Hatimoğulları: Kayyım Bir Siyasi Darbedir

Kayyım atamasına dair tepkisini sürdüren DEM Parti Eş Genel Başkan Tülay Hatimoğulları, “Kayyım anti demokratiktir, kayyım yurttaşın seçme ve seçilme hakkını elinden almak demektir, kayyım seçimde yenemediğinizi seçilmişin yerine atanmışı getirerek demokrasiyi katletmektir, seçimleri fiilen ortadan kaldırmak demektir” dedi ve ekledi:

“Kayyım bir siyasi darbedir. Darbe sadece postalla, tankla, topla yapılmaz. Aynı şekilde bizler kayyım atamasını yargı ve polis eliyle bir siyasi darbe olarak niteliyor ve bunu asla kabul etmiyoruz. Bu konuyla ilgili parlamentoda iktidar ve ortağı dışındaki bütün siyasi partilerin anlaşmış olduğu kayyıma karşı bir kanun teklifi söz konusu. Biz buradan parlamentodaki 600 milletvekiline seslenmek istiyoruz; Bu kanun teklifine hangi partinin mensubu olursanız olun demokrasiyi yaşatmak için bu kanun teklifine destek verilmesini talep ediyoruz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan; Yeniden Refah Partisi (YRP) Genel Başkanı Fatih Erbakan ile bir araya geldi. Görüşme sonrası ortak basın toplantısı düzenlendi.

İlk olarak söz alan Tülay Hatimoğulları, görüşmede Türkiye ve bölgedeki gelişmelerin gündeme geldiğini paylaştı. Tülay Hatimoğulları ayrıca kayyım atamasına dair de görüş alışverişinde bulduklarını söyledi. Tülay Hatimoğulları, “Kayyım meselesinde elbette Türkiye’deki birçok siyasi parti gibi bugünkü görüşmemizde de oldukça pozitif mesajlar ortaya çıktı. Daha önce yine sayın başkanın verdiği demeçlerde olduğu gibi bugün de kayyımın Türkiye demokrasisine verdiği büyük zararları değerlendirdik. Kayyım bir rejim olmaya doğru hızla gidiyor. Belediyelere atanan kayyımların sadece belediyelerle sınırlı olmadığını Türkiye’de mevcut iktidara biat etmeyen bütün her kesime ve yapıya doğru olduğunu görüyoruz” dedi.

Kayyım atamasına dair tepkisini sürdüren Tülay Hatimoğulları, “Kayyım anti demokratiktir, kayyım yurttaşın seçme ve seçilme hakkını elinden almak demektir, kayyım seçimde yenemediğinizi seçilmişin yerine atanmışı getirerek demokrasiyi katletmektir, seçimleri fiilen ortadan kaldırmak demektir. Kayyım bir siyasi darbedir. Darbe sadece postalla, tankla, topla yapılmaz. Aynı şekilde bizler kayyım atamasını yargı ve polis eliyle bir siyasi darbe olarak niteliyor ve bunu asla kabul etmiyoruz. Bu konuyla ilgili parlamentoda iktidar ve ortağı dışındaki bütün siyasi partilerin anlaşmış olduğu kayyıma karşı bir kanun teklifi söz konusu. Biz buradan parlamentodaki 600 milletvekiline seslenmek istiyoruz; Bu kanun teklifine hangi partinin mensubu olursanız olun demokrasiyi yaşatmak için bu kanun teklifine destek verilmesini talep ediyoruz” diye konuştu.

Kürt sorununa dair tartışmaların da toplantıda gündeme geldiğini söyleyen Tülay Hatimoğulları, “Atılabilecek adımları istişare ettik. Evet, bugün Türkiye’de özellikle 1 Ekim’den bu yana bu konu çeşitli vesilelerle Türkiye’nin gündemine oturdu. Bizler Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl demokratik yöntemlerle çözülmesi için Türkiye barışına, Ortadoğu barışına sağlayacağı katkıları her daim ifade ettik. Bugün bu yeni tartışmalar ümit ediyoruz ki bir toplumsal barışa doğru hep birlikte evriltmeyi başarabiliriz” diye belirtti.

Söz alan Erbakan da, kayyım atamasına tepki gösterdi ve DEM Parti ile bu konuda hem fikir olduklarını söyledi. Kürt sorununa dair tartışmalara da değinen Erbakan, “Kürt kardeşlerimizin o bölgede hangi bölgede hangi ırka mensup olursa olsun vatandaşlarımızın yaşamış olduğu problemlerle ilgili görüş alışverişinde bulunuldu. Ve çözüme ilişkin ne gibi adımlar atılabileceği değerlendirildi. Biz de Yeniden Refah Partisi olarak her zaman ifade ettiğimiz gibi Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki Kürt kardeşlerimizin haklarının teslim edilmesi, taleplerinin yerine getirilmesi ile ilgili her zaman hazır olduğumuzu ifade ettik” dedi.

Erbakan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türk ve Kürt öz kardeştir. Türkü Kürt’ten ayırırsanız ortada ne Türk kalır, ne Kürt kalır. Ama Türk ve Kürt bir olursa, beraber olursa onların karşısında Amerika da duramaz İsrail de duramaz, dünya da bir araya gelse onları yıkamaz sözlerini her zaman ifade etmiş, Türk Kürt kardeşliğine her zaman vurgu yapmış.”

Gazetecilerin “Yol haritası var mı?” şeklindeki sorularına yanıt veren Hatimoğulları, “Siz de ifade ettiniz sorunuzda bu konuda bir yol haritası açıklanmış değil. Sayın Bahçeli’nin sürdürdüğü bir süreç var” dedi. Hatimoğulları, kendilerinde bu konuda bir bilginin olmadığını söyledi. Hatimoğulları, “Bizler bu sürecin bütün Türkiye kamuoyunun yeterince bilgilendirilmesini ve sürecin şeffaf yürütülmesi gerektiğine ilişkin vurgumuzu yinelemek isteriz. Bu açıklamaların arkasını getirecekler mi? Elbette Türkiye’de aydınların, yazarların akademisyenlerin barış yanlısı herkesin bu konuda oynayacağı bir rol var. Bu çorbada herkesin tuzu olmalı. Ben buradan bu sorunuz vesilesiyle Türkiye’de bütün siyasi partiler dışında bütün demokrasi güçlerini STÖ’leri, akademi dünyası aydın yazar sanatçıların her kesimin katkı sunabileceğine inanıyorum. Buradan çağrımızı yenilemek isterim” dedi.

Abdullah Öcalan’a görüşme yasağı

PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit ve avukatlarına dair getirilen yasağa ilişkin de soruyu yanıtlayan Hatimoğulları, “Tecride dair yasak kalkmadı sadece süresi uzatılıyor. Bu uygulama da o sürenin uzatılmasının bir parçası. Bununla ilgili bütün hukuki süreci işletiyoruz. Bizim bu alandaki hukuki mücadelemiz kesintiye uğramadı. Son verilen 6 aylık görüşme cezasına dair de hukuki ve siyasi çözümlerin aranması ve zorlanması için adımlarımızı devam ettireceğiz” diye kaydetti.

Tartışmalara dair soruyu yanıtlayan Erbakan ise, “Sayın başkanın ifade ettiği gibi YRP olarak sürecin şeffaf olarak yürütülmesi gerektiğini, herhangi bir adım atılacaksa, herhangi bir çözüme ulaşılacaksa meşru sivil toplum partilerinin sivil toplum kuruluşlarının bölgedeki kanaat önderlerinin muhatap alınması gerektiğini ifade etti. Çözüm için de Türkiye’nin milletiyle devletiyle bölünmez bütünlüğüne hiçbir şekilde halel getirmeyecek şekilde adımların atılması gerektiğini düşünüyoruz” diye konuştu.

Paylaşın

“Ukrayna, Türk Akım Boru Hattına Saldırı Planladı” İddiası

Eski Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı Valeri Zalujni’nin, Rusya’dan Türkiye’ye uzanan Türk Akım boru hattına saldırı emri verdiğini öne sürüldü. Saldırının neden iptal edildiğine dair bilgi paylaşılmadı.

Türk Akım boru hattının inşasına 2017’de başlanmıştı. 2020’de devreye giren hat, Rusya’nın Krasnodar Krayı’ndaki Anapa kıyısından başlayıp Karadeniz altından 930 kilometre boyunca ilerleyerek Türkiye’ye bağlanıyor.

Almanya’nın önde gelen haftalık haber dergilerinden Der Spiegel, eski Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı Valeri Zalujni’nin, Rusya’dan Türkiye’ye uzanan Türk Akım boru hattına saldırı emri verdiğini öne sürdü.

Kimliğinin açıklanmasını istemeyen kaynaklara dayandırılan haberde, Ukrayna istihbaratının Kuzey Akım boru hattına yönelik “Diameter” adlı bir operasyon planladığı, bununla ilgili Zalujni’yi bilgilendirdiği savunuluyor.

Zalujni’nin planı beğendiği ve bunun Rusya’nın Karadeniz’in altından uzanarak Türkiye’ye devam eden Türk Akım boru hattına saldırı düzenlemek için kullanılmasını istediği iddia ediliyor. Bunun üzerine Ukraynalı istihbaratçıların operasyonu genişletmek amacıyla saldırı planları yaptığı fakat daha sonra saldırının gerçekleştirilmediği savunuluyor. Haberde, operasyonun neden iptal edildiğine dair bilgi paylaşılmıyor.

Rus devletine ait Gazprom’la BOTAŞ arasındaki anlaşmanın ardından Türk Akım’ın inşası 2017’de başlamıştı. 2020’de devreye giren hat, Rusya’nın Krasnodar Krayı’ndaki Anapa kıyısından başlayıp Karadeniz altından 930 kilometre boyunca ilerleyerek Türkiye’ye bağlanıyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kazakistan’ın başkenti Astana’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la 2022’de yaptığı görüşmede, Türk Akım’a yönelik saldırı girişimi tespit edildiğini ancak operasyonun önlendiğini savunmuştu.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da geçen yıl eylülde yaptığı açıklamada Türk Akım’a saldırı girişimleri olduğunu öne sürmüştü.

Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, bu açıklamalara işaret ederek Der Spiegel’ın haberinin “kendilerini şaşırtmadığını” söyledi. Peskov, Putin’in tam da bu operasyondan bahsettiğini ve uyarı yaptığını belirtti.

Rusya’dan Avrupa’ya Baltık Denizi’nin altından doğalgaz taşıyan Kuzey Akım 1 ve Kuzey Akım 2 boru hatlarında 26 Eylül 2022’de üç patlama gerçekleşmişti. Kuzey Akım sabotajıyla ilgili New York Times ve Almanya merkezli Die Zeit tarafından ortaya atılan bir teoride, saldırının Ukrayna destekçisi 6 kişi tarafından bir yat kiralanarak gerçekleştirilmiş olabileceği belirtilmişti.

Amerikan gazetesi Washington Post da sabotajı 48 yaşındaki Ukraynalı albay Roman Çervinski’nin yönettiğini savunmuştu. Haberde Çervinski’nin yalnız hareket etmediği ve operasyonu planlayan isim olmadığı belirtilirken, Ukraynalı subayın sabotaj emrini Zalujni’ye rapor veren daha üst rütbedeki subaylardan aldığı ileri sürülmüştü. Böylelikle sabotajdan Ukrayna Özel Operasyon Kuvvetleri’nin sorumlu olduğu iddiası daha da güçlenmişti.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

10 Partiden “Kayyım” Hamlesi: Düzenleme Kaldırılsın

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) kayyım atanmasına dayanak gösterilen kanun düzenlemesinin yürürlükten kaldırılması için Meclis Başkanlığı’na kanun teklifi verdi.

CHP Grubu’nun teklifine Meclis’te grubu bulunmayan Yeniden Refah Partisi (YRP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi ve Demokrat Parti milletvekilleri imza vererek destekledi. Grubu olan DEM Parti, İYİ Parti ve Saadet-Gelecek Partisi’nin de ayrı ayrı teklif vereceği öğrenildi.

CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, parlamentoda bulunan 10 siyasal partinin kayyım düzenlemesinin kaldırılması yönünde verdiği teklifin demokrasi açısından önemli olduğunu vurguladı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) grubu bulunan CHP, DEM Parti, İYİ Parti ve Gelecek-Saadet ile DEVA Partisi kayyım düzenlemesinin kaldırılması için ayrı ayrı kanun teklifi verdi. CHP Grubunun teklifini, Mecliste grubu bulunmayan Yeniden Refah Partisi (YRP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP) ve Demokrat Parti (DP) imza vererek destekledi.

CHP’nin teklifinde, Genel Başkanı Özgür Özel ve grup başkanvekillerinin yanı sıra milletvekillerinin ve destekleyen diğer partilerin milletvekillerinin imzaları yer aldı. Evrensel’in aaktardığına göre; CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, parlamentoda bulunan 10 siyasal partinin kayyım düzenlemesinin kaldırılması yönünde verdiği teklifin demokrasi açısından önemli olduğunu vurguladı.

Kanun teklifiyle 3 Temmuz 2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 45’inci maddesinin ikinci fıkrasının yürürlükten kaldırılması öngörüldü. Maddenin gerekçesinde, “5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 45’inci maddesinin belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesinin terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle görevden uzaklaştırılması ile buna ilişkin usul ve esasları düzenleyen ikinci fıkrasının Anayasa’nın 2, 5, 123 ve 127’nci maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle yürürlükten kaldırılması amaçlanmaktadır” ifadeleri yer aldı.

Kanun teklifinin gerekçesinde ise “Kayyım uygulamaları; salt bir kanun hükmüne dayanarak tesis edilen idari işlemlerin hukuka uygunluğuna indirgenebilecek teknik bir mesele değildir. Bu kayyım uygulamaları, belediyeler üzerinde sıkı bir idari vesayet kurmak suretiyle; Türkiye’de demokratik bir toplumun inşasını baltalayan, toplumsal uzlaşının önüne geçen, seçmen iradesini yok sayan siyasi eylemlerdir” ifadelerine yer verildi.

Paylaşın

PKK Lideri Öcalan’a Altı Aylık Avukat Görüş Yasağı

PKK (Kürdistan İşçi Partisi) Lideri Abdullah Öcalan ile İmralı’da bulunan Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım’a 6 aylık yeni bir avukat görüş yasağı verildi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, TBMM Genel Kurulu’nda; Abdullah Öcalan’a 6 aylık yeni bir avukat görüş yasağı verildiğini belirterek şu ifadeleri kullandı:

“Bu cezalarla ne yapılmak isteniyor? Bir taraftan iç cephe, barış, kardeşlik mesajları verilirken bir taraftan İmralı’da ceza üzerine ceza verilerek aslında çözümsüzlükte ısrar edildiğini görüyoruz. Çözüm için başlayan olumlu tartışmaların da bu cezaların, kayyum uygulamalarının zehirlediğini belirtmek istiyorum. Söz ile eylemin tutarlılığının çok önemli olduğunu ifade etmek gerekiyor.”

İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde 26 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile İmralı’da bulunan Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım’a 6 aylık yeni bir avukat görüş yasağı verildi.

Abdullah Öcalan’la görüşmenin sağlanması talebiyle Bursa 2’nci İnfaz Hakimliği’ne başvuruda bulunan Asrın Hukuk Bürosu avukatları, müvekkilleri hakkında 6 Kasım’da yeni bir 6 aylık avukat görüş yasak kararı verildiğini öğrendi. Yasağın gerekçesi hakkında avukatlara herhangi bir bilgi verilmedi.

Karara dair yapılan itirazlar Bursa Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi. Avukatlar, verilen yasak kararına karşı Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuruda bulunacak.

Abdullah Öcalan’a son olarak 3 Mayıs 2024 tarihinde 6 aylık avukat görüş yasağı kararı verilmişti. Söz konusu yasak kararının gerekçesi ve dosya örneğinin verilmesi talebi ile yasak kararına karşı bir üst mahkemeye yaptıkları itiraz da benzer şekilde reddedilmişti.

2016 Temmuz ayında OHAL boyunca verilen yasak, Şubat 2018 tarihine kadar sürdürüldü. Bu tarihten sonra avukat görüşü 6 aylık sürelerle yasaklanmaya başladı. Son yasak kararı ile birlikte Abdullah Öcalan’a son 8 yılda en az 14 kez avukat görüş yasağı kararı verilmiş oldu. Benzer yasak kararlarıyla aile görüşmeleri de engelleniyor.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

MHP’de Deprem: Üç Vekil İstifa Etti

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Milletvekilleri Hasan Basri Sönmez, İsmail Akgül ve Mustafa Demir, genel başkan Devlet Bahçeli’ye bağlılıklarını bildirerek, partilerinden istifa ettiler.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, istifa dilekçelerinin kabul edildiğini duyurdu. Semih Yalçın’ın sosyal medya hesabında yaptığı açıklama şöyle:

“Parti içinde devam eden bir inceleme mucibince Isparta Milletvekilimiz Hasan Basri Sönmez’in, Bolu Milletvekili İsmail Akgül’ün ve Kilis Milletvekili Mustafa Demir’in istifaları istenmiş, müteakiben de istifa dilekçeleri kabul edilmiştir. Kamuoyunun bilgisine arz olunur…”

İstifası istenen vekillerde Bolu Milletvekili İsmail Akgül, sosyal medya hesabından bir açıklama yaptı. Akgül şunları yazdı: “Liderimizin, partimizin ve teşkilatlarımızın son nefesimize kadar emrindeyiz. Liderimizin yanından bir adım geri atmayacağız. Verilen karar başımız üstünedir.”

Isparta Milletvekili Hasan Basri Sönmez ise Semih Yalçın’ın paylaşımını alıntılayarak “Liderimizin, partimizin ve teşkilatlarımızın son nefesimize kadar emrindeyiz. Liderimizin yanından bir adım geri atmayacağız” dedi.

Kilis Milletvekili Mustafa Demir de sosyal medya hesabından Semih Yalçın’ın paylaşımını alıntılayarak “Liderimizin ve partimizin son nefesimize kadar emrindeyiz” diye yazdı.

Paylaşın

İktidar Vazgeçmiyor: “Etki Ajanlığı” Görüşmesinde Uzlaşma Çıkmadı

Cumhur İttifakı tarafından Mayıs ve Ekim aylarında TBMM gündemine getirilen ve tepkiler sonrası geri çekilen “etki ajanlığı” düzenlemesi görüşmesinde uzlaşma çıkmadı.

Meclis’te grubu bulunan 6 partinin grup başkanvekilleri TBMM Genel Sekreterlik Toplantı Salonu’nda kamuoyunda etki ajanlığı olarak bilinen “casuslukla ilgili suç ihdas eden” düzenlemeyle ilgili görüştü. Toplantıya, AK Parti’den Özlem Zengin, CHP’den Murat Emir, DEM Parti’den Sezai Temelli, MHP’den Filiz Kılıç, İYİ Parti’den Buğra Kavuncu, Gelecek-Saadet Grubu’ndan İsa Mesih Şahin katıldı.

Yaklaşık 2 saat süren toplantının ardından Özlem Zengin, ANKA Haber Ajansı’nın sorusu üzerine, şunları söyledi:

“Toplantıya bürokrat arkadaşlarımız da geldiler. Biz ne yapmak istediğimizi hem kendimiz anlattık hem bürokrasiden gelen arkadaşlarımız anlattı. Diğer grup başkanvekilleri arkadaşlarımız da sorular yönelttiler kafalarına takılan, itiraz ettikleri noktaları bir kez daha ifade ettiler. Çok sağlıklı bir ortam oldu, değerlendirdik. Şimdi üzerine biraz çalışacağız. Sonra tekrar bir kez daha bir araya gelmeyi hedefliyoruz.”

“Yeni bir düzenleme mi olacak yoksa eski madde üzerinden mi düzenleme yapacaksınız” sorusuna Zengin, “Bir çalışalım bakalım, çalışıyoruz” karşılığını verdi.

Partilerin itirazları olup olmadığı sorusu üzerine Zengin, “Arkadaşlarımızın itirazlarını da ka’le alarak, biz de neyi niçin yapmak istediğimizi anlatarak, tekrar üzerine bir kez daha çalışacağız ama her halükarda bu düzenlemeyi yapacağız. Sonuçta onların itirazlarını da dinlemek iyi oldu. Bizim cevaplarımız da onlar için iyi oldu. Çok sakin, Genel Kurul’un tartışmasından uzak, sakin sakin. .. Bunu da ilk defa yapıyoruz bu şekilde. O açıdan da önemli diye düşünüyorum. Bunun üzerine tekrar bir kez daha bir araya geleceğiz” dedi.

Zengin, bir sonraki tarihin belli olup olmadığı sorusuna, “Çok uzak olmaz. Bir çalışalım, tekrar bir araya geleceğiz” yanıtını verdi.

Kamuoyunda ‘etki ajanlığı’ olarak bilinen düzenleme Meclis Adalet Komisyonu’nda kabul edilmişti. Teklifte Türk Ceza Kanunu’nun ‘Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk’ bölümüne bir madde eklenerek yeni bir “suç” tanımı yapılıyor.

Maddede şu ifadeler yer aldı: “Devlet güvenliği veya iç ve dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası verilir.”

Düzenleme, içinde yer aldığı Noterlik Kanun Teklifi’nden önceki hafta çıkarılmıştı.

Paylaşın

Hatimoğulları: Türkiye Çelişki Ve Çatlaklar Arasında Siyaset Yapıyor

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Orta Doğu’daki gelişmeler içerisinde siyasetin de değişimlere gittiğini ifade ederek, Türkiye’nin çelişki ve çatlaklar arasında siyaset yaptığının altını çizdi.

Tülay Hatimoğulları, “Türkiye’nin bugüne kadar yürüttüğü siyasette ne diplomatik ne de barışçıl diyaloğa dayalı. Türkiye’nin uyguladığı siyasetin Türkiye’yi ayağına dolanacağını, yıllardır ifade ediyoruz ve şu an bu dolanma halinin çok açık ve net biçimini görüyoruz” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) “Ege Bölgesi Örgütlenme Toplantısı”nı gerçekleştirdi. Bayraklı’da bir restoranda düzenlenen toplantıya, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sultan Özcan, DEM Parti milletvekilleri, DEM Parti Ege Bölgesi il ve ilçe yöneticileriyle partililer katıldı.

Toplantı öncesi kısa bir konuşma yapan Eş Genel Başkan Tülay Hatimoğulları, Ortadoğu’da emperyalist savaşların bitmediğini, olası İsrail-İran savaşının bölgede büyük felaketlere neden olacağını söyledi. Savaşların bölgeyi felaketlere sürüklediğini çok iyi bildiklerini ifade eden Tülay Hatimoğulları, “Biz bütün bu atmosferin içinde elbette dört parça Kürdistan’da, Kürt halkının vermiş olduğu mücadeleyi bu tablo içinde birlikte de değerlendirmeye ihtiyacımız var. Özellikle burada Kuzey ve Doğu Suriye, Rojava bölgesi üzerindeki gelişmeleri değerlendirmemiz gereken bir sürecin içinden geçiyoruz” ifadelerini kullandı.

Ortadoğu’daki gelişmeler içerisinde siyasetin de değişimlere gittiğini ifade eden Tülay Hatimoğulları, Türkiye’nin çelişki ve çatlaklar arasında siyaset yaptığının altını çizerek, “Türkiye’nin bugüne kadar yürüttüğü siyasette ne diplomatik ne de barışçıl diyaloğa dayalı. Türkiye’nin uyguladığı siyasetin Türkiye’yi ayağına dolanacağını, yıllardır ifade ediyoruz ve şu an bu dolanma halinin çok açık ve net biçimini görüyoruz” diye konuştu.

Türkiye’nin ekonomik durumuna ve yaşanan son gelişmelere değinen Tülay Hatimoğulları, “Biz onurlu bir barışın barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için mücadeleye bugün başlamış değiliz. 10 yıllardan beridir Türkiye’de demokratik kesimler olarak barışa hep birlikte gücümüz yettiğince katkı vermeye çalıştık” diye belirtti.

“Türkiye toplumu Kürt sorununu konuşmak konusunda algılarını açmıştır”

Tülay Hatimoğulları barış mücadelesinin büyütülmesi gerektiğini vurgulayarak “Bizim şu dönemde özellikle televizyonları açtığınızda Sayın Öcalan üzerinden konuşmaların döndüğünü, bu yeni gelişmelerin üzerinde konuşulduğunu biliyoruz. Bu da demektir ki, şu an Türkiye toplumu Kürt sorununu konuşmak konusunda algılarını açmıştır. Türkiye toplumunda, çok daha geniş bir kesimin şu an bu sorunu değerlendirdiğini, bu sorunun artık Türkiye’nin bir gündemi haline bir kez daha geldiğini gördük” şeklinde konuştu.

PKK Lideri Abdullah Öcalan ekseninde dönen tartışmalara işaret eden Tülay Hatimoğulları, şunları söyledi: “İmralı tecridinin kalkması, Sayın Öcalan’ın çıkması, hem Türkiye’deki Kürt sorunuyla ilgili hem bölgedeki gelişmelerle ilgili konuşmasının sadece Türkiye ve Kürtlere değil, bölge halklarına da büyük bir katkı sağlayacağına inanıyoruz. Bölge barışına güçlü bir hizmet de sağlayacağına inanıyoruz. Bu nedenle de İmralı tecridi kalkmalı, Sayın Abdullah Öcalan konuşmalı diyoruz.”

Paylaşın

“Cumhur İttifakı’nda Çatlak Var” İddiaları: Erdoğan’dan Dikkat Çeken Açıklamalar

Cumhur İttifakı’nda çatlak var iddialarına ilişkin değerlendirmede bulunan Erdoğan, “Devlet Bey ile bizim yaptığımız görüşme özellikle Cumhur İttifakı’nın uyumu, insicamı, birlikteliği ile Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve sosyal konjektürde kritik önemdedir. Bizim aramızda bir anlaşmazlık, bir uyuşmazlık, bir fikir ayrılığı asla yoktur” dedi ve ekledi:

“Ama birileri ‘Cumhur İttifakı bölündü, çatladı ‘ gibi iddiaları ileri sürüyor. Ana muhalefet, eski-yeni yönetim ile belediye başkanları arasındaki kavgayı perdelemek için bu tür söylemlerden medet umuyor. Kimse bizim ittifakımızı kendi naylon ittifaklarıyla, ‘al gülüm, ver gülüm’ düzenine dayalı çıkar ilişkileriyle karıştırmasın. Böyle bir şey söz konusu değil. Bizim ittifakımız karanlık koridorlarda, kirli masalarda kurulmadı. Bizimki sağlam. Gönül birlikteliğiyle inşa edilmiş bir ittifakımız var. Bu ittifakın hamuru aziz şehitlerimizin kanlarıyla yoğruldu. Sayın Devlet Bahçeli’yle yaptığımız her görüşme, Cumhur İttifakı’ndaki mefkure birlikteliğinin pekiştirilmesi açısından bir fırsattır.”

Erdoğan, değerlendirmesinin devamında, “Özellikle ülkemizin 40 yıllık terör kamburundan kurtarma konusundaki hassasiyetlerimiz aynı. Şunun bilinmesini isterim: Sayın Bahçeli ile görüşmemizde siyasetin ve ülkenin gündemindeki tüm konuları detaylıca ele aldık. ‘Terörsüz Türkiye ‘ hedefimize giden yolda atılabilecek ilave adımları aramızda değerlendirdik. Çünkü bugüne kadar teröre karşı verdiğimiz mücadelenin bir anlamı var. Eğer Cudi’de, Gabar’da, Tendürek’te, Bestler Deresinde biz terörle bir mücadele verdiysek bunun bir anlamı var. Şu anda oralarda görüyorsunuz artık terörün bir esamesi okunmuyor. Bizim şu anda derdimiz, Suriye içerisinde 30 kilometrelik o derinliği hiçbir zaman boşa geçmeyeceğiz ve orada da bu mücadelemizi kahraman Mehmetçiklerimizle beraber sürdürüyoruz, sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Brezilya’da düzenlenen G20 zirvesi dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan ile gerçekleştirilen röportaj şu şekilde:

G20 “Açlık ve Yoksulluğa Karşı Küresel İttifakı Küresel Yönetişim Kurumlarının Reformu”nu tartışıyor. Türkiye, milli gelirine göre dünyada en fazla bağış ve yardım yapan ülke konumunda. Zaten yıllardır “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” diyorsunuz. Dünya yavaş yavaş dediğiniz noktaya mı geliyor? Gelişmeler kaotik küresel düzene işaret ediyor. Karamsar olmak için çok neden var. Siz daha adil bir dünya umudunuzu koruyor musunuz? Bunun ayak seslerini duyuyor musunuz?

Daha Adil Bir Dünya Mümkün” biliyorsunuz bizim tezimizdir. Bunu dünyaya kitap haline getirerek de duyurduk. Bu, adaletsizliklerle mücadele noktasında attığımız bir adımdır. Türkiye’nin milli gelirine göre en fazla yardım yapan ülkelerden biri olması bu konudaki hassasiyetini ve uluslararası dayanışma konusunda üstlendiği sorumluluğu da gösteriyor. Türkiye bugüne kadar dünyada insani yardım konusunda kendini ispatlamıştır. Bugün küresel yönetişimdeki sorunlar, uluslararası iş birliklerindeki zayıflıklar ve iktidar ilişkileri “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” vizyonunun gerçekleşmesini zorlaştırıyor. Küresel sistemdeki sorunlar, artık telafisi mümkün olmayan hasarları ortaya çıkartıyor. Biz bu zirvedeki konuşmalarımızda da bunu çok açık ve net ortaya koyduk. “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” tezimizin kabul gördüğü ülkeler tarafından açık ve net ifade edildi.

Bu bozuk sistem dünyamızı büyük felaketlere sürüklemeden kolları sıvayıp işe koyulmak şarttır. Dünyamızı açık denizde yol alan dev bir gemiye benzetirsek biz güverteden çıplak gözlerimizle görebildiğimiz buz dağını işaret ediyoruz. Bir an önce iyiye, doğruya, adalete, hakkaniyete dümen kırılmazsa o buz dağına çarpacağımızı anlatıyoruz. Yönetişim reformu konusu bu nedenle hayatidir. Bu reformu gerçekleştirmek ve daha adil bir dünyayı inşa etmek devletler olarak hepimizin önceliği olmalıdır. “İmtiyazlarım kaybolur mu? Konforumdan ödün verir miyim?” diye düşünen ve bu konuda bu tip kaygılarla ayak direten ülkeler sadece kendilerinin değil gezegenimizin geleceğini de karartıyor. Biz dünyanın beşten büyük olduğunu, daha adil bir dünyanın mümkünlüğünü anlatmaya devam edeceğiz.

Brezilya’da düzenlenen G20 Zirvesinde açlık ve yoksulluk, zat-ı alinizin belirttiği gibi ana tema olarak işlendi. İngiltere merkezli saygın bir araştırma kuruluşunun raporuna göre son 3 yılda Türkiye, Gayrı Safi Milli Hasılasına oranla dünyanın en fazla yardım yapan ülkesi seçildi. Bu rapordaki insani yardım yapan ülke sıralamasında Türkiye birinci sırada. Dünya kaynaklarının yüzde 70’ini tüketen Batılı ülkeler ise açlıkla ve yoksullukla mücadelede Türkiye’nin gerisinde yer alıyorlar. Bu durumu nasıl değerlendirmek lazım, nasıl okuyorsunuz?

Biz öncelikle üzerimize düşeni yapmakla görevliyiz ve bunu da yaptık, yapıyoruz. Bundan sonra da tereddütsüz buna devam edeceğiz. Gücümüz nispetinde insani yardım hep önceliklerimiz arasında olmuştur ve bu değişmeyecektir. Türkiye’nin milli gelire oranla en çok insani yardım yapan ülke olarak zirvede bulunması, uluslararası alanda dikkat çekici bir başarıdır. Bundan dolayı da mutluyuz. Bu durum Türkiye’nin insani değerlere ve küresel dayanışmaya verdiği önemi göstermektedir. Ülkemizin insani yardımları çoğunlukla coğrafi yakınlık ve tarihsel bağlarla şekillenen bir stratejiye değil, insan odaklı bir yaklaşıma dayanmaktadır. Buna özellikle dikkat ediyoruz. Aynı zamanda insanların yardıma muhtaç hale gelmesine sebep olan çarpıklıkların, adaletsizliklerin ortadan kaldırılması için de bir mücadele veriyoruz.

Çatışmalar, savaşlar, terör, iklim krizleri ve göçleri doğuran çeşitli nedenler ortadan kalkmadan nihai çözüm mümkün değildir. “Açlık ve yoksullukla küresel çapta mücadele edelim. Ancak bununla yetinmeyip, bunları oluşturan zeminleri de ortadan kaldıralım.” diyoruz. Dünyanın gelişmiş ülkelerinin imkanları nispetinde insani yardım yapmamaları bir sorundur. Batılı ülkelerin yoksulluk ve açlıkla mücadelesi Türkiye’nin gerisinde kalıyor. Dünya kaynaklarının büyük bir kısmını elinde bulunduran Batılı ülkelerin, yoksulluk ve açlıkla mücadelede daha aktif olmamaları, küresel eşitsizliğin ve adaletsizliğin bir yansımasıdır. Onlar böyle yapıyor diye biz de bunları seyredemeyiz. Biz yine yardımlarımızı yapmaya gayret edeceğiz.

Sayın Cumhurbaşkanım, Pazar günü Rio’ya indikten hemen sonra Brezilya Cumhurbaşkanı Sayın Lula da Silva ile bir görüşme yaptınız. Bu görüşmeye önem verdiğinize dair öncesinde de açıklamalarınız olmuştu. Pek çok uluslararası konuda Türkiye ve Brezilya ortak hareket ediyor. Gazze’deki mezalim konusunda örneğin iki ülke benzer bir yaklaşım içerisinde. Hem bu konuda hem de ikili ilişkiler anlamında bu görüşme nasıl geçti, içeriğine dair bazı bilgiler vermeniz mümkün mü?

Sayın Lula ile bildiğiniz gibi bizim bir samimi dostluğumuz bulunuyor. Birçok konuda özellikle Gazze’deki İsrail mezalimi ile ilgili benzer düşüncelere sahibiz. Brezilya ile ilişkilerimiz, bu tesis ettiğimiz dostluğun etkisiyle her alanda gelişiyor. Bu zirvede toplantı öncesi bir görüşme yapalım dediler. Heyetler arası toplantımızı gerçekleştirdik. Coğrafi olarak ülkelerimiz arasında uzak mesafe bulunsa da dostluğumuz ve ilişkilerimiz tam tersine son derece yakındır. Ülkelerimiz arasındaki siyasi, ekonomik, kültürel ilişkilerin geliştirilmesiyle ilgili konuları değerlendirme fırsatı bulduk.

Enerji, tarım ve teknoloji alanlarında iş birliği yaparak her iki taraf içinde kazan-kazan ilişkisi oluşturma imkanını aramızda konuştuk. Brezilya’nın “Küresel Yönetişim Reformu”nu G20’nin öncelikleri arasına dahil etmesinin önemini değerlendirdik ve bundan duyduğumuz memnuniyeti ifade ettik. Birleşmiş Milletler’in asli görevini yerine getiremez hale gelmiş olması Brezilya’yı da bizim gibi endişelendiriyor. Dünyadaki krizleri ve çatışmaları önlemede yetersiz kalan Birleşmiş Milletler’in bu durumu, birçok riski de kuvvetlendiriyor. Özellikle İsrail saldırganlığının durdurulması için yapılması gerekenleri bizim Birleşmiş Milletler zemininde İsrail’e yönelik silah ambargosu girişimimizi de bu görüşmede ele aldık.

ABD Başkanı Joe Biden, Ukrayna’nın Amerikan yapımı “Ordu Taktik Füze Sistemi”nin Rusya topraklarında kullanılmasına izin verdiğini açıkladı. Bu karara ocak ayında göreve başlaması beklenen Donald Trump yönetimine, Ukrayna’ya yapılan Amerikan yardımlarını azaltacağı beklenirken bu iddialara karşı yanıt mı? Bu kararın hemen ardından Fransa ve İngiltere de bu füze işini desteklediklerini açıkladılar. Hatta Ukrayna füze ile vurdu. Dolayısıyla Biden giderayak sizce dünyayı bir felakete mi sürüklüyor?

Her şeyden önce bu kararı doğru bulmadığımız gibi tasvip de etmiyoruz. Ukrayna-Rusya savaşının başından bu yana daha fazla silah, daha fazla kan, daha fazla gözyaşı ile değil, daha fazla barış çabası, daha fazla iyi niyet ve diplomasiyle sona erebileceğini düşünüyoruz. Şimdi savaşı körüklemek, hiç bitmemesini hatta yayılmasını sağlamak için yapılmış bir hamle olarak yorumlanacak bir adım Sayın Biden’dan geldi. Biden’ın bu adımı, çatışmayı tırmandırmasının ötesinde Rusya’nın daha büyük bir tepki vermesine yol açacaktır. Sayın Putin de ülkesinin balistik füze saldırılarına uğraması halinde buna nükleer silahla cevap verilmesine imkan tanıyan doktrini onayladı.

Tüm bunlar bölgeyi ve dünyayı yeni ve büyük bir savaşın eşiğine getirebilir. “Benden sonrası tufan” anlayışıyla hiçbir yere varılmaz. Ukrayna ve Rusya tarafının kışkırtmalara kapılmadan, sükuneti muhafaza ederek barışa odaklanmaları beklentimiz ve temennimizdir. Bu büyük hatanın oluşturduğu zeminde yapılacak en ufak yanlış, provokasyonlara kapılmak, barut fıçısına ateş atmaktan farksız olacaktır. Dolayısıyla herkese dikkatli davranmayı tavsiye ediyorum.

ABD’nin Seçilmiş Başkanı Donald Trump tarafından şu anda isimleri açıklanan kabineye baktığımızda Türkiye’nin politikalarıyla ters düşen isimler olarak öne çıkıyor. Sayın Trump örneğin Türkiye karşıtı bir Dışişleri Bakanı tavsiye etti. O ismin Filistinliler için, Hamas için söylemleri dehşet verici. NATO için, Türkiye için ya da dünya için endişelenmeli miyiz?

İlişkilerimizi ön yargılar üzerine inşa edemeyiz. Burada çok dikkatli, çok hassas olmamız lazım. Seçilmiş Başkan Donald Trump her ne kadar savaşları bitireceğini söylese de yeni döneme ilişkin şimdiden yorum yapmak için çok erken. Trump döneminde Amerika Birleşik Devletleri’nin Orta Doğu’ya ilişkin tavrı ve tutumunun nasıl olacağını yeni başkan göreve başladığında göreceğiz. Biz yeni dönemde de Türkiye-ABD ilişkilerini ülkemizin menfaatleri çerçevesinde ilerletmek için gayret göstereceğiz. Sayın Trump’ın kabinesinde kimlerin olduğu, yaklaşım tarzlarını tabii ki analiz ediyor, hazırlıklarımızı ona göre yapıyoruz. Bizim için iktidara gelmeden insanların neleri söylediği, neleri düşündüğü önemsiz değil.

Ancak esas olan iktidar sorumluluğunu üstlendikten sonra yaptıklarıdır. Somut adımlara göre adımlarımızı atar, tüm ihtimallere göre tasarruflarımızı yaparız. Biz Sayın Trump’ın savaşları bitirme söylemine inanmak istiyor, bu yönde adımlar atmasını bekliyoruz. Savaşları bitirme yaklaşımıyla hareket eden Amerika, bölgemizdeki çatışmaların barışçıl şekilde sona ermesi için yeni bir iklim oluşturabilir. Bu da bizim en tabii hakkımızdır. Umarız pozitif beklentilerimiz doğrultusunda gelişmelere şahitlik eder ve sorunlarımızı bir bir ortadan kaldırırız. Bizim Gazze’de yaşanan insanlık krizi, İsrail sorunu ve genel olarak Orta Doğu’ya ilişkin tavrımız ortada. Bölgede savaşın sona erdirilmesine dair fikrimizi ve kararlılığımızı kendileriyle telefon diplomasisinde paylaştık, bundan sonraki süreçte de paylaşırız.

Siz, Trump’ın başkanlığının Orta Doğu’daki siyasi ve askeri dengeleri ciddi biçimde etkileyeceğini söylediniz. Suriye’den Amerikan askerinin çekilmesi konusunu da değerlendireceğinizi ifade ettiniz. Bu anlamda, Reuters’da yayımlanan bir haberde Ankara’nın, Amerika Birleşik Devletleri’nin Suriye’nin kuzeyinde PKK’lılara desteğini kesmesi noktasında baskı yaptığı ifade ediliyor. “Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde yeni bir harekat düzenleme olasılığı var mı?” soruları yöneltiliyor. Bu konuda değerlendirmeniz nedir?

Biz terör meselesini tarihe karıştırma konusunda kararlıyız. Sınırlarımızın ötesinde, sürekli ülkemize yönelik milli güvenlik tehditleri oluşturan yapılanmalara kesinlikle tahammülümüz yoktur. Bu konuda ne kadar net ve kararlı olduğumuzu bugüne kadar tüm muhataplarımıza ilettik. Yeni muhataplarımıza da bu yaklaşım tarzımızı, hedefimizi net bir biçimde anlatırız. Suriye’nin kuzeyi, Amerika’nın desteklediği PKK/PYD/YPG tarafından işgal edildi. Bu bölge yalnızca bizim için değil aynı zamanda Suriye için de son derece önemli. PKK/PYD/YPG’nin bu bölgeden temizlenmesi Suriye Yönetimi için de oldukça kritik. Suriye’deki iç savaş, komşumuzun topraklarında derin bir istikrarsızlığı beraberinde getirdi.

İstikrarsızlık, bir bataklığın sinekleri topladığı gibi sınırlarımızın ötesine terör örgütlerini çekti. Bu bataklığı kurutmak için biz nasıl çaba gösteriyorsak aynı şekilde Suriye Yönetimi’nin de bu çabayı göstermesi lazım. Biz şu anda o bataklıktaki sineklerle adeta bir mücadele halindeyiz. “Nasıl olsa bataklık kuruyacak, sinekler başıboş dolaşsın” diyemeyiz. Biz terörle mücadelemize devam edeceğiz. Amerika’nın Suriye’den çekilmesinin oluşturacağı yeni duruma da, mevcut gerçekliğe de Türkiye olarak biz hazırız. Milli güvenliğimiz her şeyden önde gelir ve her konunun üzerindedir. Bu konuda Rusya ile gerekli görüşmelerimizi yapmak suretiyle Suriye’deki bu havayı bölgenin lehine çevirme gayretindeyiz.

Hem siz hem MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli aslında her fırsatta Cumhur İttifakı’ndaki uyuma ve birlikteliğe dikkat çekiyor, vurgu yapıyor. Geçen hafta da Sayın Devlet Bahçeli ile bir görüşmeniz oldu. Bu görüşme diğerlerinden biraz daha önemliydi. Çünkü bu Sayın Devlet Bahçeli’nin terörist başı çıkışının ardından yaptığınız ilk görüşme oldu. Öncelikle bu konuyu nasıl ele aldınız ve bununla birlikte umut hakkıyla ilgili bir değerlendirme yaptınız mı?

Devlet Bey ile bizim yaptığımız görüşme özellikle Cumhur İttifakı’nın uyumu, insicamı, birlikteliği ile Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve sosyal konjektürde kritik önemdedir. Bizim aramızda bir anlaşmazlık, bir uyuşmazlık, bir fikir ayrılığı asla yoktur. Ama birileri “Cumhur İttifakı bölündü, çatladı” gibi iddiaları ileri sürüyor. Ana muhalefet, eski-yeni yönetim ile belediye başkanları arasındaki kavgayı perdelemek için bu tür söylemlerden medet umuyor. Kimse bizim ittifakımızı kendi naylon ittifaklarıyla, “al gülüm, ver gülüm” düzenine dayalı çıkar ilişkileriyle karıştırmasın. Böyle bir şey söz konusu değil.

Bizim ittifakımız karanlık koridorlarda, kirli masalarda kurulmadı. Bizimki sağlam. Gönül birlikteliğiyle inşa edilmiş bir ittifakımız var. Bu ittifakın hamuru aziz şehitlerimizin kanlarıyla yoğruldu. Sayın Devlet Bahçeli’yle yaptığımız her görüşme, Cumhur İttifakı’ndaki mefkure birlikteliğinin pekiştirilmesi açısından bir fırsattır. Özellikle ülkemizin 40 yıllık terör kamburundan kurtarma konusundaki hassasiyetlerimiz aynı. Şunun bilinmesini isterim: Sayın Bahçeli ile görüşmemizde siyasetin ve ülkenin gündemindeki tüm konuları detaylıca ele aldık.

“Terörsüz Türkiye” hedefimize giden yolda atılabilecek ilave adımları aramızda değerlendirdik. Çünkü bugüne kadar teröre karşı verdiğimiz mücadelenin bir anlamı var. Eğer Cudi’de, Gabar’da, Tendürek’te, Bestler Deresinde biz terörle bir mücadele verdiysek bunun bir anlamı var. Şu anda oralarda görüyorsunuz artık terörün bir esamesi okunmuyor. Bizim şu anda derdimiz, Suriye içerisinde 30 kilometrelik o derinliği hiçbir zaman boşa geçmeyeceğiz ve orada da bu mücadelemizi kahraman Mehmetçiklerimizle beraber sürdürüyoruz, sürdüreceğiz.

Terörsüz Türkiye hedefi koydunuz bununla ilgili yol haritası nedir? Terörsüz Türkiye ile ilgili öncelikle atılacak adımlar nelerdir? Terörsüz Türkiye hedefi koydunuz. Bununla ilgili bir yol haritası var mı? Öncelikli adımlar nelerdir?

Ülkemizdeki terör sorununu sonlandırmak için bugüne kadar attığımız adımlar ortadadır. Bu adımların nihai hedefi Terörsüz Türkiye’dir. Bunu gerçekleştirirken kimsenin terörle mücadeleyi bırakmayı düşünebileceğimiz aklından dahi geçmemelidir. Bizim muhatabımız milletimizdir ve terör örgütlerinin istismar ettiği tüm zeminleri ortadan kaldırmak temel amacımızdır. Bunu milletimizle yapacak ve iç cephemizi sapasağlam hale getireceğiz. Son zamanlardaki tartışmalar bile terör örgütünün Kürt vatandaşlarımızı nasıl istismar ettiğini, yıllarca onlara anlattıkları hikayelerin nasıl boşa düştüğünü göstermiştir.

Terör örgütünün efendilerine sadakatle hizmet dışında ideolojisi de, davası da yoktur. Onlar sadece emir alır ve onları yerine getirmeye çalışırlar. Bölgemizdeki gelişmelere göre terörle mücadele stratejimizi yeniliyoruz. Terör örgütünün istismar zeminini ortadan kaldırmaya yönelik sosyal ve ekonomik politikalar geliştirdik ve özellikle dezavantajlı bölgelerde yaşayan insanlarımızın mağduriyetlerini gidermek için tarihi nitelikle adımlar attık. Eğitim, iş imkanları ve sosyal hizmetlerin güçlendirilmesini bu bağlamda özellikle ele aldık.

“Terörsüz Türkiye” hedefimize ulaşmamıza az kaldı, soruna tüm yönleriyle odaklandık ve çözmeye azmettik. Bunun yanında muhalefetin diline doladığı bir konuya da açıklık getirmek isterim. Biz savunma sanayii ile ilgili halktan para toplama gayretinde olan bir iktidar değiliz. Böyle bir şey kesinlikle söz konusu değildir. Muhalefet, bizim iktidarımızın “halktan para toplamak suretiyle sıkıntıları gidermenin gayreti içinde olduğumuzu” söyleyecek kadar sefil durumda. Bizim böyle bir derdimiz yok. Hamdolsun bizim mali imkanlarımız şu anda savunma sanayiimizi ayakta tutacak güç ve kabiliyete sahiptir.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun konser vurgunları kamuoyuna yansıdı. Bununla ilgili Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlattı. Ankara ve İstanbul’daki konser olayıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir? Ayrıca daha önce de başta AK Partili belediyeler soruşturma geçirdi ve aklandı da… Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş kamuoyunda bu soruşturmaların gelecekte kendilerine engel oluşturacağı gibi algı yaratmaya çalışıyor. Bu konu hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?

Biz konserlere karşı değiliz. Milletimiz belediyelerimize büyük bütçeler, kaynaklar sunuyor. Bu kaynakların çarçur edilmesi, yolsuzluklar yapılması ise konuyu adli boyuta taşır. Yargının yaptığı da bu boyutu araştırmaktır. Biz idari açıdan meseleyi araştırıyoruz, adli bir soruşturmaya ihtiyaç olması halinde de konuyu yargıya intikal ettiriyoruz. Bu bizim görevimiz, bunu yapmak zorundayız. Siyasi açıdan da milletimize verilen sözlerin tutulup tutulmadığını elbette takip ediyoruz.

Ankara ve İstanbul’un trafikten toplu taşımaya, çöp toplama ve temizlikten diğer konulara temel belediyecilik hizmetlerinde ciddi sorunları var. Tabii diğer taraftan Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak bu isimlerle ilgili konulara girmem. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı bu tür şeylerle uğraşmaz. Burada bizim yargımız gereğini yapar. Burada yolsuzluklar varsa bunları yapanlardan hukuk önünde hesabını ben inanıyorum ki savcılarımız, hakimlerimiz soracaktır. Eğer bir yanlış yapmışlarsa bunun bedelini ödeyecekler, bundan kimse rahatsız olmamalıdır.

Siz yola çıkarken “3Y ile mücadele” dediniz; yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar… Bu konuda büyük oranda yol alındığını görüyoruz. Yerel yönetimlerde ise muhalefet partileri önemi ölçüde belediyeleri yönetiyor. Özellikle 3Y ile mücadelede muhalefet belediyeciliğini yeterli görüyor musunuz?

Muhalefet belediyelerinin yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadelesi var mı ki sorgulayalım. Yeterli olsalar bugün bu meseleleri konuşmuyor olacaktık.

Birçok muhalefet belediyesi bu konularda adım dahi atmadı. Adım atanlar ise sorunlara kalıcı ve etkili çözümler üretmekte yetersiz. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar gibi köklü sorunlarla başa çıkmak, daha fazla kararlılık ve cesaret ister. Bu belediyelerin ciddi bir vizyona sahip olup olmadıkları da tartışmalıdır. Gerçekçi ve somut projeler üretemeyenlerin bu sorunlarla başa çıkması düşünülemez. Bunlarda zaten böyle niyet de ufuk da istek de yok. Onların nelerin peşinde koştuğunu milletimiz görüyor. Şunu anlamaları lazım.

Belediyeler milletindir ve onlara layıkıyla hizmete mükelleftir. Bizim bugüne kadar yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla ilgili bir prensibimiz var. Bu dün vardı, bugün var, yarın da olacak. Ama şimdi öyle şeyler anlatıyor ki, mesela bir Genel Başkan pazara gitmiş. Cumhurbaşkanı benimle pazara gelebilir mi? diyor. Sayın Genel Başkan, benim seninle gezmeye vaktim yok. Biz oraları kendimiz ve ilgili arkadaşlarımızla zaten geziyoruz. Hiç endişe etme biz oralardayız. Marketleri, pazarları boş bırakmayız.

Geçtiğimiz hafta İstanbul’da yakalanan bir FETÖ’cü mahrem imam, 15 Temmuz’dan sora askeri ve polis okullarına öğrenci yetiştirdiği tespit edilmiş. Geçtiğimiz yıl Tuzla Piyade Okulunda bu yıl da Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde askeri disiplinle bağdaşmayan davranışlar yaşandı. FETÖ’nün hala sızma girişimleri var. Harp Okulları, Polis Akademisi ve diğer kritik okullarla ilgili öğrenci alımında daha hassas tedbirler söz konusu mudur?

Biz FETÖ’ye karşı asla rehavete kapılamayız. Terör örgütü “su uyur, düşman uyumaz” yaklaşımıyla pusuda beklemektedir. Onlara imkan veremeyiz, vermiyoruz. Tüm kurumlarımızda FETÖ’nün sızma girişimlerine karşı teyakkuz halindeyiz. FETÖ ile mücadelenin zorlu olduğunu, ülkenin kılcal damarlarına kadar girmiş sinsi örgütü temizlemenin meşakkatli olduğunu biliyorduk ve tüm adımları buna göre attık. Eğitim kurumlarımıza, özellikle de askeri ve polis okullarımıza öğrenci temini konusunda bu zamana kadar görülmemiş bir tedbirler silsilesi uyguluyoruz. Kritik kurumlarımızın yıpratılmasına asla izin vermeyeceğiz. Bunun için başta insan kaynakları olmak üzere her alanda üst düzey bir tedbir uyguluyoruz. Bunlar her şekle girdikleri için mücadelemizi de bu nedenle daha hassas yürütmek zorundayız.

Özellikle güvenlik güçlerimizde ve kritik hizmetlerde görev alacak personel ile ilgili denetimleri artırmış durumdayız. Yargı da bu konuda hassas davranıyor ve FETÖ’cü hainlere geçit vermemek için canla başla çalışıyor. Biz tüm kamuda bu hainlerin izini sürüyor, somut tespitler yaptığımızda da hemen gereğini yapıyoruz. FETÖ’nün sızma girişimlerine karşı daha etkili ve kapsamlı tedbirler geliştiriyor ve uyguluyoruz. Alacağımız her önlem sadece mevcut durumu değil, gelecekteki olası tehditleri de kapsıyor ve çok yönlü bir stratejiyle bu konuya eğiliyoruz.

Malum yine yıl sonu ve herkesin gözü kulağı hem çalışanların hem emeklilerin maaşlarındaki artışlarda ama biz biliyoruz ki esas mesele alım gücü efendim. Enflasyonda bir düşüş var ve bu düşüş önümüzdeki dönem hem çalışanın hem emeklinin hayatına nasıl yansıyacak acaba?

Bizim amacımız vatandaşımızın toplumun bütün kesimlerini alım gücünü kalıcı olarak artırmaktır. Bunun da yolu enflasyonu kalıcı bir şekilde tek haneye düşürmekten geçer. İlk yılımızı dezenflasyona geçiş olarak öngörmüştük. Mayıs ayından bu yana enflasyonda düşüş var ve bu düşüş devam edecek. 2025 yılında özellikle hem para politikasının gecikmeli etkisi hem maliye politikasında bütçe açığının azalması hem de fiyatları bir şekilde bütçe imkanları çerçevesinde enflasyon hedefi paralelinde oluşturmamız enflasyonu düşürmeye devam edecek. Bakın geçen sene asgari ücretli kardeşlerimize biz yüzde 107 buçuk zam verdik. Geçen sene enflasyon yüzde 65’ti. Bu sene biz yüzde 49 zam verdik.

Ekim ayı itibarıyla enflasyon yüzde 49’un altında. Yani yılı da Merkez Bankamızın tahminlerine göre yüzde 44 civarında bir rakamla tamamlayacağız. Özetle biz ne emeklimizi ne memurumuzu ne asgari ücretlimizi, toplumun hiçbir kesimi enflasyona ezdirmeyeceğiz. Son 22 yılda da resim buydu, son 1 yılda da aynı şekildeydi, bu sene içerisinde değişmedi. Muhalefet bu konuyu istismar ediyor ama biz önümüzdeki dönemde de aynı prensipler çerçevesinde hareket edeceğiz ve enflasyonun üzerinde, çalışanlarımıza alım gücünü koruyacak çerçevede muamele edeceğiz. Ama aslolan enflasyonun kalıcı bir şekilde düşürülmesidir.

Vatandaşlarımızın aldığı temel mallarda enflasyon yüzde 28,5. Sebze meyve gıda dahil mallarda ise yüzde 40 civarında. Enflasyonu şu anda biraz yüksek tutan kira ve özel eğitim gibi hizmetlerdeki enflasyondur. Enflasyon kalıcı bir düşüş trendine girdi, inşallah bu şekilde de yoluna devam edecek. Burada şunu da söylemek isterim: Yeni bir adım daha atmayı planlıyoruz. Bu da büyükbaş hayvan ithalini yaparak kırmızı ete çok daha iyi imkanlarla erişimini sağlamaktır. Bunu Tarım ve Orman Bakanımız İbrahim Yumaklı ile de değerlendirdik. Vatandaş kırmızı ete beklediği fiyatlarla ulaşabilsin diye gerekirse süratle Uruguay’dan Brezilya’dan bu büyükbaş hayvan ithalini yapalım talimatını verdim. Bunu değerlendireceğiz ve bu adımları da atacağız.

Paylaşın

Dervişoğlu: Saray İktidarı Etliye Sütlüye Karışmayan Muhalefet İstiyor

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, ”Saray iktidarı etliye sütlüye karışmayan bir muhalefet istiyor. Ama biz etliye de sütlüye de karışacağız. Millet adına muhalefet yapmaya ve milletin gerçek gündemini konuşmaya devam edeceğiz” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ve Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’e eleştirilerde bulunan Dervişoğlu, “Açıktır ki saray kayyımı altındaki Türkiye’de bu iki bakanlığın, iki asli kamu hizmetinin sadece isimleri ‘milli’ kalmıştır. Aksi olsaydı bir başıbozuk Milli Eğitim Bakanı diye atanamazdı. Diğeri ise Atatürk ve laik cumhuriyete bağlılık yemini eden teğmenlerin ihraçlarını akıllarından bile geçiremezdi. Erdoğan sebep, Yusuf Tekin sonuçtur. Okullara sabun koyamayan bir kabiliyetsizin böyle büyük büyük laflar etmesi elbette tesadüf değildir. Kendisi kabinedeki diğer emsalleri gibi kul hakkı yemekten şişmiş, bugün de oturduğu makam üzerinden Atatürk ve cumhuriyetten intikam aldığını zannetmektedir. Bu zat laikliği icat edilmiş bir kavram olarak tanımlıyor. Hezeyanlarına sözde dindarlık kılıfı geçirerek saraydaki sahibine ve el etek öptüğü şeyhlerine katıldığı AK Parti kongrelerinden sadakatini ispat ediyor” dedi.

“Saray iktidarı etliye sütlüye karışmayan bir muhalefet istiyor” diyen Dervişoğlu, “Ama biz etliye de sütlüye de karışacağız. Milletimizin en büyük sorunu hayat pahalılığıdır. Bunun da başında yüksek gıda enflasyonu gelmektedir. Bu sebeple insanımız en ucuz gıdalara yönelmektedir. Bunu fırsat bilen art niyetliler de gıdalarımızla oynamaya başlamıştır. Taklit ve tağşiş artmıştır, ürünlerimiz sınır kapılarından geri dönmektedir. Özellikle et ürünlerinde durum daha da vahimdir. Amaç dışı büyüme amaçlı antibiyotik kullanımındaki denetimsizlik nedeniyle iş çığırından çıkmıştır. Bu durum toplum sağlığımızı olumsuz etkilemektedir. Nesillerimiz tehdit altındadır” ifadelerini kullandı.

Sağlık alanında yaşanan ‘yenidoğan çetesi’ skandalına da değinen Dervişoğlu, “AK Parti’nin elinde artık bebek kanı da vardır. Bunların akıl dışı bir şekilde elleriyle mahvettikleri ekonomik ve sosyal yapı sayesinde suçluların bir fotoğraf çekinerek haklı olabildiği bir düzende her yol mubahtır” dedi. Bebeklerin para için öldürüldüğünü hatırlatan Dervişoğlu, Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nu eleştirerek, “Aç bırakılmış, işkence edilmiştir. Maalesef evlatlarımız bebek katilliğiyle ün salmış bir örgüte emanet edilmiştir. Çünkü sağlık sistemi halk için, millet için değil özel hastane sahibi bakanların kurduğu, baronların işlettiği, bebekleri bile SGK ödemesi diye gören bir organizasyondur. Bir bakanın istifa etmesi için acaba daha hangi rezalet yaşanmalıdır. Bu utanç son bulmalı ve Sağlık Bakanı derhal görevinden azledilmelidir” diye konuştu.

“Bu oyunu bozacağız”

Teğmenlerin Kılıçlı yeminini okuyan Dervişoğlu, şu ifadeleri kullandı: “Atatürk’ten, Cumhuriyetten ala ala bitiremedikleri intikamlarını şimdi de genç teğmenlerimizden almaya kalkışıyorlar. Teğmenlerimizi ve onların şerefli komutanlarını TSK’den atma planlarının asıl sebebini bir kere daha anlamış oluyoruz. Çünkü 22 yıldır yıkamadılar. Dört yandan, dört koldan balyozlarla vurdular ama yine yıkamadılar. Üç genç kadının okul birincisi olduğu bir Türk ordusu gerçeğini yıkamadılar. Teğmenlerimiz yalnız değildir. Bizim itibarımız onlardır. Övünç kaynağımız ve gurur vesikamızdır. Genç teğmenlerin ihracı, Milli Eğitim Bakanı’nın demeçleri, teröristbaşının Meclis kürsüsüne çağırılması, iktidarın kaçakları Türk milletinden üstün tuttuğu yeni bir ‘millet sistemi’ projesidir. Bu oyunu bozacağız. Amaç cumhuriyetin ortadan kaldırılmasıdır.”

Paylaşın

CHP Ve AK Partili Vekiller Arasında “Kayyım” Kavgası

İçişleri Bakanlığı Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında CHP ve AK Partili milletvekilleri arasında “kayyım” arbedesi yaşandı. CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, görevinden alınarak yerine kayyım atanmıştı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Plan ve Bütçe Komisyonu’nu görüşmelerinde İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın salona girişi sırasında CHP milletvekilleri, kayyım uygulamasını protesto etmek istedi. Yerlikaya’nın salona girişinde sorun yaşanınca AK Partili milletvekilleri, CHP’li milletvekillerin Yerlikaya’yı içeriye sokmadığını dile getirdi.

Yerlikaya salona girince AK Partili milletvekilleri ile CHP’li milletvekilleri arasındaki tansiyon yükseldi. Yaşanan itiş kakışın sona ermesinin ardından komisyon başkanı Mehmet Muş, bakanı içeri sokmamak gibi bir usul olamayacağını söyledi. CHP milletvekilleri de bunun doğru olmadığını ifade etti.

CHP milletvekilleri bakanı içeri sokmama iddiasının doğru olmadığını, Esenyurt’a kayyım atanmasıyla ilgili tepkilerini kısaca dile getirmek istediklerini söyledi. Gerginliğin bakanın korumaları sebebiyle çıktığı ifade edildi.

Bakan Yerlikaya, arbede sırasında görüntü almaya çalışan basın mensubunun kamerasını eliyle itti. Bakan Yerlikaya, arbede sonrasında yerine geçti ancak milletvekilleri ve danışmanlar arasındaki gerginlik devam etti.

10 dakika ara verildi

AK Parti sıralarından “Körle yatan şaşı kalkar” sesi duyulunca tartışmaya DEM Partili milletvekilleri de dahil oldu. Komisyon toplantısına 10 dakika ara verildi.

Aranın ardından, yaşanan tartışmaya ilişkin söz alan CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, “Utanç verici görüntüleri Türkiye paylaşıyor. Bugün Sayın Bakan geldi, daha elimizi sıkmadan iki milletvekilini, beni, genel başkan yardımcısını itti sayın Bakan. Ne hakla itiyorsunuz? Ben milletvekiliyim, ben kapıda duruyorum, ben seninle konuşmak istiyorum. Ne hakla? Burası parlamento. Bu parlamentodaki milletvekilleri tam on gün Esenyurt‘ta belediye binasına giremedi” dedi.

Milletvekillerinin demokratik bir tepki koymak istediklerini belirten Başarır, “Sabah erken saatlerde sınırlı sayıda milletvekillerimizle toplantı yaptık. Dedik ki Cumhuriyet Halk Partisi grubu milletvekilleri komisyon kapısında dursun. Sayın Bakan’a şunu söyleyelim, ‘Bir kamu kurumuna milletvekillerini sokmadınız. 2 dakika burada durun konuşalım.’ Nasıl bir duyguymuş?” İfadelerini kullandı.

Sabah milletvekilleriyle toplantı yaptıktan sonra emniyet görevlilerinin kendilerine “kapıyı mı keseceksiniz?” dediğini ve danışmanların salona alınmadığını anlatan Başarır, “Meclis odalarını dinliyorsunuz siz, telefonları kesin dinliyorsunuz” dedi.

Bunun üzerine Bakan Yerlikaya, “Sen engel olamazsın” diyerek cevap verdi.

Başarır şu ifadeleri kullandı: “Sen burada milletvekillerinin elini sıkıp kapıda dinleyemeyecek bir insan mısın? 30 saniyede bitecek olayı bu noktaya getiriyorsun. 200 tane koruma geldi. Esenyurt Belediyesi’nde bekleyen o milletvekillerinin hissiyatını anlıyor musun?”

Öte yandan zaman zaman Bakan Yerlikaya’nın Başarır’a cevap vermesi üzerine karşılıklı sözlü atışmalar yaşandı.

Paylaşın