Hatimoğulları’ndan Bahçeli’ye Yanıt: Barışın Muhatabı İmralı’da

Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan için yaptığı çağrıya cevap veren Tülay Hatimoğulları, “AKP’nin dış politikası iflas etti. Kürt sorunun çözüm yolu bellidir. Ortadoğu ve Türkiye’de barışın muhatabı İmralı’da ağır tecrit altında bulunan sayın Abdullah Öcalan’dır. Çözümün yolu TBMM’dir. Biz inisiyatif almaya hazırız. Bir başlangıç olarak tecrit kaldırılsın” dedi ve ekledi:

“Kimseye ayar veremezsiniz, barışı herkes konuşmalıdır. Konuşmayanlar da konuşanların önüne engel teşkil etmesin. MHP Genel Başkanı “tecrit kaldırılsın, konuşsun” dedi. Tecrit 44 aydır devam ediyor. Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için yıllardır mücadele ediyoruz. Bırakın tecrit kalksın sayın Öcalan fiziki olarak çıksın konuşsun. Ne diyeceğini hepimiz görelim dedik geçen hafta, bu hafta da yineliyoruz. Vakit kaybedilmeden adım atılsın. Bugünden sonra hangi bedel ödenmesi gerekiyorsa onurlu bir barış için üzerimize düşeni yapmaya söz veriyoruz. Bu ülkeye onurlu bir barış gelecek.”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda PKK lideri Abdullah Öcalan için çağrı yaptı. Bahçeli, çağrısında şunları söyledi: “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM’de DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini açıklasın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenleme yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil ne Edirne, adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın. Hodri meydan, buna varız.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis’te partisinin haftalık grup toplantısında konuştu. Hatimoğulları, iktidarın çelik kubbe bahanesiyle borçtan vergi almaya yeltendiğini belirterek, “İktidar 100 bin TL üzeri limiti olan kredi kartlarından 750 TL vergi alacaklarını duyurdular. İktidar yediğimiz içtiğimiz her şeyden zaten vergi alıyor. Kazandığımız 3 kuruştan zaten vergi alıyor. Zaten yoksulun küçük üreticinin üzerine yıkılmış bir vergi sistemi var ama bununla da yetinmiyor elini yine cebimize uzatıyor ve borç olarak alınmış sayılan kredi kartındaki paranın limiti üzerinden bile para almaya çalışıyor. Bunu da çelik kubbe oluşturmak için de formüle etmekten hiç utanmıyorlar” dedi.

Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre; Hatimoğulları konuşmasını şöyle sürdürdü: “Güvenlik adıyla toplumun işini aşını çaldılar. Bir avuç zenginin kasasını doldurdular. Hazine ve Maliye Bakanı, “Savunma projelerine kaynak gerekiyor. ‘750 lira vergiyi çelik kubbe için alıyoruz’ diye bir açıklama yaptı. Herkese tavsiyemiz, bu iktidar milli güvenlik deyince herkes elini cebine atsın ve baksın. Bu iktidarın hırsız eli senin cebinde mi değil mi? Bu gerçekten söylüyoruz şaka olsun diye söylemiyoruz. Çünkü onlar her milli güvenlik dediklerini ellerini cebimize uzatıyorlar. Yurttaşın yoksulun cebine uzatıyorlar. Daha yoksullaşmaya hep birlikte karşı çıkarak, 750 TL’nin kredi kartı limiti üzerinden kesilmesine karşı çıkarak bizler bunu şimdilik erteletmiş olduk.

Şunu açık yüreklilikle ifade ediyoruz; Bu iktidar, uyguladığı ekonomi politikaları en temel milli güvenlik problemidir. Bu iktidar, yurttaşımızı aç bırakmıştır. Bu iktidar sistemle el ele vererek çetelerle bu ülkeyi yönetmeye kalkmıştır.
Kadınların çocukların katledildiği bir ülkeye dönüştük. Bu iktidar bu ülke için en büyük milli güvenlik sorunudur. Bugün bu kubbenin altında en büyük yaşam mücadelesini kadınlar veriyor. Silopi’de anneler dünyanın en temiz talebi olan barışı talep ettiler. Polis onları ablukaya aldı ve devlet şiddetinin en karanlık yüzüyle karşılaştılar. Şiddete maruz kaldılar. Beyaz tülbentleri ile barış talep eden anaların tülbentlerine bu iktidarın kolluk kuvveti aracılığıyla kan sıçratmıştır.

İktidar bu bütçeyi halkın, emekçinin, yoksulun, kadının sırtına yükleyerek bütçe yapmaya çalışıyor. Bu bütçe iktidarın politik tercihleri çerçevesinde geliştirilen bir bütçe. Bakın kadın katliamlarından bahsettik. yüreğimizi içimizi dağlayan her gün yüreğimizi paralayan ve politik olan kadın cinayetlerinin yaşandığı bir süreçte iktidarın 2025 yılı bütçesinde kadının güçlendirilmesi başlığı altında ayırmış oldukları bütçenin miktarına bakın. 5.9 milyar tl. Yani bu bütçe kadının güçlendirilmesi için her bir kadına günlük 38 kuruş düşüyor. Gerçek rakam bu. 38 kuruş. Harca harca bitmez.

İşte kadına verdikleri değer bütçede ona ayırdıkları parada mevcut. Aklımızla alay ediyorlar. Kadınlara 38 kuruşu layık gören bu iktidar faiz lobisine tam 1 trilyon 950 milyar TL ödenek ayırmış. 2025’te faize günde 5 milyar 416 milyon lira saatte 225 milyon lira dakikada 3 milyon 761 bin lira, saniyede 62 bin 693 lira ödeyecekler. Yani sadece saniyede faize ayırmış olan bütçe 4 asgari ücrete tekabül ediyor. Asgari ücretliye emekçiye emekliye verdikleri değeri yine faiz lobisine ayırdıkları bütçe ile kıyasladığımızda ne kadar değersiz olduğunu görüyoruz.

Sermayeye yapılan vergi kıyağının sadece 6’da biri deprem bölgesine ayrılmış. İçerde barış diyenler, güvenlikçi politikalara rekor bütçe ayırıyor. 2025 yılı içinde savunma harcamalarına toplam 1 milyar 608 milyon TL para ayrıldı. Geçen yıl 529 milyar TL idi yani yüzde 165 oranında artış göstermiş. Tam 47 milyar dolar savaş harcamalarına gidiyor. Bakın bunların dili başka söylüyor, pratikleri bambaşka. Bütçeleri ise çok başka. İktidarın meclise getirdiği bu bütçe bir sefalet, bir felaket, bir şiddet bütçesidir. Meclisteki görüşmelerde en güçlü muhalefeti biz DEM Parti olarak mutlaka yapacağız, her sene olduğu gibi.

“Yapması gereken ilk şey…”

Türkiye eğer gerçekten güvenli bir sınıra sahip olmak istiyorsa yapması gereken ilk şey silahların bırakılması dış politikasını barış ve diplomasi üzerinden inşa etmesi, yapması gereken ilk şey Kürt sorununu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözmesidir. Böylece IŞİD, Nusra gibi örgütlerin sınırlarımızı kevgire dönüştürmesine izin verilmemiş olur. Barış en güvenli olandır. Bunun altını buradan hem Türkiye hem de Ortadoğu için bir kez daha çizmek istiyorum.

Değerli Türkiye halkları hepimiz bu gerçekliği görmek durumundayız. Sahte güvenlikçi politikalar bizleri yoksullaştırdığı ekmeğimizi küçülttü. Kürt halkı bizlerin tarihsel kardeşidir. Türk Kürt Arap Acem, Ermeni ve birçok halk Ortadoğu’nun kadim halkıdır ve tarihsel kardeşlik vardır aralarında. Halkların dilini konuşması anadilinde eğitim görmesi, anayasa haklarının eşit bir şekilde tanımlanması bir ülkeyi bölmez tam tersine halklar arasındaki dayanışmayı güçlendirir. Bizleri daha güçlü bir toplum haline getirir.

Dünya savaşının zikredildiği bir dönemde savaşın yoğunlaştığı Ortadoğu’da demir kubbeler çözümün oylu olmadı. Şöyle dönüp İsrail Filistin savaşına Lübnan’a savaşa çekilmek istenen İran’daki gelişmelere baktığımızda; hiçbir demir kubbenin hiç kimseyi korumadığını gördük. Oysa barış korurdu. Gelin Ortadoğu’da Türkiye’ye kadar gök kubbeyi demirden çelikten arındıralım, gelin gök kubbeyi barışla dolduralım. Gelin barışın sesini sadece Türkiye’den değil, sınırları aşacak sınırların çok ötesine ulaşacak şekilde barış çığlığını hep birlikte büyütelim, bunu bir temel politik çizgi haline hep beraber getirelim. Halklar kazansın, barış kazansın, kardeşlik kazansın.

Değerli halklarımız, şu gerçeği tespit etmeliyiz. AKP’nin dış politikası iflas etmiştir. Ama bölgede barış demek için Kürt sorununun çözülmesi bizlerin elindedir. Kürt sorunun çözüm yolu, yöntemleri ve muhatapları bellidir. Ortadoğu ve Türkiye’de barışın muhatabı İmralı’da ağır tecrit altında bulunan Sayın Abdullah Öcalan’dır. Kürt sorunun çözüm yeri meclistir. Parlamentoda ve siyasette muhatap DEM Parti’dir. Demokratik zeminde siyasi partiler ve demokrasi güçlerinin tamamıdır, toplumun bizatihi kendisidir. Geçmiş deneyimlerimizden çok iyi biliyoruz ki toplumsallaşamamış bir barış gerçek olarak bir barışı gerçekleştirememiş sağlayamamış oluyoruz. Barış bilinci toplumun bütün hücrelerine yayılmalı ki, bütün toplum tarafından benimsenmelidir gerçek bir barış olsun. Bir başlangıç olacaksa tecrit derhal kaldırılmalıdır. Kürt sorunun çözümünde pusula demokratik müzakere ve onurlu barıştır. Çözümü kimseden dilenmiyoruz. Onurlu bir barış için üstünlük almaya hazırız.”

Bakın bugün MHP Genel Başkanı grup konuşmasında Sayın Abdullah Öcalan için tecrit kaldırılırsa konuşsun mahiyetinde bir konuşma gerçekleştirdi. Tecrit 44 aydır devam ediyor. Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması için yıllardır mücadele ediyoruz. Demokratik kamuoyu yıllardır ‘Tecrit kaldırılsın’ diyor. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit kesinlikle kaldırılmalıdır. Fiziki olarak gelsin konuşsun diyoruz. Geçen hafta, ne diyeceğini hep birlikte görelim dedik. Bu hafta da aynı sözü tekrarlıyoruz. Bırakın tecrit kalksın Sayın Öcalan çıkıp konuşsun ve ne konuştuğunu hep birlikte görelim.

Vakit geçirilmeden acil bir biçimde bu konuda adım atılmalıdır. Biz DEM Parti olarak onurlu bir barış için, demokratik cumhuriyetin inşası için ağır bedeller ödeyerek bugünlere geldik. Bu günden sonra da hangi bedeller ödenmesi gerekiyorsa, DEM Parti olarak üzerimize düşeni yapmaya hazır olduğumuzun altını buradan bir kez daha çiziyorum. Söz veriyoruz; bu ülkeye onurlu bir barış gelecek. Hep beraber gururla barış türkülerini söyleyeceğiz. Hep beraber dışarıda mavi gök kubbe altında kuşlar, ağaçlar barış türküleri eşliğinde dans edecek. O günler yakın ey güzel insanlık, o günler yakın ey güzel Anadolu, ey güzel Mezopotamya.”

Paylaşın

Bahçeli’den Abdullah Öcalan’a İkinci Çağrı

Partisinin haftalık grup toplantısında konuşan MHP Lideri Devlet Bahçeli, “Terörsüz bir siyaset hususunda herkes ittifak halindeyse değil, elimizi gövdemizi taşın altına koymaya hazırız. Teröristbaşı buyursun terörün bittiğini tek taraflı ilan etmiş demiştim. Bu çağrımın iç yüzünü anlamayan ve saptırmaya çalışanlar fazladır” dedi ve ekledi:

“Türkiye Yüzyılında terörü sıfırlamak amacına matuf ikinci hüküm cümlem şöyledir: Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin, TBMM’de DEM Grup Toplantısı’nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayeti gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılmasının önü de ardına kadar açılsın. Adres İmralı’dan DEM’e uzansın. Hodri meydan buna var mısınız?”

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu. Devlet Bahçeli’nin konuşmalarından öne çıkanlar şöyle:

“Bugün kitabın ortasından ve hiçbir yoruma ihtiyaç bırakmayacak nitelikte konuşacağım. Mevcut gerçeklere dayanarak muazzez milletimizin ayak bağlarını kalıcı olarak çözmenin belki de ilk adımını atmış olacağım. Türkiye’nin çözemeyeceği, üstesinden gelemeyeceği hiçbir sorunu yoktur. Yeter ki isteyelim, yeter ki diyelim.

Türkiye’nin çözemeyeceği, üstesinden gelemeyeceği bir sorun yoktur. Türkiye ekonomisi çok şükür şiddetli fırtınayı atlatmıştır. Milli gelirimiz 1.1 trilyon dolar sınırını aşmıştır. Battık diyenlerin yüzünü kızartmış hepsine mahcubiyet yaşatmıştır. Türkiye ekonomisi eski teorik şemalara sığmayan bir özellikle sürekli ilerleme ve gelişme halindedir. İşsizlik oranının gerilemesi umutları tazelemiş, spekülasyon yapanların hevesini kursağında bırakmıştır. Dünyada sular durulmazken Türkiye’nin azimli politikalarla ortaya çıkması siyasi istikrarı pekiştirmiştir. Bunun yanında gelir dağılım eşitsizliği canımızı sıkan bir durumdur.

Enflasyonla mücadele kesintisiz sürüyor. Enflasyonun tek hanelere gerileyeceğine inancım tamdır. Bu hedefleri gerçekleştirmek siyasi ve insani şeref borcumuzdur. Başaracağız. Cumhur İttifakı olarak hayat pahalılığını bitireceğiz, enflasyon canavarının boğazına urganı geçireceğiz. Muhalefetin çizdiği karamsar tabloları başlarına külah diye geçireceğiz. Enflasyonla mücadele kesintisiz sürmekte ve desteğimiz tamdır. Tek hanelere ineceğine inancım tamdır. MHP olarak yol haritamızı çizmiştik. Elimizden gelen her katkıyı vermeye her çalışmayı yapmaya varız.

Bilinmelidir ki Cumhurbaşkanlığı kabinemizin yanındayız, ekonomi yönetimine güveniyoruz. Doğru yolda olduklarını, doğru politikalar ile Türkiye yoluna konulan takozları teker teker kaldırdıklarını görüyoruz. Döviz kuru, faiz ve enflasyon kuşatmasını güç birliği yaparak kıracağız. Ekmeği büyüteceğiz. Dar ve orta gelirli insanlarımızı asla yalnız bırakmayacağız. Her vatandaşımızdan bir bahaneyle 750 lira almak yerine, tüm vatandaşlarımıza artan zenginlikten pay veren bir Türkiye’ye ulaşmak hayal değil, ulaşılacak bir hedeftir.

Diyarbakır’da Narin, Tekirdağ’da Sıla, İstanbul’da İkbal ve Ayşenur gadre uğramışlardır. Böylesi sapıklar her milletin ortak sorunudur. İnsan eşrefi mahlukattır, yaratılanların en şereflisidir. Bebeklere, çocuklara, kadınlara kast edenler esfeli safilindir. SGK’dan 8 bin TL alabilmek için pasif ötanaziye başvurarak cinayet işleyen yaratıklar insanlığın yüz karasıdır. Yenidoğan çetesi değil, ölüm ve soygun çetesi denebilir. Konuşmalarının gün yüzüne çıkmasından sonra şöyle düşündüm bir insan daha ne kadar küçülebilir. Bunlara verilebilecek hangi ceza fırın gibi vicdanları soğutabilir,

27 Mart 2023’te CİMER’e yapılan bir başvuru ile başlayan soruşturmanın yeniden gündeme oturması geçiştirilecek bir konu değildir. Düğmeye basılmışçasına cinayetleri furyasının seriye bağlanması, toplumsal infialin kışkırtılması başka tertibin ikmalini akla getirmektedir. Suçlunun yakasından tutulması en haklı taleptir. Bu cinayetler aylar öncesinde gündeme gelmiş ama bugünkü gibi konuşulup tartışılmamıştır. Sağlık Bakanlığı zamanında davaya müdahil olmuştur. Savsaklama söz konusu değildir.

Sağlık Bakanının istifasını istemek nasıl bir mantıktır, nasıl bir siyasi hesabın sonucudur. Siyasete malzeme yapmak art niyetlilik değil midir? Bakanın istifasını isteyenlerin işi gücü nifaktır. Bakanımızın sergilediği dürüst, ilkeli duruşundan ötürü tebrik ediyorum. Bebek katillerinin en ağır şekilde cezalandırılmalarını bekliyor, MHP’yi karalayan şerefsiz bir suçlunun tehditleri karşısında üstlendiği görevin itibarını koruyan Cumhuriyet Savcımız Yavuz Engin’i kutluyor, tertemiz alnından öpüyor, Allah sayılarını artırsın diyorum. Kurt inine giren çakalın akıbeti parçalanmaktır.

Hamas lideri Haniye’den sonra Yahya Sinvar’ı da katletti. 2 gün önce İsrail vandallığı aralarında kadın ve çocukları da bulunduğu 87 kişiyi öldürdü. Lübnan can çekişirken kanı dökülen masum sivil halktır. Cumhurbaşkanımızın Lübnan’daki Türkmen kardeşlerimize kapılarımızın açık olduğunu açıklaması soydaşlık hukukunun takdir edilecek tezahürüdür. ‘Yeni göç dalgası geliyor’ diyerek yaygara koparanların, Türk’ün Türk’ten başka dostu olmayacağını bilmemelerini elbette biliyoruz. Ancak empati yapmalarını, vicdanlı davranmalarını beklemenin de en doğal hakkımız olduğunu düşünüyoruz. Türk, Türk’e candır, yardır, yurttur, yuvadır, sonuna kadar emanettir.

Erken seçim tartışmaları: Kaos ve krizlerin kökleştiği bir dönemde Anadolu güven barış ve istikrar coğrafyası olmalıdır. Güneyimiz yanarken Kuzeyimiz toz duman içindedir, batımızda karanlık oyunlar planlanıyor. Objektif yorumları kendisinden duymak istediğimiz bir siyaset bilimci, güven bunalımının kök saldığını, tek çözümün erken seçim olduğunu zırvalayarak bunca sorun ortasında iç işgal cephesine hizmetkarlık yapmaktan utanmamıştır. Türkiye’de güven bunalımı yoktur. Bunayan bulaşık tipler vardır. Seçimler zamanında yapılacaktır, herkes siyasi hesabını buna göre yapmalı.

Cahile meydanı boş bırakırsan ayaklar, kendini baş oldum sanır. Baş olan ayaklar tek dursun, akıllı olsun, ayranımızı kabartmasın, asabımızı bozmasın, milletin sabrını yanlışa yormasın, bayramlık ağzını da daha fazla açtırmasın. Yapılan hiçbir kötülük, kimsenin yanına kalmaz. İçi dışı fitne fesat kumkumasına dönen bu zatın Anayasanın ilk 4 maddesine olumlu ya da olumsuz müdahale.

Uyarıyorum ayranımızı kabartmasın, bayramlık ağzımızı daha fazla açtırmasın. Yapılan hiçbir ihanet kimsenin yanına kalmaz yarına da bırakılmaz. Fetö’nün de yanına kalmadı. Dileğin cehennemde ebediyen yanmasıdır. Bu teröristin Türkiye’de gömüleceği toprak yoktur. Nerede Türkiye düşmanlığı yapmışsa orada çürüyüp gitmelidir. Kulun hesabı varsa Allah’ın da hesabı vardır.

Çözüm süreci tartışmaları: DEM’e uzattığım el günlerdir konuşuluyor, tartışılıyor. Dedikodu borsası rekorlar kırıyor. Birileri yine rahat durmuyor, samanlıkta iğne arayışına kalkışıyor. Yeni çözüm süreci iddiaları malumlarınız olacağı üzere gündeme geldi. Türkiye’nin yeni bir çözüm sürecine değil, ortak aklı çalıştırmaya, dış dayatmalara kapalı durmaya ihtiyacı vardır. Türkiye’nin sorunu Kürtler değil, bölücü terör örgütüdür. Tek tek Kürt kardeşlerimin sorununu çözmek mecburidir ama kolektif kimlik ve etnik temelde çözüme atıf yapmak vahim bir tehlikedir. Kürt sorunu var demek, Kürtleri sorun gören sahte yüzlerin, yıkım bekleyenlerin ortak propagandasıdır.

Türkiye Devleti, asimilasyon politikasına hiçbir zaman teşne olmamıştır. Kürt sorunu vardır demek ,Kürtleri sorun gören sahte yüzlerin sözleridir. Terör başka siyaset başkadır. Silah dışlanmadan Türk vatandaşları layık olduğu insanlık seviyesine ulaşamayacaktır. Hiçbir taviz geri adım teröristi tatmin etmeyecektir. Terörün silahsız çözümü yoktur. Terör örgütünün taleplerini kabul etmek ona boyun eğmek değildir. Bölücü terör örgütü PKK’nın silahlı eylemleri başarısızlığa mahkumdur.

Türkiye teröre müsamaha göstermeyecektir. Demokratik reformların yapılması akla en yakın gerçektir. 6 Haziran 2011’de Diyarbakır mitinginde demiştim ki, Brüksel’dekiler sizi benden daha iyi tanıyamaz. Bütün teröristlerin silahlarıyla dağdan inip teslim olması, cezalarını çekmeleri tek çıkıştır. Ne ABD ne AB ne Irak ne Suriye ne de bir başka ülkeyle birlikte Kürt kardeşlerimizin sözcüsü olması imkansızdır. TBMM’de her meselenin ele alınıp milli akılla çözümü mümkün ve mecburidir. Terörsüz bir siyaset hususunda herkes ittifak halindeyse değil, elimizi gövdemizi taşın altına koymaya hazırız.

‘Türkiye’ye getirilirken her türlü hizmete hazırım diyen terörist başı buyursun, terörün bittiğini, örgütün tasfiye edildiğini tek taraflı ilan etsin’ demiştim. Bu çağrımın iç yüzünü anlamayan ve saptırmaya çalışanlar fazladır. Türkiye Yüzyılında terörü sıfırlamak amacına matuf ikinci hüküm cümlem şöyledir: Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin, TBMM’de DEM Grup Toplantısı’nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayeti gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılmasının önü de ardına kadar açılsın. Adres İmralı’dan DEM’e uzansın. Hodri meydan buna var mısınız?

CHP Genel Başkanı istediği kadar sağa sola gitsin, orayı burayı ziyaret etsin… Bu eli tutan tutar tutmayan yumruklaşmış olur.”

Paylaşın

Babacan’dan “Normalleşme” Yorumu: Muhalefet Dikkat Etmeli

“Normalleşme” tartışmalarına ilişkin değerlendirmede bulunan DEVA Lideri Ali Babacan, “Normalleşmeden kasıt konuşuyor olabilmekse sonuna kadar destek veririz. Ama bu diyalog hiçbir zaman muhalefetin görevini yapmasına engel olmamalıdır. Yeterince eleştiremiyorsanız o da zarar verebilir” dedi ve ekledi:

“Normalleşme iktidarın ifadesi. Demek ki anormallik yaptıklarını kabul ediyorlar. Muhalefetin çok dikkat etmesi lazım. Biraz oralarda problem var. Benim gözlemim bu. Yeterince sağlam bir şekilde muhalif duruşu ortaya koymak lazım. Yanlışa yanlış diyebilmek lazım. Muhalefet ben daha iyi yaparım iddiasını ortaya koyması lazım. Biz her alanda görüşlerimizi ortaya koyuyoruz. Ansiklopedi büyüklüğünde çalışmamız var. İktidar olduğumuzda ülkeyi yönetmeye hazırız diyoruz. Bunu Türkiye’de yapan yok.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy’un sorularını yanıtladı. Babacan’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

“Fetullah Gülen, yakın tarihimizde bu ülkeye en büyük zararı vermiş insanlardan birisi. Kurmuş olduğu yapıyı hain darbe teşebbüsüne kadar yönlendirebilecek, bu ülkenin Meclis’i savaş uçaklarıyla bombalanmasına sebep olacak kadar dengesini yitirmiş bir kişi. Keşke Türkiye’ye iade edilip, hesap verebilseydi. Başka bir hesap yeri ver, orada ne yapar bilmem. Sadece Türkiye’ye değil aynı zamanda dinimizin kutsallarını istismar ederek çok geniş kitleleri yanlış yönlendirdi. Ölmüş bir kişinin arkasından konuşurken dikkatli olmak lazım ama sonuç olarak bakıldığında bu ülkeye en büyük zarar vermiş birisi.

Bu tür örgütler bazı ülkelerin servisleri açısından çok elverişli örgütlerdir. Herhalde bugüne kadar o örgütü destekleyen, koruyan, kollayan her kimse işlerine yarıyorsa kullanmaya devam edeceklerdir. Örgütün sonu da gelebilir. Biz ülkemizi, devletimizi FETÖ ve benzer yapılardan korumak. Çok dikkat etmek lazım. Bu örgüt aynı zamanda kendini saklamayı bilmiş bir örgüt. Çok çok dikkat etmek lazım. Bu işin yolu şuradan geçiyor, devlete alımlarda mutlaka ehliyet ve liyakat gözetilecek. Belli kurumlarda öbeklenmeler, klikleşmeler olduğunda her zaman risktir. Ehliyet ve liyakata göre birimlerin oluşması lazım. Kamuya alımlarda ve terfilerde objektif kriterlere göre hareket etmesi lazım. FETÖ gider METÖ gelir bu ülkenin başı dertten kurtulmaz. Ehliyet ve liyakattan sapmamak durumundasınız. Türkiye Cumhuriyeti kendine dikkat etmesi lazım. Asla bir al-vere girilmemesi lazım.

Türkiye son 6-7 yıldır büyük bir çöküş içinde. Bu sadece ekonomi değil aynı zamanda hukuk, adalet ve ahlaki çöküş. Türkiye’de insanlık çöküyor şu anda. Kadınların başını keserek katledenleri mi ararsınız, Narin kızımızın katledilişi, yeni doğmuş bebeklerin canıyla oynayanları mı ararsınız. Türkiye’de kurumlar sağlam çalışmadan, yargı bağımsız, tarafsız çalışmadan, Türkiye’nin herhangi sorunu çözmesi mümkün değil. Ekonomi bir tezahürdür. Rakam olarak görürsünüz. Onun altındaki sosyal çöküntüyü biraz sonra fark edersiniz. Bugün Türkiye’de uyuşturucu problemi var. Yasadışı kumar. Cep telefonundan insanlar yasa dışı bahis oynuyor. Siz Instagramı kapatabiliyorsunuz, Twitter’ı yaşatabiliyorsunuz. Devlet bunlarla uğraşabilir. Vatandaşın bu işe yönelmesi biraz da alnının teri, bileğinin gücüyle bu memlekette para kazanmak zorlaştı. Para kazanmak için kısa yoldan köşeyi dönme metodları arıyorlar. İhale peşinde koşan, kendine açılmış özel alanlarda para peşinde koşan gençlerle dolu oldu bu ülke.

Ekonomi işin kolay tarafı. Bugün Cumhurbaşkanı olsam sağlam 10 kişiyi ekonominin başına koyarım. Haftanın 2 saatlik toplantılarla en geç 2 yılda düzelir. Büyük bir hasar oluştu. Sayın Erdoğan’ın ‘Alanım ekonomi, ekonomistim’ diye diye, damat döneminden bu yana çok büyük hasar oluşturdu. TÜİK niye şeffaf çalışmıyor? TÜİK bizim zamanımızda herşeyi açıklarken niye şimdi açıklamıyor. Merkez Bankası niye açıklamıyor? Aldığı sattığı dövizi yayınlamak durumda. Kur Korumalı Mevduat açıklandığı an ‘Bu devleti Hazine’yi batırma projesedir’ dedim. Şimdi ondan kurtulmak için kıvranıyorlar. Yüz milyarlarca dolarlık maliyeti oldu bu işin.

Maliye ve para politikası sıkıştırması gerekli. Şu anda Cumhurbaşkanı olsam hemen Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplarım. Bu anayasanın gereği. Sosyal tarafları dinlemesi gerekir. Kurumları bağımsız ve güçlendirmesi gerekiyor. TUİK’i dışarıdan denetletirsiniz anında düzelir. Tasarrufla ilgili ne yaptılar bugüne kadar? Gerçek tasarruf kamu alımlarında. Devlet 1 liralık ürünü 3 liraya mal ediyor. Deprem konutlarındaki maliyete bakıyoruz bire üç maliyetler artıyor. Maliyetler gerçek inşaat maliyetlerin çok üzerinde seyrediyor. Kamu alımlarıyla ilgili en ufak değişiklikler yapıldı. Mevzuatta acele işler diye madde var. AB’nin kamu ihale mevzuatı var. Niye gelip Türkiye’de uygulamıyorsunuz? Şu anda 28 ülke bunu uyguluyor. 28 ülkede yatırım olmuyor mu? Şeffaf ve açık olduğunda menfaat şebekeleri çalışmayacak.

Türkiye’de en önemli kayıt dışılık gayrimenkul sektöründe. Gerçek fiyatından tapu alınabiliyor mu? Ödediğinin çok altında bir fatura ile alabiliyor. Ekonomi yönetimi şu anda el atamıyor. Siyasetin kayıt dışı finansmanı oralardan geliyor. Oralardan geldiği için siyasi partiler dokunamıyor, konuşamıyor. Biz rahatız, konuşuyoruz. İmar değişiklikliği belediye meclisinden oybirliği ile çıkar. Partiler imar meclisinde anlaşıyor.

Sosyal medyada bu iş yeraldığında ancak toplumda farkındalık oluşuyor. Birileri cep telefonuyla bir şeyleri çekmediğinde toplumsal farkındalık oluşmuyor, buna üzülüyorum. Doğal yollardan kamuoyunda farkındalık ve hassasiyet oluşması lazım. Hükümetle, iktidarla ilgili olan herşeyi örtme çabası var. Haber olmasını engelleme çabası var. Sosyal medyada ancak birileri yakalarsa farkındalık oluşuyor. Yaşlı bakımında, tedavisinde özel hastanelerin sosyal güvenlik kurumu ile bütün ilişkisini masaya yatırmak gerekiyor. Daha fazla işlem yapıyormuş gibi fatura edip, rakamları devletten almaları ile ilgili şebeke olabilir. Bu soruşturma geniş denetimle yürümeli. Esas olan kural bazlı yönetim. Daron Acemoğlu Nobel İktisat Ödülü aldı. Kurumların inşası ve sağlam kurumların refaha katkısıydı Acemoğlu’nun konusu.

Hukuk adalet işlemiyorsa, yargı tarafsız işlemiyorsa. Yargı sağlam çalışsa, kimse korunup, kollanmasa, suçlu hak ettiği cezayı görse insanlar buna cesaret edemez. Kırmızı ışıkta geçtiğinizde hiçbir bedel ödemeyeceğinize inansanız bir süre sonra kim takar. Bir grup insan bir şekilde iktidarla ilişkim var arkam sağlam diye düşünüyor. Kuralların işlemesi ancak uymayana yaptırımla mümkün. Bu yaz 2 gün Singapur’daydım. Bir sürü kural tabelası var. Tabelaların altında ceza miktarı yazıyor. TIR şoförlerimizin kurallara uyma şekliyle Avrupa’daki kullanış şekli farkıdır. Demek ki kural bazlı yönetimle çok çok alakalı. Ülkemizin Cumhurbaşkanı anayasaya uymuyorum, Anayasa Mahkemesi’ne saygı duymuyorum diyebiliyorsa. Hele hele kurala uymayan bundan menfaat sağlıyorsa tutabilene aşk olsun.

“Refahın en yüksek olduğu 10 ülkenin 9’u parlamenter sistemle yönetiliyor”

Yeni anayasa çalışmaları ilan edildi. Sayın Kurtulmuş bizi davet etti. Kendisine anayasa çalışmamızı bıraktık geldik. Bizim güçlü bir parlamenter sistemini hedefleyen, güçler ayrılığını sağlayan, Meclis’i güçlendiren, temel hak ve özgürlükler konusunda çalışmamız hazır. Bizim kafamız parlamenter sistemde çok net. Çık kılpayı farkla alınmış bir referandumdu. İnsanlar yaşadı, sonuçları gördü. Biz kendi adayımızla çıktık, sayın Erdoğan çıktı, 52’ye 48 çıktı.Şimdi kamuoyu araştırmalarında parlamenter sistemi isteyen vatandaşlarımızın sayısı çok. Sorulduğunda cevap veriyorlar. Biz partimizi kurarken dünyaya baktık. Hukukun üstünlüğünde ilk 10 ülkenin 9’u parlamenter sistemle yönetiliyor. Refahın en yüksek olduğu 10 ülkenin 9’u parlamenter sistemle yönetiliyor. Başkanlık sisteminin de tek tük başarı örnekleri var ama parlamenter sistem o ülkenin vatandaşı için daha yüksek mutluluk üretiyor ve hukuk daha iyi yönetiliyor.

Türkiye’de niye enflasyon patladı? Tek kişinin ısrarı ve inadı yüzünden. Gıda ve enerji enflasyonu neden dünyada en yükseklerde? Bir kişinin koskoca sistemi yanlış yönlendirmesiyle. Sağlam kurumlarınız, bağımsız çalışan Merkez Bankası yoksa, parlamento denetim görevini yapamıyorsa bir kişinin hataları koskoca ülkeyi bir yere götürüyor. Vatandaşlarımızın nihai oy tercihi, sadece ekonomi, enflasyon değil, bir bütüne bakıyor. 2023 seçimlerinde açık söyleyeyim, 6’lı masadaydık. Vatandaşlarımızı kavgasız, gürültüsüz bu ülkeyi yöneteceğimize ikna edemedik.

Normalleşmeden kasıt konuşuyor olabilmekse sonuna kadar destek veririz. Ama bu diyalog hiçbir zaman muhalefetin görevini yapmasına engel olmamalıdır. Yeterince eleştiremiyorsanız o da zarar verebilir. Normalleşme iktidarın ifadesi. Demek ki anormallik yaptıklarını kabul ediyorlar. Muhalefetin çok dikkat etmesi lazım. Biraz oralarda problem var. Benim gözlemim bu. Yeterince sağlam bir şekilde muhalif duruşu ortaya koymak lazım. Yanlışa yanlış diyebilmek lazım. Muhalefet ben daha iyi yaparım iddiasını ortaya koyması lazım. Biz her alanda görüşlerimizi ortaya koyuyoruz. Ansiklopedi büyüklüğünde çalışmamız var. İktidar olduğumuzda ülkeyi yönetmeye hazırız diyoruz. Bunu Türkiye’de yapan yok.

Vatandaşlarımıza ‘DEVA Partisi hakkında kanaati nedir?’ diye sorun. Taksi şoförüne sorun. ‘İyi yönetir, güvenilir ve sorunu çözer’ diyor. Bizim aynı zamanda güçlenmemiz gerekiyor. Geçen hafta büyük kongremizde yeni bir süreç başlattık. Bir yanda iktidar var bir yandan da ne yapacağını ortaya koyamamış ana muhalefet var. Vatandaşımız bu ikisinden birine mahkum kalmamalı. Biz Türkiye için hedefleri ve hayalleri örtüşen partilerin daha yakın çalışması lazım üçüncü bir yol inşa etmesi lazım. Gelecek Partisi’nden ‘birleşme olabilir’ mi dendi. Heyetlerimiz çalıştılar.

İleride belki olabilir. Gerçek birleşmenin neticesinde çift başlı sonucu olmaması lazım. Şahıslardan bağımsız şekilde gerçek birleşme olması gerekiyor. Biz şimdi onu rafa koyduk, her zaman raftan inebilir. Daha fazla partinin ortak cephe oluşturmasına çalışıyoruz. Konuştuğumuz partiler var. Onların rızasını almadan isim telaffuzunu uygun görmem. Önümüzdeki aylarda vatandaşlarımıza ‘İki tarafa gönlünüzün olmadığını anlıyoruz, onun için güçlü üçüncü seçenek için yola çıktık, birlik ve beraberlik içinde karşınızdayız’ demek istiyoruz. Bu belli sayıda partinin güç ve enerji birliği. Seçime giderken ittifak halinde mi gidilir, nasıl listelerle gidilir. Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda neler olur, zaman içinde konuşulur. Önce birlik ve baraberliği sağlayıp vatandaşımızın karşısına çıkmak.”

Paylaşın

AK Parti Sözcüsü Çelik’ten Özel’e “Kürt Sorunu” Tepkisi

Partisinin MKYK toplantısı sonrası açıklamalarda bulunan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Selahattin Demirtaş’ı cezaevinde ziyaret eden CHP Lideri Özgür Özel’i sert sözlerle eleştirdi.

Ömer Çelik, “Kürt vatandaşlarımıza dönük ayrımcı uygulamaları çözerken karşımızdaydılar. Şimdi bu sorunu çözmüşüz, sonra Özgür Özel bunu gündeme getiriyor gecikmiş bir tarih okuması olarak. Bu da gerçekten anokronik bir durum” dedi.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısının ardından açıklamalarda bulundu. Artı Gerçek’in aktardığına göre; Özel’in Selahattin Demirtaş’ı ziyareti için Çelik, “Burada kimin kimi ziyaret ettiği bizi çok ilgilendirmez. Yapılan açıklamaların ortak noktası var” ifadelerini kullanan Çelik şöyle devam etti:

“Hükümete çağrı yaparken, hükümeti hukukun üstünlüğünü saygı duymaya davet ediyorlar. Hukukun üstünlüğünden bahsedenlerin öncelikle terör örgütüyle ilgili ne düşündüklerini açıklaması lazım. Kobani olaylarında yapılan konuşmaları biliyoruz. Terörist başının heykelini dikmesinden kimin bahsettiğini biliyoruz. Hukukun üstünlüğü öncelikle terörün dışlanmasından geçer. Hukuk devletinin en büyük tehdidi terördür.

Bütün cümleler hükümete karşı söylenmiş ama terör örgütüne karşı bir şey söylenmemiş. Hem ziyaret edenin hem ziyaret edilenin cümlelerinde bu söylenmemiş. Öncelikle Kobani olayları başta olmak üzere terörist başının heykelini dikmek yaklaşımı başta olmak üzere bunların yanlışlıkları konusuda sayın Özgür Özel’in bir şeyler söylemesi, PKK terör örgütüne karşı net bir tutumu söylenmesi ve bunun da kamuoyuyla paylaşılması gerekirdi.

Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar olan süreci değerlendirerek sayın Özel’in konuşmasında, bundan sonrasında da şöyle yapacağız gibisinden bir yaklaşım ortaya konuluyor. Bu da tek millet prensibinden bizim açımızdan aykırıdır. Biz ikinci sınıf vatandaş olgusunu kabul etmiyoruz. Bütün Kürt vatandaşlarımızı kast ederek ‘kendilerini eşit hissedene kadar’ diyor sayın Özel. Biz bu düzenlemeleri yaparken karşımızdaki en sert blok CHP’ydi.

CHP’nin o zamanki yöneticileri bütün düzenlemeler yapılırken askeri ve yargı vesayetini kışkırtmak istiyordu. Başörtüsü söz konusu olduğunda bu sorunun en büyük siyasi destekçisi CHP’ydi. Sorunu çözdükten sonra aradan yıllar geçti sayın Kılıçdaroğlu çıkıp ‘bu konuyu çözeceğiz’ dedi. Halbuki biz bu konuyu çözerken de karşımızda olanların başında sayın Kılıçdaroğlu vardı. Aynı mesele Kürt vatandaşlarımıza dönük ayrımcı uygulamaları çözerken karşımızdaydılar. Şimdi bu sorunu çözmüşüz, sonra Özgür Özel bunu gündeme getiriyor gecikmiş bir tarih okuması olarak. Bu da gerçekten anokronik bir durum.”

“Yeni çözüm sürecine” ilişkin tartışmalara da değinen Çelik şöyle devam etti “Sayın Cumhurbaşkanımızın Meclis açılışından sonra sayın Devlet Bahçeli’nin açıklamaları iç cepheyi güçlendirme başlığı üzerinden. Bölgede ve diğer gelişmeleri birlikte okuduğumuzda Türkiye’de iç cephenin korunması herkes için bir sorumluluk olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin meşruiyet alanından taviz söz konusu değildir. Terör örgütüne destek veren ifadeler kullanan siyasi partiye dönük olarak terörle aralarına mesafe koymaları, Türkiye partisi olmalarına dönük faaliyettir. Çözüm sürecinde yapılan devletin sert gücünü kullandığı kadar yumuşak gücünü kullanılması, terör örgütünün silah bırakması ve ülke topraklarını terk etmesiydi.

Sayın Cumhurbaşkanımız ‘ülkeyi terk etmeleri yetmez silahlarını gömerek ülkeyi terk etsinler’ demiştir. Terör nihayetinde insanlık suçudur. Türkiye’de siyasal katılma yolları açıktır. Terörün hiçbir meşruiyeti ve mazereti zaten söz konusu olamaz. Buradaki iç cephe kavramı Türkiye’nin temel değerleri ve hassasiyeti etrafında daha doğru, kararlı hareket etme, Türkiye’nin demokrasisi, Cumhuriyetin kazanımlarını daha güçlü şekilde koruma davetidir. Bunun bu şekilde anlaşılması gerekir.

“Terörle bir pazarlık söz konusu değildir”

Sayın Bahçeli terörist başına ‘Türkiye’ye hizmet etmek istiyorsan silah bırakmalarını söyle’ dedi. Bunu İYİ Parti Genel Başkanı sayın Müsavvat Bey çarpıttı. Terörle bir pazarlık söz konusu değildir. Türkiye’nin içindeki siyasetin de bu t emel hassasiyetler etrafında konsolide olmasına dönük bir çağrıdır. Sayın Özgür Özel de bir tarafından tutup, başka türlü ifadeler kullanmış. Muhalefetteki diğer partilerden de başka türlü ifadeler geldi. Hem Cumhurbaşkanımızın hem Devlet Bey’in ifadeleri açıktır.

Birileri şunu da söylüyor, yakından takip ediyoruz. Bölgesel gelişmeler olunca hükümetle, Cumhur İttifakı içeride sıkıştı, bunun için hamle yapıyor deniyor. Herhangi bir sıkışma söz konusu değildir. Türkiye’ye dönük olarak kötü niyet besleyen herkesle hazırlıklarımız da kuvvetimiz de vardır. Atatürk’ten bugüne kadar iç bünyemizi güçlü tutalım çağrıları yapılmıştır, bu çağrıları da o şekilde değerlendirmek gerekir.”

Paylaşın

Çözüm Süreci Tartışmaları: Özgür Özel’den TBMM Vurgusu

Selahattin Demirtaş ziyareti sonrası basın mensuplarına açıklamalarda bulunan CHP Lideri Özgür Özel, “Sayın Demirtaş’la birlikte memleketin neredeyse tüm sorunlarını hızlı hızlı ve son derece kıymetli değerlendirmelerini de Sayın Demirtaş’ın dinleyerek, müzakere ettik…” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Toplumsal barış için başlangıcın kadın haklarından, çocukların korunmasından başlaması konusunda mutabakatında konuştuk. Elbette adalet konuştuk, adaletsizliği iliklerine kadar yaşayan iki kişi ile birlikte. Elbette ekonomik krizi ve bu ekonomik krizin toplumun en kırılgan kesimlerini nasıl zorladığını konuştuk…”

“TBMM’nin odakta olmadığı hiçbir sürecin sonuç almadığını” söyleyen Özgür Özel, Selahattin Demirtaş ile gelecekte de diyaloğu sürdüreceklerini belirtti.

Özel, “Çok yakından takip edeceğimiz bir süreçte Sayın Demirtaş’ın öneminin altını bir kez daha çiziyorum. Herkes başka aktörlere çağrı yapıyor, yapılsın… Asıl olan Türkiye’nin çıkarları için doğru adımın hep beraber atılmasıdır. Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda engelleyeceği olmayacaktır. Tarih önünde, gelecekte bu günler hatırlandığında gurur duyacağımız bir pozisyonda olacağımızı açıkça ifade etmek istiyorum” dedi.

CHP lideri ayrıca, ilerleyen günlerde bu tartışmaya odaklanarak “bir sis etkisiyle yoksulluğun, işsizliğin, satın alma gücünün görünmez kılınmasına” izin vermeyeceklerini de vurguladı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) tutuklu olan eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı ve eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı’yı Edirne F Tipi Cezaevi’nde ziyaret etti.

CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun eşlik ettiği Özel’in cezaevi ziyareti yaklaşık üç saat sürdü. Özel, Demirtaş ve Mızraklı ile görüşmesinin ardından cezaevi önünde gazetecilere açıklamalarda bulundu. Özel, “Gecikmiş bir ziyaretti” dedi, “Selahattin Demirtaş ile konuşmadan doğudaki altı ile gitmenin bir anlamı olmayacağını” söyledi, “yeni çözüm süreci” tartışmalarına ilişkin şöyle konuştu:

“Türkiye demokratikleşmeye önem verecekse, bunun adımı atılacaksa tüm aktörler kıymetlidir. Ancak Selahattin Demirtaş gibi bir aktörün öneminin altı da kalın kalın çizilmelidir. Gelecekte iyi şeyler olacaksa kimse kimseyi engellememeli… 86 milyonun çıkarı birlikte gözetilmelidir. Çok kolay bir muhalefet imkanı varken, Sayın Bahçeli’nin bugüne kadar bize ve DEM’e söyledikleri, bunları yapmak varken ‘uzatılan el doğrudur’ demeye devam ediyoruz. Ancak bu süreci çok yakından ve dikkatle takip ediyoruz…. Herkes kendine göre bir tarif yapıyor. Ben bir tarif yapacak değilim. Bölgeye gideceğim, altı günde altı ili ziyaret edeceğim, döndüğümüzde genel bir değerlendirmede bulunacağım…”

CHP Genel Başkanı, ziyaretine dair, “Sayın Demirtaş’la birlikte memleketin neredeyse tüm sorunlarını hızlı hızlı ve son derece kıymetli değerlendirmelerini de Sayın Demirtaş’ın dinleyerek, müzakere ettik… Toplumsal barış için başlangıcın kadın haklarından, çocukların korunmasından başlaması konusunda mutabakatında konuştuk. Elbette adalet konuştuk, adaletsizliği iliklerine kadar yaşayan iki kişi ile birlikte. Elbette ekonomik krizi ve bu ekonomik krizin toplumun en kırılgan kesimlerini nasıl zorladığını konuştuk…” açıklamasını yaptı.

“TBMM’nin odakta olmadığı hiçbir sürecin sonuç almadığını” söyleyen Özgür Özel, Selahattin Demirtaş ile gelecekte de diyaloğu sürdüreceklerini belirtti.

Özel, “Çok yakından takip edeceğimiz bir süreçte Sayın Demirtaş’ın öneminin altını bir kez daha çiziyorum. Herkes başka aktörlere çağrı yapıyor, yapılsın… Asıl olan Türkiye’nin çıkarları için doğru adımın hep beraber atılmasıdır. Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda engelleyeceği olmayacaktır. Tarih önünde, gelecekte bu günler hatırlandığında gurur duyacağımız bir pozisyonda olacağımızı açıkça ifade etmek istiyorum” dedi.

CHP lideri ayrıca, ilerleyen günlerde bu tartışmaya odaklanarak “bir sis etkisiyle yoksulluğun, işsizliğin, satın alma gücünün görünmez kılınmasına” izin vermeyeceklerini de vurguladı.

Gazetecilerin sorusu üzerine Özel, Fethullah Gülen’in ölümüne dair de açıklamada bulundu, “tehlike geçmedi” dedi: “Kişiler öldüklerinde öbür dünyaya veballe gidiyorlarsa herhalde bu dünyadan öbür dünyaya en çok veballe giden kişi Fethullah Gülen’den başkası değildir. Gerisinde çok acılar, çok kötülükler bıraktı ve gitti. Gittiği yerde hesabını verir. Türkiye’de yargı önünde vermesini isterdik, olmadı… Türkiye’de belki aktiviteleri görünür değil ama dünyanın dört bir yanındalar… Devletin içine sızıp devletin silahını kendi silahı yapmış bir silahlı terör örgütünden, onun liderinden bahsediyoruz… Sadece kurucusu öldü, örgüt ortada duruyor. Bu tehlike geçti gibi bir düşünceye kimse kapılmasın.”

Açıklamaları sırasında Özgür Özel “yenidoğan çetesi” skandalına karışan hastanelerin kamulaştırılmasını da istedi, Gülen hareketine bağlı kurumlara yönelik uygulamaları hatırlattı: “Nasıl Türkiye’ye ihanet ediyorlar diye bu Fethullah Gülen cemaatinin bütün hastanelerini kamulaştırıldınız, bundan büyük ihanet mi olur, gelin bu hastaneleri kamulaştırın. Bu hastanelerden hizmet alanları zora sokmadan, devlet hastanesi olarak derhal atamaları yapalım. Hastanesinde bir bebeğin hayatıyla oynayarak zenginleşen ya da bunların yapılmasına engel olamayanlar da görsünler başlarına geleni… Yenidoğan çetesine alan açan bir hastanenin de o hastanenin sahibinin elinde kalmaması lazım.”

“Sorunların çözüm yolu siyaset, çözüm kurumu TBMM’dir”

Özgür Özel’i ziyaretinin ardından, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da bir açıklama yaptı. Özel’e ziyareti için teşekkür eden Demirtaş; “Toplumsal birliğe, güçlü beraberliğe, adalete ve barışa susamış, ekonomik krizin yol açtığı yoksullukla boğuşan halkımızın yararına olduğuna inandığımız tüm konuları samimiyetle tartışma fırsatımız oldu” dedi.

Demirtaş açıklamasını şöyle sürdürdü: “Türkiye’de siyaset kanalları uzun yıllardır tıkalı durumdadır. Devlet işleyişi oldu bittilerle, Anayasa’ya aykırı uygulamalarla keyfi şekilde sürdürülmektedir. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “normalleşme, yumuşama” diye ifade ettiği sürecin ayaklarının yere basması, ete kemiğe bürünmesi isteniyorsa yapılması gereken ilk şey, hukukun üstünlüğüne her alanda saygı duymaktır. Bu olmadan siyaset kanalları da açılmaz, normalleşme zemini de oluşmaz. Türkiye’deki sorunların çözüm yolu siyaset, çözüm kurumu da TBMM’dir.

Sayın Özel’in ziyareti vesilesiyle bu konularda görüş alışverişinde bulunma fırsatını yakalamış olduk. Gelir adaletsizliğinden demokrasiye, dış politikadan Kürt sorununa, doğa haklarından emeklilerin, gençlerin, çocukların ve özellikle kadınların sorunlarına kadar birçok konuda verimli bir tartışma yürüttük, son günlerde açığa çıkan bebek katliamını ve sağlık sistemini ele aldık. Ayrıca Türkiye’nin temel sorunlarının çözümünde siyasetin rol üstlenmesinin, diyaloğun ve iş birliğinin öneminin altını çizerek el sıkışma seremonisinin devamının gelmesi için siyasete şans tanınması gerektiğini ifade ettim.

Bu aşamada, seçim hesaplarına girmeden, ittifak yarışlarıyla tartışmanın önünü kesmeden, barış için herkesin katkısının önemine değindim. Sayın Özgür Özel ile yaptığımız bu anlamlı ve değerli görüşmenin absürt bir yönü vardı, o da görüşmeyi cezaevinde yapmış olmamızdı. Umarım Kobani ve Gezi kumpas davaları rehineleri başta olmak üzere, Sayın Selçuk Mızraklı ve Sayın Bekir Kaya dahil tüm siyasi tutsakların hakları bir an önce iade edilir ve özgürlüklerine kavuşurlar, bu zalimce adaletsizlik son bulur. Ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın İmamoğlu’na yönelik siyasi yasak girişimleri gibi yargısal operasyonlardan da artık vazgeçilir.

Bizler her şart ve koşulda demokratik siyasette ısrarcı olacağız ve demokrasinin, toplumsal barışımızın sağlanması için üzerimize düşen sorumluluğun gereklerini yerine getireceğiz. Ayrıca, kurumsal işleyişimize uygun bir şekilde, görüşmenin içeriğini avukatlarım aracılığıyla DEM Parti Genel Merkezine aktaracağım. Sayın Özel’e bu anlamlı ziyareti nedeniyle bir kez daha teşekkürlerimi sunarken kendisine başarılar diliyor, şahsında tüm Cumhuriyet Halk Partililere içten selam, sevgilerimi gönderiyorum.”

Paylaşın

Demirtaş’tan İstanbul Sözleşmesi’ne Dönüş Çağrısı

Özgür Özel’e ilettiği çağrı metnini sosyal medya hesabından paylaşan Selahattin Demirtaş, her dilde hizmet veren Alo Şiddet hattı kurulması gerektiği ve 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”un tartışılmadan uygulanması gerektiği ifade etti.

Selahattin Demirtaş, “Bu çağrı ben dahil tüm erkeklere, zihniyetimizle yüzleşme çağrısıdır. Kadınlara yönelik cinayet, şiddet, tecavüz, taciz, tehdit vakaları kan donduran vahşet boyutlarına ulaştı. Kadınlar için sokaklar, iş yerleri, okullar, hastaneler hatta yaşadıkları ev bile cehennem azabına dönüştü, toplumsal kaygı içindeyiz” dedi.

Demirtaş, “Bir erkek olarak bu konuda çağrı yapmak bile zor çünkü cinsiyet olarak fail olan tarafta yer aldığımı biliyorum. Kadınların maruz kaldığı şiddet, bireysel değil toplumsal bir sorunun yansımasıdır ve bu soruna karşı mücadeleyi salt kadınların omzuna yüklemek yerine biz erkeklerin de elimizi taşın altına koymamız gerektiği açıktır. Buradan tüm erkeklere sesleniyorum, sadece bir dakika duralım ve düşünelim; suçu, suçluyu başka yerde aramayalım. Bu düzenin yaratılmasından, şiddeti besleyen zihniyetin oluşmasından söylemlerimizle, eylemlerimizle hepimiz sorumluyuz” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) tutuklu eski Eş Genel Başkanı  Selahattin Demirtaş’ı Edirne Cezaevi’nde ziyaret etti. Ziyaret öncesinde Demirtaş’ın avukatları, Demirtaş’ın kitabını ve yazdığı çağrı metnini Özgür Özel’e teslim etti.

Demirtaş, Özel’e iletilen çağrı metnini sosyal medya hesabı üzerinden yayınladı. Metinde şu ifadeler yer aldı:

“Kadınların Çığlığını Duyuyoruz

Bu çağrı ben dahil tüm erkeklere, zihniyetimizle yüzleşme çağrısıdır.

Kadınlara yönelik cinayet, şiddet, tecavüz, taciz, tehdit vakaları kan donduran vahşet boyutlarına ulaştı. Kadınlar için sokaklar, iş yerleri, okullar, hastaneler hatta yaşadıkları ev bile cehennem azabına dönüştü, toplumsal kaygı içindeyiz.

Bir erkek olarak bu konuda çağrı yapmak bile zor çünkü cinsiyet olarak fail olan tarafta yer aldığımı biliyorum. Kadınların maruz kaldığı şiddet, bireysel değil toplumsal bir sorunun yansımasıdır ve bu soruna karşı mücadeleyi salt kadınların omzuna yüklemek yerine biz erkeklerin de elimizi taşın altına koymamız gerektiği açıktır.

Buradan tüm erkeklere sesleniyorum, sadece bir dakika duralım ve düşünelim; suçu, suçluyu başka yerde aramayalım. Bu düzenin yaratılmasından, şiddeti besleyen zihniyetin oluşmasından söylemlerimizle, eylemlerimizle hepimiz sorumluyuz. Sorgulamaya, değişime kendimizden başlayalım. Biz erkekler doğuştan bu kadar vahşi, barbar, acımasız değiliz. Erkek egemen zihniyeti adım adım biz yarattık ve bu şiddet döngüsünün kurulmasına biz sebep olduk. O halde eşit, adil, güvenli bir yaşam inşa edilmesine fırsat sunma sorumluluğu da bizdedir.

Kalıcı bir çözüm bulmak için, erkeklerin bu konudaki sorumluluğu sessiz kalmaktan öte hem özeleştiri yapmak hem de sistemi dönüştürmeye yönelik taleplere destek olmaktır. Ancak bu destek, kadınlara ne yapmaları gerektiğini söyleyen bir dil yerine, onların yanında yer alarak ve dinleyerek verilmelidir. Bu yazı da toplum olarak sorumluluklarımızı yeniden hatırlamak için kaleme alındı.

Unutmayın; kadınlar biz erkeklere sesleniyor, isyan ediyor, feryat ediyor, mücadele ediyorlar. Biz de kendimizle samimiyetle yüzleşerek kadınların mücadelesine omuz verelim.

Bu utanca, bu vahşete ve barbarlığa ortak olmak istemeyen tüm erkeklere çağrımdır, gelin her yerde yüksek sesle biz de haykıralım ve “Kadınların çığlığını duyuyoruz.” diyelim.

Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, bugün ziyaretimize gelen Sayın Özgür Özel’e, tüm siyasi parti liderlerine, milletvekillerine, yargı mensuplarına, barolara, belediyelere, sivil toplum örgütlerine, güvenlik bürokrasisine çağrı yapıyorum: Acil ve etkili tedbirler için lütfen iş birliği yapın, kadınların isyanını ve haklı taleplerini duyun. Siyasetteki erkek egemen dili, modeli, politikaları ve uygulamaları değiştirerek işe başlayalım.

Toplumsal barışı inşa etmek istiyorsak gelin önce buradan başlayalım. Çünkü özgürlük ve demokrasi herkes için hayata geçmeden barış da sağlanamaz.
Bu çerçevede kadınların talep ve beklentilerini, sadece aracılık ederek bir kez daha duyurmak istiyorum.

Acil Önlemler:

1. İstanbul Sözleşmesi yeniden imzalanmalı ya da iptalinden vazgeçilmeli. Sözleşmede yer alan tüm maddelerin uygulanması için ivedilikle harekete geçilmeli.
2. Kadınlara yönelik suçlarda cezasızlığa son verilmeli. Tehdit, hakaret, şantaj, ısrarlı takip gibi suçlarda da tutuklama dahil cezai ve kontrol tedbirleri uygulanmalı.
3. Devlet kurumları ve yöneticileri, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığa karşı net bir tutum içinde olmalı ve kadın aleyhine açıklamalardan kaçınmalı.
4. Kadına yönelik tehdit, şiddet suçu şikayete bağlı olmamalı, şikayet olursa da şikayetçinin ismi ve adresi gizlenmeli, soruşturma kamu adına yürütülmeli ve Bakanlık soruşturmanın bizzat tarafı olmalı.

5. Kadına yönelik şiddet ve cinayet soruşturmalarını kadına yönelik şiddete karşı düzenli eğitim ve destek alan polisler, savcılar ve hakimler yürütmeli.
6. Kadına yönelik tehdit ve şiddet, katalog suçlara dahil edilmeli ve tutuklama sebebi sayılmalıdır.
7. Bakanlıkça geliştirilecek bir uygulamayla kadınlar, telefonlarından tek tuşla o anki baz istasyonundan sinyal alan tüm telefonlara yardım sinyali gönderebilmelidir.
8. Sokak aydınlatması olmayan tek bir park ve sokak kalmamalı.
9. Gece ve gündüz; park, sokak, meydan ve caddelerde güvenlik tedbirleri arttırılmalı.
10. 6284 sayılı yasada yer alan elektronik kelepçe, tüm riskli vakalarda uygulanmalı.

Orta Vadeli Önlemler:

1. Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet konuları ilkokuldan itibaren zorunlu ders olarak müfredata dahil edilmeli.
2. Kadınlara yönelik istihdam olanakları arttırılmalı, tüm iş yaşamında kadınlara iş güvencesi ile eşit işe eşit ücret politikası uygulanmalı.
3. Sığınak sayıları arttırılmalı, sığınaklardaki kadınları güçlendirme politikalarına önem ve öncelik verilmeli.
4. Ücretsiz olarak 7/24 herkesin ulaşabileceği, her dilde hizmet veren Alo Şiddet hattı kurulmalı.
5. Tüm il ve ilçelerde yaygın halk eğitimleri, paneller, açık oturumlar, konferanslar düzenlenerek erkeklerin bilinci arttırılmalı. Tüm billboardlarda her ay, bir hafta boyunca sadece bu konuda duyarlılık çağrısı yapan afişlere ücretsiz yer ayrılmalı.
6. Özel televizyon kanalları ve TRT’nin tüm kanallarından, her gün kamu spotu niteliğinde yayınlarla bu konu işlenmeli. Hazırlanacak video hakkında kadın örgütlerinden görüş alınmalı.

7. Televizyon dizilerindeki kadına yönelik şiddet içeren sahnelere son verilmeli.
8. Kadın örgütlerinin talepleri doğrultusunda ve İstanbul Sözleşmesi’nde de yer alan Cinsel Saldırı Kriz Merkezleri kurulmalı.
9. Tüm illerde tüm kadın örgütlerinin de yer aldığı kadına dönük şiddet ve ayrımcılığa son koordinasyonları kurulmalı.
10. 6284 sayılı yasadaki koruyucu ve önleyici tedbirler kadınların talebi halinde hızlıca alınmalı, yasanın tartışılmasına son verilmeli.
11. Kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz kapsamında hüküm giymiş kişilerin cezaevinde kadınlara dönük ayrımcılık ve şiddete karşı zorunlu eğitim almaları sağlanmalı.
12. Bu çalışmaların tümü, kadın örgütleri ve ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla ortak irade ve birlikte çalışmayla hayata geçirilmeli, şiddete karşı mücadelede yan yana ve kararlı bir duruş sergilenmeli.”

Paylaşın

İmamoğlu’ndan Özel’e: Her Gün Erken Seçim Demek Yerine, Sorun Çözmeliyiz

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP Lideri Özgür Özel’in erken seçim çağrılarına ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Bir muhalif partinin her gün ‘erken seçim’, demesi yerine, ben partimin her gün ülkenin sorunlarına çözüm önerilerini anlatan bir parti olmasını daha doğru bulurum” yanıtını verdi.

İmamoğlu, Yavaş ve Özel ile parti içinde diyalog kanallarının açık olduğu mesajı da verdi: “Ortak akıllı süreci en doğru yere ulaştırmak konusunda kararlı bir ekibiz. Genel başkanım en az benim kadar kararlı. Bu konuda birbirimizi tamamlayarak, birbirimize katkı sunarak en başından beri mutlaka bu az önce söylediğimiz bütün olumsuzlukların müsebbibi süreci sona erdirerek, Türkiye’yi çok aydınlık bir sürece taşımak konusunda karalı bir ekibiz.”

Türkiye Belediyeler Birliği ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ankara’da gazetecilerle bir araya gelerek yaklaşık üç saatlik bir toplantıda gündeme dair sorulara yanıt verdi.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın aktardığına göre; CHP’nin cumhurbaşkanlığı adaylığı için en güçlü iki isimden biri olan İmamoğlu, daha önce farklı yorumlanabileceği ve dedikodulara yol açabileceği gerekçesiyle böyle bir toplantıya fırsat bulamadığını belirtti ve TBB Başkanı olarak bu toplantıyı gerçekleştirdiğini ısrarla vurguladı.

İmamoğlu, bu toplantının “Ankara’ya ısınıyor, Ankara’ya açılıyor” biçiminde yorumlanmasının doğru olmayacağını ifade etti.

Türkiye’de büyük bir çürüme ve çöküş olduğunu belirten İmamoğlu’na, bir çıkış yolu olarak bir erken seçim bekleyip beklemediği sorusu yöneltildi. İmamoğlu, erken seçime ‘milletin karar vereceğini’ ifade etti. Ancak İmamoğlu, önümüzdeki seçimlere ilişkin de bir özeleştiri yaptı:

“Bugün itibariyle bu seçimi kazanacak bir iktidar önümüzde yoktur. Bu seçimi kaybedersek bir tek muhalefet olarak biz kaybederiz. Kendi hatalarımızla, eksiklerimizle, uyuşmazlığımızla ya da hazırlıksız olmamızla kaybederiz.

“Bu manada da buna fırsat vermeyecek bir muhalefet yapısını kurmak, toplumsal muhalefeti güçlü bir biçimde bir araya getirmek, çocuklarını dahi, gençlerini dahi Türkiye’nin geleceğini nasıl hazırlayacağını, kalem kalem her konuda izah edecek hale getirecek bir muhalefet duruşu ve ortak aklın hakim olduğu bir ortam bize seçimi kazandırır.”

İmamoğlu bu özeleştirisinin altını çizdi ve hatta toplantının sonunda bir kez daha bu ifadeleri tekrarladı.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyelerine “ahmak” dediği iddiasıyla yargılandığı ve hakkında siyasi yasak istenen davayla ilgili değerlendirmelerde bulunan İmamoğlu, kendisinin adalete inancını korumak istediğine vurguladı.

Dava yargıcının teamüle uygun olmayan şekilde değiştirilip, Samsun’a sürüldüğünü anımsatan İmamoğlu, AKP’li bir belediye Meclis üyesinin de “’Hakimin Samsun’a neden sürüldüğünü birazdan anlatacağım” sözleriyle bunu itiraf ettiğini vurguladı.

İmamoğlu, “yargısal tacize uğradığını” söyledi: “İşin özü şudur; ben kimseye ‘ahmak’ demedim. Bana ‘ahmak’ diyene sözümü iade ettim, çok net. Ben ciddi bir yargısal tacize uğradığımı düşünüyorum. Bazen yurt dışında soranlar oluyor, anlatın diye, nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Utanıyorum ve anlatamıyorum.”

Yargıyı silah olarak kullanıp, siyasi menfaat sağlamanın, millette karşılığı olmadığını, bunun en somut örneğinin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi süreci olduğunu belirten İmamoğlu, “Bu millet mağdur edilenin yanında olduğunun ve bunun en güçlü cevabını da 23 Haziran 2019’da verdiğini daha dün yaşadınız. O bakımdan umarım bu yanlıştan dönerler” dedi.

“Takım arkadaşıyız, yol arkadaşıyız”

Sık sık “Cumhurbaşkanlığına aday mısınız?” sorusuyla karşılaşan İmamoğlu da aynı soru toplantıda da yöneltildi. “Günü geldiğinde, tabii bakarız” diyen İmamoğlu, adaylığa günü geldiğinde ”milletin”, ”partisinin” karar vereceğini ifade etti.

İmamoğlu, CHP Lideri Özgür Özel’in, cumhurbaşkanı adaylığı ile ilgili “Sağ açık Mansur Yavaş, sol açık Ekrem İmamoğlu” tarifine katılmadığını da ilk kez bu toplantıda açıkladı:

“Ben bu mevki işine hiç sıcak değilim, daha doğrusu pozisyon meselesine. Biz takım arkadaşıyız, yol arkadaşıyız. Bu işin sağ açığı, sol açığı olmaz. Yol arkadaşlığı müessesesi benim için önemlidir. Bunu ben genel başkanımla da paylaştım bu arada, yani paylaşmadığım bir duygu değil. Ve yol arkadaşlığı, takım arkadaşlığı meselesinin hedefi tektir. Ve biz o hedefe koşan insanlarız. O takımın içindeki insanlarız. Günü geldiğinde dediğim gibi hem partimizin kurulları hem de milletimiz en doğru kararı verecektir.”

Bu konuda Özel’e yaptığının “sempatik eleştiri” olduğunu vurgulayan İmamoğlu, Özel’in de kendisine hak verdiğini ifade etti.

İmamoğlu’nun Özel’e ikinci eleştirisi ise “erken seçim çağrısı” konusunda oldu. Özel’in ısrarlı çağrılarının anımsatılması üzerine İmamoğlu, erken seçimin zamanlamasını bilemeyeceğini vurgulayarak, “Bir muhalif partinin her gün ‘erken seçim’, demesi yerine, ben partimin her gün ülkenin sorunlarına çözüm önerilerini anlatan bir parti olmasını daha doğru bulurum” yanıtını verdi.

İmamoğlu, Yavaş ve Özel ile parti içinde diyalog kanallarının açık olduğu mesajı da verdi: “Ortak akıllıla süreci en doğru yere ulaştırmak konusunda kararlı bir ekibiz. Genel başkanım en az benim kadar kararlı. Bu konuda birbirimizi tamamlayarak, birbirimize katkı sunarak en başından beri mutlaka bu az önce söylediğimiz bütün olumsuzlukların müsebbibi süreci sona erdirerek, Türkiye’yi çok aydınlık bir sürece taşımak konusunda karalı bir ekibiz.”

“Ben görevimin başındayım ve İstanbul’a hizmet ediyorum”

İmamoğlu, cumhurbaşkanı seçilmesi halinde parlamenter sisteme dönmeye sıcak bakmadığı yorumlarına da yanıt verdi. Cumhurbaşkanının mevcut sistemle seçileceğini anımsatan İmamoğlu, “kontrolsüz” dediği mevcut sistemin değişmesini istediğini vurguladı.

Sistemi düzeltmek için yeni anayasaya ihtiyaç olmadığını vurgulayan İmamoğlu, “Ama bu ülkenin gerçekten iyi bir anayasa düzeni için, gerçekten bugünü temsil eden doğru bir parlamentoya kavuşması lazım. Umarım o parlamento, doğru bir süreçte, iyi bir çoğunlukla ülkemizin demokratik ve hukukun üstünlüğü kavramlarıyla geleceğini hazırlayacaktır” görüşünü dile getirdi.

Son dönemde CHP kulislerinde, İmamoğlu’nun hakkındaki davadan siyasi yasak kararı çıkması ihtimaline karşı, CHP Genel Başkanı olması formülünün devreye sokulabileceği iddiaları konuşuluyor. “CHP Genel Başkanı’na siyasi yasak getirmenin daha zor olacağı” gerekçesiyle bu iddia dillendiriliyor. İmamoğlu, bu soruya temkinli yanıt verdi:

“Ben öyle bir fırsatçı insan değilim. Yani böyle bir gündemin bir parçası olmam. Olmadım da… Partimin genel başkanı var. Gerçekten böyle bir ‘sıradan dava’ bile denmeyecek bir meselenin işte kurtuluşu ‘partiye, genel başkanı ol’ vesaire… Ben görevimin başındayım ve İstanbul’a hizmet ediyorum. Böylesi bir kavramla değil ama bir süreç gelişir, oluşur ya da dönemimin sonu olur, başka bir vesile olur… Oluşana kadar da İstanbul’a hizmet etmeyi çok önemli buluyorum ve başarılı olmayı istiyorum. Öyle bir gündemim yok.”

İmamoğlu, parti yönetiminde yaklaşık bir yıl önce gerçekleşen değişim anımsatılarak, “değişim talepleri karşılandı mı?” sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Tabii ki eksiklerimiz var ama güzel olan şu; biz eksiklerimizi konuşuyoruz. Yani daha dün bile konuştuk. Haftada bazen iki kez konuşuyoruz. Benim şahsen tespit ettiğim ya da ekibimizin tespit ettiği ne varsa bunları anında genel merkezle paylaşan mekanizmalarımız var.

“Benim bizzat Genel Başkanla konuşmak ve paylaşma konusunda hiçbir engelim, hiçbir sınırım yok. Kaldı ki benzer bir durumu bana yaşatan bir Genel Başkanımız var. O muazzam bir fırsat alanı doğuruyor bize. Eksiklerimizi de birebir çok açık konuşabiliyoruz. Sadece ikili olarak da değil, kurullar çerçevesinde de dönem dönem konuşuyor, tartışıyoruz.”

CHP’nin oyunun düştüğü eleştirilerini de değerlendiren İmamoğlu, anketlerde büyük oranda partisinin birinci olma konumunu sürdürdüğünü, ancak “tarafsız seçmen”in büyüdüğünü ifade etti.

“Bu seçimi iktidar kazanamaz. Ancak biz istersek kaybederiz”

Başarı için her günün, saatin önemli olduğuna dikkat çeken İmamoğlu, “Umarım genel başkanımızın partimizdeki başarısı bizlerin şu anda aldığı şehirlerinde ya da ülke genelinde aldığımız sorumluluklardaki başarımız bizi iktidara taşıyacağına da inancım tamdır” dedi.

İmamoğlu, bir kez daha özeleştirisini anımsatıp, “Bu seçimi iktidar kazanamaz. Ancak biz istersek kaybederiz. Biz de milletimiz adına, milletimizin kazanması için kararlı bir ekibiz” diye konuştu.

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin, Meclis’in yeni yasama yılı açılışında, DEM Partililer’in elini sıkması ile başlayan siyasette yumuşama atmosferi, “yeni çözüm süreci mi başlıyor?” sorularını gündeme taşımıştı.

İmamoğlu, ”Kürt sorununun, ülkenin en önemli sorunu” olduğu belirtirken, el sıkmanın değerli olduğunu, ancak Meclis ve toplumsal zeminde konunun tartışılması gerektiğini söyledi. Ancak iktidarın samimiyeti konusundaki kuşkusunu da dile getirdi:

“Benim tek dileğim ve isteğim bir an önce bu konuyla ilgili çözüm süreçlerinin, problemlerin tartışma süreçlerinin en uygar, medeni şekilde olgunlaşması. Buna ihtiyaç var. Ama bu bir seçim stratejisi ise, masaya pazarlık unsuru olarak getirilecekse valla hiç getirmesinler. Zarar verirler yarın iyi bir dönemin oluşmasına. Pazarlık değil, samimi konuşulma meselesi bu.”

İmamoğlu, İstanbul Barosu Başkanı seçilen İbrahim Kaboğlu’nun, Anayasa’nın ilk 4 maddesiyle ilgili yaptığı “Değişmez maddelere olumlu anlamda dokunulabilir” açıklamasını eleştirdi.

Kaboğlu’nun “talihsiz bir başlangıç” yaptığını belirten İmamoğlu, “Anayasa’nın ilk dört maddesi gayet olumlu bir biçimde, gayet güçlü bir biçimde tariflenmiştir ve bu dört maddenin Türkiye’mizde mevzu edilecek bir pozisyonu ve durumu yoktur. Bu çok net” dedi.

Fethullah Gülen’in ölümünü de değerlendiren İmamoğlu, “Türkiye’nin bir dönemine kara bir leke olarak işlenen örgütsel yapının başındaki insanı vefatından sonra Allah’a havale ediyorum, Allah bildiği gibi yapsın isterim” dedi. Gülen’in, Türkiye’ye büyük bir travma yaşattığına işaret eden İmamoğlu, göz yumulması halinde, Türkiye’de benzer örgütlerin “üreme kapasitesi” olduğuna işaret etti.

Paylaşın

Çözüm Süreci Tartışmaları: Ala’dan “Normalleşmeyi Artıralım” Yorumu

Yeni çözüm süreci tartışmalarına ilişkin konuşan AK Partili Efkan Ala, “Biz anlatalım. Şimdi biz Cumhur İttifakı… Biz her gün konuşuyoruz. Ama diyoruz ki Türkiye’de, Türkiye’nin etrafında olup bitenlere bakıyoruz arkadaşlar. Türkiye’nin etrafında savaş var. Ukrayna, Rusya savaşıyor” dedi ve ekledi:

“Dünyanın eşi görülmemiş katliamları İsrail orada yapıyor. Lübnan’a saldırdı, Gazze’yi yok etti. İnsanlık gözümüzün önünde, değil mi? Tarumar ediliyor. Böyle bir vahşet görülmüş şey değil. Bir katliam çetesi, bir devlet örgüt gibi davranıyor. Hiçbir kural tanımadan her şeyi yok ediyor. Değerleri yok etti, insanlığı yok etti, vicdanı yok etti.”

“Bir sorunu bir ülke nasıl en az maliyetle çözer dersen siyasetle, diplomasıyla çözer. Şimdi bunun için biz diyaloğu çoğaltmak, uzlaşmayı çoğaltmak, konuşmayı çoğaltmak istiyoruz. Bir sene önce de Suriye’de savaş vardı. Bakın normalleşmeyi artıralım diyoruz.”

2015’te sona eren “çözüm süreci” döneminde İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanvekili Efkan Ala, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) vekilleriyle tokalaşmasının ardından ‘yeni süreç’ tartışmalarına ilişkin ikinci kez konuştu.

Geçtiğimiz günlerde “Çözüm süreci masamızda yok” diyen Ala, Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy’un sorularını yanıtladı. Ala, tartışmalara değinerek, “Şimdi ne yapıyoruz? Diyoruz ki daha fazla el birliği, daha fazla siyasi diyalog, daha fazla siyaset güçlensin. Normalleşmeyi artıralım diyoruz” dedi.

Ala, Ersoy’un “Beklentiniz ne? Mesela DEM Parti’nin PKK ile arasına mesafe koyması, PKK ile ilişkisi olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna “İlişkiler kesilecek. Bu konu tartışma konusu değil. Olduğu zaman da diyalog kurulamaz. Onun için biz şimdi bir diyalog zemini olsun istiyoruz. Herkes üzerine düşeni yapmalı. Yani biz başkalarını sürekli tanımlamayalım ama herkes de, her parti de Türkiye’de işler daha iyiye gitsin istiyor ise işlerin daha iyiye gitmesini sağlayacak inisiyatifleri almalı. Alıyoruz, bak Cumhur İttifakı olarak alıyoruz. Başkaları da alsın. Sen de değiş ve oturalım gibi bir şey mi? Bu kadar tefsire bile lüzum yok ki” yanıtı verdi.

Ala, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir dönem daha aday olacağı iddialarına da “Şimdi böyle şeyler, gereksiz tartışmalar. Yani biz anayasadan bahsediyoruz. Cumhurbaşkanımız girdiği her seçimi kazanmış. Bu anayasa değişikliğini de biz yapmışız. Öyle mi? Ve biz o kadar hesap içerisinde olsaydık o zaman yapmazdık bu anayasa değişikliğini. Bunlar gereksiz tartışmalar.

Yani kim yaptı anayasada? İki dönemi kim koydu? Var mıydı önceden? Biz koyduk. Şimdi mesele bu değil, mesele hazır siyaset vesayetten kurtulmuşken, her istediğini toplumu dikkate alarak konuşmak mümkün hale gelmişken, toplumda böyle bir beklenti içindeyken, biz de gelişmekte olan ülkenin üst seviyesi, gelişmiş ülkelerin de eşiğindeyken, şunu yapalım, bir fırsata dönüştürelim. Ondan sonra millet kararını verecektir” cevabını verdi.

“Türkiye’nin etrafında savaş var”

Ersoy’un, “Çözüm Süreci yeniden başlıyor? O yoksa ne oluyor? Bu tokalaşma, Cumhurbaşkanı’nın açıklaması, Öcalan’a çağrı, bazı görüşmeler, Sırrı Süreyya Önder’in teşekkür etmesi… Bir şey oldu. Ne oldu?” sorusuna da cevap veren Ala, şöyle dedi:

“Biz anlatalım. Şimdi biz Cumhur İttifakı… Biz her gün konuşuyoruz. Ama diyoruz ki Türkiye’de, Türkiye’nin etrafında olup bitenlere bakıyoruz arkadaşlar. Türkiye’nin etrafında savaş var. Ukrayna, Rusya savaşıyor. Dünyanın eşi görülmemiş katliamları İsrail orada yapıyor. Lübnan’a saldırdı, Gazze’yi yok etti. İnsanlık gözümüzün önünde, değil mi? Tarumar ediliyor. Böyle bir vahşet görülmüş şey değil. Bir katliam çetesi, bir devlet örgüt gibi davranıyor. Hiçbir kural tanımadan her şeyi yok ediyor. Değerleri yok etti, insanlığı yok etti, vicdanı yok etti.

“Bir sorunu bir ülke nasıl en az maliyetle çözer dersen siyasetle, diplomasıyla çözer. Şimdi bunun için biz diyaloğu çoğaltmak, uzlaşmayı çoğaltmak, konuşmayı çoğaltmak istiyoruz. Bir sene önce de Suriye’de savaş vardı. Bakın normalleşmeyi artıralım diyoruz.

“Seçimden sonra Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı geldi. Sayın Cumhurbaşkanımızı ziyaret etti. Sonra efendim normalleşme daha da tahkim edilsin diye açıklamalar yapıldı. Yani daha fazla diyalog, daha fazla karşılıklı uzlaşma, konuşma zemini olsun diyoruz Cumhur İttifakı olarak  ama ondan önce zaten her şeyi söyleyen Cumhuriyet Halk Partisi eski genel başkanı şimdi de bunlara nasıl karşı çıkıyor bakın. Değil mi? Nasıl mesela ağzı alınmayacak şeylerle açıklamaları yapıyor. Yani biz o zaman her şeyi mümkündü de mi yapmadık? Böyle bir şeyi dikkate almanız lazım. Şimdi müsait oldu, mümkün oldu, yapıyoruz.”

Paylaşın

“Yenidoğan Çetesi” Skandalı: Memişoğlu’ndan “Denetleme” Mesajı

Kamuoyuna ‘yenidoğan çetesi’ olarak yansıyan oluşumla ilgili tepkiler büyürken, Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, “Bütün dünyanın takdir ettiği sağlık sistemimizi, kişisel çıkarları ve maddi menfaatleri için lekelemeye çalışanlara göz açtırmayacağız” dedi.

Haber Merkezi / Kemal Memişoğlu, “Mevcut denetleme sisteminin güncellenmesi ve her branştan konusunda uzman hekimler ve akademisyenlerden oluşan komisyonlar oluşturulacaktır. Özel hastanelere ilişkin denetimler aralıksız devam ederken Özel sağlık kurumlarına ilişkin yapısal reformlar da bakanlığımızın gündemindedir” ifadelerini kullandı.

Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, gündemi sarsan “Yenidoğan Çetesi”yle ilgili açıklama yaptı. Sosyal medyadan açıklama yapan Memişoğlu şu ifadeleri kullandı:

“Sağlık sistemimizi suistimal ederek vatandaşlarımızı ve en değerli varlıkları olan evlatlarını tehdit edenlere göz açtırmamak için süregelen denetimlerimiz her zamankinden daha sıkı bir şekilde gece-gündüz yapılmaya devam edilecektir. Mevcut sağlık hizmetlerimizi hiçbir aksama ve suistimale izin vermeden sürdürürken, Bakanlığımızın denetim ekipleri sadece yenidoğan branşı için değil hastanelerdeki tüm branşların denetlenebilmesi amacıyla tam kapasiteyle sahada olacaktır.

Mevcut denetleme sisteminin güncellenmesi ve her branştan konusunda uzman hekimler ve akademisyenlerden oluşan komisyonlar oluşturulacaktır. Özel hastanelere ilişkin denetimler aralıksız devam ederken Özel sağlık kurumlarına ilişkin yapısal reformlar da bakanlığımızın gündemindedir.

Bütün dünyanın takdir ettiği sağlık sistemimizi, kişisel çıkarları ve maddi menfaatleri için lekelemeye çalışanlara göz açtırmayacağız. Afetlerde, salgın hastalıklarda büyük fedakarlıklarla görev yapan sağlık çalışanlarımızın itibarını da bir avuç açgözlü çeteye çiğnetmeyeceğiz!”

Bakan Tunç: Zerre kadar taviz vermeyiz

Öte yandan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, AK Parti Karabük Merkez İlçe 8. Olağan Kongresi’ne katıldı. Tunç, çıkışta basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı. “Yenidoğan çetesi” soruşturmasına ilişkin soru üzerine Tunç, bir vatandaşın 27 Mart 2023 tarihinde CİMER’e ihbarıyla başlayan bir süreç olduğunu anlattı.

Tunç, İstanbul’daki bazı özel hastanelerde, yenidoğan bakım ünitelerinin işletilmesinde maddi çıkar sağlandığı ve ihmal sonucu bebeklerin ölümüne neden olunduğu iddialarına ilişkin gelen ihbarlar neticesinde soruşturma başlatıldığını ifade etti.

Sağlık Bakanlığı’nın, bu ihbarları İstanbul İl Sağlık Müdürlüğüne ilettiğini bildiren Tunç, “bunun üzerine İl Sağlık Müdürlüğünün gecikmeksizin hem idari soruşturma başlattığını hem de adli soruşturma için Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu” kaydetti. Tunç, kolluk güçlerinin birtakım araştırmalar yapmasının ardından soruşturmanın derinleştirildiğini, bu süreç içerisinde delillerin toplandığını belirtti.

Delillerin toplanma sürecinde, savcılığın İl Sağlık Müdürlüğü ile irtibatlı olduğunu aktaran Tunç, “Soruşturma gizli ama bebeklerle ilgili bir risk ortaya çıktığında da bu hemen ilgili Sağlık Müdürlüğüne bildirilerek onların korunması, onların hayata tutunmasıyla ilgili olarak da titiz davranıldı” dedi.

Tunç, yaklaşık 1 yıllık bir araştırma ve soruşturmanın neticesiyle 26 Nisan 2024 tarihinde 47 kişinin gözaltına alındığını hatırlatarak, “Bunların 4’ü doktor, 18’i hemşire. 112 personelleri de var içerisinde, hasta görevlileri, hastane görevlileri de var. 47 gözaltı, 22 kişi tutuklanmıştı. 11’i doktor olmak üzere, 25 kişi hakkında da adli kontrol kararı verildi” ifadelerini kullandı.

O günden bu yana iddianameyle ilgili hazırlıkların devam ettiğini kaydeden Tunç, Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü süreçte hazırlanan iddianamenin, Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesine sunulduğunu dile getirdi.

Tunç, soruşturmayı yürüten savcıya yönelik bir tehdit durumunun yaşandığına işaret ederek, “Onunla ilgili de ayrıca soruşturma açıldı. Hiç kimse yargı mensuplarını bu şekilde tehdit edemez ve korkutamaz. Yargı mensuplarımız yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı çerçevesi içerisinde görevlerini yaparlar. Görevlerini ifa ederken, hiçbir kimseden çekinmezler. O nedenle özellikle yargı görevini etkilemeye yönelik ve soruşturmayı yürüten savcıya tehdide yönelik kişiler hakkında da soruşturma açıldı. O soruşturma da bir yandan devam ediyor” değerlendirmesinde bulundu.

Mahkemenin, şu anda iddianameyi değerlendirme aşamasında olduğunu vurgulayan Tunç, “Ama şu anda bekleyeceğiz. İddiaların neler olduğu, suç kayıtlarının neler olduğu ve delillerin neler olduğunu, mahkeme iddianameyi kabul ettikten sonra görebileceğiz. Şunu ifade etmek istiyorum, özellikle ben bir baba olarak ifade etmek istiyorum, Türkiye Cumhuriyeti Devleti hiçbir zaman gerek kamu hastanelerinde gerek özel hastanelerde bebeklerin ölümüne müsaade etmez. Bu anlamdaki kararlılığımızı sürdürmeye devam ederiz. Başından beri bunu devam ettirdik, bundan sonra da edeceğiz.” şeklinde konuştu.

Tunç, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, dün Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu ve kendisini kabul ettiğine değinerek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ve orada da bu soruşturmanın titizlikle devam etmesini, varsa sorumlular bu konuda, bebeklerin ölümüne yol açan bir durum söz konusuysa gerek idari gerek adli ne gerekiyorsa yapılması konusundaki kesin kararlığını da ifade etti. Bu kişilerin yargı huzurunda hesap vermelerini istedi. Bu anlamda da zaten süreç devam ediyor.

Önümüzdeki günlerde Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesinin, bu konudaki iddianameyi değerlendirme hususunu hep beraber takip edeceğiz. Ve iddianame kabul edildikten sonra da gizlilik ortadan kalkacak ve kamuoyu bu iddialarla ilgili olarak suçlamaları ve suçlanan kişileri de görmüş olacak. Temennimiz, bu sürecin hızlı bir şekilde sonuçlanması ve yargı sürecinde de varsa sorumluların hesap vermesi. Bu konudaki kararlılığımızdan kesinlikle zerre kadar taviz vermeyiz.”

Paylaşın

Çözüm Süreci Tartışmaları: Bahçeli’nin Eli Erdoğan İçin Uzanmış!

Yeni çözüm süreci tartışmaları gündemdeki yerini korurken, parti kulislerinde, Bahçeli’nin bütün çabasının Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı adayı olup kazanmasını sağlamak olduğu ifade ediliyor.

Bahçeli’nin DEM Partililere uzattığı el AK Parti’de olumlu karşılanırken, bir AK Parti yöneticisi bunun partiye sağlayacağı avantajları anlatırken, “Bahçeli’nin bir adım atması bizim için on adım atmamız anlamına geliyor. Özellikle Kürt seçmen açısından olumlu dönüşleri olacaktır. Oy geçişkenliği artacaktır” diyor.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Meclis’in açılışında DEM Partililerle tokalaşması, sonrasında DEM Parti ve Öcalan’a yönelik çağrıları siyasetin ana gündemi. Bir tarafta “siyasette yeni bir dönem” diğer tarafta “Yeni bir çözüm süreci” tartışmaları yapılıyor. Atılan adımın sonuçları kadar neden atıldığı da tartışma konusu.

Bunu da artan bölgesel gerilimle, yeni anayasa yapımı ile açıklayanlar var. Parti kulislerinde ise bambaşka bir netlik var. “Bahçeli’nin ne yaptığını anlamak için geçtiğimiz yıl mart ayındaki kurultay konuşmasına bakın, Sayın Bahçeli o konuşmanın gereğini yapıyor” deniliyor.

Bahçeli geçtiğimiz yıl gerçekleşen kurultaydaki konuşmasının sonunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 31 Mart seçimlerine ilişkin, “Benim için bu bir final. Yasanın verdiği yetkiyle bu seçim son seçimim” yönündeki açıklamalarını hatırlatmış, “Buradan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a diyorum; ‘Ayrılamazsın, Türk milletini yalnız bırakamazsın. Bunun için Cumhur İttifakı olarak yanındayız, beraberindeyiz. Yeni yüzyılın kurtarıcı lideri olarak sizi görmek istiyoruz” demişti.

Bu yoruma bakılırsa Bahçeli’nin bütün çabası Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı adayı olup kazanmasını sağlamak için diyebiliriz.

Devlet Bahçeli’nin DEM Partililere uzattığı el AK Parti’de olumlu karşılandı. AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarının yanı sıra parti yönetiminden de olumlu değerlendirmeler geldi.

Gazete Duvar’da yer alan habere göre; Bahçeli’nin açıklamalarını “çok olumlu” olarak nitelendiren bir AK Parti yöneticisi bunun partiye sağlayacağı avantajları anlatırken, “Bahçeli’nin bir adım atması bizim için on adım atmamız anlamına geliyor. Özellikle Kürt seçmen açısından olumlu dönüşleri olacaktır. Oy geçişkenliği artacaktır” diyor.

Paylaşın