Hatimoğulları: Herkese Diz Çöktürmek İstiyorlar

Esenyurt’a kayyım atanmasının kent uzlaşısına darbe olduğunu ifade eden DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Onlar Türk’ün Kürt’ün yanında durmasını istemiyor, onlar halkları yan yana durmasına istemiyor. Onlar artık batı belediyelerine de kayyım atayarak muhalif olan herkese diz çöktürmek istiyorlar” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Diyarbakır’da düzenlenen “Kayyım değil demokrasi” yürüyüşünde konuştu. Mezopotamyaa Ajansı‘nın aktardığına göre; Diyarbakır halkının direnişini selamlayan Hatimoğulları, “Günlerdir devam eden direnişinizi canı gönülden kutluyorum, bu direniş kayyımları bu topraklardan temizleyene dek hep beraber devam edecek, sizlerle beraber devam edeceğiz” dedi.

“Kayyım darbe demektir, kayyım gasptır. Kayyım Kürt halkının ve diğer bütün halklarının iradesini çalmaktır” diyen Hatimoğulları, “Kayyım Esenyurt’taki Türk’ün, Kürt’ün, Arap’ın, Lazı’ın Çerkes’in iradesini çalmaktır. Kayyım Mardin’de Türk’ün, Ermeni’nin, Süryani’nin Kürt halkının hakkını gasp etmektir. Kayyım Batman’da Kürt halkının iradesini gasp etmektir, Halfeti’de Türkmenlerin Kürtlerin hakkını gasp etmektir. Kayyım başta Kürt halkı olmak üzere bu ülkedeki bütün muhalif olan kesimlerin seçme ve seçilme hakkını çalmak demektir” diye konuştu.

Kayyımın anayasada yeri olmadığını söyleyen Hatimoğulları, “Kayyım yasadışı bir uygulamadır. Bu iktidar kayyım atayarak suç işliyor. Kayyım Anayasaya aykırı olduğu gibi Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere de uluslararası hukuka da aykırıdır. Kayyım tek kelime ile korsanlıktır, çeteciliktir, hırsızlıktır” diye kaydetti.

Kayyımın yasadışı olduğunun tarih tarafından tescilleneceğini kaydeden Hatimoğulları, “Bu iktidar 3’üncü kezdir suç işliyor kayyım atayarak. Bunlar bizlerin siyasi iradesine ipotek koymak için kayyım atıyorlar. Halka özellikle Kürt halkına sen kendi kendini yönetemezsin eğer senin partin seçilirse atayacağım vali ya da kaymakamla yani atanmışlarla yöneteceğim. Bu rejimin adı demokrasi değildir. Bu rejimin adın seçme ve seçilme hakkının olduğu demokratik bir rejim değildir. Bu rejimin adı düpedüz otoriterleşen ve faşizmdir” dedi.

Hatimoğulları şöyle devam etti: “Buradan, ‘Faşizme kaşı omuz omuza’ sloganını atıyoruz ya bu slogan çok önemlidir. Faşizm, kayyım rejimi, irade gaspı Türkiye’deki bütün halkları yan yana getirdi. Mardin’de bütün halklar el ele vererek iradesine sahip çıktı. Esenyurt’ta hangi siyasi partiden olduğuna bakmaksızın kayyımdan mustarip olan seçme ve seçilme hakkına sahip çıkmak isteyen herkes yan yana gelmiştir, daha fazla da yan yana gelmeliyiz.”

Esenyurt’a kayyım atanmasının kent uzlaşısına darbe olduğunu ifade eden Hatimoğulları, şunları söyledi: “Onlar Türk’ün Kürt’ün yanında durmasını istemiyor, onlar halkları yan yana durmasına istemiyor. Onlar artık batı belediyelerine de kayyım atayarak muhalif olan herkese diz çöktürmek istiyorlar. Ama aynı zamanda belediyelerin kaynaklarını bir avuç yandaşa peşkeş çekmek istiyorlar. Kayyımı o yüzden biz reddediyoruz. Kayyım o yüzden halkın hakkı olan hizmet için kullanılması gereken belediyenin parasına çökmek için de geliyor.

Kayyımın hırsızlıklarını geçmiş iki dönemde belgeleriyle bizler çarşaf çarşaf halkın önüne serdik. Sayıştay raporlarında bile kayyımın hırsızlıkları var. İşte bu rejimin hırsız, çeteci ve mafya gibi halkın iradesine her anlamda çökmektedir. Buna izin verecek miyiz? Bugünlerde bazı duyumlar alıyoruz. Kimi AKP milletvekilleri ve seçimi kaybetmiş olan belediye başkan adayları İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanının kapısında yatıp kalkıyorlar. Niye biliyor musunuz, kayyım sipariş veriyorlar. Diyorlar ki, o kentte bu kente de kayyım atayın biz seçimle gelemedik, halkın iradesini çalalım ve biz çete mafya siyasetini geleceğe taşıyalım diyorlar. Bunlara geçit verecek miyiz değerli Amed halkı.

Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Kayyımın atanmasına sebep olan yargıyı tebrik ediyorum’ diyor. Kayyımı yargının eliyle gerçekleştirdiğini bu şekilde itiraf etmiş oluyorlar. Seçilmiş belediye eşbaşkanımızın kesinleşmiş cezası yoktur. Davası olmayanlara dava icat ettiğini biliyoruz. Kayyım atamak, görevden el çektirmek yasaya aykırıdır. Bugün Erdoğan yargıyı tebrik ederek, yargının Saraya nasıl koltuk değneği kullandığının bir gösterdi. Halk iradesine sahip çıkıyor, halk kayyım rejimini kabul etmemektedir. Halk, kayyımı ve AKP’yi Kürdistan’da tabela partisi yapmaya devam edecek.

Narin’in katillerini yargı neden bulunmuyor? Bu yargının işbirlikçileri kimlerdir, yargı bir dirayet gösterecekse Narin’in katillerini açığa çıkarsın. Bugün yapılan anketlerde yargıya güven yüzde 20’lerin altına düşmüş. İçinizde yargıya güvenen var mı? Bu yargı hukuksuzluk işliyor, bu yargı AKP ve MHP’nin yargısı. Bu yargı Mardin, Batman, Esenyurt, Halfeti’yi asla yargılayamaz.

“Kayyıma karşı mücadelemizi her yerde ve alanda yapmaya devam edeceğiz”

Buralarda başlayan kayyım artık Batıya sirayet etmiştir. Artık bu Kürt’tür destek çıkmayalım yaklaşımını ortadan kaldırmamız lazım. Dün birbirimizi desteklemekte geç kaldık artık kalmayalım. Yüreği adaletten, barıştan, özgürlükten, demokrasiden yana olan herkesin demokrasiye sahip çıkması gerekiyor. Kayyıma karşı mücadelemizi her yerde ve alanda yapmaya devam edeceğiz. Bu topraklarda kayyımı gönderene dek mücadelemizi büyüteceğiz.

Son günlerin konusu tecrit konusu, Kürt sorununda acaba bir çözüm mü olacak soruları çok fazla gündem oldu. Kürt sorunu zaten bu ülkede gündem olmayı fazlasıyla hak eden bir sorundur. Kürt sorunu sadece Kürt’ün sorunu değildir. Kürt sorunu bakın rejiminin ilmek ilmek örülerek, bütün Türkiye’ye yayılmasının sebebidir.

Kayyıma karşıysak Kürt sorununu merkeze alarak, konuşmak zorundayız hep beraber. Bugün Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engel Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmemiş olmasıdır.

Bizler DEM Parti olarak dün de bugün de; ‘Tecrit kalksın dedik, Sayın Öcalan özgürlüğüne kavuşsun’ dedik. Bugün bunu MHP Genel Başkanı değişik biçimlerde ifade etti. Biz bir kez daha Amed göbeğinden hem Ankara hem de Türkiye ve dünyaya bir kez daha mesajımızı net olarak vermek istiyoruz. Biz Kürt sorununun barışçıl ve demokratik bir zeminde çözülmesinden yanayız. Biz Kürt sorunun onurlu bir barışla çözülmesi için mücadele eden bir partiyiz.

Bizler bu sorunun çözümünde diyalog ve müzakereye açık olduğumuzu söyledik. Diyalog ve müzakereye, onurlu bir barışa açığız. Onurlu bir barış yoksa bunun ardında muhalefeti tasfiye etmek varsa kayyım atadığınız gibi biz burada olamayız, olmayız. Biz demokratik direnişimizi ve mücadelemizi sürdürmeye devam ederiz. Bu kadar ne ve sarih ifade ettik kendi derdimizi bu süreçte.

Burada çağrımızı öncelikle saraya, iki ortağa AKP ve MHP’ye yapıyoruz. Artık yeter, Kürt halkına çektirdiğiniz eziyet yeter. Türkiye’de bu kadar açlık ve yoksulluğun derinleştiği bir yerde sürekli savaşı ve çatışmayı gündeme getirip, açlık ve yoksulluğu gölgelemekten artık vazgeçin. Gerçekten bir çözüm süreci olacaksa bu çözüm süreci elbette birlikte yürütülebilir. Ama artık yeter, oyun kurmaktan vazgeçin.

Kurduğunuz oyunlar, daha sonra kendi ayaklarınıza dolandı, dolanmaya devam edecek. Bugün Kürt halkı onurlu mücadelesinden dün olduğu gibi bugün de vazgeçmedi, vazgeçmeyecek. Bu konudaki ısrarımıza, başta Kürt halkı olmak üzere bu ülkede yaşayan halklar ve inançlar beraber bizler onurlu bir barış demeye devam edeceğiz. Barış demeye devam edeceğiz.Barış güçtür, barış onurludur, barış cesurdur, barış etkindir. Kaçak dövüşenler barıştan korkar. Çıkarı olanlar kişisel çıkarları olanlar bir zümrenin çıkarını düşünenler barıştan korkar. Bizler halklar olarak barış istiyoruz.

Barışı hep birlikte ellerimizle ektiğimiz bu tohumların bu coğrafyada yeşereceğine yürekten inanıyorum. Barış mücadelemizi hep birlikte devam ettireceğiz. Kayyıma karşı mücadele de bir barış mücadelesidir. Narine sahip çıkmak da bir barış mücadelesidir. Açlık ve yoksulluğa karşı çıkmak da barış mücadelesidir, kadın cinayetlerine karşı çıkmak da barış mücadelesidir. Şu bilinsin ki bizler hiç bir alandan çekilmiyoruz, her yerde her zaman olduğu gibi mücadele etmeye devam edeceğiz. Direne direne kazanacağız, onurlu barışı hep beraber kuracağız.”

Paylaşın

Erdoğan’dan Kayyım Yorumu: Yargıyı Tebrik Ediyorum

Erdoğan, belediyelere yönelik kayyım atamalarına ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Seçim kampanyasında bir şey söylemiştik. Dedik ki; kesinlikle hak eden makama oturur ama hak etmeyen, makamını suiistimal eden, kesinlikle bedelini öder. Yargı, başsavcı ve savcılar bu konuda çok ciddi bir dirayet ortaya koyuyorlar. Ben bu dirayetleri sebebiyle yargıyı tebrik ediyorum” dedi ve ekledi:

“Bu süreç içerisinde attıkları adımlarla aldıkları mesafeyle ben inanıyorum ki halkımın güvenini de kazanıyorlar. Çünkü yargı eğer dik durursa halkımın da yargıya olan güveni artarak devam eder. Terörle demokrasinin, terörle sivil siyasetin aynı koltukta taşınmayacağını her zaman söyledik, söylüyoruz. Seçilmiş olmak, kimseye terörle kol kola, yan yana yürüme hakkı vermez. Siyasetçinin görevi halkına, şehrine, ilçesine hizmettir; bölücü elebaşlarına hizmetçilik yapmak değildir. Milletin imkanlarının, Kandil’deki ve Avrupa’daki terör baronlarına veya bölücü örgütün şehir yapılanmasına peşkeş çekilmesine göz yummayız.”

Yargıdan, iddiaları ve suçu görmezden gelmesini bekleyemeyeceklerini kaydeden Erdoğan, muhalefeti “yargıyı görevini yaptığı için baskı altına almakla” suçladı. Erdoğan “Hele hele savcıları tehdit etmek, hukuk insanlarını hedef göstermek ve onlara hakaret etmek tam anlamıyla eşkıyalıktır. Biz bu baskılara, bu hakaretlere boyun eğmeyiz. Siyasi nezaketimizi sonuna kadar koruruz, ama tehdit siyasetine eyvallah etmeyiz” ifadelerini kullandı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kırgızistan ve Macaristan ziyaretleri sonrası dönüş uçağında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan’ın gündeme yönelik açıklamaları ve sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

“Kırgızistan ve Macaristan ziyaretlerimizi başarıyla tamamlamış bulunuyoruz. Ziyaretimizin ilk bölümünde Kırgızistan’da Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi 6. Toplantısı’nı düzenledik. Bu toplantıda Kırgız Cumhuriyeti’yle ilişkilerimizi stratejik ortaklıktan kapsamlı stratejik ortaklık seviyesine yükselttik. Konsey toplantımızda güvenlik, enerji, kültür gibi alanlarda ortak bildiri dahil toplam 19 anlaşmaya imza attık. Kırgızistan’daki en yüksek seviyeli devlet nişanı olan Manas Nişanı’nın kardeşim Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov tarafından şahsıma tevcih edilmesinden bahtiyarlık duydum. Manas Üniversitemizde toplam 110 tesis, eser, proje ve hizmetin resmi açılış törenini icra ettik. 1995 yılında faaliyete geçen üniversitemiz, 7 bine yaklaşan öğrenci sayısı, 13 bini aşan mezunuyla çok önemli hizmetler yapıyor.

Üniversitemizin dünyanın ilk 1000 yükseköğretim kurumu arasına girmesi bizim açımızdan oldukça anlamlıydı. TİKA’nın katkısıyla inşa edilen Türk-Kırgız Dostluk Hastanesi’nin açılışını da ziyaretimiz vesilesiyle yaptık. Toplam 150 yataklı Dostluk Hastanemize şahsımın isminin verilmesinden büyük bir onur duydum. Hastanenin iki ülke arasındaki kardeşliğin ve dayanışmanın sembollerinden biri olacağına inanıyorum. Cumhurbaşkanı Sayın Caparov’un dirayetli liderliğinde Kırgızistan’ın büyük bir atılım içinde olduğunu görüyoruz. Türkiye olarak bu süreçte biz de Kırgız kardeşlerimize her türlü desteği vermenin çabasındayız. Gelecekte müşterek gayretlerimizle çok daha iyi yerlerde olacağımızdan şüphe duymuyorum.

Ziyaretimizin ikinci gününde Türk Devletleri Teşkilatı 11. Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’ne iştirak ettik. Merhum Gaspıralı İsmail Bey’in “dilde, fikirde, işte birlik” şiarı doğrultusunda, Türk Dünyası olarak bağlarımızı güçlendiriyoruz. 175 milyona ulaşan genç ve dinamik bir nüfusa, 1,2 trilyon doları bulan ticaret hacmine sahibiz. Ekonomi başta olmak üzere bilim, enerji, ulaştırma, savunma ve güvenlik gibi alanlarda potansiyelimizi ortaya çıkarmakta kararlıyız.

Zirvemizde Gazze ve işgal altındaki Filistin topraklarında süren İsrail soykırımına karşı atılacak ortak adımların yanı sıra, Güney Kafkasya ve Ukrayna’daki durumu da görüştük. Ayrıca zirvemiz sırasında teşkilatımız bünyesinde toplam 8 belgeye imza atıldı. Ortak Türk alfabesi üzerinde de titizlikle çalışıyoruz. Ortak alfabeye geçebilirsek tarihi bir eşiği daha aşacak, böylece büyük bir kucaklaşmayı sağlamış olacağız. Zirvede diğer konularla birlikte özellikle bu meseleyle ilgili hassasiyetlerimizi de vurguladım. Zirve vesilesiyle Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’in yanı sıra katılımcı diğer devlet ve hükümet başkanlarıyla da temaslarımız oldu.

Bugün Macaristan’da Avrupa Siyasi Topluluğu 5. Zirvesine iştirak ettik. Burada göç ve ekonomik güvenlik konuları dahil karşı karşıya olduğumuz sınamaları ele aldık. Malumunuz topluluğun 2022 yılında Prag’da gerçekleştirilen ilk zirvesine de katılmıştık. Zirveye hitabımda savunma ve güvenlik başta olmak üzere enerji, ulaştırma, gıda güvenliği, göç yönetimi gibi alanlarda ülkemizle iş birliğinin önemini dile getirdim. Avrupa Birliği’ne üyelik sürecimizin bazı kesimlerin kısır siyasi hesapları nedeniyle engellenmesinin stratejik akıl ve hakkaniyetle bağdaşmadığının altını çizdim. Gazze’deki İsrail soykırımı ve Lübnan’da yaşanan vahşetin durdurulması için Avrupa’nın üzerine düşen ahlaki ve vicdani sorumluluğunu bir kez daha hatırlattım.

Ukrayna’da adil ve kalıcı barışın ancak tüm tarafların diplomasiye alan açmasıyla mümkün olabileceğini ifade ettim. Zirve marjında ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Emmanuel Macron, Hollanda Başbakanı Sayın Dick Schoof, Danimarka Başbakanı Sayın Mette Frederiksen, NATO Genel Sekreteri Sayın Mark Rutte, Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Sayın Ursula von der Leyen ile ikili görüşmeler gerçekleştirdik. Bunlara ilaveten Kosova, Polonya, Ermenistan, Ukrayna, İsviçre, Arnavutluk, İtalya, Avusturya, Yunanistan, Bulgaristan, Bosna Hersek ve Sırbistan liderleriyle temaslarımız oldu. Toplantı, görüşme ve temaslarımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum.”

SORU: Amerika Birleşik Devletleri seçimini yaptı, Sayın Donald Trump ipi göğüsledi. Siz Sayın Trump ile görüştünüz ve kendisini tebrik ettiniz. Sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz, seçim sonucu Türk-Amerikan ilişkilerine nasıl yansıyacak?

Öncelikle bu seçimin Amerika Birleşik Devletleri’ne, bölgemize ve dünyamıza hayırlı olmasını diliyorum. Sayın Donald Trump seçim sürecinde suikast girişimi dahil birçok güçlükle gerçekten büyük bir mücadele örneği verdi. Malum, kendisini vurmaya yeltendiler, mermi kulağını sıyırdı. Elleri kelepçeli halde karakollara götürdüler. Bütün bu olaylar cereyan ederken o, seçim kampanyasını gerçekten çok çok güçlü bir şekilde yılmadan, usanmadan, direnerek devam ettirdi. Bu, her siyasetçinin rahat rahat başaracağı bir uğraş değildir. Trump bunu başardı. Seçimin ilk dönemlerine girerken hep söylenen şuydu; “Kamala Harris açık ara bu seçimi alır.” Hep bunu söylediler. Trump’a da doğrusu şans vermiyorlardı. Fakat son dönemece girildiğinde fark sürekli açılmaya başladı.

Trump inanmıştı ve neticeyi de başarılı bir şekilde aldı. Bu süreçte yanında sadece Elon Musk vardı. Elon Musk onunla el ele, baş başa verdi. Bütün bu yargı süreci de dahil olmak üzere bu kadar yüklenmelerine rağmen Trump, bence çok çok başarılı bir sınavı yılmadan, usanmadan atlattı. Neticede seçimi aldı. Sayın Trump ile samimi bir görüşme yaptık. O esnada aile yemeğindeydiler. Elon Musk ve Musk’ın çocuğu yanındaydı ve kendileriyle görüşmemizi bu şekilde yaptık. Seçim sürecini ve Türkiye – Amerika Birleşik Devletleri arasındaki iş birliğini ele aldık. Bundan sonraki sürece yönelik Türkiye ile ilgili de güzel ifadeleri oldu. Kendisini ülkemize davet ettik. Temenni ederim ki davetimize de icabet eder ve böylece Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri arasındaki iş birliğini geçmiş dönemden farklı bir şekilde güçlendiririz.

Çünkü ABD ile aramızda F-35 konusu bulunuyor. S-400 ile ilgili bir süreç var. F-35 konusu ile ilgili Trump’ın başkanlığı döneminde Türkiye’den bahsederken “Parayı verdiler buna rağmen siz hala uçakları vermiyorsunuz?” beyanları bulunuyor. Yeni dönemde bu meseleleri bakalım nasıl bir zemine oturtacağız ve yolumuza nasıl devam edeceğiz? Bizim, Türkiye olarak müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri’nden beklentilerimiz biliniyor. Başta Filistin meselesi ve Rusya-Ukrayna krizi olmak üzere pek çok sınama ile karşı karşıyayız. Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri iş birliği ile bunların üstesinden gelmek mümkün. Trump’ın başkanlığıyla birlikte bölgesel ve küresel çapta yaşanan savaşların ve krizlerin son bulmasını ümit ediyorum. Sayın Trump’la daha önceki başkanlık döneminde de beraber çalıştık. Zaman zaman fikir ayrılıkları yaşansa da Türkiye ve ABD’nin model ortaklığı tartışılmaz.

SORU: İsrail’de yapılan kamuoyu araştırmaları halkın 3’te 2’sinin Donald Trump’a destek verdiğini gösteriyor. Öte yandan Amerikan başkanlık seçimlerini Trump’ın kazanmasının Ortadoğu için kritik bir dönem noktası olacağına dair analizler var. Lübnan saldırıları sonrası İsrail’in nihai hedefinin toprak genişletmek olduğuna dair artan kaygılar söz konusu. Amerikan seçimlerinin bu açıdan Ortadoğu’ya etkileri nasıl olacak?

Yeni dönemde Donald Trump ile görüşmelerimizi devam ettirerek Ortadoğu’daki gelişmeleri nasıl şekillendireceğimizi, bundan önce olduğu gibi telefon diplomasisiyle gelişmelere göre ele alacağız. Örneğin Suriye’den Amerika Birleşik Devletleri askerlerinin çekilmesi konusunu değerlendireceğiz. PKK/PYD/YPG terör örgütüne verdikleri desteği sonlandırmalarını nasıl olacak? Bunları bizzat telefonla kendisiyle de irtibat kurmak suretiyle görüşerek, konuşarak, belli bir zemine oturtacağımıza inanıyorum. Zira bundan önceki dönemde bizim Sayın Trump ile iletişim kurmakta hiçbir zorluk yaşamadık.

24 saatte irtibatımızı kuruyor ve buna göre de telefon diplomasisiyle netice almaya gayret ediyorduk. Bu dönemde ben bu yönde herhangi bir sıkıntımızın olacağına ihtimal vermiyorum. Trump’ın İsrail tarafından başlatılan bu çatışmaları sonlandırma vaatleri var biliyorsunuz. Biz o vaadin yerine getirilmesini ve İsrail’e “dur” denilmesini isteriz. Temenni ederiz, Sayın Trump’ın ikinci döneminde bölgede kalıcı barışın ve huzurun sağlandığı bir dönem inşa edilir. Biz barıştan ve huzurdan yanayız.

İsrail-Filistin meselesinde kalıcı çözümün ortaya konmaması şiddet sarmalını doğuruyor ve o döngüden bölgemiz kurtulamıyor. Biden dönemindeki politikaların devam ettirilmesi bölgede çözümsüzlüğü derinleştirir ve çatışmayı yayar. Bunu asla istemeyiz. Filistin ve Lübnan topraklarındaki İsrail saldırganlığını durdurmak için Sayın Trump’ın İsrail’e sağlanan silah desteğini kesmesinin iyi bir başlangıç olabileceğini söyleyebilirim. İsrail’in yayılmacı hedeflerini destekleyecek her adım, bölgedeki gerilimi artırabilir ve çatışma alanlarını genişletebilir. Bölge dışındaki ülkelerin tüm bu risklerin göz önünde bulundurularak Orta Doğu politikalarını şekillendirmesinde fayda var. Trump’ın ABD başkanlığını, Orta Doğu’daki siyasi ve askeri dengeleri ciddi biçimde etkileyecektir. Herkesin bölgede barışı ve istikrarı hedefleyen adımlar atması küresel barışın inşasına fayda sağlayacaktır. Aksi durumda çatışmaların yayılması, katliamların devamı herkese kaybettirir.

SORU: Donald Trump’ın NATO’nun Avrupalı üyelerine yaklaşımı, onlardan beklentisine dair düşünceleri malumunuz. Trump başkanlığında ABD’nin Ukrayna-Rusya meselesine yaklaşımı ne yönde değişecektir? Savaşın gidişatına dair beklentiniz ne yönde?

Trump açık sözlü biri. Geçmişte Merkel’e “Ben NATO’ya şu kadar para veriyorum, sen Almanya olarak ne veriyorsun?” demişti. Merkel’den orada bir çıt dahi çıkmadı. NATO’ya Amerika’dan sonra en yüksek seviyede para veren ülkelerden birisi de biziz. Bu noktada NATO içinde en fazla savunma harcaması yapan ülkelerden bir tanesi Türkiye. Bu dönemde de biz Amerika Birleşik Devletleri karşısında onun rakamını yakalamayabiliriz ama ideal seviyede olan ülkelerden bir tanesi olarak yolumuza devam ederiz. NATO içinde asker noktasında bir sıkıntı yok. Asker sayısı itibarıyla zaten iyiyiz.

Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde bazı Batı ülkelerinin Ukrayna’daki savaşın bitirilmesi için çaba sarf etmesi, orada çözümü hızlandırır. Biz, en başından beri hem Ukrayna’nın haklılığını ortaya koyduk hem bu savaşta barışın yanında yer almayı tercih ettik. Savaşın tarafı olmamız konusundaki yönlendirmelere kulak asmadık ve her iki tarafla da teması sürdürdük. Sorunların diplomasi yoluyla çözülebileceğine yönelik inancımızın Batı tarafından yeterince paylaşılmadığını gördük.

Trump döneminde meseleye çözüm perspektifinden yaklaşan bir ABD yönetimi görürsek biz bu savaşı kolaylıkla bitirilebiliriz. Daha fazla silah, daha fazla bomba, daha fazla kaos ve çatışma bu savaşı bitirmez. Daha çok diyalog, daha çok diplomasi, daha çok mutabakat barışın kapısını aralar. Biz her iki tarafı da aynı masa etrafında buluşturmayı başarmış bir ülkeyiz. Bunu defalarca yaptık ve yine yapabiliriz. Bu savaş artık bitmelidir. Biz gayretlerimizi barış için yoğunlaştırdık ve buna devam edeceğiz. Umarız yeni dönemde yeni başlangıçlar yapar ve tüm çatışmaların ve savaşların sona erdiği bir dünyaya kavuşuruz.

SORU: Avrupa Birliği’ne üyelik sürecini sormak istiyorum. Konuşmanızın başında değindiniz. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile görüştünüz ve bugün “Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin yıllardır engellenmesinin makul bir izahı yoktur.” dediniz. Bugün von der Leyen de sosyal medya paylaşımında “AB – Türkiye ortaklığının güçlenmesi ortak bölgemize fayda sağlayacaktır.” dedi. Bu konuda yeni bir gelişme söz konusu mu? Avrupa Birliği’yle müzakerelere ilişkin gidişat ne yönde?

Görüşmemizde bugün von der Leyen’de böyle bir tavrı henüz görmüş değiliz. Bunlar hala görüşme aşamasında attığımız adımlar. Eğer bize hakikaten böyle bir açılım sağlarlarsa bunu paylaşırız. Gerek Dışişleri Bakanlığımız gerek Avrupa Birliği ile ilgili arkadaşlarımız muhatapları ile temaslarını sıklaştıracak. Biz de liderlerle görüşmelerimizde bu konuyu ele almayı sürdürecek ve inşallah hayırlı bir netice için gayret edeceğiz. Türkiye’nin potansiyelinin herkes farkında. Son dönemde Avrupa’nın Türkiye ile iş birliği konusundaki gayretleri de bunun göstergesi.

Biz Avrupa Birliği’ne üyelik konusunda tam üyelik hedefimize bağlıyız ve bununla ilgili adımlarımızı attık, atıyoruz. Avrupa Birliği ile siyasi bariyerlere takılmadan, eşit koşullarda ve göz hizasında bir ilişki biçiminden yanayız. Biz Avrupa Birliği’nden kaybedilmiş zamanı telafi edecek hızda vizyoner bir yaklaşım bekliyoruz. Bunu Avrupalı muhataplarımıza her fırsatta söylüyoruz. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestisi konusunda adım atılması iyi bir başlangıç olacaktır. Bize verilen sözlerin tutulması Avrupa Birliği’nin de samimiyetini ortaya koyması açısından bir fırsattır. Çünkü biz verdiğimiz tüm sözleri tutarak o sınavdan zaten çoktan geçtik.

SORU: Efendim, Kırgısiztan’daydınız, Türk Devletleri Teşkilatı’nın 11. Devlet Başkanları Zirvesine katıldınız. Burada bir dizi anlaşma imzalandığını ifade ettiniz. 19 anlaşma imzalandı ama bir tanesi oldukça önemliydi, güvenlik bağlamında bir imza gerçekleştirildi. Zirvede güvenlik konusunda koordineli afet ve acil durum müdahalesi sağlamayı amaçlayan sivil koruma mekanizması anlaşması imzalandı. Bu anlaşma ileride Türk Devletleri Teşkilatı’nın bir ortak ordu kurmasının öncü adımlarından biri diyebilir miyiz?

Bu çok ileri bir ifade olur. Şu anda öyle bir görüntü söz konusu değil. İleride ortak bir ordu kurma gibi bir çalışma, bir gayret şu anda Türk devletleri arasında bulunmuyor. Sivil Koruma Mekanizması Anlaşması, bölgedeki güvenlik iş birliğini artırma adına önemli bir adım. Afet ve acil durum müdahalelerinde koordinasyon sağlamak, devletlerimiz arasındaki derin iş birliklerini güçlendirecektir. Bu anlaşmanın temel amacı afet ve acil durumlarda Türk Devletleri Teşkilatı üyelerinin dayanışmasını artırmaktır. Bu dayanışma bizleri afetlere ve afet sonrası süreçlere daha hazırlıklı ve dayanıklı kılacak.

Biliyorsunuz bunun fikri temelini asrın felaketi sonrası ülkemizde düzenlediğimiz olağanüstü zirvede atmıştık. Bu anlaşma Türk Devletleri Teşkilatı’nın birlik ruhunu biraz daha kuvvetlendirecektir. Afet ve acil durumlarda dost ve kardeşlerimizle dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu yaşayarak bir kez daha öğrendik. Ülkelerimiz arasında eğitim, tatbikat ve teknoloji transferi gibi konular gündemimizde ve bu konuda atılan adımlar var. Tüm bu gelişmeler, güvenlik alanında daha derin bağların kurulmasına yardımcı olabilir. Bu süreçler zaman alır ve çeşitli siyasi, ekonomik ve toplumsal dinamiklerden etkilenir. Çağımızda ittifakların, birliklerin ve uluslararası teşkilatların önemi birkaç kat artmıştır. Bu tip dayanışma temelli adımlar teşkilatların gücüne güç katar.

SORU: Türkiye-Kırgızistan ilişkilerinin daha da perçinleştiği önemli bir ziyarete şahitlik ettik. Bu ziyaretin önemli gündemlerinden birinin de ülkedeki FETÖ okullarının Maarif Vakfı’na devredilmesi konusu olduğunu biliyoruz. Bu konuda bir ilerleme kaydedildi mi? Farklı ülkelerle de benzer talepleriniz vardı, beklentileriniz vardı. Örgüt elebaşının ölümünün Türkiye’nin bu mücadelesine olumlu katkısı olacağını değerlendiriyor musunuz?

Her şeyden önce bu konu sizin de ifade ettiğiniz gibi Türkiye’yi adeta huzurlu kılan bir adım olmuştur. Kırgızistan FETÖ’nün tutunmaya çalıştığı, örgütün hedefindeki ülkelerden biri. Son zamanlarda bu sinsi örgütle mücadele konusunda etkin adımlar atılıyor. Manas Üniversitesi’nde öğrencilere hitabımda “aklınızı kiralamaya, şahsiyetinizi gasp etmeye çalışanlara prim vermeyin” uyarısında bulundum. Çünkü FETÖ ve benzeri tüm terör örgütleri insanları mankurtlaştırıp kullanmak ister.

Bu anlamda terör örgütlerinin birbirlerinden farkları yok. Hepsi iradesiz, bilinçsiz, şahsiyetsiz kullanışlı robotlar ister ve onları hedeflerine saldırmakta kullanır. FETÖ’nün faaliyet gösterdiği bütün ülkelere örgütün gerçek yüzünü anlatıyor, onların ve nesillerinin güvenliği için bu kanserli hücreyi kesip atmaları, onlarla mücadele etmeleri tavsiyesinde bulunuyoruz. FETÖ’nün taktığı maskelerin ne kadar çeşitli olabileceğini, örgütün hipnoz yöntemlerini, onlarla mücadelenin bir güvenlik meselesi olduğunu örnekleri ile izah ediyoruz. Bizi anlayanlar, tehlikeyi fark edenler Kırgızistan örneğinde olduğu gibi harekete geçiyor. Örgütün oluşturduğu tehlikenin farkında olanların sayısı artıyor. Bu artışı sağlamak için biz de gayretlerimizi hiç sonlandırmayacağız.

Bu aynı zamanda bir terörle mücadele faaliyetidir. Terörle mücadelenin her şeklinden bir milim bile geri adım atmayız. FETÖ ile mücadelenin uluslararası boyutu oldukça önemli. Bu örgütün yurtdışındaki yapılanmalarına karşı kapsamlı mücadelemiz her alanda sürüyor. Özellikle eğitim alanında alınacak tedbirlerin öneminin anlaşılmasından ve bu örgütün elindeki eğitim tesislerinin Maarif Vakfımıza devri konusunda adımlar atılmasından memnuniyet duyuyoruz. FETÖ’nün elinde tuttuğu okulların kontrolünü ve yönetimini Maarif Vakfının eğitim anlayışıyla uyumlu hale getirmeyi sürdürüyoruz. Kırgızistan’da da Maarif Vakfımızın etkinliğini yakında çok daha güçlü şekilde hissedeceğiz. Biz FETÖ ve diğer tüm terör örgütleri ile mücadelemizde kararlıyız ve mesafe almaya devam ediyoruz.

SORU: Sayın Cumhurbaşkanım, Gazze ile ilgili bir soru sormak istiyorum. İsrail’in Gazze soykırımı 13’üncü ayını geride bıraktı. Siz de bu süre zarfında 30’a yakın uluslararası zirveye katıldınız. Bu zirvelerin hepsinde Gazze’yi ilk gündem başlığı olarak masaya yatırdınız, yüzlerce telefon görüşmesi yaptınız. İki önemli zirveyi geride bıraktık. İlk sorum, İslam ve Türk dünyasının Gazze konusunda üzerine düşeni yaptığını düşünüyor musunuz? Bir de Sayın Cumhurbaşkanım İsrail ile ticaret meselesinde son günlerde iftiraların ortaya çıktığına şahit oluyoruz. Türkiye İsrail ile ticareti tamamen kapattıktan sonra Filistin tarafının talebiyle bir mutabakat imzalandı. Çünkü Filistin’de milyonlarca Müslüman kardeşimiz var, oraya giden ürünler var. Bu konuyla ilgili değerlendirmeniz nedir?

Ne yazık ki adı sanı duyulmayan veyahut da şöyle kasaya, tartıya çıkarsan gramı, kilosu beş para etmeyen bazı kimseler İsrail’le ilişkiler konusunda bize garip garip iftiralar atıyorlar. Maalesef bazı partiler hala oralardan bir şeyler beklemeye çalışıyorlar. Şu an itibarıyla biz İsrail’le ticari ilişkileri kestik. Bundan sonraki süreçte de mümkün olduğunca biz, İsrail ile ilişkilerimizi kesmiş olarak yolumuza devam edeceğiz. Bunların elinde herhangi bir güç yok, atacakları veya attıkları adım yok ama iftiraya gelince iftira diz boyu.

Biz aynı kararlılıkta yolumuza devam edeceğiz. Mısırla dayanışma halinde, buralarla ilgili adımlarımızı kararlı bir şekilde sürdürecek ve İsrail’e bu noktada prim vermeyeceğiz. İsrail Filistin’i onlarca yıldır işgal ediyor. İnsanlar yıllardır açık hava hapishanelerinde yaşam mücadelesi veriyor. Bugün Gazze’de yaşananlar kelimenin tam anlamıyla soykırım. Çoğu çocuk ve kadın masum insanlar vahşice katlediliyor. Bir avuç toprak parçasına hapsedilen 2 milyondan fazla kişinin üzerine bomba yağdırılıyor.

Maalesef insanlık adına utanç verici günlerden geçiyoruz. Bizim Gazze’deki mezalimi anlatma mesaimiz bitmeyecek. Her fırsatta İsrail’in zulmünü, insan hakları ve uluslararası hukuk ihlallerini dile getireceğiz. Herkes Gazze’deki katliamları, bebeklerin, annelerin çığlıklarını unutsa bile biz unutmayacak ve unutturmayacağız. Netanyahu ve çetesi yaptıklarının hesabını mutlaka verecek. Onların peşindeyiz ve cinayetlerinin hesabını vermeden bırakmayacağız. Türkiye olarak elimizden ne geliyorsa, ne kadar imkânımız varsa Gazzeli kardeşlerimiz için seferber etmeye çalıştık. Bugüne kadar 85 bin tonun üzerinde insani yardım malzemesini Mısırlı yetkililerin de desteğiyle Gazze’deki kardeşlerimize ulaştırdık. Bu rakamlara bakarak Gazze’ye en fazla yardım ulaştıran ülke olduğumuzu söyleyebiliriz.

SORU: Türkiye’nin Irak’ın kuzeyi ve Suriye’de yürüttüğü askeri harekatlarda sınırlarımız boyunca 30-40 kilometre derinliğinde bir güvenlik koridoru oluşturma ve bölgeyi teröristlerden tamamıyla arındırma politikasında kararlılığımız tam. Terörü kaynağında yok etme anlayışını vurguluyorsunuz. Bu kapsamda önümüzdeki günlerde terörle mücadelede nasıl adımlar atılacak?

Terörle mücadelemizde değişen bir şey olmayacak. Kararlılığımızı aynı şekilde devam ettireceğiz. Bu 30-40 kilometrelik derinlik meselesi aynen devam edecek. Şu an itibariyle Suriye ve Irak’taki derinliklere girme, oradaki teröristleri takip etme ve terörü kaynağında kurutma mücadelemiz tavizsiz devam ediyor. Sınırlarımızın ötesinde bir teröristan kurulmasına müsaade etmeyeceğimizi sözle ifade ettiğimiz gibi, fiilen de ortaya koyuyoruz. Bu mücadeleden geri adım atma, mücadeleyi gevşetme asla söz konusu değildir, bu olmayacaktır.

Terörist unsurlara bırakılabilecek en küçük boşluğun ulusal güvenliğimize yönelik büyük bir tehdit olduğunun bilincindeyiz ve boşluk bırakmadan terörle mücadelemizi sürdürüyoruz. Türkiye, kendini korumak için gereken önlemleri almaktan asla çekinmeyecek. Sınır güvenliğimize yönelik attığımız her adım, teröristlerin geçiş yollarını kapatmayı hedefliyor ve gelişmiş teknoloji ve personel yığınakları ile sınır güvenliğimizi artırıyoruz. Biz terörle kesintisiz bir mücadele halindeyiz ve bu ancak son terörist etkisiz hale getirilince ülkemize yönelik bu tehdit ortadan kaldırılınca biter.

SORU: Sınır ötesinde PKK’ya yönelik operasyonlar devam ederken, yurt içinde terörle mücadelenin kapsamı yerel yönetimler üzerinden mi genişletilecek? Çünkü, Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerinde de Esenyurt Belediyesinde olduğu gibi bir süreç yaşanmıştı. Ahmet Özer’in ve diğer terörle bağlantılı, terör suçundan yargılanan isimler hakkında CHP’nin de birtakım söylemleri ve açıklamaları olmuştu. Ancak tam da iç cepheyi kuvvetlendirme mesajları verilirken CHP’nin bu söyledikleri ne anlama geliyor? CHP ve DEM’in içerisinde bir panik havası olduğunu da görüyoruz. Bu paniğin ana sebebi Kandil’in baskısı mı?

Bu konuda Kandil’in baskısı olur veya olmaz bu önemli değil. Seçim kampanyasında bir şey söylemiştik. Dedik ki; ‘kesinlikle hak eden makama oturur ama hak etmeyen, makamını suiistimal eden, kesinlikle bedelini öder. Yargı, başsavcı ve savcılar bu konuda çok ciddi bir dirayet ortaya koyuyorlar. Ben bu dirayetleri sebebiyle yargıyı tebrik ediyorum. Bu süreç içerisinde attıkları adımlarla aldıkları mesafeyle ben inanıyorum ki halkımın güvenini de kazanıyorlar. Çünkü yargı eğer dik durursa halkımın da yargıya olan güveni artarak devam eder. Terörle demokrasinin, terörle sivil siyasetin aynı koltukta taşınmayacağını her zaman söyledik, söylüyoruz. Seçilmiş olmak, kimseye terörle kol kola, yan yana yürüme hakkı vermez.

Siyasetçinin görevi halkına, şehrine, ilçesine hizmettir; bölücü elebaşlarına hizmetçilik yapmak değildir. Milletin imkanlarının, Kandil’deki ve Avrupa’daki terör baronlarına veya bölücü örgütün şehir yapılanmasına peşkeş çekilmesine göz yummayız. Adı geçen şahıslarla ilgili yargı kararları, deliller, iddialar, bilgi ve belgeler ile yürütülen soruşturmaları hep beraber takip ediyoruz. Yargıdan, artık ayyuka çıkan bu vahim iddiaları ve suçu görmezden gelmesini bekleyemeyiz. Muhalefet yargıyı görevini yaptığı için baskı altına almaya kalkmamalıdır. Hele hele savcıları tehdit etmek, hukuk insanlarını hedef göstermek ve onlara hakaret etmek tam anlamıyla eşkıyalıktır. Biz bu baskılara, bu hakaretlere boyun eğmeyiz. Siyasi nezaketimizi sonuna kadar koruruz, ama tehdit siyasetine eyvallah etmeyiz.

SORU: Kamuda tasarruf genelgesi açıklandığında bazı CHP’li belediye başkanları bunun kendilerine yönelik bir operasyon olduğunu iddia etmişlerdi. Gelinen noktada bir konsere milyonlarca lira ödeme yapıldığı ortaya çıktı. Adı geçen sanatçılar da paylaşımlarında, bu paraları almadıklarını iddia ettiler. Bir yanda böyle bir tablo, diğer yanda ödenmeyen maaşlar, grevler, vesaire nedeniyle toplanmayan çöpler var. Bu konudaki yorumunuz nedir?

CHP’nin seçim mantalitesi, mantığı her zaman böyle çalışmıştır. Bu süreci en hayırlı şekilde yargı işletiyor. Üzerine üzerine gidecekler. Çünkü eğer biz bu pislikleri temizleyemezsek, şunu bilelim ki ülkemizin geleceği de pek hayra alamet olmaz. Şu anda ben yargının çok sağlam yere bastığını görüyorum. Açıklanan rakamlar basit rakamlar, ufak rakamlar değil. Bu rakamlarla ilgili belgeler ortaya çıktığında bunlar ne diyecekler? Bunun hesabını vermeleri lazım. Millete hizmete dönüşmesi gereken kaynakların nasıl har vurup harman savurma anlayışı ile sağa sola saçıldığının somut bir göstergesidir bu durum.

Kamuya borçlarını ödemeyen belediyeler milyonluk eğlenceler tertip ediyor. Millet adına borçlar istendiğinde “bizi çalıştırmıyorlar” feryatları koparan bir zihniyetle karşı karşıyayız. CHP’li belediyeler her zaman için sorumsuz bir yönetim anlayışı ve kamu kaynaklarının heba edilmesinin net bir göstergesi olmuştur. Özellikle işçi grevlerinin yaşandığı, temel belediyecilik hizmetlerinin verilmediği bir ortamda, belediyelerin önceliklerini sorgulamak gerekiyor. Ancak CHP’li belediyelerde sorumluluk bilinci yok.

CHP’nin yönettiği şehirlerden bir bir çöp dolu sokaklar, çamurlu çukurlu yollara ilişkin haberler geliyor. Biz zaten her fırsatta CHP’nin çöp, çamur, çukur olduğunu anlatıyoruz. Maalesef milletimiz acı bir şekilde bu sözlerimizin ne kadar haklı olduğunu görüyor. CHP’li belediyeler, kamunun kaynaklarını hoyratça harcarken, halkın temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa bunların hesabının sorulması gerekir. Bu hesabı milletimiz adına sormaktan çekinmeyiz. CHP’de her zaman olduğu gibi bugün de siyasi sorumluluk ve mali disiplin konusunda ciddi bir eksiklik söz konusu.

SORU: Ekonomiye dair son dönemde oldukça olumlu gelişmeler var bizi mutlu eden, sevindirici gelişmeler… Dünya’da 3 tane kredi derecelendirme kuruluşu sadece Türkiye’yi 2 kademe arttırdı. Bunun dışında son 5 ayda enflasyon oranı yüzde 75’ten yüzde 48’e kadar geriledi. Önümüzdeki döneme dair öngörünüz nedir? Ekonomiye dair nasıl bir perspektif, fotoğraf ortaya çıkacaktır?

Enflasyon artık sürekli olarak inişte olacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Son 2 ay içerisinde enflasyonda bu inişleri hep beraber göreceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Şu an itibariyle bu iniş emaresi kendini göstermektedir. Hiç tereddüte mahal bırakmadan inşallah enflasyondaki bu düşüşü göreceğiz. Benim yaklaşım tarzımı biliyorsunuz. İnşallah faizle birlikte enflasyon da düşecek. Bundan hiç endişeniz olmasın. Benim ekonomideki mantığım bu. Bir ekonomist olarak aldığım, öğrendiğim bilgi bu. Hatırlayın Mehmet Bey’in yine Maliye Bakanı olduğu dönemlerde faiz 4 küsür seviyesindeydi.

Enflasyon da 5,6’ya kadar düşmüştü. Şimdi bunu yeniden inşallah ülkemizin gündemine getireceğiz. İstikrarlı bir mali politika ve yapısal reformların uygulanmasıyla bu olumlu trend devam edecektir. Ayrıca, dış ekonomik koşullar ve küresel piyasalardaki gelişmeler de Türkiye’nin ekonomik durumunu etkileyecektir. Her türlü riski göz önünde bulundurularak attığımız ekonomik adımlarımızı aynı kararlılıkla ve disiplinle sürdüreceğiz. İnanıyorum ki önümüzdeki yıl enflasyonu gündemimizden çıkartacak, yeni ve büyük yatırımlara odaklanacağız. Küresel krizlere, dalgalanmalara karşı ekonomik savunmamızı güçlendiriyor, ekonomik bağımsızlığımızı koruyacak adımları atıyoruz.

Paylaşın

Bakırhan’dan “Soruşturma” Tepkisi: Geçmişten Ders Alınmadığını Gösteriyor

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, İçişleri Bakanlığı tarafından hakkında başlatılan soruşturmaya ilişkin yaptığı açıklamada, “Ne yazık ki geçmişten ders alınmadığını gösteriyor” dedi.

Haber Merkezi / Tuncer Bakırhan, açıklamasının devamında “Eğer bir inceleme başlatacaksa, yalan ve iftiralarla toplumu yanıltan ve manipüle eden kişiler hakkında başlatmalıdır. Geçmişten bugüne kadar benzer hedef göstermelerin Türkiye halklarına neler kaybettirdiğini biliyoruz. Acı deneyimlerin bir kez daha yaşanmasına müsaade etmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, İçişleri Bakanlığı tarafından hakkında başlatılan soruşturmaya ilişkin açıklama yaptı. Bakırhan açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Mardin, Batman ve Halfeti Belediyelerimize 4 Kasım’da atanan kayyımlar sonrası Mardin’de yaptığım konuşma nedeniyle İçişleri Bakanlığı tarafından hakkımda yasal işlem başlatıldığı açıklandı. Bu gelişme, kayyım uygulamalarıyla birlikte değerlendirildiğinde ne yazık ki geçmişten ders alınmadığını gösteriyor.

Konuşmamda hukuksuz uygulamaların altını çizdim ve halkın bu saldırılar karşısında boyun eğmeyeceğini ifade ettim. Tarihsel bir mücadele belleğine atıfta bulunarak, geçmişte katledilen önemli şahsiyetleri hatırlattım ve bu şiddet politikalarının çözüm getirmediğine vurgu yaptım. Bu bağlamda, Seyid Rıza’nın “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu; ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun!” sözünü de paylaştım. Hazmedilemeyen ve çarpıtılan bu konuşmam bugün başka bir hukuksuzluğa vesile edilmek isteniyor.

İçişleri Bakanlığı yetkisini aşıp kendisini yargı yerine koyarak, yaptığım bu konuşma üzerinden kamuoyunu yanıltmaya çalışıyor. 30 yıldır demokratik siyasette ısrar eden, türlü oyunlara, işkencelere ve hapislere rağmen vazgeçmeyen bir siyasetçi olarak ifade ediyorum: Bu hukuksuzluktan geri dönülmeli, kayyım uygulamalarına son verilmeli ve halkın iradesine saygı gösterilmelidir. Kürt sorununda barışa yönelik adımlar bir an önce atıl- malı, savaş ve şiddet politikalarına son verilmelidir.

Diyalog ve müzakere süreci yeniden başlatılmalı, çatışmasız ve demokratik bir Türkiye inşa edilmelidir. Kürt sorununun demokratik çözümüne niyeti olanlar sağduyulu bir yol izlemelidir. İçişleri Bakanlığı başlattığı hukuksuz uygulamadan derhal vazgeçmelidir. Eğer bir inceleme başlatacaksa, yalan ve iftiralarla toplumu yanıltan ve manipüle eden kişiler hakkında başlatmalıdır. Geçmişten bugüne kadar benzer hedef göstermelerin Türkiye halklarına neler kaybettirdiğini biliyoruz. Acı deneyimlerin bir kez daha yaşanmasına müsaade etmeyeceğiz.”

İçişleri Bakanlığı, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve DEM Parti Mardin İl Başkanı Mehmet Mihdi Tunç hakkında soruşturma başlatıldığını açıklamıştı.

Bakanlık tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler kullanılmıştı: “Mardin, Batman ve Halfeti Belediye Başkanlıklarına Başkan vekilleri görevlendirilmesiyle ilgili olarak; Siirt Milletvekili ve DEM Partisi Eş Genel Başkanı Tuncer BAKIRHAN’ın 04.11.2024 tarihinde yapmış olduğu konuşma ve DEM Parti Mardin İl Başkanı Mehmet Mihdi TUNÇ’un 04.11.2024 tarihinde yapmış olduğu açıklama nedeniyle haklarında yasal işlem başlatılmıştır.”

Tuncer Bakırhan ne demişti?

DEM Partili Mardin Büyükşehir, Batman ve Şanlıurfa’nın Halfeti ilçe belediyesine kayyım atanmıştı. Kayyım atamalarına tepki gösteren Tuncer Bakırhan, Mardin’de yaptığı konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştı: Bunlar bir taraftan çözüm beklentisi yarattılar, ‘yeni bir süreç’ dediler, ‘normalleşme’ dediler; fakat tam 8 yıl önce 4 Kasım’da yapmış oldukları siyasi soykırımı tekrar ettiler. Bunlar yalancıdır, bunlar riyakardır, bunlar ikiyüzlüdür. Bunlar çözüm dediklerinde zulüm, normalleşme dediklerinde kayyım, adalet dediklerinde adaletsizlikle karşı karşıya kalıyoruz.

Kürt’ü ve Türkiye halklarını reddedenler zannediyorlar ki Kürtler bu kayyımcılara, bu talancılara baş eğecek. Şunu çok iyi bilsinler ki Seyid Rıza, Şeyh Said, Mazlumlar, Denizler, Sakineler ne yaptıysa Kürt halkı da Türkiye halkları da onu yapacaktır. Ne onların kayyımı ne zulüm politikaları ne yalanları ne de hileleri bizlere diz çöktüremeyecektir. Seyid Rıza, ‘Yalan dolanlarınızla bize diz çöktüremezsiniz’ diyordu.

Biz de diyoruz ki ne yalan ne talan ne de zulüm Mardin’de, Amed’de, Kürt coğrafyasının hiçbir yerinde bizleri yıldıramayacak, bizlere diz çöktüremeyecektir. Üçüncü dönemdir kayyım atıyorsunuz. Demek ki kayyım politikalarınız karşılık bulmadı. Demek ki seçimde bu kayyım politikalarınız, bu inkar politikalarınız kaybetti. Seçimde kaybettiğiniz bu yerleri şimdi hileyle, yalan dolanla, yalan yanlış yargı kararlarıyla gasp etmeye çalışıyorsunuz.

Değerli halkımız, size söz veriyoruz: Bu kayyımcı anlayışa, sizin iradenizi yok sayanlara asla geçit vermeyeceğiz. Sokakta, Meclis’te, yaşamın her alanında emekçilerle, yoksullarla ve ezilenlerle birlikte bu talancı, bu savaş sever kayyımcı zihniyeti el birliğiyle göndereceğiz. Sizler yanımızda olduğunuz müddetçe, burada olduğu gibi iradenize sahip çıktığınız müddetçe ne talan ne yalan ne kayyım ne de zulüm Kürdistan topraklarında asla karşılığını bulmayacaktır.

Mardin’den çağrımızı yineliyoruz: Bu kayyım sisteminden vazgeçin. Bu kayyım sisteminin kimseye yararı yok, bu kayyım sistemi iflas etti. Tekrar Mardin halkının iradesinin tecelli etmesi için bu yalancı, talancı ve kayyımcı anlayışı bırakın. Eş başkanlarımız yönetimiyle bu kenti yönetsin. Bizler durmayacağız, mücadele edeceğiz, direneceğiz. Bu topraklara barış ve adalet gelinceye kadar, halkımız kendi kimliğiyle eşit yurttaş oluncaya kadar hep birlikte mücadele edeceğimizin sözünü veriyoruz.”

Paylaşın

Erdoğan’dan Avrupa Birliği Çıkışı: Makul Bir İzahı Yok

Avrupa Siyasi Topluluğu Genel Oturumu’nda konuşan Erdoğan, “Türkiye gibi kıtanın refahı ve güvenliğine önemli katkılar sunan bir aday ülkenin katılım sürecinin yıllardır engellenmesinin makul bir izahı yoktur” dedi ve ekledi:

“Mevcut jeopolitik konjonktürde üyelik perspektifimizin güçlendirilmesinin, hem Avrupa’nın hem yakın coğrafyamızın yararına olacağı açıktır. Türkiye olarak, AB ile ilişkilerimizin sağlıklı bir zeminde ilerletilmesi için diyalog ve işbirliğine hazırız.”

AK Parti Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de, Avrupa Siyasi Topluluğu Beşinci Zirvesi Genel Oturumu’nda hitap etti. Cumhuriyet’in aktardığına göre; Misafirperverliği ve nazik daveti için Macaristan Başbakanı Viktor Orban’a teşekkür eden Erdoğan, “Bugün burada Avrupa’nın yüzleştiği çok boyutlu güvenlik sınamalarını ele almak üzere toplanmış bulunuyoruz.” ifadesini kullandı.

Güvenlik sınamalarının yalnızca askeri tehditler, terörist saldırılar ve hibrit savaş taktiklerinden ibaret olmaktan çıktığını belirten Erdoğan, enerji arzından siber saldırılara, göç hareketlerinden salgınlara, uluslararası hukukun sistematik ihlallerinden savaşlara kadar geniş bir yelpazeye yayılan meydan okumaların herkesi etkilediğini bildirdi.

“Huzurumuza, istikrarımıza ve refahımıza kasteden tehditlerin önemli bir kısmı tek başımıza üstesinden gelemeyeceğimiz boyutlara varmıştır.” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Avrupa Siyasi Topluluğu’nu, kıtamıza yönelik ortak tehditleri samimi bir ortamda ele aldığımız bir platform olarak görüyoruz.

Türkiye, civar bölgelerle yakın kültürel bağları, güçlü ordusu, köklü devlet tecrübesi, ilkeli dış politikası ve yetişmiş insan kaynağıyla bir istikrar adası vazifesi görmeye devam edecektir. Avrupa coğrafyasında maalesef savaşın üçüncü yılını geride bırakıyoruz. Ukrayna’daki savaşın yol açtığı olumsuzluklar her geçen gün daha da derinleşiyor. Savaşın uzaması diplomasiye giderek daha az alan bırakıyor. Biz, en başından beri her iki tarafın da masada olduğu bir müzakere sürecini ve devamında kalıcı, adil bir barışa ulaşılmasını savunduk.”

Gecen hafta Kazan’da Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştüğünü belirten Erdoğan, bu görüşmeden önce de Ukrayna Dışişleri Bakanı Andrii Sybiha’yı Ankara’da kabul ettiğini hatırlattı. Erdoğan, her iki görüşmede de diplomasiye alan açılması yönündeki mesajlarını bir kez daha taraflara ilettiğini, barışın tesisi için üzerlerine düşen ne varsa yapmaya hazır olduklarını ve çözüme yönelik çabalara desteklerinin süreceğini ifade ettiklerini bildirdi.

Diğer yandan, yol açtığı yıkım ve sivil zayiat bakımından Ukrayna’daki savaştan çok daha büyük bir insanlık trajedisinin Orta Doğu’da yaşandığını belirten Erdoğan, şunları söyledi: “Gazze’de bir yıldır süren soykırım tüm insanlığın ortak utancıdır. Buna son dönemde Batı Şeria ve Lübnan’a gerçekleştirilen gayriahlaki ve gayrihukuki saldırılar da eklenmiştir.

Şunu vicdan sahibi herkes görüyor, kabul ve ikrar ediyor, 50 bine yaklaşan can kaybı dikkate alındığında ateşkesin ivedilikle sağlanması, kesintisiz ve yeterli miktarda insani yardımın bölgeye ulaşması için İsrail’e her boyutta baskı yapılması elzemdir. İsrail’in saldırganlığına kayıtsız şartsız destek verenler, işlenen suçların da ortağı haline geldiklerini bilmelidirler.”

Erdoğan, İsrail’e silah ve mühimmat transferinin durdurulmasını sağlamaya yönelik Birleşmiş Milletler’de bir girişim başlattıklarını, 50’yi aşkın ülke ve uluslararası kuruluşun imzasını taşıyan mektubu BM Genel Sekreteri’ne, BM Güvenlik Konseyi Kasım Ayı Dönem Başkanı Birleşik Krallık’a ve BM Genel Kurul Başkanı’na ilettiklerini belirtti.

Bir diğer önemli hususun da Filistin’in devlet olarak tanınması olduğunu vurgulayan Erdoğan, “İrlanda, Norveç, İspanya ve Slovenya’nın bu yönde attıkları adımları takdirle karşılıyor, kendilerini ülkem ve milletim adına tebrik ediyorum. Bu tanıma kararlarının, bölgede barış isteyen Avrupalı devletler için de bir emsal teşkil ettiğine inanıyorum. Küresel adalete ve barışa katkı vermeleri için Filistin’i henüz tanımayan tüm ülkelere bunu yapmaları çağrısında bulunuyorum.” ifadesini kullandı.

Terörizme karşı işbirliği ve dayanışma halinde, terör örgütleri arasında fark gözetmeksizin mücadelenin herkesin sorumluluğu olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti: “PKK terör örgütüyle mücadelede Avrupalı ortaklarımızdan somut işbirliği görmek istiyoruz. FETÖ’nün etkin varlık gösterdiği Avrupa ülkelerinden adli ve idari işbirliği taleplerimizin karşılanmasını bekliyoruz.

DEAŞ, ülkemizin de önemli katkılarıyla Suriye ve Irak’ta toprak hakimiyetini kaybetmiş olsa da küresel ölçekte güvenliği tehdit ediyor. Örgütün odağının kaymaya başladığı Batı Afrika ve Orta Asya’daki yabancı terörist savaşçı hareketliliğinin dikkatle takip edilmesini ve bu alanda işbirliğini önemsiyoruz.”

Erdoğan, Türkiye’nin, Avrupa-Atlantik bölgesinde barış, refah ve istikrar için bugüne kadar en çok katkı veren ülkeler arasında yer aldığına işaret ederek, “NATO’nun en önde gelen müttefiklerinden biri olarak, Asya-Pasifik’ten Kuzey Afrika’ya uzanan geniş coğrafyadaki ortaklarımızla istişareleri ve işbirliğimizi sürdürüyoruz.” diye konuştu.

“AB’nin savunma alanındaki gayretlerine Türkiye’nin tam olarak dahil edilmesi Avrupa’nın barış ve güvenliği için olmazsa olmazdır.” diyen Erdoğan, şunları kaydetti: “Avrupa Savunma Ajansına ve Avrupa Daimi Yapılandırılmış İşbirliği kapsamındaki projelere katılımımızın gecikmeksizin önünün açılmasını bekliyoruz. Avrupa’yı ve ötesini etkileyen geniş çaplı sorunlara çözüm bulunabilmesi için Türkiye’nin desteği şarttır.

Avrupa’da nefret, İslam karşıtlığı ve ırkçılık, sosyal uyumu ve istikrarı zedeliyor. Müslümanlar başta olmak üzere göçmenlere karşı artan ötekileştirme, ırkçılığın yeni bir yüzü olarak karşımıza çıkıyor. Yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığının yalnızca Müslümanları ve göçmenleri değil, toplumun tamamının huzur ve güvenliğini tehdit eden bir temel insan hakları sorunu olduğu artık kabullenilmelidir.

Küresel dengelerin yeniden kurulduğu böylesine belirsiz bir dönemde, hemen her alanda yeni ve etkin politikalar geliştirmemiz elzemdir. Daha derin işbirliği tesis etmemizin önündeki siyasi engellerin, ön yargılı birtakım tutumların artık geride bırakılması gerekiyor. Aksi takdirde, Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu fikri ve ekonomik dönüşümleri yakalaması mümkün olamayacaktır.”

Bu vesileyle Avrupa kıtasının güvenlik ve istikrarı için AB’nin genişleme politikasının önemine de dikkati çekmek istediğini belirten Erdoğan, “Hakkaniyetli bir genişleme politikasının Birliğin en önemli jeopolitik aracı olduğu açıktır.” değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan, “Türkiye gibi kıtanın refahı ve güvenliğine önemli katkılar sunan bir aday ülkenin katılım sürecinin yıllardır engellenmesinin makul bir izahı yoktur. Mevcut jeopolitik konjonktürde üyelik perspektifimizin güçlendirilmesinin, hem Avrupa’nın hem yakın coğrafyamızın yararına olacağı açıktır. Türkiye olarak, AB ile ilişkilerimizin sağlıklı bir zeminde ilerletilmesi için diyalog ve işbirliğine hazırız.” dedi.

Paylaşın

MSB’den F-16 Açıklaması: Tedariki Süreci Olumlu Devam Ediyor

MSB, Türkiye’nin ABD’den F-16 savaş uçakları tedarik etmesine yönelik sürecin olumlu şekilde devam ettiğini bildirdi. Türkiye ile ABD arasında F-16 savaş uçağı alımıyla ilgili süreç 2021’den beri devam ediyor.

Türkiye, ABD’den 40 adet yeni F-16 savaş uçağı ve mevcut 79 adet F-16’nın modernize edilmesi ile bunlara ait mühimmat, malzeme ve teçhizat talep ediyor.

Türkiye F-16’ların yanısıra Almanya, İtalya, İngiltere ve İspanya ortak üretimi Eurofighter Typhoon jetleriyle de ilgileniyor ancak Berlin’in isteksizliği nedeniyle ilerleme kaydedilememesini eleştiriyor.

Milli Savunma Bakanlığı (MSB) kaynakları, bakanlıktaki basın brifinginin ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.

VOA Türkçe’nin aktardığına göre; ABD’de Donald Trump’ın kazandığı başkanlık seçimleri sonrasında Türkiye’nin F-16 tedariki konusunda sorun olup olmayacağı konusunda MSB kaynakları, savaş uçakları konusunda sözleşmelerin imzalandığını hatırlattı; “Süreç olumlu şekilde devam etmektedir” dedi.

Gazetecilere bilgi veren kaynaklar, “Türkiye-ABD ilişkileri zaman zaman ortaya çıkan sorunlara rağmen ortak değerlere ve çıkarlara dayanmaktadır. Ülkelerimiz, 75 yılı geride bırakan dünyanın en başat güvenlik örgütü NATO’nun önemli iki üyesidir. Türkiye-ABD ilişkilerinin, ABD seçim sonuçlarından bağımsız olarak stratejik müttefiklik temelinde ilerlemeyi sürdüreceğine inanıyoruz” ifadelerini kullandı.

Türkiye ile ABD arasında F-16 savaş uçağı alımıyla ilgili süreç 2021’den beri devam ediyor. Ankara’nın önce Finlandiya sonra da İsveç’in NATO’ya üyelik protokollerini onaylamasının ardından Washington’dan yeni F-16 Block 70 savaş uçakları ve modernizasyon kiti alma talebi onaylanmıştı.

Ankara’nın 2021’de ABD’den talep ettiği F-16 uçakları ve modernizasyon kitleri için, yabancı ülkelere silah satışından sorumlu olan ABD Kongresi 2024 başında yeşil ışık yakmıştı. ABD Dışişleri Bakanlığı da 6 Haziran’da Türkiye’nin bugüne kadarki en gelişmiş F-16’ları satın almak için teklif ve kabul mektubunu imzaladığını açıklamıştı.

Türkiye, ABD’den 40 adet yeni F-16 savaş uçağı ve mevcut 79 adet F-16’nın modernize edilmesi ile bunlara ait mühimmat, malzeme ve teçhizat talep ediyor. Savunma Bakanlığı, üretim ve modernizasyon faaliyetlerinin Türkiye’de yapılmasını önermişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Eylül ayında BM Genel Kurulu için gittiği New York’ta ABD ile ilişkiler hakkında konuşurken, “F-16 modernizasyon projesi ile yeni bir sayfa açtığımızı umuyorum” demişti.

Erdoğan, ayrıca Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası’na (CAATSA) atıfta bulunarak, “Bu alandaki ihracat kısıtlamalarının kalıcı olarak kaldırılmasını bekliyoruz” diye konuşmuştu.

Türkiye, kurucu ortaklarından olduğu F-35 programından, Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi satın almasının ardından çıkarılmış, Amerikalı yetkililer S-400’lerin beşinci nesil savaş uçağı olan F-35’ler için güvenlik riski oluşturduğunu belirtmişti.

2019 yılında Rusya’dan S-400 sistemi satın alan Türkiye, Rusya ile kapsamlı savunma işbirliği yapan ülkelere yaptırım öngören CAATSA kapsamında yaptırım uygulanan ilk NATO ülkesi olmuştu.

Türkiye F-16’ların yanısıra Almanya, İtalya, İngiltere ve İspanya ortak üretimi Eurofighter Typhoon jetleriyle de ilgileniyor ancak Berlin’in isteksizliği nedeniyle ilerleme kaydedilememesini eleştiriyor.

Paylaşın

RTÜK’ten Televizyon Kanallarına Ceza Yağdı: Ses Tonunu Yükseltti

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), aralarında SZC TV, Tele 1, Halk TV ve TV 100’de olduğu birçok televizyon kanalına ceza yağdırdı. RTÜK’ün CHP’li üyesi Tuncay Keser, “Bugün 3 başlıkta televizyon kanallarına yaptırım uygulandı” dedi.

Tuncay Keser, Gerek yayın yasağı, gerek yorum programları gerekse de kuşak programlarında kanallar arasında eşit ve hakkaniyetli davranıldığını söylemek mümkün değil…” ifadelerini kullandı.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) CHP’li üyesi Tuncay Keser, sosyal medya hesabı üzerinden, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii’ne (TUSAŞ) yönelik saldırıda yayın yasağını ihlal ettikleri gerekçesiyle CNN Türk, NTV, TGRT, Show TV, Flash Haber, SZC TV, Akit TV, Meltem TV, Beyaz TV, Tele 1, Halk TV, TV 100, Kanal 3’e yüzde üç idari para cezası uygulandığını bildirdi.

Farklı yorum ve iktidara yönelik eleştiriler de yine ceza aldı. Kayyum atamalarının konuşulduğu programda Merdan Yanardağ’ın “kayyım giyotini”, Emre Kongar’ın “Türkiye’yi taş devrine geri döndürdüler” ifadelerinin eleştiri sınırını aştığı gerekçesiyle TELE1’e yüzde üç idari para cezası verildi.

Keser’in aktardığına göre, Halk TV’ye CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın’ın “yeni çözüm süreci”ni “2015 yılında polislerin öldürülmesi, Suruç Katliamı ve Gar Katliamı” ile birlikte anlattığı konuşmasının eleştiri sınırlarını aştığı iddiasıyla yüzde üç idari para cezası verildi.

Selçuk Tepeli’nin kayyum atamalarını eleştirirken, “Meclis üyeleri belediyeye sokulmadı. Ne oldu meclislere de mi kayyum atamaya başladınız?” sorusunu ses tonunu yükselterek sorması tarafsızlık ilkesinin ihlali sayıldı ve Now TV’ye yüzde üç idari para cezası uygulandı.

SZC TV’ye DP Milletvekili Cemal Enginyurt’un, Atatürk’e hakaret edenlere yönelik kullandığı “operasyon çocukları” ve Anıtkabir’de slogan atılmasını eleştirirken kullandığı “Defolun gidin” ifadeleri, “bireyleri aşağılamak” sayıldı ve yüzde 3 idari para cezası uygulandı.

Bursada Bugün TV’ye; sunucu Aysın Komitgan’ın FETÖ lideri Fethullah Gülen’in ölümü üzerine kullandığı “Ne diyelim mekânı cennet olsun” ifadesi nedeniyle oy birliğiyle 3 kez program durdurma ve yüzde 3 para cezası verildi.

ATV’de Esra Erol, Show TV’de Didem Arslan Yılmaz, Star TV’de Zahide Yetiş, Beyaz TV’de Esra Ezmeci, Kanal D’de Aslı Hünel, Now TV’de Fatih Ürek ve TV8’de Zuhal Topal tarafından sunulan gündüz kuşağı programlarına “genel ahlak ve ailenin korunması ilkelerinin ihlal edildiği” gerekçesiyle oy birliğiyle yüzde üç idari para cezası uygulandı.

Kararları değerlendiren Keser, “Yayın yasağına ilişkin yaptırım kararlarına, kapsamının çok geniş tutularak halkın haber alma hakkını engellediği ve kanallar arasında ayrımcılık yapıldığı, diğer kararlara da yorum ve eleştirilerin ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu değerlendirdiğim için karşı oy kullandım” dedi.

Keser, şunları söyledi: “Bugün 3 başlıkta televizyon kanallarına yaptırım uygulandı. Gerek yayın yasağı, gerek yorum programları gerekse de kuşak programlarında kanallar arasında eşit ve hakkaniyetli davranıldığını söylemek mümkün değil… Mahkemenin yayın yasağı 23 Ekim 17:41’den sonra başlıyor ve her türlü haber diye çok muğlak ve çok geniş bir yasak var. Bu haliyle uygulandığında, hiçbir şekilde haber yapılmaması ve hatta bakanların açıklamalarına bile yer verilmemesi gerekir.

“RTÜK bazı kanalları görmüyor”

O nedenle yayın yasaklarının çerçevesinin, doğru çizilmesi halkın haber alma hakkına ket vurulmaması gerekir. Mahkeme kararını baz alırsak, bugün yaptırım uygulanan kanallar dışında pek çok kanalda 17:41’den sonra sürdürülen ve ihlal içeren yayınlan var. Ama onlarla ilgili rapor ve yaptırım yok. RTÜK’ün radarı bazı kanalları ya da bazı programları görmekte, algılamakta nedense zorlanıyor. Bu durum sürdürülebilir değil ve RTÜK’ün kurumsal saygınlığının zedelendiği ortada.”

Paylaşın

Yeni Kayyımlar Atanacak İddiaları: Özel’den “MİT’e Talimat Verildi” Açıklaması

CHP Lideri Özgür Özel, yeni kayyımlar atanacak iddialarına ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Bir kere Esenyurt meselesindeki tavrımız, tutumumuz, halkın seçtiği halkın hesap verir. Suç işlediyse mahkemeye hesap verir. Mahkeme sonuçlanıp kesinleşince halk adına kararını ilan eder. O güne kadar soruşturmanın başladığı gün kayyum atamak, mahkemeyi de halkı da tanımamaktır” dedi ve ekledi:

“Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız hakkında geçmişte olmuş ve soruşturmaya gerek duyulmamış hususları, birtakım soruşturma yürütülüyor falan. Bir taraftan da şunu duyuyorum; MİT’e verilmiş bir talimat ‘Eşeleyin eşeleyin, bir şeyler bulun’, işte bir türlü ilişkilendirmeler yapalım’. Buna kalkışmasınlar, her şeyden haberimiz var.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Karşıyaka Mezarlığı’nda gerçekleşen yazar ve yayıncı İlhan Erdost’u anma programı sonrasında gazetecilerin sorularını yanıtladı. BirGün’ün aktardığına göre; Özgür Özel, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan hakkında soruşturma başlatılmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

“Ben sayın Bakırhan’ın ifade ettiği görüşlere katılmıyorum” diyen Özel, “En sert şekilde de bu görüşlere karşı çıkıyorum ama söz söyledi, sözün cevabının sözle verilmesi gerekir” ifadelerini kullandı. Özel, şöyle devam etti: “Bir siyasi partinin genel başkanına kullandığı ifadelerden dolayı soruşturma başlatılalım, dokunulmazlık tartışması başlatalım falan, ülkeyi bu tip yönetmenin getirdiği durum ortada. Tuncer Bakırhan’ın tartışılan cümleleriyle herhangi bir mutabakatım olmadığı gibi en sert şekilde karşı çıkıyorum.”

Esenyurt’un ardından diğer belediyelere de kayyum atanacağı, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin de ismi geçtiği şeklindeki soruya Özel, “Bir kere Esenyurt meselesindeki tavrımız, tutumumuz, halkın seçtiği halkın hesap verir. Suç işlediyse mahkemeye hesap verir. Mahkeme sonuçlanıp kesinleşince halk adına kararını ilan eder. O güne kadar soruşturmanın başladığı gün kayyum atamak, mahkemeyi de halkı da tanımamaktır” ifadelerini kullandı.

Özel, şunları ifade etti: “Melih Gökçek’in trol orduları, Melih Gökçek’in birtakım operasyon adamları ve hesapları, şimdi de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız hakkında geçmişte olmuş ve soruşturmaya gerek duyulmamış hususları, birtakım soruşturma yürütülüyor falan. Bir taraftan da şunu duyuyorum; MİT’e verilmiş bir talimat ‘Eşeleyin eşeleyin, bir şeyler bulun’, işte bir türlü ilişkilendirmeler yapalım’. Buna kalkışmasınlar, her şeyden haberimiz var.

“Bu arada sayın MİT Başkanı’na bir yazı yazmıştım” diyen Özel, şunları kaydetti: “AK Parti Grubuna bir sunum yapmıştı, onlara ne sunumu yaptınız, bizim bilmemiz gereken ve bilmediğimiz ne var? Eğer AK Parti’nin FETÖ meselesinde kendi zaafiyeti varsa onu söyleyin, yok güvenlik ile ilgili bir bilgi ülkenin ikinci partisiyle paylaşılıyorsa, birinci partisinden niye esirgiyorsunuz demiştim. Sayın MİT Başkanı 29 Ekim’de yazıyı aldığını, hızla dönüş yapacağını söylemişti. O geri dönüşü bekliyoruz.”

“MİT’in içinde böyle bir şey olabileceğini düşünmüyorum” ifadesini kullanan Özel, “Ama MİT’in içine Saray’dan birilerinin ‘Bir şeyleri araştırın, Ankara Büyükşehir’i bu işlere karıştırın’ şeklinde bir yaklaşım olduğunu duymuş durumdayım. Bu konu hakkında da kısa sürede sayın MİT Başkanı’nı duyarlılık gösterip beni, partimi ve tüm siyasi partileri bilgilendirmesini bekliyorum” diye konuştu.

Dilruba Kayserioğlu ile ilgili yaptığı açıklamayı ve Kayserilioğlu’nun verdiği yanıt sorulan Özel, şunları söyledi: “Neyi nereden okudu bilmem. Doğruluyor aslında. Ben Dilruba geldi demedim. Bizim arkadaşlarımız İzmir’deki organizasyonu yapan arkadaşlar, il ive ilçe yönetimimiz, Dilruba’yı ziyaret ettiğim gün güya bana iyi bir şeyler yapacaklarını düşünerek yanımdaki koltuğa Dilruba’yı getirdiler. ‘Bu görüntü doğru değildir, belki Dilruba’nın düzeltmesinden sonra olsa olurdu’ dedim. İçeride de Dilruba’ya tutukluluğuna itiraz ediyoruz, çok yakında serbest kalacaksın, ne dediğini belki tam anlatamadın, bu konuda üzülenler olduysa ifadelerini düzeltmen iyi olur’ demiştim. Ben zaten Dilruba kendi geldi demedim.”

“Süleyman Soylu, siyasi bukalemundur”

Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun geçmişte ‘CHP iktidara gelirse Öcalan serbest kalır’ sözleri ve son olarak PKK lideri Abdullah Öcalan için yaptığı çağrıyı desteklemesi sorulan Özel, şunlar kaydetti:

“Süleyman Soylu, siyasi bukalemundur. Süleyman Soylu geçmişte Erdoğan’a neler diyordu, yanına çağırdı koşarak gitti. Erdoğan’ı en çok savunan oydu. Geçmişte çözüm süreci konusunda önce olumlamaları vardı, sonra çözüm süreci terkedildikten sonraki en sert ve hak ihlalleriyle dolu süreci de en çok savunan, o sürecin cellatlarından biriydi. Süleyman Soylu, siyasi bukalemundur. Teşbihte hata olmaz. Hayvanat bahçesini gezerken atın renk değiştirdiğini görürseniz şaşırırsınız. Bukalemunun renk değiştirdiğini gören niye şaşırsın!”

Paylaşın

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan: Bahçeli’nin Çağrısı Önemli

Devlet Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan” çağrısını değerlendiren DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “DEM Parti’nin bu konudaki tavrı merak edildiği için bir daha yenileyerek ifade edeceğiz. Bahçeli’nin önemli bulduğumuz tespitleri var. Sayın Öcalan’a yaptığı çağrı önemli bir çağrı. Muhataplığının kabulü tabii ki kritik. Teklifinde ısrarcı olduğunu söylemesi yine öyle. Arkasında durduğunu söylemesi DEM Parti açısından şüphesiz ki önemli açıklamalar. Yıllardır söylediğimiz tecrit tespiti önemli” dedi ve ekledi:

“DEM Parti’nin sanki tavrında bir belirsizlik varmış gibi tartışmalar sürüyor. En başta şu tespiti yapalım; bu doğru değil. Buradan spekülasyonlar yaratılmak isteniyor. DEM Parti’nin beklentisi çok açık. DEM Parti diyor ki biz Sayın Öcalan’ı duymuyoruz. Türkiye kamuoyu duymuyor. Tecrit sürüyor. 3 satır gibi görünen bu mesajın içinde çok mesaj var. Tecridi kaldırmıyorsunuz, sürdürüyorsunuz, Sayın Öcalan’ın mesajında dikkat çektiği koşullar sağlanmıyor, koşullar oluşursa ‘ben buna hazırım’ dedi.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısıyla gündeme yönelik açıklamalarda bulundu.

Ülkenin mevcut anayasa ile yönetilmediğini söyleyen Doğan, “Yani mevcuttaki darbe anayasası dahi hayata geçirilmiyor. Bu anayasal hakka nasıl müdahaleler görüyoruz günlerdir? İnsanlar vazgeçmeyecekler. Boşuna bu çabalar. Yıllardır bu yolu deniyorsunuz, yıllardır bu yöntemden medet umuyorsunuz. Yıllardır bu yöntemle insanların vazgeçeceklerini zannediyorsunuz. Vazgeçmiyorlar. Vazgeçmeyecekler. Bedeli ne olursa olsun vazgeçmeyeceklerini söylüyorlar. Kayyım değil, yerel demokrasi diyorlar. Darbe değil, özgürlükler için demokratik protesto hakkını kullanıyorlar. Peki siz ne yapıyorsunuz? Ters kelepçe, çocuklara gözaltı, sokaklarda olmaması gereken görüntülere neden oluyorsunuz. Hem insanların iradelerine kayyım atayacaksınız, hem de seçme ve seçilme hakkınız yok diyeceksiniz” diye konuştu.

Doğan, şunları söyledi: “Esenyurt’tan Halfeti’ye kadar, ‘Seçemezsiniz, nerede olursanız olun siz seçemezsiniz, seçilemezsiniz, demokratik siyaset yapamazsınız, milletvekili seçilirsiniz tutuklarız, hapsederiz, vekilliğinizi düşürürüz, belediye başkanı seçilirsiniz, seçtiğiniz belediye başkanının yerine memur atarız, atanmış biriyle yönetiriz, belediye meclis üyelerinizi tanımayız, belediye meclisini fesh ederiz, orada hangi siyasi partiden temsiliyet olursa olsun biz oraları yalnızca siz kazandığınız için size yönettirmeyiz’ deniliyor. Hem gasp edeceksiniz hem de bu gaspa karşı demokratik direniş hakkını kullanan insanlara anti demokratik muamele ile işkence uygulamaya kalkışacaksınız. Kim olduğu belli olmayan, bereli ve maskeli, pervasızca insanlara işkence uygulayan, kim oldukları belirsiz insanları sokağa indireceksiniz, sonra da hiçbir şey olmadığı gibi susacaksınız. Günlerdir soruyoruz, sokaklardaki bu şiddetin nedeni ne?”

Doğan, şöyle devam etti: “Bugüne kadar kayyımlarla ne kazanıldı? Kayyımların bugüne kadar Türkiye’ye faydası oldu mu? Yolsuzlukla, irade gaspıyla anılıyorsunuz. Darbeyle anılıyorsunuz. Bir de yetmiyor bu kayyım uygulamasının inkarı için yeni kavramlar arayışına girmişler. Geçici görevden uzaklaştırma gibi bir söz kurulmuş. Bugüne kadar kayyım atanıp yerine geri dönebilmiş kaç belediye başkanı eşbaşkanı var? Seçim süreci boyunca açık ve şeffaf bir şekilde davrandık. Kazandığımız seçim tekrar edildi, bir kez daha seçime girmek durumunda kaldık ve binlerce oy farkı ile tekrar kazandık. Yine kazanacağız. Vazgeçmeyeceğiz. Bu belediyeleri peşkeş çekmenize izin vermeyeceğiz. Halkın kaynaklarını bazı odakların hizmetine sunmak için bu belediyelerimiz bizden alınıyor.

Bahçeli’nin çağrılarına gelirsek; DEM Parti’nin bu konudaki tavrı merak edildiği için bir daha yenileyerek ifade edeceğiz. Bahçeli’nin önemli bulduğumuz tespitleri var. Sayın Öcalan’a yaptığı çağrı önemli bir çağrı. Muhataplığının kabulü tabii ki kritik. Teklifinde ısrarcı olduğunu söylemesi yine öyle. Arkasında durduğunu söylemesi DEM Parti açısından şüphesiz ki önemli açıklamalar. Yıllardır söylediğimiz tecrit tespiti önemli.

DEM Parti’nin sanki tavrında bir belirsizlik varmış gibi tartışmalar sürüyor. En başta şu tespiti yapalım; bu doğru değil. Buradan spekülasyonlar yaratılmak isteniyor. DEM Parti’nin beklentisi çok açık. DEM Parti diyor ki biz Sayın Öcalan’ı duymuyoruz. Türkiye kamuoyu duymuyor. Tecrit sürüyor. 3 satır gibi görünen bu mesajın içinde çok mesaj var. Tecridi kaldırmıyorsunuz, sürdürüyorsunuz, Sayın Öcalan’ın mesajında dikkat çektiği koşullar sağlanmıyor, koşullar oluşursa ‘ben buna hazırım’ dedi.

Biz de DEM Parti olarak hazır olduğumuzu söyledik. KCK açıklama yaptı, ‘Koşullar sağlanırsa varız’ dediler. Kamuoyu çözüme dair önerileri duymuyor. Bu tartışmalara hiçbir şekilde dahil edilmiyor. Sonra da ‘DEM Parti gereğini yapmıyor’ gibi yorumlar yapılıyor. DEM Parti mi iktidar? Bugün kim bu çağrıyı yapıyor; iktidar bloğu. Tecridi kim kaldırabilir; iktidar. Ne duruyorsunuz, niye yapmıyorsunuz, niye oluşturmuyorsunuz bu koşulları. Buyurun, biz hazırız, buradayız, çözüme varız, diyaloga varız. Ne bekliyorsunuz? Devlet bu konuda kararlı mı, hazır mı, bütüncül bir yaklaşımı var mı? diye sorduk. Yine soruyoruz; Devletin bu konuda bütüncül bir yaklaşımı var mı, devlet hazır mı? Biz zaten hazırız. Sayın Öcalan da hazır olduğunu söyledi. O halde sözün gereği yapılmalı ve artık ertelenmemeli.

“Birileri, Tuncer Bakırhan’ın konuşmasını maksatlı bir biçimde çarpıtıyor”

Tuncer Başkan bir kaç gün önce ‘Bizim heybemizde barış var diyalog var müzakere var. Bunun için ödenmiş bedeller, acılar, kayıplar, sürgünler var. Bunların son bulmasını istiyoruz’ demişti. Demek ki gerçekten Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan’ın dediği gibi heybelerinde kayyım var, soruşturma var. DEM Parti’yi susturma girişimi var. Eskiden geçen yıllardan hiç bir şey öğrenilmediği, aynı politikalarda ısrar edileceği ortada.

İçişleri Bakanlığı,  Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan’ın yaptığı konuşma dolayısıyla yasal işlem başlatmış. Bu konuşmada ne söylendiği son derece açık. Fakat bu konuşma farklı bir biçimde çarpıtıldı. Birileri çıkıp, Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan’ın konuşmasını maksatlı bir biçimde çarpıtıyor. Üstelik suç işleyerek. Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan’ın sözleri, ima etmediği bir bağlama çevrilmeye çalışılıyor. Tabi ki eş genel başkanımız şunu söylüyor; Biz bu gaspa karşı bu demokratik protesto hakkımızı ve direniş hakkımızı koruyacağız, mücadele edeceğiz.”

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

Evlenen Kadınların Soyadına İlişkin Teklif Geri Çekildi

9. Yargı Paketi içerisinde yer alan, evlenen kadınların kocasının soyadını almasını zorunlu kılan teklifin geri çekildiği açıklandı. Kadın hakları savunucuları yasa teklifinin TBMM’ye sunulmasına tepkili.

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda görüşülen 9’uncu Yargı Paketi’nde yer alan kadınların soyadına ilişkin düzenlemenin geri çekildiğini açıkladı.

Ali Mahir Başarır, “İki gündür CHP bir direnç gösteriyor. Kadın istediği soy ismini kullanır. Bu kadının takdirindedir. Buna müdahale etmek AK Parti iktidarının ya da grubunun haddi değildir” dedi.

Mücadele sonucunda söz konusu düzenlemenin tekliften çıkarıldığını belirten Başarır, “Ben grubuma, milletvekili arkadaşlarıma, kadın milletvekillerine, kadın örgütlerine, derneklerine, bu maddeye karşı çıkan milyonlarca Türk kadınına çok teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

Ne olmuştu?

İstanbul 8’inci Aile Mahkemesi, “Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir” düzenlemesinin iptali için 2023 yılında AYM’ye başvurdu.

Mahkeme, başvurusunu erkeğin doğumla kazandığı soyadını ömrü boyunca kullanması mümkünken aynı hakkın kadına tanınmamasının eşitlik ilkesine bağdaşmadığı şeklinde gerekçelendirdi.

AYM de bu başvuruyu değerlendirerek hükmün iptaline karar vermiş, kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğunu ailenin “eşler arası eşitliğe” dayandığını vurgulamıştı. Kararda ayrıca kadının yargı yoluna başvurarak evlenmeden önceki soyadını kullanabildiği anımsatılmış, kadınların mahkeme kararı olmadan da evlenmeden önceki soyadını kullanabilmesinin önü açılmıştı.

Nisan 2023’te çıkan kararın 9 ay sonra uygulamaya geçmesi öngörülmüştü. Temmuz ayında TBMM’ye sunulan 9. Yargı Paketi olarak bilinen “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, AYM’nin karınların soyadına ilişkin kararını dikkate almayarak eski uygulanın devamını öngören bir kanun maddesi önerdi.

Yeni pakette kadının evlenmeden önceki soyadının ancak kocasının soyadıyla birlikte kullanması yer aldı. Maddenin gerekçesinde ise “anne babanın ayrı soyadı kullanmalarının çocuk üzerinde olumsuz etkiler oluşturabileceği ve çocuğun hangi soyadını kullanacağı tartışma konusu haline gelebileceği” ifadeleri kullanıldı.

Peki hangi ülkelerde kadınlar evlenmeden önceki soyadını kullanmaya devam edebiliyor?

ABD, Birleşik Krallık, Hollanda, Fransa, Belçika ve İtalya gibi ülkelerde kadınlar evlendikten sonra evlenmeden önceki soyadlarını kullanmaya devam edebiliyorlar. Pek çok ülkede çocuklar babanın soyadını alıyor. Fransa gibi kimi ülkelerde çocukların hangi soyadını kullanacaklarına ebeveynler birlikte karar veriyor.

Paylaşın

Dikkat Çeken Rapor: Türkiye’de 613 Bin Çocuk Eğitimin Dışında

2023 – 2024 eğitim öğretim yılı içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 612 bin 814 çocuğun eğitimin dışında kaldığı, bu sayının bir önceki yıla kıyasla yüzde 38,4 oranında arttığı ifade edildi.

15 – 17 yaş grubunda eğitim dışındaki çocuk oranının en yüksek olduğu iller yüzde 35,6’yla Muş, yüzde 32,4’le Ağrı ve yüzde 28,7’le Gümüşhane olduğu, 15 – 17 yaş grubunda eğitim dışındaki öğrencilerin ise Orta Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da yoğunlaştığı belirtildi.

Eğitim Reformu Girişimi (ERG), Eğitim Gözleme Raporu 2024’ü (EİR) İstanbul Karaköy’de bulunan Minerva Han’da düzenlenen etkinlikle açıkladı.

BirGün’ün aktardığına göre; Politika Analistleri Kayıhan Kesbiç ile Özgenur Korlu, Kıdemli Politika Analisti Ekin Gamze Gencer ve Araştırmacı Gülen Naz Terzi’nin hazırladığı raporda, eğitim politikaları “nitelikli eğitimi izlemek için temel göstergeler”, “eğitimde yönetişim”, “öğretmenler” ve “ekonomik kriz ve eğitim” olmak üzere dört ana başlıkta incelendi.

2023-2024 eğitim öğretim yılı içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 612 bin 814 çocuğun eğitimin dışında kaldığına dikkat çekilen raporda bu sayının bir önceki yıla kıyasla yüzde 38,4 oranında arttığı ifade edildi. Geçici koruma altındaki Suriyeli göçmen çocukların 199 bin 87’sinin yabancı uyruklu çocukların 43 bin 273’ünün örgün eğitim dışında kaldığı belirtilen raporda ülke geneli ise bu sayının 855 bin 174’e ulaştığı ifade edildi.

Rapora göre, 15-17 yaş grubunda eğitim dışındaki çocuk oranının en yüksek olduğu iller yüzde 35,6’yla Muş, yüzde 32,4’le Ağrı ve yüzde 28,7’le Gümüşhane. 15-17 yaş grubunda eğitim dışındaki öğrencilerin ise Orta Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da yoğunlaştığı belirtilen raporda Siirt, Bitlis ve Ağrı’da 17 yaşındaki her üç kız çocuğundan birinin eğitim dışında olduğu vurgulandı.

17-20 yaş grubunda zorunlu eğitim çağındaki her 20 çocuktan birinin eğitim dışında olduğuna dikkat çekilen bu sayının 612 bin 814 olduğu ifade edildi. Eğitim dışındaki çocuk oranın en düşük yüzde 0,5 ile Rize’de iken en yüksek yüzde 35,6 ile Muş olurken 15-17 yaş grubundaki yaklaşık 8 çocuktan birinin eğitim dışında kaldığı belirtildi.

Paylaşın