Leyla Zana’dan “Yeni Çözüm Süreci” Mesajı: Umut Işığı Doğdu!

“Yeni Çözüm Süreci” tartışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Leyla Zana, “Çatışma ve savaşlardan feryat eden herkese bir umut ışığı doğdu! Barışı gözleyenlere selam geldi, gözümüz aydın!” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bizler, yani barışa susamış olanlar bu gelişmeleri, hukuki ve siyasi bir düzlemde demokratik çözüme dönüştürmeye çalışanların amasız, ancaksız yanında, arkasında duracağız.”

Leyla Zana, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrısı ve DEM Parti Milletvekili Ömer Öcalan’ın İmralı’da PKK Lideri Abdullah Öcalan’la görüşmesinin ardından sosyal medya hesabından ‘yeni sürece’ ilişkin bir açıklama yaptı.

Leyla Zana, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Çatışma ve savaşlardan feryat eden herkese bir umut ışığı doğdu! Barışı gözleyenlere selam geldi, gözümüz aydın!

Bizler, yani barışa susamış olanlar bu gelişmeleri, hukuki ve siyasi bir düzlemde demokratik çözüme dönüştürmeye çalışanların amasız, ancaksız yanında, arkasında duracağız. Ortadoğu coğrafyasına barış tohumları ekenler bilmeli ki; bu tohumları sulamaya devam edeceğiz. Mesele köklü, tarihsel ve ağır!

Hepimiz, en az yüzyıldır süren bu savaşın bitmesi için tarihsel, derin ve ciddi bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Onyıllar önce ekilen barış tohumlarının bereketi bol olsun, yarınlarımız özgür olsun!”

Leyla Zana kimdir?

3 Mayıs 1961 tarihinde Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde dünyaya gelen Leyla Zana, ilkokulun birinci sınıfını tamamlayamadan okuldan ayrılmak zorunda kaldı. 1975 yılında 14 yaşındayken, kendisinden 21 yaş büyük kuzeni Mehdi Zana ile evlendi. 12 Eylül 1980 askeri darbesi döneminde, o dönem Diyarbakır Belediye Başkanı olan Mehdi Zana gözaltına alınıp tutuklandı ve 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Leyla Zana eşi hapiste iken ilk olarak okuma – yazma öğrendi. Daha sonra ilkokulu, ortaokulu ve liseyi dışarıdan bitirdi. Eğitime ayırdığı zamanın yanında siyasi faaliyetlere de katıldı.

1991  genel seçimlerinde, bölge kadınlarının büyük desteğini aldığı bir seçim çalışması sonrasında zamanın Sosyaldemokrat Halkçı Parti listesinden Diyarbakır milletvekili olarak TBMM’ye girdi. 6 Kasım 1991’de, TBMM 19. Yasama Dönemi için yapılan yemin töreninde, başında Kürt ulusal renkleri olan bir bantla, Türkçe başladığı yemini Kürtçe “Bu yemini Türk ve Kürt halklarının kardeşliği adına ediyorum” cümlesiyle tamamlaması nedeniyle meclis salonunda tepkiyle karşılaştı.

2 Mart 1994’te, ABD’de yaptığı bir konuşma yüzünden, TBMM Genel Kurulunda yapılan oylamada, Orhan Doğan, Hatip Dicle, Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve Mahmut Alınak’la beraber milletvekilliği dokunulmazlığı kaldırıldı. Ertesi gün dokunulmazlıkları kaldırılmış olan diğer 5 milletvekiliyle birlikte gözaltına alındı. 17 Mart 1994’te, grup arkadaşları Hatip Dicle, Selim Sadak ve Orhan Doğan ile birlikte tutuklanarak cezaevine gönderildi. 8 Aralık 1994’te yasadışı örgüt üyeliği suçundan mahkûm olarak 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Hapishaneden yazdığı mektuplar önce bir gazetede yayımlandı, daha sonra kitap haline getirildi.

1995 yılında Sakharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü verildi. Hapishane yılları boyunca uluslararası barış kuruluşlarının ve insan hakları derneklerinin desteği ve Avrupa Birliği süreciyle birlikte yoğunlaşan çabaları sonucunda ve AİHM kararı doğrultusunda yeniden yargılanan Zana ve arkadaşları, on beşer yıllık hapis cezaları olduğu gibi onaylanarak cezaevinde kaldılar. Zana, 8 Haziran 2004’te Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi’nden serbest bırakıldı. TBMM 24. Dönem Diyarbakır, 25. ve 26. Dönem Ağrı milletvekilidir.

21 Mart 2007 tarihinde Diyarbakır’daki etkinliklerde sarfettiği, “Kürtlerin 3 lideri var. Bu üç lidere minnet borçluyuz” sözleri nedeniyle Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, Zana’yı Terörle Mücadele Kanunu’nun “Terör örgütünün propagandasını yapmak” suçunu kapsayan 7. maddesi uyarınca 2 yıl hapis cezasına çarptırdı.

Çeşitli tarihlerde yaptığı 9 ayrı konuşma nedeniyle Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “Terör örgütünün propagandasını yapmak” ve “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” suçlarından yargılanan Leyla Zana’ya mahkeme 10 yıl hapis cezası ve seçme-seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına da karar verdi. Ancak Yargıtay 9. Ceza Dairesi “sanığın eksik savunma” yapması sebebiyle kararı bozdu.

Yeniden görülen davada “sanığın terör örgütü PKK üyeliği boyutuna ulaştığı” gerekçesiyle aynı ceza verildi. Tekrar temyize gönderilen dosya yine bozularak yerel mahkemeye gönderildi. İlgili Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay’ın kararına uydu. Mahkeme, son yasal düzenlemeleri dikkate alarak Zana hakkındaki ’terör örgütü propagandası yapmak’ suçundan kovuşturmanın ertelenmesine; ’örgüt adına suç işlemek’ suçundan da ceza verilmesine yer olmadığına karar vererek davayı düşürdü.

Paylaşın

“Türkiye’nin BRICS Üyeliğini Hindistan Engelledi” İddiası

Türkiye’nin BRICS üyeliğinin Hindistan tarafından engellendiği iddia edildi. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın İngilizce baş harflerinden oluşan BRICS birliği ülkeleri, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 45’ini ve küresel ekonominin yüzde 35’ini oluşturuyor. 

Türkiye’nin BRICS’e üye olmak isteğini daha önce dile getiren Ankara, bu konuda resmi bir başvuru yapılıp yapılmadığını açıklamamıştı. Rusya, Türkiye’nin BRICS’e üyelik başvurusunda bulunduğunu duyurmuştu.

Tataristan Cumhuriyeti’nin başkenti  Kazan’da yapılan BRICS Liderler Zirvesi’ne katılan AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “BRICS ailesiyle diyaloğumuzu ilerletmeye kararlıyız” demişti.

Almanya merkezli Bild gazetesi Türkiye’nin BRICS üyeliğinin Hindistan tarafından engellendiğini iddia etti.

ABD’li “düşünce” kuruluşu Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nda dış politika uzmanı olan Sinan Ülgen, Bild’e yaptığı açıklamada Hindistan’ın Türkiye’nin BRICS’e üye olmasını engellediğini, bunun sebebininse Ankara’nın Pakistan ile iyi ilişkileri olduğunu söyledi. Haberde Hindistan’ın itirazı üzerine oy birliği sağlanamadığı için Türkiye’nin BRICS’e üye kabul edilmediği ifade edildi.

Ancak Sinan Ülgen daha sonra sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada Bild’in haberinde nüanslara yer verilmediğini belirterek şunları kaydetti: “BRICS konusunda Bild’e mülakat verdim ama çıkan haber nüanslara yer vermemiş. Hindistan gerçekten de Türkiye’ye mesafeli ama veto etmesine gerek kalmadı. Konu oylanmadı. Hindistan’ın yanısıra birçok ülke daha, hızlı bir genişlemeye karşılar. O konuda daha mutabakat yok.”

Rus haber ajansı Tass, BRICS’in henüz yeni üye kabul etmeye karar vermediğini duyururken, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin bazı üyelere ortaklık statüsü verileceğini söylediği aktarılmıştı. “BRICSInfo” X hesabında da Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 13 ülkeye ortaklık statüsü verildiği duyurulmuştu.

Erdoğan BRICS Zirvesi kapsamında bugün düzenlenen “Genişletilmiş BRICS+ Oturumu”ndaki konuşmasında “Türkiye olarak karşılıklı saygı ve kazan kazan temelinde yakın münasebetler geliştirdiğimiz BRICS ailesiyle de diyaloğumuzu ilerletmekte kararlıyız” demişti.

Bild’e konuşan Ülgen, BRICS üyeliğine başvuruya dair Erdoğan’ın Türkiye’nin “stratejik özerkliğini” güçlendirmek için Putin’le bir ittifakta yer almak istediğini, AB konusunda hayal kırıklığı yaşadığını ve “siyasi prestij”i de sebepler arasında saymıştı. Erdoğan’ın “Hem NATO hem de BRICS’te aynı anda” olabileceğini göstermek istediğini ve kendisini uluslararası arenada bir “arabulucu” olarak gördüğünü ifade etmişti.

Sonuç bildirgesi

Bu arada zirvenin sonuç bildirgesi yayınlandı. Ukrayna ile ilgili BM ilkelerine uygun hareket edilmesi vurgusu yapılarak, Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışmanın diyalog ve diplomasi yoluyla barışçıl bir şekilde çözülmesini amaçlayan ilgili arabuluculuk ve iyi niyet misyonu önerilerinin takdirle karşılandığı kaydedildi.

Ortadoğu’daki gelişmelerden duyulan endişeye değinilen bildiride, İsrail’e şu çağrıda bulunuldu: “İsrail’in Lübnan’daki yerleşim bölgelerine düzenlediği saldırılar sonucunda sivillerin hayatını kaybetmesini ve sivil altyapının büyük zarar görmesini kınıyor ve askeri eylemlerin derhal durdurulması çağrısında bulunuyoruz.”

Bildiride Batı yaptırımları da eleştirildi ve “Yasa dışı yaptırımlar da dâhil olmak üzere hukuka aykırı tek taraflı zorlayıcı tedbirlerin dünya ekonomisi, uluslararası ticaret ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılması üzerindeki yıkıcı etkisinden derin endişe duyuyoruz” ifadelerine yer verildi.

Sonuç bildirisinde ayrıca, Rus tarafının BRICS bünyesinde bir tahıl (emtia) ticaret platformu (BRICS Tahıl Borsası) kurma ve daha sonra bunu diğer tarım sektörlerini de kapsayacak şekilde geliştirme girişimini memnuniyetle karşılandığı belirtildi.

Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın İngilizce baş harflerinden oluşan BRICS birliği ülkeleri, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 45’ini ve küresel ekonominin yüzde 35’ini oluşturuyor. Bu ülkeler, dünyadaki ham petrolün üçte birinden fazlasını üretiyor. Suudi Arabistan’ın da gruba katılması halinde BRICS ülkeleri, küresel ham petrolün yaklaşık yüzde 43’ünü üretecek.

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan Ve Bahçeli’ye “Yeni Çözüm Süreci” Çağrısı

“Yeni Çözüm Süreci” tartışmalarına ilişkin konuşan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, “Çok net bir şekilde, üstüne basa basa söylüyorum, iktidara sesleniyorum: Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli; kaybedecek tek bir günümüz, tek bir saatimiz bile yok. Türkiye’yi onlarca yıl çektiği bu sorundan kurtarın” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Türkiye’yi, anaların ağlamadığı, genç yaşta evlatların toprağa girmediği bir ülke yapmak için gereğini yapın. Ha siz yapmazsanız, yapamazsınız biz bunu yapmaya hazırız! Ve iktidara gelir gelmez kolları sıvayıp çalışmaya başlayacağız. Diyarbakır’dan uzanan eli İzmir’de tutmak, Hakkari’de yakılan bir ağıda Sakarya’da gözyaşı dökmek, Uşak’ta ağlayan bir anneye Şırnak’ta derman olmak mümkün. Türkiye’yi doğusuyla batısıyla bir kılacak, birlik kılacak anahtar hepimizin elinde. Bu olacak… Er geç olacak… Bunun olması için biz tüm varlığımızı, bedenimizi ortaya koymaya hazırız.”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin 2. Olağan Büyük Kongresi’nde seçilen Genel Merkez Kurul Üyeleri toplantısının açılışında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Konuşmasında Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamalarına ve Yenidoğan Çetesi’ne değinen Babacan şunları söyledi:

“Çok net bir şekilde, üstüne basa basa söylüyorum, iktidara sesleniyorum: Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli; kaybedecek tek bir günümüz, tek bir saatimiz bile yok. Türkiye’yi onlarca yıl çektiği bu sorundan kurtarın. Türkiye’yi, anaların ağlamadığı, genç yaşta evlatların toprağa girmediği bir ülke yapmak için gereğini yapın. Ha siz yapmazsanız, yapamazsınız biz bunu yapmaya hazırız! Ve iktidara gelir gelmez kolları sıvayıp çalışmaya başlayacağız. Diyarbakır’dan uzanan eli İzmir’de tutmak, Hakkari’de yakılan bir ağıda Sakarya’da gözyaşı dökmek, Uşak’ta ağlayan bir anneye Şırnak’ta derman olmak mümkün. Türkiye’yi doğusuyla batısıyla bir kılacak, birlik kılacak anahtar hepimizin elinde. Bu olacak… Er geç olacak… Bunun olması için biz tüm varlığımızı, bedenimizi ortaya koymaya hazırız.”

“Türkiye yeni bir yol ayrımıyla karşı karşıya. Önümüzde iki seçenek var: Ya eski sorunlarla, eski siyasetin açmış olduğu yaralarla devam edeceğiz ya da Cumhuriyet’in 102. yılında kendimize yeni bir yol seçeceğiz. Ya onlarca yıllık meseleleri tekrar tekrar tartışacak, tüm enerjimizi buna harcayacağız ya da akla ve sağduyuya güvenecek, eskinin sorunlarından azade yeni bir Türkiye için çalışacağız. Ya tedirgin bir biçimde arkamıza bakarak yürüyeceğiz ya da özgüvenle, daima ileriye bakarak yarınlara yürüyeceğiz.”

“Bunca yıl hep ilkelerimizle ve siyasi ahlak anlayışımızla hareket ettik. İnanmadığımız hiçbir şeyi söylemedik, bugün söylediğimizi yarın inkâr etmedik. Ne dediysek kayıt altına aldık, yazdık, plan program oluşturduk. Gittiğimiz her yerde söyledik, her zaman söyledik. Tekrar ediyorum ve buradan hükûmete sesleniyorum. Terörle mücadele kapsamlı bir yaklaşımla yapıldığı zaman başarılı olur ve hedefine ulaşır. Silahlı bir örgütle mücadele, mutlaka silahlı güçlerle yapılır. Ancak yalnızca silahla olmayacağını da hep söyledik, söylüyoruz. Silahlı mücadele örgütün varlığını ortadan kaldırmak için yeterli değildir.”

“Erdoğan, ortağının sözlerine açıklık getirmelidir”

“1 Ekim’den bu yana söylenenler, yapılanlar bir samimiyet testinden geçmemiştir. İktidarın yaptığı, sadece ve sadece Meclis’te 360 veya 400 sayılarını yakalamaya dönük bir taktik midir bilmiyoruz. Bahçeli’nin sarfettiği sözlerin arkasında, devlet kurumlarının çalıştığı bir strateji var mıdır bilmiyoruz. Ve güvenmiyoruz. Bu kadar yalpa, bu kadar büyük bir U dönüşü… Bunlar bizde güven oluşturmuyor. Üstelik, eğer çözüm için gerçek bir çaba ortaya konacaksa, bunun toplumumuzun sinir uçlarına dokunarak yapılamayacağını en iyi bilmesi gereken iktidarın kendisidir. Madem çözüm yeri Meclis’tir, Cumhur ittifakı gelip Mecliste Bahçeli’nin sözleriyle ne kastettiğini açıklamalıdır. Sayın Erdoğan, ortağının sözlerine açıklık getirmelidir.”

Babacan, “Hatırlayalım: 2023 genel seçimlerine giderken Sayın Bahçeli neler neler söyledi. HDP yedinci ortaktır demedi mi? Bunlar teröristlerle beraber demedi mi? Sayın Erdoğan miting meydanlarında montaj videolar, ‘fake’ videolar göstermedi mi? Aldattılar… Sadece faiz, kur, enflasyonla değil… Evet, aldattılar… Bunlar teröristlerle beraber dediler, aldattılar. Montaj videolarla aldattılar. Onun için diyorum ki 2023 seçimlerinde aldıkları yüzde 52, milletimizi aldatarak aldıkları bir sonuçtur. Helal değildir! Seçimi Cumhur İttifakı kazanmıştır ancak helalinden kazanmamıştır. Aldatarak kazanmıştır” dedi.

TUSAŞ tesislerine düzenlenen terör saldırısının her yönüyle araştırılması gerektiğini vurgulayan Babacan, “Dün Ankara’da, Başkentimizde, üstelik gündüz saatlerinde hain bir terör eylemi gerçekleştirildi. Savunma sanayimizin en önemli kuruluşlarından biri olan TUSAŞ tesisleri hedef alındı. Üstelik Sayın Bahçeli’nin, terörle örgütüyle ilgili herkesi şaşırtan, hayretlere düşüren o sözleri sarfetmesinden tam bir gün sonra bu olay gerçekleşti. Her yönüyle araştırılması gereken, pek çok karanlık yönü bulunan bu terör eylemini nefretle lanetliyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum; ailelerine, yakınlarına ve tüm savunma sanayi camiamıza başsağlığı diliyorum. Yaralılarımıza, acil şifalar temenni ediyorum. Dünkü terör eylemiyle ilgili, olası istihbarat ve güvenlik zaafiyetlerinin üzerine kararlılıkla gidilmesi, benzer eylemlerin bir daha tekrar etmemesi için her türlü önlemin alınması için buradan hükûmete bir kez daha çağrıda bulunuyorum” diye konuştu.

“Şunun altını da özellikle çizmek isterim ki ülkemizin demokratikleşme çabalarının terörle mücadeleden ayrı, bağımsız bir hatta yürümesi gerekir. Bizim kendi vatandaşlarımızın, temel hak ve özgürlükleriyle ilgili yapılması gereken ne varsa hemen, derhal uygulanmalıdır. Hak ve özgürlükler, hiçbir şekilde pazarlığa konu edilmemelidir.”

“Terörün kök sebeplerine inmek gerekiyor. Örgütü yalnızlaştırmak gerekiyor. Bölge ülkeleriyle, Rusya ve ABD ile açık açık yüzleşmek gerekiyor. Hükûmetin ‘Siz Suriye’de Irak’ta iç barış istiyor musunuz, kaçak güreşmeyin’ demesi gerekiyor. Bu ülkelere bunlar anlatılmalıdır. PKK anakronik bir yapıdır; PKK’nın bugünün bölge gerçekleriyle örtüşmeyen bir yapı olduğunu, barış ve istikrarın önündeki en önemli biri olduğu anlatılmalıdır. PKK olduğu sürece ne Irak’ta ne Suriye’de normalleşmekten bahsetmek mümkün olacaktır.”

“Ülkemiz artık çetelerle anılıyor”

Yenidoğan çetesine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Babacan, “Türkiye için hep şu söylenir: Üç tarafı denizlerle çevrili, doğal güzellikleriyle meşhur bir ülke. Denizleri, ovaları, dağlarıyla ünlü bir ülke. Antik kentleriyle, coğrafyasıyla değerli bir ülke. Fakat öyle bir noktaya geldik ki ülkemiz artık doğa güzellikleriyle değil, çeteleriyle gündemde. Kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına her yer çete. Sokaklar çete, mahalleler çete, esnafın dükkan açtığı çarşılar, pazar yerleri çete. Son dönemde, bu çetelere bir yenisi daha eklendi.

Birçoğunuz gibi benim de insanlığımdan utanarak okuduğu o haberlerden, Yenidoğan Çetesi’nden bahsediyorum… Öyle bir çete düşünün ki henüz bir günlük, iki günlük sağlıklı bebekleri annelerinin kollarından çekip alıyor, para uğruna bebekleri tıbbi işkencelere maruz bırakıyor. Öyle bir çete düşünün ki işkenceye maruz kalan bebekler yaşamış mı ölmüş mü umurlarında değil… Ölmek üzere olan yavrularımızdan, eşyadan daha değersizlermiş gibi bahsediyorlar… Çıkarları uğruna savcılarımızı tehdit etmekten dahi çekinmeyen, belli ki birilerine güvenen, gücünü birilerinden alan bir çete bu” ifadelerini kullandı.

Hükûmet uygulamalarının toplumsal çürümeye ve ahlaki çöküşe yol açtığına işaret eden Babacan, “Bu kötülüğe toplumsal çürüme diyebiliriz, ahlaki çöküş diyebiliriz. Ancak bu çürümeden bahsederken başımıza gelmiş bir musibetten, bir doğal afetten söz eder gibi söz edemeyiz. Neden ve sonuçlarını masaya yatırmadan, bu çürümüşlüğü yaratanlardan söz açmadan, bilhassa sorumlulardan, göz yumanlardan söz etmeden söylediklerimiz eksik olur, hatalı olur… Evet, onlara sesleniyorum! Kamuya insanları torpille yerleştirenler! Tanıdığı olmayanı haksız mülakatlarla eleyenler! Bu ahlaki çöküşün önünü açanlar! Evet, sizden bahsediyorum.

Bu çürümüşlük sizin eseriniz… Adrese teslim ihale dağıtanlar! Haram yemeyi meşrulaştıranlar! Bu çürümüşlük sizin eseriniz… Devleti çıkar sağlanacak, sömürülecek bir yer olarak görenler! En küçük ilçedeki belediyeden büyükşehirlere, haksız rant peşinde koşanlar! Bu çürümüşlük sizin eseriniz… Siz önemsemediğiniz günahlarınızla, daha büyük günahların önünü açtınız. Minicik yavrusuna sarılamadan toprağa veren annelerin bedduaları, babaların feryatları, evlerde boş duran beşikler, giyilmemiş patikler, hepsi sizin eseriniz, önünü açtıklarınızın eseri” diye konuştu.

Paylaşın

Çözüm Süreci Tartışmaları: Erdoğan Ne Planlıyor?

“Yeni Çözüm Süreci” tartışmaları devam ederken, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan” çağrısının arkasında hangi siyasi hesaplar yatıyor? Erdoğan ne planlıyor? TUSAŞ neden hedef alındı? Kürt sorununun çözümü, Türkiye’ye demokrasi getirir mi?

ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Dış Politika Araştırma Enstitüsü’nün (FPRI) Başkanı Aaron Stein, TUSAŞ’ı hedef alan saldırının hemen ardından DW Türkçe’den Değer Akal‘a gelişmeleri değerlendirdi. Saldırı ile ilgili olarak adeta anlık olarak paylaşılan güvenlik kamerası görüntüleri ve bilgilerine işaret eden Stein, “Saldırı, Türkiye’deki şiddet yanlısı solcu grupların saldırısı gibi duruyor. Üç grup, üç ihtimal mevcut: DHKP-C, PKK ya da PKK’ya bağlı örgütlerden biri. TUSAŞ, insansız hava araçları programı bakımından sembolik bir hedef olarak seçilmiş gibi duruyor, bu da PKK’ya işaret ediyor olabilir” görüşünü paylaştı.

Türkiye’nin PKK’ya yönelik operasyonları 2019 itibariyle ağırlıklı olarak Suriye ve Irak’ın kuzeyine kayarken, PKK hedeflerinin özellikle SİHA’larla hedef alındığı, örgütün bu operasyonlardan ağır darbe aldığı belirtiliyordu. TUSAŞ’a saldırının ardından dün Türkiye’nin akşam geç saatlerde SİHA’ların kullandığı hava harekatı için düğmeye basmış olması da dikkat çekti.

Önce Suriye’nin kuzeyinden Türkiye’nin Kobani şehir merkezi ile Mümbiç’i SİHA’lar ve obüslerle hedef aldığı yönünde haberler paylaşılmaya başlandı. Bu haberleri Milli Savunma Bakanlığının, “Türkiye’nin Irak ve Suriye’nin kuzeyinde bulunan terörist hedeflere hava harekatı icra edildiği” yönündeki açıklaması izledi.

Omurgasını Türkiye’nin terör örgütü olarak sınıflandırdığı YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçlerinin komutanı Mazlum Abdi, sosyal medya hesabı üzerinden “Türkiye bölgelerimizi ayrım gözetmeksizin ve haksız surette bombalıyor, sivilleri, hizmet ve sağlık merkezlerini hedef alıyor. Bu bir savaş suçudur” paylaşımını yaparken, bir açıklama da DEM Parti’den geldi.

“Sivil yaşam alanlarına yönelik başlatılan bombardımana derhal son verilmesi” çağrısının yapıldığı DEM Parti açıklamasında “Sivillerin hedef alındığı askeri operasyonlar, uluslararası hukuk kurallarını da çiğnemektedir. Savaş ve çatışmanın sürdürülmesi, yalnızca daha fazla acıya ve kayba neden olacaktır. Tüm tarafları diyalog ve barışçıl çözüm yollarını benimsemeye çağırıyoruz” ifadelerine yer verildi.

Oysa Türkiye, TUSAŞ’ı hedef alan saldırıdan yalnızca bir gün önce yeni bir çözüm sürecini tartışmaya başlamıştı. MHP lideri Bahçeli’nin TBMM’deki grup toplantısında İmralı Cezaevi’ndeki PKK lideri Abdullah Öcalan ile ilgili çağrısı gündemi alt üst etmişti. Bahçeli, “PKK’nın lağvedildiğini haykırması” durumunda Öcalan’a cezaevinden çıkma imkanı tanınacağını duyurmuştu.

Hatta TUSAŞ’a saldırıdan birkaç saat önce Abdullah Öcalan’a DEM partili yeğeni Ömer Öcalan ile görüşme izni verildi. Abdullah Öcalan, yeğeni arıcılığıyla kamuoyuna “Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” mesajını iletti.

Ancak Aaron Stein’a göre TUSAŞ saldırısı, Bahçeli’nin meclisteki konuşmasından daha önce planlanmış olduğu izlenimini verse de yeni bir çözüm sürecinin çok çetin zorluklarla karşı karşıya olduğunu gözler önüne seriyor. Stein, “Kuşkusuz ki bu saldırı, Kürt siyasi hareketinin unsurlarına yönelik bu çok yeni açılımı ciddi sınamalarla karşı karşıya getiriyor, bu DEM Partisi ile diyalog sürecinde nasıl ilerleme sağlanabileceği konusunda önemli zorluklara neden olacaktır” dedi.

Stein, “Muhakkak ki artık yaşlanan Öcalan bir hapishane hücresinde ölmek istemiyordur. Kendisinden isteneni yaptığı takdirde hapishaneden çıkabilecek. PKK’lılar da dağlardan inebilecek, Türk SİHA’larından kaçmak için saklandıkları mağaralardan çıkabilecekler. O insanlar 40, 50 senedir dağlarda, bunu gerçekten isterler mi onu bilmiyorum. Çünkü PKK çok şiddet yanlısı, çok militan, söylediklerini okuduğunuzda da ne kadar tutarsız olduklarını görüyorsunuz” değerlendirmesini aktardı.

Peki Devlet Bahçeli’nin PKK lideri Abdullah Öcalan’a yaptığı ve Türkiye’de hükümete yakın çevrelerde “tarihi” olarak nitelendirilen çağrı, bir iç siyaset manevrası mı yoksa Ortadoğu’da bölgesel savaş tehlikesine karşı hazırlık mı? Amerikalı uzman Stein, çözüm sürecini başlatma hamlesinin gerisinde Cumhur İttifakı’nın iç siyasi hesaplarının yattığı görüşünde.

“2014’e geri dönmüş gibiyiz” diyen Stein, bugün yaşananların 2013-2015 arasındaki çözüm sürecini anımsattığını, günümüzdeki siyasi dinamiklerin o yıllardaki siyasi dinamiklere benzediğini söyleyerek, “AKP yeni bir Anayasa istiyor, yeni Anayasasına destek için gerekli siyasi konsolidasyonu sağlamaya çalışıyor. Bunun için de Kürt hareketinin siyasi temsilcilerinin desteğine ihtiyacı var” sözlerini kaydetti.

Geçmişte HDP’nin yaptığı gibi DEM’in Öcalan ile diyalog kanalı oluşturması, Öcalan’ın da DEM aracılığıyla İran, Irak ve Suriye’deki PKK liderliğine mesaj göndermesinin hedeflendiğini aktaran Stein, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“Dinamikler bire bir aynı. Sunulan havuç da aynı. Özetle DEM’in Anayasaya değişikliğine ve belki de erken seçimlere vereceği destek karşılığında Öcalan’a hapisten çıkma, ev hapsine geçme fırsatı sunuluyor. PKK’nın silah bırakması, sivil siyasete yönelmesi ve silahsızlanması öngörülüyor. Yani dinamikler tıpa tıp aynı. Peki geçen sefer neden süreç çöktü? PKK çekilme konusunda güvenceler istedi, Türk hükümet bunu vermedi. Ayrıca geçen sefer Erdoğan aslında fiilen süreç ile ilgili olarak MİT’i görevlendirerek kendisi sürece bir adım uzakta kalmıştı, bu kez çözüm sürecinin kamuoyunda görünen yüzü olarak Bahçeli’yi seçti, asıl MİT PKK ile müzakereleri yürütecek olsa da Erdoğan bu işi Türkiye’deki aşırı sağa vererek kendisi yine bir mesafe koymuş oldu.”

Çözüm süreci hamlesinin bu sefer Erdoğan tarafından değil Bahçeli tarafından yapılmış olmasının dikkat çekici olduğunu belirten Stein, “Bu hamlenin İyi Parti’nin artık MHP’ye siyasi bir tehdit oluşturmadığı, büyük ölçüde çöktüğü bir dönemde yapılıyor olması önemli” diye konuştu.

Peki Türkiye’nin çözüm süreci hamlesinde İran ile İsrail arasında tırmanan gerilim, bunun bölgedeki güç dengelerinde ve özellikle Türkiye’nin sınırlarında yol açması muhtemel istikrarsızlık tehlikesi etkili oldu mu? Bu soruyu yanıtlayan Aaron Stein, PKK meselesi öncelikle Türkiye’nin bir iç siyasi meselesi olduğuna vurgu yapıyor.

Stein, PKK’nın Irak’ta, İran-Irak sınırında bulunması ve Suriye’nin büyük bir bölümünü kontrol altında tutması nedeniyle sorunun uluslararası da bir boyutu da bulunduğunu söylemekle birlikte “Ama PKK sorunu zor olsa da Türkiye’de siyasi cesaret gösterildiği takdirde çözülebilir bir sorun. Türk hükümetine yakın basını okuduğunuzda, meseleleri olduklarından daha farklı resmetmeye, Erdoğan’ı ‘bölgenin efendisi’ olarak göstermeye, ‘onun Türkiye’yi bekleyen büyük tehlikeyi gördüğü’ konusunda insanları ikna etmeye çabaladıklarını görüyorsunuz. Çünkü Erdoğan’ın Anayasa değişikliği için attığı bu adımları gerekçelendirmek, halka bir hikaye anlatmak zorundalar, işte ‘İsrail Türkiye’ye saldıracak’ gibi gerçek dışı hikayeler de bunun bir parçası” dedi.

Çözüm demokrasiyi güçlendirir mi?

Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanı Sinem Adar ise Bahçeli’nin çıkışının “Niye bu telaş? Neden şimdi?” sorularını gündeme taşıdığına dikkat çekerek “Cumhur İttifakı’nın ittifakını genişleterek iktidarını konsolide etme, daha uzun ömürlü kılma çabası var gayet tabii ki, ama izlenimim sadece iç siyasi saiklerle hareket edilmediği yönünde” değerlendirmesini aktarıyor.

“Görünen o ki, çözüm süreci hamlesi hem içeride hem dışarıda sıkışmış bir Cumhur İttifakı’nın, elini rahatlatma, kendine alan açmaya çalışma çabasının bir sonucu” sözlerini kaydeden Adar, dış politikadaki sıkışmışlığa ilişkin gözlemlerini paylaştı.

CATS uzmanı Adar’a göre Ortadoğu’da tırmanan askeri ihtilaflar, İsrail’in Nisan ayında İran’ın Suriye’deki büyükelçiliğini hedef alması ve sonrasındaki gelişmeler itibariyle bölgesel güç dengeleri ile ilgili olarak ortaya çıkan tablo, İran’ın askeri olarak zaaflarını ortaya koydu, ABD’nin koşulsuz desteğini almış İsrail’in diğer bölgesel güçlere nazaran en azından taktiksel ve askeri olarak daha güçlü olduğu görüldü.

Türkiye’nin İran’ın giderek belirginleşen kırılganlıklarını kendi sınırlarını çevreleyen bölgeleri yeniden şekillendirebilmek için bir fırsat olarak görüyor olabileceğine de işaret eden Adar, Ankara’nın çözüm süreci hamlesinin gerisinde bu çabanın da yatıyor olabileceğini kaydetti.

Bu gelişmelerin Ankara’nın “Batı güç kaybediyor, diğer aktörler güç kazanıyor” varsayımına dayandırdığı politikalarını gözden geçirmeye zorladığı yönündeki izlenimini paylaşan Adar, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ankara’da, Türkiye’nin Batı’ya ekonomik ve savunma yetkinlikleri bağlamındaki bağımlılığına kolayca son verilemeyeceğine dair bir algı olduğu kanaatindeyim. Aynı zamanda Gazze savaşı, Türkiye’nin bölgesel dinamiklerde marjinal bir konumda olduğunu gösterdi. Üstelik, ABD’nin de artık Türkiye’yi Ortadoğu politikasını şekillendirirken birincil önemde bir aktör olarak görmediğine dair ipuçları mevcut. Özetle, bölgedeki dengeler değişirken Türkiye resmin dışında kalmış gibi görünüyor.”

Siyasi gözlemciler, yeni bir çözüm sürecinde Türkiye’yi zor bir süreç beklediği konusunda hem fikir. Peki çözüm sürecinden barış çıkar mı? Türkiye bu süreçte yeniden demokratikleşir mi? En çok bu soruların yanıtları merak ediliyor.

Sinem Adar, bu sürecin bir demokratikleşme hikayesi olarak görülmemesi gerektiğine işaret ederek, “Kürt sorunun çözülmesi elbette olumlu bir gelişme olacaktır ancak gerek Türkiye’nin iç koşulları, gerekse bölgesel ve küresel koşullar itibariyle, oldukça parçalı olan Kürt hareketi ve Türkiye’yi yöneten elitler arasında ön emarelerini gördüğümüz olası bir yakınlaşmadan, ülke adına bir demokratikleşme beklemeyi gerçekçi bulmuyorum” öngörüsünü aktardı.

Aaron Stein da Erdoğan’ın hayalindeki Anayasa değişikliğine imkan sağlayabilecek bir çözüm sürecinin Türkiye’nin demokratikleşmesi anlamına geleceğine ihtimal vermediğine dikkat çekiyor. Stein, “Bekleyip neler olacağını görelim. Ben çok olumlu olacağını düşünmüyorum. Erdoğan’ın görevde kalmaya devam etmesine, cumhurbaşkanlığı yetkilerinin de daha da konsolide edilmesine imkan sağlayacağı görüşündeyim” dedi.

Paylaşın

DEM Parti’den Dikkat Çeken Çağrı: Öcalan Hazır, Devlet Hazır Mı?

Partisinin genel merkezinde gündeme ilişin açıklamalarda bulunan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Siyaset hazır Öcalan da hazır, Kürt sorununun çözümü için siyasi ve hukuki koşuları oluşturmaya devlet hazır mı?” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin Genel Merkezi’nde açıklamalarda bulundu. Ayşegül Doğan, ‘Zor bir gündeyiz’ diyerek başladığı konuşmasına şöyle devam etti: “Ankara’nın Kahramankazan ilçesindeki saldırı ile başlamak istiyorum. Dünden bu yana bu ve bunun gibi konularda alışılagelen tutumlarla spekülasyonlar geliştirmeye çalışanlara buradan bir yanıt vermek için olaki MYK’mizin bu konuda yaptığı açıklamaları görmeyenler olmuştur, bu açıklamayı buradan tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu saldırıdan dolayı çok büyük üzüntü duyduğumuzu ifade ederek MYK’mizin açıklaması şöyledir: Ankara’nın Kahramankazan ilçesinde meydana gelen saldırıyı kınıyoruz. Türkiye toplumunun çözümü konuştuğu ve diyalog ihtimalinin belirdiği bu günlerde böylesi bir saldırının olmasını manidar buluyoruz. Bu saldırıdan büyük üzüntü duyuyor, yaşanan acıyı paylaşıyoruz. Bu acı verici olayların bir daha yaşanmaması için barışa her zamankinden daha fazla sahip çıkmalıyız. Saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı ve yaralılara acil şifalar diliyoruz.”

MYK’nin Kahramankazan saldırısına ilişkin açıklamasını tekrar aktardıktan sonra Doğan, Kürt meselesinin demokratik yollarla çözümüne dair ihtimalin belirdiği bir zamanda yeniden hava harekatlarının başladığını da hatırlatarak, bu saldırılara ilişkin MYK açıklamasını da şöyle tekrarladı:

“Ankara Kahramankazan’da bulunan TUSAŞ tesislerine yönelik saldırının ardından başlatılan hava harekatları bölgede yalnızca şiddet olaylarının derinleşmesine neden olur. Kuzey ve Doğu Suriye’nin birçok merkezine ve özellikle Kobanî’ye yönelik bombardımanlar, sivil halkın yaşamını tehlikeye atmaktadır. Savaşın yıkıcı etkileri, bölgedeki tüm taraflar için büyük bir felakete yol açabilir. Sivillerin hedef alındığı askeri operasyonlar, uluslararası hukuk kurallarını da çiğnemektedir. Savaş ve çatışmanın sürdürülmesi, yalnızca daha fazla acıya ve kayba neden olacaktır. Tüm tarafları diyalog ve barışçıl çözüm yollarını benimsemeye çağırıyoruz.”

Savaş, çatışma ve şiddetin bir yol, çözüm olmadığını ve herkese kaybettirdiğini kaydeden Doğan, “Çözümün konuşulduğu ve diyalog ortamının belirdiği bu ortamda iktidardan muhalefete, toplumsal muhalefetten siyasal muhalefet Türkiye’de yurttaş olan herkes ciddi bir sorumlulukla karşı karşıya. Büyük bir itina ile son derece titiz bir biçimde tüm gelişmeleri sizlerle paylaşıyoruz. Bunun dışında yapılan açıklamalar yorumlar ya da bize mal edilerek, DEM Partiye mal edilerek yapılan değerlendirmeler partimiz açısından bağlayıcı değildir.

Yıllardır bu yollardan geçiyoruz, ağır can kayıpları ve ekonomik maliyetlerle. Bunu durdurmak mümkün. Bunu tersine çevirmek mümkün, yeni bir yol açmak mümkün. Biz DEM Parti olarak tekrar çağrımızı yineliyoruz. Gelin bu yeni yolu hep beraber açalım. Yıllardır yok sayılan, inkar edilen, görmezden gelinen bir güvenlik sorunu olarak ele alınan taktiklerle, çöktürme planlarıyla çözülebileceği sanılan Kürt sorunu adeta bir insanlık sorunu olarak karşımızda duruyor” dedi.

Kürt sorununun Türkiye’nin son günlerdeki en önemli gündemlerinden biri haline geldiğini söyleyen Doğan, “Yok sayarak, inkar ederek, bir güvenlik sorunu olarak ele alarak güvenlikçi politikalarla çözülemeyeceği bir kez daha görülmüş oldu.”

Sorunun çözümünde Öcalan’ın neden önemli bir aktör olduğu sorusunu yanıtlayan Doğan, “Çünkü ömrünü Kürt meselesinin demokratik çözümüne adamış birinden bahsediyoruz. 25 yıldır bir ada hapishanesinde tutuluyor. 44 aydır ağır tecrit altında yani mutlak bir iletişimsizlikte tutuluyor. Milyonlar kendisi ile ilgili ‘irademdir’ diyor. Yani milyonların ‘iradem’ dediği bir liderden bahsediyoruz. Kaldı ki bu destek sadece Türkiye ve Kürtlerle de sınırlı değil. Coğrafyaları ve sınırları aşan bir destekten bahsediyoruz. Kürt sorunun çözümü için esas muhatap olduğu gibi ülkenin ağır sorunlarının çözümüne ateş çemberine alınan Ortadoğu barışına da ciddi katkıları olacak bir aktörden bahsediyoruz.

Tecrit uygulandığı ve görüşmeler gerçekleşmediği için bu ağır sorunlar giderek ve gün geçtikçe daha da ağırlaşıyor. Tüm bu sorunlara ilişkin ön açıcı fikirlere, projelere sahip birinden bahsediyoruz. Türkiye bunu değerlendirmek istediği zamanlarda gördü. Hep beraber yaşadık. Çatışmasızlığın ne olduğunu, neler kazandırdığını ve nelere kazandırabilme potansiyeli olduğunu, küçücük bir barış ihtimalinini, umudunu büyütmenin hepimize nasıl bir gelecek kazandırma olasılığının olduğunu da birlikte deneyimledik” diye konuştu.

Doğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “90’lı yıllardan beri gerçek ve kalıcı bir barış arayışında olan Sayın Öcalan’ın Kürt meselesinin demokratik yollarla çözümünde oynayacağı rol alacağı inisiyatif, üstleneceği sorumluluk hayati bir önem taşıyor. Biz bunu 1 Ekim’deki el sıkışması sonrasında ilk kez ifade etmedik. Bu 1 Ekim gelişmeleri ve tartışmalarından bu yana gündemimize aldığımız bir konu değil. Bunu en iyi siz gazeteciler sahadan biliyorsunuz. Siz ekranları başındaki kıymetli DEM Parti gönüllüleri siz de bunu biliyorsunuz. Bizzat yaşayarak, bedelini ödeyerek biliyorsunuz. Birlikte yürüdük biz bu yollardan geçerken, birlikte geldik bu aşamaya” ifadelerini kullandı.

Öcalan’a sorunun çözümünde rol alması için günlerdir çağrılar yapıldığını kaydeden Doğan, “Çağrıların asıl muhatabı olan kişi tecritte. Bu bir paradoks. Bunu artık ortadan kaldırmak gerekir. Bu tartışmalara katılacak koşulların sağlanması gerekiyor. Aksi taktirde buradan nasıl bir yol alınabilir, nasıl ilerlenebilir? Var sayalım ki her şey hazır demokratik çözüm için ama ana muhatap konuşamıyor hiç bir görüşme gerçekleştiremiyor. Koşullarına dair hiç bir fikrimiz yok. Ağır bir tecritte mutlak iletişimsizlikte tutuluyor. Bunu böyle sürdürmek imkansız” dedi.

Doğan, “Bir görüşme sağlanmış. O halde tecrit ortadan kalktı diyebilir miyiz? Diyemeceğimizi kendisi söylüyor. Evet bir görüşme sağlandı. Görüşen kişi Urfa Milletvekilimiz Ömer Öcalan, aynı zamanda Sayın Öcalan’ın yeğeni. Aylardır, yıllardır avukatları, ailesi, bizler rutin başvurular yapıyoruz görüşmek için ama ilk defa yıllar sonra bir görüşme sağlanıyor. Bu görüşme sonrası Ömer Öcalan’ın sosyal medya hesabında paylaştığı bilgiyi burada yeniden paylaşmak isterim. Ne diyor? Diyor ki; ‘Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.’ 3 satır 3 cümle gibi görünen bu mesaj kendi içinde pek çok mesajı barındırıyor. Birincisi tecridin devam ettiğini bizatihi kendisi ifade ediyor. İkincisi koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi bir zemine çekecek teorik ve pratik gücü olduğunu söylüyor” ifadelerini kullandı.

“Öcalan hazır, devlet hazır mı?”

Öcalan’ın çözüm için rol almaya hazır olduğunu ifade eden Doğan, “Peki devlet hazır mı? Buradan soruyoruz DEM Parti olarak. Demokratik siyaset hazır, sayın Öcalan da hazır, bu koşulları oluşturmaya tecridi ortadan kaldırmaya Kürt meselesini demokratik çözümü için hukuki ve siyasi zeminini oluşturmaya devlet hazır mı? Sıra bu çağrıyı yapan ve çağrıyı destekleyenlerde. Söz söylendi bir kere artık bu sözü hayata geçirme zamanı. Ötelenemez, ertelenemez, geciktirilemez bir söz söylendi. Söylenen sözün kritik olduğunu, önemli olduğunu biliyoruz, görüyoruz ve duyuyoruz. Ama gereklerini de yerine getirmek konusunda tarihsel sorumluluğumuz gereği tekrar bir çağrıda bulunuyoruz” diye konuştu.

Kürt meselesinin çözümüne ciddiyetle yaklaşmak gerektiğini ifade eden Doğan, “O yüzden tecridin ağır koşullarını görüyor  ve yaşıyor ki Sayın Öcalan mesajında buna özellikle önemle değinmiş. Yine kendisinin sağlık durumuyla ilgili birtakım spekülatif haberleri hep beraber takip ediyoruz. Bunu da tarihsel sorumluluğumuz gereğiyle kamuoyu ile açık bir biçimde paylaşmak isteriz. Sayın Öcalan’ın sağlığı yerinde. Bu konuda yapılan spekülasyonlar tamamen maksatlıdır. Herkese kendisini soran Kürt meselesinde ve Türkiye’nin demokratikleşmesinde adım atılmasını bekleyen, barışı talep eden demokratikleşme havasının yaratılmasının ne kadar kıymetli olduğunu deneyimleyen ve bunun için görev ve sorumluluk üstlenmeye hazır olan herkesi ayrım yapmaksızın selamladığını da ayrıca mesajında bizlere iletmiş, bizler de size iletiyoruz.”

Barışı inşa etmenin savaşmaktan daha zor olduğunu ifade eden Doğan, “Partimiz verdiği mücadele ile demokratik çözüm çerçevesinde sorumluluk üstlenmeye rol almaya inisiyatif geliştirmeye dün olduğu gibi bugün de hazır. DEM Parti burada dün de vardık bugün de varız yarın da bunun için var olacağız. Bu konu bizim için oldukça net bu konuya dair herhangi bir ispata ihtiyacımız olmadığını düşünüyoruz” dedi.

Son dönemde sıkça konuşulan ‘aktörler’ konusuna da değinen Doğan, şunları söyledi: “Sayın Öcalan’ın muhataplığını sizlerle paylaştık. Şunun bilinmesini isteriz ki Kürt meselesinin demokratik çözümü Türkiye’nin demokratikleştirilmesi kalıcı bir barışın ortaya çıkabilmesi ve Türkiye’nin içine girdiği bu halde yaşamaması herkesin soluk alabilmesi için Kürt siyasetinde DEM Parti çatısı altında ya da dışında karşı karşıya gelebilecek aktör yoktur. Kimse bunun için heveslenmesin.

Kürt siyasetindeki tüm aktörler geliştirilebilecek bir demokratik çözüm sürecinde sayın Öcalan muhataplığında, oluşturulabilecek kendisinin ifade ettiği gibi hukuki ve siyasi zeminde aynı sorumlulukla yaklaşmaya hazır ve bu sorumluluğu göstermeye hazır. Hiç kimse öyle kalkıp sanki Kürt siyasetinde karşı karşıya gelebilecek aktörler varmış gibi boşuna iştah kabartmasın. Çünkü geçmişten bugüne bu konudaki bütün girişimler boşa çıktı. O yüzden hiç bununla enerji ve zaman kaybetmeye gerek yok. Tekrar ediyorum DEM Parti olarak diyoruz ki işte sayın Öcalan hazır. Mesajını vermiş.

Demokratik siyasette hazır, o halde sıra bu çağrıyı yapanlarda ve bu çağrıyı destekleyenlerde. Ortadoğu’da savaş büyürken, Kürt sorununu  diyalog yoluyla demokratik müzakere ile çözümünden başka bir seçenek yok. Gelin bu seçeneği hep beraber büyütelim, gelin bir barış iklimi yaratmaya çalışalım, gelin bunu tartışmalarla, çağrılarla sınırlı bırakmayalım. Sınırlı kalmasına izin vermeyelim. Bunu birlikte büyütelim. Onurlu, eşit, adil kalıcı bir barışa dönüşmesini sağlayalım. Bir sürece dönüşmesini sağlayalım.”

Doğan sözlerini şöyle sürdürdü: İktidarından muhalefetine bu çağrımız herkese. Bu çağrıyı yıllardır yapıyoruz, bunun  için çok büyük bir çaba ve emek ortaya koyuyoruz. Hep birlikte yeniden bunu büyütmenin zamanı. Gelin tecridi kaldıralım, hukuki ve siyasi zemini  oluşturalım. Öcalan’ın doğrudan bu tartışmalara katılabileceği koşulları oluşturalım. söylediğiniz sözleri ötelemeyin, geciktirmeyin, ertelemeyin. Çünkü ne yazık ki zaman geçtikçe vakit kaybettirildikçe hayata gecikiyoruz hayata gecikmeyelim hayata tutunalım.

Çok teşekkürler geldiğiniz için. Ekranları başında bizleri takip edenleri Kürt meselesinin çözümü için dikkatlerini bizlere yönelten ne söyleyeceğimizi merak eden herkese bir kez daha DEM Parti adına şunu söylemek isterim. Biz bizde olanı açık olduğu gibi sizlerle paylaşma sorumluluğu duyan bir parti olarak hiç bir gelişmeyi sizlerden saklamayacağız çünkü arka kapı diplomasisi yok. Herhangi bir kamuoyundan gizlenen bir görüşme yok. 4 gün önce tanımladığımız yerdeyiz. Bir takım tartışmalar var Kürt meselesinin çözümüne yönelik. Ama bu tartışmalar henüz adına süreç diyebileceğimiz bir yere evrilmiş değil. Tekrar teşekkür ederim.”

Paylaşın

Çözüm Süreci Tartışmaları: Ankara Kulislerinde Neler Konuşuluyor?

“Yeni Çözüm Süreci” tartışmaları devam ederken, Devlet Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan” çağrı sonrası, Bahçeli’nin “Öcalan ile yapılan görüşmelerde belli bir noktaya gelindikten sonra mı bu açıklamaları yaptığı” sorusuna yanıt aranıyor.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre; Ankara’da siyasi kulislerde, kısa süre içinde Öcalan’ın bir çağrı metninin kamuoyuna açıklanabileceği yönündeki beklentiler dile getiriliyor, “Önümüzdeki süreç çok önemli gelişmelere gebe” yorumu yapılıyor.

AKP içinde, Bahçeli’nin açıklamalarını temkinli karşılayanlar olsa da, “tarihi” olarak nitelendirenler çoğunlukta. Bazı AKP’liler, Bahçeli’nin bu açıklamaları, “devlet ile İmralı arasında yürütülen görüşmelerin belli bir noktaya gelmesinden sonra yapmış olabileceği” görüşünde.

Ancak bu iddialar tahminlerden öteye geçmiyor. Öcalan ile bir görüşme yürütülüyorsa da, bunun “dar bir kadro ve çok üst düzey”, yani Erdoğan ve Bahçeli tarafından biliniyor olabileceği dile getiriliyor.

AKP’de, Bahçeli’nin çıkışının olası sonuçlarına ilişkin şu değerlendirmeler öne çıkıyor: “Aslında Devlet Bey, bu meseleyle ilgili bir tabuyu ortadan kaldırdı, yorganı kaldırdı attı. Altındakiler açığa çıktı. Şimdi kimin gerçek milliyetçi, kimin küreselci olduğu ortaya çıkacak.

“Devlet Bahçeli, taşı getirdi en dibe koydu. ‘Tecrit, umut hakkı’ dedi. Yani her türlü manipülasyonun da önüne geçti. Bundan sonra Türkiye’nin terörle mücadele konusunda atacağı adım, çok çok meşru hale gelmiştir.

“Bahçeli’nin açıklamaları, tesadüfi değil, hesaplanmış ve sonuçları düşünülmüş açıklamalardır. Geçmişteki Çözüm Süreci’nin sahibi AK Parti’ydi. Şimdi bu çağrıyı yine AK Parti, Cumhurbaşkanımız yapsa, “AK Parti söyler ama nasılsa MHP engeller” diye bakılacaktı. Şimdi insanlar, ‘Bahçeli bile böyle söylüyorsa, bu sefer bir çözüm olabilir’ diye bakar.

“Bahçeli bu çıkışıyla aslında, DEM ve Öcalan’a ‘Başkalarının kuracağı denklemin parçası olma, ‘Denklemi biz kurarız’ diyor. Bunun altında da ilk baştan itibaren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dile getirdiği, “iç tehdidi bertaraf etme” hedefi yatıyor.

AKP’liler, Bahçeli’nin çıkışının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile koordineli olduğunu, Cumhurbaşkanı’nın Bahçeli’nin açıklamasının etkisini düşürmemek için, aynı gün kısa bir açıklama yaptığını söylüyor. Partililere göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan, BRICS Zirvesi için gittiği Rusya’dan dönüşünde bu konuda tutumunu açıklayacak.

AKP kulislerinde ayrıca Bahçeli’nin çağrısı için “Her halükarda Türkiye’ye katkısı olacaktır” yorumu yapılıyor ve olası sonuçlar şöyle anlatılıyor:

“Bu sürecin her an bozulma potansiyeli de var ama en azından Kürt halkına Cumhur İttifakı’nın durduğu yeri göstermesi bakımından önemli. İkincisi, ‘el sıkışma’ Kürt halkı tarafından da bizim tabanlarımız tarafından da olumlu karşılanıyor, halkta bir umut oluştu. Üçüncüsü, en milliyetçi partinin genel başkanı Bahçeli’nin bu çağrısı olumsuz karşılık bulursa, kimse Türkiye’nin terörle mücadelesinin haksız olduğunu iddia edemez.”

MHP liderinin, adı tam olarak konulamayan bu süreçle ilgili muhatap olarak Öcalan’ı ve Meclis’te DEM Parti’yi adres göstermesi de olumlu bulunuyor. Başta “umut hakkı” olmak üzere Öcalan ve süreçle ilgili yapılacak düzenlemelerin Meclis olacağına işaret edilirken, siyasi müzakerelerin ve Öcalan’ın mesajlarının da DEM Parti üzerinden paylaşılabileceğine dikkat çekiliyor.

Olumlu bir iklim oluşması halinde, Öcalan’ın fiziki olarak gelmese bile görüntülü olarak DEM Parti grubunda konuşmasının sağlanabileceği ifade ediliyor. MHP liderinin Öcalan üzerinden PKK’ya silah bırakması ve örgütün lağvedilmesi çağrısına ilişkin, “Öcalan’ın örgüt üzerindeki etkisi, gücünü mü test etmek istiyor?” sorusunu da gündeme getirdi.

Gerek AKP, gerekse DEM Parti kulislerinde bunu ihtimal dahilinde görenler olduğu gibi “En kötü senaryo” yorumu yapanlar da var. Bazı DEM Parti milletvekilleri, böyle bir yaklaşımın kimseye yararının olmayacağı görüşünde:

“Öcalan zaten yıllardan beri cezaevinde, kendisinden haber alınamıyor. DEM Parti dışında ‘Tecrit kaldırılsın’ diyen yok. Yani Öcalan’ı boşa çıkarmanın ne Bahçeli’ye, ne de AKP’ye faydası var. O yüzden bu gerekçeyle bir çağrı olma olasılığı düşük.”

Abdullah Öcalan’ın çağrısı, karşılık bulur mu?

DEM Partililer, Öcalan’ın örgüte “silah bırakma” çağrısı yapmasının mümkün olduğunu, çözüm sürecinde ve 2013 Nevruz’unda da bu çağrıyı yapan mektubunun Diyarbakır’da okunduğunu anımsatıyor. Ancak PKK’ya üst düzey yöneticileri dahil, “Türk adaletine teslim olması” koşulu getirilmesi ve Öcalan’ın da bu yönde bir çağrı yapması ihtimal dahilinde görülmüyor.

Ancak PKK’nın üst düzey yöneticileri dahil, örgüt üyelerinin teslimi için “genel af” dahil bir dizi düzenleme olması halinde, bu ihtimal yaşama geçirilebilir bulunuyor. Öcalan’ın Kürt halkı üzerinde de, örgüt üzerinde de otoritesinin olduğuna ve bu anlamda Bahçeli’nin çağrıyı Öcalan’a yapmasının doğru olduğuna işaret ediliyor:

“Kürtlerin büyük çoğunluğu silahlı mücadele istemiyor. Başka yöntemlerle hak aranabileceği kanısı, bölgede de yaygın. Artık halkın 10-15 sene önceki algı ve talepleri ile bugünkü aynı değil. Halkta, silahlı mücadele dışında da hak aranabileceği kaygısı yaygın. Şiddet sona ersin. Barış kelimesi artık çözüm ile eş anlamlı kullanılıyor.”

MHP lideri Bahçeli’nin çağrısına iktidardaki AKP destek verirken, muhalefet partilerinden farklı değerlendirmeler ve tepkiler geldi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel “Terörün bitmesine, annelerin gözyaşının silinmesine tam destek vereceklerini” söyledi. Özel, “Kürtlere tam olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sahibi olmayı teklif ediyorum” dedi.

Özel, bu açıklaması öncesi partisinin Merkez Yönetim Kurulu (MYK) üyeleri ve grup başkanvekilleri ile Bahçeli’nin açıklamasını değerlendirdi.

Bahçeli’nin “el sıkma” ile başlattığı süreci, Öcalan’a “Meclis’e gel” çağrısı yapma noktasına taşıması, CHP’liler için de beklenen bir durum değldi. Ancak CHP’de yaygın görüş, Bahçeli’nin bu konuda samimi olmadığı ve bir süre sonra bu tutumundan vazgeçebileceği yönünde.

CHP’lilere göre bu hamlelerin altında, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi ömrünü uzatmak ve bunu sağlayacak yeni anayasayı yapmak” yatıyor.

Bahçeli’nin Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Selahattin Demirtaş’ı dışarıda bırakarak bir çözüm arayışına yönelmesinin iyi niyetli olmadığına dikkat çekilerek, “Bu silah kullanan dışarıda, siyaset yapan içeride tablosu yaratır ki, kamuoyunda da kabul görmez” yorumu yapılıyor.

Bahçeli’nin tokalaşma ile başlattığı süreç, CHP tarafından da ölçülüyor. CHP’nin yaptırdığı kamuoyu araştırmalarında MHP ve AKP tabanında “tokalaşmaya desteğin yüzde 70’lerin üstünde olduğu” vurgulanırken, CHP tabanı son gelişmelere kuşkuyla bakıyor. CHP bu sürece destek konusunda bölünmüş bir görüntü sergiliyor ve partililer arasında sürece destek yüzde 50’ler oranında seyrediyor.

Bahçeli’nin çıkışına en büyük tepki ise MHP’den ayrılanların kurduğu İYİ Parti’nin genel başkanı Müsavat Dervişoğlu ile Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’dan geldi. Dervişoğlu partisinin bugünkü Meclis Grup Toplantısı’nda, geçmişte Bahçeli’nin Erdoğan’a ip atarak “Ben asamadım, sen as” dediğini hatırlattı ve kürsüye getirdiği ipini yere fırlattı.

Özdağ da dün yaptığı açıklamada, “Artık Türkiye’de Cumhur İttifakı ve CHP’den oluşan yeni adıyla Cumhur Halk Partisi vardır. Cumhur Halk Partisi, DEM’le koalisyon içerisindedir. Artık Erdoğan, Özel, Bahçeli ve Öcalan’ın el ele yürüdüklerini görüyoruz” dedi.

Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Suat Kılıç ise Bahçeli’nin gündem olan çağrısına yönelik olarak “Tahayyül bile edilemez” diye konuştu. DEVA ve Gelecek Partisi ise Bahçeli’nin açıklamalarını önemsiyor ve destekleme eğiliminde.

Paylaşın

Özel’den “TUSAŞ” Açıklaması: Toplumu Korkutmaya Çalışıyorlar

TUSAŞ saldırısına ilişkin değerlendirmelerde bulunan CHP Lideri Özgür Özel, “Türkiye’ye yön verilmeye çalışıldığı, istikamet tayin edilmeye çalışıldığı, duyguların yönetilmeye çalışıldığı, insanların korkutulmaya çalışıldığı ve siyasete yön verilmeye çalışıldığı bir durumdur” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, TUSAŞ’a yönelik saldırıda yaralananları Ankara Bilkent Şehir Hastanesi’nde ziyaret etti. Özel, şunları söyledi:

“Çok büyük bir faciayı, büyük bir tehlikeyi, 5 şehit ve yaralılarımızın olduğu saldırıyı çok daha kötü olabilecekken olaya müdahale eden polislerimizle, özel timle atlatmış durumdayız. Kayıplarımız için Allah’tan bir kez daha rahmet diliyoruz, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.

Bir terör saldırısıyla Türkiye’ye yön verilmeye çalışıldığı, istikamet tayin edilmeye çalışıldığı, duyguların yönetilmeye çalışıldığı, insanların korkutulmaya çalışıldığı ve siyasete yön verilmeye çalışıldığı bir durumdur. Bunu yapmaya kalkan kim olursa olsun karşısında bir ve bütün olarak durmak lazım.

Darbeciler bunu yapmaya kalktığında da bunu yapmak gerekiyor, terör amacına ulaşmaya çalıştığında da vatandaşı korkutarak, siyasete yön vererek toplumu korkutmaya çalışıyorlar. Buna teslim olmayacağız, teslim olunmaması gerekiyor. Eğer biz korkarsak, biz sinersek bundan dolayı tutumlarımızı değiştirmeye kalkarsak terör amacına ulaşmış olur.”

Paylaşın

Erdoğan’dan “BRICS” Mesajı: İşbirliğimiz Artacak

Rusya’nın Kazan kentinde düzenlenen BRICS Zirvesi’nde açıklamalarda bulunan Erdoğan, “Birçok ülkeyle işbirliği mekanizmalarımız her geçen gün gelişiyor. BRICS ailesiyle de diyaloğumuzu geliştirmeye kararlıyız” dedi.

Erdoğan, ekonomiden güvenliğe, küresel adaletsizlikten iklim değişikliğine; birçok alanda ciddi meydan okumalarla karşı karşıya olduklarını da söyledi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Rusya’nın Kazan kentinde düzenlenen BRICS Zirvesi’nde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Erdoğan’ın konuşmasından satır başları şu şekilde:

“Dün Ankara’da gerçekleştirilen hain terör eylemi nedeniyle taziyelerini ileten tüm dostlarımıza gösterdikleri dayanışma nedeniyle teşekkür ediyorum. Bu alçakça saldırı, Türkiye’nin terörü bertaraf etme azmini ve kararlılığını daha da perçinlemiştir.

Günümüz şartlarındaki sistem kendinden bekleneni veremiyor. Türkiye olarak çok taraflı platformlarda dostlarımızla bir araya gelmeye ve ortak sorunlara çözüm bulmaya önem veriyoruz. BRICS’in daha adil bir küresel sistem düşüncesine eşsiz katkılar sunduğuna inanıyoruz.

Türkiye birçok bölgesel kuruluşun kurucu üyesidir. G20 üyesidir. Birçok ülkeyle işbirliği mekanizmalarımız her geçen gün gelişiyor. BRICS ailesiyle de diyaloğumuzu geliştirmeye kararlıyız.

Orta Doğu’da akan kan durdurulmadıkça gelecek için adaletten, kalkınmadan söz edilemez. İsrail’in saldırgan tutumu her türlü sınırı çoktan aştı. Filistin halkı soykırıma uğramaktadır. 21.yy’da yaşanan bu dramı göz ardı etmek kimseyi sorumluluktan kurtaramaz.

Filistin’i tanımayan ülkeleri bu doğrultuda adım atmaya davet ediyorum. İsrail’e silah desteğinin sürmesi İsrail’i daha da pervasız hale getiriyor. BM nezdinde İsrail’e silah satışının durdurulmasına yönelik bir girişim başlattık. Siz dostlarımızın bu hususta sağlayacağı desteğe güveniyorum.”

Paylaşın

Çözüm Süreci Tartışmaları: “Görüşmeler Bir Yıl Önce Başladı” İddiası

“Yeni Çözüm Süreci” tartışmaları devam ederken, istihbarat yetkililerinin, Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’taki PKK yöneticileri ve İmralı’da Abdullah Öcalan ile bir yıldır görüştüğü iddia edildi.

Sözcü’nün güvenlik kaynaklarından elde ettiği bilgilere göre; ilk görüşmeler Kuzey Suriye’de PKK’nın belirlediği temsilciler ile istihbarat düzeyinde gerçekleştirildi. Kuzey Suriye ile eş zamanlı olarak İmralı’da tutulan Abdullah Öcalan’la da görüşen istihbarat yetkilileri; Kuzey Irak’ta ‘siyasi irade’ olarak adlandırılan isimlerle de görüştü.

Haberdeki iddialar şöyle devam ediyor: “Alt düzeyde devam eden görüşmelerin ardından, ‘arada çıkan ve görüşmeleri sonlandıran pürüzlere rağmen bu süre zarfında Öcalan ile görüşmeler sürdü’ ve bunun üzerine üst düzey temaslara yeniden başlandı. Bu aşamada daha önce de kamuoyunda bu yönlü çalışmaları ile bilinen bazı önemli isimler Kuzey Irak ekseninde bazı görüşmelere katıldı. Bu isimlerin de trafiğe katılması ile görüşme trafiği tek merkez yerine Kuzey Irak ve Kuzey Suriye üzerinden devam etti.”

Örgüt yöneticilerinin sürece ‘temkinli’ yaklaşıldığı ileri sürülen haberde; PKK yöneticilerinin ‘geniş kapsamlı bir silah bırakmaya’ karşı olduğu ve bunun Öcalan’a da iletildiği öne sürüldü.

Çözüm süreci: Çözüm süreci, 2013-2015 yılları arasında PKK ile devlet arasında başlayan müzakereleri ifade ediyor. Bu süreç, Kürt sorununu barışçıl yollarla çözmek amacıyla başlatılmıştı. Sürecin temel unsurları arasında, silah bırakma, demokratik reformlar ve Kürt kimliğine yönelik hakların genişletilmesi yer almaktaydı. PKK lideri Abdullah Öcalan, bu müzakerelerde kilit bir figür olarak rol almıştı. Ancak 2015’te çatışmaların yeniden başlamasıyla çözüm süreci fiilen sona ermişti. Bu dönem, Türkiye’deki siyasi dinamiklerde önemli değişimlere neden olmuştu.

28 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesinde kurulan PKK, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Fransa, Türkiye ve pek çok başka devlet tarafından terör örgütü kabul ediliyor. PKK lideri Öcalan, terör örgütü kurmak ve yönetmek suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldığı 1999 yılından beri, Marmara Denizi’ndeki İmralı Cezaevi’nde bulunuyor.

Paylaşın

Erdoğan’dan Dikkat Çeken “TUSAŞ” Açıklaması: Bu Saldırı…

TUSAŞ tesislerine yönelik saldırıya ilişkin açıklamalarda bulunan Erdoğan, “TUSAŞ’a saldırı alçak bir saldırıdır. Bu saldırı Türkiye’nin teröre karşı kararlılığını perçinledi” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Rusya’nın Kazan kentinde düzenlenen BRICS Zirvesi’nde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Erdoğan’ın konuşmasından satır başları şu şekilde:

“Başarılı ev sahipliği dolayısıyla sayın Putin’i tebrik ediyorum. Dönem başkanlığını üstlenecek Brezilyalı dostlarımıza başarılar diliyorum. Ankara’daki hain terör eylemine tepki gösterip desteklerini ileten dostlarımıza teşekkür ediyorum. TUSAŞ’a saldırı alçak bir saldırıdır. Bu saldırı Türkiye’nin teröre karşı kararlılığını perçinledi.

Günümüz şartlarında 2. dünya savaşının ürünü olan siyasi mekanizmalar kendilerinden bekleneni veremiyor. Türkiye olarak daha adil bir dünya mümkündür diye devam ediyoruz. Ortak sorunlara müşterek akılla çözüm bulmaya önem veriyoruz. Daha adil bir küresel kalkınma konusuna ise destek veriyoruz.

Küresel bir adil düzen ve kalkınma ancak sınırlarımız ötesinde güvenin tesisi ile mümkün olabilir. Ortadoğu’da akan kan durmadıkça barış ve kalkınmadan söz edilemez. İsrail’in saldırgan tutumu her türlü sınırı çoktan aşmıştır. Filistin halkı Gazze’de soykırıma uğruyor. 21. yüzyılda yaşanan bu insanlık dramını göz ardı etmek kimseyi sorumluluktan kurtaramaz.

Filistin’i tanımayan ülkeleri bu doğrultuda adım atmaya davet ediyorum. BM nezdinde İsrail’e silah satışının durdurulmasına yönelik bir girişim başlattık. Siz dostlarımızın bu konuda vereceği desteğe güveniyorum.”

Paylaşın