“Dört Bakan Affını İsteyecek” İddiası

Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in görevden alınabileceği öne sürüldü.

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın da görevden alınabileceği iddia edildi.

Gazete Pencere yazarı Nuray Babacan, Cumhurbaşkanı Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kabinede ve genel başkan yardımcılıklarında değişiklik sinyali vermesinin ardından hareketlenen kulislerde parti içinde rahatsızlık duyulan ve gideceği konuşulan isimleri yazdı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Genel başkan yardımcılarında aynı şekilde değişiklikler olabilir. Kabinemizde biliyorsunuz iki arkadaşımız değişime tabi oldu. Şimdi bu yeni süreçte de hem genel başkan yardımcılarında bazı değişiklikler olabileceği gibi, aynı şekilde kabinede de duruma göre değerlendirmelerimizi yaparız. Orada da bazı değişiklikler olabilir” ifadelerini kullanmıştı.

Nuray Babacan, bugünkü yazısında şunları aktardı: “AKP kulislerinde sık sık şikayet konusu olan ve değişeceği gündeme gelen dört bakan var. Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in hem milletvekillerinden hem de vatandaşlardan tepki aldığı dile getiriliyor.

Bu dörtlü ekibe zaman zaman Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş katılsa da bu isimlere haksızlık edildiğini söyleyenler de az değil.

Bu bakanların gideceğini iddia edenlerin, yerine kimlerin geleceğiyle ilgili hiçbir fikri yok. Bazı bakan yardımcılarıyla Cumhurbaşkanının dikkatini çeken bazı üst düzey bürokratların bu amaçla değerlendirileceği belirtiliyor. Seçim sürecine aile üyelerinin dahil olacağından kimsenin şüphesi yok.

En çok bazı popüler isimlerin durumu merak ediliyor. Efkan Ala, Mustafa Elitaş, Ömer Çelik, Hayati Yazıcı, Nihat Zeybekci gibi isimlerin geleceği konuşuluyor. Bu isimlerden partiye veda edecek olanlarının cumhurbaşkanlığında değerlendirilebileceği öne sürülüyor. Efkan Ala ve ekibiyle uğraşanlar olduğu da kulağımıza gelenler arasında. Demokratik tavrıyla bilinen Ala’nın aşırı sessiz hali de eleştiri konusu.”

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

DEM Parti’den “Yeni Çözüm Sürecine” Yeşil Işık

Diyarbakır’da konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Türkiye halkları artık neredeyse yaşayamayacak bir noktaya geldi, sebebi Kürt sorunundaki çözümsüzlüktür, uluslararası komployu devam ettirmektir, tecrit politikalarının devam etmesidir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Gençler iş bulsun diyorsak, yaşadıkları yerlerde doysunlar istiyorsak, barış istiyorsak, gençler yaşamını yitirmesin istiyorsak, Ortadoğu’daki ateşin ülkemize sıçramasını istemiyorsak biraz daha titiz, bu işin muhataplarıyla birlikte 21. yüzyılda Kürt meselesini çözmemiz gerekiyor. DEM Parti Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi için üzerine düşen bütün sorumlulukları layıkıyla yerine getirmeye hazırdır. Türkiye barışı için DEM Parti, Kürt halkı, Türkiye emekçileri hazırdır.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan’ın da içinde bulunduğu bir grup “Tecride Karşı Özgürlük Mitingi” için Diyarbakır’da toplandı.

DEM Parti Eş Genel Başkanlarının yanı sıra DEM Partili Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Serra Bucak Küçük, DEM Partili milletvekilleri, DEM Parti ilçe ve ilçe belediye eş başkanları, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan ve diğer katılımcıların yer aldığı grup, mitingin yapılacağı İstasyon Meydanı’da yaklaşık bir kilometre mesafede bulunan Sanat Sokağı’na geldi. Polis toplanan grubun etrafında çember oluşturdu. Polis daha sonra kalabalığın dağılması için uyarı anonsları yapmaya başladı.

Kalabalığın beklemeye devam etmesi üzerine alana gelen emniyet yetkilileri DEM Partililerle görüştü. Bir süre devam eden görüşmeler sonucunda İstasyon Meydanı’na yürünmesine izin verilmezken Sanat Sokağı’nda basın açıklaması yapılmasına müsaade edildi.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan, burada yaptığı basın açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Merhaba gelê Amedê, gelê Kurd, ez we bi rêzdarî silav dikim, han li ser seran li ser çavan hatin. Değerli halklarımız bugün karşılaştığımız tablo aslında “Türkiye barışını sağlayacağız” diyenleri ters köşe yapan bir tablodur. Türkiye barışı böyle sağlanmaz. Türkiye barışı bir devlet memurunun Eş Genel Başkanımızın konuşmasına müdahale etmesiyle sağlanamaz.

O devlet memuruna sesleniyorum; işini yap. Bu ülkede savcılar var. Mahkemeler var. Kimin suç işlediğine onlar karar verir, soruşturma açar. Bizim muhatabımız siz değilsiniz. Bizim muhatabımız Türkiye siyasetidir, bu ülkeyi yönetenlerdir. Bizim muhatabımız olanlar bize cevap verir. Rica ediyorum, oradan konuşmama müdahale etmeyin, ortamı provoke etmeyin. Bırakın bu halk demokratik, özgür bir şekilde açıklamasını yapsın.

Bakın Türkiye’nin dört bir yanında on binlerce insan bu komployu kınamak için, bu tecrit sistemini kınamak için yollara düştüler, Amed’e gelmeye çalıştılar. Zannetmeyin ki buradaki binleriz, şu anda on binlerce insan Amed’in girişinde, kentlerinin girişinde engellendiler, bırakılmadılar. Sizlere sesleniyorum; komployla, bu tecritle nereye vardı bu ülke, önce bunu düşünün.

22 yıldır iktidarda olan bu iktidara sesleniyorum; tecrit uyguladınız, İmralı’nın kapılarına kilit vurdunuz. Bu kilit aslında İmralı’ya vurulan bir kilit değildi. Türkiye halklarının ayaklarına pranga vurdunuz. Ekonomi çöktü, toplum çürüdü, toplumsal gerginlikler had safhaya çıktı. Eğer komplo başarılı olsaydı, eğer komplo uygulamış olduğunuz tecrit başarılı olsaydı bugün Türkiye’nin dört bir yanından buraya tecridi kınamak için, komployu kınamak için binler, on binler seferber olmazdı.

Politikanız iflas etti, bunu artık kabul edin. Türkiye hem içeride hem dışarıda ciddi bir sıkışmışlık içindedir. Bizler bu ülkenin geleceğini düşünenler, bu ülkenin demokrasisini düşünenler, bu ülkede eşit adil bir yaşam sürmesini isteyenler onun için komploya karşıyız. Onun için tecride karşıyız. Lütfen devlet memuru da araya girmesin, kolluk kuvveti de ondan çok üstün değil, hepsi aynıdır. Ben size cevap vermeyeceğim, ortama müdahale etmeyin.

Biz mecliste konuşuruz, burada da konuşuruz. Biz mecliste yokken de burada konuşurduk. Mecliste konuştuklarımızın aynısını Türkiye halklarına, emekçilerine konuşmaya devam edeceğiz. Değerli halklarımız siz beni dinleyin. Bu komplo sistemi aslında Türk ve Kürt halkını kavga ettirmek için, çatıştırmak için uluslararası güçler tarafından uygulanan bir yöntemdir. Bakın bu komplo nerede boşa çıktı? İmralı’da boşa çıktı.

Tarihsel Türk ve Kürt ittifakı, Kürt ve Türk halkının bir arada yaşaması için, demokratik bir cumhuriyette demokratik bir ulus şeklinde yaşaması için bu komployu boşa çıkardı. Sizler bu uygulamalarla, yasakçı tutumunuzla İmralı kapılarına kilit vurarak aslında Türkiye’nin demokratik geleceğine kilit vuruyorsunuz, Türkiye’nin geleceğine kötülük yapıyorsunuz. Bu komplo Türkiye’yi bitirdi, batırdı, çürüttü. Emekçiler geçinemiyor, insanlar aç, işsiz, bu ülkenin 3 trilyon dolarını Kürt anadilini konuşmasın diye harcadınız.

Bu ülkenin geleceğini tecride harcadınız. Barış elini uzatan, “birlikte demokratik bir şekilde yaşayalım, Türkler ile Kürtler arasında kavga çıkmasın” diyen Sayın Öcalan’ın sesini kısamazsınız. Sayın Öcalan, Kürt halkının barış ve gelecek umududur. Sayın Öcalan’ı bir hücreyi sığdıramazsınız, Sayın Öcalan’ın düşüncelerini İmralı’da bir odaya sığdıramazsınız. Sayın Öcalan İstanbul’daki emekçidir, Amed’teki kadın yoldaşlardır, gençlerdir, Türkiye halklarıdır.

Türkiye’nin toplumsal bir barışa ihtiyacı var. Toplumsal barışın sağlanmasının da bir adresi İmralı’dır, diğer adresi de Ankara’da TBMM’dir. İmralı kapılarını açın. Sayın Öcalan’ın Türkiye’nin demokratik geleceğine dönük düşüncelerinin Türkiye halklarıyla buluşmasının önünü açın. Biz komplo politikaları, tecrit politikaları karşısında durmaya devam edeceğiz. Şu an bizi provoke edenlere sesleniyoruz; biz barışı Türkiye’de mi sağlayacağız yoksa kapı kapı mı dolaşacağız?

İşte DEM Parti Türkiye’nin toplumsal barışının Türkiye’de sağlanmasına inanan, bunun mücadelesini veren bir partidir. Bizler Ortadoğu’daki savaşlardan bu ülkenin en az etkilenmesi için, demokrasi, barış, diyalog ve müzakere için bütün yasaklarınıza rağmen halklarımızla bir arada olmaya devam edeceğiz. Sayın Öcalan’ın uzattığı barış eli tutulmalıdır. Sayın Öcalan’ın Türkiye’nin umudu olan düşüncelerinin Türkiye emekçileriyle, halklarıyla buluşmasının zamanı geldi geçti. Buradan meclise de sesleniyoruz. Meclis bu sorunu bir güvenlik sorunu olarak artık değerlendiremez. Yeter, yetti!

“DEM Parti Kürt sorununun çözümü için üzerine düşen sorumluluğu layıkıyla yerine getirmeye hazırdır”

Türkiye halkları artık neredeyse yaşayamayacak bir noktaya geldi, sebebi Kürt sorunundaki çözümsüzlüktür, uluslararası komployu devam ettirmektir, tecrit politikalarının devam etmesidir. Gençler iş bulsun diyorsak, yaşadıkları yerlerde doysunlar istiyorsak, barış istiyorsak, gençler yaşamını yitirmesin istiyorsak, Ortadoğu’daki ateşin ülkemize sıçramasını istemiyorsak biraz daha titiz, bu işin muhataplarıyla birlikte 21. yüzyılda Kürt meselesini çözmemiz gerekiyor.

DEM Parti Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi için üzerine düşen bütün sorumlulukları layıkıyla yerine getirmeye hazırdır. Türkiye barışı için DEM Parti, Kürt halkı, Türkiye emekçileri hazırdır. Ama bu barış tecrit politikalarıyla olmaz, İmralı’ya vurulan kilitle olmaz. Biz ısrarla, inatla, bütün bedellere rağmen, bütün acılara ve zulümlere rağmen Türkiye’de barış diyoruz. Çözüm Türkiye’de diyoruz, çözümü uluslararası kapılarda aramayalım diyoruz. Türkiye artık barış istiyor, son yapılan yerel seçimlerde de hükümetin tecrit politikasına Türkiye halkları hayır dedi.

Değerli halkımız emeğinize sağlık, hûn her bijîn, her hebin. Sizler barış mücadelesinin yanında durduğunuz sürece, bu ülkenin demokratik geleceği için partinizle birlikte mücadele ettiğiniz müddetçe bu tecridi kırmayı, bu komployu boşa çıkarmayı, demokratik bir ülkede Türkü Kürdü Alevisi Sünnisi eşit yurttaşlar olarak yaşayacaklardır. Bu duygularla dört bir yandan bütün engellemelere rağmen Amed’e gelen, burada sözünü söyleyen, burada düşüncelerini dile getiren siz değerli halkımız karşısında saygıyla eğiliyorum. Ji me hemûyan re serkeftin.”

Paylaşın

Özel’den Kurtulmuş’a Anayasa Tepkisi: El Uzatanın Elini Kıracağız

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un Anayasa’nın 3. maddesi ile ilgili sözlerine tepki gösteren CHP Lideri Özgür Özel, “Anayasa’nın ilk dört maddesinden orayı okuyunca şunu anlıyorsun; ‘Türkiye Cumhuriyeti devletiyle, milletiyle, ülkesiyle bölünmez bir bütündür.’ Nokta” dedi ve ekledi:

“Tayyip Bey HÜDA-PAR’a bir şey diyemiyor. Bahçeli HÜDA-PAR’a bir şey söylemiyor. Numan Bey, HÜDAPAR’ın alanını genişletecek, hesapta entelektüel tartışma açıyor. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlarıyız. Biz hep beraber bir ve beraberiz. Devletimizle, milletimizle, ülkemizle birlikte bir bütünüz. Bayrağımız belli, başkentimiz belli, kurucumuz belli. Bunlarla sorunu olanlar da belli. İlk 4 maddeye el uzatanın elini kıracağız.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Datça Belediye Başkanlığı ziyaretinde yaptığı açıklamada, Anayasa’nın 3. maddesi ile ilgili sözlerine nedeniyle TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’a tepki gösterdi.

Özgür Özel, “HÜDA-PAR ‘Anayasa’nın ilk 4 maddesi tartışılsın’ dedi. Geçtiğimiz aylarda sordum, kıvırdılar. Numan Kurtulmuş dedi ki, ‘Devletin milletiyle ve ülkesiyle bir bölünmez bütün olduğu ifadesi yanlış.’ Güya entelektüel bir tartışma başlatacak” ifadelerini kullandı.

Özgür Özel, şöyle devam etti: “Hiç oynamaya gerek yok! Elini uzatanın eli kırılsın. Anayasa’nın ilk dört maddesinden orayı okuyunca şunu anlıyorsun; ‘Türkiye Cumhuriyeti devletiyle, milletiyle, ülkesiyle bölünmez bir bütündür.’ Nokta. Tayyip Bey HÜDA-PAR’a bir şey diyemiyor. Bahçeli HÜDA-PAR’a bir şey söylemiyor.

Numan Bey, HÜDAPAR’ın alanını genişletecek, hesapta entelektüel tartışma açıyor. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlarıyız. Biz hep beraber bir ve beraberiz. Devletimizle, milletimizle, ülkemizle birlikte bir bütünüz. Bayrağımız belli, başkentimiz belli, kurucumuz belli. Bunlarla sorunu olanlar da belli. İlk 4 maddeye el uzatanın elini kıracağız.”

CHP’nin 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan Anayasa’nın 3’üncü maddesinin değiştirilmesi gerektiğini savunan TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’a tepki geldi. Sosyal medya hesabından açıklama yapan Kılıçdaroğlu, Kurtulmuş’u ‘bölücülükle’ suçladı.

Kılıçdaroğlu’nun ilgili açıklaması şöyle: “Hiç kimse bu topraklardaki Atatürkçü, Kuvvâcı ve Sevr’i parçalayıp atan kuvveti hafife almasın! Hilafet sevdalısı küçük bir grubun saraydan aldığı destekle, meydanlarda yaptıkları çağrı bizi rahatsız etmektedir. Karun olmuşlara meftun olanlar ve onların cahil cesaretleri de bizi rahatsız etmektedir.

‘Değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ olan anayasanın maddesini tartışmaya açmak bölücülüktür. Sizin derdiniz anayasa falan değil. Derdiniz; ‘Bölünmez bütünlüğümüzdür’. Derdiniz; ‘Bayrağımız ve Bağımsızlığımızdır’. Bu ülkede değişecek tek bir şey vardır o da: ‘Saray ve şürekasıdır’. Değiştirmek mi istiyorsunuz? Hodri Meydan!”

Ne olmuştu?

HÜDA-PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada mevcut anayasanın, Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağı, yönetim şekli, başkentini tarif eden ilk 3 maddesinin değiştirilmesinin “teklif edilemeyeceğini düzenleyen 4. maddenin değiştirilmesini” istemişti.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da 10 Ekim’de Gazi Üniversitesi’nin akademik açılış yıldönümü töreninde yaptığı konuşmada ise Anayasa’nın 3. Maddesi’ndeki “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” tabirinin değiştirilmesi gerektiğini savunmuş şunları demişti: “Devletin ülkesi olmaz. Devletin milleti olmaz. Bu metin, ‘Milletin devleti ve ülkelisiyle bölünmez bütünlüğü’ şeklinde ifade edilmelidir. Bu seçkinci, devletçi anlayışın da yeni anayasada milletin gücü üzerine yükselen bir devlet anlayışıyla yeniden ele alınmasının önemli olduğunu düşünüyorum.”

Paylaşın

Ali Babacan, Yeniden DEVA Partisi Genel Başkanı

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi 2. Olağan Büyük Kongresi’nde geçerli 556 oyun tamamını alan Ali Babacan Genel Başkanlığa yeniden seçildi. Babacan, genel başkanlık seçimine tek aday olarak girdi.

Haber Merkezi / Kongrede, genel merkez yönetim kurulu ve disiplin kurulu ile ilkeler ve değerler kurulu üyeleri de belirlendi.

Ali Babacan, kongrede yaptığı konuşmada, iktidar ve muhalefet seçmenine önemli mesajlar verdi. Babacan, ülke siyasetine yeni bir anlayış ve dil getirmek istediklerini belirtti. Babacan, “Açıkça ifade ediyorum: Türkiye, iktidar bloku ile muhalefetin arasındaki kayıkçı kavgasına mecbur değildir. DEVA Partisi birleştirici ve kapsayıcı üslubuyla, somut proje ve programlarıyla Türkiye siyasetinde çözümün ve umudun yegâne adresidir” diye konuştu.

DEVA Partisi Büyük Kongresi’nin yeni bir yolun başlangıcı olduğunu kaydeden Babacan, “Siyasi Partilerin Büyük Kongreleri bir muhasebedir. Ülkenin geldiği durumun muhasebesidir; partilerin yaptığı çalışmaların bir muhasebesidir. Büyük Kongreler aynı zamanda yeni bir heyecandır, yeni bir coşkudur. İşte bizim 2. Büyük Kongremiz de DEVA Partisi için yeni bir başlangıçtır; Büyük Kongremiz ülkemiz için yeni bir başlangıçtır. Büyük Kongremiz Türkiye için yeni bir yolun başıdır” ifadesini kullandı.

DEVA Partisi’nin değer ve ilkelerini hatırlatan Babacan, kimlik siyaseti yapmayacaklarını vurguladı. Babacan, “Bazen diyorlar ki, DEVA Partisi tam olarak nedir? Yeni bir parti ama, nerede durmaktadır? Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun! DEVA Partisi; milletimizin içtimai, kültürel ve manevi değerlerini sahiplenir ve bunlara saygı duyar. Cumhuriyetimizin değerlerini ve milli menfaatlerimizi her zaman üstün tutar. Milletin egemenliğine ve kuvvetler ayrılığına tam inanır.

Her şart altında, temel hak ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğünü savunur. Vatandaşa hizmet odaklı, şeffaf ve hesap veren bir devlet anlayışını savunur. Hür teşebbüs öncülüğünde çokça üretip, hakça paylaşmayı esas alır. Özgürlükçü, demokrat ve kalkınmacıdır. Milletimizi en geniş yelpazede temsil eder. DEVA Partisi; özgürlükçü demokrasiyi, müspet milliyetçiliği, vatanperverliği, kalkınmacılığı, kurallı serbest piyasa ekonomisini, sosyal refah devletini, kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter sistemi esas alan bir siyasi partidir” dedi.

“Gelelim Büyük Kongremizin asıl mesajına: Yeni bir yol, DEVA Yolu. Neden yeni bir yol? Çünkü bunlar siyaseti iki kutuplu hale getirip, Türkiye’de siyaset yapma zeminini yok etmek istiyorlar. Siyaseti iki kutba ayırıp milletimizi birbirine kırdırmak istiyorlar, birbirine düşürmek istiyorlar. Siyaset zeminini yok edip, çok sesliliğin, çoğulculuğun önünü kapatmak, Türkiye’nin renkliliğini siyah ve beyaz olarak iki kutba hapsetmek istiyorlar. Bu model kavga üretir, çatışma üretir. Çoğulculuğu yok eder, Türkiye’yi geriye götürür. Bu model ülkeyi büyük kırılmalara götürür. Toplumsal muhalefet refleksini yok eder.

Milletimizi iki tercihten birine zorlayan bu dayatmaya itirazımız var. Demokrasimize nefes aldıracak, milletimizin gönül rahatlığıyla destek vereceği güvenli bir yeni yola ihtiyaç var. Ülkesini seven herkes için yeni bir yol inşa etmek, artık sadece bir alternatif değil bir zorunluluktur. Tarihimizde ne zaman mevcut yollar tıkansa, bu vatanın öz evlatları yeni bir yol açmışlardır. Bu yol, dayatılan siyaset kalıplarına sıkışıp kalmadan, farklı görüş ve düşüncelerin sentezinden oluşan, makulün yoludur.

Bu yol, ülkenin yönetimini, yorgun ve yozlaşmış iktidardan kurtarmak, ancak beceriksiz muhalefete de bırakmamak isteyenlerin yoludur. Bu yol dosdoğru siyaset yapanların yoludur. Bu yol kürsüde de meydanda da tenhada da aynı sözü konuşanların yoludur. Arkadaşlarım! Çaresizlik yok! Umutsuzluk yok! Çünkü yeni bir yol var. Bizi yıldırmalarına izin vermeyeceğiz, bıkmayacağız, yorulmayacağız. Bu kongremiz çaresizliğe ve umutsuzluğa karşı, yeni bir yol açmak için, yeni bir başlangıcın kongresidir.

AK Parti’den uzaklaşan milyonlarca dindar muhafazakâr… Rahmetli Menderes’i, Demirel’i, Özal’ı hayırla yad eden, merkez sağda yeni arayış içinde olan milyonlar… Siyasetten soğumuş, umudunu yitirmiş milyonlarca gencimiz var. Onlar bu iki tercihten birisine zorlanmak istemiyorlar. İşte onlar için açacağımız yeni bir yol var.”

Babacan, merkez sağda partiler arası sürdürülen görüşmelere ilişkin de “Önümüzdeki dönemde, benzer ilke ve hedefleri benimseyen partilerle geniş bir iş birliği yapmanın da çok önemli olacağını düşünüyoruz. Beraberce açacağımız bu yeni yolu, dostlarımızla beraber yürüyelim diyoruz. Birlikte, beraberlikte ‘bereket’ var diyoruz” mesajını verdi.

“Ülke olarak yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklara, 3Y’ye esir olduk”

Babacan, yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadelenin AK Parti’nin kuruluş iddiası olduğunu ancak gelinen noktasının içler acısı boyutlara ulaştığını söyledi. Babacan, “Yıl 2024… 3Y ile mücadeleye ne oldu? Şimdi size soruyorum… Bu ülkede yolsuzluk var mı? Hem de nasıl var. Bu ülkede yasaklar var mı? Hem de nasıl var. Bu ülkede yoksulluk var mı? Hem de nasıl var. Evet arkadaşlar, döndük dolaştık, ülke tekrar 3Y’nin esiri oldu” ifadesini kullandı.

“Bir zamanlar AK Parti’ye gönül vermiş vatandaşlarıma sesleniyorum; sizleri biliyorum ve anlıyorum”
Erdoğan’a ve AK Parti’ye gönül veren seçmene de bir mesaj veren Babacan, bakanlık yaptığı döneme atıf yaparak, günde üç saat uykuyla bu ülke için 13 yıl çalıştığını dile getirdi. Babacan, “Sizleri biliyorum, anlıyorum. Ülkemizde yaşanan adaletsizlikleri sineye çekemediğinizi biliyorum. Her köşede karşınıza çıkan israftan ve yolsuzluktan rahatsızlık duyduğunuzu biliyorum. Sinan Ateş cinayetinin korunan katillerinden; eşine, kardeşine reva görülenlerden rahatsız olduğunuzu biliyorum.

Sinan Ateş’in eşi Ayşe Hanım ile defalarca görüştüm. ‘Korkuyorum’ diyor. Siz, eşini kaybetmiş bir kadının ve çocuklarının korkmasına neden oluyorsanız, bu ülkeyi yönetemiyorsunuz demektir! Benim de içinden geldiğim AK Parti seçmenine sesleniyorum. Her ülkeden, her milliyetten çete üyelerine dağıtılan Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartlarından rahatsızlık duyduğunuzu biliyorum. Emeklinin layık görüldüğü koşullardan, asgari ücretle ödenmesi imkânsız hale gelen kiralardan, torpille dönen işe alımlardan; bıktığınızı, usandığınızı biliyorum. Yanlışı savunmak zordur, zor” diye konuştu.

Babacan, “Ancak sanılmasın ki ülkenin geldiği yerde muhalefetin bir payı yok. Ülkenin ana muhalefeti en ufak bir krizde kim olduğunu hatırlıyor; aslına rücu ediyor. Mitingde bir vatandaş mı yumruklandı? İşte, muhalefet orada: şiddetin yanında. Bir yerlerde bir şekilde yerelde iktidarı mı aldılar? İşte, muhalefet orada, eş dost kayırmanın, haksız rantın yanında. Ülkenin iktidarı da muhalefeti de çıkarları neredeyse orada” dedi.

Babacan, gençlerin alın teri ve emekle çalışmaya olan inancını yitirmeye başladığına yönelik hükûmete uyarılarda bulunarak, sanal kumarhane tehdidine dikkat çekti. Erdoğan’a seslenen Babacan, “Gençler uyuşturucu batağında, kumar batağında… Herkesin cep telefonu sanal kumarhane olmuş durumda. Instagram’ı kapatıyorsunuz da neden bu sanal kumarhaneleri kapatamıyorsunuz? Küçücük çocukları kumara alıştırıyorlar bu ülkede. Kumarın dinimizdeki yerini en iyi kendisinin bilmesi gerekiyor” dedi.

Babacan, “Bu hükümet ‘dindar nesil’ yetiştireceğiz dedi, değil mi? Oysa son yıllarda ateizm ve deizm hızla yaygınlaştı, yaygınlaşıyor. Din samimiyettir. Din muameledir. Ahlak söylemde değil, eylemdedir. Gençler bu yönetenleri görüyor ve dinden soğuyor. Bu iktidar, dinimizin kutsallarını sürekli istismar ederken; muamelesi ve eylemleriyle dinimizin devlet yönetimindeki temel ilkelerini ihlal etmektedir. Devlet yönetiyorsan önce adalet, istişare, ehliyet olacak. Soruyorum: Bunlar var mı? Hiçbiri yok. Yeter kardeşim… Bu milleti aldatmaktan vazgeçin artık. Elinizdeki propaganda makineleriyle yalanları gerçek gibi pompalamaktan vazgeçin. Sizin yüzünüzden gençler dinden soğuyor. Ne kadar büyük bir vebal altında olduğunuzun farkında mısınız? Bu millet huzur istiyor. Bu millet sevgi istiyor. Bu millet samimiyet istiyor, samimiyet” ifadelerini kullandı.

Ali Babacan, “Bu devleti yönetenlere soruyorum: Devlet ne için var? Devlet sadece imkanları yandaşlara paylaştırmak için mi var? Devlet sokakların güvenliğini korumak için var, devlet adaleti tesis etmek için var. 23 yıl önce eşitlik, adalet ve kalkınma hayaliyle çıkılan yollar şimdi çetelerle, katillerle, istismarcılarla dolu. Yaşanılan tüm bu hadiselerde kaybettiklerimiz için yas tutan tüm vatandaşlarımızın acısını paylaşıyorum. İnsanların sokakta güvenle yürüyebildikleri bir ülke için elimizin taşın altında olduğunu bilmelerini istiyorum” dedi.

Enflasyonun iktidar eliyle patladığına dikkat çeken Babacan, tahribatın sadece ekonomide olmadığını, toplum yapısında da tahribatlar meydana geldiğini kaydetti. Sanal bahis, kara para aklama ve suç oranlarının artmasını ekonomik sorunlara da bağlayan Babacan, şu eleştirilerde bulundu:

“Peki çözüm ne? Bu derin sorunları çözecek kapsamlı bir programı ortaya koyamayan ve palyatif çözümlerden medet uman hükümet yeni bir çarpıtma içinde. Diyorlar ki; ‘Ülkenin başında Ali Babacan olsa, o da benzer adımları atacaktı.’ Hey yavrum hey! Yahu siz Ali Babacan’ın yaptıklarını anlamış olsaydınız, bu ülke bu hale düşer miydi? Siz ekonomiyi yöneten İbrahim Çanakçı’nın yaptıklarını anlasaydınız bu ülkede fukaralık artar mıydı? Mütevazi olmaya gerek yok; biz çalıştık, başardık, onlar keyfini sürdü.

Hala miras yiyorlar. Bakın arkadaşlar, bir kez daha ifade edeyim: Bugün uygulanan politikalar ile bizim ortaya koyduğumuz vizyon ve ekonomik programın uzaktan yakından ilgisi yoktur. Ekonomik program diye ortaya koydukları faiz artışları ve vergi artışlarından ibarettir. Yeni ekonomi yönetimi faizleri ve vergileri artırmaktan, kamunun kontrol ettiği zamlardan başka ne yaptı? Aklınıza bir şey geliyor mu?

İşte biz, DEVA Partisi olarak, açıkladığımız 23 eylem planıyla ekonomi, demokrasi ve yönetim sistemine ilişkin yepyeni bir “Vizyon” ortaya koyduk. Almanya’dan ziyaretçilerimiz geliyor. ‘Sizin bu yaptıklarınızı Avrupa’da bile yapan yok’ diyorlar. İnanın çoğunun bunları okuyup kavrayacak durumu yok. Çünkü kafa başka yerlerde. Kafa avantada. Kafa haksız kazanç ve rantta.

Bakın, bizim vizyonumuzun ekonomi bacağında dijital devrim, yeşil dönüşüm ve kapsayıcılığı esas alan ‘Yeni Kalkınma Stratejisi’ var. Temel hedefimiz, üretken, uluslararası rekabet gücü yüksek, kaliteli istihdam yaratan ve tek bir vatandaşımızı dahi yatağa aç göndermeyen güçlü, dayanıklı ve kapsayıcı bir ekonomi inşa etmek. Hiç kimse; bizim verimliliğe, adil rekabete ve fırsat eşitliğine dayalı ekonomik sistem anlayışımız ile; mevcut iktidarın rant devşirmeye dayalı ‘ahbap-çavuş kapitalizmi’ anlayışını birbirine karıştırmasın.

Ben bugün, bu ülkenin Cumhurbaşkanı olsam, öncelikle parlamenter sisteme geçişin startını veririm. Ekonomiye 10 sağlam yönetici hemen koyarım. Haftada iki kere, iki saat toplarım. Bu ülkenin ekonomisini toparlarım. Yaptık, yine yaparız… Kalan vakti hukuka, eğitime ayırırım. Ekonomik sosyal konsey toplarım. Kurumları bağımsız çalıştırırım. TÜİK, TCMB hepsini şeffaflaştırırım. Yeni ekonomi bakanı bunun böyle olacağını çok iyi biliyor. Neden hayata geçirmiyorlar? Eskinin ayıbını örteceğim diye kendi itibarınızı tüketiyorsunuz.

Tasarruf yapacağız. Kamu alımlarını şeffaflaştıracağız. İmar rantları adil olacak ki ekonomi adil dağılsın. Tarım arkadaşlar tarım! Çok önemli… Esnaf, KOBİ’ler. Gençlerimiz mesleksiz arkadaşlar mesleksiz! Bunların hepsini hayata geçiririm.

Yeni dönemde ‘sahada olacağız’ mesajı veren Babacan, partililere yönelik mesajlar da verdi. Babacan, “Haram yemeden, çıkar gözetmeden çok çalışacağız arkadaşlar, çok! İl il, ilçe ilçe, mahalle mahalle, sokak sokak, bina bina, ev ev çalışacağız. Demokrasi ve Atılım Partisi’ni herkese anlatacağız. Partimizde görev almış, yeni görev alacak arkadaşlara gönülden başarı diliyorum. Partimizde bir dakika bile emeği geçen arkadaşlara teşekkür ediyorum. Unutmayın arkadaşlar, aday listelerinde yer alan veya almayan bütün teşkilat mensuplarımızla yol arkadaşıyız. Görevler değişir, yol arkadaşlığı devam eder. Biliyorsunuz asıl liste, yedek liste kavramı siyasi partiler yasasının bir gereği. Ancak biz tam bir gönüldaşlık ilkesiyle, asıl demeden, yedek demeden hep beraber çalışacağız.” dedi.

Paylaşın

Anayasa Tartışmaları: Kurtulmuş’tan yeni “3. Madde” Açıklaması

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Anayasa’nın 3. Maddesi’ne ilişkin yaptığı açıklamanın yanlış anlaşıldığını belirterek, “Konuşmamın hiçbir yerinde üçüncü madde diye bir şey geçmemiştir” dedi.

Haber Merkezi / Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Numan Kurtulmuş’un ‘devletin milleti olmaz’ diyerek Anayasa’nın 3. Maddesi’nin değişmesi gerektiğini söylemesiyle başlayan tartışma sürüyor.

Kendisine bu konu hakkında sorulan soruya yanıt veren Kurtulmuş, ilk 4 maddenin tartışılmasının ‘sürece zarar vereceğini’ ifade ederek, şunları söyledi: “Daha önce de ifade ettim. İlk 4 madde ile ilgili herhangi bir tartışma söz konusu değildir. İlk 4 madde hakkında tartışma başlatılması sürece zarar verir.

Gazi Üniversitesi’ndeki konuşmamda sanki üçüncü madde ile ilgili bir mesele gündeme geliyormuş gibi yanlış bir algının oluşturulması ise en hafif ifade ile algı yönetimidir. Kabul etmem mümkün değil. Konuşmamın hiçbir yerinde üçüncü madde diye bir şey geçmemiştir.”

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, dün Gazi Üniversitesi Akademik Yıl Açılış Programı’nda yaptığı konuşmada, Anayasa tartışmalarına değindi. Kurtulmuş, Anayasa’nın 3’üncü maddesindeki “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” tabirinin değişmesi gerektiğini söyledi.

Kurtulmuş konuşmasına şöyle dedi: “Devlet aygıtı milletin işlerini iyi yönetmek için kurulmuş bir mekanizmadır. Mesela çok sıradan gibi gözüken, Anayasada yer alan ‘Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür’ tabiri bu perspektiften bakıldığında değiştirilmelidir.

Bu devletin aslı millettir. Bu metin, ‘Milletin devleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğü’ şeklinde ifade edilmelidir. Bu seçkinci, devletçi anlayışın da yeni Anayasa’da, milletin gücü üzerine yükselen bir devlet anlayışıyla yeniden ele alınmasının önemli olduğunu düşünüyorum.

Çok açık söylüyorum, demokrasinin en büyük düşmanı imtiyaz ve istisnalardır. İmtiyaz ve istisnalar, seçkinci gruplara ya da birtakım avantajlı gruplara kamunun gücünü, milletin imkanlarını aktarmak demektir. Dolayısıyla bu anayasa yapım sürecinde, istisna ve imtiyazların ortadan kaldırılması ve tam manasıyla demokratik kuralların herkes için eşit, adil, demokratik kuralların ortaya konulması ve bu çerçevede demokratik kurumların da millet egemenliği anlayışı çerçevesinde yeniden gözden geçirilmesi gerekir.”

Özel’den Kurtulmuş’a Anayasa tepkisi

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Datça Belediye Başkanlığı ziyaretinde yaptığı açıklamada, Anayasa’nın 3. maddesi ile ilgili sözlerine nedeniyle TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’a tepki gösterdi.

Özgür Özel, “HÜDA-PAR ‘Anayasa’nın ilk 4 maddesi tartışılsın’ dedi. Geçtiğimiz aylarda sordum, kıvırdılar. Numan Kurtulmuş dedi ki, ‘Devletin milletiyle ve ülkesiyle bir bölünmez bütün olduğu ifadesi yanlış.’ Güya entelektüel bir tartışma başlatacak” ifadelerini kullandı.

Özgür Özel, şöyle devam etti: “Hiç oynamaya gerek yok! Elini uzatanın eli kırılsın. Anayasa’nın ilk dört maddesinden orayı okuyunca şunu anlıyorsun; ‘Türkiye Cumhuriyeti devletiyle, milletiyle, ülkesiyle bölünmez bir bütündür.’ Nokta. Tayyip Bey HÜDA-PAR’a bir şey diyemiyor. Bahçeli HÜDA-PAR’a bir şey söylemiyor.

Numan Bey, HÜDAPAR’ın alanını genişletecek, hesapta entelektüel tartışma açıyor. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlarıyız. Biz hep beraber bir ve beraberiz. Devletimizle, milletimizle, ülkemizle birlikte bir bütünüz. Bayrağımız belli, başkentimiz belli, kurucumuz belli. Bunlarla sorunu olanlar da belli. İlk 4 maddeye el uzatanın elini kıracağız.”

CHP’nin 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan Anayasa’nın 3’üncü maddesinin değiştirilmesi gerektiğini savunan TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’a tepki geldi. Sosyal medya hesabından açıklama yapan Kılıçdaroğlu, Kurtulmuş’u ‘bölücülükle’ suçladı.

Kılıçdaroğlu’nun ilgili açıklaması şöyle: “Hiç kimse bu topraklardaki Atatürkçü, Kuvvâcı ve Sevr’i parçalayıp atan kuvveti hafife almasın! Hilafet sevdalısı küçük bir grubun saraydan aldığı destekle, meydanlarda yaptıkları çağrı bizi rahatsız etmektedir. Karun olmuşlara meftun olanlar ve onların cahil cesaretleri de bizi rahatsız etmektedir.

‘Değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ olan anayasanın maddesini tartışmaya açmak bölücülüktür. Sizin derdiniz anayasa falan değil. Derdiniz; ‘Bölünmez bütünlüğümüzdür’. Derdiniz; ‘Bayrağımız ve Bağımsızlığımızdır’. Bu ülkede değişecek tek bir şey vardır o da: ‘Saray ve şürekasıdır’. Değiştirmek mi istiyorsunuz? Hodri Meydan!”

İstanbul Barosu ise kamuoyunda tartışma yaratan Kurtulmuş’un sözlerinin üzerine açıklama yaptı. Açıklamada, Anayasa’nın ilk 3 maddesinin, “Cumhuriyet’in temeli ve harcı” olduğu öne sürüldü.

Özetle şöyle denildi: “‘Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.’ hükmünü içeren Anayasamızın 3. maddesi, yine Anayasamızın 4. maddesi ile değiştirilmezlik güvencesi altına alınmıştır. Anayasanın değiştirilemez maddeleriyle belirlenmiş bu anayasal kimlik TBMM dahil hiçbir devlet organı tarafından geçerli anayasa normları kötüye kullanılarak değiştirilemez.

Bölünmez bütünlüğe ilişkin bu düzenlemenin temeli, Erzurum Kongresi’nde; ‘Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür’ ilkesi ile atılmıştır. Bu hüküm, üniter devlet anlayışının bir ürünü olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve onu kuran Türk Ulusunun tekliğini ve birlikteliğini ifade etmektedir.

Nitekim bu hüküm sayesinde kökeni, dini, mezhebi ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti Devleti çatısı altında birlikte yaşama iradesine sahip olan Türk Milleti, idarenin bütünlüğü ilkesine uygun olarak üniter devlet sistemi ile idare edilmektedir. Bu konuda atılacak bir geri adım, milli birlik ve beraberliğimize zarar verebileceği gibi ulus kavramından ödün verilmesi anlamına da gelir.”

Paylaşın

Erdoğan’dan “Kabine”de Revizyon Mesajı

Erdoğan’ın “Kabine”de revizyon mesajı sonrası, AK Parti kulislerinde değiştirilmesi ihtimali en çok konuşulan isimlerin başında, Erdoğan’ın hışmına uğradıkları iddia edilen İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç var.

Kulislerde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın da ‘eleme potasında oldukları’ konuşuluyor.

Sırbistan dönüşü, AK Parti’de bir değişim süreci yaşandığı belirtilerek, “Siz de defaatle bir yenilenme olacağını söylüyorsunuz. Peki değişim sadece kadrolarda mı olacak, yoksa parti programında, parti tüzüğünde bir değişim de görür müyüz?” sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu bilgileri verdi:

“Bizim parti programı zaten sürekli olarak hep değişime tabidir. Ama bunun yanında da tabii idari mekanizmalarda, partimiz içerisinde bazı değişiklikler olabilir. Genel başkan yardımcılarında aynı şekilde değişiklikler olabilir. Kabinemizde biliyorsunuz iki arkadaşımız değişime tabi oldu. Şimdi bu yeni süreçte de hem genel başkan yardımcılarında bazı değişiklikler olabileceği gibi aynı şekilde kabinede de duruma göre değerlendirmelerimizi yaparız. Orada da bazı değişiklikler olabilir.”

Gazete Duvar’ın aktardığına göre, Kabine değişikliği için AKP kulislerinde konuşulanlara bakarak bir liste çıkarmak mümkün. Öncelikle Erdoğan’ın, kabinenin ana gövdesini oluşturduğu Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Hazine ve Maliye, Dışişleri ve Savunma bakanlıklarında bir değişiklik yapması beklenmiyor.

Kulislerde değiştirilmesi ihtimali en çok konuşulan isimlerin başında ise son aylarda artan şiddet olayları nedeniyle Cumhurbaşkanı’nın da hışmına uğradıkları iddia edilen İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç var.

AK Parti’nin son yıllarında yoğun eleştiri konusu olan tarım alanında da yeni bakan İbrahim Yumaklı bir fark yaratabilmiş değil. O nedenle Bakan Yumaklı değişirse de sürpriz olarak değerlendirilmeyecek. Kulislerde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın da ‘eleme potasında oldukları’ konuşuluyor.

Paylaşın

CHP Lideri Özel’den “aday” açıklaması

CHP Lideri Özgür Özel, partisinin Cumhurbaşkanı adayına yönelik tartışmalara ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Biz Ekrem Başkanımızla, Mansur Başkanımızla övünç duyuyoruz” ifadelerini kullandı.

Erken seçim çağrılarına ilişkin de konuşan Özel, “Sayın Erdoğan seneye kasımda erken seçime varım demiyorsa ondan sonra bir daha erken seçim yapamayacak demektir. YSK’nın kararına göre bile ikinci dönemi ve bu dönemde 360 kişi oy vermeyecekse seçim öne alınamayacak ve aday olamayacak demektir. Madem ki erken seçimden kaçıyor adaya ihtiyacı var demektir” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin İl Başkanları Toplantısı’nda açıklamalarda bulundu. Özel’in konuşmasından satır başları şöyle:

“Biz Ekrem başkanımızla, Mansur başkanımızla övünç duyuyoruz. İkisinin ortak ifadesi şu; bizi erkenden aday tartışmasına çekmek kendi içlerindeki çatlakları önlemek istiyorlar Günü gelince bütün üyelerimizle oturur adayın kim olacağına karar verir, en doğru adayı belirleriz. Türkiye’yi içerisinde bulunduğu sıkıntılardan kurtarırız.

Peki AK Parti’nin adayı kim? Sayın Erdoğan seneye kasımda erken seçime varım demiyorsa ondan sonra bir daha erken seçim yapamayacak demektir. YSK’nın kararına göre bile ikinci dönemi ve bu dönemde 360 kişi oy vermeyecekse seçim öne alınamayacak ve aday olamayacak demektir. Erdoğan adaylıktan kaçıyorsa gelecek sene kasımda bizim belirlediğimiz adayımızın karşısına geçemiyorsa, ‘ben hazırım, iddialıyım hadi bakalım Cumhuriyet Halk Partisi’ diyemiyorsa ona aday lazım.

Erdoğan kimi aday yapacak, damadı mı yapacak. Süleyman Soylu ya da Ali Yerlikaya’yı mı yapacak? Onların arasındaki kirli çamaşırları ortaya dökmekten mi korkuyor? Bugüne kadar herkes konuşuyor, CHP’nin adayı kim diye. CHP’nin adayı aslan gibi bir Cumhuriyet Halk Partili. Peki AK Parti’nin adayı kim?

Moral motivasyon yüksek anketlerde birinci partiyiz. Yayınlanan 9 anketin 8’inde CHP 1’inci parti. Böyle bir partinin aday sorunu olmaz. Ama Türkiye’nin önemli büyükşehirlerini CHP’den alamamış hatta vermiş, CHP’nin aldığı seçimin mağlubuna aday bulmak zor olacak.”

Paylaşın

Bakırhan: Retçi Ve İnkarcı Rejimlerin Ayakta Kalma İmkanı Yok

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Ortadoğu ve Türkiye’de ciddi bir kırılma yaşandığını ve 100 yıl önce bölgede hegemonik güçler tarafından bir düzen oturtulduğunu hatırlatarak, “Avrupa kendi meselelerini çözdü büyük oranda ama yaşadığımız coğrafya için masa üstünde sınırlar çizildi, tekçi inkarcı bir düzen oturtuldu” dedi ve ekledi:

“Artık bu sistem çözüldü ve sistemi oluşturanlar da bu gerçekliği çok iyi görüyorlar. İnkarcı ve retçi sistemi sürdürenler de bunun farkındadır. Suriye, Yemen, Irak, genel olarak Ortadoğu bu haldeyse inkarcı ve retçi zihniyet yüzündendir. Artık bu retçi ve inkarcı rejimlerin ayakta kalma imkanı yok.”

Türkiye’yi üç kez sıfırdan inşa edebilecek kadar bir paranın Kürtler dillerini kullanmasın, Kürt inkarı sürsün diye savaşa harcandığını ifade eden Bakırhan, “Yeniden düzen kuruluyor. Klasik sömürge anlayışı artık yok. Güçlü olanın, direnenin hakkını alabileceği bir sürece girdik. Artık ret ve inkarın sona ereceği bir döneme giriyoruz. Dünya değişiyor, güçlü olan, örgütlü olan kazanıyor” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Alevi kurumlarının başkanları ve temsilcileriyle Ankara’da bir araya geldi.

DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Yüksel Mutlu ve Milletvekili Celal Fırat’ın da hazır bulunduğu buluşmaya Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Seher Şengünlü, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Cuma Erçe, Alevi Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Zeynel Abidin Koç, Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eş Genel Başkanları Zeynel Kete ve Kadriye Doğan, Hacı Bektaş Veli Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez, Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Başkanı Mustafa Aslan ve Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı Nurullah Esat Ünsal katıldı.

Buluşmada konuşan Hatimoğulları, Ortadoğu’da yaşanan savaşlarda halklar ve inançların hedeflendiğini belirterek, “Zaman içinde siyasal İslam çizgisi emperyalist güçler tarafından örgütlendi ve ön plana çıkarıldı. El Kaide ve IŞİD hala tehdit ve tehlike olmaya devam ediyor” dedi. Alevilere yönelik saldırılara dikkat çeken Hatimoğulları, Aleviliğin Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlanması ve ÇEDES gibi projelerle içeride de Alevilere yönelik asimilasyonun sürdüğünü ifade etti.

Hatimoğulları, mevcut gelişmeler ışığında birleşik demokratik bir güç birliğine acilen ihtiyaç olduğunu belirterek, “Alevi örgütleriyle ortak ne yapabiliriz, nasıl ortak hareket edebiliriz? Bunu konuşmak istiyoruz” dedi. Hatimoğulları, Emek ve Özgürlük İttifakının kalıcı ve stratejik bir ittifak olarak düşünüldüğünü ancak seçim öncesine denk geldiği için seçim ittifakı gibi algılandığını dile getirdi.

Bakırhan ise buluşmadan duyduğu memnuniyeti dile getirerek konuşmasına başladı. Ortadoğu ve Türkiye’de ciddi bir kırılma yaşandığını ve 100 yıl önce bölgede hegemonik güçler tarafından bir düzen oturtulduğunu hatırlatan Bakırhan, “Avrupa kendi meselelerini çözdü büyük oranda ama yaşadığımız coğrafya için masa üstünde sınırlar çizildi, tekçi inkarcı bir düzen oturtuldu. Artık bu sistem çözüldü ve sistemi oluşturanlar da bu gerçekliği çok iyi görüyorlar. İnkarcı ve retçi sistemi sürdürenler de bunun farkındadır. Suriye, Yemen, Irak, genel olarak Ortadoğu bu haldeyse inkarcı ve retçi zihniyet yüzündendir. Artık bu retçi ve inkarcı rejimlerin ayakta kalma imkanı yok” şeklinde konuştu.

Türkiye’yi üç kez sıfırdan inşa edebilecek kadar bir paranın Kürtler dillerini kullanmasın, Kürt inkarı sürsün diye savaşa harcandığını ifade eden Bakırhan, “Yeniden düzen kuruluyor. Klasik sömürge anlayışı artık yok. Güçlü olanın, direnenin hakkını alabileceği bir sürece girdik. Artık ret ve inkarın sona ereceği bir döneme giriyoruz. Dünya değişiyor, güçlü olan, örgütlü olan kazanıyor” dedi.

Kuzey ve Doğu Suriye’de oluşturulan çok kimlikli ve çok dilli sistemin bir çözüm modeli olduğunun altını çizen Bakırhan, Türkiye devrimci hareketinin de hayallerinin Rojava’da gerçekleştiğini söyledi. “Bahçeli’yi yok saymaya çalıştığı DEM Parti ile görüştüren koşulları en az onlar kadar, Erdoğan ve Bahçeli kadar iyi okumamız gerekiyor” diyen Bakırhan, muhalif ve devrimci güçlerin de mevcut koşulları iyi okuması ve değerlendirmesi gerektiğini söyledi.

ABF Başkanı Mustafa Aslan da konuşmasında Alevi kurumlarıyla DEM Parti ve öncülü partiler arasındaki diyalogun 7 Haziran seçimlerinde sıklaştığını ve bugüne kadar da ilerleyerek devam ettiğini belirtti. DEM Parti’nin söz kurduğunda Alevi toplumunun da sözcülüğünü yapmasını beklediklerini belirten Aslan, “Bir anayasa tartışması yapılacaksa Alevi toplumunun taleplerinin de dile getirilmesini bekliyoruz” dedi. Gelişecekse bir diyalog ve müzakere sürecinin mutlaka açık olması gerektiğini dile getiren Aslan, “Diyalog ve müzakereden kaçmamak lazım, kendi taleplerimizi dile getirmeliyiz” dedi. Aslan son olarak siyasal gelişmelerin daha sık ortak değerlendirmeye ihtiyaç olduğunu söyledi.

Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği Genel Başkanı Ercan Geçmez ise görüşme ve diyalogun önemine işaret ederek, “Siyasetçileri bu konuda daha da cesaretlendirmek lazım” dedi. Alevi örgütlerinin inanç örgütleri olarak görülmesinin sorunlu bir yaklaşım olduğunun altını çizen Geçmez, Alevi kurumlarının Türkiye’nin sorunlarına duyarlı örgütler olduklarını söyledi. Asimilasyon politikalarına da dikkat çeken Geçmez, bunun topluma çok pahalıya mal olduğunu ve bu asimilasyon politikalarının önüne geçmek için ortak hareket etmek gerektiğini söyledi. Geçmez, DEM Parti’nin Hacı Bektaş Anma etkinliklerinde verdiği mesajların Alevi toplumunda karşılık bulduğunu da ifade etti.

Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Seher Şengünlü de konuşmasında sorunlara ortak çözüm üretilmesinin önemine işaret etti. Şengünlü, ana muhalefet partisinin değişim rüzgarıyla yerelde iktidar olduğunu ancak son dönemlerde iktidara karşı etkisiz hale geldiğini söyledi. Şengünlü, “Son dönemlerde yaşanan değişim ve diyalog girişimlerinin de herkes tarafından iyi değerlendirilmesi gerekiyor” dedi.

Alevi çocuklarının ve yeni neslin milliyetçi yapılardan etkilendiklerini ve buna önlem alınması gerektiğini belirten Şengünlü, Alevi toplumunun belki de kendi partisini kurması gerektiğini dile getirdi. Cuma Erçe ise Ortadoğu’da değişimin kendisini dayattığını dile getirerek, “Eğer emekçiler ve halklar değişimi zorlamazsa, bu değişim sermayenin ve egemenlerin istediği yöne doğru evrilir” dedi. Erçe, sorunların ortak olduğunun ve buna karşı mücadelenin de ortak olması gerektiğinin altını çizdi.

Alevi Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Zeynel Abidin Koç, Alevilerin 100 yıldır ağır saldırılara ve katliamlara maruz kaldığını vurgulayarak, “Siz Hacı Bektaş’ta yaptığınız konuşmada ‘Biz bundan sonra Alevi örgütlerinin yanındayız’ dediniz. Bu bizim için önemlidir. Çünkü şimdiye kadar siyasi partiler genel olarak bireyler üzerinden ilişkilerini yürüttüler. Bu kurumsal ilişkilenme çok önemlidir” dedi. Koç, iktidarın güç kaybediyor görüntüsünün rehavete yol açmaması gerektiğini belirterek, “Bu iktidar düşman yarattıkça kazanıyor, buna dikkat etmek lazım” dedi. Koç, ayrıca “Hedefleri ortak olanlarla ortak bir masada bir araya gelmek lazım” dedi.

DAD Eş Genel Başkanı Kadriye Doğan ortak mücadeleye ihtiyaç olduğunu dile getirerek, “Bunun için geçmişle hesaplaşmamız ve oradan ders çıkarmamız lazım” dedi. DAD Eş Genel Başkanı Zeynel Kete de barışın toplumsal talep hale geldiğini ve bunun en önemli örneğinin katliamın yaşandığı 10 Ekim mitingi olduğunu söyledi. Kete, “Milli muhalefet bizimle Diyanet İşleri Başkanlığının ilişkilendiği gibi ilişkileniyor” dedi ve bu yapılara karşı Alevi toplumunun uyanık olması gerektiğini söyledi.

Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı Nurullah Esat Ünsal, Alevilerin herhangi bir partinin arka bahçesi olmadığını dile getirerek, Alevilerin nasıl bir anayasa istediğinin önemli olduğunu söyledi. “Anayasayı tartışacağız, ortaklaşmamız lazım. Meclis’te sizler bizi dile getireceksiniz” diyen Ünsal, ortaklaşmanın önemini dile getirdi. ABF Genel Sekreteri Özgür Kaplan ise gelişmeler üzerinden muhalefetin rehavete kapılmaması gerektiğini söyledi. Kaplan, “Sizin belediyelerinize kayyım atanıyor ama bizim de hayatlarımıza kayyım atanıyor. Bu bir ortaklaşmayı sağlayabilir” dedi.

Paylaşın

Son 22 Yılda Mahkum Sayısı Yüzde 500 Arttı

AK Partinin iktidara geldiği dönemin başlarında yani 31 Aralık 2002 tarihi itibarıyla hapishanelerde yaklaşık 60 bin mahkum bulunurken aradan geçen 22 yılda, mahkum sayısında yüzde 500 artış yaşandı. 2024 Ekim tarihi itibarıyla hapishanelerde olan mahkum sayısı 362 bin 422’ye ulaştı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, son dönemde tırmanışa geçen kadına şiddet, çocuk istismarı, uyuşturucu, yaralama başta olmak üzere suç oranlarındaki artışı gözler önüne seren bir rapor yayımladı. Rapor, güvenlik politikalarının ve sosyal önleyici tedbirlerin yetersizliğini gözler önüne serdi.

BirGün’ün aktardığı rapora göre; AKP’nin iktidara geldiği dönemin başlarında yani 31 Aralık 2002 tarihi itibarıyla hapishanelerde yaklaşık 60 bin mahkum bulunurken aradan geçen 22 yılda, mahkum sayısında yüzde 500 artış yaşandı. 2024 Ekim tarihi itibarıyla hapishanelerde olan mahkum sayısı 362 bin 422’ye ulaştı.

31 Aralık 2023 tarihinde hapishanelerde bulunan mahkum sayısı 291 bin 911 iken 1 Ekim 2024 tarihinde ise 362 bin 422’ye yükseldi. Yani 9 ayda tahliye olanlar hesaba dahil edilmeden 70 bin 511 kişi daha hapse girdi. Bu veriler üzerinden bakıldığında ayda 7 bin 835, haftada ise bin 958 kişinin mahkum olduğu görüldü.

Hapishanelerde hırsızlık, konut dokunulmazlığı ihlali, kasten yaralama, uyuşturucu satmak / kullanmak, dolandırıcılık gibi suç türlerinin mahkum sayısının yarısına denk geldiğine dikkat çeken Ağbaba, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Bu da Türkiye’nin ceza adaleti sistemi ve toplumsal yapısı üzerinde derin etkiler yaratan bir sorun haline gelmiştir. Son yıllarda, çeşitli suç tiplerinde yaşanan artış ve yargı süreçlerindeki yoğunluk, cezaevi nüfusunun hızla büyümesine yol açmıştır. Bu durum, ceza infaz kurumlarındaki kapasite sorunlarını daha da belirgin hale getirirken, mahkumların rehabilitasyonu ve topluma kazandırılması konularında da önemli zorluklar doğurmaktadır. Bu artışın nedenleri ve sonuçları, hem hukuki hem de toplumsal açıdan detaylı bir inceleme gerektirmektedir.”

Türkiye’de suç işleme yaşının düşmesinin toplum için ciddi bir alarm niteliği taşıdığını kaydeden Ağbaba, “Gençlerin suça yönelmesi, aile, eğitim ve sosyal yapıda derin sorunların varlığına işaret eder. Son günlerde toplum olarak herkesin üzerinde durduğu gençlerin suça sürüklenmesi konusu hapishanelerdeki çocuk mahkum sayılarına da belirgin olarak yansımaktadır” dedi.

2024 Nisan ayında çocuk mahkum sayısının 2 bin 912 iken 1 Ekim 2024 tarihinde 3 bin 532’ye yükseldiğini kaydeden Ağbaba, “6 ayda 620 çocuk suç işlediği için hapse girmiş” ifadelerini kullandı.

Suça bulaşan çocukların sayısındaki artışın, Türkiye’de toplumsal ve ailevi yapıların karşı karşıya olduğu önemli bir sorun olarak öne çıktığı ifade edilen raporda, özellikle ekonomik sıkıntılar, eğitim eksikliği, aile içi şiddet ve sosyal çevrenin olumsuz etkilerinin çocukları suça yönelten temel faktörler arasında yer aldığı ifade edildi.

Genç yaşta suça karışan bireylerin sayısındaki artışın sadece güvenlik açısından değil, aynı zamanda gelecekteki toplumsal refah ve uyum için de ciddi tehditler oluşturduğuna dikkat çekildi.

Raporda, şu ifadeler yer aldı: “2023 yılında 178 bin 834 çocuk suça sürüklenme sebebiyle güvenlik birimlerine gelmiş veya getirilmiş. Güvenlik birimine getirilen çocuklar, %39,8’ine yaralama, %20,8’ine hırsızlık, %7,7’sine pasaport kanununa muhalefet, %4,9’una uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak veya satın almak, %4,0’ına ise tehdit suçları nedeniyle işlem yapılmıştır.

Ülkemizin aydınlık geleceği çocuklarımızın çok küçük yaşta suça sürüklendiği ve ailerin tedirgin olduğu bir dönemden geçiyoruz. Siyaset üstü olan bu konuda çocuklarımız ve geleceğimiz için atılacak adımları bütün siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri ile detaylı şekilde araştırmak ve çözüm yollarını bulmak gerekiyor.

Suç oranının her geçen gün arttığı ülkemizde diğer üzücü bir durum ise suç işleme yaşının da düşmesidir. 2023 yılı içinde 11 yaş altı 9 bin 935 çocuk suça sürüklendiği için güvenlik birimlerine getirilmiştir. Oyun çağında ve eğitimle geleceğini örmesi gereken bu çağdaki çocuklarımızın suça bulaşması çok ama çok dikkate alınması gereken bir konudur.”

Bir yıl içinde 190 bin çocuğun suça sürüklenmesinin çok vahim bir durum olduğu kaydedilen raporda, “Bu durum, çocuklara yönelik koruyucu ve önleyici politikaların güçlendirilmesi gerekliliğini daha da acil hale getirmektedir. Çocukların erken yaşta suça bulaşması karşısında alınan önlemlerin yetersiz kalması, toplumsal sorumluluğumuz açısından büyük bir eksikliktir. Suçun önlenmesi, sadece cezai yaptırımlarla değil, çocukların güvenli ve sağlıklı ortamlarda büyümelerini sağlayacak bütüncül politikalarla mümkündür. Eğitimde, aile yapısında ve sosyal destek sistemlerinde eksiklikler varken, çocukların suça sürüklenmesini sadece bireysel hatalar olarak görmek yanıltıcıdır” denildi.

Raporda son olarak, “Erken yaşta suç eğilimi gösteren çocuklar ve gençler için koruyucu önlemler alınmalı ve topluma kazandırılmaları sağlanmalıdır” çağrısı yapıldı.

Paylaşın

Özgür Özel: CHP İktidarı İçin Gün Sayıyoruz

Partisinin Çanakkale’de gerçekleştirilen İl Belediye Başkanları toplantısında konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Bu iktidarı erken seçime zorlamak, erken seçimden sonra da onların unuttuklarına sahip çıkmak hepimizin görevi” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin Çanakkale’de gerçekleştirilen İl Belediye Başkanları toplantısında konuştu. Artı Gerçek’in aktardığına göre; Yerel seçimlerden birinci parti çıktıklarını hatırlatan ve belediyelerin pek çok sorunu çözüğünü belirten Özel, yerel yönetimler tarafından çözülemeyen sorunlar da olduğunu belirtti ve şunları söyledi:

“Bu salonun çözdüğü sorunlar var, çözemediği sorunlar var. Çözemediğimiz sorun işsizlik. Çünkü yerel yönetimler istihdam yaratma imkânı olan ama an itibari ile zaten geçmiş dönemde de bu kadar büyük işsizlik varken hangi partide olursa olsun belediyenin tüm istihdam olanaklarının kullanıldığı, dolduğu hatta hepimiz biliyoruz ki aşıldığı süreçleri yaşıyoruz.

Belediyelerde inanılmaz personel fazlası var böyle bir dönemde yeni işsizler yaratamıyoruz, o personel giderleri de çok kritik. Ama yaratmamak için de çaba sarf ediyoruz. Ama bir yandan da her bir belediyemizde binlerce, on binlerce belediyenin boyutuna göre yapısına göre iş başvuruları var. Bu konu en çok zorlandığınız konu, bunu biliyoruz. Ve bu sorunu çözmek için de CHP iktidarı için gün sayıyoruz.”

Erken seçim çağrısını yineleyen Özel, şöyle devam etti: “31 Mart‘ta kazandığımız başarıda yüzde 38’e varan oyda diğer partilerin oylarının olduğunu, bunun sarı kart olduğunu, onlara seçim meydanlarına söz verdiğimizi, bunu gerekçe göstererek bir erken seçim çağrısı yapmayacağımızı söylemiştim ve demiştim ki, ‘Şimdi sarı kartı gördünüz, seslerini duyma zamanı. Eğer emeklinin sesini duyarsanız, asgari ücretin sesini duyarsanız, çiftçinin, esnafın sesini duyarsanız ben bir erken seçim çağrısında bulunmayacağım.

Çünkü o zaman geçim olur ama duymazsanız o zaman geçim olmazsa seçim olur’ demiştik. O günden bugüne hükümet, bu bahsettiğim kırılgan kesimlerle ilgili parmağını oynatmadı. Asgari ücreti zamlanmadı, emekli 10 bin alıyordu, 12 bin 500 yaptı. Ocak ayındaki 10 bin lira, 12 bin 500 lira oldu. O 12 bin 500 lira ocaktaki 8 bin liranın alım gücünde şu anda. Yani daha dokuz ay geçmiş, eldeki para 2 bin lira daha zayıflamış, işlevsizleşmiş, satın alma gücü düşmüş. O yüzden hep birlikte itirazı yükseltmek, bu iktidarı erken seçime zorlamak, erken seçimden sonra da onların unuttuklarına sahip çıkmak hepimizin görevi.”

Paylaşın