerini denetliyor…

Onun yerine 128 milyar dolar rezervimizi, Merkez Bankası’nın arka kapısından Hazine Bakanı Damadınızın Hazine’sine aktardınız, teslim ettiniz. Onun talimatıyla da kamu bankaları bu paraları buharlaştırdı. Paramızı pul oldu.

Erdoğan 2018 seçimlerine giderken, “Verin bu kardeşinize yetkiyi, faizle, şununla, bununla nasıl uğraşılır göreceksiniz” demişti. Millet de, “Treni 2023’e götürsün”, faizle, şununla, bununla uğraşsın diye, Erdoğan’a yetkiyi verdi. Sonuç, dünyada en yüksek politika faizine sahip 9. ülkeyiz.

19 yıllık Şahsım Hükümetleri döneminde, milletin cebinden alıp, Londra’daki bir avuç faiz lobisinin cebine koydukları para 191 milyar dolar. Aynı dönemde, bütçeden içeriye ve dışarıya yapılan toplam faiz ödemesi, 509 milyar 381 milyon dolar. Şimdi bu milyar dolarları, liraları söylemesi kolay da hakikaten aklın, havsalanın alacağı rakamlar değil bunlar.

Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün maliyeti 3,5 milyar dolar. Şimdi bunların ödedikleri faizle, 145 tane Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapılırdı. İstanbul-İzmir Otoyolu’nun maliyeti, Osmangazi Köprüsü de dâhil 10,3 milyar dolar. Bunların ödedikleri bu faizlerle Türkiye’nin etrafını dört kere dönecek, otoyol yapılırdı.

“Vatandaş iğne ipliğe dönmüş”

Erdoğan’ın yönettiği ekonomide, yandaşlar da abat olmaya devam ediyor. “1 kuruş vermeden yaptırdık” denen, dolar, avro garantili ballı projelere, saray sadece bu yılın ilk 8 ayında 18 milyar 874 milyon lira ödemiş. Şahsım vesayet rejiminde, havuzcular tosun gibi şişerken, vatandaş iğne ipliğe dönmüş.

Dünya Bankası verilerine göre son üç yılda ülkedeki yoksul sayısı, 3 milyon 232 bin kişi arttı. TÜİK’e göre yoksul sayısı 17 milyon 921 bin kişi. Bütün bunların yanında en hazini bir de çok derin çocuk yoksulluğu var. Derin Yoksulluk Ağı’nın İstanbul’da düzenli geliri olmayan ailelerle yaptığı, son araştırmaya göre, ailelerin yüzde 74’ü bebek maması ve bezi almakta zorlanıyor.

Millet önceden düğünde dernekte, eşine dostuna rahatlıkla bir çeyrek altın takabiliyordu. Şimdi millet kendi evladının mürüvvetinde bile çeyrek altın takmakta zorlanıyor.

Ama saray ahalisi söylüyorum hep baştan beri milleti unuttu. Sesini duymuyor. Avrupa İstatistik Ofisi’nin rakamlarına göre, 26 Avrupa ülkesi içinde, Arnavutluk, Karadağ ve Bulgaristan’dan sonra, asgari ücretin en düşük olduğu ülke, Türkiye. Türkiye artık Avrupa’nın Çin’i bile değil.

Ben buradan tekrar söylüyorum, Cumhurbaşkanı makamında oturanların, önce hesap bilmesi gerekir. Biz buradan kendisine nelerin milli gelirden daha hızlı arttığını, neyin şaha kalktığını bir söyleyiverelim: şaha kalkan BORÇ… Tekrar ediyorum borç.

Ne yazık ki salgın döneminde milletin borç yükü daha da ağırlaştı. Dünya, salgında vatandaşlarını paraya boğdu, Erdoğan Şahsım Hükümeti milletimizi borca batırdı. Dünyada benzer ülkeler arasında, vatandaşına en az doğrudan destek veren, buna karşılık en fazla borç veren ülke biz olduk.

“Dört ayaklı bir strateji izleyeceğiz”

Önümüzdeki seçimler, ülkemiz için büyük önem taşıyor. Milletimizin bu iktidardan sıtkı sıyrıldı. Ülkemize lig düşürten bu iktidardan kurtulmak için, millet artık sandığı hasretle bekliyor. Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında, CHP iktidarında, Yeni Kurumlarla, Yeni Kurallarla, Yeni Kadrolarla ülkemizi ayağa kaldıracağız.

Bunun için dört ayaklı bir strateji izleyeceğiz. Stratejimizin ilk ayağında, adaleti, demokrasiyi ve kuvvetler ayrılığını ayağa kaldırmak var. Tarafsız Cumhurbaşkanı ile “Yepyeni ve Güçlendirilmiş Bir Parlamenter Sistem” yapacağımız tüm diğer işlerde güçlü bir zemin ve yitirilen güven ortamının yeniden temini imkanını oluşturacaktır.

Programımızın ikinci ayağında üretimin önünü açacak önlemler var. Ekonomiyi borçla şişirme modeli artık iflas etmiştir. Üreterek, verimliliği artırarak, ekonomiyi büyüten bir modeli getireceğiz. Salgın döneminde ülkeler çok önemli dersler edindi. Bu dersler ışığında devletin, sağlık, eğitim, gıda güvenliği gibi kritik alanlarda akılcı müdahalesini sağlayacağız. Dijital ve Yeşil Ekonominin sunduğu fırsatları değerlendireceğiz. Refah Devleti 3.0 yaklaşımından yararlanacağız.

Programımızın üçüncü ayağında, üretilen refahın adil şekilde paylaştırılması var. Üretim artışıyla oluşan refahı topluma yaymadığınızda, toplum kesimlerini dışladığınızda, birilerini arkada bıraktığınızda, maalesef büyüme sürmüyor. Bunu artık gelişmiş ülkelerde anladı. Bizim burada yararlanacağımız en önemli yeni kurum Aile Destekleri Sigortası olacak.

Ve Programımızın dördüncü ayağında, çevresel, ekonomik ve mali sürdürülebilirlik var. Bu sene yaşadığımız yangın ve sellerde gördük; tüm yapılacak işlerde, çevrenin sürdürülebilirliğini planlamak önceliğimiz olmak zorunda. Yeşil Mutabakata uyum sağlayacağız, Paris İklim Antlaşması’nı onaylayacağız. Borcun kontrolsüz artışına müsaade etmeyeceğiz. Enflasyona neden olmadan, istikrar içinde hızla büyüyeceğiz.

Soru – Cevap

Soru; İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Akşener, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tek adayla gidilmesinin faydalı olacağını düşündüğünü söyledi. Adayın belirlenmesi sürecini tıkamayacağını açıkladı. Akşener’in bu sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? CHP olarak Millet İttifakı’nın tek aday çıkarması konusundaki düşünceleriniz nelerdir?

Faik Öztrak; Genel Başkanımız da, Sayın Akşener’de bu konuda fikirlerini ifade ederken konunun Millet İttifakı’nın iktidarının önünü tıkamayacağını açık, seçik söylüyorlar. Millet ittifakı içinde bu konular sorun yaratmaz.

Soru; Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türk öğrencilere 300 TL, Suriyeliler başta olmak üzere yabancı öğrencilere 600 TL burs veriyor. Bu ayrımcılık hakkındaki yorumunuz ne olabilir?

Faik Öztrak; Konuşmamda söyledim. Bu hükümet kendi vatandaşına bu ülkeyi cehennem, yabancılara da bu ülkeyi cennet haline getirmek için elinden geleni ardına koymuyor. Hiç şaşırmadım. Hep diyorum, bu hükümet el iyisidir.

Soru; Çıplak semazen olayı çok tepki çekti. Sizin bu konuda bir yorumunuz olacak mı?

Faik Öztrak- Şimdi bir kere İzmir Büyükşehir Belediyemizin yaptığı bir açıklama var. Diyor ki, “Bu sema değil, modern danstır” diyor. Ben şunu anlamıyorum hakikaten, çocuklarımız yurt bulamıyor. Tekirdağlı hemşerim borç yüzünden canına kıyıyor, bazılarının derdi de kim nerede çıplak dans etmiş o. Bunlar milletten iyice koptular. Bıraksınlar bu boş gündemleri milletin derdiyle uğraşsınlar. Milletimizin sıkıntısı büyük.

Soru- Yarın Memleket Partisi’nde birinci olağan kurultay var. Sayın Muharrem İnce tek aday olarak kurultaya girmesi şu anda görünen durum. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Faik Öztrak- Hayırlısı olsun diyoruz.

Soru; Son dönemde açıklamalarıyla gündemde olan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Cumhurbaşkanı kararıyla yeniden Diyanet İşleri Başkanlığına atandı. Cumhurbaşkanına teşekkür ederken “Anayasamızın toplumu din konusunda aydınlatma görevini verdiği Diyanet İşleri” diyerek anayasal görev vurgusu yaptı. Hem bu konudaki değerlendirmeniz, hem de Diyanet’in Kuran kursuna giden çocuklar okul öncesi eğitimi almış kabul edilsin önerisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Faik Öztrak; Şimdi aslında tabi bu atama kararı bizim için şaşırtıcı değil, buna geleceğim. Ama Ali Erbaş’ın bahsettiği o görev anayasada yazmıyor. Diyanetin kendi kanununda yazıyor. Demek ki Anayasayı okumamış. Ben kendisine tavsiye ediyorum, anayasanın 136. maddesini bir okusun. Anayasanın 136. maddesi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevini “bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak” yerine getireceğini söylüyor, bunu emrediyor. Cumhur İttifakı’na sadakatle hizmet eden Diyanet İşleri Başkanı’nın, Diyanet’i sarayın şubesi haline getiren Diyanet İşleri Başkanı, belli ki bir gece yarısı kararnamesiyle yeniden atanarak mükâfatlandırılmış.

İkinci soruya gelince; tabi uluslararası güvenilir çalışmalar okul öncesi eğitimin, tüm eğitim kademeleri içinde çocuk gelişimi açısından en önemli safha olduğunu söylüyor. Dolayısıyla okul öncesi eğitime ilişkin değerlendirmeler son derece önemli. Bunların öyle ayaküstü yapılmaması gerekiyor. Bilimin ışığında uzun uzun tartışılması gerekiyor.

Paylaşın

“Türkiye’nin Acilen Hukuk Devleti İlkelerine Dönmesi Şarttır”

Silahlı terör örgütü yargılamalarındaki adaletsizliğe tepki gösteren DEVA Partili Mustafa Yeneroğlu, “Türkiye’nin acilen hukuka ve hukuk devleti ilkelerine dönmesi şarttır” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra silahlı terör örgütü yargılamalarının büyük bir ekseriyetinin hukuksuz olduğuna dikkat çekti. Yeneroğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“Adalet Bakanlığı bugün, Adalet İstatistikleri 2020 verilerini kamuoyu ile paylaşmıştır. İstatistiklere göre cumhuriyet başsavcılıklarınca 2020 yılında TCK’nın 314. maddesinden yani Silahlı Terör Örgütü Suçundan 208 bin 833 adet karar verilmiştir. 2016 yılından itibaren bu sayılar dikkate alındığında, 2016-2020 arasında cumhuriyet savcılıkları silahlı terör örgütünden toplamda en az 1 Milyon 576 Bin 566 adet soruşturma başlatmıştır. Bu istatistikler, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra silahlı terör örgütü yargılamalarının çok büyük bir ekseriyetinin ne kadar hukuksuz olduğunun en bariz ispatıdır.

“Türkiye’nin acilen hukuka ve hukuk devleti ilkelerine dönmesi şarttır”

Söz konusu sayıların bu kadar yüksek olması, siyasetin baskısı neticesinde Yargıtay’ın ceza hukukunun en temel kurallarını yok sayan içtihatları doğrultusunda açılan soruşturmaların suç işleme kastı olmayan, örgütün nihai hedeflerinden bihaber olan ve herhangi bir suça iştirak etmemiş masum kişilere kadar sirayet etmiş olmasından kaynaklandığı açıktır. Silahlı terör örgütü yargılamaları hukuk devleti ilkelerini zedelemekte, AİHM içtihatlarına tamamen aykırı bir şekilde yürütülmektedir. Ne yazık ki yargı, Yargıtay ve kısmen de Anayasa Mahkemesi bu hukuksuzluklara engel olamamakta, aksine hukuku ayak bağı olarak gören iktidarın korku coğrafyasında onun politikalarına alet olmaktadır.

Yaşanan adaletsizlikler karşısında siyasetçilerin, hukukçuların ve kamuoyunun büyük bir kısmı da kulaklarını tıkamakta ve gözlerini kapatmaktadır. Ancak bu yargılamaların toplumda etkisi çok uzun yıllar sürecek travmalar meydana getirdiği gerçeği, ileriki zamanlarda çok daha hissedilir olacaktır. Bu yüzden zaman adaleti konuşma, silahlı terör örgütü üyeliği yargılamalarındaki adaletsizliklere son verme zamanıdır. Türkiye’nin acilen hukuka ve hukuk devleti ilkelerine dönmesi şarttır.”

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Bakan Koca’dan Açıklama

Kovid 19’da son 24 saatte 341 bin 854 Kovid-19 testi yapıldı, 27 bin 692 kişinin testi pozitif çıktı, 237 kişi yaşamını yitirdi. Bakan Koca, son veriler sonrası yaptığı açıklamada, “Tam doz aşımızı olup, tedbirlere uyarak salgına karşı gerekli mücadeleyi vermeliyiz” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı.

Açıklanan verilere göre son 24 saatte 341 bin 854 Kovid-19 testi yapıldı, 27 bin 692 kişinin testi pozitif çıktı, 237 kişi yaşamını yitirdi.

Bakan Koca’dan açıklama

Güncel veriler sonrası açıklama yapan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Can kaybımız dünkü kadar fazla değil. Vaka sayımız, içinde olduğumuz hareketlilik dönemini aynı ciddiyetle yansıtıyor. Bu durum, yakın günlerde vefat sayılarına yansımaya devam edecek. Tam doz aşımızı olup, tedbirlere uyarak salgına karşı gerekli mücadeleyi vermeliyiz” dedi.

Paylaşın