Vatandaşın En Önemli İki Sorunu: Ekonomi Ve Adalet

31 Mart’ta gerçekleştirilen yerel seçimlerde ikinci parti konumuna gerileyen AK Parti’de Erdoğan’a sunulmak üzere hazırlanan raporda vatandaşın en önemli iki sorununun ekonomi ve adalet olduğu belirtildi.

Raporun AK Parti MYK toplantısında gündeme gelmesi bekleniyor. Erdoğan’ın, raporlar doğrultusunda parti kurmaylarına yeni talimatlar verebileceği belirtiliyor.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla organize edilen “Türkiye Buluşmaları” sona erdi.

Türkiye gazetesinden Emrah Özcan‘ın haberine göre; 81 ilde 11 bin program yapan AK Parti, vatandaşın talep, istek ve şikâyetlerini kayıt altına alırken, raporlardan ilginç sonuçlar çıktı. Vatandaş, parti kurmaylarına ekonomik meselelerle ilgili şikâyetlerini anlatırken, adalet alanındaki endişelerini de dile getirdi. Edinilen bilgilere göre, vatandaşın istek ve şikâyetleri ilgili bakanlıklara bildirildi. Bakanlıklar, vatandaşların şikâyetleri doğrultusunda yeni reformlar için çalışmalara başladı.

Adalet: Adalet Bakanlığının toplumun hassas olduğu konularda, adalet anlayışını güçlendirecek, cezasızlık anlayışını ortadan kaldıracak bir takım adımlar atma yolunda olduğu öğrenildi. Vatandaşın taleplerine göre şekillenecek yeni yargı reformunun önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ardından da Meclis’e sunulacağı kaydedildi.

Ekonomi: Vatandaşın bir diğer problem olarak gösterdiği “ekonomi” için de hükûmetin ekonomi kurmayları harekete geçti. Problemin çözüm adresi olan Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın, hâlen yürütülmekte olan programdan taviz vermeden, enflasyonu tek haneye düşürüp, vatandaşın alım gücünü artıracağı ve elini rahatlatacağı, gerek duyulduğu takdirde yeni bir dizi adımlar atacağı öğrenildi. Dar gelirli vatandaşların konut başta olmak üzere yaşadığı birçok sorun için yeni projeler geliştirileceği, önümüzdeki dönemde yaşanan sorunlara bir bir neşter vurulacağı öne sürüldü.

AK Parti kaynakları, yapılacak yeni ikinci dalga reformlarının, hepsinin sahadan gelen veriler ile beklentilere uygun bir şekilde gerçekleştirileceğine dikkati çekti. Reformların hepsinin teknik ve bürokratik bir anlayışla değil, milletin taleplerine yönelik dizayn edildiğini belirten parti kaynakları, hızlı bir reform süreci yaşanacağını söyledi. Konunun, bugün yapılması planlanan AK Parti MYK toplantısında da gündeme gelmesi bekleniyor. Erdoğan’ın, raporlar doğrultusunda parti kurmaylarına yeni talimatlar verebileceği belirtiliyor.

Paylaşın

CHP Lideri Özel’den “Sığınmacılar” Çıkışı

Hatay’da halka seslenen CHP Lideri Özgür Özel, “Türkiye’nin en büyük sıkıntısı sığınmacı sıkıntısı. Burada hassas bir durum var. Türkiye’de birileri göçmenlere, geçici korumada olanlara, onların yarattığı sıkıntılara itiraz ederken, ‘Benim evladım işsiz, sen ucuza onu çalıştırıyorsun’ derken, ‘Ben yoksulum, ilaca katılım payı ödüyorum, onlar ödemiyor’ derken, ‘Benim çocuğum okula aç gidiyor, bunlara aylık bağlanıyor’ derken çok haklı bir serzenişi söylüyorlar” dedi ve ekledi:

“Ancak bazıları dili öyle yanlış bir yerden kurup ‘Araplar’ deyip Araplara, Arapçaya nefret kusup buradaki insanlarımızın önemli bir kısmını çok üzüyorlar. Bu ülkede, Hatay’da, Mardin’de, Urfa’da 6 buçuk milyon ana dili Arapça olan, kendisi Arap olan ama bu memleketin has evladı olan vatandaşım yaşıyor. Onların gönlünü, kalbini kimse kırmasın. Ancak o vatandaşlarımız da hem de çok uzaklardan laf söyleyenlerin yanında bu işin en mağduru olanlar da onlar.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Hatay’ın Defne ilçesinde halka seslendi. Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Özgür Özel’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle: “Büyük acıdan 20 ay sonra Hatay’da, sizlerle birlikte bir kez daha göz gözeyiz, el eleyiz, omuz omuzayız. Acılarımız, sorunlarımız, ayağa kaldırılacak bir kentimiz ve hep birlikte baş etmemiz ve başarmamız gereken bir mücadelemiz var.

Bir yerel seçim süreci geçirdik. Yerel seçimin akşamında Türkiye’de büyük bir başarı, 47 yıl sonra CHP’nin birinci parti olmasını, Türkiye nüfusunun yüzde 65’ine hizmet etmeyi, ekonominin yüzde 78’ini, turizm kentlerinin yüzde 92’sini yönetme yetkisini aldık. O gece bir büyük başarı ama içimizde bir büyük yara oldu. O da Hatay Büyükşehir Belediyesi’ydi. Biz o süreçte hata yapmamak için elimizden geleni yapmamıza rağmen, bütün iyi niyete rağmen maalesef hatalarımız oldu, eksiklerimiz oldu, ders almamız gereken süreçler oldu… Ama bütün mazeretleri, bütün bahaneleri bir yana bırakarak Hatay’ı kazanmadığımız için bütün samimiyetimle Hatay’daki bütün güzel insanlardan özür diliyorum, affedin bizi.

O günden bugüne Hatay’da, bir daha Hatay’ı kaybetmemek için, bir daha Hatay’ı tehdide, şantaja terk etmemek için, bir daha bu kenti bir başına, çaresiz bırakmamak için, yeniden kazanmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Gölge kabinemizin bakanları, Hatayımızın milletvekilleriyle birlikte çok sayıda arkadaşımız, milletvekilimiz ekipler halinde, gruplar halinde geldiler gittiler, raporlarını hazırladılar. Yarın CHP’nin resmi MYK toplantısını Hatay’da yapacağız ve ardından bundan sonra Hatay’da hem ben hem milletvekillerim, yöneticilerim Hatay’ı bir dakika boş bırakmadan, yalnız bırakmadan mücadeleyi sürdüreceğiz.

6 Şubat günü, akşam depremde çok büyük kayıplar yaşadık ama kayıpların en büyüğünü, yıkımların en büyüğünü yaşadığımız kentlerden bir tanesi ve maalesef en çok ihmal edileni Hatay oldu. Önce gelmediler, duymadılar, ermediler, elimizden tutmadılar. Maalesef çok gecikmeli başlayan arama – kurtarma çalışmalarında hep Hatay’ı bir adım, iki adım, üç adım geride bıraktılar.

Devamında Hatay’ın diğer şehirlerle birlikte ayağa kaldırılacağını söyleyip, ‘Bir yıl içinde herkes evine geçecek’ deyip, 10 şehri ve Hatay’ı kandırıp oyları aldılar ama bırakın bir yılı 20 ayın sonunda -neredeyse iki yıl oluyor- Hatay’a söz verdikleri 254 bin konutun sadece 11 bin 366’sını verdiler. Oran yüzde 4. Yüzde 96 çadırda, konteynırda ya da gurbette. Evinde değil, evin dışında, evinden uzakta. Bir de ‘Ayrımcılık yapmıyoruz’ diyorlar. Bir de ‘Bunun siyasetini yapmayın’ diyorlar ama bırakın deprem konutunun siyasetini, caminin bile siyasetini yapıyorlar.

Burada bir rezerv alan rezaleti yaşandı. Burası biliyor ama Türkiye duysun. 21 Kasım 2023, bir genelge yayınladılar ve dediler ki ‘Az ve orta hasarlı evleri belediyeden güçlendirme izni alarak güçlendirip içine geçebilirsiniz.’ İnsanlar bu izinleri aldılar, gittiler evlerine kredi çekerek, borç alarak güçlendirme yaptılar. Yağmalanan kapılarını taktılar, boyalarını yaptılar, tam eve geçecekler, ‘Eyvah, biz senin evi rezerv alan ilan ettik, yıkacağız.’ ‘Ev sağlam.’ ‘Olsun, burası rezerv alan.’ Bu depremzedeler için yeni bir yıkım oldu.

Bu yıkıma biz itiraz ettik, milletvekillerimiz itiraz ettiler, Antakya ve Defne‘de 207 hektarlık alan rezerv alan ilan edildi, 50 bin kişi mülksüzleştirildi. Başvuruyu Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yaptık, sonuç almayı bekliyoruz. Rezerve alanda bir doğru yok, rezerv alan ahlak ister, rezerv alan teknik bilgi ister, liyakat ister ama özünde ahlak ister. Öyle örnekler yazıldı, öyle örnekler duydum, öyle örnekler anlatılıyor ki ‘Benim’ diyen üçkağıtçının yapmayacağı işler. Yıllarca satılmamış, evlada bırakılmış yerleri sırf değeri çok diye rezerv alan ilan eden bir takım yamyamlar.

Amik Ovası’ndayız. Amik Ovası, dünyanın en verimli ovalarından birisi. 15 çeşit ürün yetişiyor, bu sene bir tanesi para etmedi. Özellikle Amik Ovası’nda yetişen pamukta bu sene büyük hayal kırıklığı var. 25 liraya maliyeti olan pamuğu, 18 liraya alanlara, geçen seneki fiyatın altında fiyata alanlara… Mazot üç katına çıkmış, işçilik üç katına çıkmış, her türlü ilaç gübre üç katına çıkmış, araç gereç ateş pahası, almak mümkün değil, ödünç kullanıyor millet, her şey artmış ama bir şey artmamış, ürüne verilen fiyat. 18 liraya düşmüş ve kapıda bankalar, tefeci gibi bekliyor. Sattın sattın, satmadın eve, traktöre haciz geliyor. Bu hale düşürdüler.

“Köylüler yeniden milletin efendisi olacak”

Bu ülkenin son Cumhurbaşkanı buralarda, köylüye, isyan eden çiftçiye, ‘Al ananı da git’ dedi. Bundan sonraki bunun gibi olmayacak, ilk Cumhurbaşkanı gibi olacak, köylüler yeniden milletin efendisi olacak.

Türkiye’nin en büyük sıkıntısı sığınmacı sıkıntısı. Burada hassas bir durum var. Türkiye’de birileri göçmenlere, geçici korumada olanlara, onların yarattığı sıkıntılara itiraz ederken, ‘Benim evladım işsiz, sen ucuza onu çalıştırıyorsun’ derken, ‘Ben yoksulum, ilaca katılım payı ödüyorum, onlar ödemiyor’ derken, ‘Benim çocuğum okula aç gidiyor, bunlara aylık bağlanıyor’ derken çok haklı bir serzenişi söylüyorlar. Ancak bazıları dili öyle yanlış bir yerden kurup ‘Araplar’ deyip Araplara, Arapçaya nefret kusup buradaki insanlarımızın önemli bir kısmını çok üzüyorlar. Bu ülkede, Hatay’da, Mardin’de, Urfa’da 6 buçuk milyon ana dili Arapça olan, kendisi Arap olan ama bu memleketin has evladı olan vatandaşım yaşıyor. Onların gönlünü, kalbini kimse kırmasın. Ancak o vatandaşlarımız da hem de çok uzaklardan laf söyleyenlerin yanında bu işin en mağduru olanlar da onlar.

Türkiye’de geçici sığınmacı statüsünde bu insanlar, süreleri doldu. Tam zamanı af da çıktı. Çalışma yaptırmış. İçişleri Bakanlığı ile Göç İdaresi’ne geçici sığınmacıların Türkiye’de kalış sürelerinin artırılması, çalışma izinleri varsa uzatılması, olmayanlara çalışma izni verilmesi, Türkiye’de bunları ucuz işgücü olarak kullanmanın hesabını yapıyor. Yazıklar olsun, böyle günde sığınmacıları Esad’a göndermeye çalışacağına evlatlarımız yerine çalıştırmak için hazırlık yapıyorlar. Yazıklar olsun.”

Paylaşın

Dünya Savaşı Tartışmaları: Erdoğan’ın Adaylığına Meşruiyet Kampanyası

“Üçüncü Dünya Savaşı” tartışmalarını değerlendiren CHP’li Fethi Açıkel, “Üçüncü Dünya Savaşı argümanın üzerinden, AKP iktidarının ömrünü uzatmaya çalışarak Erdoğan’ın üçüncü dönem Cumhurbaşkanlığı ihtimalinin kapısını aralamaya çalışmak beyhude bir Türkiye kamuoyunu yanıltma çabasıdır” dedi ve ekledi:

“Türkiye’nin gerçek gündemi, memleketimizin ekonomik bağımsızlığını ortadan kaldıran, tarımda kendine yeterli bitiren ve yakın coğrafyada tutarsız ve ikircikli dış politikasıyla Türkiye’nin ulusal çıkarlarına büyük zarar veren AKP iktidarından ilk seçimde kurtulma gündemidir.”

TBMM 28’inci Dönem Üçüncü Yasama Yılı Açılış Töreni’nde Meclis Genel Kurulu’nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Üçüncü Dünya Savaşı riski var” dedi. Erdoğan, İsrail’in asıl hedefinin Türkiye olduğunu savundu. Erdoğan’ın TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma, tartışmaları da beraberinde getirdi.

CHP Milletvekili Fethi Açıkel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleriyle başlayan savaş tartışmalarını BirGün’den Mustafa Bildircin‘e değerlendirdi. Açıkel tartışmaların, “Erdoğan’a bir fırsat penceresi daha açma gayretinin parçası” olduğunu savundu.

Türkiye’nin tüm diplomatik, savunma ve istihbarat kurumlarının AKP’nin elinde olduğunun altını çizen Açıkel, şunları kaydetti: “Erdoğan’ın ve çevresinin, bu konuyu siyasi ikbali için bir kampanya aracına dönüştürmeye çalışması, AKP’nin devlet yönetimi ciddiyetinden ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.

AKP hükümetleri, Türkiye’nin Ortadoğu’da karşı karşıya kaldığı tüm jeopolitik tehditler, Suriye ve Afganistan coğrafyasından Türkiye’ye yönelen düzensiz göç dalgası ve Radikal İslami ve bölücü terör örgütleri tarafından güvenlik güçlerimize ve yurttaşlarımıza karşı girişilen saldırılar başta olmak üzere, yakın dönemdeki pek çok güvenlik krizinin baş mimarıdır. AKP küresel emperyal güçlerin Ortadoğu’daki oyun planlarının bilerek ya da bilmeyerek maşası ya da taşeronu olarak hareket etmekten çekinmemiştir.”

Açıkel, iktidarın Suriye, Mısır ve Libya gibi ülkelerin toprak bütünlüğünü ve ulusal egemenliğini zedeleyecek politikalar izlediğini belirtti. AKP’nin Ortadoğu’ya yönelik politikasını, “Sorumsuz, fırsatçı ve maceracı bir aktör gibi” ifadesiyle değerlendiren Açıkel, “Barış koşullarında bile Türkiye’yi çok büyük krizlerin içine sürükleyen AKP hükümetlerinin, gerçek bir küresel krizde Türkiye’ye barış ve istikrar sağlayacağını düşünmek safdillik olur” diye konuştu.

Atatürk’ün, “Yurtta barış dünyada barış” ilkesinin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Lozan ve Montrö Boğazlar antlaşmaların Türkiye’yi kısıtlayan anlaşmalar olduğu iddiasıyla küçümsenmeye çalışıldığını kaydeden Açıkel, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye’nin yakın çevresinde büyük bir bölgesel kriz ortaya çıkarsa ya da Üçüncü Dünya Savaşı başlayacak olursa, bu sıcak çatışmalardan Türkiye’yi salimen kurtaracak olan parti şüphesiz CHP’dir. Muhtemel bir Üçüncü Dünya Savaşı argümanın üzerinden, AKP iktidarının ömrünü uzatmaya çalışarak Erdoğan’ın üçüncü dönem Cumhurbaşkanlığı ihtimalinin kapısını aralamaya çalışmak beyhude bir Türkiye kamuoyunu yanıltma çabasıdır

Türkiye’nin gerçek gündemi, memleketimizin ekonomik bağımsızlığını ortadan kaldıran, tarımda kendine yeterli bitiren ve yakın coğrafyada tutarsız ve ikircikli dış politikasıyla Türkiye’nin ulusal çıkarlarına büyük zarar veren AKP iktidarından ilk seçimde kurtulma gündemidir.”

Paylaşın

Bakırhan, Yeni Anayasa İçin Partisinin Şartlarını Sıraladı

Yeni Anayasa tartışmalarına değinen DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Yeni ve sivil anayasaya hayır demiyoruz demokratik bir anayasa olsun ama kadın arkadaşımızın dile getirdiği talepleri içersin” dedi ve ekledi:

“Kürdün dilini içersin, emeklinin, emekçinin insanca yaşayabileceği ekonomik şartları sağlasın. Türkiye’nin bütün renklerini kapsayan alevinin inanç özgürlüğünü kapsayan bir anayasaya kim hayır diyebilir, hiçbirimiz demeyiz. Yerel yönetimlerin yetkilerinin geliştiği yerel demokrasinin geliştiği bir anayasaya yok demeyiz.

O zaman yeni anayasada eğer samimilerse önce AİHM ve AYM kararlarına uysunlar, önce Selahattin Demirtaş Figen Yüksekdağları bıraksınlar. Önce tecridi kaldırsınlar. Önce sermayeye yaptıkları milyonlarca liralık vergi indirimi yerine emeklinin asgari ücretlinin ücretini artırsınlar önce kadın haklarını, önce umudunu yitirmiş gençlere umut yaratsınlar.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Ekmek ve Adalet Buluşmaları” kapsamında Bursa’daki temaslarını halk buluşmasıyla sonlandırdı. Bursa’nın Osmangazi ilçesinde bulunan bir düğün salonunda gerçekleştirilen buluşmaya, sivil toplum örgütlerinin yanı sıra çok sayıda kişi katıldı.

Yeni anayasa tartışmaları hakkında konuşan Bakırhan, anayasaya konusunda olmazsa olmazlarını sıraladı: “Yeni ve sivil anayasaya hayır demiyoruz demokratik bir anayasa olsun ama kadın arkadaşımızın dile getirdiği talepleri içersin. Kürdün dilini içersin, emeklinin, emekçinin insanca yaşayabileceği ekonomik şartları sağlasın. Türkiye’nin bütün renklerini kapsayan alevinin inanç özgürlüğünü kapsayan bir anayasaya kim hayır diyebilir, hiçbirimiz demeyiz.

Yerel yönetimlerin yetkilerinin geliştiği yerel demokrasinin geliştiği bir anayasaya yok demeyiz. O zaman yeni anayasada eğer samimilerse önce AİHM ve AYM kararlarına uysunlar, önce Selahattin Demirtaş Figen Yüksekdağları bıraksınlar. Önce tecridi kaldırsınlar. Önce sermayeye yaptıkları milyonlarca liralık vergi indirimi yerine emeklinin asgari ücretlinin ücretini artırsınlar önce kadın haklarını, önce umudunu yitirmiş gençlere umut yaratsınlar.”

MA’nın aktardığına göre Bakırhan şöyle konuştu: “Bu ülkede adalet yok. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ Leyla Güven Ayşe Gökkanlardan biliyoruz. Nereden biliyoruz bu ülkede adaletin olmadığını? Seçilmiş milletvekili olan Can Atalay AYM kararı olmasına rağmen cezaevinde adalet yok. Kavala ve arkadaşlarını AİHM kararına rağmen içeride tutuluyorlar.

Adalet yok özgürlük yok, Kürt halay çekti diye tutuklanıyor. Yahu sanatçılar Kürtçe türkü söyledikleri için gözaltına alınan bir ülkede özgürlük var diyebilir misiniz? Onlar cezaevleri yaparak Türkiye’yi özgürleştirdiklerini düşünüyorlar. Geçen Adalet Bakanı ne diyor? Müjde diyor biz de diyoruz ki herhalde insafa geldiler içerideki siyasi tutsaklarla ilgili bir düzenleme yapacaklar. Neymiş müjde dünyanın en büyük adalet sarayını Ankara’da yapıyorlarmış. Yahu içerisinde adalet olmayan saray altından olsa ne yazar. Utanmazlar.

Bize dünyanın en büyük adalet sarayı gerekli değil bizim adalete ihtiyacımız var. Özgürlüğümüze ihtiyacımız var, kendi dilimizle okumaya yazmaya halay çekmeye ihtiyacımız var. Şimdi düğünleri izne bağlamışlar. Yahu kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz. 21’inci yüzyılda çocuğunuz evlenirken gidip validen kaymakamdan izin alacaksınız. Böyle bir ülkede özgürlük var diyebilir misiniz.

Şimdi yeni Anayasa diyorlar muhtemelen yetkilerini genişletecek Cumhurbaşkanı. Hepimizin sesini soluğunu kesecek ebedi saltanatını ortaya koyacak bir anayasa getirecekler. Yeni anayasa burada demokratik bir sivil anayasa olmasın diyen var mı, yok. Yeni anayasayı kimle yapacaksın meclisteki çoğunluğuna güvenerek yapacağın bir anayasa 22 yıllık iktidarın gibi olur.

Yeni ve sivil anayasaya hayır demiyoruz demokratik bir anayasa olsun ama kadın arkadaşımızın dile getirdiği talepleri içersin. Kürdün dilini içersin, emeklinin, emekçinin insanca yaşayabileceği ekonomik şartları sağlasın. Türkiye’nin bütün renklerini kapsayan alevinin inanç özgürlüğünü kapsayan bir anayasaya kim hayır diyebilir, hiçbirimiz demeyiz. Yerel yönetimlerin yetkilerinin geliştiği yerel demokrasinin geliştiği bir anayasaya yok demeyiz.

O zaman yeni anayasada eğer samimilerse önce AİHM ve AYM kararlarına uysunlar, önce Selahattin Demirtaş Figen Yüksekdağları bıraksınlar. Önce tecridi kaldırsınlar. Önce sermayeye yaptıkları milyonlarca liralık vergi indirimi yerine emeklinin asgari ücretlinin ücretini artırsınlar önce kadın haklarını, önce umudunu yitirmiş gençlere umut yaratsınlar. Böyle bir şey var mı?

Türkiye’de 16 milyon emekli var. 16 milyon emekli iktidar getirip iktidar götürür. 16 milyon emekli istediğini iktidara taşır, istediği sorunu çözer. Onun için iktidarın günahı 99 ise bizim de günahımız var. Bir araya gelmiyoruz birlikte değiliz ortak mücadele etmiyoruz. Kürdün ormanı yandığı zaman yöneticisi içeri atıldığı zaman belediyesine kayyım atandığı zaman Bursa’dan ‘bu adaletsizliktir, haksızlıktır eğer diyebilirsek’ emin olun biz bunları göndeririz. Bunların korktuğu tek bir şey var.

“Bunların gitmesini istiyorsak bir arada olacağız”

Ne İsrail’den korkuyorlar ki zaten ticaretleri devam ediyor ne de o emperyalist dedikleri ABD’den, Avrupa ülkelerinden korkuyorlar. Çünkü göbek bağıyla onlara bağlıdırlar. Çünkü çok büyük yüzdelerle, dolarla, faiz alan onlardır. Bunların tek korkusu Kürdün, Alevinin, emekçinin, ezilenin, Türkün, bu ülkede yaşayan ve yüzde 80 çoğunluğunu oluşturan bizlerin bir araya gelmemizden korkuyorlar. O zaman biz de bunların gitmesini istiyorsak bir arada olacağız.

Ortadoğu çatışma ve savaş içerisinde. Ortadoğu’yu bu hale getiren işte bu zihniyetlerdir, Ortadoğu’da milliyetçi, mezhepçi, ulus devletçi anlayışlar sorunu çözmedi. Türkiye’nin bu Ortadoğu’daki kaos ve çatışmadan en az etkilenmesinin bir yolu var. Türkiye de o önemli kavşakta bulunuyor. Nedir bu; Yüzyıldır inkar ettiği Kürt meselesiyle yüzleşecek. İnancı farklı olan Alevinin eşit yurttaşlık hakkını tanıyacak. Kadını eşit bir birey olarak görecek, başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere kadınların katledilmemesi için insanca özgürce yaşaması için gerekli düzenlemeleri yapacak.

Yapacağı anayasa Türkiye’deki bütün renkleri kapsayacak. Ne diyor hepimiz kardeşiz anayasada diyor herkes Türk’tür. Diğeri Arap’tır, Çerkez’dir, Kürt’tür. Dolayısıyla Türkiye’de yeni bir anayasa yapılacaksa bu konuda samimiyet bekliyoruz. Önce cezaevleri boşaltılsın tecrit kalksın sonra bu sermaye dostu iktidar biraz emekçinin işçinin dostu olsun ekonomide adalet olsun. En önemli Türkiye’deki bütün insanlar kendi renkleriyle yaşasınlar. Kendi dillerini öğrensinler dilleriyle eğitim görsünler. Türkiye’de yurttaşlık tanımı yeniden yapılsın.”

Paylaşın

“Almanya, Türkiye’ye Silah İhracatına Onay Verdi” İddiası

Almanya’nın Türkiye’ye yıllar sonra ilk kez büyük ölçekli silah ihracatını onayladığı iddia edildi. Almanya, 2023 yılında Türkiye’ye silah ihracatı için yalnızca 1,22 milyon euro tutarındaki 17 başvuruya onay vermişti.

Almanya, Türkiye’ye yönelik ihracatlar için yalnızca Avrupa Birliği veya NATO ortaklarıyla ilgili ortak projelere yeşil ışık yakılacağına vurgu yapıyordu.

Almanya merkezli haber portalı Spiegel, Alman hükümetinin Türkiye’ye yıllar sonra ilk kez büyük ölçekli silah ihracatını onayladığını öne sürdü. Spiegel’in haberine göre, oturumları kamuoyuna kapalı olan Federal Güvenlik Konseyi kısa bir süre önce yaptığı toplantıda, NATO müttefiki Türkiye’ye değeri birkaç yüz milyon euroyu bulan silah ihracatına yeşil ışık yaktı.

İhracatına onay verilen 100 hava savunma füzesinin yanı sıra Türk Deniz Kuvvetleri için torpidolar ile Türk denizaltıları ve firkateynlerinin modernizasyonu için büyük malzeme paketlerinin bulunduğu belirtildi.

Spiegel’in Ekonomi Bakanlığı’nın listesine dayandırdığı haberine göre, Türkiye’ye gemilerin hava savunması için gönderilecek olan 100 adet güdümlü füzenin bedelinin yaklaşık 100 milyon euro olmasının beklendiği, bunun yanı sıra 28 adet SeaHake tipi torpidonun 156 milyon euroya Ankara’ya teslimatına onay verildiği belirtildi.

Haberde, denizaltıların modernizasyonuna yönelik malzeme paketleri de dahil ihracatına yeşil ışık yakılan silahların yaklaşık 336 milyon euro tutarında olmasının beklendiği kaydedildi.

Almanya’nın Türkiye’ye bu büyük çaplı silah ihracatına onay vermesi, 2021 yılından beri iktidarda olan Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti’nin (FPD) oluşturduğu koalisyon hükümetinin izlediği politikada radikal bir yön değişikliğine işaret ediyor.

Spiegel’in haberinde Türkiye’nin “müttefikten bir soruna” dönüşmesi gerekçesiyle Berlin’in Türkiye’ye silah ihracatını önemli ölçüde kısıtladığı, “otokratik” bir lider olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın özellikle “Kürtlere karşı sert bir tutum” izlediği ifade edildi.

Almanya, 2023 yılında Türkiye’ye silah ihracatı için yalnızca 1,22 milyon euro tutarındaki 17 başvuruya onay vermişti. Spiegel’in haberinde 2024’ün başında da bu eğilimin devam ettiği kaydedildi.

Ekonomi Bakanlığı verilerine göre, hükümet bu yılın ilk çeyreğinde Ankara’ya sadece 23 milyon euro değerinde silah ihracatını onayladı. Hükümet, Türkiye’ye yönelik ihracatlar için yalnızca Avrupa Birliği veya NATO ortaklarıyla ilgili ortak projelere yeşil ışık yakılacağına vurgu yapıyordu.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Erdoğan’dan İsrail’e “İşgal” Tepkisi

AK Parti “Özümüzden Geleceğe Türkiye Buluşmaları” programında konuşan Erdoğan, “Hamas ve Hizbullah sadece bir bahanedir. Yemen, Suriye sadece bir bahanedir. İsrail hükümeti her gün yeni bir mazaret üretmektedir” dedi ve ekledi:

“İçimizdeki bazı İsrail dostları, bazı kalemşörler, her ne kadar gerçekleri gizlemek istese de Netanyahu ve çetesine dur denilmezse bu yayılmacı politikanın nereye varacağını bizler tahmin edebiliyoruz. İsrail vasıtasıyla yeni bir paylaşım savaşının planının yürütüldüğünü görüyor, tedbirlerimizi buna göre alıyoruz.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin “Özümüzden Geleceğe Türkiye Buluşmaları” programında konuştu. Erdoğan’ın konuşmasından satır başları şöyle:

“Gençler, kah esnaf dükkanında çarşı ve pazarda, emekliden memura herkesin kapısını çaldık. Kongre sürecimiz öncesinde bize rehberlik edecek bir fikir havuzunu derlemiş bulunuyoruz. Kongre sürecimizde inşallah azami derecede yaralanacağız. Şu hususun altını çizmek istiyorum. Türkiye buluşmaları, AK Parti’nin milletimizin kalbindeki sarsılmaz yerini bir kez daha teyit etmiştir. Vatandaşlarımız sorunların çözüm adresi olarak partimizi ve ittifakımızı görüyor. Ekonomideki zorlukların üstesinden bizim geleceğimize inanıyor.

Vatandaşlarımız muhalefet aktörlerine güvenmiyor. Onlardan kendisine hayır geleceğine asla inanmıyor. İnsanımız AK Parti ve Cumhur İttifakı’na güveniyor. Açık açık söylemek istiyorum. AK Parti olarak bize verilen bu desteğin kıymetini çok çok iyi biliyoruz. Bu güveni inancı boşa çıkarmamakta kararlıyız. Bugüne kadar milletimizi hayal kırıklığına uğratmadık, uğratmayacağız.

Biz AK Parti olarak üye sayısı itibariyle Türkiye’nin en büyük ailesiyiz. Biz çıkar birliği yapmış bir hareket değil, Türkiye’ye hizmet aşkıyla gönül birliği, kader birliği, yol ve dava arkadaşlığı yapmış bir siyasi partiyiz. AK Parti teşkilatlarını bir arada tutan harç kardeşlik hukukudur. Biz birbirini ezerek yükselenlerden olmadık. Birbirinin elini tutarak, birbirine omuz vererek yükselenlerden olduk.

Hep söylüyorum; makamlar, rütbeler, oturulan koltuklar değişebilir, molalar olabilir, kesintiler olabilir, dinlenmeye çekilenler olabilir, ama uğruna ömrünü adadığımız AK Parti’nin temsilcisi kutlu dava inşallah ilelebet payidar olacaktır.

Bizden öncekilerden devraldığımız bu hizmet kervanı aynı şekilde yoluna devam edecektir. Bu süreçte öfke ve nefret diline prim vermeyecek, nezaket, hoşgörü ile gönüller fethederek yolumuzda ilerleyeceğiz. Buradaki her bir arkadaşımın da yürüttüğü mücadeleye bu geniş zaviyeden bakmasını istiyorum.

Son 1 yıldır bölgemizde çok kanlı çatışmalar yaşanıyor. İsrail’in Gazze halkına yönelik soykırımı 1. yılını tamamlamak üzere. 364 günde 17 binden fazla çocuğu, binlerce kadın, yaşlı, sivil, doktor, gazeteciyi alçakça şehit ettiler. Dünyanın gözleri önünde 50 bine yakın masum insan katledildi. Uluslararası hukuk, temel insan hak ve hürriyetleri, savaş hukuku, insanlığa dair ne kadar değer varsa hepsi ayaklar altına alındı. İşlenmedik suç, barbarlık kalmadı. Ama ne yaparlarsa yapsınlar Gazze halkının direniş zeminini kıramadılar.

Gazzeli kardeşlerimiz tüm imkansızlıklara rağmen ümmetin ve insanlığın yüzakı olarak 364 gündür siyonist işgalcilere karşı kahramanca direniyor. Kendilerini buradan bir kez daha saygıyla selamlıyoruz. Filistin’in kahraman evlatlarına, mazlum ve mağrur gençlerine buradan en kalbi muhabbetlerimizi gönderiyoruz. Türkiye olarak tüm imkanlarımızla Gazzeli kardeşlerimizin yanında olmayı sürdüreceğiz. Bunu da öyle hamaset olsun diye söylemiyorum. İsrail’e karşı ekonomik tedbir uygulayan yegane devlet biziz.

Gazze’ye miktar olarak en fazla yardım gönderen müslüman ülke biziz. Uluslararası tüm platformlarda Filistin halkının sesi, nefesi, savunucusu olan hükümet biziz. İlk gün nerede duruyorsak bugün de aynı yerde dimdik duruyoruz. İlk gün neyi savunuyorsak bugün de aynı değerleri savunuyoruz. Türkiye’de ne diyorsak BM’de kürsüsünde de aynı cümleleri kurmaktan asla çekinmiyoruz. Yalpalamadan, savrulmadan, kimseden korkmadan, kimsenin baskısına, tehdidine boyun eğmeden mazlumun yanında zalimlerin karşısındayız.

İsrail’in Lübnan’a başlattığı saldırılar sonrasında en güçlü tepkiyi veren ülkelerden biri biz olduk. İsrail hükümetinin bölgeyi kan gölüne çevirmeye amaçlayan kirli planlarını gören, deşifre eden, tüm insanlığı uyaran yine Türkiye’dir. Artık akıl ve basiret sahibi herkes şu gerçeği görüyor; dini fanatizmle hareket eden mevcut İsrail yönetiminin niyeti bellidir, hedefi bellidir, neyi gerçekleştirmek istediği çok net bellidir. Batılı güçler ise bunların asıl niyetlerini çok iyi bildikleri halde holokost utancından dolayı Netanyahu ve katliam çetesine seslerini çıkaramamaktadırlar.

Yıllardır bize özgürlüklerden bahsedenlerin Filistinli çocuklar için toplanan göstericilere nasıl davrandıklarını görüyorsunuz. Bırakın Filistinli mazlumların haklarının savunulmasına izin vermeyi Filistin bayrağına dahi tahammül edemiyorlar. Terör örgütlerine gelince protesto hakkı kutsaldır diyenler sözkonusu Filistin olunca, 50 bine yakın masum olunca faşizmin en nobran halini uyguluyorlar. Savuna geldikleri değerleri İsrail’in katliamlarını örtmek uğruna sadece 1 senede bizzat kendi elleriyle itibarsız hale getirdiler.

Şunu açık açık söylemek durumundayım. Geçen yüzyılın başında olduğu gibi coğrafyamızda sınırların kanla çizilmesine yönelik sinsi plan uygulamaya konulmuştur. Hamas, Hizbullah sadece bir bahanedir. Yemen, Suriye, İran sadece birer bahanedir. İşgal ve istila politikasına meşrulaştırmak için İsrail hükümeti her gün yeni bir mazaret üretmektedir. İçimizdeki bazı İsrail dostları bazı siyonist muhipleri, bazı kalemşörler gerçekleri gizlemeye çalışsa da Netanyahu ve çetesine dur denilmezse nereye varılacağını bizler tahmin edebiliyoruz.

İsrail vasıtasıyla yeni bir paylaşım savaşının, kirli savaşın yürütüldüğünü görüyor ve tüm tedbirlerimizi buna göre alıyoruz. Türkiye büyük bir ülkedir. Şunu herkes bilsin ve anlasın. Türkiye 2300 yılı aşan köklü birikimiyle tecrübeli bir devlettir. Türkiye 85 milyon vatandaşıyla bölgesini istikrar ve güven kaynağıdır. Bugüne kadar nasıl devletimizin ve milletimizin güvenliğinde hiçbir zaafiyete izin vermediysek aynı hassasiyet, soğukkanlılık ve aynı kararlılıkla ve elbette aynı stratejik akılla hamlelerimizi planlıyoruz. Her karışı şehit kanlarıyla sulanmış, vatan toprakları üzerinde ameliyat yapılmasına müsamaha gösteremeyiz. İsrail hükümetini şımartanları, koşulsuz destek vererek pervasız hale getirenleri buradan aklı selimle hareket etmeye davet ediyorum.

Daha çok kan dökülmeden, yıkım olmadan yularını elinizde tuttuğunuz bu zalimleri durdurun. Diğer türlü gözünü kan bürümüş İsrail hükümetinin harladığı ateş sadece bu coğrafyayı değil, bu coğrafyada yaşayan halkları değil sizleri de yakacak. Eninde sonunda size de ulaşacak. İslam alemini de aynı şekilde ekonomik ve ticari tedbirleri devreye almaya çağırıyorum. İsrail’e yönelik önlem almadığımız her gün bu kan deryası maalesef daha da büyüyecek. Kardeşlik hukukumuzun gereğini yapmak bizim için tercihten öte bir mecburiyettir.

“Durmak yok, duraklamak, mola, yorgunluk, rehavet yok”

Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehditlerin bertaraf edilmesine AK Parti teşkilatlarına düşen kardeşlik ruhunu yüceltmek, tam bir dayanışma içinde olmaktır. Herzamankinden daha fazla kenetleneceğiz, sahada olacak, çalışacak koşturacağız. Durmak yok, duraklamak, mola, yorgunluk, rehavet yok.

Muhalefetin hangi gündemlerin peşinde koştuklarını, dertlerinin ne olduğunu, millete ve şehirlere hizmet kaygılarının bulunmadığını inanıyorum ki sizler de takip ediyorsunuz. Koltuk kavgasından, parti içi mücadelesinden başlarını kaldıramıyorlar. 31 Mart gecesinden bu yana yaklaşık 4 yıl sonra yapılacak seçimler için şimdiden birbiriyle kavgaya tutuştular. Ne millete ne şehirlere hizmet gibi dertleri var ne de vatandaşlara verdikleri sözleri yerine getirmek gibi hassasiyetleri var.

Eski genel başkanları bir köşeye atılmanın hıncıyla sosyal medyadan sürekli sağa sola saldırıyor. Milleti kutuplaştırarak, siyasi iklimi gererek kendini gündemde tutmaya çalışıyor. Zehirli dili ve söylemleriyle Türkiye’nin siyasi atmosferinin yumuşamasına, normalleşmesine, tansiyonun düşmesine bir türlü müsaade etmiyor. Biz iktidar ve muhalefet arasındaki diyalog zeminini iyileştirmek için uğraştıkça, gerilimden beslenenler buna engel olmak için ellerinden geleni yapıyor.

Türkiye’ye bir hayrım dokunsun diyorsanız, gölge etmeyin sizden başka ihsan istemiyoruz. Biz bunlara aldırmadan millete hizmet mücadelemizi azimle sürdüreceğiz. Bugün Oruç Reis araştırma gemimizi Somali’ye uğurladık. 2017 yılından beri ülkemize önemli hizmetlerde bulunan Oruç Reis, Somali’de her biri 5’er bin kilometre alanda sismik faaliyet yürütecek. On yıllardır çatışma, istikrarsızlık ve açlıkla anılan Somali, Oruç Reis’in keşifleri sonrasında ekonomik kalkınma, refah ve huzurla gündeme gelecek. Oruç Reis’ten Allah’ın izniyle müjdeli haberimize inanıyorum. Türkiye Buluşmaları programımızın tekrar hayırlara vesile olmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.”

Paylaşın

Özel’den Erdoğan’a İstanbul Sözleşmesi Çağrısı

CHP Lideri Özgür Özel, İstanbul Sözleşmesi’nin kadınları yaşatan ve koruyan bir sözleşme olduğunu belirterek, AK Parti döneminde yapılmış bir tane iyi iş var nedir?’ deseydiniz ‘İstanbul Sözleşmesi’nin İstanbul adıyla bağıtlanıp Meclis’imizden oy birliğiyle geçmesi’ derdim” dedi ve ekledi:

“Bir nazar boncuğu vardı. Onu da bir seçim uğruna mahvettiniz ama görünen o ki seçim geçti halen daha bu konuda bir öz eleştiri yapmak yerine hatada ısrar ediyor. Daha doğrusu bunu hata kabul etmiyor. İstanbul Sözleşmesi kadınları yaşatan bir sözleşme. Kadınlar öldürülüyor. İstanbul Sözleşmesi kadınları koruyan bir sözleşme. Kadınlar tacize uğruyorlar, şiddet görüyorlar.”

Bu nedenle Erdoğan’a seslendiğini ifade eden Özel, “O sözleşmenin yeniden Meclis’ten oy birliğiyle geçeceği bir zemini yaratmak sizin sorumluluğunuzda. Biz iki elimizi birden kaldırmaya yine hazırız. Varsanız İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden Meclis’te onaylayalım.” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Bakırköy Belediye Başkanı Ayşegül Özdemir Ovalıoğlu’nu ziyaretinde gazetecilerin sorularını yanıtladı. Özel, Beyoğlu’nda yaşanan taciz olayı ve Fatih’teki kadın cinayetlerinin sorulması üzerine, olayları üzüntüyle takip ettiğini, pek çok katilin cezaevlerine girip çıkarak hapishaneleri mesken tuttuklarını söyledi.

Dün Fatih’te iki kadını öldürdükten sonra intihar eden kişinin defalarca psikolojik tedavi görmüş birisi olduğuna dikkati çeken Özel, devletin bunu yakından takip etmiş olması gerektiğini belirtti. İstanbul Sözleşmesi’nin kadınları yaşatan ve koruyan bir sözleşme olduğunu dile getiren Özel, şöyle devam etti:

AK Parti döneminde yapılmış bir tane iyi iş var nedir?’ deseydiniz ‘İstanbul Sözleşmesi’nin İstanbul adıyla bağıtlanıp Meclis’imizden oy birliğiyle geçmesi’ derdim. Bir nazar boncuğu vardı. Onu da bir seçim uğruna mahvettiniz ama görünen o ki seçim geçti halen daha bu konuda bir öz eleştiri yapmak yerine hatada ısrar ediyor. Daha doğrusu bunu hata kabul etmiyor. İstanbul Sözleşmesi kadınları yaşatan bir sözleşme. Kadınlar öldürülüyor. İstanbul Sözleşmesi kadınları koruyan bir sözleşme. Kadınlar tacize uğruyorlar, şiddet görüyorlar.

Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslendiğini ifade eden Özel, “O sözleşmenin yeniden Meclis’ten oy birliğiyle geçeceği bir zemini yaratmak sizin sorumluluğunuzda. Biz iki elimizi birden kaldırmaya yine hazırız. Varsanız İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden Meclis’te onaylayalım.” dedi.

Kanunların yetersiz kaldığını belirten Özel, Erdoğan’a, İstanbul Sözleşmesi’ni gelecek salı TBMM’de hep birlikte yeniden görüşmeyi teklif ettiğini söyledi. Özel, TBMM açılışında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bazı DEM Parti’li milletvekilleriyle selamlaşmasının siyasette normalleşme sürecine girildiği şeklinde yorumlanmasına ilişkin şunları ifade etti:

Siyasette yeni bir dönem başlayacak, başlamayacaktan öte şunu görmek lazım; Bizim normalleşme dediğimiz şey varıp da Erdoğan ile ya da Bahçeli ile bir anlaşma yapmak değil. 22 yıldır bu ülkeyi bu hale getirenlerle bir anlaşma yapacak halimiz yok. Ne yapacağız, biz bu iktidarı ilk seçimde değiştireceğiz. Ama normalleşme, milletin seçtiklerine, milletin hatırına asgari saygıyı göstermek ve gerçek sorunlar konuşulsun diye suni gündemlerden kaçmaktır.

“Kutuplaşma diktatörlere yarar”

Özgür Özel, her partiyle bayramlaşan, bütün liderlerle selamlaşan tek lider olduğunu belirterek, 1 Ekim’de bu konuda bir farklılaşma olduğunu söyledi.

Bundan gayet memnun olduğunu dile getiren Özel, “Sayın Bahçeli ile DEM’in el sıkışması Türkiye’de tansiyonu düşürür. Kutuplaşmayı azaltır. Şunu bilmek lazım. Kutuplaşma diktatörlere yarar. Kutuplaşma tek adamlara yarar. Kutuplaşma sosyal demokratlara ve halkın geniş kesimlerine her zaman zarar verir, zarar verdi. Sözün güçlü olduğu yerde kutuplaşmanın olmaması lazım. Bahçeli DEM’in elini sıktı diye biz ne Bahçeli ile ne Erdoğan ile oturup anayasa yaparız, ne bir başka şey. Bizim de onlara sözümüz belli. Anayasaya uymayanlarla anayasa konuşmuyoruz, konuşmayacağız. Biz kimseyle koalisyon da kurmayacağız ama Türkiye ittifakını büyüteceğiz. Atatürk’ün partisini Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında yeniden iktidar yapacağız” dedi.

TBMM’nin açılışında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İsrail’in bir sonraki hedefinin Türkiye toprakları olduğu” şeklindeki açıklamasının ardından kendisinin Meclis’te toplantı yapılması talebinin kabul edildiğinin anımsatılması üzerine Özel, Meclis’in toplanmasını olumlu bulduğunu kaydetti.

Özel, “Ancak o oturuma mutlaka Sayın Erdoğan’ın gelmesi gerekiyor. ‘İki bakan yollayayım, onlar bilgi versin.’ işin ciddiyetine terstir. Bakanlar da bilgi verebilir. Bu oturumun 15-20 dakika, yarım saat sürme zorunluluğu yok. Bir gün bile sürebilir. İlgili bütün bakanlar bilgi versin ama Erdoğan çıksın ve her şeyi orada anlatsın. Yok yasak savmak için böyle bir oturum olursa bunu çıkar millete ifade ederim.” diye konuştu.

Devlet ciddiyetine yakışır bir sunum ve bilgilendirme beklediğini vurgulayan Özel, “O ciddiyete uygun davranacağım. Ciddiyetsiz davranırlarsa elbette kapalı oturumun tutanakları 10 yıl gizli kalacaktır ama içerikten milletim adına tatmin olmazsam bunu milletimle paylaşırım. İçeriği paylaşmam ama oradaki kandırmacayı paylaşırım.” dedi.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Türkiye, İsrail’den “Çöp” Almaya Devam Ediyor

Dünyanın çöpünü depolamaya devam eden Türkiye’nin 2024 yılının ilk üç ayında ise İsrail’den 1 milyon 304 bin 565 dolar karşılığında plastik çöp aldığı ortaya çıktı.

Everyday Plastic ve Çevresel Soruşturma Ajansı’nın (EIA) araştırmasına göre, 2022 yılında ilk kez ortaya çıktığından beri eleştirilen çöp ticaretine son verilmedi. Araştırma kapsamında İngiltere’de takip edilen geri dönüşüm atıklarının yüzde 70’inin yakıldığı, geri kalanının ise başta Adana’ya olmak üzere ihraç edildiği tespit edildi. Türkiye, 2024’ün ilk 3 ayında dünyanın her yerinden gelen toplam 273 bin 988 ton çöpü, toplam 36 milyon 101 bin 854 dolara satın aldı.

Everyday Plastic ve Çevresel Soruşturma Ajansı’na (EIA) bağlı gönüllüler Temmuz 2023 ve Şubat 2024’te İngiltere genelinde toplam 40 izleme cihazını (Apple AirTag) yumuşak plastik torbalar ve ambalajların içine paketleyerek Sainsbury’s ve Tesco mağazalarının önündeki toplama noktalarına bıraktı.

Yumuşak plastik ambalaj atıklarının yüzde 70’inin yakıldığı tespit edildi ki bu işlemin geri dönüşümle uzaktan yakından ilgisi yok. Hatta platsik yakmak doğaya verdiği zararla iklim krizini tetikleyen bir yöntem. Atıkların geri kalanı ise yumuşak plastik atığı daha düşük değerli ürünlere dönüştüren geri dönüşüm tesislerine gönderildi. Bu atıkların çoğu Adana’ya geldi.

Dünyanın birçok yerinden gelen çöplerin Adana’ya bırakıldığı 2022’de tespit edilmiş ve hükümet, “Türkiye Avrupa’nın çöplüğü mü?” ifadesiyle eleştirilmişti. Dönemin Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum ise kesin bir dille “plastik atık” alınmadığını, ithal edilenin “değerli ham madde” olduğunu savunmuştu. Yapılan yeni araştırmayla çöp ticaretine devam edildiği ortaya çıktı.

Mehveş Evin’in Kısa Dalga’da yer verilen haberine göre, Küçük bir atık şirketleri grubu olan Eurokey’in ambalaj atığı ihracatçısı akreditasyonu 2022 yılında Çevre Ajansı (EA) tarafından askıya alınmıştı. Sebep ise şirketin Türkiye, Polonya ve Hollanda’daki alanlara plastik atıklarını ihraç etme biçimindeki ihlallerdi. Türkiye, 2022’de plastik çöp ithalatında Avrupa’da birinci, dünyada ikincisi oldu.

Aradan 2 yıl geçti. Descartes Datamyne’ın Gümrük ve Ticaret Bakanlığı verilerine göre 2024’ün Ocak, Şubat, Mart aylarında Türkiye, toplam 273 bin 988 ton çöpü, toplam 36 milyon 101 bin 854 dolara satın aldı. Çöp ticareti yapılan ülkeler arasında Avrupa’nın yanı sıra ABD, İsrail, Fas, Lübnan, Irak, Libya, Yemen, Tanzanya ve Tunus da yer alıyor.

Veriler incelendiğinde plastik atık ithalatının aydan aya değiştiği de görülüyor. Ocak ayında 11 milyon 612 bin 337 dolarlık çöp ithalatı yapılırken şubatta düşüş yaşanmış. Mart ayında ise 15 milyon 679 bin 984 dolarla en yüksek miktara ulaşılmış.

İsrail, Filistin topraklarındaki soykırımına 1 yıldır devam ederken Türkiye, İsrail’le olan ticari ilişkileri kesmiyor. Ticari gemiler, Türkiye limanlarından İsrail limanlarına kalkmayı sürdürüyor. 2024’te Türkiye’deki hangi şirketin hangi ülkeden plastik aldığı henüz bilinmiyor ancak Türkiye’nin İsrail’den ilk üç ayda 1 milyon 304 bin 565 dolar karşılığında plastik çöp aldığı belirtiliyor.

Öte yandan Aralık 2023’te AK Partili Bilal Nadir Gök’ün sahibi olduğu Adanus şirketinin İsrail’le çöp ticareti yaptığı öğrenilmiş, İsrail’le ticareti durdurması istenen Gök, çağrıya olumlu yanıt vermişti.

Paylaşın

Özgür Özel: Anayasayı Erdoğan İçin Değiştirmem

CHP Lideri Özgür Özel, erken seçim tartışmalarına ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Ben sadece bir sene boyunca buna izin veririm gelsin yarışalım. Bir sene geçti [diyelim] Erdoğan aday olacak, ‘Gelin anayasa değişikliği yapalım’, yok, kabul etmiyorum” dedi ve ekledi:

“Bana altın tepside iktidar vadetseler Erdoğan eliyle, ben o anayasayı Erdoğan için değiştirmem. Eğer Erdoğan aday olacaksa bir sene sonra olsun. [Ama] yok ‘Son 6 ayda geleceğim, aday olacağım’ [derlerse] 6 ay daha dişimi sıkarım aday olamazsın. Hesabını ona göre yapsın.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı Medyascope yayınında önümüzdeki genel seçimlere ilişkin olarak, “Ben kazanılacak bir seçimi kaybettirecek işler yapmam. Ben kendi adaylığımı dayatıp en doğru adayın seçilmesine mani olmam,” açıklamasında bulundu.

CHP’nin ana muhalefet partisi olmanın ötesine geçmesi gerektiğine değinen Özel, “Evdeki bulgur ana muhalefetse, ben pirincin peşinden gideceğim. Evdeki bulgur ana muhalefetten öteye gitmiyorsa ben pirincin peşinden giderim. Ben partiyi iktidar yapmaya çalışıyorum,” diye konuştu.

Kendi parti tabanını memnun etmenin bir çözüm olmadığını vurgulayan Özel, Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) iktidarından şikayetçi olan AK Parti seçmenine ulaşmak istediğinin altını çizdi.

“Bizim mahallede alkış almayı becerecek en iyi siyasetçiyim. Bizim mahalleyi memnun ederim, mutlu ederim ama bizim mahalleyi iktidar etmem için bizim mahallenin eleştirilerine rağmen iktidara gönül vermiş ama iktidardan yılmış insanlara sesimi duyurmam lazım, benim hakkaniyetli birisi olduğuma inanmaları lazım.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) açılışında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ayakta karşılamasına ilişkin kendi tabanından eleştirilerin olabileceğini söyleyen Özel, “Ben bunu yaparken ortalama seçmenin ne hissettiğine bakarım. Genel seçmende nasıl karşılandığı benim için önemli. Çünkü gelecek seçimin cumhurbaşkanı adayı ben değilim,” dedi.

Kendi adaylığı konusunda bir dayatma yapmayacağını dile getiren CHP lideri Özel, “Kendi adaylığımı dayatıp en doğru adayın seçilmesine mani olmam. Ben partiyi iktidar yapmaya çalışıyorum. AKP’li seçmen kulaklarını artık kapatmıyor,” ifadelerini kullandı.

İktidar yolunda risk almaktan kaçınmayacağını özellikle belirten Özel, “Her türlü riski ve bedeli ödemeye razıyım. Bu muhalefetten kurtulmak için gerekirse kendimi feda edeceğim. Ama partiye bu seçimi kazandıracağım,” diye konuştu.

CHP’nin bir sonraki genel seçimde iktidar olacağına dair inancını belirten Özel, aksi durumda siyaseti bırakacağını söyledi: “Ben bu partiyi ilk genel seçimlerde iktidar yapan genel başkan olacağım. O gün bu parti [CHP] iktidar olmazsa ertesi gün, öyle ‘kurultayı çağırıyorum’ falan değil, siyaseti bırakıyorum. Çok net söylüyorum. Bu parti iktidar olacak. Bunun önündeki engelleri kaldırmak için büyük çaba sarf edeceğim.”

‘Şu anda Erdoğan’ın bize karşı seçim kazanabilecek durumu yok’

Medyascope yayınında gazeteci Ruşen Çakır ile Göksel Göksu’nun erken seçime dair sorusuna dair ise Özel, “Şu anda Erdoğan’ın bize karşı seçim kazanabilecek durumu yok” yanıtını verdi.

Seçimin son düzlüğüne yaklaştığında iktidar tarafından gelecek bir erken seçim talebini kabul etmeyeceklerini söyleyen CHP lideri Özgür Özel, “Ben sadece bir sene boyunca buna izin veririm gelsin yarışalım. Bir sene geçti [diyelim] Erdoğan aday olacak, ‘Gelin anayasa değişikliği yapalım’, yok, kabul etmiyorum. Bana altın tepside iktidar vadetseler Erdoğan eliyle, ben o anayasayı Erdoğan için değiştirmem. Eğer Erdoğan aday olacaksa bir sene sonra olsun. [Ama] yok ‘Son 6 ayda geleceğim, aday olacağım’ [derlerse] 6 ay daha dişimi sıkarım aday olamazsın. Hesabını ona göre yapsın,” sözlerini dile getirdi.

Paylaşın

Erdoğan’dan Batı’ya “İsrail” Tepkisi

Gazze, Batı Şeria ve Lübnan’da 40 binden fazla insanın ölümüne neden olan İsrail üzerinden Batı’ya tepki gösteren Erdoğan, “Batılı güçler, bu katliam şebekesine silah, mühimmat, istihbarat ve diplomatik destek vermeyi sürdürüyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Gazze’ye ve Lübnan’a yağan binlerce tonluk bombaların nereden geldiği, nerede üretildiği, kimler tarafından tedarik edildiği bellidir. Kimse kusura bakmasın ama dökülen her damla kana bombaları atanlar kadar o bombaları temin edenler de aynı derece ortaktır.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Adana’da 2-6 Ekim tarihlerinde düzenlenen Teknofest organizasyonunun yapıldığı alanı ziyaret etti ve Orta Doğu’daki gerilime yönelik açıklamalarda bulundu.

Erdoğan, bölgede son yılların en sancılı günleri yaşandığına işaret ederek, “Gerilim, çatışma ve savaşlar coğrafyamızı içten içe çökertiyor. Gazze ve Lübnan’daki katliamları millet olarak, insanlık olarak içimiz kan ağlayarak takip ediyoruz” dedi.

Gazze’ye yönelik İsrail saldırıları başlayalı neredeyse bir yıl olduğunu anımsatan Erdoğan, çoğu çocuk ve kadın 50 bin kişinin vahşice siyonist İsrail tarafından katledildiğini söyledi.

Saldırılarda 100 bine yakın insanın da yaralandığını belirten Erdoğan, şu ifadeleri kullandı: “Şehirler birer enkaz yığınına döndü. İsrail, Hamas bahanesiyle önce Gazze’yi işgal etti, şimdi de Hizbullah bahanesiyle Lübnan’da kan döküyor. Filistin’in seçilmiş son başbakanı İsmail Heniyye’yi Tahran’da şehit ettikten sonra, geçtiğimiz günlerde de Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı katlettiler. İsrail saldırılarında can veren Filistinli ve Lübnanlı kardeşlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.”

Uluslararası hukukun tamamen rafa kaldırılmış durumda olduğunu söyleyen Erdoğan, “Bölgede ateşkese, barışa ve huzura her yaklaşıldığında, İsrail hükümeti bu süreci dinamitleyecek bir provokasyona imza atıyor. Ateşi tüm bölgeye yaymak, coğrafyamızı kana ve gözyaşına boğmak için her yola başvuruyorlar” ifadesini kullandı.

İsrail’in, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’i “istenmeyen kişi” ilan etmesine ilişkin Erdoğan, şunları söyledi: “Utanmadan, sıkılmadan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres’e, özellikle kalkıyor ‘Birleşmiş Milletler’e gelemez’ diye meydan okuyor. Şu hâle bak, şimdi 196 ülke, herhalde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine sahip çıkacaktır.

Sen kim oluyorsun da burada Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne yönelik, Birleşmiş Milletler’e gelemeyeceğine dair ferman gönderiyorsun? Kundaktaki bebekleri dahi öldürmekten zevk alan bir cinnet hâliyle karşı karşıyayız. Tüm bu gerçeklere rağmen ne yazık ki Batılı güçler, bu katliam şebekesine silah, mühimmat, istihbarat ve diplomatik destek vermeyi sürdürüyor. Gazze’ye ve Lübnan’a yağan binlerce tonluk bombaların nereden geldiği, nerede üretildiği, kimler tarafından tedarik edildiği bellidir.

Kimse kusura bakmasın ama dökülen her damla kana bombaları atanlar kadar o bombaları temin edenler de aynı derece ortaktır. Burada şunu çok açık ifade etmek durumundayım, bölgemizde sadece Gazze, Batı Şeria ve Lübnan ile sınırlı kalmayacak sinsi bir plan uygulamaya konulmuştur. Bu planın nihai hedefinin neresi olduğunu görmek ve anlamak için kâhin olmaya gerek yoktur.”

Tarih bilen, dinler tarihi bilen, siyaset ve diplomasi bilen herkesin meselenin Kudüs, Mescid-i Aksa ve “vadedilmiş topraklar” hezeyanı ile bağlantısını kolayca idrak edeceğini belirten Erdoğan, “Biz hepimiz arz-ı mevudun ne olduğunu gayet iyi biliriz. Vaat edilmiş toprakların ne olduğunu gayet iyi biliriz. 30 kilometre mesafede adeta Türkiye’ye meydan okuma yarışına giriyorlar. Bunları biz gayet iyi biliriz. Mevcut İsrail yönetimi yaptığı her açıklamayla, paylaştığı her haritayla asıl niyetlerini ortaya koyuyor” dedi.

Türkiye’nin sahadaki gelişmeleri anbean takip ettiğini vurgulayan Erdoğan, Türkiye’nin komşular ve bölgedeki tüm kardeş ülkelerle işbirliğini ileriye taşıdığını ifade etti.

TBMM’de de aynı gündem

Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) üçüncü yasama yılının açılışında yaptığı konuşmada yine İsrail’e seslenmişti. Erdoğan, “Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır,” dedi.

“İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır. Vatanımız, milletimiz, bağımsızlığımız için bu devlet terörüne elimizdeki her imkanla karşı duracağız,” vurgusunda bulundu.

Lübnan’ın güneyindeki kara harekatının “önceki harekatlar gibi olmayacağını” belirten Cumhurbaşkanı, “Tüm kuruluşlar daha fazla vakit kaybetmeden İsrail’i durdurmalıdır. Biz Türk milleti olarak Lübnanlı kardeşlerimizi bu zor günlerinde yalnız bırakmayacağız, kendilerini destekleyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Perşembe günü Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında da Birleşmiş Milletler’e (BM) çağrı yapıldı.

Toplantı sonrası yayınlanan açıklamanın dördüncü maddesinde, “…Filistin’de kalıcı ateşkes ve barışın gecikmeksizin sağlanması yönündeki Türkiye’nin kararlı çabalarının yanı sıra uluslararası gayretlerin de artırılarak sürdürülmesi gerektiği ifade edilmiştir,” denildi.

Paylaşın