AK Parti Döneminde 20 Bine Yakın Köy Okulu Kapatıldı

AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında köylerde 6 bin 388 okul öncesi, 25 bin 258 ilköğretim, 755 ortaöğretim olmak üzere toplam 32 bin 401 eğitim öğretim kurumu vardı ve bu kurumlarda 275 bin 458 öğrenci bulunmaktaydı.

2023 yılında ise köylerde 5 bin 532 okul öncesi, 5 bin 582 ilkokul, 2 bin 624 ortaokul, 231 ortaöğretim olmak üzere toplam 13 bin 961 eğitim öğretim kurumunda 623 bin 902 öğrenci eğitim aldı. Başka bir ifadeyle, AK Parti döneminde yaklaşık 20 bin köy okulu kapatıldı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milli Eğitim Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Suat Özçağdaş, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in cevaplaması istemiyle hazırladığı soru önergesinde 2002’den bu yana kapatılan köy okullarının sayısını sordu.

Gazete Duvar’dan Ceren Bayar’ın haberine göre; Özçağdaş, önergesinde köy okullarının sayısındaki azalışa ilişkin verilere de yer verdi. Buna göre 2002 yılında köylerde 6 bin 388 okul öncesi, 25 bin 258 ilköğretim, 755 ortaöğretim olmak üzere toplam 32 bin 401 eğitim öğretim kurumu vardı ve bu kurumlarda 275 bin 458 öğrenci bulunmaktaydı.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2023 verilerine göre ise köylerde 5 bin 532 okul öncesi, 5 bin 582 ilkokul, 2 bin 624 ortaokul, 231 ortaöğretim olmak üzere toplam 13 bin 961 eğitim öğretim kurumunda 623 bin 902 öğrenci eğitim aldı.

Özçağdaş’ın kapatılan köy okullarına ilişkin soru önergesini yanıtlayan Bakan Yusuf Tekin, 2017 yılından itibaren ülke genelinde 2 bin 427 ilkokulun kapatıldığını söyledi. Cevapta okulların öğrenci yetersizliği ve benzeri nedenlerle kapatıldığı ifade edildi.

Bakanlık cevabında Milli Eğitim Bakanlığı Kurum Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliğindeki ilgili maddeye de yer verildi. Maddedeki okul kapatmayı düzenleyen kısımların şunlar olduğu ifade edildi:

-Nüfusu az ve dağınık olan köy ve benzeri yerleşim yerlerinde öğrenci sayısına bakılmaksızın valilikçe uygun görülmesi durumunda Bakanlık onayı ile ilkokul açılır.
-Nüfusu az ve dağınık olan köy ve benzeri yerleşim yerlerinde eğitim öğretime devam etmekte iken toplam öğrenci sayısı 10 ’un altına düşen ilkokulların valiliğin uygun görüşü üzerine Bakanlık onayıyla açık kalması sağlanabilir.

Özçağdaş, önergesinde 2002 yılından bugüne kadar kaç köy okulunun kiralanıp satıldığını da sordu. Bakanlık cevabında Hazine adına tescil edilen taşınmazların Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yönetildiği ifade edilirken ilgili yönetmelikteki “Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin her türlü taşınır ve taşınmazlarının satışına Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilidir” hükmüne yer verildi. Cevapta, “Bakanlığımız genel bütçeli kamu idareleri arasında olduğundan, taşınmaz mal edinme hakkına sahip değildir. Bu nedenle herhangi bir taşınmazın satışı Bakanlığımız yetki ve sorumlulukları arasında yer almamaktadır” denildi.

“Genç nüfus köylerden ayrılmak zorunda kaldı”

Köy okullarının kapatılmasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan CHP’li Özçağdaş, “Köy okullarının kapatılması, köy nüfusunun azalmasına neden olmuştur. Köylerde tarım ve hayvancılık gibi işler o köyün genç nüfusu tarafından yapılırken, eğitimin köylerden uzaklaştırılmasıyla birlikte genç nüfus köylerden ayrılmak zorunda kalmıştır. Çünkü çocuklarının köylerde eğitim alması engellenmiştir. Bu da tarım ve hayvancılığa sekte vurmuştur” dedi. Özçağdaş, köylerinden göç etmek zorunda kalan ailelerin büyük şehirlerde barınma, işsizlik gibi sorunlarla da baş etmek zorunda kaldığını ifade etti.

Köy okullarının kapatılmasının ‘köylerde tek bir fikrin hüküm sürmesi sonucunu doğurduğunu’ da kaydeden Özçağdaş, “Köylerde bir öğretmen, bir doktor, bir veteriner olması o köylerde 3-4 farklı fikrin, 3 -4 farklı aklın olması demek olur. Ama günümüzde köylerin boşaltılmasıyla oralarda kalan tek devlet görevlisi din görevlileri oldu. Elbette onlar da olsun ama daha çok aklın, daha çok fikrin olması bambaşka bir etki yaratacaktır” diye konuştu.

Özçağdaş, partisinin iktidara gelmesi halinde tek bir çocuk dahi olsa köy okullarının tekrar açılacağını söyledi.

Bakan Yusuf Tekin’e köy okullarının satıldığına yönelik iddiaları da sorduğunu hatırlatan Özçağdaş, şöyle konuştu: “Bakanlık, böyle bir yetkinin kendilerinde değil, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda olduğunu söylüyor. Ülkemizde bir okul satılıyorsa, kiralanıyorsa bundan Milli Eğitim Bakanı’nın haberi olması gerekir. Bu cevap çok yetersizdir ve başından savma cevabıdır. Bakanın bizzat okulların durumunu takip etmemesi ülkemiz açısından çok acı bir durumdur. Bir okul satılıyorsa o okulda çalışan öğretmenler, okuyan çocuklar ne yapıyor; takip etmesi gereken bakanın ta kendisidir. Bunu yapmadığı gibi, topu başkasına atması, ne kadar kabul edilebilir bunu da halkın takdirine bırakıyoruz. Biz bu durumun takipçisi olmaya devam edeceğiz.”

Bakan Tekin’in katıldığı bir programda Türkiye’deki velileri Finlandiya’daki velilerle kıyasladığını, Türkiye’deki velilerin yetersiz, ilgisiz olduğunu ima ettiğini belirten Özçağdaş, “Kendisi Finlandiya’yla bu kadar meşgul olacağına Türkiye’deki eğitim sistemiyle, satılan okullarla meşgul olmalı, öğrencilerin ve velilerin mağdur olmaması için çalışmalı” ifadelerini kullandı” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Özgür Özel: CHP İktidarıyla Birlikte Fiyatlardan Bir “Sıfır” Atılacak

Marmara Adası’nda halka seslenen CHP Lideri Özgür Özel, CHP’nin iktidara gelmesi ile 10 yılın sonunda Türkiye’nin hem Avrupa Birliği’ne (AB) hem de paradaki bir sıfırı atılacağını söyledi.

Özgür Özel, “Maaş bugünkü kadar maaş olsun masraflardan bir sıfır atın. Dana kıyma 55 lira, kuzu pirzola 70 lira, 1 litre rakı 140 lira. Hesap böyle” dedi. Özel, rakıyla ilgili vaadinin yurttaşlardan çok alkış alması sonrasında “Cümlenin sonunda diye alkış oldu değil mi? Rakıyı duyunca olmadı yani? Demesinler ‘adalılar bir tek rakıyı alkışlıyor’ diye” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, 31 Mart Yerel Seçimlerinde AK Parti’den yüzde 60 oy oranı ile CHP’ye geçen Marmara Adası’nı ziyaret etti. Bura da halka seslenen Özgür Özel, “31 Mart’tan sonra mafyanın düzeni bitti halkın düzeni geldi” dedi.

Marmara Adası’na ulaşım bedelinin yerel halka 900 liradan 500 liraya düşmesinin CHP yönetimi ile geldiğini hatırlatan Özgür Özel, “Bu şartlarda bu bile çok. Aydın başkan olmasaydı bin lira olacaktı. Yarın AK Partili Cumhurbaşkanı gidince CHP’li gelsin 50 liraya düşecek. Çünkü mazota benzine zammı Aydın Dinçer yapmıyor Recep Tayyip Erdoğan yapıyor” dedi.

CHP’nin iktidara gelmesi ile 10 yılın sonunda Türkiye’nin hem Avrupa Birliği’ne (AB) hem de paradaki bir sıfırı atılacağını söyleyen Özel, “Maaş bugünkü kadar maaş olsun masraflardan bir sıfır atın. Dana kıyma 55 lira, kuzu pirzola 70 lira 1 litre rakı 140 lira. Hesap böyle” dedi.

Özel, alkış kopmasının ardından adalıları güldüren şu konuşmayı yaptı: “Cümlenin sonunda diye alkış oldu değil mi? Demesinler adalılar bir tek rakıyı alkışlıyor diye.”

Emeklinin alım gücünü iyileştireceklerini de kaydeden Özel, “Almanya’daki emekli, Fransa’daki emekli, Hollanda’daki emekli senden 10 kat daha fazla alım gücünde. Ya etiketten bir sıfır at öyle bak ya da maaşın 10 katı fazla olduğunu düşün. Böyle bir dönemin gelmesi hiç uzak değil. Bunu Yunanistan başarıyor, bırakın onu Macaristan başarıyor… O yüzden biz de başaracağız” dedi.

Paylaşın

Kamuda İsraf Neden Önlenemiyor? Dikkat Çeken Rapor

Kamusal kaynakların verimsiz kullanımı ve israfı, hem ekonomik kaynakları tüketmekte hem de toplumun genel refahını olumsuz etkilemekte. İPA’nın hazırladığı rapor, kamusal kaynakların daha etkin ve şeffaf kullanılmadığı sürece israfın önlenemeyeceğini gösterdi.

Haber Merkezi / Raporda, kamu – özel işbirliği projeleri, faiz harcamaları, Kur Korumalı Mevduat (KKM) ve liyakatsiz atamalar gibi alanlarda israf, kamusal kaynakların halk için kullanılmasını engellediği ve devlet bütçesinin büyük bir kısmının boşa harcandığını vurguladı.

İstanbul Planlama Ajansı (İPA), “Kamu Kaynaklarının Halk İçin Kullanımında Neredeyiz? Türkiye’nin İsraf Karnesi” raporunu yayınladı. Raporda öne çıkan başlıklar şöyle:

“Kur Korumalı Mevduat: Kur korumalı mevduat uygulaması, dönemin Hazine ve Maliye Bakanı tarafından bütçeye, dolayısıyla da kamuya hiçbir yükü olmayacak bir politika aracı olarak tanıtıldı ancak kur korumalı mevduat yüzünden kamu iki yılda 1 trilyon 58 milyar lira zarara uğradı!

Kamu – Özel İşbirliği Projeleri: Uygulamada normal bütçede görülmeyen kamu özel işbirliği uygulamalarına yapılan harcamalar gizleniyor. Sayıştay ve Dünya Bankası verileri araştırılınca garanti ödeme tutarlarının yatırım maliyetlerinin kat kat üstünde olduğu görülüyor. Örneğin Kuzey Marmara Projesinin Kınalı – Odayeri kesimi yatırım tutarının 1 milyar 40 milyon dolar olmasına rağmen garanti tutarı yatırım tutarının 2,4 katına ulaşıp 2,5 milyar dolar oldu.

Kamu yönetiminde liyakat esasının göz ardı edilmesi, istisnai kadro uygulamaları, sınavsız atamalarla ehliyetsiz kişilerin üst düzey görevlere getirilmesi hem hizmet kalitesini düşürmekte hem de maliyeti artırmaktadır. 19 yıldır bu konuda hiçbir iyileştirici adım atılmamış ve bu uygulamalar yaygınlaşarak mevcut yönetim anlayışı için bir ekol haline gelmiştir.

Ekonomik kriz koşullarında vatandaşlardan tasarruf etmesi beklenirken kamu tasarruf etmemektedir. Merkezi yönetim baskı ve cilt giderleri, büro mefruşat alımları, lojman kiralama giderleri, taşıt bakım ve onarım giderleri ve ilan giderleri gibi harcama kalemlerinde de ciddi artışlar yaşanmaktadır.”

Raporu yazan uzmanlar israfın geldiği aşama ve nasıl önlenebileceğine dair de şu vurguları yaptı: “Türkiye’de kamusal kaynakların verimsiz kullanımı ve israfı, hem ekonomik kaynakları tüketmekte hem de toplumun genel refahını olumsuz etkilemektedir. Raporda sunulan veriler, kamusal kaynakların daha etkin ve şeffaf kullanılmadığı sürece israfın önlenemeyeceğini göstermektedir.

Kamu-özel işbirliği projeleri, faiz harcamaları, Kur Korumalı Mevduat ve liyakatsiz atamalar gibi alanlarda israf, kamusal kaynakların halk için kullanılmasını engellemekte ve devlet bütçesinin büyük kısmını boşa harcamaktadır. İsrafın önlenebilmesi için kamuda şeffaflık ve hesap verebilirlik mekanizmalarının güçlendirilmesi, denetim süreçlerinin etkinleştirilmesi ve uzun vadeli stratejik planlama yapılması gerekmektedir.

Merkezi yönetimden yerel yönetimlere kadar tüm kamu yönetimi birimlerinde, halkın çıkarlarını önceleyen ve sürdürülebilir bir israfla mücadele politikası geliştirilmesi elzemdir. Aksi takdirde, israfın boyutları daha da büyüyerek ülkenin hem bugünü hem de geleceği açısından ciddi tehditler oluşturmaya devam edecektir.”

Raporun tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Türkiye, Hukukun Üstünlüğünde 145. Sırada

Türkiye, hukukun üstünlüğü sıralamasında dünyada oldukça alt sıralarda yer alıyor. International IDEA’nın 2024 raporuna göre Türkiye 173 ülke içinde hukukun üstünlüğü alanında 145. sırada yer alıyor.

Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında Rusya’dan bile geri durumda. Sıralamada sondan 3. sırada yer alan Türkiye’nin ardından Azerbaycan ve Belarus geliyor.

Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsü (International IDEA) Demokrasinin Küresel Durumu 2024 raporunu yayınladı. Rapora göre, Avrupa da dahil olmak üzere dünya genelinde demokratik seçimlerin kalitesi düşüyor.

Rapor, 3 milyar insanın sandık başına gittiği olağandışı yoğun bir yılda seçim kalitesini, katılım oranını ve sonuçların ciddiye alınıp alınmadığını ya da protestolara yol açıp açmadığını analiz ediyor.

İsveç merkezli Uluslararası IDEA Avrupa Programı Direktörü Sam van der Staak, yaptığı açıklamada, bulguları “rahatsız edici” olarak nitelendirdi.

Seçmen sayısının 15 yılda yaklaşık yüzde 10 düştüğünü ve seçimlerin yaklaşık beşte birinde kaybeden tarafın sonucu kabul etmediğini belirtti.

Bu düşüş, Güney Kıbrıs ve Litvanya’da oy verme yaşının düşürülmesi gibi seçim süreçlerini daha erişilebilir hale getirmeyi amaçlayan dünya çapındaki pek çok yeniliğe rağmen gerçekleşti.

Avrupa diğer bölgelere kıyasla daha iyi sonuçlar elde ederken, International IDEA sivil özgürlükler ve adalete erişim gibi sağlıklı bir demokrasinin bazı unsurlarının tehdit altında olduğu konusunda uyarıda bulunuyor.

Mayıs 2020 ile Nisan 2024 tarihleri arasında 159 ülkede yapılan 221 ulusal seçimin incelendiği rapora göre, Avrupa’da hukukun üstünlüğü beş yıl içinde kayda değer bir düşüş gösterdi.**

Bulgaristan, Yunanistan, Hollanda, Portekiz ve İspanya’da demokrasi üzerindeki baskıya dikkat çeken van der Staak, “Bazı Avrupa ülkelerinde yürütme güçleri mahkemeler üzerinde baskı kuruyor ve mahkemeleri kendilerini destekleyen kişilerle dolduruyor,” dedi.

“Avrupa’da demokrasinin en büyük zayıflıklarından biri olan hukukun üstünlüğü konusuna önümüzdeki birkaç yıl içinde daha fazla odaklanılmasını bekliyorum,” diyerek ekledi.

Birçok Avrupa ülkesinin ifade ve basın özgürlüğü konusunda geri kaldığı belirtilen raporda, Yunanistan’ın akademik özgürlükler konusunda yaşadığı sıkıntılara ve İtalya ile Slovakya’da hükümetlerin medyaya baskı yapma girişimlerine dikkat çekildi.

Fransa için, insanların ekonomik faktörlere bağlı olarak siyasi süreçlerden dışlanması, örneğin servete dayalı ayrımcılık gibi endişeler vurgulandı.

Türkiye sonlarda

IDEA 2024 raporu, tek bir demokrasi endeksi açıklamak yerine dört ana kategoride demokratik değerleri analiz ediyor. Bunlar: Hukukun üstünlüğü, Haklar, Temsil ve Katılım.

Türkiye, hukukun üstünlüğü sıralamasında dünyada oldukça alt sıralarda yer alıyor. 2024 raporuna göre Türkiye 173 ülke içinde hukukun üstünlüğü alanında 145. sırada yer alıyor.

Türkiye Avrupa ülkeleri arasında Rusya’dan bile geri durumda. Sıralamada sondan 3. sırada yer alan Türkiye’nin ardından Azerbaycan ve Belarus geliyor. Türkiye, 2023 Demokrasinin Küresel Durumu raporunda 148. sırada yer alıyordu.

Rapor aynı zamanda doğu, orta ve batı Avrupa arasındaki uçurumun da kapandığını gösteriyor. Van der Staak, “Bu iyi haber çünkü Avrupa giderek daha fazla bir araya geliyor ve eski ve yeni [demokrasiler] arasında gördüğümüz geleneksel bölünmeyi görmüyorsunuz,” dedi.

Dünya çapında demokrasiyi destekleyen hükümetler arası bir kuruluş olan International IDEA, Avrupa Birliği’ne (AB) katılma ihtimalinin bazı geri kalmış ülkelerin arayı kapatmasına yardımcı olduğunu öne sürüyor.

Rapora göre Arnavutluk, Kosova ve Moldova, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşının ardından adalete erişim, ekonomik eşitlik ve ifade özgürlüğü konularında ilerleme kaydetti.

Ukrayna’nın da Anayasa Mahkemesi için şeffaf ve liyakate dayalı bir seçim sistemi getirdiği ve yargıçlara karşı disiplin işlemlerini yeniden başlattığı belirtildi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

CHP, Daha Sol Söylemlerle Sahada Olacak

Partinin yeni program çalışmalarına ilişkin konuşan CHP kurmayları, programın adına (Halkçılık Programı) dikkat çekerek “artık daha sol söylemlerle sahada olacaklarını” vurguladılar.

Partinin kuruluş ilkelerinde halkçılık ve devletçilik ilkelerinin olduğunu belirten kurmaylar “Partimizin ana ilkelerinde zaten sol, sosyal demokrat temeller var. Bunları artık daha çok sahiplenen ve anlattığımızda halkta da karşılık bulacak bir hale getirmek istiyoruz” dediler.

İkinci Yüzyıl Değişim Kurultayı adıyla yaptığı olağanüstü kurultayda yeni program çalışmalarını başlatan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), hazırlayacağı programın adı için de Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 1920’de Meclis’e sunduğu metinden esinlenerek “Halkçılık Programı” adını verdi.

Cumhuriyet’ten Sarp Sağkal‘a yeni program çalışmalarına ilişkin konuşan CHP kurmayları, programın adına da dikkat çekerek “artık daha sol söylemlerle sahada olacaklarını” vurguladılar.

Partinin kuruluş ilkelerinde halkçılık ve devletçilik ilkelerinin olduğunu belirten kurmaylar “Partimizin ana ilkelerinde zaten sol, sosyal demokrat temeller var. Bunları artık daha çok sahiplenen ve anlattığımızda halkta da karşılık bulacak bir hale getirmek istiyoruz. Günümüzde iktidarın uyguladığı ekonomi politikası belli. Bunu günlük hayatta tartışırken topluma kazandırabileceğimiz bazı terimler var. Özelleştirmelerin getirdiği zararlardan söz edip kamuculuğun, devletçiliğin önemine vurgu yapabiliriz. Sağlık, eğitim gibi hizmetlerin devlet tarafından en iyi şekilde vatandaşa verilmesi gerektiğini anlatabiliriz” dediler.

“İktidar olduğumuzda…”

CHP’nin bu kapsamda Emek Büroları gibi birimlerini de daha aktif hale getireceğine vurgu yapan partililer, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in geçen hafta Kocaeli’nde katıldığı Emek Büroları Akademik Kurul Toplantısı’nı işaret etti. Bu tip toplantıların farklı illerde de yapılmasının planlandığını aktaran kurmaylar, “Parti programı çalışmalarında bu programlardan da faydalanılacak. İktidar olduğumuzda nasıl bir sosyal güvenlik sistemi, emeklilik sistemi olacak, bunları çalışacağız.

Kullandığımız kavramların altını illerde yaptığımız halk buluşmaları, sanayi ticaret odası ziyaretleriyle dolduracağız. Ama her şeyin başında daha özüne dönen bir CHP olacak. Bu partinin temel değerlerinde sol ve sosyal demokrasi var. Ana eksenimiz sağlıktan eğitime kamuculuk. Genel başkanımız da gittiği her yerde ‘Emekle sermaye karşı karşıya gelirse, emeğin yanındayız’ diyor. Bu kavramlar partinin temel ilkeleri ama biz yapacağımız program çalışmasıyla ekonominin bu kavramlarla tartışılmasını da sağlayacağız. Farklı bir vizyonu insanlara göstereceğiz” değerlendirmesini yaptılar.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan MHP’ye “HÜDA-PAR” Tepkisi

İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, HÜDA PAR Lideri Zekeriya Yapıcıoğlu’nun Anayasa’nın 4. maddesinin kaldırılması gerektiği sözleri üzerinden MHP’ye tepki gösterdi:

Haber Merkezi / “Cumhuriyet’le, Türk’le, Türklükle ve Atatürk’le sorunlu terör sevici zihniyet, şimdi de Anayasamızın ilk 4 maddesini hedef aldı. İktidarda kalmak uğruna her türlü tavizi verirseniz olacağı budur. Malazgirt’te adamın elini kaldırırsanız o da gelir Ankara’da parmağını gözünüze sokar işte!”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun Anayasanın 4. maddesinin kaldırılması gerektiği açıklamasına tepki gösterdi.

Dervişoğlu, Malazgirt Zaferi’nin 953’üncü yıl dönümü etkinlikleri kapsamında Bitlis’in Ahlat ilçesinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin HÜDA PAR Lideri Zekeriya Yapıcıoğlu’nun elini havaya kaldırmasını hatırlatarak şu ifadeleri kullandı:

“Aziz Milletim; Cumhuriyet’le, Türk’le, Türklükle ve Atatürk’le sorunlu terör sevici zihniyet, şimdi de Anayasamızın ilk 4 maddesini hedef aldı. İktidarda kalmak uğruna her türlü tavizi verirseniz olacağı budur. Malazgirt’te adamın elini kaldırırsanız o da gelir Ankara’da parmağını gözünüze sokar işte! Milletimizi ahmaklık ile itham etme konusuna gelince asıl ahmaklık; beni, İYİ Parti’yi ve büyük Türk milletini hesaba katmamaktır.

‘Anayasa değişikliği’ diye fısıldayıp ‘yeni Anayasa’ diye yükselen, taşeronları eliyle de milletin tepki ve sabır sınırlarını ölçen kendini bilmezleri bu vesileyle ikaz ediyorum. İhtiyaç duyduğumuz yeni bir anayasa değil, yeni bir iktidardır. Ve o iktidarın parolası; tek millet değil Türk milleti, tek devlet değil Türk devleti, tek vatan değil Türk vatanı ve tek bayrak değil Türk bayrağı olacaktır. Ne mutlu Türk’üm diyene!”

Paylaşın

Kemal Kılıçdaroğlu Hakkında “Hapis Ve Siyasi Yasak” Talebi

CHP’nin 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında “Zincirleme şekilde Kamu Görevlisine Görevinden Dolayı Alenen Hakaret” suçundan 1 yıl 5 ay 15 günden 4 yıl 1 aya kadar hapis ve siyasi yasak talep edildi.

Eski CHP Milletvekili Kadri Enis Berberoğlu, durdurulan MİT tırları görüntülerini eski Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’a verdiği iddiasıyla İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmış ve “devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk maksadıyla açıklamak” suçundan 25 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

Hapis cezasının ardından o dönem CHP Genel Başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu açıklama yaparak “Bu kararı verenler bu kararın altında kalacaklardır. Biz yıllarımızı demokrasi için harcadık, adalet istiyoruz, demokrasi istiyoruz, düşünce özgürlüğü istiyoruz bu ülkede. 20 Temmuz darbesini yapanlar adaleti yok ettikleri, demokrasiyi yok ettiler, hakim hakim olmaktan çıktı gözünü dikmiş saraya nasıl talimat gelecek ve ben öyle karar vereceğim diye, bunların hiçbirisi hakim değil, hiçbirisi yargı dağıtmıyor, sadece ve sadece sarayın sopası olma görevini yerine getiriyorlar” demişti.

Sabah gazetesinin haberine göre, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede “Kılıçdaroğlu’nun sözlerinin ifade özgürlüğü ya da eleştiri sınırlarını aştığı, şüphelinin atılı suçu işlediği hususunda yeterli delil olduğu” belirtilerek dava açıldı. Şüpheli Kemal Kılıçdaroğlu hakkında “Zincirleme şekilde Kamu Görevlisine Görevinden Dolayı Alenen Hakaret” suçundan 1 yıl 5 ay 15 günden 4 yıl 1 aya kadar hapis ve siyasi yasak talep edildi. Kılıçdaroğlu, önümüzdeki günlerde hakim karşısına çıkacak.

Paylaşın

AİHM, Can Atalay İçin Türkiye’den Savunma İstedi

Merkezi Fransa’nın Strasbourg kentinde bulunan AİHM, AYM’nin TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın tahliye edilmesi kararına uyulmadığı için Türkiye’den savunma istedi.

Şerafettin Can Atalay’ın milletvekili seçilmesi sonrası serbest bırakılmaması ve de yargılamasının yenilenmemesi ayrıca milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi (AYM) arasındaki sürtüşmeye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), müdahil oldu.

AİHM, biraz önce yayımladığı bildirisine göre Can Atalay’ın milletvekili seçilmesi sonrası serbest bırakılmaması ve de yargılamasının yenilenmemesi ayrıca milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin Türk Hükümetinden savunmasını sunmaya davet etti.

Ne olmuştu?

Atalay, 14 Mayıs 2023’te yapılan genel seçimde TİP’ten Hatay Milletvekili seçildi. Atalay’a verilen hapis cezası, 28 Eylül 2023’te Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nce onaylandı. AYM ise milletvekili seçilmesi nedeniyle 25 Ekim 2023’te Atalay hakkında hak ihlali kararı verdi.

Yüksek Mahkeme; yargılamanın durdurulmasına, vekilliğinin kabulüne ve Atalay’ın tahliyesine karar verilmesine hükmetti.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, bu kararı uygulamadı ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderdi. Daire, 8 Kasım 2023’te AYM’nin süper temyiz mahkemesi gibi davranarak böyle bir hüküm kuramayacağı gerekçesiyle karara uyulmayacağını açıklayarak AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.

AYM bunun üzerine anayasal zorunlulukları anımsatarak 21 Aralık 2023’te ikinci kez hak ihlali kararı verdi. Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise 3 Ocak’ta bu kararın yok hükmünde olduğu yönünde bir karar aldı.

Yargıtay’ın kararının 30 Ocak’ta TBMM Genel Kurulu’nda okunmasıyla Atalay’ın milletvekilliği düşürüldü. Atalay’ın avukatlarının yanı sıra TİP, CHP ve DEM Parti; bu kararın iptali için AYM’ye başvurdu.

AYM’nin 1 Ağustos’ta Resmi Gazete’de yayımlanan gerekçeli kararında, Atalay’ın milletvekilliğinden düşürülmesi kararının “yok hükmünde” olduğu ifade edildi. Bu kararın ardından, Atalay’ın milletvekilliği haklarının iade edilip edilmemesi konusunda gözler Meclis’e çevrildi.

CHP, bu gelişme üzerine Can Atalay’ın durumunu görüşmek Meclis’i olağanüstü toplantıya çağırdı. 16 Ağustos’taki olağanüstü toplantıda AK Parti İzmir Milletvekili ve İdare Amiri Alpay Özalan, TİP Milletvekili Ahmet Şık’a yumruklu saldırıda bulundu.

Saldırıyı engellemeye çalışan DEM Parti Grup Başkanvekili ve Kars Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit de şiddete uğradı ve kaşı yarıldı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Can Atalay için Meclis’i  tekrar olağanüstü toplantıya çağırdı. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un “Meclis Genel Kurulu’nun aynı konuda ikinci kez olağanüstü toplantıya çağrılmayacağı” gerekçesiyle CHP’nin Can Atalay başvurusunu reddettiği açıklandı.

Paylaşın

AK Parti Sözcüsü Çelik’ten Dikkat Çeken “Anayasa” Açıklaması

Partisinin MYK toplantısı sonrası açıklamalarda bulunan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, yeni anayasa çalışmalarına ilişkin “Sivil anayasanın yapılması gelecek nesillere bir borçtur” dedi.

Ömer Çelik, HÜDA PAR’ın Anayasa’nın 4. maddesiyle ilgili açıklamalarına ilişkin ise, “Değişiklik teklifleri bizim açımızdan olumlu değildir. Herhangi bir tartışmamız yoktur” ifadelerini kullandı.

AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, MYK toplantısının ardından kameraların karşısına geçerek gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Çelik’in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

“Yeni Anayasa: Darbe anayasasından Türkiye’nin kurtulması gerekir. Bunun için de net bir şekilde ciddi bir anayasaya sivil anayasaya Türkiye’nin ihtiyacı vardır. 19 kez değiştirildi tabiri caizse yamalı bohçaya döndü. Darbenin izlerinin hem lafzına hem de ruhuna sindiği sonuçlar maalesef Türkiye’nin önünde engel olmaya devam etmektedir.

Gelinen nokta kendi içinde bütünlüğü olan, sivil gözle yapılmış, özgürlükleri korumak, Türkiye’yi Türkiye Yüzyılı’na hazırlayacak sadelikte ve dinamik anayasa ihtiyaçtan öte bir zorunluluktur. Demokrasi konusundaki samimiyetlerden bir tanesi de Anayasa sürecine destek vermekle ilgilidir. Sağdan, soldan, çeşitli kesimlerden herkes Anayasa’nın değişmesi gerektiğini ifade ediyor. Hayata geçirmek konusunda bir sürü engeller oluyor.

Sistemi kilitleyen birtakım tutumların stratejik düzeyde Anayasa değişimini engellemek üzere işlevselleştirildiğini gördük. Türkiye’nin bu Anayasa’dan kurtarmak gerektiği açıktır. Gelecek nesillere bir borçtur. Teşkilat başkanlığımızın Türkiye Buluşmaları adı altında bu hafta itibariyle başladı. MYK, MKYK; milletvekillerinden birçok arkadaşımız sahaya indiler.

Buradan bütün AK Parti teşkilatlarındaki kardeşlerimize, arkadaşlarımıza şükranlarımızı iletiyoruz. Teşkilatlarımız göz bebeğimizdir. Hepimiz teşkilatlarımızın üzerine titreriz. İnşa edilen siyasetin ana taşıyıcıdır. Teşkilatımızın yaptığı çalışmalar müreffeh geleceğe, demokrasiye en önemli katkıyı sağlamaktadır. Sivil siyasetin üstünlüğü teşkilat ve vatandaşlarımız arasında bağ ile mümkündür. Siyaset milletten devlete yapılan bir süreçtir.

Siyasi temsil toplumsal taleplerden koparsa demokratik siyaset kolonlarını kaybeder. Kolonları kestiğinizde siyaset demokratik olmaktan çıkar, profesyonel bir faaliyet olur, gerçek amacını, işlevini kaybeder. Siyasetin esası toplumsal hayatını maliyetini azaltmaktır. Toplumdaki fotoğrafı net bir şekilde görüp siyaseti buna göre yönetmektir.

Vatandaşın, milli iradenin taleplerinin, milli egemenliğin esası olan işlevlerin siyasete yansıtılması demokratik siyasetin ana mekanizmasıdır. Siyasetçinin yegane sicil amiri vatandaştır. Siyaset kendisine vatandaşın dışında birtakım dış etkileri amir olarak seçerse meşruiyetini kaybeder. Bu çerçevede Türkiye Buluşmaları yaz dönemi boyunca güçlü çalışmalar yapmış teşkilatımızın bunu hayata geçirmesi açısından önemli olmuştur.

Faaliyetlerimizi yürütürken esas olarak vatandaşımıza bakarız. Diğer çalışmalar, anketler, stratejik değerlendirmeler siyasetin orta hakemin karar verirken yan hakeme baktığı kadar bakması gerekir. Esas olan vatandaşımızdır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye Buluşmaları’ndaki arkadaşlar raporlarını veriyorlar. Son derece verimli oluyor.

Bunun geldiği noktada son zamanlarda 31 Mart seçimlerinden sonra AK Parti’nin geride kaldığı CHP’nin öne geçtiği gibisinden birtakım spekülasyonlar yapılıyordu. Artık CHP açısından böyle bir durumun olmadığı. CHP’deki gelgit siyasetinin vatandaşımız tarafından elinin tersiyle itilip, siyasetin gerçek mecrasının AK Parti’de gerçekleştirdiğini göstermektedir.

Siyasette normalleşme: Kemal Bey zamanındaki helalleşme, Özgür Bey zamanındaki normalleşme en son geldi cumhura hakaret edenleri himaye etmeye dönüştü. Vatandaşımız bunun notunu vermektedir. Tutarlılık olmadığı zaman bundan netice alınması mümkün değildir. Sivil siyasetin en büyük adresi, demokrasinin taşıyıcısı AK Parti ve Cumhur İttifakı’nda yoğunlaşmaktadır.

Ezgi Eygi: Değerli kardeşimiz, şehidimiz Ayşenur Ezgi Eygi’yi dualarla uğurladık. Allah rahmet eylesin. İsrail güçleri bu kardeşimizi doğrudan hedef alarak öldürmüştür. Bir çifte standart da burada görüyoruz. Bazı basın kurumları Ayşenur kardeşimizden bahsederken, başka bir coğrafyada yaptığı kariyer çerçevesinde rahatça yer alacak iken, bu katliam karşısında Ayşenur’la haber yaparken militan diyorlar.

Bunlar barışı, adaleti savunan herkese militan derler. Bunların ruhları kirlenmiştir, akılları kirlenmiştir. Yegane amaçları insanlığı daha büyük kaosun içerisine sokmaktır. Kendileri ile ufacık iş sözkonusu olduğunda dünyanın en önemli meselesi haline getirirler. Bunun bir de alt payandaları ve destekçileri var. Onlar da Ayşenur kardeşimizi kimin öldürdüğünü belirtmeden öldürüldü diye geçiyorlar. Kim, niye öldürdü? Bütün bunları yazmıyorlar. Orada katliam makinasını savunmaya dönük şu var. Birtakım haberlerde maalesef Türkiye’de de yaptılar.

İsrail’deki katliam şebekesinin 40 binden fazla insanı katletmiş olan bu şebekenin istemeden ve doğrudan olmayan şekilde bu eyleme imza attığını neye göre söylüyorlar? ABD Başkanı önce bilgi sahibi olmadığını söyledi sonra istemeden, doğrudan olmayan sebeplerle dedi. Adaletin, hakkaniyetin nasıl hedefe konulduğunu bir kere daha görmüş olduk. Bu katliam şebekesine teslim olan yaptığı katliam şebekesinin suçu kadar ağırdır.

Bu sürece teslim olanlar kadar militan, öldürüldü, doğrudan olmayan sebeplerle eylem ortaya çıktı demek bunu örtmek isteyenler kadar alçakça bir eylem yoktur. Gazze meselesi insanlığın aklının temizlenmesinde, ruhunun temizlenmesinde, adalet fikrinin yüceltilmesinde, şehitlerinin bereketiyle yeni bir sayfa açılmasına vesile olmaktadır.

Meis adası: Yunanistan’daki gelişmeleri her zaman yakından takip ediyoruz Sayın Miçotakis’le Cumhurbaşkanımızın görüşmesinden sonra yeni bir diyalog kapısı açılmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız ‘aynı denizi, aynı coğrafyayı paylaşan iki komşu ülkeyiz, aramızda sorun olması normaldir, bunları aramıza kimseyi karıştırmadan beraber çözelim’ demişti.

Ama Yunanistan içindeki kaos lobisi, radikal unsurlar bu diyaloğu sabote etmek için elinden geleni yapıyor. Burada bir provokatör savunma bakanı Dendias haddini aşan açıklamalar yaptı. Kıyılarımıza 2 kilometre mesafedeki Meis adasına giderek Türkiye’yi hedef aldı.

Herkesin bilmesi gereken şudur; biz buradaki hak ve menfaatlerimizi masada diyalog yoluya, müzakere yoluyla çözmek iradesindeyiz. İki komşu ülkeyiz, başkalarının kendi çıkarları temelinde bölgeyi istikrarsızlaştırmak için gelmek istediğini biliyoruz. Doğu Akdeniz’de bayrak gösterip sorunları daha yoğunlaştırdığını her zaman görüyoruz. Herkese kazandıracak olan herkes gider sonuçta biz kalırız.

Anayasa: Anayasa’nın 4 maddesiyle ilgili herhangi bir tartışmamız yoktur. Değişiklik teklifleri bizim açımızdan olumlu değildir. Burada daha önce de belli gündemler olduğunda sorulmuştu. Sivil bir anayasa istiyoruz, Türkiye’yi Türkiye Yüzyılı’na taşıyacak anayasa istiyoruz. Milli iradeyi esas teşkil eden yapı olacak Anayasa’yı istiyoruz. 4 madde ile ilgili herhangi bir tartışma sözkonusu değildir.

Ezgi Eygi’nin cenazesindeki gerginlik: Burası bir cenaze töreni, şehidimizi uğurluyoruz. Özgür Bey keşke bu şekildeki konuşmayı babasının yanında yapmasaydı. Cenaze adabına uygun bir şekilde davransaydı. O cenazeye katılan herkesin vermek istediği mesaj; Ayşenur’un şehadetini selamlamaktır. Bu süreçte Özgür Bey iki tane hata yaptı. Bir tanesi Ayşenur’un fedakarlığını ideolojiye indirdi. Bu doğru değildir. Gazze bir insanlık meselesidir.

Netanyahu ABD Temsilciler Meclisi’nde konuşmasını ideolojik çerçeveye büründürmüştü, ‘burada batı medeniyetini savunuyoruz’ demişti. Netanyahu’nun savunduğu şeyleri medeniyet düşmanlığı ve barbarlıkla bir araya gelebilr. Türkiye’de Özgür Bey, Ayşenur’un tavrını belli bir ideolojik geleneğin temsilcisi olarak ortaya koydu. Halbuki baktığınızda insanlık için bir şey…

İkincisi cenazeler cenazeler siyasi partilerin nutuk atacağı yer değildir. Devleti temsil eden en üst makam orada duygu ve düşüncelerini paylaşıyor. Orada en üst makam Meclis Başkanlığı makamı. Orada başkanımız herhangi bir siyasi indirgeme içine girmeden siyaseten de kimseyi hedef almadan Ayşenur’un insanlık vicdanının safında bir konuşma gerçekleşiyor. Siyasi konuşma yapılmıyor orada.

Numan Bey sağduyulu devlat adamıdır, nezaketli bir isimdir. Ne yapılmıştır? Özgür Bey diyor ki ‘siz tarafsız değilsiniz, parti adına konuşmuş kabul ediyoruz, o yüzden biz de parti adına konuşalım’ diyor. Devlet hayatında böyle bir standart olabilir mi? CHP’nin kendinden olmayan belli makama gelmiş hiç kimseyi o standartlar açısından yerli yerine oturtmadığını biliyoruz. Tarafgirliğin alasını yaparlar.

Orada devlet adına en üst makam kimse konuşmayı yapar. Özgür Bey siyasetçi olarak eleştiri yapmak istiyorsa yeri orası değildir. Daha sonra başka bir ortamda yaparsınız. Dolayısıyla yakışık almamıştır. Hangi siyasi partiden, kesimden olursa olsun o gün Ayşenur’un cenazesine katılmak da, bu çoğulculuğu göstermek de son derece kıymetlidir.

Erken seçim: Özgür Bey 31 Mart seçimlerinden çıktıktan sonra ‘benim erken seçim talebim olmayacak’ demişti. ‘Belediyelerde hizmetler yaparak ödünç oyları hak etmeye çalışacağız’ diye değerlendirmede bulunmuştu. Özgür Bey kendisini bağlayan bu açıklamayı niye değiştirdi? Kendilerine ödünç olarak verilen düşündüğü oyları belediyede yaptıkları hizmetlerle hak etmediklerinin arayışıdır.

Özgür Bey demişti ki ‘Bize verilen muhafazakâr, milliyetçi, Kürt demokratlardan ödünç oyu biliyoruz. Belediye hizmetleriyle buna layık olmaya çalışacağız’ dedi. Demek ki bu proje gerçekleşmemiş ki böyle bir talepte bulunuyor. Burada herhangi bir şekilde toplumda, CHP’nin herhangi bir meseleyi çözeceğine en ufak bir kanaat yoktur.

Sürekli olarak cümle kuruluyor, arkasında artçı depremler gibi telafi sözler gelmektedir. Seçim zamanında yapılacaktır, erken seçim gündemde yoktur. Seçim zamanında yapılacak, seçim zamanında yapılınca acaba CHP Genel Başkanı kim olacaktır?

Fransa bu konuda çifte standartlı siyaset izlemektedir. Yakın zamanda bu siyasetin neticesi olarak Paris’te veya başka yerlerde Fransa vatandaşlarına ve kamuya ait zarar veren eylemler gerçekleşti. Terörü himaye edenler bu yüzleşmeyle karşı karşıya kalırlar. Terörün himaye edilmemesi gerektiği prensibi ile çelişmektedir.

AB, PKK’yı terör örgütü ilan edilmiştir. Fransız bir firma Lafarj çimento firması, enteresandır hem PKK’ya ait sığınakları yaptığı aynı zamanda DAEŞ’e ait sığınıklar yaptığıyla ilgili Fransa’da yargı süreci var. İki terör örgütü ile bağlantılı olarak onların yapı ihtiyaçlarını karşılamak üzere faaliyet yürütülmüştü.

Fransa’daki iddianamede firma bütün bu faaliyetleri yürütürken Fransız iç, dış istihbaratının ve kamu yöneticilerinin bilgisi dahilinde bu işleri yapmıştır. Bütün bunları yaparken Fransız iç, dış istihbaratının, kamu yöneticilerin bilgisi dahilinde yapmış. Demokrasi için bundan daha büyük zarar verme süreci olabilir. Burada teröre karşı ilkesel tutum değil maalesef sömürgecilik geçmişinden kalma Suriye’ye dönük emelleri için terör örgütüne destek veren yaklaşımdır.”

Paylaşın

Erdoğan’dan “Sosyal Medya” Uyarısı

Adalet Akademisi’nde konuşan Erdoğan, “Hiçbir kuralın, değerin, ahlaki sınırın olmadığı sosyal medya mecraları giderek büyük bir operasyon aygıtına dönüşmeye başladı” dedi ve ekledi:

“Etkileşim odaklı yeni medya düzeninin en büyük kurbanı adaletin temel ilkeleri oluyor. Sanal alemde karşılıklı mevzilenmiş infaz mangaları her gün hedef tahtasına konacak bir şahıs olay ve kurum mutlaka buluyor. Pek çok hukuksuzluğa imza atılıyor.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde 1’inci Dönem Hakim ve Savcı Yardımcıları Eğitimi Açılış Töreni’nde konuştu. Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

“Adalet Akademimizi yeniledik, güçlendirdik. Yargı sistemimizin bel kemiğini oluşturan hakim ve savcılarımızın en iyi şekilde yetişmeleri noktasında hiçbir fedakarlıktan kaçınmadık.

Bugün ülkemizde hukuk eğitimi veren önemli sayı ve çeşitlilikte kurumlarımız var. Hakim ve savcı sayısı 3 kat arttı. Son 22 yılda avukat noter hukuk eğitimi görmüş personel hakim sayılarında artış sağladık.

Hakim-savcı sayımız bugün 25 bine yaklaştı. Mesleki bilgi beceri fakülte eğitimini aşan bir çabayı gerektirir. Değerler ile bilgi arasında bağ kurmayı sağlayan köprü ise tecrübedir. Hakim ve savcı yardımcılığı mekanizması ile bilgiyle tecrübeyi harmanlamayı amaçlıyoruz. Yardımcılıkta süreyi 3 yıla çıkardık. Akademideki eğitim süresini 7 aydan 10 aya yükselttik.

Yargı gücünü adalete bağlılıktan alır. Köklü adalet sisteminin yerleşmesine büyük önem verdik. Yeni mahkemeler kurarak milletimizin adalete erişimini kolaylaştırdık.

Yargıda nicelik ve nitelik artıyor. Adalete dair her başlıkta kapsamlı çalışmalar yürütüyoruz. İnsanın olduğu her yerde çatışma ve çelişkiler de kaçınılmazdır. Arzu edilmese dahi suç işlenir.

Hukuk devleti bu çatışmalara hızlı cevaplar vermeyi gerektirir. Adil işleyen yargı sistemi bunun kurumsal çerçevesidir. Tarafsız işleyen yargı bu sistemin varlığı ekonomik kalkınmanın da güvencesidir.

Adliyenin kapsını adaletin kapısı haline getirmek sürekli çalışmayı toplumu takip etmeyi gerektirir. 1960’tan beri bu ülkede yargı siyasete istikamet çizmenin vesayetin bir vasıtası olarak kullanıldı. Yassıada mahkemelerinin 12 Eylül mahkemelerinin verdiği kararların utancı yıllarca adalet sistemimizin peşini bırakmadı.

Önce 17-25 Aralık emniyet-yargı girişiminde, ardından 15 Temmuz darbe girişimini çok iyi hatırlıyoruz. Bu ülkeye verdikleri zararın faturasını hala ödüyoruz. Devletimizi, vesayet aparatlarından ve FETÖ artıklarından ne kadar temizlemiş olursak olalım dikkati elden bırakmadan mücadeleyi sürdüreceğiz.

Suç işleyenin, milletin malına, canına kast edenin yeri sokaklar değil hapishanelerdir. Burada bir sıkıntı varsa gidermek boynumuzun borcudur.

Hiçbir kuralın, değerin, ahlaki sınırın olmadığı sosyal medya mecraları giderek büyük bir operasyon aygıtına dönüşmeye başladı.

Etkileşim odaklı yeni medya düzeninin en büyük kurbanı adaletin temel ilkeleri oluyor. Sanal alemde karşılıklı mevzilenmiş infaz mangaları her gün hedef tahtasına konacak bir şahıs olay ve kurum mutlaka buluyor. Pek çok hukuksuzluğa imza atılıyor.

Toplumun merakını gideren yayınlar yaparken, yürüyen soruşturmanın selametini de korumak, gözetmek herkesin mesuliyetidir. İnsanlık olarak toplum olarak nereye gidiyoruz? Masum çocukların naaşı üzerinden milletin inanç değerleri ile aile kurumu ile dini müesseselerle siyasi hesap görülmesine müsaade etmemeliyiz.”

Paylaşın