Devlet Bahçeli: Kürt Sorunu Yoktur, Asla Da Olmayacaktır

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle bir mesaj yayınlayan MHP Lideri Devlet Bahçeli, “Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Kürt sorunu yoktur, asla da olmayacaktır” dedi.

Haber Merkezi / Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle bir mesaj yayınladı. Devlet Bahçeli, mesajında şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye Cumhuriyeti bir asrı geride bırakarak, yeni yüzyılın ilk yıldönümüne güçlü bir vizyon eşliğinde, milli birlik ve dayanışma hissiyatının güvencesi altında, aynı zamanda kuruluş felsefesinin bağlayıcılığı temelinde giriş yapmıştır.

Devir Türk Devri, zaman Türkiye Yüzyılı zamanıdır. Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller Cumhuriyet meşalesinin altında hem aydınlanırken hem de geleceğin parlak sayfalarını aralamaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti, Türk milletinin aziz ve tarihi varlığının kesintisiz devam edegelen hürriyet ve istiklal davasıyla eklemlenmesinin mümtaz bir eseri, milli kahramanlık ve kader ortaklığının marifetiyle husule gelen muazzez bir egemenlik beratıdır.

Bütün müdafaa imkânlarından mahrumiyet çekilen bir dönemde, hiçbir yokluğa ve yılgınlığa boyun eğmeyen milletimiz dişiyle tırnağıyla, imanıyla iradesiyle, canıyla kanıyla vatana yığılan akur düşmanı önüne kattığı gibi kovalamayı, bunun ardından da hâkimiyetine dayanan yeni Türk devletini kurmayı başarmıştır.

Cumhur, demokrasi sistemi ile devlet şekli demek olan Cumhuriyetle ayrılmamak üzere kavuşmuştur. Böylelikle birbirini tamamlayan mütareke ve işgal dönemleri kapanmış, Türk tarihinde yepyeni bir dönem başlamıştır.

Aziz Atatürk’ün veciz sözlerle açıkladığı üzere, Türkiye Cumhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkie layık olduğunu eserleriyle ispat etmek için ebediyet güzergâhında harekete geçmiştir.

Evvelemirde Allah’ın inayetine, hemen ardından milletimizin azim ve kararlılığına istinat eden Milli Mücadele kahramanları bir yanda zaferlerin düğümünü çözerken, diğer yanda Cumhuriyet’in fazilet ve fikrini duru vicdanlarında cem ederek yepyeni bir çığırın açılışını bilek ve inanç kudretiyle hayata geçirmişlerdir.

Türkiye Cumhuriyeti, soylu bir milletin “varım ve payidarım” mesajının şehit kanlarıyla ibra ve izharıdır. Türkiye Cumhuriyeti, tarihteki Türk devletler zincirine eklenen halka, geçmişle geleceği birleştiren köprü, egemenlikle milleti tekleştiren son söz, ebedi karar ve irade kuvvesidir.

Kurtuluş yıllarının emsalsiz feragat ve fedakarlıklarıyla kurucu ilkelerini temerküz eden Cumhuriyet’in, yeni yüzyılın ilk yıldönümünde aynı duruş ve duyuşa ihtiyacı olduğu kaçınılmaz bir gerçektir.

Haksızlığa, hayasızlığa, en şedit saldırılara karşı cephe cephe kazanılmış zaferlerle çatısı örülen Türkiye Cumhuriyeti’nin nefsine ve yabancı telkinlere esir düşenlerin elinde oyuncak olmasına rızamız olmayacaktır.

Tarihin hiçbir etabında, dış düşmanlardan merhamet dilenmeyen Türk milleti, içimize sızmış ve sirayet etmiş nevzuhur azgın işbirlikçilere, onların sonu gelmez tahrik ve tahribatlarına, aynı şekilde hain emel ve hedeflerine elbette taviz vermeyecek, teslim olmayacaktır.

Türk milletinin uzanan müşfik ve hoşgörülü elini hala idrak edememiş, manasını kavrayamamış, maksadını anlayamamış siyasi güruhun provokatif açıklamaları, hiçbir değer hükmüyle izah edilemeyen sakat pozisyonları yapıcı olmadığı gibi, tam tersine sorumsuz ve yıkıcı mahiyetlidir.

Güney Kürdistan tanımıyla kuzeyini tescilleme arayış ve çabasına girenlerin son şanslarını kullanmaktan özenle imtina etmeleri, ısrarla ayrıştırıcı ve bölücü üsluba sarılmaları hezeyan olmakla birlikte; sahte demokrat, sanal özgürlük ve temelsiz halklar ezberlerini hurdaya çıkarmaktadır.

Ülkemizin komşu coğrafyaları kaynayıp kaosa sürüklenmişken, milli birlik ve kardeşlik tebliğimize direnenler, hala ve inatla terör diline saplanıp kalanlar doğru yolda değildir, sabır ve sebat eşiklerini zorladıklarını görmek mecburiyetindedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Kürt sorunu yoktur, asla da olmayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nin etnik veya mezhebi bir ağırlığı ve açmazı da yoktur. Var olan sorun bölücü terör sorunudur, kaldı ki bu ihanetin kökü muhakkak surette kazınacaktır.

TUSAŞ tesislerine kadar gelip beş kardeşimizi şehit eden teröristlerle, bölücü terör örgütüyle, terörizm patentini kontrolünde tutan bölgesel ve küresel odaklarla yollarını ayırmayan kim ya da kimler varsa demokrasi ve insanlık düşmanlığı ortak paydasında buluşmaları mutlak bir akıbettir.

Terör ve bölücülüğü sadece hayatımızdan değil, milli hafızadan da söküp atma hedefinden cayma, sapma ve savrulma söz konusu değildir.

Şayet buna direnç gösterilirse, eski usul mücadele stratejilerinden çok daha sert, seri ve şiddetli yöntemlerin devreye alınması mukadder hale gelmeli, hiç kimsenin de gözünün yaşına bakılmamalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti lütufla, bağışla, ihsanla, ikramla veya piyangodan çekilişle kazanılmamıştır. İç ve dış müstevli cephesinin mütecaviz tahakkümleriyle de sarsılmayacak, sonsuzluk istikametindeki bağımsız ilerleyişinden kesinlikle vazgeçmeyecektir.

Milli birlik ve beraberlik şuurunun perçinlenmesi gereken bugünlerde, herkesin devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne önşartsız bağlılığı samimi dileğimdir.

Bin yıllık kardeşliği yaşayıp yaşatarak Türk ve Türkiye Yüzyılının sütunlarını elbirliğiyle, vicdan ve irade birliğiyle inşa edeceğimize inancım tamdır, tarifsizdir, tahditsizdir.

Temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar var olacak, vatan ve millet sevdalılarının emsalsiz mücadeleleriyle korunup kollanacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi, ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, Milli Mücadele kahramanlarını, TUSAŞ saldırısında şehit olan kardeşlerimizi ve diğer bütün şehitlerimizi rahmet, minnet, şükranla hislerimle anıyorum.

Cenab-ı Allah hepsinden razı olsun diyorum. Büyük Türk milletinin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyor, en kalbi selam, sevgi ve saygılarımı paylaşıyorum.”

Paylaşın

AYM’den “Zafer İşareti” Kararı: İfade Özgürlüğü

Anayasa Mahkemesi (AYM), tutuklu Nihat Ekmez’in zafer işareti nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırılmasını ‘ifade özgürlüğünün ihlali’ olarak değerlendirdi. AYM, Nihat Ekmez’e 30 bin TL tazminat ödenmesine de kararı verdi.

V işareti ya da Zafer işareti (İngilizce karşılığı olan Victory’nin V’si) elin diğer parmakları kapalıyken işaret ve orta parmağının açık ve birbirinden ayrık durumuna verilen isimdir. İçe bakan avuç ile yapıldığında İngiltere’de argo anlama gelmektedir.

II. Dünya Savaşı sırasında Zafer işareti (İngilizce Victory kelimesinin baş harfi olan V’yi simgeleyecek şekilde) olarak dönemin İngiltere başbakanı Winston Churchill tarafından yaygınlaştırılmıştır. ABD’de ve daha sonra 1960’lı yıllardan itibaren bütün dünyada barış anlamına gelmek üzere kullanılmıştır.

Anayasa Mahkemesi (AYM), Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu’nun, Nihat Ekmez adlı mahpusa, açık görüş sonrası zafer işareti yaptığı gerekçesiyle verdiği disiplin cezasını kabul edilemez buldu.

İzmir 2 No’lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda hükümlü bulunan Ekmez, ailesiyle yaptığı aylık açık görüş sonrasında ayrılırken zafer işareti yaptı. Görüşe gelen ziyaretçiler de zılgıt atıp zafer işareti yaparak karşılık verdi.  Durumu tutanak altına alan cezaevi yönetimi, zafer işaretini “suç örgütlerine ait sembol kullanmak” olarak yorumladı ve Ekmez hakkında disiplin soruşturması başlattı.

Ekmez’in “suç örgütlerine ait yayın, bez afiş, pankart, resim, sembol, işaret ve benzeri eşyayı kurumların herhangi bir yerine asma veya teşhir etme” eylemini gerçekleştirdiği gerekçesiyle 11 gün hücre cezasına çarptırılmasına karar verdi. Kurul kararında, Ekmez ve ziyaretçilerinin PKK’ye desteklerini göstermek ve örgütün propagandasını yapmak amacıyla zafer işareti yaptıklarını iddia etti.

Ekmez, bu cezaya karşı Karşıyaka İnfaz Hâkimliği ve Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurdu ancak her iki başvurusu da reddedildi. Avukatı aracılığıyla AYM’ye bireysel başvuruda bulunan Ekmez, anayasal haklarının ihlal edildiğini belirtti.

Ekmez’in başvurusunu değerlendiren AYM,  “cezaevinde olsa da ifade özgürlüğüne sahip olduğunu” vurguladı. Yüksek mahkeme, “cezaevlerinde ifade özgürlüğünün ancak güvenlik ve disiplinin korunması gibi zorunlu durumlar söz konusu olduğunda sınırlandırılabileceğini” belirtti.

AYM, Ekmez’e verilen disiplin cezasının orantısız olduğunu ve davranışının “cezaevi güvenliğini bozduğu yönünde somut bir kanıt sunulmadığına” karar verdi. Disiplin Kurulu’nun kararını eleştiren AYM, Ekmez’in yaptığı zafer işaretinin “hangi bağlamda suç örgütlerine ait sembol kullanımı” kapsamına girdiğinin açıklanmadığını ve alt mahkemelerin de bu konuyu yeterince incelemediğini belirtti.

Ekmez’in ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmeden AYM, başvurucuya 30 bin TL tazminat ödenmesine kararı verdi. Dosya yeniden yargılama yapılmak üzere Karşıyaka 1. İnfaz Hâkimliği’ne gönderildi.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

“Çözüm Süreci” Tartışmaları: Özel’den “Meclis’te Olursa İşin İçinde Oluruz” Yorumu

Önceki “Çözüm Süreci”nin yarıda kesilmesinin nedenini “CHP’nin dışlanmasına” bağlayan Özgür Özel, “Çatışmalı süreçlerin çözümüne yönelik evrensel uygulamaların getirdiği tecrübe bunun sonuç vermeyeceğini söylüyordu. Öyle de oldu” dedi ve ekledi:

“Türkiye’de hendek olaylarından dolayı çok canımız yandı. Şehitlerimiz oldu, şehirler harap oldu. O yüzden biz dışarıda bırakılmamayı istiyoruz. Meclis’te olursa biz bu işin içinde oluruz. Ama Meclis’in dışında bir yere davet edilsek olmayız. Yani ‘Gelin biz bu işi AKP, MHP, DEM, CHP dışarıda halledelim’ derlerse bunu doğru bulmayız. Meclis denetimi ve Meclis’teki tüm partilere veya tüm gruplara açık olması önemli.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Sözcü gazetesinden İpek Özbey‘in sorularını yanıtladı. Özel, iktidar ortaklarından Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli için de, “Erdoğan’ın ya elini rahatlatmak istiyor ya da atılamayacak bir adımı önererek onun önünü kesmek istiyor,” dedi.

Bahçeli, bu hafta Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan’ın tecridinin kaldırılarak Meclis’e getirilmesi ve silahları bırakacaklarına ilişkin konuşma yapması çağrısında bulunmuştu. Söz konusu çağrı, CHP lideri Özel’in, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) tutuklu olan eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etmek üzere Edirne Cezaevi’ne gitmesinin hemen ardından gerçekleşmişti.

Öte yandan Özel, daha önce iktidarla kurdukları temasta Bahçeli’nin “çözüm süreci” veya “Kürt sorunu” hakkında herhangi bir konuyu gündeme getirmediğini belirtti. “Bir adım atacaklarını bekliyordum, duyumları geliyordu. Çünkü AK Parti eskiden, Kürtlerin ikinci partisiydi, bazı illerde birinci partisiydi. Son araştırmalar bu özelliğini tamamen kaybettiklerini gösteriyor,” diyen Özel, sözlerini şöyle sürdürdü:

“AK Parti kendi içinde yaptığı değerlendirmelerde ‘Kürtlerle yeni bir adım atılması gerekir,’ diye konuşuyordu. Bunun Devlet Bey’e rağmen yapılamayacağını düşündüğüm için Devlet Bey’den gelmesini bekliyordum. 1 Ekim günü de el sıkmasına şaşırmadım. Hatta bana sorulduğunda ‘Doğru yapılmıştır,’ dedim.”

Bahçeli, bu ayın başlarında TBMM’nin yeni yasama yılı açılışında DEM Parti sıralarına yönelerek partinin yöneticileriyle el sıkışmış ve siyasetin gündemine oturmuştu. Özel, “Devlet Bey’in bir şeyler söylemesini ve Tayyip Bey’in elini rahatlatmasını bekliyordum. Ama ‘Abdullah Öcalan gelsin, Meclis’te konuşsun,’ demesini beklemiyordum,” ifadelerini kullandı.

“Devlet Bey açıklıkla söylemiyor ama çağırdığı kürsü aslında o an konuştuğu kürsü. Çünkü MHP ve DEM aynı toplantı salonunu kullanıyorlar. ‘Buraya gelsin’ diyor yani. Buna ben de şaşırdım. Erdoğan’ın ya elini rahatlatmak istiyor ya da atılamayacak bir adımı önererek onun önünü kesmek istiyor. Bunu göreceğiz.”

Özel, “Böyle bir şey olursa CHP bu işin neresinde olur?” sorusuna şöyle yanıt verdi: “Meclis’te olursa içinde olur. Hiçbir siyasi partiyi dışlamasın. Geçen sefer bu yapılmadı. Cumhuriyet Halk Partisi dışlandı. Hatta o sırada Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda kredi vermesine karşı, ‘krediyi başına çal’ gibisinden bir kestirip atma oldu. Sadece CHP değil, o gün MHP’yi de dışlamışlardı.”

Önceki çözüm sürecinin yarıda kesilmesinin nedenini “CHP’nin dışlanmasına” bağlayan Özel, “Çatışmalı süreçlerin çözümüne yönelik evrensel uygulamaların getirdiği tecrübe bunun sonuç vermeyeceğini söylüyordu. Öyle de oldu” dedi ve ekledi:

“Türkiye’de hendek olaylarından dolayı çok canımız yandı. Şehitlerimiz oldu, şehirler harap oldu. O yüzden biz dışarıda bırakılmamayı istiyoruz. Meclis’te olursa biz bu işin içinde oluruz. Ama Meclis’in dışında bir yere davet edilsek olmayız. Yani ‘Gelin biz bu işi AKP, MHP, DEM, CHP dışarıda halledelim’ derlerse bunu doğru bulmayız. Meclis denetimi ve Meclis’teki tüm partilere veya tüm gruplara açık olması önemli.”

Bu haftaki Diyarbakır ziyaretine de değinen Özel, sokaktaki vatandaşın eşit olduğunu hissetmediğini ve “Eşit olmak istiyorum,” dediğini aktardı. “Siz ‘Kürt sorunu yoktur,’ diyorsanız, bu Kürtlerin en büyük sorunudur. Sorunlarının olup olmadığına Devlet Bey veya Tayyip Bey karar verecekse Kürt sorunu zaten burada başlıyor demektir.”

“Selahattin Demirtaş’ı işlevsizleştiriyorlar”

“İktidara da veya Devlet Bey’e de diyorum ki işine gelen aktörü parlatıp işine gelmeyen aktörü kenarda bırakamazsın. Bu doğru değil. O da Selahattin Demirtaş’ı işlevsizleştiriyor” ifadelerini kullanan Özel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çünkü Selahattin Demirtaş’ın bir tutarlılığı var. Erdoğan açısından bu bir travma. ‘Seni başkan yaptırmayacağız,’ demişti ona.”

Paylaşın

2023 Yılında Türkiye’de 29 Bin Çocuk İstismara Uğradı

IV. Çocuk Koruma Kongresi’nde konuşan CHP Gülizar Biçer Karaca, “2023 yılında en az 29 bin çocuk istismara uğramış, yüzde 83’ü kız çocuğu. 14 kız çocuğu katledilmiş. Son 6 ayda 32 çocuk intiharı gerçekleşmiş” dedi ve ekledi:

“TBMM’ye, 27’nci dönemde ‘çocuk’ tanımı geçen 1615 soru önergesi verildi. Bu önergelerden 178 tanesine yani önergelerin yüzde 11’ine süresi içerisine cevap verildi. 715 tanesi yani yüzde 44’ü cevaplanmadığı için gelen kağıtlarda yayınlandı. ‘İstismar’ tanımı geçen 560 soru önergesi verildi. Yalnızca 69 tanesine yani yüzde 12’sine süresi içerisinde cevap verildi. Yani Anayasa ve İçtüzük’ten aldığı denetim yetkisini kullanarak parlamentoda verilen soru önergelerinin gereği, yürütme organı ve bakanlıklar tarafından yerine getirilmiyor.”

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına 25 Ekim 2007’de Lanzarote’de imzalanan ve 6084 sayılı Kanunla Resmi Gazete’de yayınlanarak 10 Eylül 2011’de yürürlüğe giren Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi’nin 17’nci yılında; Türkiye Barolar Birliği ve Sosyal Hizmet Federasyonu işbirliğiyle IV. Çocuk Koruma Kongresi düzenlendi.

TBMM Başkanvekili ve CHP Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, “Politika, Yasama, Çocuk” konusunda konuştu. ANKA’nın aktardığına göre; Çarpıcı veri ve istatistikleri paylaşan Biçer Karaca, bütüncül çocuk politikası ve çocuklar için bütçe çağrısı yaptı.

“Acaba bu sözleşmenin gerekleri ülkemizde yerine getirildi mi” diye soran Biçer Karaca, çocuğa karşı her türlü şiddet ve istismarın önlenebilmesi için çocuk hakları temelli mekanizma ve anlayışa ihtiyaç olduğunu dile getirdi. Biçer Karaca kongrede; TBMM’de 27’nci ve 28’inci dönemin 3’üncü yasama yılına kadar olan süreçte; içerisinde “çocuk” ve “istismar” tanımı geçen kanun teklifleri, soru ve araştırma önergeleri üzerine bazı istatistikleri paylaştı:

“2023 yılında en az 29 bin çocuk istismara uğramış, yüzde 83’ü kız çocuğu. 14 kız çocuğu katledilmiş. Son 6 ayda 32 çocuk intiharı gerçekleşmiş. TBMM’ye, 27’nci dönemde ‘çocuk’ tanımı geçen 1615 soru önergesi verildi. Bu önergelerden 178 tanesine yani önergelerin yüzde 11’ine süresi içerisine cevap verildi. 715 tanesi yani yüzde 44’ü cevaplanmadığı için gelen kağıtlarda yayınlandı. ‘İstismar’ tanımı geçen 560 soru önergesi verildi. Yalnızca 69 tanesine yani yüzde 12’sine süresi içerisinde cevap verildi. Yani Anayasa ve İçtüzük’ten aldığı denetim yetkisini kullanarak parlamentoda verilen soru önergelerinin gereği, yürütme organı ve bakanlıklar tarafından yerine getirilmiyor.

Türkiye’de her 3 çocuktan biri okula aç gidiyor. Her 5 çocuktan biri derin yoksulluğa maruz ebeveynlerle yaşıyor. Çocuğun üstün yararı ilkesinin hem mevzuat dahilinde hem de uygulamada bütüncül bir bakış açısıyla öncelikli olarak, hatta ilk sırada gözetilmesi gerekirken; bir çok alanda karar alıcılar ve uygulayıcılar tarafından eksiklikler çocuğun menfaatine yönelik değil, ne yazık ki aleyhine işleyecek şekilde yürütülmeye devam ediyor.

Bugünün hak özneleri olan çocukların talepleri de sorunları da yarınlara ertelenemez. Hayata geçen her yasal düzenleme ve uygulamada ‘çocuğun üstün yararı’ ilkesini hakim kılarak her türlü ihmal ve istismarın önlenmesinde biz yetişkinler mükellefiz. Çocukların hak özneleri olduğunu bir kez daha gündemine alan ve bu konudaki öncü çalışmaların uygulama alanı bulması için çaba sarfeden 4’üncü Çocuk Kongresi’nin düzenlenmesinde emeği geçenleri tebrik ediyorum. Çabamız kapsayıcı sosyal politikalar için katkı sunmak için. Umarım sosyal hizmet uzmanlarının, sosyal politika ile ilintili her bir meslek grubunun talepleri, katkı ve katılımlarıyla çocuklar için daha iyi ve güvenceli yaşam koşulları oluşturabiliriz.”

Paylaşın

DEM Parti: Bahçeli’nin Açıklamalarını Yakından Takip Ediyoruz

DEM Parti Parti Meclisi sonuç bildirgesinde, “Yeni yasama dönemiyle birlikte MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamalarıyla başlayan tartışmalar, partimiz ve kamuoyu tarafından yakından takip edilmektedir. Bu tartışmaları Kürt sorunu başta olmak üzere siyasal, iktisadi ve toplumsal sorunların müzakere ve diyalog zemininde ele alınması açısından önemli görüyoruz” ifadelerine yer verildi.

Haber Merkezi / Bildirgenin devamında, “Bununla birlikte, uyguladığı politikalarla toplumu nefessiz bırakan iktidarın, halkların en büyük özlemi olan barışı araçsallaştırmasının kimseye kazandırmadığını da geçmiş dönem deneyimlerinden hatırlıyoruz. Kürt halkının kazanımlarını tasfiye etme girişimine, ekonomik çöküşe ve toplumsal çürümeye karşı halkların tepkisini dindirme amacıyla siyasi iklimin geçici ve taktik bir adımla yumuşatılması, mevcut sorunların çözümüne katkı sağlamayacaktır. Bu politikanın iktidarın umduğu sonuçları vermesi de mümkün değildir” denildi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), 21-22 Ekim’de düzenledikleri Parti Meclisi toplantısı sonuç bildirgesini yayımladı. Bildirge de şu ifadelere yer verildi:

“Emperyalist kapitalist rekabetin doğasındaki savaş eğiliminin giderek güç ve yaygınlık kazandığı bir dönemden geçiyoruz. Yerel/bölgesel düzeyde ve vekil güçler eliyle süregiden çoklu savaşların yerini büyük güçler arasında doğrudan ve topyekûn karşı karşıya gelişlere bırakma ihtimalinin uç verdiği koşullardan geçilmektedir. Ortadoğu’da rejimlerin ve toplumların geleceğini şekillendirmek üzere saha genişleten ve şiddetlenen savaş iklimi, bu gelişmelerin ilk elden sonuçlarından biridir. Kapitalist hegemonik güçlerin hakimiyet mücadelesinin bir veçhesi olan bu güç savaşlarıyla Ortadoğu’da yeni bir düzenin tesis edilmesi istenmektedir.

Bu kapsamda Siyonist İsrail rejimi, savaş hukuku başta olmak üzere tüm uluslararası hukuk kurallarını yok sayarak işgalci-sömürgeci saldırganlığını Filistin ve Arap halklarına karşı bir soykırıma dönüştürmüştür. İsrail devletinin Lübnan ve İran’a yönelik saldırılarıyla Lübnan’ın istikrarsızlaştırılmaya ve bölgesel güç dengelerinin İran’a yönelik yeni hamlelerle şekillendirilmeye çalışıldığı bu süreçte, bölgedeki tüm gerilimler tırmanmakta ve gelişmeler olağanüstü bir hız kazanmaktadır.

Türkiye ve Kürdistan bu coğrafyanın ve çoklu denklemin tam ortasında yer almaktadır. Halkların kendi kader ve geleceklerini belirleme haklarını egemenlerin elinden söküp almaya en çok ihtiyaç duydukları şu günlerde, bu potansiyeli açığa çıkaracak olanlar ise ideolojik-politik ufku ve örgütlü gücüyle sömürgeciliğe ve faşizme karşı mücadelenin en önünde yürüyen Kürt halk hareketi başta olmak üzere devrimci hareketler, kadınlar, sosyalistler, ezilenler, yoksullar, emekçiler ve onların ittifaklarıdır.

Rojava, Kuzey ve Doğu Suriye halklarının kazanımlarını yıllardır boğmaya çalışan AKP-MHP iktidarının işgal ettiği bölgelere yerleştirdiği çetelerin tasfiyesi gündemdedir. Güney Kürdistan’a yönelik işgal ve ilhak politikaları ise ciddi bir çıkmazın içine girmiştir. İran’ın savaş çemberine alınmasıyla bölgede yaşayan Kürt halkının belirleyici bir politik özne olarak güç kazanması olasılığını kendi yayılmacı politikaları için handikap ve çıkmaz olarak görmektedir. Kürt halkının kazanımlarının yok edilmesi üzerinden bölgesel güç olma hevesleri berhava olan ve dış politikada yalnızlaşan rejim için bu gelişmeler, iç siyasi dengeleri de ziyadesiyle etkilemektedir.

Uyguladığı yayılmacı ve sömürgeci politikalarla Ortadoğu’daki gelişmelerde denklem dışında kalan AKP-MHP iktidarı, Türkiye halklarını tehlikeli bir politik gerçeklikle yüz yüze bırakmıştır. İzlenen savaş, rant ve talan politikaları bir toplumsal çürüme ve çöküş tehlikesi doğurmuştur. Bir avuç sermayedar dışındaki milyonlar açlık sınırının altında hayatta kalmaya çalışmaktadır. 12 Eylül darbe anayasası bile askıya alınmakta, halkların özgürlük ve yaşam talepleri şiddetle bastırılmaktadır. Toplumsal, ekonomik, ekolojik ve toplumsal cinsiyet alanında yaşanan krizler ve şiddet sarmalı tüm toplumsal kesimleri nefes alamaz noktaya getirmiştir. Cezaevleri işkence merkezlerine dönüşmüş, kadınlara ve çocuklara yönelik suçlar kan dondurucu bir yaygınlık kazanmıştır. Hastaneler ticarethane ve hastalar müşteri haline getirilmiş, yeni doğan bebeklerin dahi can güvenliği kalmamıştır.

İktidarın savaş politikasının bir parçası olarak HDP Kapatma Davası ve Kobanî Kumpas Davası başta olmak üzere demokratik siyasete çok yönlü ve süreğen saldırılar gerçekleştirilmiştir. Ancak tüm bunlara rağmen, yerel seçimlerde de ortaya çıktığı üzere, partimizin 3. Yol hattıyla siyasal alandaki kurucu ve belirleyici rolünün güçlenmesi ve halkların umudu ve seçeneği olmaya devam etmesi AKP-MHP iktidarının hegemonyasını zayıflatmıştır.

Yeni yasama dönemiyle birlikte MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamalarıyla başlayan tartışmalar, partimiz ve kamuoyu tarafından yakından takip edilmektedir. Bu tartışmaları Kürt sorunu başta olmak üzere siyasal, iktisadi ve toplumsal sorunların müzakere ve diyalog zemininde ele alınması açısından önemli görüyoruz. Bununla birlikte, uyguladığı politikalarla toplumu nefessiz bırakan iktidarın, halkların en büyük özlemi olan barışı araçsallaştırmasının kimseye kazandırmadığını da geçmiş dönem deneyimlerinden hatırlıyoruz. Kürt halkının kazanımlarını tasfiye etme girişimine, ekonomik çöküşe ve toplumsal çürümeye karşı halkların tepkisini dindirme amacıyla siyasi iklimin geçici ve taktik bir adımla yumuşatılması, mevcut sorunların çözümüne katkı sağlamayacaktır. Bu politikanın iktidarın umduğu sonuçları vermesi de mümkün değildir.

Yıllardır büyük bedeller ödeyerek her koşulda savaş karşıtı cepheyi büyütme ve barış talebini toplumsallaştırma mücadelesi veren partimiz, normalleşme söylemlerinin halklarımıza karşı mevcut sorunların perdelenmesi amacıyla kullanılmasına izin vermeyecektir. Çözüm tartışmalarının yeniden gündeme gelmesi olumludur; ancak geçmişteki “teslim alma” söylemlerinin yeniden dillendirilmesinin siyasal, tarihsel ve toplumsal bir sorun olan Kürt sorunu ve Türkiye’nin sorunlarının çözümüne katkı sunmayacağı açıktır.

“Halkların ortak iradesi ve mücadelesiyle kalıcı bir çözüm inşa edilmelidir”

Partimiz, toplumsal sorunların çözümü için tüm muhatap ve tarafları önemsemekle birlikte asıl çözümün, iktidardan bekleyerek değil Türkiye’nin tüm işçi, emekçi ve ezilen kesimleri ile halklarının katıldığı örgütlü bir sürecin inşa edilmesiyle mümkün olacağına inanmakta ve yıllardır bunun için mücadele etmektedir. DEM Parti olarak, adil, demokratik ve halkların eşitliğini esas alan bir çözümden yanayız; barışı, demokratik bir anayasayı, özgürlüğü ve demokratik cumhuriyeti savunuyoruz. Bu temelde, Türkiye’de bir çözüm olacaksa toplumun barış ve demokrasi talebi etrafında örgütlenmesi, tüm dinamikleriyle harekete geçmesi, sürece dahil olması ve inisiyatif alması elzemdir. Barış, yalnızca siyasi partiler ve taraflar arasında olmaz; toplumsal sahiplenme de gereklidir. Bu nedenle, halkların ortak iradesi ve mücadelesiyle kalıcı bir çözüm inşa edilmelidir.

Barışın ve çözümün sahici bir seçenek haline gelebilmesi için ilk ve en önemli adımlardan biri, Sayın Abdullah Öcalan’a yönelik bir özel savaş hukuku pratiği olan tecridin kaldırılmasıdır. Öcalan’ın geçmiş çözüm süreçlerinin yürütülmesinde ve yönetilmesindeki kritik ve belirleyici rolü tartışmasızdır. 43 ay sonra mutlak iletişimsizliğin kırılarak Öcalan’la yapılan son görüşme önemli ve olumlu olmakla birlikte tecrit devam etmektedir. Kendisinin de “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” ifadesiyle belirttiği gibi, fiziki özgürlüğü öncelikli olmak üzere sağlık, güvenlik ve özgür çalışma koşullarının sağlanması bu belirleyici misyonunu yerine getirebilmesi ve toplumsal barışa gidecek yolun açılabilmesi için hayati önemdedir. Müzakere ve diyalog zemini ancak özgür ve eşit koşullar altında kurulursa sahici, kalıcı ve kapsayıcı olabilecektir.

Barışın yalnızca Kürt halkının değil tüm Türkiye ve Ortadoğu halklarının en acil ihtiyacı olduğuna inanıyoruz. Türkiye’de sağlanacak onurlu bir barış, yüzyıllardır halkların birbirine kırdırıldığı, esasen bir savaş merkezi haline getirilen Ortadoğu’nun da barışı olacaktır. Kalıcı, adil ve onurlu bir barışı inşa etmenin zorlukları ve bu yolun kimi zaman çatışmalı süreçleri de içeren kesintili ve gelgitli doğası, dünya deneyimlerinden bilinmektedir.

On yıllardır halkların eşit temelde ve barış içinde bir arada yaşaması için mücadele eden partimiz, bir arada yaşam koşullarının oluşturulması ve barış umudunun büyütülmesi için üzerine düşen sorumluluğu dün olduğu gibi bugün de kararlılıkla yerine getirecektir. Barışın kazanımları konusunda halkı bilgilendirmek, barışın gerekliliğini anlatmak ve demokratik bir cumhuriyet için mücadelenin zorunlu olduğunu göstermek öncelikli hedeflerimiz arasındadır.

DEM Parti olarak, tüm halkların eşit, özgür ve onurlu bir yaşam sürebileceği bir gelecek için kararlılıkla mücadele etmeye devam ederken, Kürt sorununun adil ve demokratik çözümü ile özgürlük için tüm siyasi ve toplumsal kesimleri barış olanaklarını büyütmeye ve sahiplenmeye çağırıyoruz.”

Paylaşın

Özel’den Erdoğan’a Çağrı: Bahçeli’yi Sözcü Kılma, Ne Diyorsan Sen Söyle

“Yaşam Hakkı Mitingi”nde konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Bizim tutumumuz nettir. Kürtler sorunumuz kalmadı diyene kadar bu sorunun varlığına inanacağız. Herkesin kendini özgür hissedeceği bir süreci Meclis’te başlatarak bu sorun çözülmelidir” dedi ve ekledi:

“Terörün bitmesi için kim konuşacaksa konuşsun. Ama bir kişi konuşturup sorunu çözme hesabı yanlış hesaptır. Biz çözüm için Meclis’i adres gösteriyoruz. Devlet Bey, Abdullah Öcalan’ı Meclis’i adres gösteriyor. Sayın Erdoğan’ın hala iki kelam etmeme durumuna son vermelidir.  Artık sözcünün görevi bitmiştir. Erdoğan çıkıp bu millete bir açıklama yapmak zorundadır. Bahçeli’yi sözcü kılma, ne diyorsan sen söyle.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Beşiktaş’ta düzenlenen Yaşam Hakkı Mitingi’nde konuştu. Özel’in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Terörün amacı bizi susturmakken, terörün amacı bizlerde yaratacağı korkuyla bizlere istikamet dayatmakken, buraya koşup gelenlere, 10 binlere binlerce teşekkür, binlerce selam olsun. Biz CHP’yiz, biz bu ülkenin birliğinin beraberliğinin teminatı olan partiyiz. Toplumsal barışı sağlayan bir Türkiye için çalışanlarız. Bu milletin önünü kesmek isteyen kim olursa olsun karşısındaki en büyük güç CHP’dir. Yaşam hakkı için buradayız.

Bu iktidar Türkiye’yi herkes için güvensiz hale getirmiştir. Kadınların yüzde 70’i sokakta yürürken kaygı duyduklarını ifade ediyorlar. Bütün Meclis mutabakatla oy verdiğimiz İstanbul Sözleşmesi’nden bu milletin temsilcilerinin oybirliği ile girdiği sözleşmeden, bir gecede HÜDA PAR’a verdiği sözü tutmak için o sözleşmeden çekilen kişi, kadınların, çocukların arkasından devleti çeken kişidir. Tarih önünde sorumludur.

Ölmek istemiyorum diye yalvaran Emine Bulut’u unutmadım. Onların şahsında nicelerini unutmadım. İstanbul’da canice katledilen Ayşenur Halil, İkbal Uzunel, Van Gölü kenarında ölü bulunan Rojin, Adıyaman’da evladının gözü önünde silahla ulan Merve Taşcan, Adana’da 12 saat içinde hayatını kaybeden beş kadın… Örneğin sadece geçtiğimiz eylül ayında Aydın’da 29 yaşındaki Neriman Yüzükçü, şikayet ettiği eski eşi tarafından, Kayseri’de 43 yaşındaki Hatice Gül uzaklaştırma kararı aldırdığı eski sevgilisi tarafından, Antalya’da 57 yaşındaki Fadim Demirhan ve oğulları uzaklaştırma kararı varken boşanma aşamasındaki eşi tarafından katledildiler.

Gençlerimiz çocuklarımız güvende değil. Saygın araştırma şirketlerinin raporlarına göre, toplumun yüzde 85’i bu ülkede çocukların güvende olmadıklarını ifade ediyor. Adana’da Aladağ’da bir cemaat yurdunda çıkan yangında 11 kız evladımızı yitirmiştik. Bu kız çocukları devlet yurdu yapılmayıp, o cemaat yurdunu da denetimsiz bırakanlar yüzünden ölüme gittiler. İki yıl önce tıp fakültesi öğrencisi Enes Kara, Elazığ’da devlet yurt imkanı sağlamadığı için kaldığı cemaat yurdunda yaşadıklarından dolayı intihar etmişti.

Devlet yurdu yapmayan yoksul insanlarımızı cemaatlerin kucağına itenler bu ölümlerden sorumludur. Bu iktidar barınma sorununu bile isteye çözmemekte, onları bir takım yapıların kucaklarına ittirmektedir. Çocuklar temizlemekte oldukları vincin altında kalarak MESEM projesi kapsamında can veriyorlar. Bu ülke 8 yaşındaki Narin’imizi koruyamadı. Evinden 1.5 km uzaklıktaki cansız bedenini buldular, halen daha katilini ortaya çıkaramadılar.

Bu ülke 2 yaşındaki Sıla bebeği koruyamadı. Sıla bebeğin şiddet görmesine, istismar olmasına engel olamadı. Hastaneye gittiğinde doğru teşhisi koyamadı. Bir dahaki geldiğinde iş işten geçmişti. Narin’in katilinde de Sıla bebeğin durumunda da savcının bilmediğini bilen iktidar vekilleri, “Söylemeye dilim varmıyor, dostlarım var orada” diyen iktidar vekilleri var. CHP Sıla bebekler yaşasın diye, bir bütün olarak dimdik ayaktadır.

Bu ülkede bebekler bile korunamıyor. 12 yenidoğan yavrumuz ihmalin denetimsizliğin, para için gözü dönmüşlüğün kurbanı oldu. 19 ay önce bilinen, adeta canlı yayında ölümleri teker teker izlenen 12 bebemizi kaybettik. Ölümler bilinirken, çetenin faaliyetleri bilinirken hastaneleri açık tuttular. Gözaltılar oldu, tutuklamalar oldu ama 6 ay daha o hastaneleri işlettiler. Ne zaman birisi savcıyı tehdit etti. Savcı kendi durumundan dolayı durumu bir kez daha ifade etti, kamuoyu duydu indial oluştu. O gün döndüler o hastanelerin ruhsatlarını iptal ettiler. Açıkça söylüyorum, herkesin gözü önünde ibreti alem olsun diye o hastanelerin askıya alınan ruhsatları, başka isimle yeniden önümüze gelmesin diye, mahkeme kararıyla yürütmeyi durdurmalar olmasın diye, o hastaneleri bedelsiz kamulaştırmamız lazım. Haydi getirin Meclis’e bunu yapalım.

Bir kez daha söylemek isterim ki bugünkü Sağlık Bakanı o günkü İstanbul İl sağlık Müdürüdür. Asla bir gün daha bu bakanlık koltuğunda oturmamalıdır. Bu bakan mı sorumlu, o bakan mı sorumlu, önceki mi sorumlu? İfade edeyim ki bir tane var baş sorumlu, aynı kalemle bugünkü bakanı da atayan, o günkü bakanı da atayan Recep Tayyip Erdoğan. Bu iktidar sağlıkta şiddetin önüne geçecek adımlar için, muhalefetin önerilerini elinin tersiyle itmekte, sağlık emekçisini katliamcılarla, gözü dönmüşlerle burun buruna baş başa bırakmaktadır.

Bu sabah, dünyanın en güzel şehri İstanbul’a uyandınız. Maalesef bu ülkede bir sabah uyanıyoruz, 8 yaşında bir kız çocuğu öldürülmüş, bir sabah uyanıyoruz gencecik bir kadın canice öldürülmüş surlarından atılmış bu kentin. Bir sabah uyanıyoruz, el kadar bebekleri cani bir tüccarın karına kurban eden sistem tıkır tıkır işliyor. Bir sabah ormanlarımız içindeki canlarla birlikte yanıyor. Bir sabah uyanıyoruz sokaktaki masum canlar, bu iktidarın getirdiği, sonunda itlaf, katliam dediği bir yasayla sizin hepimizin mücadelesiyle o itlaf lafı oradan çıkmışken, niyet akılda zihindeyken, onlar ki hiçbirisi bu yasayı uygulamayan belediye başkanlarım tehdit altındadır ama asla bu yasayı uygulamayacaktır.

“Bahçeli’yi sözcü kılma, ne diyorsan sen söyle”

Ama iktidar mensupları canlarımızı katletmektedir. Buna sonuna kadar direneceğiz. Bir sabah uyanıyoruz akşam olmadan TUSAŞ’a yapılan saldırıyı adeta canlı yayınlarda izliyoruz. Bu milleti koruyamayanlar emanete ihanet edenlerdir. Biz onların dimdik karşısındayız. Biz bu iktidarı düzeltene kadar, bu iktidarın uygulamalarını derhal terk edene kadar, bu ülke kadınlar, çocuklar, bebekler, canlar ve her birimiz için güvenli bir ülke olana kadar, bu iktidarla mücadele edeceğiz, bu ülkeyi tekrar kurtaracağız.

Bizim tutumumuz nettir. Kürtler sorunumuz kalmadı diyene kadar bu sorunun varlığına inanacağız. Herkesin kendini özgür hissedeceği bir süreci Meclis’te başlatarak bu sorun çözülmelidir. Terörün bitmesi için kim konuşacaksa konuşsun. Ama bir kişi konuşturup sorunu çözme hesabı yanlış hesaptır. Biz çözüm için Meclis’i adres gösteriyoruz. Devlet Bey, Abdullah Öcalan’ı Meclis’i adres gösteriyor. Sayın Erdoğan’ın hala iki kelam etmeme durumuna son vermelidir.  Artık sözcünün görevi bitmiştir. Erdoğan çıkıp bu millete bir açıklama yapmak zorundadır. Bahçeli’yi sözcü kılma, ne diyorsan sen söyle.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Bahçeli’ye: Biz Saray Muhafızı Değil…

Partisinin 7. kuruluş yıl dönümü kutlamalarında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, Bahçeli ile geçmişte siyaset yaptığı dönemi de hatırlatarak “Mazide yaşanmış güzel günlerin anısına saygıda kusur etmemek için de elimden geleni yapıyorum. Ama bayrağıma, milletime, istiklalime olan saygım, her şeyin üzerindedir” dedi.

Müsavat Dervişoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bebek katiline hürriyet, Müsavat Dervişoğlu’na tehdit size yakışmaz. Allah seni ıslah etsin, Sen bizi ne zannediyorsun. Biz saray muhafızı değil, Türk milliyetçileriyiz. Kuru tehditlere pabuç bırakmayacağım herkes tarafından iyi bilinmelidir”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, İYİ Parti’nin 7’nci kuruluş yıl dönümü kutlamalarında konuştu. Gazete Duvar’dan Ceren Bayar‘ın aktardığına göre; Dervişoğlu, “2017 yılında, bugünlerdeydi. 7 yıl önce başladık bu destanı yazmaya. Alın terimizi mürekkep. Kalplerimizi defter eyledik. Her bir satırına inançla başladık. Her bir harfini azimle yazdık. İşte yine beraberiz” dedi.

Dervişoğlu, salondakileri hitaben, “Haykırmak istiyorsunuz, biliyorum, haykırın! Bu bir karabasandır, kötü bir rüyadır. Emin olun ki muhakkak kaçıp yok olacaktır” ifadelerini kullandı. Dervişoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ey helal rızıkları çalan zevat, Vatan toprağını kupon arsa bilen, ölmez şehidini kelle sanan zevat, saltanatınız yıkılacak. Ama bu kale yıkılmayacak.”

Akşener’e ve parti kurucularına teşekkür eden Dervişoğlu, “Sizler olmasaydınız olmazdı, olamazdı. Olmazsanız yine olmaz. Hepinizi ilk günün heyecanıyla yeniden bir ve birlikte olmaya, mukaddes davamızı birlikte omuzlamaya, çileyi nasıl birlikte çektiysek, zaferi de birlikte yaşamaya davet ediyorum” dedi.

Etkinliğin gerçekleştiği salonda “Katil Apo Meclis’e giremez” sloganı duyulunca Dervişoğlu, “Duyun bu sesi” dedi.

Konuşmasının devamında iktidarı eleştiren Dervişoğlu, “Okullarına öğretmen atamamaktadır, sabun dahi koymamaktadır. Hastanelerinde ne doktor ne de boş yatak vardır. Adalet terzasini, haklının kanunu değil, güçlünün parası çekmektedir. Kadınların canlarına, ırz ve namuslarına göz dikenler, serbestçe dolaşmaktadır. Binlerce insanın öldüğü depremler dahi, bu yağma düzeninin bir manivelasına dönüştürülmekte, Türk insanının evine, tarlasına, malına el konulmaktadır. Ormanları yakılıp betondan rant kuleleri yapılmaktadır. Türk Milletinin sosyal güvenliği kalmamıştır, sokak güvenliği kalmamıştır, sınır güvenliği kalmamıştır, can güvenliği kalmamıştır” diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘Öcalan’ çağrısına da gönderme yapan Dervişoğlu, “İnsanının can, mal, ırz ve namus güvenliğini korumak için kurulmuş olan ve Milletin teşkilatlanmış hali olan devlet, bu müstevlilerce içine sokulduğu felç hali sebebiyle, bebeklerin canını, bebek katillerine tercih etmekte, eli kanlı çeteleri, kahraman Türk subaylarına yeğlemektedir.

İhtirasla dolu ihanet şebekesi çığırından daha da çıkarak, Türk’ün Devletini kurduğu Millet Meclisinde, devlet düşmanlarını kürsüye çağırmaktadır” diye konuştu.

Dervişoğlu, konuşmasının devamında da Bahçeli’nin ‘Öcalan’ çağrısını eleştirdi ve şunları söyledi: “Bu ülkenin elli bin insanının katili olan ve bir an dahi olsa yapıp ettiğinden pişmanlık emaresi bile göstermeyen bir insan müsveddesinin İmralı’dan çıkarılmasının ‘umut hakkı’ adı altında pazarlanmasında nasıl ortaklaştıklarını milletimiz görüyor. Buna tek ciddi itirazın çileli milletin gönlünü yakan bu ihanete karşı tek hakiki sesin de İYİ Parti’den çıktığını görüyor.

Yeni anayasa tartışmalarına da değinen Dervişoğlu, “Yeni anayasa ile ilgili, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk dört maddenin tartışma masasına yatırılmasından sonra, etnik köken üzerinden mülahazalar, İmralı canisinin serbest bırakılması, bir siyasi partinin grup kürsüsünden konuşturulması, Kandil üzerinden kurulan köprüler, Suriye’nin kuzeyindeki yapıların tanınması, Yeni açılım senaryoları gibi konular kamuoyunun gündemini meşgul ediyor. Yaşanan bu tartışmalar, iş başında bulunan iktidarın gerçek niyetini deşifre etmeye yeterlidir. Bütün bunlara sebep olanlarla ilgili hükmünü elbette ki tarih verecektir” ifadelerini kullandı.

Dervişoğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye gönderme yaparak şunları söyledi: “Taşıdığı sıfat olursa olsun hiç kimsenin, şehitlerimizin manevi hatıralarına zarar vermeye ve onların aziz ruhlarını incitmeye hakkı yoktur. Gazilerimizi yeniden yaralamaya, onurlarıyla oynamaya da hakları yoktur. Buna asla izin vermeyeceğiz.”

“Biz saray muhafızı değil, Türk milliyetçileriyiz”

Dervişoğlu, “Kim hangi planı yaparsa yapsın Abdullah Öcalan denilen o canibaşı tıkıldığı delikten çıkamayacak, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilemeyecektir. Cesetlerimiz çiğnenmeden buna izin vermeyeceğiz. Lütfen dikkat edin ifadelerime. Şifreli sözlerle konuşmuyorum. Hiç kimseyle de milliyetçilik yarışına girmiyorum” dedi.

Dervişoğlu, Bahçeli ile geçmişte siyaset yaptığı dönemi de hatırlatarak “Mazide yaşanmış güzel günlerin anısına
saygıda kusur etmemek için de elimden geleni yapıyorum. Ama bayrağıma, milletime, istiklalime olan saygım, her şeyin üzerindedir” dedi. Dervişoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bebek katiline hürriyet, Müsavat Dervişoğlu’na tehdit size yakışmaz. Allah seni ıslah etsin, Sen bizi ne zannediyorsun. Biz saray muhafızı değil, Türk milliyetçileriyiz. Kuru tehditlere pabuç bırakmayacağım herkes tarafından iyi bilinmelidir”

Paylaşın

Bakırhan’dan Bahçeli’nin “Türk Ve Kürtler’in Birbirini Sevmesi Farzdır” Sözlerine Destek

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin dün söylediği “Türk ve Kürtler’in birbirini sevmesi farzdır” sözlerine de atıfta bulunarak şu ifadeleri kullandı:

“Biz de Türk ve Kürtler’in birbirini sevmesinin, birbirlerinin haklarına ve hukuklarına saygı duymasının farz olduğunu söylüyoruz. Biz de buna inanıyoruz. Biz de geçmişte defalarca şahitlik yaptığımız gibi Türk ve Kürtler’in tarihsel işbirliklerinin çok önemli süreçlere sebebiyet verdiğini ve Türkiye halklarına kazandırdıklarına defalarca şahitlik yaptık.”

Tuncer Bakırhan toplumun Kürtler’e tanınacak her hakkın Türkler’in kaybı olacağı endişesinden kurtulması gerektiğini ifade ederek, “Tarihsel Kürt ve Türk ilişkilerinin demokratik bir zemine, demokratik bir anlayışa kavuşmasını belirtmek istiyoruz. Kürtler’e tanınacak her hakkın Türklerin kaybı olacağı endişesinden artık kurtulmamız gerekiyor. Kürt kazandıkça Türk kazanır, Kürt kazandıkça Türkiye halkları, emekçileri kazanır. Türk kazandıkça Kürtler kazanır. Türk kazandıkça Türkiye emekçileri kazanır. Her iki halk kazandıkça Türkiye halkları, emekçileri, Türkiye kazanır” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin (ESP) 4’üncü Olağan Genel Kongresi’nde konuştu. Tuncer Bakırhan, şunları söyledi: “Merheba ez ji we yek bi yek silav dikim. Hûn bi xêr hatin, li ser seran li ser çavan hatin. Değerli arkadaşlar, değerli konuklar, ESP’li yoldaşlar hepinizi selamlıyorum. Kongrenize başarılar diliyorum. Kongrenizin hem Türkiye hem de dünyanın ve Ortadoğu’nun içerisinde bulunmuş olduğu kaosa, krize bir yol haritası çıkaracağını bekliyor ve umuyorum.

Çok önemli tartışmaların olacağını ve bu tartışmaların önümüzdeki dönem birleşik mücadelemize büyük katkılar sunacağına eminim. Şimdiden başarılar diliyorum. Ayrıca Hasan Ocak, Polen Ünlü, Ezgi Sadet’in yoldaşlarıyla bir arada olmaktan büyük bir mutluluk ve onur duyduğumu belirtmek istiyorum. Bu vesileyle Suruç’ta yaşamları elinden alınan, katledilen 33 düş yolcusunu da saygı ve minnetle anıyorum. Yine Özlem  başkan söyledi ama ben de üzerinden geçeyim. Rojava’da, Kobanî’de, Suruç ve Gazi’de yaşamını yitiren yoldaşlarımızın, canlarımızın da anıları önünde saygıyla eğiliyor, mücadelelerini bir gün mutlaka başarıya ulaştıracağımızın sözünü ben de tekrar etmek istiyorum.

Değerli dostlar, yakın zamanda hem Figen Başkan hem de Selahattin Başkan ile görüştük, Tülay Başkan ile birlikte gitmiştik. Çok selamları vardı her ikisinin de, kongrenize başarı dileklerini ilettiler. Yine Selçuk Mızraklı, Semra Güzel ve diğer arkadaşların tamamının hepinize çok selamları vardı. Ben de bu arkadaşlar şahsında şu anda cezaevinde bulunan binlerce siyasi tutsağı da tekrar selamlıyor, onların onurlu mücadelesinin başarıya ulaşacağı sözünü onlara yenilemek istiyorum.

Evet değerli arkadaşlar hem ülkemizde dünyada sistem ciddi bir kriz yaşıyor, ciddi bir kaos var. Biraz önce eş başkanlar bunu dile getirdi. Dünyayı tek kelimeyle tanımlar mısınız derseniz bir belirsizlik diye tanımlayabilirim. Ciddi bir belirsizlik var. Kapitalist, emperyalist sistem kendisini artık devam ettiremiyor. Ciddi bir kriz içindedir. Bu krizi örtmek, pastadan yine en büyük payını almak için başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın dört bir yanında çatışmalarla, savaşlarla kendilerini ayakta tutmaya çalışıyorlar. Yanı başımızda Ortadoğu’daki savaşı hep birlikte izliyoruz.

İsrail’in Filistin karşısındaki katliamlarını, Gazze’yi işgalini hep beraber canlı yayınlarda izlemek durumunda kaldık. İsrail-Filisin savaşı Lübnan’a, Suriye’ye, İran’a da sıçradı ve yarın neyle karşılaşacağımızı kestirmek zor olmasa gerek. Belli ki Ortadoğu çatışma, savaş ve kaos iklimi içerisinde belirli bir süre daha devam edecek. Tabi ki bunun  bir amacı kapitalist emperyalist sistemin kendi içerisinde bulunduğu krizi ötelemek içinse diğer bir sebebi de hepinizin bildiği gibi enerji ve ticaret yollarını kontrol altına almak istiyorlar. Buranın  en önemli merkezlerinden birisi Ortadoğu’dur. O önemli merkezin en önemli coğrafyası da Kürdistan’dır, Ortadoğu coğrafyasıdır.

Dolayısıyla buradaki gelişmeleri yakınen takip etmek gerekiyor. Ortadoğu’daki emekçileri, ezilenleri, halklarımızı yakınen ilgilendirecek ve etkileyecek bir durum içerisinde olduğumuz için bugün ESP kongresinde de büyük bir ihtimalle bu kriz ve kaos karşısında emekçilerin, halkların, Kürtlerin, ezilenlerin nasıl zafer ve başarıyla çıkabileceklerini başta ESP kongresi olmak üzere her bir bileşenimiz Türkiye’deki her bir ittifakımız, ezilenlerden yana olan herkesin yoğunca tartışması ve yol haritasına bir cevap bulması gerektiğini belirtmek istiyorum.

Bu kriz ve kaos içerisinde Türkiye iktidarı da rahat durmuyor. Bir taraftan farklı şeyler tartışılırken bir tarafta dün Rojava’da onlarca sivil, saldırılar sonucunda yaşamını yitirdi. Bu saldırıya, bu katliama artık dur diyoruz. Bu saldırı ve katliamlarla yol alınmadığının en iyi örneği Rojava’daki gelişmelerdir. Eğer bu saldırılarla bir yol alınsaydı bugün Ortadoğu’nun en mutlu ve huzurlu ülkesi olurdu. Dünyanın en zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip bölgenin böylesine açlık ve yoksulluk içerisinde yaşaması, özgürlük ve demokrasiden yoksun olmasının sebebi Rojava’ya yapılan saldırı gibi tekçi, milliyetçi, ötekini, farklı olanı kabul etmeyen anlayıştır.

Bu saldırıların kimseye yararı yok. Orada öyle tırnak içinde terör örgütü de yok. Onlara dönük bir saldırı da yok. Hastaneler bombalanıyor. Peynir ve çocuklara süt üreten fabrikalar yerle bir ediliyor. Bu da bir zafer olarak sunulmak isteniyor. Buradan Kongreniz aracılığıyla iktidarı uyarmak istiyorum. Bu yol değil. Bu çözüm değil. Bu eğer bir çözüm olsaydı bugün milyonlarca taraftarı ve sempatizanıyla, çalışanıyla kader birliği yapmış halklar bir arada olmazdı. Bu saldırılardan vazgeçmeye çağırıyorum iktidarı.

“Demokratik bir Ortadoğu yaratmanın mücadelesini Üçüncü Yol ile birlikte vereceğiz”

Değerli arkadaşlar evet bir taraftan emperyal hegemonik güçler orayı dizayn etmek istiyor. Diğer taraftan Ortadoğu’da ulus devletler, tekçi, mezhepçi, inkarcı sistemlerle karşı karşıyayız. Arkadaşlarımız söyledi ben de kısaca tekrar edip geçiyorum. Biz ne hegemonik, emperyalist sistemin orada oluşturmaya çalıştığı sistemi destekliyoruz ne de tekçi mezhepçi, otoriter, faşist, kadını, halkları, inançları yok sayan bu rejimleri destekliyoruz. Tam da Üçüncü Yol dediğimiz anlayışımız, fikriyatımız budur. Biz ezilenlerin, halkların, kadınların, Rojava’da olduğu gibi bir arada birlikte, onurluca, demokratik bir şekilde yaşamasının mücadelesini veriyoruz.

İşte Rojava bu tekçiliği reddeden, sömürmek isteyen sistemler karşısında dünyadaki ezilenlerin, yoksulların, emekçilerin bir umut kaynağıdır. Bu umut kaynağını büyütmeye, yaşatmaya ve demokratik bir şekilde mücadelemizi devam ettireceğimizi, birliğimizi güçlendireceğimizi bir kez daha belirtmek istiyorum. Evet bir kaos var ama bu kaostan çıkacağız. Bu kaostan çıkış yolunu bu salonlarda, sokaklarda, fabrikalarda direnen, mücadele eden halklarla, emekçilerle birlikte çözüm önerilerimizi ortaya koyarak, daha demokratik, herkesin kendi kimliği ve inancıyla, cins kimliğiyle, kardeşçe bir arada yaşadıkları bir Ortadoğu yaratmanın mücadelesini Üçüncü Yol ile birlikte vereceğiz.

Değerli arkadaşlar yine yakinen takip ediyorsunuz. Türkiye’de de kimi tartışmalar oluyor, hep birlikte izliyor ve takip ediyoruz. AKP ve özellikle Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı ve yöneticileri her gün çağrılar yapıp duruyorlar. Tabi bu tartışmaların birçok nedeni var. En önemli nedeni bugün buradaki birliğimiz ve mücadelemizdir. Birçok neden sayabilirim. İç dış nedenlerini sıralarsak bir saat sürebilir ama kısaca hepsinin toplamının çözülmeyen Kürt sorunu olduğunu ve Kürt sorununun artık Türkiye’de mevcut anlayışın yürütemeyecek bir noktaya geldiğini belirtmek istiyorum. Asıl sebebi Kürt sorunudur.

Dolayısıyla bu kriz ve kaostan çıkışın en önemli yolu Kürt meselesinin demokratik yollarla çözülmesidir. Bakın Kürt meselesi, bugüne kadar 42 başbakan gördü, 13 cumhurbaşkanı gördü. Dünya kadar içişleri, dışişleri bakanı ve bürokrat gördü. En önemlisi de 3 trilyon doların heba edilmesine neden olan bir sorun haline geldi. İşte emekçilerin, ezilenlerin, insanca geçinebilecekleri bir ücreti alamamalarının sebebi 3 trilyon dolarının Kürtlerin başına top, mermi olarak yağmasıdır.

Dolayısıyla bu tartışmalarda bizim ortaya koyacağımız en önemli duruşlardan birisi artık bu ülkenin ekonomisini, siyasetini, yaşamını zehirleyen, çürüten bu anlayışı bir kenara bırakarak bu sorunun demokratik yollarla, müzakereyle, diyalogla çözülmesini savunmalı ve bunun mücadelesini yürütmektir. Ülkeyi yönetenlerin bir karar vermesi gerekiyor. İkinci Yüzyıla Türkiye halkları ve emekçileri ayaklarında prangalarla mı girecek ya da Cumhuriyetin ikinci yüzyılında çözümle mi, demokratik bir cumhuriyetle mi gireceğiz sorusuna bu tartışmayı başlatanlar bir cevap bulmalı. Bulmuş oldukları cevapları da halklarımız ve emekçilerle paylaşmaları gerekiyor.

“Kürt ve Türk ilişkilerinin demokratik bir zemine kavuşmasını istiyoruz”

Biz  de Türk ve Kürtlerin birbirini sevmesinin, birbirlerinin haklarına ve hukuklarına saygı duymasının farz olduğunu söylüyoruz. Biz  de buna inanıyoruz. Biz de geçmişte defalarca şahitlik yaptığımız gibi Türk ve Kürtlerin tarihsel işbirliklerinin çok önemli süreçlere sebebiyet verdiğini ve Türkiye halklarına kazandırdıklarına defalarca şahitlik yaptık. Şimdi bu tarihsel Kürt ve Türk ilişkilerinin demokratik bir zemine, demokratik bir anlayışa kavuşmasını belirtmek istiyoruz. Kürtlere tanınacak her hakkın Türklerin kaybı olacağı endişesinden artık kurtulmamız gerekiyor.

Kürt kazandıkça Türk kazanır, Kürt kazandıkça Türkiye halkları, emekçileri kazanır. Türk kazandıkça Kürtler kazanır. Türk kazandıkça Türkiye emekçileri kazanır. Her iki halk kazandıkça Türkiye halkları, emekçileri, Türkiye kazanır. Bu konuya ilişkin bizim düşüncelerimiz bunlardır. Biz barışı ve çözümü kimseden beklemiyoruz. Barışı da çözümü de getirecek, bir yüzyıldır çözülmeyen Kürt sorununun demokratik yollarla çözümünü sağlayacak olan bu salondaki birlikteliğimiz, renklerimizdir. Bu salondaki gençlerin, kadınların, emekçilerin mücadelesidir. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde bu meseleyi siyasal iktidarları, ikballeri için araçsallaştıran anlayışa karşı barışı toplumsallaştırma gibi büyük bir görev ve sorumluluk önümüzde duruyor.

Önümüzdeki günler barışın toplumsallaştığı, kadınların, gençlerin, emekçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, ezilenlerin demokratik bir barışa ulaştıkları bir zemini önümüze çıkardı. Bunu layıkıyla yerine getireceğimize inanıyorum. Barışı toplumsallaştırmak için hiçbir dönem olmadığı kadar daha güçlü bir şekilde; Kars’tan Edirne’ye kadar Samsun’dan Hatay’a kadar ortak mücadelemizi, ittifaklarımızı, güçlerimizi bir araya getirerek sonuç alacağımıza inanıyorum.

Geçen gün Sayın Öcalan ile milletvekilimiz Ömer Öcalan bir görüşme gerçekleştirdi. Aslında çok önemli şeyler de ortaya çıktı. Sayın Öcalan, hukuki ve siyasi zemin oluşursa Kürt meselesinin diyalog, demokratik bir yolla çözülmesi için her türlü rolü üstleneceğini belirtmişti. Biz de  burada iktidara bu tartışmaları yapan ama ne yapacakları belli olmayan, ne dedikleri belli olmayan, sadece söz kuran, pratikte herhangi bir değişmeye, gelişmeye sebebiyet vermeyen bu anlayışa diyoruz ki bu meselenin en önemli çözüm ayaklarından birisi başmüzakereci Sayın Öcalan’dır.

Açın İmralı kapılarını, Sayın Öcalan’ın düşünceleri, fikirleri halklarla, Türkiye emekçileriyle, yoksullarla, Kürtlerle, kendi partisi ve yoldaşlarıyla buluşsun. Madem çözümden bahsediyorsunuz, çözüm diye bir şeyin henüz ortada olmadığını belirterek buyurun açın Sayın Öcalan’ın yolunu. Çözüm konusunda eğer hukuki ve siyasi zemini oluşturursanız biz de büyük bir rol oynayacağını, yüzyıldır bir pranga olarak Türkiye halklarının ayağına vurulan bu sorunun demokratik yollarla çözüleceğine inanıyoruz.

Çok sıkıntılı bir süreçteyiz. Emin olun kendimize inanıyoruz, güveniyoruz. Bütün zulümler karşısında sinmeden, durmadan mücadele ettik. Özlem başkan gibi, Şahin başkan gibi ESP’nin 5 yıldır yönetiminde olan yönetimi gibi asla pes etmedik. Emekçilerle birlikte fabrikada olduk, inançları yok sayılan Alevilerle birlikte Hacı Bektaş’ta olduk, katledilen kadınların katliamlarını önlemek için kadın yoldaşlarla birlikte olduk. Ekokırım karşısında ekolojistlerle birlikte olduk. Toplumun ezilenleriyle, sömürülenleriyle birlikte bütün sorun alanlarında bir araya geldik, bir araya gelmeye devam edeceğiz. Emin olun çok önemli bir zemin var. Daha örgütlü, daha disiplinli, daha güçlü güçlerimizi bir araya getirip ittifaklarımızı büyütebilirsek Türkiye’nin demokrasiye, özgürlüklere kavuşmaması için hiçbir sebep olmadığını belirtmek istiyorum.

“ESP İstanbul’daki fabrika işçileridir”

Ayrıca son olarak ESP’ye de bir parantez açarak konuşmamı bitirmek istiyorum. ESP gerçekten sadece bir bileşenimiz değil. ESP Suruç’ta 33 düş yolcusudur, Rojava’daki örgü saçlı direngen, çölü vaha yapan kadındır, İstanbul’daki fabrika işçileridir, katledilen gençlerdir. ESP tüm zulüm ve faşizme rağmen cezaevlerinde direnen siyasi tutsaklardır. Onun için ESP’nin kongresine çok büyük değer ve kıymet verdiğimizi belirtmek istiyorum. Büyük ve güçlü bir bileşenimiz olmaya devam edecek ESP. Omuz omuza yaşamın her alanında yine birlikte mücadele edeceğimiz çok önemli günleri beraber karşılayacağımızı belirtiyorum.

5 yıl boyunca bileşenimiz olan bizlere büyük katkı ve emekler sunan şu andaki ESP yönetimini ben de kutluyorum. Çok değerli düşünceler, fikirlerle bizi zenginleştirdiler, geliştirdiler. Emin olun onların varlığı bize umut ve güç verdi. Öyle olmaya devam edecek. Yeni seçilecek yönetim de eminim ki 5 yıldır seçilen arkadaşlarımızla birlikte işlettiğimiz hukuku fazlasıyla yerine getirerek mücadelemize büyük katkılar sunacaktır. Yeni seçilecek yönetime de başarılar diliyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.”

Paylaşın

Bahçeli: Sağduyulu Tavrımızı Yanlışa Yormasınlar

“Vefatının Yüzüncü Yılında Ziya Gökalp Sempozyumu”nda konuşan MHP Lideri Devlet Bahçeli, “Hiç kimse bizimle Türklüğe hizmet kulvarında, millet ve vatan severlik yarışına girmesin. Bunlar altından kalkamayacakları hayat ve siyaset mazisiyle ispat edemeyecekleri söz düellolarına, siyasi şovlara, iplikçi kavgalarına, yağlı urgan ölçüştürmeye heves etmesinler” dedi ve ekledi:

“Heveslerini kursaklarında tek teker bırakır, burunlarında fitil fitil getiririz. Makam ve mevki için vicdanını satanları, adam yerine bile koymayız. Yeri gelir, nesilden nesile geçerek bize emanet edilen Yesevi elini uzatır, Yunus tebliğini yapar, Mevlana hoşgörüsünü gösteririz. Yeri gelir yumruğumuzu tuğ gibi havaya kaldırır, çetin hesabı en ağır düzeyde göresiye kadar bir daha indirmeyiz. İndirdiğimiz zaman da sadece ve sadece hainlerin kafasının kırılacağı zamandır. Bu kategoriye girenler sağduyulu tavrımızı yanlışa yormasınlar. Sınır ihlali, sinir ihlali, sabır ihlali yapmaktan kötürüm emel sahiplerinin derhal ve ciddiyetle sakınması iç barış ve siyasi huzur adına temennim, hatta uyarımdır.”

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türk Akademisi Siyasi Sosyal Stratejik Araştırmalar Vakfı tarafından düzenlenen “Vefatının Yüzüncü Yılında Ziya Gökalp Sempozyumu”na katıldı.

Independent Türkçe’nin aktardığına göre; Konuşmasında Ziya Gökalp’in yaşamına ve görüşüne ilişkin bilgiler veren ve Gökalp’tan övgüyle söz eden Bahçeli, ”Türk ile Kürt’lerin birbirini sevmesi, her iki taraf için hem dini hem de siyasi bir farzdır. Kürt ve Türk, ortak düşman ve tehlikeyle karşı karşıya. Bin yıllık ortak tarihleri var, bugün ortak tehdit var’’ dedi.

Bahçeli, Gökalp’in ”Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa, Türk değildir, Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa Kürt değildir” şeklindeki sözlerini hatırlattı. MHP lideri Bahçeli özetle şunları söyledi: “Birinci Dünya Savaşı’nın sayfaları hala açıktır. Hesaplaşma bitmemiş, zalim hücumlar kesilmemiştir. Sömürü çarkı hızla dönerken, paylaşım kavgaları, emperyalist yayılmacılık, coğrafyalara indirilen zehirli hançerler, devam eden ekonomik sorunlar, soygunlar, mazlumların canı ve kanı üzerinde kurulan cinayet ve soykırım değirmenleri, özellikle bölgemizi hedef almış, sert ve şiddetli kuşatma ile etrafımızı sarılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin 101’inci yıl dönümünde her türlü tehdidi, her neviden tehlikeyi, dalga boyu yükselen melanet ve cinayet planlarını, milli dayanışma ruhu ve manevi direnç atılımıyla berhava etmekten başka bir ikinci seçenek tanımayacağız, hiçbir zaman takmayacağız. Biz dersimizi tarihten satır satır aldık.

Gece saatlerinde İsrail’in misilleme bahanesiyle, İran’ın Tahran, Huzistan ve İlam eyaletlerine düzenlediği hava saldırısı yalnızca taktik, stratejik ve nokta hedefli bir operasyondur. Bunun yanı sıra Ortadoğu’daki muhtemel kanlı ve kesif boğuşmanın test safhası, deneme tahtasıdır. İran’ın vurulması, bölgesel refleksleri, doğacak irili ufaklı tepkileri, tırmanan gerilim hatlarını kontrol edecek eylemsel simülasyondur. Adım adım vatanımıza ulaşacak ve musallat olacak Davut Koridoru’nu aktife etmek için fırsat kollayanların ABD destekli İran saldırısı ara bir istasyondur.

Hiç kimse bizimle Türklüğe hizmet kulvarında, millet ve vatan severlik yarışına girmesin. Bunlar altından kalkamayacakları hayat ve siyaset mazisiyle ispat edemeyecekleri söz düellolarına, siyasi şovlara, iplikçi kavgalarına, yağlı urgan ölçüştürmeye heves etmesinler. Heveslerini kursaklarında tek teker bırakır, burunlarında fitil fitil getiririz. Makam ve mevki için vicdanını satanları, adam yerine bile koymayız. Yeri gelir, nesilden nesile geçerek bize emanet edilen Yesevi elini uzatır, Yunus tebliğini yapar, Mevlana hoşgörüsünü gösteririz. Yeri gelir yumruğumuzu tuğ gibi havaya kaldırır, çetin hesabı en ağır düzeyde göresiye kadar bir daha indirmeyiz. İndirdiğimiz zaman da sadece ve sadece hainlerin kafasının kırılacağı zamandır. Bu kategoriye girenler sağduyulu tavrımızı yanlışa yormasınlar. Sınır ihlali, sinir ihlali, sabır ihlali yapmaktan kötürüm emel sahiplerinin derhal ve ciddiyetle sakınması iç barış ve siyasi huzur adına temennim, hatta uyarımdır.

“PKK, Türk’ün de Kürt’ün de düşmanıdır”

Gazze’yi yurdumuza taşımak istiyorlar. Bunun için istihbarat tezgahlarına, kapalı devre oyunlarına ve iş birlikçi tariflere müracaat ediyorlar. Lütfen uyanık olalım. Birbirimizden kopmamız projelendiriliyor. Birbirimize yüz çevirmemiz, surat asmamız, el uzatmak yerine yumruk sıkmamız dayatılıyor.

Kahramankazan’daki TUSAŞ tesislerine yapılan terör saldırısı, PKK-YPG-PYD’nin kimlerin maşası olduğunu açıklıkla gözler önüne sermiştir. PKK, Türk’ün de Kürt’ün de hatta yaşayan her canlının da düşmanıdır. Bölücü terör örgütü PKK’nın efendileri, Sayın Cumhurbaşkanımızın BRICS toplantısına katıldığı gün, bizim de salı günkü tarihi çıkışımızın hemen ardından Türkiye’ye terör baronlarının talimatıyla kanlı mesaj vermişlerdir. Bu kanlı mesaj ayaklarımızın altında çiğnenmiştir. Suriye’den sızan hainler imha edilmişler, şehitlerimizin acısıyla sızlayan gönüller teröre karşı tek ses olmuşlardır. Teröristler ile onları üzerimize salan muhasım unsurlar sonuç alamayacaklar, Türkiye’yi geçemeyecekler, yolumuzdan ve mücadele kararlılığımızdan geri çeviremeyeceklerdir. Kaderimiz, bin yıllık kardeşliğimizdir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni yüzyılının ilk yıl dönümünde, tarihimizin derinliklerinden süzülüp bugünlere ulaşan milli emanetler asla zedeletilmeyecek, hiçbir zaman da zaafa uğratılmayacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle, büyük Türk milletinin 29 Ekim 2024 Salı günü karşılayacağımız Cumhuriyet Bayram’ını gönülden kutluyor, ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, TUSAŞ tesislerinde şehit olan kardeşlerimize ve tarihin her döneminde mücadeleleriyle öne atılıp şehit düşen kahramanlarımıza, elbette büyük düşünürümüz Ziya Gökalp’e Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyorum. TUSAŞ’taki hunhar terör eyleminde yaralanan ve hala tedavi altında bulunan kardeşlerimize şifalar diliyorum. Yeni yüzyılda terörsüz Türkiye’ye, huzurlu Türkiye’ye, müreffeh ve muasır Türkiye’ye hep beraber ve el ele ulaşacağımıza inanıyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın, terörü kaynağında yok etme, terör devletinin kurulmasını engelleme mücadelesinde sonuna kadar yanında olacağımızın bir kez daha ve kararlı şekilde ilanını yapıyorum.”

Paylaşın

Erdoğan: Kardeşliğimizi Bozamayacaklar

Hatay’da konut teslim töreninde açıklamalarda bulunan Erdoğan, “Kurulan tuzakları bozarak hedeflerimize yürüyeceğiz. Ülkemizde olan tüm imkanları kullanarak terörün, şiddetin olmadığı huzur, demokrasi ve kardeşliğin olduğu bir Türkiye’yi inşa edeceğiz” dedi ve ekledi:

“Bu topraklar üzerinde nice asırlar üzerinde Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni demeden hep beraber kardeşçe yaşayacağız. Terör örgütleri bizi maşa gibi kullanamayacak, ezeli ve ebedi kardeşliğimize pusu kuramayacaklar, nifak tohumu sokamayacaklar, kardeşliğimizi bozamayacaklar. Rabbim yar ve yardımcımız olsun diyorum.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hatay’da konut teslim töreninde açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

“Hatay’ın tamamına selam ve sevgilerimi iletiyorum. Bugün kardeşlik, barış ve tarih şehrimiz Hatay’da çok önemli bir tören için birlikteyiz. Hatay 1 Nisan’da gerçek belediyecilikle tanıştı. Şükran borcumuzu ödemek istiyorum. Bundan 7 ay önce çok çekişmeli geçen bir yerel yönetimler seçimi yaşadık. En fazla örselenen, tartışılan şehirlerimizin başında Hatay geliyordu. Üzüntü verici hadiselere şahit olduk. Depremin yaraları sarılmaya çalışılırken başkaları kendi aralarında koltuk kapmaca oynuyordu. Hatay bakımsızlığa terk edilmişti. Cumhur İttifakı olarak Hataylı kardeşlerimizin çığlıklarına kulak verdik.

Sizlere öyle bir belediye başkanı gönderdik ki milletvekilleriyle beraber inşallah çift göz de olacak dört göz de olacak, cumhurbaşkanıyla beraber burası tekrar ayağa kalkacak. Büyükşehir belediyesiyle birlikte toplam 8 ilçemiz emin ve ehil ellere teslim edildi. Hatay halkına gönülden teşekkür ediyorum. Sizlerin teveccühüne layık olmaya çalışacağız. Oy yoksa hizmet de yok diyenlerden değil, Hataylı kardeşlerimizin tamamına hizmet götürenlerden olacağız. Bizde ayrımcılık olmaz. Siz bize inandınız, bize itimat ettiniz. İnşallah biz de her günü fırsat bilecek, sizlere aşkla hizmet edeceğiz.

6 Şubat depremlerinin vurduğu şehirlerimizi yeniden ihya ve inşa etmek için dinlenmeden çalışıyoruz. İktidarımızın ve ittifakımızın birinci gündemi depremzedelerimizi süratle yeni yuvalarına yerleştirmektir. Devletimizin tüm kapasitesini deprem bölgesine yönlendirdik. Türkiye 6 Şubat’ta tam anlamıyla asrın felaketini yaşamıştır. Haiti’deki depremden 15 kat büyük enerji ortaya çıkaran bir depremle sarsıldık. Bu depremden Hatayımız başta olmak üzere 11 ilimizde büyük yıkım oluştu.

O gün kimi kardeşlerimizin ifadesiyle hüznü, çaresizliği yaşadık. Yüreğimizdeki acı, yaşadığımız yıkım çok büyük olsa da umudumuzu daima diri tuttuk. Depremin hemen ardından 3 ayda 180 bin konutumuzun yapımına başladık. 11 ilimizi dünyanın en büyük şantiye sahasına dönüştürdük. 1900 şantiyede ve 4333 köyümüzde 160 bin mimar, mühendis ve işçi kardeşimiz çalışıyor. 350 bin 430 konut ve iş yerinin ihalesini yaptık. 18 bin 404’ü Hatay’da olmak üzere 101 bin 254 tanesini teslim ettik.

Bugün de toplam 29 bin 311 yuvamızın daha kuralarını çekip hak sahiplerine teslim ediyoruz. 130 bininci afet konutumuzun anahtarlarını teslim etmenin bahtiyarlığını yaşıyoruz. Yeni evlerimizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Hatay’da toplam 152 bin 959 hak sahibimiz var. 11 ilde ise 442 bin 709 hak sahibi bulunuyor. Bu yıl 201 bin 688 ev ve iş yerimizin daha teslimini yapacağız. 2025 yılı sonunda 452 bin 958 konut, iş yeri ve ahırı teslim etmiş olacağız.

Biz meydanlarda verdiğimiz sözü unutanlardan değiliz, sözlerine sadık bir yönetimiz. Biz bir şeyi yapacağız dersek Allah’tan bir mani olmazsa yaparız. AFAD yardımıyla nakdi yardımlarımızın toplamı 36 milyar 150 milyon lirayı aştı. Devlet millet el ele vermiş durumdayız. Bu vesilesiyle depremde vefat eden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Alın teri döken mimar, mühendis, işçi kardeşlerimizi tebrik ediyorum. Desteklerini esirgemeyen Baykar’a, Doğuş Grubu’na, Türkiye İş Bankası’na ve tüm hayırseverlere kalbi teşekkürlerimi sunuyorum.

Gelişmiş denilen ülkelerin daha küçük afetlerde nasıl zorlandığını görüyoruz. Devletimizin organizasyon kapasitesini görüyoruz. Şehirlerimizi bir an önce ayağa kaldırma irademiz görünüyor. Yeniden daha güçlü Anadolu diyoruz, büyük ve güçlü Türkiye diyoruz, bu yüzde Türkiye Yüzyılı diyoruz. Ne kandan gözyaşından beslenen terör baronları, ne emperyalizmin uşakları, ne de terör devletleri… Bunların hiçbiri Türkiye Yüzyılı’nı durduramaz. Biz meseleleri başkaları gibi yarım asırlık tecrübeyle değil 2 bin 200 yıllık köklü hafızayla değerlendiriyoruz. Bin düşünüyor bir söylüyoruz. İktidar ve ittifak olarak her şeyi hesaba katıyoruz.

Kurulan tuzakları bozarak hedeflerimize yürüyeceğiz. Ülkemizde olan tüm imkanları kullanarak terörün, şiddetin olmadığı huzur, demokrasi ve kardeşliğin olduğu bir Türkiye’yi inşa edeceğiz. Bu topraklar üzerinde nice asırlar üzerinde Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni demeden hep beraber kardeşçe yaşayacağız. Terör örgütleri bizi maşa gibi kullanamayacak, ezeli ve ebedi kardeşliğimize pusu kuramayacaklar, nifak tohumu sokamayacaklar, kardeşliğimizi bozamayacaklar. Rabbim yar ve yardımcımız olsun diyorum. İran’a geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum, siyonist İsrail hükümeti bölgesel çatışmanın ateşini yakmaya çalışıyor. Bu oyuna gelinmemesi çok önemlidir. İsrail bu kafayla bir yere varamayacaktır. Allah’tan bunların kahrını bekliyoruz.”

Paylaşın