Özel’den Mehmet Şimşek’e “Enflasyon” Tepkisi: Şaka Mı Yapıyorsun?

Çekmeköy Belediyesi’nin toplu açılış ve temel atma töreninde konuşan CHP Lideri Özgür Özel, Mehmet Şimşek’e sert eleştiriler yönelterek, “Mehmet Şimşek, biraz şaka mı yapıyor, gerçek mi yapıyor bilinmeyen videolarla enflasyonla ilgilenmiyor” dedi ve ekledi:

“‘Düşecek’ dedikleri enflasyon yüzde 49. Geçen ay 52’ydi. Bir sene öncesine göre, bu ay aslında enflasyon 3 puan arttı. Devletin rakamlarında, TÜİK’in rakamlarında enflasyon yüzde 3. Peki, geçen ay 51 iken nasıl 49’a düşüyor? ‘Baz etkisi’ dedikleri, geçen sene bu ay yüzde 5’se bu ay yüzde 3 olunca hesapta bu, yüzde 51’den 49’a düşüyor.”

Özel konuşmasının devamında, “Peki, enflasyon düşünce fiyat düşüyor mu, hayat ucuzluyor mu? Hayır. Neden? Çünkü enflasyon, fiyatın artış hızı demek. Enflasyon 51 olursa geçen geçen sene 100 lira olan mal, bugün 151 lira olur. 49 olduğunda 100 lira olan mal 149 lira olur. Enflasyonun geçen aya göre düşmesi, ‘Artış hızının azalması’ demek. Enflasyonun artış hızının azalması, fiyatların bırakın düşmesi ve durmasını, artışını sürdürmesine engel değil” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Çekmeköy Belediyesi’nin toplu açılış ve temel atma töreninde konuştu. Konuşmasında çocuk yoksulluğuna dikkat çeken Özel; Türkiye’de her üç çocuktan biri yoksulluk çektiğini belirterek “Hükümet, çocuk yoksulluğunu azaltma konusunda son derece başarısız” diye konuştu.

Özel sözlerini şöyle sürdürdü: “İşin kötüsü bilgisiz, vizyonsuz ve hedefsiz. Yani hükümetin önünde halledilecek işler listesinde ‘çocuk yoksulluğu’ yazmıyor bile. Oysa geçtiğimiz günlerde Orta Vadeli Program’a dikkatle baktık, çocuk yoksulluğunu nasıl çözecek diye. Bu konuda yazılan bir tek kelime, konulan bir tek hedef, paylaşılan bir tek veri ve çözüme yönelik bir tek adım görmedik. Türkiye’de 2023 itibarıyla 7,6 milyon çocuk yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Çocuk yoksulluğu, yetişkin yoksulluğunu aşan ve ondan daha yüksek ölçülen bir mesele. Bütün dünyada da böyle, Türkiye’de de böyle. Yaklaşık 2 milyon çocuk derin yoksullukla karşı karşıya.

“Mehmet Şimşek şaka mı yapıyor?”

Konuşmasında Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e de sert eleştiriler yönelten Özgür Özel; “Mehmet Şimşek’in geldiği gün enflasyon yüzde 38’di. Bugün 48” dedi. Özel, ekonomiye ilişkin şu yorumları yaptı: “Mehmet Şimşek, biraz şaka mı yapıyor, gerçek mi yapıyor bilinmeyen videolarla enflasyonla ilgilenmiyor. ‘Düşecek’ dedikleri enflasyon yüzde 49. Geçen ay 52’ydi. Bir sene öncesine göre, bu ay aslında enflasyon 3 puan arttı. Devletin rakamlarında, TÜİK’in rakamlarında enflasyon yüzde 3.

Peki, geçen ay 51 iken nasıl 49’a düşüyor? ‘Baz etkisi’ dedikleri, geçen sene bu ay yüzde 5’se bu ay yüzde 3 olunca hesapta bu, yüzde 51’den 49’a düşüyor. Peki, enflasyon düşünce fiyat düşüyor mu, hayat ucuzluyor mu? Hayır. Neden? Çünkü enflasyon, fiyatın artış hızı demek. Enflasyon 51 olursa geçen geçen sene 100 lira olan mal, bugün 151 lira olur. 49 olduğunda 100 lira olan mal 149 lira olur. Enflasyonun geçen aya göre düşmesi, ‘Artış hızının azalması’ demek. Enflasyonun artış hızının azalması, fiyatların bırakın düşmesi ve durmasını, artışını sürdürmesine engel değil.”

CHP lideri, enflasyon oranına dair de “Dün açıklanan aylık yüzde 3 enflasyon 83 ülkeden fazla desem çok gelir değil mi? 83 ülkeden fazla ama 83 ülkenin yıllık enflasyonundan fazla” diye konuşarak sözlerini şöyle sürdürdü: “Dünyada yüzde 3’ün altında yıllık enflasyonu olan 83 ülke var. Türkiye’de aylık enflasyon yüzde 3. Türkiye enflasyonda Arjantin, Zimbabve, Etiyopya’yı geçebiliyor sadece. Geri kalan bütün ülkeler enflasyonda bizden çok daha iyi durumdalar.

Sayın Erdoğan’ın faiz indirimlerine başladığı, yani pandemiden çıktık, tedarik zincirleri kırıldı, yeni yeni yerine geliyor. Bütün dünyada enflasyon sorunu var. Enflasyon bütün dünyada var. Üç olan ülkede altı olmuş, panik var. Dört olan ülke yediye çıkmış telaştalar. Amerika dokuzu gördü, çıldıracak. Hepsi faizleri aldı, enflasyonun bir puan üstüne koydu, para başka yere kaçmasın, dövize yönelmesin, hayat pahalılaşıyor, ‘Ben alışverişimi önden yapayım’ deyip talep artmasın, enflasyon azmasın’ diye.

Orada Tayyip Bey, ‘Ben faiz indirmem, Nas ortada. Faiz sonuç değil, sebeptir, ben faizi artırmam, indiririm, bu suretle enflasyonu dizginlerim’ dedi. O gün buna başladığında ‘Mal ve hizmet sepeti’ diyorlar. Yani hesap kolay olsun diye bir sepet var, içindeki mallar ve aldığınız hizmet belirli. 100 liraymış, bugün 448 lira. Yani düşünün, Ramazan kolisi alıyorsunuz, içindekiler belli. 100 liralık Ramazan kolisi, bugün 448 lira. Neden? ‘Faiz artırmam ve indirerek düşürürüm’ dedi diye.”

Paylaşın

Yedi Vekile Ait Dokunulmazlık Fezlekeleri Meclis’te

Aralarında CHP Milletvekili Tuncay Özkan, DEM Parti Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İYİ Parti Milletvekili Turhan Çömez’inde bulunduğu 7 milletvekiline ait dokunulmazlık dosyaları, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı’na sunuldu.

Haber Merkezi / Meclis Başkanlığı’na, “Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi” sunulan 7 milletvekilinin isimleri şu şekilde:

“CHP İzmir Milletvekilleri Ahmet Tuncay Özkan ve Mahir Polat, DEM Parti Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş, DEM Parti İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek, Demokrat Parti İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt, MHP Kayseri Milletvekili Mustafa Baki Ersoy, İYİ Parti Grup Başkanvekili ve Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez.”

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

 

Paylaşın

İmamoğlu’ndan Avrupa Birliği’ne “Çifte Standart” Tepkisi

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Avrupa Birliği’nin (AB) Filistin – İsrail ve Ukrayna – Rusya arasında yaşanan savaşlar karşısındaki çifte standartlı tutumunu eleştirdi.

Ekrem İmamoğlu, “Bölgesel çatışmaların çözümünde çifte standartlı yaklaşımların acilen terk edilmesi, uluslararası hukuk ve adalet mekanizmalarının da tutarlı ve eşit bir şekilde işletilmesi, dünyanın barış mekanizmalarının oluşmasında çok değerli bir hamle olacaktır” dedi.

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Beyoğlu’ndaki Yapı Kredi Kültür Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilen “TÜSİAD Boğaz’da Buluşmalar Toplantısı”na katıldı.

Avrupa Birliği (AB), Fransa ve Türkiye arasındaki bağların güçlendirilmesi amacıyla kurulan “Institut du Bosphore” tarafından düzenlenen toplantıda, sırasıyla; Institut du Bosphore Bilim Komitesi Eş Başkanı Ümit Boyner, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, Fransa İstanbul Başkonsolosu Nadia Fanton ve İmamoğlu birer konuşma yaptı.

Türkiye, Fransa ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler ile küresel, iklimsel ve bölgesel sorunların ele alındığı toplantıda konuşan İmamoğlu, AB’nin Filistin-İsrail ve Ukrayna-Rusya arasında yaşanan savaşlar karşısındaki çifte standartlı tutumunu eleştirdi.

İmamoğlu, “Bölgesel çatışmaların çözümünde çifte standartlı yaklaşımların acilen terk edilmesi, uluslararası hukuk ve adalet mekanizmalarının da tutarlı ve eşit bir şekilde işletilmesi, dünyanın barış mekanizmalarının oluşmasında çok değerli bir hamle olacaktır” dedi.

Önümüzdeki aralık ayında Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki çok önemli şehirlerinin belediye başkanlarıyla, İstanbul’da bir araya geleceklerini aktaran İmamoğlu, “Bir başka önemli küresel sorun olan düzensiz göçün ve sığınmacıların yükü ise, Türkiye gibi birkaç ülkenin omuzlarına bırakılmamalı. Küresel göç dalgalarının kaynağında durdurulması ve adil yük paylaşımı, tüm ulusların ortak sorumluluğu olmalı. Bu sorumluluk alanının oluşturulması, aynı zamanda bu tarz coğrafyaların farklı medeni gelişimlerini sağlamayla birlikte, kalıcı barışı ve kalıcı, sürdürülebilir bir dünyanın var olmasına da çok yönlü katkılar sunacaktır” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet’in aktardığına göre; Dünyanın uzun zamandır çok sayıda yaşamsal krizlerle karşı karşıya olduğuna vurgu yapan İmamoğlu, şunları söyledi:

“Tarihte çok nadir rastlanan sıklıkta olan bir dönemde yaşıyoruz her birimiz. Sadece ülkeler değil, tüm uluslararası sistem bugün bölgesel krizler ve savaşlar, iç karışıklıklar, gittikçe artan düzensiz göç dalgaları ve hibrit tehditlerle karşı karşıya bir süreç yaşıyoruz. Ve bölgesel aktörler arasında artan nüfuz mücadelesi, krizlerin küresel bir boyut kazanmasına yol açıyor. Bu hafta İsrail-Lübnan-İran üçgeninde tanık olduğumuz gibi, bölgesel çatışmaların kontrolden çıkarak, bizi bir global krize sürüklediği gerçeğini hepimizin görmesi şart.

Böylesi bir konjonktürde, çok taraflılık ve diplomasi her zamankinden daha önemli bir hale gelmiştir. Uluslararası kuruluşlar ve bölgesel örgütlerin, bu krizlere çözüm üretmekte de yetersiz kaldığını gözlemlemekteyiz. Reform ihtiyacı her geçen gün daha da belirgin bir hale geliyor. Bu reformun adil ve kapsayıcı biçimde gündeme gelmesi için, tüm bu sorunların mağduru haline gelen kentlerin de bir parçası olduğu güçlü iletişim kanallarına ihtiyaç duyulduğunu ifade etmek isterim.

Özellikle kurucularının tahayyüllerinde bir küresel barış projesi olan AB de krizlere yanıt verme hususunda ne yazık ki zorlanıyor. AB’nin değerlerinin ve normlarının bağlama ve aktörlere göre esnetilmesi, Birliğin küresel güvenilirliğini zedelediği bir gerçek. Avrupa Birliği’nin üye devletlerinin asgari müştereklerini yansıtan bu yaklaşımlar, Türkiye ile ilişkilerinde de karşılıklı güvensizliği besliyor.

Bugün Türkiye-AB ilişkileri, maalesef düzensiz göç ve mülteci konusundaki iş birliğine indirgenmiş ve orada köşeye sıkışmış durumda. Bırakın üyelik müzakereleri ve vize serbestisini, ortak çıkarlarımızı ilgilendiren Gümrük Birliği’nin modernizasyonu konusunda adım atılması dahi, siyasi nedenlerle mümkün olamıyor. Bu durum, Türk halkının Birliğe ve Avrupa değerlerine olan inancını da sarsmakta. Buna rağmen, Türkiye ve AB arasındaki ilişkilerin tarihi derinliği unutulmamalı ve bu yönüyle süreci mutlu ele almalıyız. Bu ilişkilerin temelinde, coğrafi yakınlık, ekonomik çıkarlar, kültürel bağlar ve önemi gittikçe artan ortak güvenlik kaygıların da olduğunu belirtmek isterim.

Ben ve mensubu bulunduğum Cumhuriyet Halk Partisi, ülkemizin geleceğini demokratik, çoğulcu, insan hak ve özgürlüklerine, hukukun üstünlüğüne saygılı ülkelerin arasında görmekteyiz. Siyasi mücadelemizin de vazgeçilmez istikameti budur. Biz, bu konuda kendi eksiklerimizi tamamladıkça, Avrupa dahil yakın ilişki içerisinde bulunduğumuz coğrafyalardaki fikirdaşlarımız için de ilham kaynağı olacağımızın farkındayız.

Böyle bir Türkiye’nin de AB için de yeniden güvenilir bir ortak konumuna geleceğine inanıyoruz. Türkiye ve AB arasındaki ilişkiler ele alınırken, Fransa ile ilişkilerimizin bu bütünün ayrılmaz bir parçası olduğunu unutmamak gerekir. Uzun yıllar Türkiye’nin AB’ye yöneliminin lokomotifini oluşturan Fransa’nın farklılaşan jeopolitik yaklaşımları ve iç politikadaki aşırı sağ baskısı maalesef ilişkilerimizi zor bir noktaya taşımış olsa da bu ilişkiyi onarıp, güçlendirme fırsatımızın çok güçlü bir biçimde bulunduğunu bilen yöneticileriz. Ve buna yürekten inanıyorum.

Yaşadığımız çağda, temel insan hakları ve özgürlüklerinin, küresel ölçekte uygulanmasına dönük ortak bir vizyon ve uzlaşı inşa etmenin, gerçekten geleceğimizi güvence altına almanın en etkili yollarında biri olacağını unutmamamız şart. Elbette bu hedefe ulaşmayı engelleyen çok sayıda kritik sorun bulunuyor.

Karşı karşıya olduğumuz iklim krizi, varoluşumuzu tehdit ediliyor. Bu krizi aşmak için, küresel iş birliği ve iklim adaletinin sağlanması elzem. Bu ise açıkçası ancak iklim kriziyle mücadelede yetersiz kaynaklara sahip olan dezavantajlı ülkelerin, küresel mücadele gücü olanlar tarafından yerinde desteklenmesiyle daha güçlü katkılar sağlanmasıyla mümkün olabilir gerçeğini bilmemiz gerekiyor.

Jeopolitik mücadelelerin söz konusu olduğu coğrafyalarda yaşanan insanlık dramlarının hedeflere ulaşmamızı engellediğini hep beraber yaşıyoruz. Filistin meselesinde olduğu gibi, bölgesel çatışmaların çözümünde çifte standartlı yaklaşımların acilen terk edilmesi, uluslararası hukuk ve adalet mekanizmalarının da tutarlı ve eşit bir şekilde işletilmesi, dünyanın barış mekanizmalarının oluşmasında çok değerli bir hamle olacaktır.

İBB olarak, çatışmalardan büyük zarar görmekte olan Filistin ve Ukrayna halklarına insani yardım ulaştırmak ve onlara bu trajediyi yaşatanlara karşı sesimizi yükseltmek, bizim için her zaman öncelikli bir konu ve mutlak yanlarında olacağımızı hissettiren hamlelerimizin ortaya koyduğumuz bir dönem olmuştur. Aralık ayında Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki çok önemli şehirlerin belediye başkanlarıyla, İstanbul’da bir araya geleceğimizi, bölgesel barış ve iş birliği için yerel yönetimler olarak neler yapabileceğimizi konuşacağımız güçlü bir toplantı yapacağımızı da şimdiden sizlerle paylaşmak isterim.

Bir başka önemli küresel sorun olan düzensiz göçün ve sığınmacıların yükü ise, Türkiye gibi birkaç ülkenin omuzlarına bırakılmamalı. Küresel göç dalgalarının kaynağında durdurulması ve adil yük paylaşımı, tüm ulusların ortak sorumluluğu olmalı. Bu sorumluluk alanının oluşturulması, aynı zamanda bu tarz coğrafyaların farklı medeni gelişimlerini sağlamayla birlikte, kalıcı barışı ve kalıcı, sürdürülebilir bir dünyanın var olmasına da çok yönlü katkılar sunacaktır.

Öte yandan, küresel sorunlarla mücadelede kararlılık göstergesi olan sürdürülebilir kalkınma amaçlarının, ne yazık ki yalnızca yüzde 17’sinin hedefe ulaşma seyrinde olması da bizleri ürkütmekte. Bu nedenle COP29 ve tüm küresel müzakere alanlarında, kentlerin daha etkin ve sorumlulukları net olarak tanımlanmış aktörler olarak katılımını ve bu şekilde tanımlanmasını da önemli buluyorum.

Bugün burada ele aldığımız tüm sorunlar, insanlık tarihinin en zorlu dönemeçlerinden birinde olduğumuzu gösteriyor. Sorumluluğumuz, bu anlamda elbette çok büyük. Uluslararası toplum olarak birlikte hareket etmenin, her şeyden önce insanlık için daha güçlü ve dayanıklı bir dünya inşa etmenin tek yolu olduğunu biliyoruz.”

Paylaşın

MGK’dan BM’ye “İsrail” Çağrısı

Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı sonrası yapılan açıklamada, Birleşmiş Milletler’e (BM) “İsrail’e karşı bir an evvel harekete geçilmesi” çağrısında bulunuldu.

Haber Merkezi / MGK toplantısı, Erdoğan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) üçüncü yasama yılının açılışında, “İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır” açıklamasından bir gün sonra düzenlendi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) sona erdi. Beştepe’de gerçekleştirilen toplantı 3,5 saat sürdü.

Toplantının ardından yayımlanan 5 maddelik bildiride şu ifadelere yer verildi:

“PKK/KCK-PYD/YPG, FETÖ ve DEAŞ terör örgütleri başta olmak üzere millî birlik ve beraberliğimiz ile bekamıza yönelik her türlü tehdit ve tehlikeye karşı yurt içinde ve yurt dışında azim, kararlılık ve başarıyla gerçekleştirilen operasyonlar ile son dönemde meydana gelen uluslararası gelişmeler hakkında kurula bilgi sunulmuştur.

Suriye topraklarında yuvalanan terör örgütlerinin etkisiz kılınmasına yönelik faaliyetlerin aralıksız bir şekilde sürdürüleceği ve millî güvenliğimize halel getirebilecek herhangi bir plana veya oldubitti girişimine müsaade edilmeyeceği vurgulanmış; ülkedeki ihtilafın, bölgemiz ile Suriye halkının menfaati ve beklentileri istikametinde çözüme kavuşturulmasına yönelik gayretlerin artırılacağı belirtilmiştir.

Komşumuz Irak ile başta PKK/KCK-PYD/YPG olmak üzere ülkelerimiz için müşterek tehdit oluşturan terör örgütleriyle mücadelede iş birliğimizi ilerletme konusundaki kararlılığımız teyit edilmiş; kardeş Irak halkının güvenliğine, huzuruna ve refahına atfettiğimiz önemin altı bir kez daha çizilmiştir.

Filistin halkının bir yıldır tüm dünyanın gözleri önünde maruz kaldığı soykırımın durdurulması ve Filistin’de kalıcı ateşkes ve barışın gecikmeksizin sağlanması yönündeki Türkiye’nin kararlı çabalarının yanı sıra uluslararası gayretlerin de artırılarak sürdürülmesi gerektiği ifade edilmiştir. İsrail’in çatışmaları Orta Doğu’ya yayma hedefiyle Filistin topraklarının ötesine yönlendirdiği saldırıların engellenmesi hususunda, başta birleşmiş milletler güvenlik konseyi olmak üzere mesuliyet mevkiinde bulunan aktörlere bir an evvel harekete geçme çağrısında bulunulmuştur.

İsrail’in insanlık dışı saldırıları karşısında, Türkiye’nin milleti ve devleti ile kardeş Lübnan halkının ve hükümetinin yanında olacağı teyit edilmiştir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ni istenmeyen kişi ilan ederek ülkeye girişini yasaklaması, İsrail’in hukuk tanımazlığının son örneği olarak kınanmıştır.

Türkiye’nin, Akdeniz ve Ege Denizi’nde kalıcı istikrar ve huzurun tesisi marifetiyle iş birliği zeminleri geliştirilmesine yönelik samimi yaklaşım ve gayretlerinin suistimaline izin vermeyeceği kaydedilmiş; aklıselimle hareket edilmesinin en doğru tercih olduğu vurgulanmıştır.”

Paylaşın

Özel’den “Cumhurbaşkanlığı Adaylığı” Açıklaması: Hevesim Yok

Cumhurbaşkanı adaylığına dair konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Kişisel olarak hiçbir adaylığım, hiçbir hevesim, kendime dair hiçbir talebim yoktur. Talebim milletime, ülkeme dairdir. Hedefim CHP’yi iktidar yapmaktır” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’nı ziyaret etti.

Ziyaret sonrası basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Özgür Özel, “Ben hep ‘geçim olmazsa seçim olur’ dedim. Bugün Türkiye’de geçim var mı, soruyorum. Meydanlar yok diyor. ‘Erken seçim’ diye meydanlar inliyor” ifadelerini kullandı.

Özgür Özel, şöyle devam etti: “Bu şartlar altında Erdoğan’ın ‘5 yılı tamamlayacağım’ inadı beyhudedir. Yoksulluğu, işsizliği, güvencesizliği çözmemektedir. Gelecek sene kasım ayı görev süresinin yarısıdır. Eğer erken seçim olursa gelir hep birlikte milletin önüne gideriz. Yok erken seçim olmazsa, bu milleti açlığa, yoksulluğa itip 5 yılın sonuna doğru ‘gelin seçimleri 6 ay önce yapalım, ben aday olayım.’ Öyle bir şey yok!”

Erken seçim için talebini yineleyen Özel, “Önümüzdeki sene en geç kasım ayında, desin ki ‘2025 Mart’ta seçim yapalım’, ben dünden razıyım. Bugünden hazırım, koşa koşa sandıktayım, partim de iktidarda. Biz bir erken seçim istiyoruz” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı adaylığına dair de konuşan Özel, ” Kişisel olarak hiçbir adaylığım, hiçbir hevesim, kendime dair hiçbir talebim yoktur. Talebim milletime, ülkeme dairdir. Hedefim CHP’yi iktidar yapmaktır” ifadelerini kullandı.

Özel, Bahçeli’nin DEM Partililerle olan ‘yakınlaşmasını’ şu sözlerle eleştirdi: “Bize geçmişte ‘DEM’leniyor diyenler, şimdi Devlet Bahçeli’nin kapatılmasını istediği partilere selam duruyor. Dünkü hakaretler unutulmadı.”

Paylaşın

Türkiye’de 3 Milyon Çocuk Eğitimin Dışında

Okulöncesinden liseye doğru kademe yükseldikçe okullaşma oranlarının geriye gittiği Türkiye’de eğitim çağındaki yaklaşık üç milyon çocuğun eğitimin dışında kaldığı ortaya çıktı.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) 2023-2024 Örgün Eğitim İstatistikleri’ni yayımladı. Bakanlığın istatistikleri okulların içinde bulunduğu durumu da ortaya koydu.

BirGün’den Mustafa Kömüş‘ün aktardığı verilere göre okullaşma oranlarında düşüş yaşandı, örgün eğitimdeki öğrenci sayısı geriye gitti. İktidarın tüm özendirmelerine rağmen imam hatiplerin sayısı artarken öğrencilerin sayısı azaldı.

Bir önceki sene ortaokuldan mezun olan 253 bin öğrenci liseye kaydını yaptırmadı. Eğitim çağındaki yaklaşık 3 milyon çocuğun eğitimin dışında kaldığı ortaya çıktı.

MEB’in verilerine göre okulöncesinden başlayarak liseye kadar kademe yükseldikçe okullaşma oranları geriye gidiyor. Okullaşma oranları her kademede şöyle gerçekleşti:

Okulöncesi 5 yaş: 86,2
İlkokul: 95,03
Ortaokul: 91,4
Ortaöğretim: 87,9

Okullaşma oranında 2022-2023’e göre sadece ilkokul düzeyinde bir iyileşme yaşandı. Önceki yıl 93,8 olan ilkokuldaki okullaşma 95,03’e yükseldi. Ortaokul ve okulöncesinde nitelikli bir değişiklik olmazken lisede ise gerileme oldu. 2022-2023’te 91,7 olan okullaşma 87,9’a düştü. Böylece lisedeki okullaşma 2020-2021 seviyesinde geriledi. Lise seviyesinde en düşük okullaşma oranı 66,2 ile Muş’ta oldu.

Paylaşın

İmamoğlu’ndan “Ahmak Davası” Açıklaması: Darbe Girişimi

Kendisi hakkında siyasi yasak istenen “ahmak davası” ile ilgili konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Demokrasi tarihimizi ve büyük bedellerle elde ettiğimiz kazanımlarımızı hiçe sayan bu dava siyasi tarihimize sürülmüş ne yazık ki kara bir lekedir” dedi ve ekledi:

“Yassıada yargılamalarını, Denizlerin, Mahirlerin idamlarını, 1980 darbesi sonrası siyasi yasakları, 28 Şubat sürecini, 15 Temmuz darbe kalkışmasını yaşamış ve dâimâ bu süreçleri demokrasiye sarılarak atlatmış aziz milletimiz ne pahasına olursa olsun masa başında kurulan bu tuzakları da kesinlikle bozacaktır.”

İmamoğlu, konuşmasının devamında, “Darbelerden bugünkü gibi her türlü vesayetten ve siyasi yasaklardan çok çekmiş olan milletimiz haklarının yeniden bir yargı darbesiyle ellerinden alınmak istendiğinin de farkındadır ve halkımız süreci tüm vicdanıyla, adalet duygusuyla izlemektedir. Bilinmelidir ki bu süreç bırakın bizim demokrasi mücadelemize ket vurmayı, milletimize hizmet yolunda bizleri daha da güçlendirecek ve daha da iyi hizmet etme yolculuğunda kararlı hâle getirecektir” ifadelerini kullandı.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, hakkında siyasi yasak istenen “ahmak davası” ile ilgili İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne duruşmaya katılma dilekçesi verdi. İmamoğlu, çıkışta basın mensuplarına davaya ilişkin açıklamalarda bulundu. Artı Gerçek’in aktardığına göre; İmamoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Temel şartlarından birinin söz konusu yöneticiye kendini bizzat savunma hakkı tanınması olduğunu düşündüğüm için bu talebimi az evvel üçüncü kez mahkemeye iletmiş bulunmaktayım. Öncelikle ülke ve dünya gündeminin tarihinin en zorlu süreçlerinden birinden geçtiği bu günlerde sizlerin karşısına böyle bir konuyla çıkmış olmaktan çok büyük bir ızdırap duyduğumu, üzüntü duyduğumu da belirtmek isterim.

Açıkçası ızdırabın birinci kaynağı milletimin açlığı ve yoksulluğudur. Dün açıklanan rakamlara göre ülkemizde açlık sınırı 19.830 lira. Yoksulluk sınırı ise 64.595 lira olmuşken emeklimin ayda 12.500 lira, işçimin 17.000 liraya mahkûm edilmiş olmasıdır benim aslında bugünkü ızdırabım.

Dört bir yanımızda tarihin en büyük jeopolitik sınavları yaşanırken hamaset dışında başka hiçbir şey üretmeyen aciz dış politikadır ızdırabım. Öncelikle açıkça ifade etmek isterim ki kamuoyunda ahmak davası olarak bilinen bu dava İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin seçilmiş başkanı olarak bana değil, aziz milletimizin iradesine yöneltilmiş açık bir darbe girişimidir.

Bu dava kesinlikle hukuki bir dava değil, siyasi bir davadır. Açıkçası belli mahfillerde kurgulanmış ucuz bir siyasi mühendislik içeren bir projedir. 23 sene önce yasaklara karşıyız diyerek yola çıkan iktidar İstanbul’da üç seçimdir bükemediği bileği entrikayla kırabilmenin açıkçası hesabı kitabı içerisindedir. Tam saha bakanlarıyla, milletvekilleriyle, bürokratlarıyla siyaset yapanlar bir kez daha milletin sandıktaki tokadını yemiştir.

Oturup nerede hata yaptığını anlamak yerine, nasıl bir yanlış içerisinde olduğunu anlamak yerine, iktidarlarını sürdürmek için ne yazık ki yargı dâhil her enstrümanı kullanmaktan başka hiçbir yol bulamamışlardır. Demokrasi tarihimizi ve büyük bedellerle elde ettiğimiz kazanımlarımızı hiçe sayan bu dava siyasi tarihimize sürülmüş ne yazık ki kara bir lekedir.

Yassıada yargılamalarını, Denizlerin, Mahirlerin idamlarını, 1980 darbesi sonrası siyasi yasakları, 28 Şubat sürecini, 15 Temmuz darbe kalkışmasını yaşamış ve dâimâ bu süreçleri demokrasiye sarılarak atlatmış aziz milletimiz ne pahasına olursa olsun masa başında kurulan bu tuzakları da kesinlikle bozacaktır.

Darbelerden bugünkü gibi her türlü vesayetten ve siyasi yasaklardan çok çekmiş olan milletimiz haklarının yeniden bir yargı darbesiyle ellerinden alınmak istendiğinin de farkındadır ve halkımız süreci tüm vicdanıyla, adalet duygusuyla izlemektedir. Bilinmelidir ki bu süreç bırakın bizim demokrasi mücadelemize ket vurmayı, milletimize hizmet yolunda bizleri daha da güçlendirecek ve daha da iyi hizmet etme yolculuğunda kararlı hâle getirecektir.

Benim bu yolda sırtımı yasladığım yer bellidir. Güvendiğim yegâne güç, önce Allah sonra da 86 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının iradesidir. Milletin iradesinin üzerinde de başka hiçbir güç yoktur. Sonuna dek demokrasinin ve millet iradesinin gerektirdiği nezaket ve ahlâkla bir ve beraber olarak yolumuza devam edeceğimizin kesin olduğunu milletimizin buradan duymasını istiyorum.

Milletimizin iradesine, millete saygı gösterin. Demokrasinin önünü açın. Bir vesileyle söylemiştim tekrar ifade etmek isterim. Millet İmamoğlu’nu nerede görmek istiyorsa, isterse, millet İmamoğlu’na neyi yakıştırmışsa yakıştırıyorsa, İmamoğlu orada olacaktır. Bu daha önce de böyle olmuştur. Bundan sonra da böyle olacaktır. Korkmayın ve ifade ediyorum ki asla ve asla sürecin en büyük en yüksek cesaretle tarafımızdan takip edildiğini de bütün yurttaşlarımın bilmesini isterim. Açıkçası net ifade edeyim. Milletin iradesine kafa tutmayın.

Mertçe yarışalım. Kıymetli dostlarım ve değerli basın mensubu arkadaşlarım, bana sarf edilen ahmak ifadesini kime iade ettiğim bellidir. Zaten o kişi bana ben de ona dava açtım. Ahmak ifadesinin suç olmadığı da Yargıtay kararlarıyla ortadadır. Basında bu kararlar da yayınlanmıştır. Beni haklı bulan bilirkişi raporları da ortadadır. Dünyanın en zorlama siyasi yasak davasın artık Türkiye gündemini işgal etmesini ben istemiyorum.

Umarım hak yerini bulacaktır. Hakkın yerini bulması için emek harcayan ve harcayacak olan herkese, özellikle yargı mensuplarına, hâkimlere, savcılara şükran duyuyorum. Milletimiz bu emekleri asla unutmadı, unutmayacak. Teşekkür ederim. Bugün yapmış olduğum bu başvuruyla ben bir duruşmaya katılmak istediğimi tekraren talep etmiş bulunmaktayım.”

Ne olmuştu?

İmamoğlu’nun Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyelerine “ahmak” dediği suçlamasıyla yargılandığı davanın, İstinaf Mahkemesi’nde incelemesi sürüyor. İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi, İmamoğlu’na 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası vermiş, bu cezanın sonucu olarak siyaset yasağı da gelmişti.

Söz konusu dava, İmamoğlu’nun ilk kez İBB Başkanı seçildiği 2019 yılının kasım ayında Strazburg’daki Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’nde yaptığı konuşmada, kendisine “Avrupa Parlamentosu’na gidip, Türkiye’yi şikayet eden ahmağa söylüyorum. Bunun bedelini bu millet sana ödetecek” diyen dönemin içişleri bakanı Süleyman Soylu’ya yanıt vermişti.

İBB Başkanı, “31 Mart’ta seçimi iptal edenler ve dünyada, Avrupa’da, onların gözünde nereye düştüğümüz noktasında, o olan şeylere, biten şeylere baktığımızda, tam da işte 31 Mart’ta seçimi iptal edenler ahmaktır. Önce ona bir odaklansın” demişti.

Ancak YSK “üyeleri hakarete uğradıklarını” ileri sürerek İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu. Aynı zamanda Soylu da İmamoğlu’na dava açarken, başsavcılığın hazırladığı iddianamede “kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı görevlerinden dolayı alenen hakaret” suçundan İmamoğlu’nun 1 yıl 3 ay 15 günden 4 yıl 1 aya kadar hapis cezasına çarptırılması istenmişti.

İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın ilk ayağında Ekrem İmamoğlu’na 2 yıl 7 ay 15 gün hapis ve siyasi yasak cezası verilmişti. Dava, Yargıtay’ın bir alt basamağı İstinaf Mahkemesi’nde görülmeye devam ediyor. Geçen hafta, İmamoğlu hakkındaki siyasi yasağın burada onaylandığı iddia edildi ama henüz resmi açıklama gelmedi.

Paylaşın

Özgür Özel: İlk Seçimi Kazanamazsak İstifa Edeceğim

Katıldığı bir televizyon programında açıklamalarda bulunan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “İlk genel seçimde partimi birinci parti ve iktidar yapmazsam ertesi gün istifa ediyorum, dönememek üzere. Bu kadar netim” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, TV 100 canlı yayınında Kübra Par’ın sorularını yanıtladı.  Dün TBMM’de yeni yasama yılının açılışında CHP milletvekilleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ayağa kalkarak karşılamıştı.

CHP’li vekillerin cumhurbaşkanını ayakta karşılamasının ilk olmadığını söyleyen Özgür Özel, “2007 yılına kadar kalkıyorduk. Sayın Abdullah Gül’e hep kalktık. Sayın Erdoğan’a da 2007’ye kadar kalkıyorduk. Ama bir 2021 istisnası var, 2021’de kalkmışız. Bir parlamento geleneği, bu tartışma 1946’ya dayanıyor. 1946’da İsmet İnönü CHP’li cumhurbaşkanı olarak Meclis’e girince CHP grubu ayağa fırlıyor ve hararetle alkışlıyor. Demokrat Parti grubu oturuyorlar ve ‘Milletin vekilleri kimsenin karşısında ayağa kalkmaz’ diyorlar. 1950’den sonra bu sefer CHP muhalefette ve Demokrat Parti’den seçilen bir cumhurbaşkanı var. CHP ayağa kalkıyor ama alkışlamıyor. Demokrat Partililer de sözlerinin arkasında duruyorlar, oturdukları yerden alkışlıyorlar” dedi.

“Geldiğimiz noktada 2007’den beri biz kalkmıyorduk. Bu Kemal Bey’in ve MYK’nın aldığı bir karar… O zaman çok haklı söylemler vardı, ben de savundum” diyen Özel, “Şunu dedik, OHAL’de yapılmış bir referandumla gelen bir cumhurbaşkanına, biz artık ayağa kalkmıyoruz. Bu rejim tek adam yetkileri veriyor. Partili bir cumhurbaşkanına ayağa kalkmıyoruz. Bence kuvvetli argümanlar” ifadelerini kullandı.

Halkla en çok temas eden siyasetçi olduğunu savunan Özgür Özel, şunları söyledi: “Ben siyaseti sokakta yapıyorum ve sokaktaki sesi dinlemenin şöyle bir faydası var, yaptığınız işin sonuç alıp almadığını gösteriyor. Biz kalkmamakta çok haklıydık ama referandumundan, birinci ve ikinci seçimden sonra, sokaktaki insanlar ayağa kalkıp kalkmamamızı, bu meşruiyet tartışmasını konuşmadı. AK Parti seçmeni diyor ki, ‘Benim seçtiğim cumhurbaşkanına saygı göstermiyorsun’. Bu CHP açısından bir dezavantaj. Parti 47 yıl sonra birinci parti olduysa farklı şeyler yaptığımız için oldu. Yeni bir siyaset izliyoruz ve sonuç aldığımızı görüyoruz. Bir, 31 Mart’taki sonuç önemli. İki, 31 Mart’tan sonra şunu söyledim: Bu oyların hepsi bizim değil, her siyasi partiden oy var. Bu siyaset anketlerde CHP’yi birinci parti olarak tutuyor.”

Muhalefeti sürdürdüklerini vurgulayan Özel, “Cumhurbaşkanı makamına saygı göstereceğimizi söylemiştim ama bir kelime eksik muhalefet yapmıyorum. Yerel seçimden sonra 2-2,5 yıl miting yapılmazken, ben 11 tane miting yaptım. Türkiye’de insanlar sorunlarının konuşulmasını istiyor. Siyasetçilerin çıkardıkları, kendi yarattıkları gündemdeki kavgayı istemiyorlar. Kutuplaşmaya bugünkü iktidara yarıyor çünkü otoriter liderler kutuplaşmadan besleniyorlar. Arkasının kalabalık olması karşı tarafı düşman görmekten. Seçimden önce 105 tane miting yaptım, Erdoğan’la kişisel polemiğe girmedim” dedi.

Bazı CHP milletvekillerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında ayağa kalkmamak için TBMM’ye gelmemesi sorulan Özgür Özel, “Biz grup kararı almadık. Grup kararı bağlayıcıdır, uymayan disipline sevk edilir. ‘Cumhurbaşkanı’nı ayakta karşılayacağız’ dedik, kimseye de ‘Zorla ayağa kalkacaksınız’ demedik. Bunu yapmak istemiyorum diyen 10-12 arkadaşımız da asla, ‘Bu zorunlu, girmeyeni şöyle yaparız’ demedik. Salona girmeyen arkadaşlar için asla kötü bir şey söylemem. Bu konuda eski genel başkanlar Altan Öymen, Hikmet Çetin ve Murat Karayalçın’dan görüş aldım. ‘Doğru olur’ dediler. 2 saat önceden arkadaşlara söyledik. Kalkan arkadaşlardan bazıları için de zor olmuştur. Zor bir karar verdik, siyasi sorumluluğu bana aittir. İlk genel seçimde partimi birinci parti ve iktidar yapmazsam ertesi gün istifa ediyorum, dönememek üzere. Bu kadar netim” yanıtını verdi.

CHP’li vekillerin Erdoğan’ı ayakta karşılaması üzerine eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Biz CHP’liler, yalnızca halk için ayağa kalkarız” eleştirisinde bulunmuştu. Dünkü resepsiyonda Kılıçdaroğlu’nun açıklaması sorulan Özel, “Parti içi bir meseleye TBMM’de cevap vermem. Onu bir gün vadeli alabilirsiniz” demişti.

Kübra Par’ın sorusu üzerine Kılıçdaroğlu’na yanıt veren Özgür Özel, “Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na saygıda kusur etmedim ve etmeyeceğim. Onun için de böyle tartışmalara polemiklere girmeyeceğim. Kemal Bey kimler için ayağa kalkarız dediyse, biz zaten onlar için toplumu ayağa  kaldırdık. Atanmayan öğretmenler, emekliler, asgari ücretliler, çiftçi için 11 tane miting yaptım” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu’nun tek ifadesini incitici bulduğunu dile getiren Özel, “Benim o tweette üzüldüğüm tek nokta, grubun ayağa kalkmayan vekilleri için kurduğu o cümle, diğer vekiller için son derece incitici. Buna çok üzüldüm. Bunun dışında hiçbir şey demem. Benden önceki genel başkanların tüm eleştirileri başımın üstündedir” dedi.

Kılıçdaroğlu ayağa kalkmayan vekiller için “Bugün, yurtsever ve milletperver duruşlarıyla partimizi gururlandıran bütün milletvekillerini saygıyla selamlıyorum” ifadesini kullanmıştı.

Ekrem İmamoğlu: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na, Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret ettiği suçlamasıyla verilen siyasi yasak kararının onanması durumunda yol haritalarının ne olacağı sorulan Özel, “Bir yol haritamız var. Toplantılar yapıldı, birkaç kez Ekrem Bey’le de bir araya geldik. Böyle bir şey olduğunda kademe kademe, gün gün ne yapacağımızı konuştuk, orada genel bir mutabakatımız var. Ama bunu şimdiden açıklamak doğru bir şey olmaz. Bu cezayı normalleştirmememiz lazım. Onun için de sanki karar verilmiş de okunması bekleniyormuş… Öyle bir kararın alınmaması lazım. Alındığı takdirde Yargıtay aşaması var” şeklinde konuştu.

CHP’nin bir tartışma içinde tutulmak istendiğini belirten Özel, “Davayla ilgili kanaatim şu: Bence siyasi yasak istinafta onanacak ama Yargıtay aşaması kalacak. ‘Acaba Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak gelecek mi, cumhurbaşkanı adayı olabilecek mi, olmazsa kim olacak’ tartışmasının içinde bizi tutmaya çalışan bir akıl var. Bu oyuna gelmeyelim” dedi.

Özgür Özel, dava nedeniyle İmamoğlu’nun erkenden cumhurbaşkanı adayı ilan edileceği iddiasını ise yalanladı.

Devlet Bahçeli: TBMM’deki resepsiyonda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Birbirimizi kırmıyoruz inşallah” sözleri ve tokalaşmalarına da değinen Özel, şunları söyledi: “Bahçeli’nin 4 gazeteciyi, beni ve Sinan Ateş’in ailesini tehdit etmesini eleştirdim. Meclis’te rastladığımızda da sözlerini siyaseten söylediğini belirtti. Erdoğan, normalleşmeyi bitirmeye yönelik çok sert sözler söyledi. Teğmenlerin yeminiyle ilgili sert sözler söyledi. Devlet Bey gördüğüm kadarıyla şunu yapmak istiyor: Normalleşmeye biz de katılalım, tek başına CHP’ye kalmasın.

Devlet Bey’in yaptığı siyaset kurumunu yıpratan bir şey. Sabahki sözlerin dozu çok kaçıktı. Meclis’teki tavrı böyle olunca bu siyaseti yıpratıyor. Türkiye siyasetini kafes dövüşünden çıkarmamız lazım. Bir yuvarlak masaya sizlerin bizi davet etmesi lazım. Biz Biden ile Trump’tan geri kalabilir miyiz?”

(ABD’nin New York kentindeki Türkevi binasına ziyaretine yönelik eleştiriler) “Gitmem çok iyi oldu. Orada TÜRGEV’in yaptırdığı bir gökdelen var. Benim gittiğim yer Türkiye Cumhuriyeti’nin tapulu malı olan, Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in satın aldığı gurur verici bir bina.

(“Size bir ofis tahsis edecekleri doğru mu?” sorusu üzerine) Bizce iktidar kullanıyor, o zaman muhalefet partilerine bir ofis tahsis edilebilir. Hangi muhalefet partisi giderse o kullanabilir.”

“Türkiye rüşvet vermiştir dememi kim bekliyor, anlamış değilim. Bir cümle üzerinden değerlendirilmesi kahrediyor beni. Bugün burada rüşvetle ilgili gündem var. ABD’de yargı bağımsız, rüşvet vakası varsa mutlaka ortaya çıkacaktır. ‘Türkiye’den bu işe karışan varsa Türkiye’ye büyük kötülük yapmıştır’ dedim. ‘Türkiye rüşvet verecek ülke değildir’ sözümle rüşveti akladığımı söylüyorlar. Bu mümkün mü?

Rüşvet olduysa en ağır cezayı almasını isterim, bizi rezil etti. Erdoğan ziyarete gelecek diye yetiştirmek için rüşvet verildiyse bu demokratik bir lidere olmaz. Bu korkulan bir lider için yapılır. ‘Yetiştiremezsek Erdoğan bizi mahveder’ diyenler yapar bunu. Böyle bir şey olmadıysa nasıl kendi vatandaşımı suçlayayım?”

Cumhurbaşkanı adaylığı: (Cumhurbaşkanı adayı nasıl belirlenecek sorusu ve ‘Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş arasında protokol imzalanacak’ iddiasına yanıt olarak) “Üyelerden böyle bir şey beklemem. En doğru adayın en doğru mutabakatla sağlanmasından yanayım.

Protokolle ilgili yazı itimatsızlıktır. Biz sevgi bağıyla bağlıyız. Artık özgüven eksikliğimiz de yok. Bambaşka bir isim çıkarsa Ekrem Bey bana der ki: ‘Bunu aday yapalım’. Ekrem Bey bana diyor ki ‘Ben İstanbul’a en iyi hizmeti yapmak istiyorum’. Mansur Bey de ‘Benim için bu tartışma doğru değil’ dedi. Bu tartışmaları bizden olmayanlar ve adım adım iktidara yürümemizi engellemek isteyenler yapıyor. Esas hedefimiz Türkiye’yi güçlü parlamentoya dönüştürmek. ABD dışında en güçlü devletler parlamentoyla yönetiliyor. Gücü dağıtan ülkelerde halk zenginleşiyor.”

Beşar Esad: (Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’dan randevu talebine ne yanıt verildiğinin sorulması üzerine) “‘Olumlu bakıyoruz’ dediler. Resmi talep yazımızı yolladık, o aşamada Erdoğan ‘Ben de görüşeceğim’ dedi. Tahmin ediyorum, Suriye tarafı bir durdu gibi geliyor bana. Gün bekliyoruz. Bu adımım Erdoğan-Esad görüşmesini başlatıyorsa ve sığınmacı sorununun çözümünü sağlayacaksa destekliyorum.”

Paylaşın

Yeni Anayasa Tartışmaları: Bakırhan’dan “Köklü Değişim Kaçınılmaz” Açıklaması

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, yeni anayasa tartışmalarına ilişkin, “DEM Parti olarak hiçbir kesimin sembolleriyle ve değerleriyle sorunumuz olmadı, ancak, biz herkesi tek bir etnik kimliğe indirgeyen bir Anayasa’ya karşı çıkıyoruz ve yurttaşlık tanımının cesurca yeniden ele alınması gerektiğini söylüyoruz” dedi ve ekledi:

“Ülkemizin başkenti veya resmi dili ile bir sorunumuz olmadığını, ancak her halkın kendi ana dilinde konuşma ve eğitim alma hakkının temel bir hak olduğunu vurguluyoruz. Ayrıca, tekçi ve inkarcı yaklaşımlarla bir yüzyıl daha yaşamamızı bekleyen bir Cumhuriyet anlayışına karşı çıkıyoruz ve gerçekten demokratik bir Cumhuriyet istiyoruz. Mevcut Anayasa’nın sadece kötü bir kopyası olarak sunulan yeni taslaklar, ne yeni ne de demokratik bir anayasa yazmak anlamına gelir. Anayasa’nın her maddesinde 12 Eylül’ün ruhu ve kokusu hissedilmekte.

Tuncer Bakırhan, konuşmasının devamında, “Muhalefete açık bir çağrı yapıyoruz: Değişim iddiasındaki bir muhalefet, tutucu olamaz ve ilk yüz yılın tekrarını yaşatma politikasını sürdüremez. Yeni ve demokratik bir Anayasa konusunda herkese açık çağrımızdır: Ön yargılarınızı bir kenara bırakın, gelin hep beraber demokratik ve özgürlükçü bir anayasa için çalışalım” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Bakırhan’ın gündeminde İsrail’in Lübnan’a saldırıları, Ortadoğu’nun durumu, Türkiye’deki ekonomik kriz, yeni anayasa tartışmaları, Narin Güran cinayeti ve Kürt meselesi vardı.

Bakırhan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle; “İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları sonucunda 40 binden fazla insan yaşamını yitirdi, binlerce kişi kayıp durumda. 2,5 milyona yakın insan ise daracık bir alanda İsrail ablukası altında yaşamlarını sürdürmeye zorlandı ve zorlanıyor. Son günlerde bu saldırılar Lübnan’a da sıçradı. Lübnan’ın hikayesi, Ortadoğu’nun genel hikayesi gibi; savaş, göç, yıkım ve soykırım ile dolu. Beyrut, Feyruz’un şarkılarındaki gibi hüzün ve kederle yüklüdür.

Ortadoğu, bir ateş çemberi içinde. Geçtiğimiz yıl bu kürsüden uluslararası hukukun bu savaşı durduramazsa savaşın Lübnan’a sıçrayabileceğini söylemiştik ve şimdi Lübnan’da devam eden savaşın bir sonraki adımının Suriye ve İran olabileceğini görüyoruz. Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler toplantısında gösterdiği iki haritadan birinde “nimet”, diğerinde “lanet” yazıyordu. Lanetlenen yerler savaşın yayılacağı bölgeler, nimetli yerler ise enerji koridorlarının geçtiği yerlerdi. Görünen o ki, halklar savaşa sürüklenecek.

Ortadoğu’da mezhepçi, milliyetçi rejimler ve kapitalist-emperyalist güçlerin oluşturduğu sistemler felaketten başka bir şey getirmedi. Her iki yolun sonunda da halklar adına, demokrasi ve özgürlükler adına bir kazanım bulunmuyor. Ancak, ısrarla savunduğumuz bir çözüm yolu var; o da üçüncü yol. Yeni bir ulus tanımı kaçınılmaz. Ulus, tüm halkları ve inançları kapsamalı, adı da Demokratik Ulus olmalı. Devletlerin halkların üzerinden ellerini çekmeleri gerekiyor. Bu savaşlar, devletlerin savaşı; halkların değil.

Ortadoğu yangın yeriyken, Türkiye ise çatışma, çeteleşme, açlık, yoksulluk ve adaletsizliklerle mücadele ediyor. Yasama dönemi kapandığından bu yana, “Ekmek ve Adalet Buluşmaları” adı altında Mardin’den Manisa’ya, Tekirdağ’dan Ağrı’ya kadar Türkiye’nin dört bir yanında işçilerle, çiftçilerle, gençlerle bir araya geldik. TÜİK “ekonomi güven veriyor” derken emeklilerle yaptığımız buluşmalar bize başka bir tablo sundu.

İzmir’deki bir emekli, “Eskiden alışveriş yaparken cebimizdeki paranın hesabını yapardık, şimdi ise faturalar yüzünden cebimizde para kalmıyor,” diyor. İşte TÜİK’in bahsettiği bu. Mersin’deki sebze halinde bir esnaf, “Eskiden geceye kalan çürük sebzeleri atardık, şimdi ise çürük sebze-meyve kuyruğu oluşuyor,” diye anlatıyor. İktidar, “Bizden önce yağ kuyrukları vardı” derken, şimdi halka çürük veya çürümeye yüz tutmuş meyve – sebze kuyrukları yaşatıyor.

Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları ile birlikte kent kent, köy köy dolaştık. Burada sorumluluk Meclis’e düşüyor. Türkiye Saray’ın koridorlarında yönetildikçe ekmek teknesi daha fazla batıyor, adalet daha çok çürüyor. “Yerliyiz ve milliyiz” diye övünenlere soruyoruz; bu nasıl bir millilik ki milleti soyup soğana çeviriyorsunuz? Bu soygun ve talan düzeninden bu Meclis hicap duymalı, esas sorumluluğunu yerine getirmeli, yeni bütçe döneminde ekmek, adalet ve barışı esas almalıdır.

Ankara’nın karanlık dehlizlerinde yapılan pazarlıklarda, sadece 8 yaşındaki Narin değil, bu ülkenin vicdanı da katledildi. Tüm bürokrasi ve devlet mekanizmaları, masum bir çocuğun trajik ölümü üzerine sessizce anlaşmış gibi duruyor.

Unutulacağını düşünenler yanılıyor; Narin’in ölümüne dair sorumluların peşini asla bırakmayacağız. Bu cinayeti tüm boyutlarıyla aydınlatmak için Meclis’e çağrıda bulunacağız. İnsan hakları örgütleri, demokratik kitle örgütleri ve çocuk kurumlarıyla birlikte, bu alçakça işlenen cinayetin hesabını sormak için bir araya geleceğiz. Narin’in sesi, adalet arayışımızla yankılanacak.

Yeni Anayasa tartışmaları

Bütün yaz boyunca Ankara’da Anayasa üzerine tartışmalar sürüyordu. Bu tartışmaların gölgesinde, ülkemizde AİHM kararlarının göz ardı edildiği, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin sürdüğü ve cezaevlerinin toplama kampına dönüştüğü bir gerçekliğe dikkat çekiyoruz. Bu koşullar altında, köklü bir değişimin kaçınılmaz olduğunu belirtiyoruz.

DEM Parti olarak hiçbir kesimin sembolleriyle ve değerleriyle sorunumuz olmadı, ancak, biz herkesi tek bir etnik kimliğe indirgeyen bir Anayasa’ya karşı çıkıyoruz ve yurttaşlık tanımının cesurca yeniden ele alınması gerektiğini söylüyoruz.

Ülkemizin başkenti veya resmi dili ile bir sorunumuz olmadığını, ancak her halkın kendi ana dilinde konuşma ve eğitim alma hakkının temel bir hak olduğunu vurguluyoruz. Ayrıca, tekçi ve inkarcı yaklaşımlarla bir yüzyıl daha yaşamamızı bekleyen bir Cumhuriyet anlayışına karşı çıkıyoruz ve gerçekten demokratik bir Cumhuriyet istiyoruz.

Mevcut Anayasa’nın sadece kötü bir kopyası olarak sunulan yeni taslaklar, ne yeni ne de demokratik bir anayasa yazmak anlamına gelir. Anayasa’nın her maddesinde 12 Eylül’ün ruhu ve kokusu hissedilmekte. Muhalefete açık bir çağrı yapıyoruz: Değişim iddiasındaki bir muhalefet, tutucu olamaz ve ilk yüz yılın tekrarını yaşatma politikasını sürdüremez. Yeni ve demokratik bir Anayasa konusunda herkese açık çağrımızdır: Ön yargılarınızı bir kenara bırakın, gelin hep beraber demokratik ve özgürlükçü bir anayasa için çalışalım.”

Paylaşın

Kürt Seçmen Anketi: CHP Sürprizi

Spectrum House’un araştırmasına göre; “DEM Parti’nin önümüzdeki seçimlerde hangi partilerle ittifak yapmasını istersiniz?” sorusuna katılımcıların yüzde 38,2’si CHP, yüzde 10,9’u AKP, yüzde 9,3’ü TİP yanıtını verdi.

“DEM Parti’nin önümüzdeki seçimlerde hangi partilerle ittifak yapmasını istersiniz? sorusu bölge bazlı değerlendirildiğinde Kürt illerinde CHP ile “ittifak yapılsın” diyenlerin oranı yüzde 36, “ittifak yapılmasın diyenler” yüzde 34,3, AKP ile “ittifak yapılsın” diyenler yüzde 11,5 olarak ölçüldü.

Türk kentlerinde ise CHP ile “ittifak yapılsın” diyenler yüzde 42,9, “ittifak yapılmasın” diyenler yüzde 20,9, TİP ile “ittifak yapılsın” diyenler yüzde 18, AKP ile “ittifak yapılsın” diyenlerin oranı ise yüzde 9,6 oldu.

Spectrum House Düşünce ve Araştırma Merkezi, Kürt seçmenin “siyasi ittifaklara yönelik algı, tutum ve beklentilerini” anlamak amacıyla yaptığı saha araştırmasının sonuçlarını açıkladı.

Araştırma, 4-23 Eylül tarihlerinde Diyarbakır, Van, Mardin, Batman, Şırnak, Bingöl, Kars, Antep Hakkâri, İstanbul, İzmir, Ankara ve Mersin’de Kürt olduğunu ifade eden bin 610 kişiyle yüz yüze yapıldı.

Tesadüfi örnekleme yöntemi ile yapılan araştırmada yüzde 95 güven aralığı içerisinde ± 2,44 hata payı ile belirlendi.

Araştırmaya göre; Kürt illerinde seçmenin yüzde 34,3’ü, Türk illerinde ise yüzde 20,9’u DEM Parti’nin herhangi bir parti ile ittifak yapmamasını istemedi. CHP ile ittifakı destekleyenlerin oranı Kürt illerinde yüzde 36, Türk illerinde yüzde 42,9 olarak ölçüldü. Kürt illerindeki katılımcılar DEM Parti’nin ittifakını “Kürt meselesinin çözümü” ile ilişkilendirdi

Araştırmada ilk olarak katılımcılara, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni ne derece başarılı buluyorsunuz?” diye soruldu.

Görüşmecilerin yüzde 61,4’ü başkanlık sistemini başarısız (yüzde 32,8 başarısız, yüzde 28,6 çok başarısız), yüzde 21,1’i başarılı (yüzde 15,3 başarılı, yüzde 5,8 çok başarılı) bulduğunu belirtti. Ne başarılı ne başarısız bulduğunu söyleyenlerin oranı ise yüzde 17,5 oldu.

“Sizce Türkiye Başkanlık Sistemi devam etmeli mi yoksa ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ ile mi yönetilmeli?” sorusuna ise görüşmecilerin yüzde 65,1’i “Türkiye Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile yönetilmeli” cevabını verdi. Yüzde 19,5’i “Başkanlık Sistemi (Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi)” derken; yüzde 15,4’ü ise “kararsız” olduğunu belirtti.

“Türkiye’deki muhalefet partilerini genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna da katılımcıların yüzde 58’i (yüzde 15,1’i çok başarısız, yüzde 42,9’u başarısız) “muhalefet partilerini başarısız”, yüzde 22,1’i “başarılı” (yüzde 18,4 başarılı, yüzde 3,7 çok başarılı), yüzde 19,9’u ise “ne başarılı ne başarısız” bulduklarını söyledi.

Araştırmada “siyasi partilerin neye göre ittifak kurması” gerektiği de soruldu. Görüşmecilerin önemli bir kısmı (yüzde 49’u) “vatandaşlık hakları temelli” dedi. Yüzde 27,6’sı “ideolojik temelli”, yüzde 11,6’sı “milliyetçilik temelli”, yüzde 7,6’sı “seçim sonuçlarına dayalı” yanıtını verdi. Yüzde 4,2’si de “hiçbiri’’ yanıtını verdi.

Siyasi parti tercihlerine göre değerlendirildiğinde “vatandaşlık hakları temelli” ittifak modeli öne çıkıyor.  AKP’ye oy verenlerin yüzde 53,8’i, CHP’ye oy verdiğini söyleyenlerin ise 55,1, DEM Parti’ye (HDP-Yeşil Sol Parti) oy verdiğini söyleyenlerin ise yüzde 44’ü “vatandaşlık temelli ittifak” kurulması gerektiğini söyledi.

Siyasi partililer arasında “ideolojik temelli” ittifak modeline en yakın bulan ise DEM Parti seçmeni oldu. “İdeolojik temelli” ittifak modeline en yakın parti ise HDP (Yeşil Sol Parti) olduğu görüldü.

Görüşmede partiler arası ittifaklar da soruldu. “CHP ile İYİ Parti arasındaki Millet İttifakını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna

Katılımcıların yüzde 67,9’u CHP ve İYİ Parti arasındaki ittifakı olumsuz (yüzde 48,6 olumsuz, yüzde 19,3 çok olumsuz) bulurken, yüzde 24,2’si olumlu (yüzde 19,8 olumlu, yüzde 4,4 çok olumlu) bulduğunu belirtti.  Kararsızların oranı yüzde 7,9 oldu.

Görüşmeciler “AKP ile MHP arasındaki Cumhur İttifakını” da değerlendirdi. Katılımcıların yüzde 67,6’sı AKP ve MHP arasındaki ittifakı olumsuz (yüzde 41 olumsuz, yüzde 26,6 çok olumsuz) bulurken, yüzde 25,2’si olumlu (yüzde 21,1 olumlu, yüzde 4,1 çok olumlu) bulduğunu söyledi. Kararsız olduğunu ifade edenlerin oranı 7,3 oldu.

“DEM Parti’nin yer aldığı emek ve özgürlük ittifakını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna yüzde 55,1 (yüzde 8,8 çok olumlu, yüzde 46,3 olumlu) “olumlu bulduğu” yanıtını verdi.  “Olumsuz bulanların” toplam oranı yüzde 36,6 (yüzde 28,3 olumsuz, yüzde 8,3 çok olumsuz), kararsızların oranı ise yüzde 8,4 olarak ölçüldü.

Görüşmeciler, “Hangi durumlarda DEM Parti’nin ittifak yapması sizin için daha kabul edilebilir olur?” sorusuna en fazla  “şeffaf ve açık diyalog” yanıtını verdi. İkinci sırada ise  “Kürt meselesinin çözümünde iyi niyet beyanı” cevabı verildi.

DEM Parti kiminle ittifak yapmalı?

“DEM Parti’nin önümüzdeki seçimlerde hangi partilerle ittifak yapmasını istersiniz?” sorusuna katılımcıların yüzde 38,2’si CHP, yüzde 10,9’u AKP, yüzde 9,3’ü TİP yanıtını verdi.

“DEM Parti’nin önümüzdeki seçimlerde hangi partilerle ittifak yapmasını istersiniz? sorusu bölge bazlı değerlendirildiğinde Kürt illerinde CHP ile “ittifak yapılsın” diyenlerin oranı yüzde 36, “ittifak yapılmasın diyenler” yüzde 34,3, AKP ile “ittifak yapılsın” diyenler yüzde 11,5 olarak ölçüldü.  Türk kentlerinde ise CHP ile “ittifak yapılsın” diyenler yüzde 42,9, “ittifak yapılmasın” diyenler yüzde 20,9, TİP ile “ittifak yapılsın” diyenler yüzde 18, AKP ile “ittifak yapılsın” diyenlerin oranı ise yüzde 9,6 oldu.

“Önümüzdeki dönemde DEM Parti’nin herhangi bir ittifakta yer almasını destekler misiniz? sorusuna yüzde 57,4 (yüzde 40,4 evet, yüzde 17 kesinlikle evet), “evet”, yüzde 42,6 (yüzde 29,3 hayır, yüzde 13,3 kesinlikle hayır) “hayır” yanıtını verdi.

Görüşmeciler, “CHP ve DEM Parti’nin gelecek seçimlerde (milletvekilli ve cumhurbaşkanlığı) birlikte hareket etmesini nasıl değerlendirirsiniz?” sorusuna katılımcıların yüzde 56’sı CHP ve DEM Parti’nin gelecek seçimlerde birlikte hareket etmesini olumlu (yüzde 43,4 olumlu, yüzde 12,6 çok olumlu) bulduğunu söyledi.

Yüzde 34,5’si olumsuz (yüzde 26,7 olumsuz, yüzde 7,8 çok olumsuz) bulduğunu belirtti. Kararsızların oranı 9,5 oldu.

Paylaşın