AYM’den Çarpıcı Rapor: 633 Bin Bireysel Başvuru

Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) 12 yılda 633 bin 488 bireysel başvuru yapıldı. AYM, bu dosyalardan 527 bin 803’ünü sonuçlandırırken, yüksek mahkemenin başvuruları karşılama oranı yüzde 83,3 oldu.

Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından 23 Eylül 2012 ile 30 Eylül 2024 tarihleri arasındaki bireysel başvuru istatistikleri kamuoyuyla paylaşıldı. AYM’nin resmi sosyal medya hesabından yapılan bu paylaşım, ülkede yargı sistemine olan güven ve adalet arayışı konusunda çarpıcı veriler sunuyor.

Karar Gazetesi’nin aktardığına göre; Bu dönemde toplam yapılan bireysel başvuru sayısı 633 bin 488 olarak kaydedildi. AYM, bu başvuruların 527 bin 803ünü sonuçlandırdı ve bu da yüzde 83,3’lük bir karşılama oranına işaret etti.

HAL Komisyonu’nun 2017’de kuruluşuyla birlikte başvuru yollarının tüketilmiş kabul edildiği ve kabul edilemezlik kararı ile sonuçlandırılan 72 bin 134 dosya dışında, özellikle OHAL kapsamında yapılan başvuruların 2016’da yüzde 85 oranında karşılandığı görüldü.

Verilere göre, AYM’nin en az bir hakkın ihlal edildiğine karar verdiği toplam başvuru sayısı 75 bin 089 olarak kayıtlara geçti. Bu kapsamda en dikkat çekici yıl, 2021 yılı oldu. AYM, bu yılda 35 bin 407 başvuruda hak ihlali kararı verdi ve toplam hak ihlali kararlarının yüzde 47,2’sini oluşturdu.

Sonuçlandırılan başvuruların yüzde 82,5’ini oluşturan 435 bin 437 başvuru, “kabul edilemezlik” karışında sonuçlandı. İdari ret kararları ise 13.712 dosyayı kapsayarak yüzde 2,6 kapsayarak yüzde 2,6\u201lık bir orana denk geldi. Diğer kararlar içinde, “hakkın ihlal edilmediği” kararlı başvuruların sayısı bin 425 oldu.

AYM’nin makul sürede yargılama hakkına ilişkin derdest bireysel başvuru istatistikleri de açıklandı. 2020’den 2024’e kadar toplam bin 333 dosya derdest durumda bulunurken, 2024 yılı bu alanda zirve yılı olarak öne çıktı. Yıl içinde bin 098 başvuru yapıldı ve bu sayı, makul sürede yargılama hakkının önemi üzerine önemli bir işaret oldu.

Paylaşın

DEM Parti’den “Kayyım” Açıklaması: Bunların İç Barış Gibi Bir Derdi Yok

Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine kayyım atanmasına ilişkin açıklama yapan DEM Parti Eşgenel Başkanları Tülay Hatimoğulları, “Bunların iç barış gibi bir derdi yok” dedi ve ekledi:

“Biz onurlu bir barışa hazır olduğumuz söyledik. Ama onlar ne yaptı, önce Esenyurt’a şimdi de Mardin’e, Batman’a, Halfeti’ye kayyım atadılar. Bu kayyım darbesine karşı sanmasınlar halkımız, DEM Parti boyun eğecek. Bizler demokratik zeminde halkımızla beraber belediyelerimize de, irademize de, mücadelemize de onurlu barışa da sahip çıkacağız.

Bize bu darbelerle boyun eğdireceğini zannedenler geçmiş kayyım deneyimlerinden de bilmeliler ki, bizler kayyım atanmış belediyeleri değil sadece, oy hırsızlığı yaptıkları belediyeleri de, kaçak seçmen getirdikleri belediyeleri de halkımızın sahiplenmesiyle kazandık.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) yönetimindeki Batman Belediyesi’ne kayyım ataması kararı protesto edildi. Yerine kayyım atanan Batman Belediye Başkanı Gülistan Sönük, DEM Parti Eşgenel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan ile DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, Batman İl Örgütü binasında bir araya geldi. Partililer, buradan belediyeye doğru yürüyüş gerçekleştirdi.

Burada açıklama yapan Hatimoğlulları şunları söyledi: “12 Eylül’de askerin postallarıyla darbe gerçekleştirdiler, şimdi de polislerin copuyla, gazıyla, TOMA’sıyla halkın iradesini çalıyorlar. Bu düpedüz bir darbedir. Ve bugün 4 Kasım. 4 Kasım HDP’ye vurulmuş darbelerden biriydi. Hatırlayın Eş Başkanlarımız Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve diğer arkadaşlarımızın gözaltına alındığı 4 Kasım darbesidir. Bu darbenin yıl dönünümde yeniden bir darbeyi gerçekleştirmeleri şüphesiz demokratik siyasete bir mesajdır. Biz bu mesajı aldık. Geldiler el sıktılar, ‘iç barış sağlayacağız’ dediler. Bunların iç barış gibi bir derdi yok. Biz onurlu bir barışa hazır olduğumuz söyledik.

Ama onlar ne yaptı, önce Esenyurt’a şimdi de Mardin’e, Batman’a, Halfeti’ye kayyım atadılar. Bu kayyım darbesine karşı sanmasınlar halkımız, DEM Parti boyun eğecek. Bizler demokratik zeminde halkımızla beraber belediyelerimize de, irademize de, mücadelemize de onurlu barışa da sahip çıkacağız. Bize bu darbelerle boyun eğdireceğini zannedenler geçmiş kayyım deneyimlerinden de bilmeliler ki, bizler kayyım atanmış belediyeleri değil sadece, oy hırsızlığı yaptıkları belediyeleri de, kaçak seçmen getirdikleri belediyeleri de halkımızın sahiplenmesiyle kazandık.”

Yerine kayyım atanan Batman Belediye Eşbaşkanı Gülistan Sönük, “Halfeti, Mardin ve Batman hukuksuz bir şekilde gasp edildi. Bu belediye halkın emeği, 40 senelik partimizin emeği, bu halkın çocukların emeği. Gasp edilmesi kabul edilemez” dedi. Sönük, “İşgalciler iyi bilsinler ki halkın ve kadınların iradesini gasp etmek kolay değil. Baş eğmeyeceğiz. 3 milyar TL borç vardı belediyeyi aldığımızda.

Kürt halkına, ‘Bir parça ekmek kalmış sofranda, onu da alacağım. Dilini, kültürünü yok edeceğim’ deniliyor. Kadınlara ‘Sizin kendinizi yönetmenize izin vermeyeceğiz’ diyorlar. Artık irademizi yok saymanıza izin vermeyeceğiz. Gençlerin, kadınların geleceğini peşkeş çekmenize izin vermeyeceğiz. Bu hukukuz karardan geri adım atılmadıkça, halkın hizmetine girmedikçe bu belediye geri adım atmayacağız. Ya direniş, ya direniş. Bu karar geri çekilmedikçe hiçbir arkadaşımız geri adım atmayacak” ifadelerini kullandı.

Ne olmuştu?

Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, Batman Belediye Başkanı Gülistan Sönük ve Halfeti Belediye Başkanı Mehmet Karayılan görevden alındı. Açıklamada belediye başkanlarının “geçici bir tedbir olarak” İçişleri Bakanlığı’nca görevden uzaklaştırıldığı belirtildi.

Mardin Valisi Tuncay Akkoyun Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne, Batman Valisi Ekrem Canalp Batman Belediyesi’ne, Halfeti Kaymakamı Hakan Başoğlu Halfeti Belediyesi’ne kayyım olarak atandı.

Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün görevden alınmasına, Kobani davasında 10 yıl hapis cezası alması ve hakkında devam eden dava ve soruşturmalar gerekçe gösterildi.

Batman Belediye Başkanı Gülistan Sönük’ün ve Şanlıurfa Halfeti Belediye Başkanı Mehmet Karayılan’ın görevden uzaklaştırılması konusunda da “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan aldıkları 6 yıl hapis cezaları ve haklarında “silahlı terör örgütüne üye olma suçundan” yürütülen soruşturma gerekçe gösterildi.

Türk, Sönük ve Karayılan’ın görevden alınmasıyla birlikte 31 Mart yerel seçimlerinden bu yana yerine kayyım atanan belediye sayısı beşe çıktı. DEM Parti Hakkari Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış 3 Haziran’da görevden alınmış, yerine Hakkari Valisi Ali Çelik atanmıştı.

CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer de 30 Ekim’de görevden alındı. Özer’in yerine İstanbul Vali Yardımcısı Can Aksoy atandı. Akış ve Özer, “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla tutuklandı.

Paylaşın

Erdoğan’dan Tüm Ülkelere “Filistin Devletini Tanıma” Çağrısı

İSEDAK Toplantısı Açılış Programı’nda konuşan Erdoğan, “Gazze ve Lübnan’a yönelik siyonist saldırganlığa verilebilecek en güzel cevaplardan biri daha fazla devletin Filistin devletini tanıması olacaktır” dedi.

Haber Merkezi / Erdoğan, konuşmasının devamında, “Malum teşkilatımızın kuruluş felsefesinde ve temel amaçları arasında Filistin’in işgalden kurtarılması yer alıyor. Bu amaca hizmet edecek kalıcı çözümler üretmemiz için dayanışmamızı ve birlikteliğimizi her zamankinden daha güçlü bir şekilde göstermeliyiz. İslam dünyasının görüş ayrılıklarını bir tarafa bırakıp Filistin ve Lübnan halkına haklı mücadelelerinde destek olması büyük önem arz ediyor” ifadelerini kullandı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (İSEDAK) 40. Toplantısı Açılış Programı’na katılarak bir konuşma yaptı.

Konuşmasında, “Gazze ve Lübnan’a yönelik siyonist saldırganlığa verilebilecek en güzel cevaplardan biri daha fazla devletin Filistin devletini tanıması olacaktır” ifadesini kullanan Erdoğan, tüm ülkelere Filistin devletini tanıma çağrısını yineledi.

Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti: “Malum teşkilatımızın kuruluş felsefesinde ve temel amaçları arasında Filistin’in işgalden kurtarılması yer alıyor. Bu amaca hizmet edecek kalıcı çözümler üretmemiz için dayanışmamızı ve birlikteliğimizi her zamankinden daha güçlü bir şekilde göstermeliyiz. İslam dünyasının görüş ayrılıklarını bir tarafa bırakıp Filistin ve Lübnan halkına haklı mücadelelerinde destek olması büyük önem arz ediyor.”

Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 27 artarak 43 bin 341’e yükseldi. Gazze’de İsrail saldırılarında yaralananların sayısı ise 86 artarak 102 bin 105’e çıktı.

Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı. Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan raporda yer alan tahminlere göre, olası bir ateşkes sonrası Gazze’nin ekonomik verilerini 2022 yılı değerlerine ulaştırması 350 yıl sürebilir.

Paylaşın

İmamoğlu’ndan “Kayyım” Tepkisi: İktidar Kontrolü Kaybetti

DEM Partili belediyelere kayyım atanmasına ilişkin açıklama yapan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “İktidar kontrolü kaybetti, tutarsız ve ciddiyetsiz savrulmalar yaşıyor” dedi.

Haber Merkezi / İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, DEM Partili belediyelere kayyım atanmasına tepki gösterdi. Ekrem İmamoğlu, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “İktidar kontrolü kaybetti, tutarsız ve ciddiyetsiz savrulmalar yaşıyor. Daha bir hafta önce Cumhurbaşkanı Yardımcısıyla aileleri barıştıran Ahmet Türk bu hafta terörist oldu.

Demokrasilerde seçmen iradesinin sürekliliği esastır. Seçilmiş görevden uzaklaştırılıyorsa yerine yine seçilmiş yani Meclis üyelerinden biri gelir. Seçme yetkisi sadece seçmene aittir ve devredilemez. BM Habitat toplantısı için geldiğim Kahire’den bu akşam dönüyor ve yarın Türkiye Belediyeler Birliği Encümeni’ni olağanüstü topluyoruz.”

“Uyarıyorum, söz bitmek üzeredir”

Öte yandan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklama ile, Mardin Büyükşehir Belediyesi, Batman Belediyesi ve Halfeti Belediyesi’ne bu sabah İçişleri Bakanlığı tarafından kayyım atanmasına tepki gösterdi. Özel, şu ifadeleri kullandı:

“Bu sabah Türkiye’de barış denilince ilk akla gelen siyasette diyaloğun en önemli isimlerinden Ahmet Türk ile birlikte iki seçilmiş belediye başkanına daha kayyum atandı. Günlerdir yaşananlardan hiçbir ders almadan, Söylenenlere hiç kulak asmadan, Seçimde kazanamadığı belediyelere el koyan, Islah edemediği siyasetçileri darbeyle görevden almaya cüret eden, Zihni bozuk, kalbi kötü, eli kirli, utanmaz arlanmaz bir pişkinlikle muhatabız. Uyarıyorum, Söz bitmek üzeredir. Bu kötülükle mücadele etmek için ne gerekiyorsa o yapılacaktır.”

Ne olmuştu?

Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, Batman Belediye Başkanı Gülistan Sönük ve Halfeti Belediye Başkanı Mehmet Karayılan görevden alındı. Açıklamada belediye başkanlarının “geçici bir tedbir olarak” İçişleri Bakanlığı’nca görevden uzaklaştırıldığı belirtildi.

Mardin Valisi Tuncay Akkoyun Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne, Batman Valisi Ekrem Canalp Batman Belediyesi’ne, Halfeti Kaymakamı Hakan Başoğlu Halfeti Belediyesi’ne kayyım olarak atandı.

Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün görevden alınmasına, Kobani davasında 10 yıl hapis cezası alması ve hakkında devam eden dava ve soruşturmalar gerekçe gösterildi.

Batman Belediye Başkanı Gülistan Sönük’ün ve Şanlıurfa Halfeti Belediye Başkanı Mehmet Karayılan’ın görevden uzaklaştırılması konusunda da “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan aldıkları 6 yıl hapis cezaları ve haklarında “silahlı terör örgütüne üye olma suçundan” yürütülen soruşturma gerekçe gösterildi.

Türk, Sönük ve Karayılan’ın görevden alınmasıyla birlikte 31 Mart yerel seçimlerinden bu yana yerine kayyım atanan belediye sayısı beşe çıktı. DEM Parti Hakkari Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış 3 Haziran’da görevden alınmış, yerine Hakkari Valisi Ali Çelik atanmıştı.

CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer de 30 Ekim’de görevden alındı. Özer’in yerine İstanbul Vali Yardımcısı Can Aksoy atandı. Akış ve Özer, “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla tutuklandı.

Paylaşın

Özel’den “Kayyım” Uyarısı: Söz Bitmek Üzere

DEM Partili belediyelere kayyım atanmasına ilişkin konuşan Özgür Özel, “Günlerdir yaşananlardan hiçbir ders almadan, söylenenlere hiç kulak asmadan, seçimde kazanamadığı belediyelere el koyan, ıslah edemediği siyasetçileri darbeyle görevden almaya cüret eden, zihni bozuk, kalbi kötü, eli kirli, utanmaz arlanmaz bir pişkinlikle muhatabız” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Uyarıyorum, söz bitmek üzeredir. bu kötülükle mücadele etmek için ne gerekiyorsa o yapılacaktır.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklama ile, Mardin Büyükşehir Belediyesi, Batman Belediyesi ve Halfeti Belediyesi’ne bu sabah İçişleri Bakanlığı tarafından kayyım atanmasına tepki gösterdi. Özel, şu ifadeleri kullandı:

“Bu sabah Türkiye’de barış denilince ilk akla gelen siyasette diyaloğun en önemli isimlerinden Ahmet Türk ile birlikte iki seçilmiş belediye başkanına daha kayyum atandı. Günlerdir yaşananlardan hiçbir ders almadan, Söylenenlere hiç kulak asmadan, Seçimde kazanamadığı belediyelere el koyan, Islah edemediği siyasetçileri darbeyle görevden almaya cüret eden, Zihni bozuk, kalbi kötü, eli kirli, utanmaz arlanmaz bir pişkinlikle muhatabız. Uyarıyorum, Söz bitmek üzeredir. Bu kötülükle mücadele etmek için ne gerekiyorsa o yapılacaktır.”

“Mardin’in iradesine üçüncü kez darbe vurdular”

Öte yandan Sözcü gazetesini ziyaret eden Özgür Özel, burada açıklamalarda bulundu. Özel’in açıklamaları şöyle: “Meclis Başkanı’nı kullanarak Anayasa’nın ilk dört maddesini tartışmaya açmayı göze aldılar. Biz Anayasa değişikliğinde yokuz. İsrail saldıracak gündemi yarattılar, kapalı oturumunda anlat dedik, iddiaların altını doldurmadıklarını ifşa ettik, o gündemden de aradıklarını bulamadılar.

Son yaptıkları son iş milletin yerel seçim iradesine darbe yapmak oldu. Önce Esenyurt’un iradesine darbe yaptılar, şimdi de Mardin, Batman ve Halfeti ile devam ediyorlar. Gerçekten sözün bittiği yerdeyiz. Demokrasilerde sözün bitmemesi lazım. Seçmenin kullandığı oyu ve siyasi muhatapları dikkate almayıp elindeki gücü asimetrik olarak, barbarca kullanan bu küstah anlayışa karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.

İlk uçakla Mardin’e gideceğini belirten Özel, “Esenyurt gündemiyle ilgili 4 gündür İstanbul’daydık. İlk uçakla Mardin’e gideceğim. Diyarbakır’dan Mardin’e geçecekken TUSAŞ’a saldırı olmuştum, dönmüştüm. Ahmet Türk’ün yanında olacağım. Ahmet Türk barış güvercini, bilge kişidir. Mardin’in iradesine üçüncü kez darbe vurdular” dedi.

Paylaşın

DEM Partili Üç Belediyeye Kayyım: Mardin, Batman Ve Halfeti

DEM Partili Mardin Büyükşehir, Batman ve Şanlıurfa’nın Halfeti ilçe belediyesine kayyım atandı. Üç belediye başkanının görevden alınmasına, “silahlı terör örgütüne üye olma” suçunda aldığı cezalar ve süren davalar gerekçe gösterildi.

Haber Merkezi / Mardin Valisi Tuncay Akkoyun Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne, Batman Valisi Ekrem Canalp Batman Belediyesi’ne, Halfeti Kaymakamı Hakan Başoğlu Halfeti Belediyesi’ne kayyım olarak görevlendirildi.

Kararlar, sabah saatlerinde İçişleri Bakanlığı tarafından sosyal medya hesabından duyuruldu. İçişleri Bakanlığı, üç belediye başkanının da “Anayasa’nın 127’nci maddesi ile 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 47’nci maddesi gereğince geçici bir tedbir olarak görevden uzaklaştırıldığını” belirtti.

Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün yerine Vali Tuncay Akkoyun’un, Batman Belediye Başkanı Gülistan Sönük’ün yerine Batman Valisi Ekrem Canalp’in ve Halfeti Belediye Başkanı Mehmet Karayılan’ın yerine Halfeti Kaymakamı Hakan Başoğlu’nun kayyum atandığı belirtildi.

31 Mart seçimlerinde Mardin’de DEM Parti adayı Ahmet Türk oyların yüzde 57,4’ünü, Batman’da Gülistan Sönük yüzde 64,5’ini, Halfeti’de yenilenen seçimde ise Mehmet Karayılan oyların 39,4’ünü alarak başkan seçilmişti.

İçişleri Bakanlığı açıklamasında, Mardin Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ahmet Türk’ün “geçici bir tedbir olarak” görevden uzaklaştırılmasına, Ankara’da görülen Kobani davasından aldığı ceza ile Mardin’de yürütülen bir soruşturma gerekçe gösterildi.

Türk’ün, “Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2021/6 esas sayılı Kobani davası kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 10 yıl hapis cezası alması”; “Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2022/142 esas sayılı dosyası kapsamında terör örgütü propagandası yapmak suçundan davasının devam etmesi” ve “Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2024/7685 sayılı soruşturma dosyası kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen soruşturma” gerekçe gösterildi.

“Anayasa’nın 127’inci maddesi ile 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 47’inci maddesi gereğince geçici bir tedbir olarak İçişleri Bakanlığı’nca görevden uzaklaştırılmıştır” denildi.

Bakanlık, Batman Belediye Başkanı Gülistan Sönük’ün görevden uzaklaştırılması için de, “Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2023/70 esas sayılı dosya kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası alması”; Batman Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2023/14816 esas sayılı soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü propagandası yapmak suçundan yürüttüğü soruşturmanın devam etmesi” ve “Batman Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2024/7894 esas sayılı soruşturma kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen soruşturmanın devam etmesi” gerekçe gösterildi.

Gülistan Sönük, 31 Mart yerel seçimlerinde yüzde 64,52 ile Türkiye’de il bazında en yüksek oy alan aday olmuştu. Kullanılan 203 bin 215 oyun 122 bin 143’ünü alan 31 yaşındaki Sönük, en yakın rakibi HÜDA-PAR adayının dört katından fazla oy almıştı.

İçişleri Bakanlığı, Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesi Belediye Başkanı Mehmet Karayılan’ı da silahlı terör örgütüne üye olma suçundan daha önce ceza aldığı ve silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen soruşturmanın devam ettiği gerekçeleriyle görevden uzaklaştırdı.

Murat Karayılan, 31 Mart’taki seçimlerin oyların çalındığı gerekçesiyle iptal edilmesinin ardından tekrarlanan seçimleri kazanmıştı.

İçişleri Bakanlığı, Murat Karayılan’ın görevden uzaklaştırılmasına gerekçe olarak, “Gaziantep 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2020/136 esas sayılı dosyası kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay 15 gün hapis cezası almasını” ve “Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcısının 2024/466 esas sayılı soruşturma kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen soruşturmanın devam etmesini” gösterdi.

DEM Parti’den kayyım kararına tepki

DEM Parti Merkez Yönetim Kurulu, kayyım atanmasına ilişkin yayınladığı yazılı açıklamada, “Kayyım darbesinde ısrar etmek siyasi tükenmişliğin göstergesidir. Bu gayrimeşru darbeci anlayışa karşı herkes en yüksek düzeyde sesini ve itirazını yükseltmelidir,” ifadelerine yer verdi.

Açıklamada, “Asla boyun eğmeyeceğiz, asla mücadeleden geri durmayacağız. Eğer iktidar iflas etmiş bu yöntemlerle başarılı olacağını düşünüyorsa çok büyük yanılacaktır. Halkımız da her şart ve koşulda kendi iradesine sahip çıkacaktır,” denildi.

Mardin’de eylem yasağı

Mardin Valiliği Pazartesi günü resmi internet sitesi üzerinden yaptığı duyuruda, il genelinde açık ve kapalı yer toplantıları, yürüyüş, basın açıklaması, oturma eylemi gibi etkinliklerin 10 gün süreyle yasaklandığını belirtti.

“Açık alanlarda yapılmak istenilen toplanma, her türlü açık hava toplantıları ve kapalı yer toplantıları, miting, yürüyüş, basın açıklaması, açlık grevi, oturma/nöbet eylemi stant açma, çadır kurma, drone çekim faaliyetleri, anket yapılması, bildiri/broşür dağıtma, afiş/pankart asma vb. her türlü eylemin,

2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17. ve 19. Maddeleri ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11. Maddesi hükümleri gereğince; Valilik ve Kaymakamlık makamlarının uygun göreceği etkinlikler hariç olmak üzere, Mardin il sınırları içerisinde (İl merkezi, İlçeler, Polis ve Jandarma sorumluluk bölgelerinin tamamı) 04.11.2024 Pazartesi günü saat 07:00’dan 14.11.2024 Perşembe günü saat 07:00’ a kadar 10 (on) gün süre ile Yasaklanmıştır,” ifadelerine yer verildi.

“Pes etmek yok”

Konuya ilişkin sosyal medya hesabından açıklama yapan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, şunları kaydetti: “Asla pes etmek yok. Demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesinden geri adım atmayacağız. Halk iradesinin gaspına geçit vermeyeceğiz. Bu böyle bilinsin!”

Batman Belediye Başkanı Gülistan Sönük de sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla kayyum atanmasına tepki gösterdi. Sönük mesajında, “31 Mart seçimlerinde Türkiye geneli en yüksek oy oranıyla kadınların gençlerin ve  halkımızın emeği ile aldığımız belediyemiz bize hiç bir tebligat yapılmadan bu sabah itibarıyla gasp edilmiştir. Bizler bu talan ve gaspçı rejimi kabul etmedik etmeyeceğiz. Belediyeler halkındır” ifadelerini kullandı.

CHP’den tepki

Kayyum kararına ana muhalefetten de tepki geldi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Bu sabah Türkiye’de barış denilince ilk akla gelen siyasette diyaloğun en önemli isimlerinden Ahmet Türk ile birlikte iki seçilmiş belediye başkanına daha kayyum atandı. Günlerdir yaşananlardan hiçbir ders almadan, söylenenlere hiç kulak asmadan, seçimde kazanamadığı belediyelere el koyan, ıslah edemediği siyasetçileri darbeyle görevden almaya cüret eden, zihni bozuk, kalbi kötü, eli kirli, utanmaz arlanmaz bir pişkinlikle muhatabız. Uyarıyorum, söz bitmek üzeredir. Bu kötülükle mücadele etmek için ne gerekiyorsa o yapılacaktır” ifadelerini kullandı.

CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel de, “Erdoğan ve AKP’nin düşüncesine göre, AKP’li olmayan, AKP’yi seçmeyen, AKP’yi desteklemeyen herkes teröristtir, vatan hainidir” diye konuştu.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, DEM Partili belediyelere kayyum atanması üzerine sosyal medyadan yaptığı açıklamada, Türkiye Belediyeler Birliği Encümeni’nin yarın olağanüstü toplanacağını duyurdu.

İmamoğlu’nun mesajı şöyle: “İktidar kontrolü kaybetti, tutarsız ve ciddiyetsiz savrulmalar yaşıyor. Daha bir hafta önce Cumhurbaşkanı Yardımcısıyla aileleri barıştıran Ahmet Türk bu hafta terörist oldu. Demokrasilerde seçmen iradesinin sürekliliği esastır. Seçilmiş görevden uzaklaştırılıyorsa yerine yine seçilmiş yani Meclis üyelerinden biri gelir. Seçme yetkisi sadece seçmene aittir ve devredilemez. BM Habitat toplantısı için geldiğim Kahire’den bu akşam dönüyor ve yarın Türkiye Belediyeler Birliği Encümeni’ni olağanüstü topluyoruz.”

DEM Partili üç belediyeye kayyım atanmasına tepki gösteren Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, yasa değişikliği yapılarak, görevden alınan belediye başkanlarının yerine bir belediye meclisi üyesinin getirilmesini önerdi.

Yavaş sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Hukukçu olarak görüşüm; TBMM’nin acilen ilk toplantıda yasa değişikliği yaparak görevden alınan başkanın yerine belediye meclisinden birinin seçilmesini sağlayıp seçmen iradesinin belediyeye yansımasını sağlamasıdır” dedi.

Yavaş’ın paylaşımı şöyle: “Bugün yine kayyum atamalarıyla güne başladık. Öncelikle burada savunulması gereken kişilerden bağımsız olarak hukuk ve demokrasidir. Demokrasilerde bazen seçim kazanılır, bazen seçim kaybedilir. Hiç istemediğiniz birisini halk seçebilir. Önemli olan bunun içe sindirilmesidir. Bir yandan hakkında hüküm olanlar kayyum atanacağını bile bile aday yapılırken (en azından geçmiş yılların öngörüsü ile) diğer yandan idare-seçim-YSK bu adayların adaylıklarına neden izin verdiği sorgulanmalıdır. Milletin iradesinin bu şekilde yok sayılması artık seçmenin sandıktan iyice uzaklaşması sonucunu doğuracaktır. Bırakın belediye başkanlarını halk yaptıklarını ve yapamadıkları hizmetlerle değerlendirsin. Partiler de adaylarını buna göre belirleyip adeta meydan okur gibi aday tespit etmesin.”

Paylaşın

Bülent Arınç’tan “Abdullah Öcalan” Yorumu: Meclis’e Gelecekse Genel Af Olması Lazım

Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’ın ‘umut hakkını’ kullanması ve Meclis’te konuşma yapması’ yönündeki çağrısını değerlendiren Bülent Arınç, Öcalan’ın Meclis’e gelip konuşma yapmasının hukuken ve Meclis gelenekleri açısından mümkün olmadığını söyledi:

“Meclis’e gelmesini ben katiyen mümkün görmüyorum. Bir genel af çıkacaksa bunu düşünebiliriz. Ve bu yerinde de olabilir. Ama devlet hayatımdan biliyorum, askerlikte erken terhis bu tarafta da genel af konuşulmamalı. Yapılacaksa yapılmalı ve iş bitmeli.”

Eski Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) kurucularından Bülent Arınç, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerle el sıkışmasıyla başlayan ve PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ı Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) grubunda konuşmaya davet etmesine uzanan süreci değerlendirdi.

T24’ten Cansu Çamlıbel‘in sorularını yanıtlayan Bülent Arınç, Can Atalay davasındaki tutumu nedeniyle Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’a da ‘kendini bilmez’ ifadesiyle seslendi. Arınç, “Maalesef hukuk politikalarına yön veren Uçum soyadlı bir zat, milli yargı, milli olmayan yargı ayrımını yaparak literatüre çok saçma sapan bir şey soktu. Bunun süratle düzeltilmesi lazım” dedi.

MHP lideri Bahçeli’nin Öcalan çağrısını değerlendiren Arınç, “Bahçeli’nin ‘Öcalan çıksın, tecrit kalksın, gelsin Meclis’te konuşma yapsın’ sözlerini duyunca önce inanamadım. ‘Bu sözler gerçekten Bahçeli’ye mi ait? Nerede konuştu?’ diye hemen danışmanlarımı aradım. Çünkü bu, ondan beklenecek bir şey değil. Her gün ‘o kapatılsın, bu kapatılsın, onu kapatmayanları biz kapatalım, asalım, keselim’ bu havalarda olan bir insanın hiç olmayacak bir iddiayla konuşuyor olmasına herkes tabii şaşırdı. O nedenle de ‘Heralde yeni bir süreç başlayacak ve bu süreçte Türkiye’nin kadim bir sorunu olan -bana göre de bir beka meselesi haline gelen- terörünün tamamen bitirilmesini gündeme getirecekler’ diye düşündüm. Arkadan gelişmeleri takip etmeye başladım. Sayın Cumhurbaşkanımız öncelikle bu konuların üzerine gitmedi. Hatta BRICS toplantısından dönerken uçakta böyle bir sorunun sorulmadığını düşündük” dedi.

Öcalan’ın meclis kürsüsünde konuşma yapmasının mümkün olmadığını belirten Arınç, şunları söyledi: “Bir defa baştan sonda söyleneceği söyleyeyim; bu haliyle Meclis’e gelip konuşma yapması mümkün değil. Hukuken de mümkün değil Meclis gelenekleri açısından da. Ben beş yıl Meclis iç tüzüğünü uygulamış bir insanım. Öcalan gibi bir insan nasıl gelecekmiş Meclis’e, özel izinle mi gelecek? Olmaz. Öcalan şu an, özel izinle sadece kendi birinci derece yakınlarının cenazesi için kolları kelepçeli, arkasında yüzlerce jandarma olan bir şekilde çıkartılabilir. Ben bunu daha önce 15 Temmuz’da tutuklanan bir akrabam üzerinden anlatmıştım. 15 Temmuz sonrası olağanüstü hal döneminde, eşimin amcasının oğlu, Manisa’da sağlık müdürüydü ve tutuklanmıştı.

Cenazede, diğer siyasilerin ve yetkililerin katılmadığı bir ortamda, Özgür Özel olaya müdahil oldu ve tutuklu yakınımızın kelepçelerinin çözülmesi için çaba gösterdi. Bu durumu ben ‘Özel benim kahramanımdır’ diye bir yerde anlatmıştım. Yani bir hükümlünün bugün özel izinle gelip mecliste konuşması mümkün değil. Bir defa, Meclis’in grup salonları Meclis faaliyetlerinden sayılır. Grup toplantısındaki konuşmalar da dokunulmazlık kapsamındadır. 125. maddeye göre mahkûm edilmiş bir insanın doğrudan gelip Meclis’te konuşmasına zaten hiç kimse izin vermez de diyelim ki bunu yaptılar…

Diyelim ki Öcalan’ı getirip Meclis’te DEM Parti grubunda konuşturdular, hiçbir şey olmasa Cumhuriyet Başsavcısı ertesi gün o parti hakkında Öcalan’ı konuşturduğu için doğrudan kapatma davası açar.”

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na açılan ‘Ahmak davasını’ değerlendiren Bülent Arınç, şunları söyledi: “Ahmak’ kelimesinden dolayı ceza da gelmez, yasak da gelmez. Dünya değişmedikçe, kıyamet kopmadıkça, hak, hukuk veya adalet varsa böyle bir şey olmaz. Bugün herkes bundan bin misli daha kötüsünü birbirine söylüyor. Cumhurbaşkanımızdan başlayarak herkesin sarf ettiği kelimeler de hala hafızalarda, belleklerde duruyor. Ekrem İmamoğlu sarf ettiği bu kelimenin muhatabının YSK değil, farklı olduğunu söylüyor. Ekrem İmamoğlu onu herhalde Sayın Süleyman Soylu’ya da hitaben söylemiş. Yüksek Seçim Kurulu’nun da bundan dolayı şikayetçi olmadığını söylüyor.

Bilirkişiye bile ihtiyaç olmadan beraat kararı verilebilecek bir konuda bilirkişi de böyle söylüyorsa, bilirkişi raporu bu meseleyi bitirmeye yeterli olurdu. İstinafa geldiğine göre orada da mutlaka tartışılıyordur. Bundan dolayı, iki yıl aşan bir mahkûmiyet kararının onanması mümkün değil. Olmaması gerekir. Bence bu konuyu her gün gündeme getirmeden yargıya güvenmek zorundayız. Çünkü yargı etki altında kalabilir. Yani her gün kendisini muhatap alan bir konuşmayla yargı olağandan farklı bir kararı da gidebilir. Bence orayı rahat bırakalım.”

“Cumhurbaşkanı Erdoğan bugüne kadar Bahçeli kadar ileri cümleler kurmadı. Siz de pek çoğumuz gibi kendisi yerine Bahçeli’yi konuşturarak zemin yokladığını düşünüyor musunuz?” sorusu üzerine Bülent Arınç, şöyle dedi:

“Ağızdan çıkan lafa bakarım. Kimsenin kalbini yarıp görme, dinleme imkânım yok. Böyle dışarıdan bakarak da yorum yapmak doğru değil. Şimdi burada aslında başladığımız yere dönmemiz lazım bizim. Biz Bahçeli’nin konuşması üzerine bir şeyler söylemeye çalışıyorduk. Nerelere girdik? Bu insan neden Meclis’e gelecek? Dışarıya çıkma imkânı varsa gitsin bir lüks otelde veya bir küçük toplantı yerinde yapsın bunu.

İçişleri Bakanlığı ona bir yer de tahsis edebilir. Orada ne söyleyecekse söylesin. Yani Meclis’e gelmesini ben katiyen mümkün görmüyorum. Bir genel af çıkacaksa bunu düşünebiliriz. Ve bu yerinde de olabilir. Ama devlet hayatımdan biliyorum, askerlikte erken terhis bu tarafta da genel af konuşulmamalı. Yapılacaksa yapılmalı ve iş bitmeli.”

“Selahattin Demirtaş’ın ismini ifade etmenizin ona zarar vereceğini mi düşünüyorsunuz?” sorusu üzerine ise Arınç, “Ona zarar vereceğini düşünüyorum evet. Ben 2020’de Habertürk’te bir program yaptım. Haksız tutuklamaya karşı çıktım. Orada iki tane gazeteci vardı. Bu isimleri verdiler. ‘Onlar da olabilir’ dedim. Ondan sonra Bahçeli bir başladı, A’dan Z’ye kadar hakaret küfür. Arkasından bizim dostumuz, eski dostumuz Cumhurbaşkanımız, o da ondan aşağı kalmadı” dedi.

Röportajın tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Siyasette Normalleşme Tartışmaları: Özel’den Dikkat Çeken Açıklama

Siyasette normalleşme tartışmalarına değinen CHP Lideri Özgür Özel, “Normalleşme, ihtiyaç duyulduğunda siyasi parti liderlerinin birbiriyle görüşmesi… Normali budur. O yüzden normalleşme. Eskiden görüşmüyorlardı, o anormaldi. Mesela o anormal durum bitti. Anomali bitti yani, normali bu” dedi ve ekledi:

“Anıtkabir’de, hatta şehit cenazesinde el sıkışmalar yoktu. ‘Ben bunu yapmayacağım, bunun parçası olmayacağım’ dedim. Normali bu, el sıkışıyoruz. Normalleşme sürecine dair birçok mesele konuşuluyor. Ama normalleşme sürecinin ana öznesi liderler veya liderlerle kavga etmek, barışmak, kavuşmak değil. Bizim liderleri de aşarak liderlerin oy aldığı seçmenlerle barışmak ve kavuşmak normalleşme. Bu asla terk etmeyeceğimiz bir durum.”

Özel, “Ama Tayyip Bey bize kayyumu atayacak, biz de ‘Normalleşeceğiz’, buna susacağız… Böyle bir şey yok. Ben demiştim ‘En sert muhalefeti yaparım.’ Sen, kayyum atamaya utanmayacaksın, ben hak aramayacağım. Böyle bir şey yok. Böyle bir şey bekliyorsa işte o dediği yumuşamaydı, ‘yumuşak muhalefet.’ Biz orada yokuz. Hayatımda bir kere ‘yumuşama’ demedim bu sürece dair. Normalini yapıyoruz. Ana muhalefetin yapması gereken normallerin içinde, iktidarla el sıkışıp bayramlaşmak ya da iktidarla ihtiyaç duyduğunda görüşmek de vardır. Miting yapmak da vardır. Esenyurt’taki en sert tepkiyi göstermek de vardır. Normali bu. Ben ana muhalefet partisinin yapması gereken normalleri terk etmem, devam ederim” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin İstanbul’da düzenlenen TBMM Grubu yasama yılı kampının ikinci gününün sonunda basın mensuplarıyla bir araya gelerek soruları yanıtladı. ANKA’nın aktardığına göre Özgür Özel’in açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Esenyurt’ta MYK yaptık. Orada alınan bazı kararları uyguladık, bazı kararları da PM’nin kararına bıraktık. Grupta öneriler oldu. Esenyurt Belediye Başkanı’na ve Esenyurt’un iradesine sahip çıkma noktasında, bizim İstanbul İl Başkanlığı, Genel Merkez ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin birlikte çalıştığı süreçler var. Onlarla ilgili de çeşitli öneriler aldık gruplardan. Kendi çalışma toplantılarımız da oldu. Yarın hepsini birden ‘Milli İradeye Kayyum Darbesi’ ve ‘Demokrasi Mücadelesinde İktidara Yürüme’ başlıkları altında PM toplantımızı bu otelde gerçekleştireceğiz. Ardından da tahmin ediyorum, bir eylemlilikle ilgili, 15 günlük bir yol haritasını Parti Meclisi’nden çıkardıktan sonra, kamuoyuyla paylaşıyor oluruz.

Adalet Bakanlığı’ndan başvurumuzla ilgili henüz bir cevap gelmedi. Ret yanıtı da gelmedi, zaten gelemez. Ama gördüğüm kadarıyla birazcık bir gecikme var. Gerçi mesai saati kavramına göre bakarsanız 1 gün, 1,5 gün içinde en geç bildirilirken, henüz ulaşmadı. Adalet Bakanlığı’nın resmi prosedürü tamamlaması durumunda pazartesi günü, yoksa salı günü, çarşamba günü ne zamansa ziyarette bulacağız. Ama tabii pazartesi günü görüşmeyle ilgili gerekli işlemler tamamlanmamış olursa bu spekülatif olur.

Şöyle bir tartışmanın başlamasını sağlıklı bulmam: ‘Abdullah Öcalan’a tecriti kaldırıyorlar, Ahmet Özer’e tecrit uyguluyorlar.’ Bu tartışmanın içine Adalet Bakanlığı’nın kendisini çekmesini de sağlıklı bulmam. Onun için bekliyoruz. Pazartesi günü bir Silivri ziyareti olabilir, kesinleşirse arkadaşlarımız bunu sizinle paylaşırlar. Merkez Yönetim Kurulu (MYK) üyelerimiz burada, İstanbul İl Başkanlığı’nda bir MYK toplantısı daha yapabiliriz. O da kesinleştiğinde bunu sizinle de paylaşırız.”

Kampla ilgili çok beylik şeyler söylemeyeyim. 128 milletvekilimizden, 60’a yakın arkadaşımızın söz aldığı, değerlendirmelerde bulundukları, son derece faydalı ve grubun bu sürecin yönetimine çok önemli katkılar sunduğu, önerilerini aldığımız, kurultaydan sonra geçirdiğimiz bir yılı değerlendirdiğimiz, çok faydalı gördüğüm bir toplantıyı sona erdirdik. Bundan sonra önümüzdeki yasama yılında önümüze bazı hedefler koyduk.

Birincisi başlayacak olan bütçe maratonunda, CHP’nin yaklaşık bir yıldır Recep Tayyip Erdoğan’ın ya da Devlet Bahçeli’nin şahsıyla kavga etmek yerine, emekliler için, asgari ücretliler için verdiği kavganın, Türkiye’nin dört bir yanında yaptığı tematik tarım mitingleriyle çiftçiler için, hayvancılıkla uğraşanlar için, süt üreticisi için verdiği kavganın, esnaflarla ve emeklilerle ilgili verdiği kavganın bütçe maratonuna yansımasını istiyoruz. Bu mücadelenin orada sürdürülmesi, net şekilde sürdürülmesi önemli.

Enflasyon yüzde 50’lerde baz etkisiyle 40 küsürlerde bir gerçekleşme olacak gibi görünüyor. Ama yüzde 20, hedeflenen enflasyona göre zam vermek planındalar. Bu ne demek? Tayyip Bey, geçen sene ‘Asgari ücrete yılda dört kez zam yaparız’ diyordu. Bu sene iki diye başladılar. Temmuzda atlattılar,  yapmadılar. Hala 17 bin lira alıyor asgari ücretli. Şimdi de asgari ücrete normal enflasyon zammını yapsalar 25 bin lira olacak. Hissedilen enflasyonu yapsalar 35 bin lira olması lazım. Çünkü asgari ücretli pinpon topu veya bakır çubuk almıyor. Asgari ücretlinin aldıklarına bakarsan yüzde 70’in üzerinde hissedilen enflasyon var. 30-35 bin lira hak ediyor. ‘En az 30 bin lira olması lazım’ diyoruz. 20-22 bin lira asgari ücret niyetindeler. Bunun büyük bir mücadelesi verilecek.

Diğer perspektifimiz, Meclis’te etkin mücadele. Özellikle hep birlikte bir elimiz Esenyurt’ta, bir elimiz Hatay’da olmak üzere bütün Anadolu’da da milletvekillerimiz koşacak. Çok kararlılar, çok inançlılar. Birlik beraberliğe çok fazla vurgu duydum bu iki gün boyunca. Dışarıda ‘Milletvekili grubunda şu olacak, bu olacak.’ Tam tersine, beklentilerin tamamını boşa düşüren bir süreç gelişti.

Şöyle bir tespit oldu: 1 Nisan’dan bugüne partinin oylarında istikrarlı bir yükselme var. Tam bir yıllık bir analiz yapıldı. Geçen sene kurultaydan önce, kararsızlar dağıtılmadan önce yüzde 14-15, kararsızlar dağıtılmış haliyle yüzde 19’a kadar düşmüş oyların, seçim sürecinde, özellikle kurultaydaki değişimden sonra bir sıçrama yapıp, yeniden yüzde 25’lere doğru çıktığını, ardından da adayların belirlenmesi ve saha performansıyla artık 31 Mart’ta  gerçekleşmenin yüzde 38 olduğunu paylaşıldı. 31 Mart’tan bu yana yüzde 32-34 bandında dalgalanıyor.

Tek düşüş, yine altı büyük şirketin ortalamasında, eylül ayında yaşandı. Kurultay tartışmalarına, yani CHP’nin gerçek toplumsal sorunları konuştuğu süreçlerde, enflasyonu, işsizliği, asgari ücreti konuştuğu süreçlerde oyunun 34’lerde olup, en çok konuştuğu kelimeler ön seçim, kurultay, tüzük gibi kelimeler olup vatandaşın karnını doyurmayan ve bizim gibi birkaç bin CHP’li dışında kimseyi ilgilendirmeyen konuların CHP’nin ivmesini kırdığını gördük. CHP’nin oyunun ekim ayında yine 2,5 puan artarak yüzde 34,5 ile birinci parti olduğunu, kararsızlarda geçen ayki yükselmenin bir miktar düştüğünü arkadaşlarımız sunumlarda anlattılar, soruları cevapladılar.”

O PM’de kesinleşecek çünkü partinin esas karar olma organı kurultayın seçtiği PM. Biz PM’ye öneriler getireceğiz, kendi önerileriyle birlikte kesinleşecek. Şimdi ben burada ‘Şunu yapacağız’ derim. PM o kararı vermediği noktada bu sefer ‘CHP şundan vazgeçti’ye döner iş. O bizim açımızdan sağlıklı olmaz. Bunun için PM önemli. Akşamüstü 16.00 gibi, belki çıkışta ben, belki Parti Sözcümüzün yapacağı bir değerlendirmeyle onu netleştirmiş oluruz. Ama hem iletişim boyutuyla hem kitlesel eylemliliklerin şekli noktasında hem de milletvekili grubumuzun Esenyurt’taki etkinlikleri noktasındaki önerileri üç paket halinde PM’ye sunacağız. Onların zenginleştireceği ve son şeklini vereceği bir eylemlilik, daha doğrusu bir sürecin takibi ve Esenyurt’un iradesine sahip çıkma noktasında bir kararlılık göstereceğiz.”

Toplantının yapılması, hatta Sayın Vali Yardımcısı tarafından Belediye Meclisi’nin 10 gün içinde bu gündemle olağanüstü toplanması ve Belediye Başkan Vekilini seçmesi gerekiyor. Ancak kayyum atanan belediyelerde bir pratik var. İzmir Urla’da ve geçen dönem kayyum atanan çok sayıda belediyede, kayyumların belediye meclisini toplamak yerine, beş kişilik bir yürütme heyeti kurarak belediye meclisinin görevlerini orada yapmaları gibi durum var.

Bunu tabii doğru bulmuyoruz ve Esenyurt’ta bunun tekrar etmeyeceğini ümit ediyoruz çünkü bu her partiden Belediye Meclisi üyelerinin gözünün içine bakıp ‘Hepiniz teröristsiniz. Biz terör diye birini aldık, yeni bir terörist seçtirmeyiz’ yaklaşımı. Bunu DEM’in kazandığı, güneydoğuda kayyum atadıkları bütün belediyelere yaptılar. Bu geçmiş dönemde büyük bir ayıp. Bu ayıbı Esenyurt’ta yaparlarsa bu gerçekten çirkin ve savunulamayacak bir durum olur kendileri açısından. Bu yüzden bir an önce Belediye Başkan Vekili seçmek için toplanmalı.

Hiçbir kırgınlık olmaz. Mansur Bey’in açıklamaları da son derece sağlıklı, kayyuma karşı olduğunu bir hukukçu kimliğiyle son derece dile getirmiş. Mansur Bey bir kente neden küssün? Esenyurt haksızlığa uğramış, Mansur Bey de Esenyurt’un sorununa hukuki bir çerçeveden yaklaşıyor. Şu kadarını söyleyeyim: Biz, hiçbir belediye başkanına ‘Zorla geleceksiniz, mutlaka geleceksiniz, burada yoklama vereceksiniz’ demedik. Hazirun açmadık, imza toplamadık. Mansur Bey çok bilindik bir isim olduğu için o öne çıkıyor. Oysa birçok belediye başkanımız, bizim Manisa’dan benim için her şeyi yapabilecek belediye başkanlarımız kimi telefon açtı, ‘Bana şu heyet geliyor’, kimi ‘İller Bankası’nda şu toplantım var’, kimi ‘Yabancı konuğum var’ diye bilgi verdi.

Kimi açmadı ama Gökhan Bey’e bildirdi. Biz, ‘Gelebilenler gelsin’ dedik. Şu ifade önemliydi: Kamu görevini aksatmamak kaydıyla. Orada işi varsa, yurt dışından heyet gelmiş, Dünya Bankası’ndan bir şey gelmiş veya kendisinin planlanmış önemli işi varsa onu kimse aksatmayacak. Tabii burada çok kötü niyetli yaklaşımlar var: ‘Yarısı geldi, yarısı gelmedi’ diye açıklıyoruz, diyor ki ‘Yarısının boykot ettiğini Özgür Özel itiraf etti.’ Ne boykot edecek, öyle şey olur mu? Bugün gelmeyen yarın gelir, başka yere çağrılır, gelir. Bakarsanız, milletvekili grubundan da mazereti olup gelemeyenler vardı. Ama mesela o gün gelmemiş, bugün gelmiş, Esenyurt ilçeye uğramış, sonra buraya gelmiş.

Normalleşme, ihtiyaç duyulduğunda siyasi parti liderlerinin birbiriyle görüşmesi… Normali budur. O yüzden normalleşme. Eskiden görüşmüyorlardı, o anormaldi. Mesela o anormal durum bitti. Anomali bitti yani, normali bu. Anıtkabir’de, hatta şehit cenazesinde el sıkışmalar yoktu. ‘Ben bunu yapmayacağım, bunun parçası olmayacağım’ dedim. Normali bu, el sıkışıyoruz. Normalleşme sürecine dair birçok mesele konuşuluyor. Ama normalleşme sürecinin ana öznesi liderler veya liderlerle kavga etmek, barışmak, kavuşmak değil. Bizim liderleri de aşarak liderlerin oy aldığı seçmenlerle barışmak ve kavuşmak normalleşme. Bu asla terk etmeyeceğimiz bir durum.

Ama Tayyip Bey bize kayyumu atayacak, biz de ‘Normalleşeceğiz’, buna susacağız… Böyle bir şey yok. Ben demiştim ‘En sert muhalefeti yaparım.’ Sen, kayyum atamaya utanmayacaksın, ben hak aramayacağım. Böyle bir şey yok. Böyle bir şey bekliyorsa işte o dediği yumuşamaydı, ‘yumuşak muhalefet.’ Biz orada yokuz. Hayatımda bir kere ‘yumuşama’ demedim bu sürece dair. Normalini yapıyoruz. Ana muhalefetin yapması gereken normallerin içinde, iktidarla el sıkışıp bayramlaşmak ya da iktidarla ihtiyaç duyduğunda görüşmek de vardır. Miting yapmak da vardır. Esenyurt’taki en sert tepkiyi göstermek de vardır. Normali bu. Ben ana muhalefet partisinin yapması gereken normalleri terk etmem, devam ederim.

“Herkesin var gücüyle partiyi güçlendirmeye çalışması gerekir”

İçeride hep şu konuşuldu, herhangi bir aday tartışması partiye zarar veriyor. O yüzden ‘İsimler zikrederek aday tartışmak doğru değil.’ Ayrıca şunu da ben hatırlatmak isterim: Hem parti tüzüğümüzle bağlıyız, hem de Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu gereğince de cumhurbaşkanı adayını parti grubu belirleyecek. Ama parti grubuna da parti bir öneride bulunuyor. O öneriyi ben tek başıma ya da MYK ya da PM olarak yapma niyetinde değiliz. Çok daha kalabalık, mesela bütün CHP üyelerinin görüşüne başvurarak, onların oyuna sunarak belirleyebiliriz. Bu geniş katılımı partiye önerebiliriz, grubumuza öneririz. 4

Onlar da onu oylarlar ve adaylık resmiyet kazanır. İsim konuşmak partiye zarar veriyor. Ekrem Başkan’ın adaylık konuşmayı kendisinin de doğru bulmadığını ama bu iktidarı değiştirmek için yola çıktığını, hep birlikte yola çıktığımızı vurgulayan beyanları da kıymetli beyanlar. Ekrem Başkan da ben de, bütün CHP’liler bu iktidarı değiştirmek için yola çıktık. Bunun için ‘Sorumluluksa sorumluluk, fedakarlıksa fedakarlık’ dedik, daha bir buçuk yıl önce. Ekrem Başkan’ın da CHP’nin de mutabık olduğu konu, dönüp dolaşıp iki isim etrafındaki tartışmalar partiye ivme kazandırmıyor. O yüzden onu aday belirleme sürecine bırakmak lazım. Herkesin var gücüyle partiyi güçlendirmeye çalışması gerekir.

Herkes kırmızı çizgileri konuşursa, kimse kimseyle oturup bir şey konuşamaz. Ama CHP’nin net olarak ortaya koyduğu perspektif şudur: TBMM çatısı altında, hiçbir partinin dışlanmadığı şeffaf, demokratik, samimi, kimsenin kimseyi kandırmadığı, iyi niyetle oturulmuş, toplumsal mutabakat arayan bir iş. Bu olmadan söylenen büyük büyük laflar sorun. Toplumsal mutabakatın olmazsa olmaz bir tarafı da şehit ailelerinin ve gazilerin onay vermediği hiçbir iş yapmamak lazım. Yani onların rızasını aramak, almak lazım. Ben Abdullah Öcalan’ın Gazi Meclis’e gelme meselesinin, gazilerin ve şehit ailelerinin rıza gösterecekleri bir şey olduğunu düşünmüyorum.

Abdullah Öcalan’ı bu sebepten dolayı veya herhangi bir aktörü çözümün dışında tutmamak için, o aktörün sözü kıymetliyse örgüt üzerinde, silah bıraktırabiliyorsa bundan istifade etmenin yegane yolu Meclis kürsüsü değildir. ‘Meclis kürsüsüne getirelim’ demek, belki de ‘getirmeyelim’ demek. Bazen o kadar ileri bir şey söyleyince, çok geri bir şey söylemiş olabilirsiniz. Onun için biz bu bahiste Meclis’teki tam mutabakatı aradığımız noktada, ilk baştan bunun böyle ortaya konmasını doğru bulmuyoruz. Ama konuşması gerekiyorsa, onun söylediği sözün muhatabına ulaşmasının bin tane yolunu devlet bulur. Orada bir sıkıntı olmaz. Ama bir tane yol önerip Meclis kürsüsünde konuşturmak gibi bir yaklaşım sağlıklı değil.”

Paylaşın

AK Parti Son Siyasi Gelişmeleri Halka Sormaya Hazırlanıyor

AK Parti son siyasi gelişmeleri vatandaşa sormaya hazırlanıyor. Edinilen bilgiye göre AK Parti, Bahçeli’nin DEM Partili yöneticilerle tokalaşması ile başlayan ve Erdoğan’ın Kürt seçmene çağrısı ile devam eden süreci vatandaşa soracak.

Seçmenin hem gelişmelere nasıl baktığı ölçülecek hem de açık uçlu sorularla düşünce ve önerileri alınacak. Araştırmanın kasım ayı ortasında sonuçlanması bekleniyor.

Yerel seçimde birinci parti koltuğuna oturan CHP, son haftalarda yayınlanan birkaç anket dışında birinciliğini koruyor. Gazete Duvar’ın aktardığına göre; AK Parti’li yöneticiler kendi yaptıkları anketlerin de bunu doğruladığını söylüyor, ancak ufak kıpırdanmalara dikkat çekiliyor. AK Parti’deki son anketlere göre AK Parti’deki kıpırdanma yukarı, CHP’deki kıpırdanma aşağı yönlü.

Ekonomik verilerin düzelmeye başladığını, daha da önemlisi AK Parti’nin ekonomiyi düzelteceğine olan inancın yerleşmeye başladığını söyleyen partililer, “Bu süreçte CHP’de pozitif bir şey olmadı. Oyunu koruyacak ya da artıracak bir şey yapmadı. Bizim seçmenimizin ise AK Parti’nin toparlanacağına inancı yükselmeye başladı. Seçmen tüm bunları test ederek bir karara varacak” diyor.

Çeşitli aralıklarla ekonomiden siyasi tartışmalara birçok konuda seçmenin tutumunu ölçen AK Parti son siyasi gelişmeleri de vatandaşa sormaya hazırlanıyor.

Edinilen bilgiye göre AK Parti, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Partili yöneticilerle tokalaşması ile başlayan geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kürt seçmene çağrısı ile devam eden süreci vatandaşa soracak. Seçmenin hem gelişmelere nasıl baktığı ölçülecek hem de açık uçlu sorularla düşünce ve önerileri alınacak. Araştırmanın kasım ayı ortasında sonuçlanması bekleniyor.

Paylaşın

Bakırhan: Türkiye’nin Toplumsal Barışını Sağlaması Gerekiyor

Halkların Demokratik Kongresi’nde (HDK) konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Ortadoğu’da sistemin ciddi bir kriz içinde olduğunu söyledi. Bakırhan, Türkiye’nin bundan ne kadar etkileneceğini hep birlikte tartışmak gerektiğini ifade etti.

Haber Merkezi / Tuncer Bakırhan, “Mevcut durum fırsatlar da riskler de ortaya çıkarabilir. Ortadoğu’daki bu girdaba kapılmamak için öteden beri savunduğumuz gibi Türkiye’nin toplumsal barışını sağlaması gerekiyor. En başta Kürt meselesini diyalogla, müzakereyle, demokratik yöntemlerle çözmesi gerekiyor” dedi.

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) 13’üncü Genel Kurulu İstanbul Sancaktepe’deki Dr. Kadir Topbaş Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştildi.

Genel Kurul’a, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır da dahil siyasi parti temsilcileri ile HDK bileşenleri katıldı.

Genel kurulda konuşan Bakırhan, şunları söyledi: “Merheba hevalino hûn bi xêr hatin, ez we hemûyan bi rêzdarî silav dikim. Min îro li vê salonê pir dostên xwe yê berê dît û ez gelek kêfxweş bûm. Înşelah em ê bi ser bikevin.

Değerli arkadaşlar hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Yıllardır mücadele eden, emek veren, bedel ödeyen birçok dostumu, arkadaşımı, yoldaşımı bugün burada görmekten büyük mutluluk duydum. Mücadele devam ediyor,  birlikteyiz, başarıya ulaşacağımıza inanıyorum. Bu dileklerimle HDK’nin 13. Olağan Kongresi’ni kutluyorum, başarılar diliyorum. Cengiz ve Esengül başkan ve yönetiminin emeklerine sağlık. Birlikte önemli bir süreç ürettik. Zorlu bir süreçte çalışmalar yaptık, eksiği ve fazlasıyla kendi partisi olan DEM Parti’ye büyük katkılar ve emekler sundular. Bundan sonra seçilecek yeni yönetimin de daha da büyüterek ve güçlendirerek bu sürece katkı sunacağına eminim.

Değerli arkadaşlar, HDK nedir diye sorarsanız, HDK mücadele ederek öğrenmektir. Gerçekten dünyada HDK’ye benzer başka bir örgütlenme var mı çok emin değilim ama hem mücadale ediyorsun hem de öğreniyorsun. Bundan dolayı HDK’yi kutluyorum mücadele içerisinde öğrettiği için, değiştirdiği için. Cengiz başkan söyledi hem burada oturan yoldaşlarımız hem bugün mücadelenin en aktif olanları HDK’nin suyunu içtiler, benim de içinde olduğum binlerce arkadaşlarımızı değiştirdi dönüştürdü. Değiştirip dönüştürmeye devam edecek. Değiştirip dönüştürerek daha güçlü bir mücadele yaratacağına eminim.

HDK toplumun yok sayılanlarını örgütlüyor, toplumun ötekilerini özne olarak ortaya koyuyor. Bildiğimiz formların dışında öznenin kendisini en tabandan yukarı doğru örgütlüyor. Bildiğimiz yukarıdan aşağı doğru bir örgütlenme değil. Bunun için çok kıymetli ve değerlidir. Bugüne kadar yaratılan pratikler içerisinde en kıymetli pratiklerden birisi budur. Farklı olan herkesin temsilini sağlayan, farklı olanın kendi dilini, kimliğini, inancını, sınıfını özgürce yaşayabileceği, kendisini ifade edebileceği bir zemindir.

Bu zemini yeterince değerlendirebildik mi, bu kıymetli fikriyatı yeterince örgütleyebildik mi? Bu kıymetli fikriyat bahsettiğimiz bütün alanlara yeterince ulaşabildi mi? Tabii ki bu sorunun cevabını Cengiz başkan verdi, özeleştiri de verdi. Bundan sonra HDK’nin yaptıkları ve mücadeleye kattıkları olumlulukları alacağız ama Cengiz başkanın dile getirdiği eksiklerimizi, yetmezliklerimizi gidererek HDK fikriyatını toplumda örgütleme gibi bir zorumluluğumuz var. Umut burasıdır. Gerekli olan noktada olmayabilir, şu anda fikriyata uygun bir kapsayıcılıkta olmayabilir ama bu HDK’nin önümüzdeki dönem güçlenerek fikriyatına uygun bir noktaya gelmeyeceği anlamına gelmiyor.

Ben HDK’nin büyüyeceğine, umut olmaya devam edeceğine, sorun alanlarındaki bütün zeminlerde ciddi örgütlenerek onların taleplerini temsil edeceğine, demokratik bir Türkiye, demokratik bir ulus, eşit yurttaşlar olarak yaşadığımız ülke mücadelesine büyük katkılar sunacağına inanıyorum. Bugün HDK’nin meclis tipi örgütlenmesine ne kadar büyük ihtiyaç olduğunu hep birlikte gördük. Türkiye’de ciddi bir ekokırım, kadın kırım var, ciddi bir göçmen karşıtı anlayış var, ciddi bir kriz var.

HDK eğer gerçekten kendisini bu alanlarda meclis şeklinde yeterince örgütleyebilseydi, bu sistemin böylesine pervasızca kadını, çevreyi, göçmeni, ötekiyi yok sayarak ezmesine, zulüm etmesine izin vermeyebilirdik. HDK’yi önemsiyorum, HDK’yi büyütmemiz lazım. HDK’nin önemli bir ayağı olan DEM Parti adına bunları söylüyorum. Önümüzdeki dönem HDK’nin hak ettiği yere gelmesi için, bugüne kadar yaptığımız çalışmalardan daha olumlu, daha büyük bir mücadele ortaya koymamız lazım.

Son günlerde ciddi tartışmalar var. Ortadoğu’yu anlatmayacağım arkadaşlar biraz önce anlatılar. Ortadoğu aslında kapitalist emperyalist krizin yaşandığı, kendisini gösterdiği önemli bir merkezdir. Sadece Ortadoğu’da sistem kriz yaşamıyor dünyanın her tarafında kriz yaşanıyor. Ama yanı başımızda durduğu için Ortadoğu merkezli değerlendirmeler yapıyoruz. Sistem bir türlü doymak bilmiyor, kana, cana, sermayeye, doğal kaynaklara, artı değere… Dolayısıyla sömürdükçe de geldiği noktada kendisini devam ettiremiyor.

Kendisini devam ettiremediği için savaş, şiddet ve çatışmayı örgütlüyor. Savaşla, şiddetle, çatışmayla kendisini ayakta tutmaya çalışıyor. Bunun en önemli göstergesi Ortadoğu’dur. Sistem ciddi bir kriz içerisinde, ciddi bir kaos içerisinde. Türkiye’yi ne kadar ve nasıl etkiler, Türkiye halkları bunlardan nasıl etkilenir hep birlikte tartışmalı ve bunun yanıtını vermeliyiz. Çünkü biz de Ortadoğu’daki girdabın yanı başında duruyoruz. Yarının ne olacağını herkes gibi bizler de merak ediyoruz. Mevcut durum fırsatlar da riskler de ortaya çıkarabilir.

Mevcut durumu takip etmek, ona uygun bir duruş ve örgütlenme ortaya koymak en başta HDK’nin görevidir, DEM Parti’nin görevidir, bileşenlerinin ve Emek Özgürlük İttifakı dostlarının görevidir. Çok olumsuz tablolarla karşılaşabiliriz. Ortadoğu’daki bu girdaba kapılmamak için bizim öteden savunduğumuz Türkiye’nin toplumsal barışını sağlaması gerekiyor. En başta Kürt meselesini barışla, diyalogla, müzakereyle, toplumsal uzlaşıyla çözmesi gerekiyor. En başta Sayın Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılarak Sayın Öcalan’ın düşüncelerinin, fikirlerinin Türkiye halklarıyla, Türkiye emekçileriyle, kendi arkadaşları ve yoldaşlarıyla buluşmasını sağlamak gerekiyor.

Belli ki egemenler ve yönetenler de bu durumu kendilerine göre okuyorlar. Son günlerde bir tartışma sürecini hep birlikte izliyoruz. Bu tartışmalar nereye evrilir, bu tartışmalardan ne çıkar, bu tartışmalar halklara bir şeyler kazandırır mı, yoksa daha güçlü bir tasfiye sürecini mi başlatır buna da bakmak gerekiyor. Olası olumlu ve olumsuz sonuçları karşısında en başta HDK örgütlü ve duyarlı olarak kendi tavrını ortaya koyabilecek bir örgütlülüğe ve güce sahip olmalı.

Türkiye de kritik bir süreçten geçiyor. Sanki yeni bir süreç başlamış gibi bir algı oluşturulmaya başlanıyor. Süreçler taraflar arasında başlar, bir süreç varsa bu sürecin tarafları vardır. Bir süreç devam ettirilecekse sadece tek taraflı yorumlar ve açıklamalarla bu süreç yürümez. Sürecin diğer taraflarının da meseleye ilişkin ne dediklerini, ne düşündüklerini, nasıl gördüklerini, ne önerdiklerini Türkiye toplumu halkları ve emekçileri bilmek durumundadır. Ama işte herşey Türk tipi olduğu için bu tartışmalar da Türk tipi yürüyor.

İktidara mensup siyasi partiler açıklamalar yapıyor, yorumlar yapıyor, bir şeyler konuşuyor ama bu sorunun en önemli tarafları bu meselenin içerisinde değil. Dolayısıyla bu tartışmaların bir süreç olmadığını görüyoruz ama bir sürece evriltebiliriz. Bu tartışmaların bir sürece evrilmesini önemsiyoruz. Bu tartışmaların müzakere ile, diyalog ile yaşadığımız en önemli meselelerden biri olan Kürt meselesini çözmesini istiyoruz. Biz bunun için varız, HDK bunun için var.

“Şimdiye kadar kullanılan dil terk edilmelidir”

Bizler bir taraftan mücadele ederken öte yandan başta Kürt meselesi olmak üzere Türkiye’deki diğer meselelerin müzakere ve diyalogla tartışılarak bir çözüme kavuşturulmasının mücadelesini de yürütüyoruz. Ama bu süreç o süreç mi maalesef bu konuda açık net bir şey diyemiyorum. Ama bildiğim net bir şey var hükümetler, iktidarlar hiçbir zaman hak mücadelesi ve hakikat mücadelesi yürüten, alınteri mücadelesi yürüten taraflarla doğrudan bir temas içine girmiyor, onun mücadelesini kabul etmiyor.

Dolayısıyla tek taraflı konuşarak bu süreci yürütüyor. İşte bu tartışmaların bir süreç olabilmesi için sürecin taraflarının da bu tartışmaların bir tarafında oturarak düşüncelerini halklarla buluşturması en fazla bizim görev ve sorumluluklarımızdır. Biz bunun için varız, onun için tekrar ediyorum. Bir Sayın Öcalan’ın fikirlerinin halklarla, emekçilerle buluşmasını sağlayacak koşulların oluşturulması gerekiyor.

İki bugüne kadar kullanılan dilin terk edilmesi gerekiyor, çünkü yine üstenci, tehdit eden bir dille karşı karşıyayız. Bu dil kesinlikle bu tartışmalara katkı sunmuyor. Bu dilin en başta da iktidar mensupları tarafından terk edilmesi  toplumu zehirleyen bu dil yerine daha siyasi, daha olgun, daha kapsayıcı, daha karşıdakini dikkate alan, saygın bir dile dönüşmesi gerekiyor, aksi  halde bu tartışmalar süreç olmadan bitmek durumunda kalabilir.

Evet değerli arkadaşlar Türkiye barışı diyorlar, bir süreçten bahsediyorlar ama diğer taraftan da dolu dizgin bir şekilde baskılar, zulüm politikaları devam ediyor. Çok ciddi çelişkiler var. Tartışmaların yürüdüğü bir süreçte halkın iradesiyle seçilen Esenyurt Belediyesi’ne kayyım atanması bu ne perhiz ne lahana turşusu dedirtiyor. Gerçekten bunlar bu tartışmaları yöneteceklerse bundan bir şey çıkmaz.

Esenyurt’ta ne oluyor sorusunu bu tartışmaları yapan iktidara bizler bugün bu kongre salonundan sormak istiyoruz. Böyle mi tartışacaksınız, bu süreci böyle mi yöneteceksiniz? Halkın iradesini cezaevine atarak, tutsak ederek, iradesine bir kayyım atayarak mı bu süreci yürüteceksiniz? Bu politikalarla kesinlikle bu tartışmaları bir yere evriltemezsiniz, bu toplum artık sözlere kanacak bir toplum değil.

En başta da Kürtler ve onun dostlarının yürüttüğü mücadele asla ve kata sözlere kanacak, bu kandırmaca politikalarına inanacak bir noktada değil. Burada oturan her bir arkadaşımız büyük bedeller ödeyerek, büyük mücadele ederek buralara geldiler. Dolayısıyla hükümeti bir kez daha uyarmak istiyoruz. Bu tartışmaları neden başlattınız, bu zulüm politikaları neden yürüyor, Esenyurt’a neden kayyım atadınız? Halkın iradesini yok sayacaksanız bu tartışmaların bir yere evrilmeyeceğini şimdiden belirtmek istiyorum.

Evet değerli arkadaşlar biz de HDK’nin, bir kongrenin partisiyiz. Kongreyle birlikte önümüzdeki dönem daha güçlü bir mücadele yürütmemiz gerektiğini benden önce konuşan arkadaşlarımız söylediler. Zorlu bir süreçteyiz, ya büyük kazanımlarla bu süreçten çıkacağız ki bunun zemini hiçbir dönem olmadığı kadar güçlü. Hiçbir dönem olmadığı kadar insanlar şu anki iktidarın uygulamalarından rahatsız. Hiçbir dönem olmadığı kadar emekçiler, işçiler, çalışanlar bu sistem karşısında direniyor, greve gidiyor, hakkını arıyor, Ankara’ya yürüyor, çekinmeden kendi taleplerini ortaya koyuyorlar.

Hiçbir dönem olmadığı kadar büyük bir zemin bizleri bekliyor. Şimdi bu zemini, bu itirazları örgütlemek ve bir sonuca ulaştırmak, bu itirazlarla birlikte mevcut kötü gidişatı halklar, emekçiler ve Kürtler lehine, Aleviler, kadınlar lehine çevirmek bizim elimizdedir. Daha fazla örgütleneceğiz, daha fazla büyüyeceğiz, daha fazla ittifaklarımızı geliştireceğiz, sokakta olacağız, daha fazla mücadele edeceğiz, daha fazla bu süreci yakinen takip edip süreç için yapılması gerekenleri, adımları çekinmeden cesurca ortaya koyarak bir sonuca ulaşacağımızı düşünüyoruz.

Bu duygularla kongreye başarılar diliyorum. Yeni seçilecek yönetimin de önümüzdeki dönem bu çalışmalarımıza, mücadelemize büyük katkılar vereceğine, şu ana kadar varolan eleştiri ve eksikleri gidereceğine, var olanın üzerine büyük katkılar sunarak HDK’yi hak ettiği örgütlülüğe ve güce ulaştıracağına inanıyorum. Hepinize selam ve saygılarımı sunuyorum.”

Paylaşın