İmamoğlu’ndan “Kayyım Atamalarına” Sert Tepki

Kayyım atamalarına tepki gösteren İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Demokrasiye ve hukuka aykırı bu uygulamalarla, halkın iradesi ayaklar altına alınıyor; yerel demokrasi çiğneniyor, en kötüsü de halkın demokrasiye olan inancı ve temsil gücü büyük zarar görüyor” dedi ve ekledi:

“Seçilmiş bir belediye başkanının, daha hakkında sonuçlanmış bir yargı kararı bile yokken, görevden alınıp, yerine İçişleri Bakanlığı’na bağlı bir vali ya da başka bir görevlinin atanması hangi hukuk ve demokrasi anlayışına sığar? Oysa ulusal yönetimler, yerel yönetimlere çelme takmak yerine, onlarla iş birliği yaparak, ulusal kalkınmayı, iyi yönetişimi ve demokratik katılımı yerelden beslemelidir.”

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu; TBB, Şişli Belediyesi ve Avrupa Birliği Bölgeler Komitesi’nin (COR) ortaklaşa düzenlediği, “31. Türkiye Çalışma Grubu Toplantısı”na katıldı.

Cumhuriyet’in aktardığına göre; Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan’ın da bir konuşma yaptığı toplantı öncesinde, COR Türkiye Çalışma Grubu Başkanı Antje Grotheer ile ikili bir görüşme gerçekleştiren İmamoğlu, “Hep birlikte daha adil, daha katılımcı ve daha demokratik bir Avrupa oluşturmak için önemli bir güç oluşturuyoruz” dedi.

“Dünyamız, Ukrayna’dan Gazze’ye krizler ve savaşlar, önüne geçemediğimiz iklim krizi, düzensiz göç dalgaları, gittikçe keskinleşen yoksulluk ve eşitsizlik gibi sorunların süreklilik arz ettiği bir ‘çoklu kriz’ dönemi yaşıyor” saptamasında bulunan İmamoğlu, şunları söyledi:

“Her gün yeni bir çatışma ve istikrarsızlıkla uyanıyoruz. Lübnan’da ateşkes sağlandı derken, şimdi de Suriye’de çatışmalar yeniden başladı. Bu şartlarda, maalesef geleneksel siyasal kurumlar yeni ihtiyaçlara cevap veremiyor. Türkiye dahil birçok ülkede siyasal rejimler kabuk değiştirirken, evrensel demokratik değerleri tehdit eden otoriter anlayışlar güçleniyor. Halkların memnuniyetsizliği ve öfkesinden faydalanarak yükselen otoriter ve popülist dalga, bu çoklu krizlere çare bulmaktan çok uzak.

Tam tersine; bu siyasi dalga, öfkeyi körükleyen bölücü politikalarla, yeni düşmanlar yaratarak ya da kırılgan grupları hedef göstererek, çözümsüzlüğü kemikleştiriyor. Popülist otoriter liderler, sadece kendi ülkelerindeki demokratik kurumları değil, dünya barış ve istikrarını da tehdit ediyorlar. Çözüm ise, tüm paydaşların dahil olduğu, iş birliğine dayalı çoğulcu bir yaklaşımda yatıyor.

Bu çözüm arayışında yerel siyaset, hayati önem taşıyor. Zira vatandaş, demokrasi ve etkin yönetişim arasındaki bağı, onlar kuruyor. Yerel siyaset, ulusal siyasetin altında, hiyerarşide ikinci sınıf bir siyaset alanı asla değil. Yerel yönetimler, halka en yakın yönetim birimleri olarak, onların beklentilerini, ihtiyaçlarını, kaygılarını ve kızgınlıklarını biliyor; sadece bugünün değil, geleceğin sorunlarına da somut ve pratik çözümler üretiyor.

Örneğin; 16 milyonluk İstanbul’da, çocuğunu bırakacak yer bulamadığı için iş hayatına katılamayan annenin ihtiyacı olan kreşler de gelecek kuşaklar için hayati önem taşıyan yeşil alanlar ve sürdürülebilir ulaşım da bu hayati çözümler arasında. Bu sorumlulukları yerine getirmek için, ulusal ve yerel yönetimler arasında sağlıklı bir diyalog ve etkileşim olması gerekirken, üzülerek görüyorum ki, siyasi çıkarlarını her şeyin üstünde görenler, toplumsal ortak faydaya zarar vermekten çekinmiyorlar.

“Demokrasiye ve hukuka aykırı bu uygulamalarla…”

Türkiye’nin politik haritasını yeniden çizen ve ana muhalefet partisi CHP’yi birinci parti yapan Mart 2024 yerel seçimlerinden bu yana, sekiz belediye başkanı görevinden alındı ve yerlerine kayyum atandı. Hepsi muhalefetten olan bu başkanlar arasında, Türkiye’nin en büyük ilçe belediyesi olan Esenyurt’un başkanı Profesör Ahmet Özer ve kadim kent Mardin’in belediye başkanı, tecrübeli ve barışsever politikacı Ahmet Türk de var. Demokrasiye ve hukuka aykırı bu uygulamalarla, halkın iradesi ayaklar altına alınıyor; yerel demokrasi çiğneniyor, en kötüsü de halkın demokrasiye olan inancı ve temsil gücü büyük zarar görüyor.

Seçilmiş bir belediye başkanının, daha hakkında sonuçlanmış bir yargı kararı bile yokken, görevden alınıp, yerine İçişleri Bakanlığı’na bağlı bir vali ya da başka bir görevlinin atanması hangi hukuk ve demokrasi anlayışına sığar? Oysa ulusal yönetimler, yerel yönetimlere çelme takmak yerine, onlarla iş birliği yaparak, ulusal kalkınmayı, iyi yönetişimi ve demokratik katılımı yerelden beslemelidir.

Uluslararası seviyede de yerel yönetimler arasındaki iş birliği ve koordinasyon için çalışma gruplarından şehir diplomasisi platformlarına uzanan araçlar geliştirmeli, var olan yapıları da daha etkin kılmalıyız. İstanbul olarak, 2021’de Balkan Şehirleri Ağı’nı kurduk, 2023’te ise mega şehirlerin ortak sorunlarını tartışmak ve çözüm önerileri paylaşmak üzere, tarihte ilk defa gerçekleştirilen ‘Megaşehirler Zirvesi’ne ev sahipliği yaptık.

10 gün sonra da Ortadoğu ve Kuzey Afrika belediye başkanlarına ev sahipliği yapacak, Gazze’deki ve bölgedeki insani trajediyi hafifletmek, barışın tesisi için yerel yönetimler olarak neler yapabileceğimizi tartışacağız.

“Türkiye’nin aday ülke olarak adı zikredilmiyor bile”

Bu çok krizli dünyada, Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki iş birliği ihtiyacı, hiçbir zaman olmadığı kadar acil; ancak ilişkiler, belki de tarihindeki en düşük seviyede. Son 20 yıldır adım adım gerileyen Türkiye-AB ilişkileri, stratejik bir ortaklık olmaktan çıkıp; gerginliklerle dolu, düzensiz göç ve mülteciler konusuna indirgenmiş, bir ‘al-ver’ yaklaşımına kilitlendi. AB’nin genişleme politikaları konuşulurken, Batı Balkanlardaki pek çok ülkeden bahsedilirken, Türkiye’nin aday ülke olarak adı zikredilmiyor bile.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula van der Leyen’in, geçtiğimiz hafta, yeni komisyonun ilk çalışma gününde yaptığı konuşmada, genişlemeden bahsederken, Türkiye’nin adını telaffuz etmemesi büyük bir talihsizliktir. 60 yılı aşkın politik diyalog ve 20 yıllık adaylık süreci, tam anlamıyla derin dondurucuda. Bırakın üyelik müzakereleri ve vize serbestisini, ortak çıkarlarımızı ilgilendiren Gümrük Birliği’nin modernizasyonu konusunda adım atılması dahi, siyasi nedenlerle mümkün olamıyor.

Bu noktaya gelmemizde, Türkiye’nin de sorumluluğu bulunduğunun ve bunun önemli bir sebebinin, AK Parti hükümetinin ülkeyi Kopenhag kriterlerinden uzaklaştıran politikaları olduğunun farkındayız elbette. Ancak, halkımızın büyük bölümü, ülkemizin geleceğini demokratik, çoğulcu, insan hak ve özgürlüklerine, hukukun üstünlüğüne saygılı ülkelerin arasında görüyor. Mart 2024 yerel seçiminin sonuçlarını, halkımızın bu yöndeki iradesinin somut bir göstergesi olarak kabul ediyoruz. 24 Nisan’da Brüksel’de yaptığımız son toplantıda da ifade ettiğimiz gibi, bu seçim sonuçlarının AB ile ilişkilerimize de ‘taze kan’ getirmesini umut ediyoruz.

Ancak biz, demokratik kurumların güçlendirilmesi ve hukukun üstünlüğü alanlarında kendi eksiklerimizi tamamladıkça, AB’nin de Türkiye’yi güvenilir bir ortak ve gelecekte AB üyesi olarak görmesini istiyoruz. AB, Türkiye ile ilişkilerini, ulusal gündemi ve kamuoyu nedeniyle, Türkiye’ye sürekli hasmane tavır alan üye ülkelerin insafına bırakmamalı. Türkiye ve AB arasındaki pozitif gündeme katkıda bulunmak amacıyla kaleme alınan ve aslında AB üye ülkelerinin, Türkiye konusundaki asgari müştereklerini yansıtmaktan öteye geçemeyen ‘Borrell Raporu’nun bile, Avrupa Konseyi tarafından resmi olarak onaylanmamış olması üzücüdür.

Bundan sadece 20 yıl önce, yüzde 80’i AB üyeliğini destekleyen Türk halkının AB’ye inancına darbe vuran dört temel konu olduğunu düşünüyorum: Bunlardan birincisi; vatandaşlarımıza AB konsoloslukları önünde eziyet çektiren vize meselesidir. Bu sorunun çözülememesinden zarar görenlerin başında, AB ülkelerindeki okullara kabul edildikleri halde okullarına gidemeyen başarılı gençlerimiz geliyor. Avrupa ve Türkiye arasında köprü kuracak güce sahip bu gençler, vize duvarına toslamamalıdır.

İkinci konu ise, Kıbrıs. Türk kamuoyu, Kıbrıslı Türklerin, BM çerçevesindeki barış planlarına ‘evet’ demişken, bu planları elinin tersiyle kenara iten Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kıbrıs’ın tek temsilcisi olarak AB’ye kabul edilmesini haksız buluyor. Kıbrıslı Türklerin diplomatik izolasyonun sürmesini, Güney Kıbrıs’ın AB’nin sadece adanın kuzeyi ile ilişkilere değil, Türkiye ile ilişkilere de ipotek koymasını adil bulmuyoruz.

Türk kamuoyunu üzen diğer bir konu ise, AB’nin Filistin meselesindeki sessizliğidir. Eğer barışa ve insan haklarına inanıyorsak, tüm dünyanın gözü önünde, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu on binlerce masum Filistinlinin katledilmesini daha yüksek sesle ve net bir şekilde eleştirmemiz, kınamamız gerekmez mi? Dördüncü konu ise göç ve sığınmacılar meselesi. Dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkelerin başında gelen Türkiye’nin, bu ağır yükü tek başına taşımaya devam etmesi ne sürdürülebilir ne de adil.

Yalnızca İstanbul’da, sayılarını tam olarak bilmediğimiz yüzbinlerce Suriyeliye ev sahipliği yapıyoruz, ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yoğun çaba sarf ediyoruz. İklim krizleri ve küresel yoksulluğun keskinleşmesiyle daha da artmasını beklediğimiz göç krizi, kısa vadeli ‘al-ver politikaları’ ile çözülemeyecek, birkaç ülkenin sırtına yüklenemeyecek kadar büyük ve önemli. Bu konuda geniş kapsamlı uluslararası iş birliği ve dayanışma şart.

Önümüzdeki dönemde, Türkiye ile AB arasında askıya alınmış iş birliği ve istişare mekanizmalarının yeniden hayata geçirilmesi, genişleme ülkelerine yönelik tüm toplantılara Türkiye’nin de dahil edilmesi olumlu bir adım olacaktır. Türkiye-AB ilişkilerinin, ortak hedefler doğrultusunda yeniden güçlendirilmesi, jeopolitik risklerden yerel politikalara, yalnızca mevcut sorunların çözümüne değil, daha kapsayıcı ve sürdürülebilir bir geleceğin inşasına da hizmet edecektir. Bu çerçevede, diyalog ve iş birliği konusundaki kararlılığımızı bir kez daha vurgulamak isterim.”

İmamoğlu, Şahan ve Grotheer’in konuşmalarının ardından, “Türkiye ile Avrupa Birliği Arasındaki Güncel Gelişmeler” konulu bir panel düzenlendi. Grootheer’in modere ettiği panelde, AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Thomas Ossowski, Edirne Belediye Başkanı Filiz Gencan Akın ve Melikgazi Belediye Başkanı Mustafa Palancıoğlu fikir paylaşımlarında bulundu.

Paylaşın

Türkiye’den Üç Firma “En Büyük 100 Silah Üreticisi” Listesinde

“En büyük 100 silah üreticisi” listesinde Türkiye’den Aselsan, Baykar ve TUSAŞ yer aldı. Üç firmanın toplam gelirleri yüzde 24 artışla 6 milyar dolara ulaştı. İlk 100 listesinde Türkiye’nin payı yüzde 1’den az oldu.

Geçen yıl tüm dünyada en fazla gelir elde eden ilk 100 silah üreticisi yüzde 4,2 büyümeyle toplam 632 milyar dolarlık satış yaptı.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) raporuna göre 2023 yılında Türk şirketlerinin küresel silah ticaretinden aldıkları pay büyüdü.

SIPRI’nın “En büyük 100 silah üreticisi” listesinde Türkiye’den Aselsan, Baykar ve TUSAŞ yer aldı. Üç firmanın toplam gelirleri yüzde 24 artışla 6 milyar dolara ulaştı.

“Türkiye uzun süredir savunma sanayisinde kendi kendine yeterli olmayı hedefliyor” denilen raporda Türk firmalarının silah satışlarındaki büyümenin iç talep ve Ukrayna savaşıyla bağlantılı olduğu kaydediliyor.

Bir yılda yüzde 25 artışla 1,9 milyar dolar gelir elde eden Baykar “İlk 100” listesinde 10 basamak tırmanarak 69’uncu sırayı aldı. Baykar üretimi insansız hava araçlarının (İHA) Ukrayna’da yaygın şekilde kullanıldığı vurgulanan raporda, “(Şirket) Yıl boyunca doğrudan Ukrayna’ya veya Ukrayna’ya gönderilmek üzere başka ülkelere İHA’lar ihraç etti” denildi. Geçen yıl Baykar’ın kasasına giren paranın yüzde 90’ı yurt dışına yapılan satışlardan geldi.

Listede 10 basamak yükselerek 78’inci sırayı alan TUSAŞ, yüzde 45’le gelirlerini en fazla artıran Türk silah üreticisi oldu. Şirket 1,7 milyar dolarlık satışın yüzde 31’ini yurtdışına yaptı.

Gelirlerini yüzde 12 büyüten Aselsan listenin 54’üncü sırasında yer aldı. Diğer iki Türk üreticiye kıyasla gelirlerinin çok küçük bir kısmı ihracattan geldi, şirket 2,4 milyar dolarlık satışın büyük bölümünü Türk güvenlik güçlerine yaptı.

Geçen yıl tüm dünyada en fazla gelir elde eden ilk 100 silah üreticisi yüzde 4,2 büyümeyle toplam 632 milyar dolarlık satış yaptı. Türkiye, bu rakamın yüzde birden azını oluştururken listede yer alan ABD merkezli 41 şirket toplam gelirlerin yarıdan biraz fazlasını elde etti.

Dünyanın en büyük silah üreticisi ABD’li Lockheed Martin şirketinin gelirleri, artan siparişlere rağmen yüzde 1,6 azaldı. F-16 ve F-35 gibi gelişmiş savaş uçaklarını üreten şirket yaşadığı tedarik zorlukları nedeniyle siparişlere cevap verecek hızda üretim kapasitesini artıramadı. Şirket geçen yıl 60,8 milyar dolar gelir elde etti.

Çinli üreticiler 103 milyar dolarla Amerikalı rakiplerinden sonra en fazla geliri elde ederken, listede detaylı ve şeffaf veri elde edilemeyen Rusya’dan toplam 25,5 milyar dolarlık satışla iki şirket yer aldı.

İlk 100’de Almanya’dan ise toplam 10,7 milyar dolar gelirle dört şirket yer aldı. Bu 2022’ye göre gelirlerin yüzde 7,5 büyüdüğü anlamına geliyor.

Almanya’nın en hızlı büyüyen şirketi, hava savunma sistemleri ve mühimmatlarına olan talepteki artışa paralel, Diehl oldu. Şirket gelirlerini yüzde 30 artırarak 1,4 milyar dolar elde etti.

Ülkenin en büyük silah üreticisi Rheinmetall ise yüzde 10 büyümeye karşılık gelen 5,5 milyar dolarlık satışla 26’ncı sırada yer aldı. Rheinmetall’ın satışlarında Ukrayna’ya tank ve mühimmat ihracatı önemli yer tuttu.

Gazze savaşının etkisiyle İsrailli şirketlerin de gelirleri hızlı arttı. Listedeki üç firma yüzde 15 büyümeyle 13,6 milyar dolarlık satış kaydetti. “Çelik Kubbe” ve “Davut’un Sapanı” adlı hava savunma sistemlerini üreten Rafael şirketi yüzde 16 artışla 3,7 milyar dolar gelir elde etti ve en çok satış yapan 42’nci şirket oldu.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

AK Parti’de Üçlü Değişim Kapıda!

31 Mart seçim yenilgisinin ardından büyük değişim beklentisi bulunan AK Parti’de, sadece parti yönetimi değil eşzamanlı olarak kabine ve Meclis grup yönetiminde de değişim bekleniyor.

Öte yandan yeni anayasa tartışmaları kapsamında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde de revizyona gidilebileceği kaydediliyor.

Gazete Duvar’da yer alan habere göre; AK Parti’nin 8. Büyük Olağan Kongre süreci geçtiğimiz eylül ayı sonunda başlatıldı. 12 Ekim’de başlayan ilçe kongreleri bu ay sonunda tamamlanacak, ardından il kongreleri yapılacak.

AK Parti’nin büyük kongreyi mayıs ayında yapması bekleniyor. Ancak 31 Mart seçim yenilgisinin ardından büyük değişim beklentisi bulunan AK Parti’de, sadece parti yönetimi değil eşzamanlı olarak kabine ve Meclis grup yönetiminde de değişim bekleniyor.

Cumhurbaşkanının yerel seçimden bu yana partinin çeşitli kademelerinden yöneticileri ve milletvekilleri başta olmak üzere yüzlerce kişiyi dinlediğini, raporları okuduğunu ifade eden bir partili, kişilerin değil, kişilerle birlikte bir paradigma değişiminin şart olduğunu, hazırlığın da bu yönde olduğunu gösteren işaretler bulunduğunu söyledi. Beklenen üçlü değişimin ayrıca Cumhurbaşkanlığı Politika Kurullarına da yansıyabileceği konuşuluyor.

Öte yandan Yeni anayasa tartışmaları kapsamında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde de revizyona gidilebileceği kaydediliyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz bütçe görüşmelerinde, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin iyileştirilmeye, geliştirilmeye daha iyiye götürülmeye açık bir sistem olduğunu” söyledi.

evizyon kapsamında en çok konuşulan başlıklardan biri cumhurbaşkanının yardımcısının da seçimle gelmesi oldu. Bu öneri MHP’nin de anayasa teklifinde yer aldı. Cumhurbaşkanlığı bütçesinde konuşan AK Parti Uşak Milletvekili İsmail Güneş ise bunun doğru olmayacağı görüşünde.

Güneş, “Cumhurbaşkanı yardımcısının da seçimlere katılması doğru değil çünkü Cumhurbaşkanının daha aktif olması lazım, performansında düşüklük gördüğünde Cumhurbaşkanı yardımcılarını da değiştirebilmesi lazım, seçimle gelirse bunu yapması mümkün değildir” değerlendirmesinde bulundu.

Güneş’e göre buradaki eksiklik, Anayasada kaç tane cumhurbaşkanı yardımcısı atanacağının yazılmamış olması. Altılı Masa sürecinde çok sayıda cumhurbaşkanı yardımcısı atama planı yapıldığını hatırlatan Güneş, “Biz gördük ki geçen seçimlerde muhalefet elinden gelse 20-30 cumhurbaşkanı yardımcısı atayacak… Bu bir eksiklik, mutlaka bunun sayısının belirtilmesi lazım” dedi.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan Erdoğan’a “Abdullah Öcalan” Çağrısı: Gücün Yetiyorsa Affet

Genel af iddialarına ilişkin değerlendirmede bulunan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetenler ve onlarla birlikte hareket edenler Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasından özel bir muratları var ise ve terörün sonlandırılması için Abdullah Öcalan’ın serbest kalmasının gerekliliğine vurgu yapıyorlarsa o zaman buradan sesleniyorum. Gücün yetiyorsa Recep Tayyip Erdoğan senin yetkin var Abdullah Öcalan’ı istediğin zaman affedebilirsin ama Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir genel affa geçit vermeyeceğiz” dedi ve ekledi:

“Çünkü bu affa geçit vermek demek; Türkiye’nin başına büyük belalar ölen Fethullah Gülen Terör Örgütü yüzünden ve o terör örgütüne bağlılıkları yüzünden hapishanelerde olan FETÖ’cüleri de dışarıya çıkaracak, Türkiye’nin başına bela olmuş uyuşturucu kaçakçılarını da dışarı çıkaracak. Türkiye’nin ırzına, namusuna göz dikmiş çetelerin yöneticileri ve üyelerini de dışarıya çıkaracak. Eğer bu af planı şayet kuvveden fiile düşünceden eyleme dönüşecek olur ise; Sinan Ateş’in katilleri de, onların ayaktaşları da serbest bırakılacak. Bu tezgâha düşmeyeceğiz. Bu planın yaşama geçirilmesine asla ve kata müsaade etmeyeceğiz.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin İstanbul 3. Bölge teşkilat mensuplarıyla kahvaltı programında bir araya geldi.

Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Türkiye’nin zor günler geçirdiğini ve sorumluların da bu zamana kadar yaşananlardan kendi payını almadığını söyleyen Dervişoğlu, “Artık Tayyip Erdoğan’ı izlemekten yoruldum. Doğrusunu isterseniz dinlemekten de sıkıldım. Sabah yine televizyonu açtım diyor ki işin zor tarafını geride bıraktık. Şimdi kolay tarafına geçtik. 22 sene sonra Tayyip Erdoğan zoru kolaylaştıracak hale gelmiş… Çiftçi toprağa düşürdüğü terin karşılığını alamıyor, ürününü tarlasında bırakıyor. Emekli dul yetim tenceresini kaynatamıyor, evlatlarımız hastanelerde öldürülüp katlediliyor, devletin esirgeme kurumlarına emanet ettiğimiz çocuklarımız tecavüze uğruyor ya da katlediliyor gençler geleceklerinden umudunu yitirmiş vize kuyruklarında istikbal arıyor Tayyip Erdoğan çıraklık dönemini bitirmiş ustalık dönemi için anayasaya aykırı olarak milletten yeniden yetki istemeye kalkışıyor. Buna sonuna kadar hayır diyeceğiz ve Türkiye’yi bugün getirdiği bu olumsuz noktadan, bu karanlıktan kurtarmak gibi tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya bulunduğumuz asla unutulmamalıdır” diye konuştu.

Suriye’de Esed rejimi karşıtı silahlı grupların Halep üzerinden başlattığı çatışmalara ve bu çatışmaların sosyal medyadaki yansımalarına değinen Dervişoğlu, “Dün sosyal medyayı takip eden arkadaşlarımız bana bazı paylaşımları getirdi. Diyorlar ki Halep 82, Lazkiye 83 olacakmış. Halep denen yerde üzülerek ifade ediyorum ki selefi cihatçı örgütler Suriye’nin toprak bütünlüğünü ortadan kaldırabilecek bir hamlede bulundular. Türkiye’nin bu gruplarla bir anılmasını temin edecek her türlü girişimden azami ölçüde uzak durmak mecburiyetindeyiz. HTŞ denen örgüt Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle Türkiye tarafından terörist ilan edilmiş bir örgüttür. Şimdi güney sınırımızda Türkiye’yle bir terör örgütünü sınırdaş yapan hükümet bununla övünmek yerine kendinden utanmak mecburiyetindedir” dedi.

Türkiye’nin bunu hak etmediğini ve batı emperyalizminin önümüze koyduğu plan ve projelerin kölesi durumuna düşürülen bazı çevrelerin yön göstermeleri ve yönlendirmeleriyle Türkiye’nin başına çok büyük bir bela açıldığını ifade eden Dervişoğlu; “Şimdi Türkiye’nin içinde yaşandığı iddia edilen terör sorununun çözülebilmesi temin için de farklı farklı adımlar atmaya yönelik birtakım marazi hamleler geliştirilmektedir. Bunlardan bir tanesi Abdullah Öcalan’ın bölge coğrafyasında yaşanan gelişmelerde önemli aktörmüş gibi sunulması ve onun ortaya koyacağı duruşla bölgede barışın, huzurun ve sükunun sağlanacağına yönelik bir iddianın yaşama geçirilmiş olmasıdır” dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’ı TBMM grup kürsüsüne davetini hatırlatan Dervişoğlu sözlerine şu şekilde devam etti: “Abdullah Öcalan’ın Suriye’de; Suriye Demokratik güçlerini, Suriye’nin kuzeyinde YPG’yi ve PYD’yi istediği gibi sevk ve idare edebileceğini düşünmek akıl dışılıktan öte, bir millî delilik alametidir. Bu ülkeyi yönetenlerin delirmişliğinin ifadesidir. Hatta üstüne üstlük bir de Abdullah Öcalan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsüne taşınarak, terör örgütüne silah bırakma çağrısı yapmasını temenni etmek; Türk milliyetçiliği davasının mayasıyla günümüze gelmiş siyasi partilere ve o siyasi partileri yönettiği iddiasında bulunanlara zulümdür, utançtır. Biz içinden çıktığımız bu yapının bugün takındığı tavra utanıyor ve üzülüyoruz. Ama bunun arkasında bir gerekçe olsa gerektir diye düşünüyoruz.

Acaba ne yapılmak istenmektedir? Ne planlamak istenmektedir? İmralı’da hükümlü bir cani başının Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne getirilerek bir şerefli kürsüden millete ya da partisine hitap ettirilmeye kalkışmasının ardından yatan gerçek acaba ne olacaktır diye düşünmemiz lazımdır. Abdullah Öcalan Ankara’nın herhangi bir semtinde oturmuyor. Abdullah Öcalan İmralı’da tutuklu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelebilmesi için umut hakkından yararlanabilmesi için öncelikle serbest bırakılması icap ediyor. Biz İYİ Parti olarak bütün dava arkadaşlarımızın direnciyle açık ve net olarak ifade ettik. Bizim cesetlerimizi çiğnemeden o cani başı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giremez dedik. Ama gördük anladık ki iş başka yerlere doğru evriliyor”

“Abdullah Öcalan’ı istediğin zaman affedebilirsin”

Bütün bunların arkasında bir genel af planlaması olduğunun altını çizen Dervişoğlu, “bu planı yapanlara sesleniyorum” diyerek şu ifadeleri kullandı: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetenler ve onlarla birlikte hareket edenler Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasından özel bir muratları var ise ve terörün sonlandırılması için Abdullah Öcalan’ın serbest kalmasının gerekliliğine vurgu yapıyorlarsa o zaman buradan sesleniyorum. Gücün yetiyorsa Recep Tayyip Erdoğan senin yetkin var Abdullah Öcalan’ı istediğin zaman affedebilirsin ama Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir genel affa geçit vermeyeceğiz.

Çünkü bu affa geçit vermek demek; Türkiye’nin başına büyük belalar ölen Fethullah Gülen Terör Örgütü yüzünden ve o terör örgütüne bağlılıkları yüzünden hapishanelerde olan FETÖ’cüleri de dışarıya çıkaracak, Türkiye’nin başına bela olmuş uyuşturucu kaçakçılarını da dışarı çıkaracak. Türkiye’nin ırzına, namusuna göz dikmiş çetelerin yöneticileri ve üyelerini de dışarıya çıkaracak. Eğer bu af planı şayet kuvveden fiile düşünceden eyleme dönüşecek olur ise; Sinan Ateş’in katilleri de, onların ayaktaşları da serbest bırakılacak. Bu tezgâha düşmeyeceğiz. Bu planın yaşama geçirilmesine asla ve kata müsaade etmeyeceğiz.”

“Ortak irademizi, ortak düşüncemizi, ortak bakışımızı müştereken hep birlikte bir gelecek vizyonuna dönüştürmek mecburiyetindeyiz” diyerek sözlerine devam eden Dervişoğlu şunları söyledi: “Gittiğim her yerde söylüyorum Türkiye’nin bir merkez akla ihtiyacı vardır diyorum. Herkes zannediyor ki ben merkez deyince çemberin ortasındaki bir noktadan bahsediyorum. Pergelin koyulduğu nokta ve o çemberi oluşturan alan dikkat ederseniz bir geniş alandır. Merkez siyasette bir nokta değildir, etrafında buluşulacak bir nokta değildir. Merkez en uzak noktaların birleştirdiği bütün alanları kapsayan yerdir.

Dolayısıyla Türkiye’de merkez siyaseti yok etmek isteyen çemberin ortasında bir nokta bırakmış her türlü düşünceyi kökü, kökeni ve unsuru siyasi görüşü, ideolojiyi de o çemberin çeperine yaydırmıştır. Yani o çemberin çeperinde kim vardır? Milliyetçiler vardır, muhafazakarlar vardır, sosyal demokratlar vardır. Merkez sağ düşüncenin sahipleri vardır. Sevdası Türkiye, kaygısı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geleceği olanlar vardır. Ama bunlar merkezin dışına itilmişler, merkez tanımlaması da bir nokta gibi ortada küçük bir biçimde kalmıştır. Şimdi o çembere zorlanarak gönderilen bütün siyasi görüşlerin bir alanda toplanan bilmesini temin etmek görevi de bugün İYİ Partililere düşmüştür.

Ben size söylüyorum toplumun en köşesinden, en uzak köşesine çizilen çizginin oluşturduğu bileşkedir merkeziye tarif ettiğim. Bir nokta değil Türkiye’yi kapsayacak büyük bir siyasi alandır. Bu alanda müşterek yolculuğumuzu sürdürmek üzere büyük bir yolculuk başlatmış bulunuyoruz. Her türlü ideolojik taassubu her türlü ayrılığı her türlü aykırılığı bir tarafa bırakarak Türkiye’nin geleceğini yeniden inşa etmek zorunda olduğumuz gerçeğini milletimizle paylaşmak durumundayız.”

Genel Başkanı olduğu günden bugüne baktığında görmüş olduğu değişimi ifade eden Dervişoğlu; “Eskiden hâlimiz ne olacak acaba diye gözlerde bir tereddüt vardı. Ama şimdi gözlerinize bakıyorum. Gözlerinizde umut var, gözlerinizde heyecan var. Gözlerinizde iktidar pırıltısı var değerli dava arkadaşlarım” dedi

Kamuoyu araştırmalarının sonuçlarında İYİ Parti’nin önceden yüzde 2,5-3,5 çıktığını ancak artık en art niyetli olanların bile İYİ Parti’yi yüzde 7,5-yüzde 8 gösterdiğini söyleyen Dervişoğlu şöyle devam etti: “Bu kötü bir durum değildir, bu güzel bir durumdur. İYİ Parti Türk siyasetinin altın hissesi gibi böyle küçük küçük yükseliyor, bulunduğu yerden büyük hedeflere doğru gitme kararlılığı sergiliyor. Bu çok güzel bir şey, bu beni de mutlu ediyor. Ama bu bana yetmiyor değerli dava arkadaşlarım. yüzde 7’ler, yüzde 8’ler, yüzde 10’lar bize yetmiyor. Bazı siyasi partilerin kendi partilerinden uzaklaşmış oylarına bizi talip kılmaya uğraşıyorlar.

Onların da toplamına baksanız onlar da yüzde 7’yi aşmıyor. Tamamını alsak azami 15 yapıyor. Yüzde 15’te bize yetmiyor, o da bir hedeftir ama bize yetmiyor. Neden yetmiyor çünkü ben yüzde 50+ 1 ve sizlerle birlikte bu ülkeyi yönetmeye talibim de onun için yetmiyor. Onun için şimdi daha sıkı çalışmalıyız. Ben bugün İstanbul’un üçüncü bölgesini oldukça diri gördüm. Sadece üçüncü bölgeden de ibaret değil buradaki topluluk bizi de onore edebilmek için İstanbul’un çeşitli yerlerinden dava arkadaşlarımız buraya gelmişler, varlıklarından her zaman olduğu gibi şeref duyuyorum. Cenabı Allah hiçbirinizin eksikliğini göstermesin değerli dava arkadaşlarım”

“Sizlere Türk milletine layık olan iktidarı vaat edecek bir kararlılıktan bahsediyorum” diyen Dervişoğlu, konuşmasına son verirken salondaki teşkilat mensuplarına şu sözlerle seslendi: “Ben size inanıyorum, ben size güveniyorum. Sizler de bana inanın, sizler de bana güvenin. Bu Müsavat Dervişoğlu devletin derinliğiyle satisiyle, iş adamının zenginliğiyle fakiriyle, medyanın tekeliyle, tröstüyle hiç kimseyle pazarlık yapmadan 65 yaşına gelmiş bir dava arkadaşınızdır. Başınız bulutlara kadar diktir, herkesin huzurunda başınızı kaldırabilir, yumruğunuzu da Türkiye’nin meselelerine vurulmak üzere sıkabilirsiniz. Ben sizden razıyım Cenabı Allah’ta razı olsun. Hepimizi en içten duygularımla sevgilerimle saygılarımla ve muhabbetlerimle selamlıyorum. Allah var etsin. Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.”

Paylaşın

CHP’li Belediyelerden Ortak Bildiri: Halkın Parasını Halk İçin Harcamayı Sürdüreceğiz

“Halkın Belediyesi Halkın İradesi Belediye Başkanları Toplantısı” sonrası yayınlanan ortak bildiride, “Kamunun kaynaklarını yani halkın parasını en verimli ve adaletli şekilde kullanmayı, halkın parasını halk için harcamayı sürdüreceğiz” ifadelerine yer verildi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen “Halkın Belediyesi Halkın İradesi Belediye Başkanları Toplantısı” sonrası 5 maddelik ortak bildiri yayınlandı. Bildiride, şu ifadeler yer aldı:

“1 – İktidarın sandıkta kazanamadığı belediyelere dönük başlattığı kayyum saldırısı halkın sandıktan çıkan iradesini, yani milli iradeyi hedef alan bir siyasi darbe girişimidir. Haklarında kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmayan seçilmiş belediye başkanları, İçişleri Bakanlığı tarafından alınan kayyım kararlarıyla görevden uzaklaştırılmakta, yerine gelecek isim belediye meclislerinden seçimle değil iktidar tarafından atamayla belirlenmektedir. Bu şekilde ülkemizde demokrasinin kalan son kaleleri de iktidar tarafından yıkılmak istenmektedir. Sadece Esenyurt’u, Ovacık’ı veya kayyım atanan diğer belediyelerdeki seçmenleri değil, tüm milleti ve milletin iradesini hedef alan bu saldırıların karşısında hep birlikte mücadele edecek, milli iradeyi hedef alan bu gayrimeşru, hukuk dışı girişimlere asla teslim olmayacağız. Halkın belediyelerine, halkın iradesine sahip çıkacağız.

2 – Türkiye’nin en büyük ilçesi olan Esenyurt’un seçilmiş belediye başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tam bir aydır; iktidarın, eski ortaklarından öğrendiği kumpas yöntemleriyle, hukuk cellatlarının verdiği kararlarla hapiste tutulmaktadır. Sadece Prof. Dr. Ahmet Özer’i ve Cumhuriyet Halk Partisi’ni değil, tüm Esenyurt halkını hedef alan bu hukuksuzluk derhal son bulmalı, belediye başkanımız serbest bırakılmalıdır.

3 – Cumhuriyet Halk Partili belediyeler iktidarın sosyal devlet uygulamalarında bıraktığı büyük boşluğu kendi imkanları dahilinde kapatmaktadır. Tüm halkımız bu durumu görmekte ve belediyelerimizi takdir etmektedir. Son yerel seçimler bunun en açık ispatı olmuştur. Bu kapsamdaki örnek uygulamaların başında, sayıları 650’yi aşan ve 50 binden fazla çocuğumuzun ve ailelerinin yararlandığı kreşler gelmektedir. Kreşlerimizde çocuklarımız ucuz, kaliteli, güvenli ve nitelikli bakım hizmetine ulaşıyor. Kreşlerimiz sayesinde kadınların istihdama ve sosyal hayata katılımının önü açılıyor. İktidarın kreşlerimizi usulsüzce kapatmayı amaçlayan son girişimi kreşleri değil kadınları, çocukları, aileleri hedef almaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, belediyelerimizin açtığı kreşlerimizin sayısını artırmaya devam edeceğiz. Kreşler çocuklarındır, kadınlarındır, halkındır. Dokundurtmayız, kapattırmayız!

4 – Cumhuriyet Halk Partili belediyeleri çalışamaz hale getirmek için iktidarın yürüttüğü saldırılardan bir diğeri, yıllardır belediyelerimiz üzerinde uygulanan ekonomik ablukadır.. Kamu bankalarının kredi vermekten kaçınması, merkezi yönetimin yerel yönetimlere dönük kaynak dağıtımındaki adaletsizlikler, uluslararası kredilerin keyfi şekilde onaylanmaması gibi uygulamalar yıllardır devam etmektedir. Bugün İzmir Selçuk Belediyemizde olduğu gibi belediyelerin önemli gelir kaynaklarına el konulması bu ekonomik ve mali baskılara dair bir başka örnektir. Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin mevcut SGK, vergi ve kamu borçları tam da bu uygulamalar nedeniyle oluşmuştur. Üstelik bu borçların önemli bir bölümü AK Parti döneminden kalmıştır.

Son olarak 27 Kasım tarihinde yayınlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile belediyelerimizin iştiraklerine ait borçların da belediyelerimizin gelirleri üzerinden kesilmesi yoluna gidilmiştir. Tüm bunlar belediyelerimizin halkçı belediyecilik uygulamalarını, halkın nitelikli kamu hizmetinden yararlanmasını engellemeyi amaçlamaktadır. Cumhuriyet Halk Partili belediyeler olarak bugüne kadar bu baskıların hiçbirine boyun eğmedik, bu baskıları mazeret görmeden çalışmaya devam ettik, bundan sonra da devam edeceğiz. Kamunun kaynaklarını yani halkın parasını en verimli ve adaletli şekilde kullanmayı, halkın parasını halk için harcamayı sürdüreceğiz.

5 – İktidarın ranttan yana siyasi tercihleri nedeniyle ortaya çıkan ekonomik krizin yükü halkın omuzlarına yüklenmek isteniyor. Bu ekonomik darboğazın yol açtığı ağır koşullara karşı Cumhuriyet Halk Partili belediyeler olarak kadınların, gençlerin, emekçilerin, işsizlerin, emeklilerin, çiftçilerin, üreticilerin, yanında en güçlü şekilde duruyor, ihtiyaç sahibi olan her kesime sosyal koruma sağlıyoruz. Geçim krizine karşı CHP’li belediyeler, iktidarın bütün saldırılarına ve engelleme girişimlerine karşı halkın sığındığı güvenli limanlar olmaya devam edecek. Gelecek seçimlerde iktidar olup Türkiye’yi bu ağır ekonomik ve sosyal krizden çıkarıncaya dek halka bir nebze olsun nefes aldırmak için çalışmaya devam edeceğiz. Yine bu anlayışla belediyelerimizde çalışan emekçilerimizi enflasyona ve pahalılığa karşı koruyacak, iktidarın aksine emekçileri açlık sınırının dahi altındaki ücretlere mahkum etmeyeceğiz.”

Paylaşın

Erdoğan: Millete Tepeden Bakan Bizden Değildir

AK Parti Kahramanmaraş İl Kongresi’nde açıklamalarda bulunan Erdoğan, Biz değişimin hayatın her alanı gibi siyasetin de tabii parçası olduğuna inanan bir siyasi partiyiz” dedi ve ekledi:

“Partimizde kadrolar değişir, devletimize, vatanımıza, bayrağımıza olan bağlılığımız değişmez. Partimizde kadrolar değişir, Türkiye’yi birlik içinde, dirlik içinde, tarihinde hiç olmadığı kadar güçlü bir şekilde geleceğe taşıma hedefimiz değişmez. Millete tepeden bakan bizden değildir. İnsanlarımızı bölen, kutuplaştıran bizden değildir.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Kahramanmaraş 8. Olağan İl Kongresi’nde açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle: “Kara günler geride kaldı. Depremin üzerinden henüz 21 ay gibi kısa sayılabilecek bir süre geçmesine rağmen, şehirlerimizin çoğunun yeni siluetleri şekillenmeye başladı.

Maraş’ı beraberce yeniden inşa ediyoruz. Kongremize gelmeden önce deprem konutlarının kura törenini gerçekleştirdik. Bu konutların 3 bin 499’u Kahramanmaraş’taydı. Ayrıca şehrimizde büyük bir spor kompleksinin yapımına da başlıyoruz. Biz başarıları büyüdükçe tevazuları da büyüyen bir kadroyuz. Yeni binalarımız köy evlerimiz konutlarımız birer birer büyüyor.

Konuttan hastaneye, okuldan parka kadar gözlerinin önünde yükselen yeni yerleşimleri inkar eden bir zihniyetle karşı karşıyayız. Şehirlerimizin imarının mümkün olmadığı yalanını körüklemişlerdi. Bize enkazın altında kalacak diyen zat, önce seçim sandığının sonra kurultay sandığının altında kalarak bay bay oldu. Şimdi ne yüzüne bakan ne kapısını çalan var. Sürekli bize sataşıyor. Eski genel başkanın kötü mirasını maalesef, yeni genel başkan da aynı şekilde devam ettiriyor. Yapıcı muhalefet diye bir kavram lügatlerinde yok.

AK Parti milletin kurduğu, milletin iktidara getirdiği, milletin demokrasi hak özgürlük eser ve hizmet siyasetine meftun olduğu, yeri geldiğinde ayar verdiği bir partidir. Sandıktan çıkan mesajları öpüp başımızın üstüne koyduk. Eksiklerimizi tamamlayacak, vizyonumuzu güçlendirecek çalışmaların hazırlığını yapıyoruz.

“İnsanlarımızı bölen, kutuplaştıran bizden değildir”

Biz değişimin hayatın her alanı gibi siyasetin de tabii parçası olduğuna inanan bir siyasi partiyiz. Partimizde kadrolar değişir, devletimize, vatanımıza, bayrağımıza olan bağlılığımız değişmez. Partimizde kadrolar değişir, Türkiye’yi birlik içinde, dirlik içinde, tarihinde hiç olmadığı kadar güçlü bir şekilde geleceğe taşıma hedefimiz değişmez. Millete tepeden bakan bizden değildir. İnsanlarımızı bölen, kutuplaştıran bizden değildir.

Bölgemizde yanan ateşi ülkemize sıçratmak için her yolun denendiğini görüyoruz. Artık herkes biliyor ki Türkiye birilerinin deneme tahtası, gerginlik hattı, istikrarsızlık üretme alanı değildir. Türkiye artık, hadi çocuklar günü geldi deyince harekete geçirilen kuklalarla darbe yapılacak, siyaseti, ekonomisi dizayn edilecek bir ülke değildir.

Türk, Kürt, Zaza, Arap, Sünni, Alevi fark etmeksizin 85 milyon hepimiz biriz, beraberiz, kardeşiz, bu ülkenin eşit vatandaşlarıyız. Türkiye’nin gelecek vizyonuna ayak bağı terör prangasını parçalayıp atmak istiyoruz. Bölgemizdeki kritik gelişmeler, iç siyasetimiz bunun için elverişlidir. Terörsüz Türkiye’yi inşa edeceğiz. Cumhur İttifakı olarak, terör sorununu kaynağında çözme irademiz, hiç olmadığı kadar güçlüdür. Bu hedefe ulaşmak için cesur, kararlı, yeni ve çok iyi planlanmış adımlar atmaktan çekinmeyeceğiz.”

Paylaşın

Özel’den İktidara Sert Sözler: Pandemide Beş Maske Dağıtamayanlar…

Halkın Belediyesi Halkın İradesi Belediye Başkanları Toplantısı’nda konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Pandemide vatandaşa 5 maske dağıtamayan iktidar, CHP’li belediyeleri engellemenin derdine düştü” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, CHP Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen Halkın Belediyesi Halkın İradesi Belediye Başkanları Toplantısı’nda konuştu. Özel’in konuşması şöyle:

“Aralık ayının sonuna doğru hem başkanlarımızın kendilerine hem genel merkezimize üzerinde konuşacağımız, tartışacağımız, eksikliklerimizi gidereceğimiz, iyi yaptığımız işleri ortaklaştıracağımız bir süreci müzakere edeceğiz. Büyükşehirlerimiz, 21 il belediyemiz, yüksek nüfuslu çoğu ilçemiz tamamlandı; 50 bin nüfusun üzerindeki ilçelerimizde ölçümler devam ediyor. O süreçlerden aralık ayının sonunu beklemeden bana ifade edilen şudur: Şu ana kadar ölçülen belediye başkanlarımızdan memnuniyet oranının ortalamadaki artışı seçim gününe göre yüzde 8,5’tur.

Hepinizi yürekten tebrik ediyorum. Seçim günü ortalamamız yüzde 38’di Türkiye’de, şu anda ortalamamız yüzde 46’ya gelmiş durumdadır. 8 puanlık artışla ‘bugün seçim olsa bu belediye başkanına oy veririm’ diyenlerin toplamı bizim açımızdan yüzde 46’ya ulaşmış durumda. O gün elde ettiğimiz büyük başarı, gelecekteki büyük başarılar için kendimize sorumluluk yüklediğimiz o gecenin çok ilerisinde olduğumuzu, ayrıca sizlerin illerinizde, ilçelerinizde partiyi de yukarı çektiğiniz ve birinci parti olmasında emeklerinizin ne kadar yüksek olduğunu rakamlar gösteriyor.

Seçim gecesi otobüsün üstünden 2019’da Cumhur İttifakı’ndan devraldığımız İstanbul, Ankara, Adana, Mersin ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlarımıza daha önceden bizde olup AK Parti’den bu belediyeleri devralmamıza vesile olmuş halkçı belediyecilik uygulamalarını sürdüren İzmir, Muğla, Tekirdağ, Aydın ve Eskişehir’e ve ‘artık ben de israf istemiyorum, hizmet istiyorum’ diyen ve AK Parti’nin, MHP’nin belediyeciliği yerine halkçı belediyeciliği tercih edenlere önerdiğimiz ve hemşerileri tarafından bağırlarına basılan Manisa, Denizli, Balıkesir ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlarımıza otobüsün üstünden teşekkür etmiştim.

Deprem bölgesinden Adıyaman’ı, Kastamonu’yu, Kırıkkale’yi ve seçim gecesi sevindiğimiz, kimine şaşırdığımız ama bütün Türkiye’yi şaşkına çeviren Kilis’i, adını anamayacağım 400’ün üzerindeki belediyeyi her biriniz adına kutluyorum. Yenisiyle eskisiyle Türkiye nüfusunun yüzde 65’ini, Türkiye ekonomisinin yüzde 78’ini, Türkiye’de turistin ayak bastığı toprakların yüzde 91’ini CHP’li belediyeler yönetiyor. Bu yaptığımız ölçümler, parti seçmen kırılımları, 2019’daki iki İstanbul seçiminde AK Parti’ye oy verip bu seçimde CHP’ye oy veren kadın seçmenin durumuna baktığımızda ya da geçmişte CHP’ye hiç oy vermemiş Ankara’da milliyetçi-muhafazakar seçmenin oy davranış değişiminde ya da Türkiye’de ilk kez 7 bölgede birden il belediyesi olan tek parti olduğumuzun gerçeğiyle… AK Parti’nin Ege’de il belediyesi yoktur çünkü kusura bakmasınlar hepsini siz kazandınız.

Ege’de ilk kez CHP’ye oy vermiş seçmenlere bakarak bu seçmenlerin oy verme davranışını ne değiştirdi ve şimdi ne durumdalar diye baktığımızda ortaya bir şey çıkıyor: Vatandaşa dokunan, özellikle kadına, çocuklu kadına dokunan, evlerin içine gönül bağıyla giren, o evdeki yoksulluğa bir nebze çare olabilen, ayda 1-2 kere de olsa eve et sokabilen, doğal gazı kesilmiş evin faturasına omuz veren, evdeki çocuğu hiçbir yere bırakamadı diye çocuğunu kreşe kabul eden, dolayısıyla kadını istihdama yönlendiren, 1 yerine 2 asgari ücretin eve taşınmasına sebebiyet veren kreşleri açanlar ve Anne Kart verip çocuğunu annesine, kardeşine bırakacak ve işe koşacak kadına ya da evde ayrı ayrı doğal gaz yakmak yerine kardeşlerin bir araya gelebildiği ücretsiz ulaşımla ve gündüz doğal gaz faturasından tasarruf edebilmek gibi tahayyül dahi edemeyeceğimiz katkıları gören kadın seçmenler ilk kez CHP’ye yoğunlaşan ve CHP’nin AKP Parti’yi en açık şekilde geçtiği seçmen gruplarından bir tanesi oldular.

“Rakamların bize gösterdiği tabloyu saray da görüyor”

Öyle bir noktadayız ki bizim gördüğümüzü onlar da görüyor. İstanbul sokaklarında bir kolunda çocuğu, çantasından bir şey çıkarana kadar otobüsün önünü kesen Anne Kart çıkarıp Ekrem Başkan’a kalp yapan kadını sokakta görmeyenler, bugün ankette görüyorlar. Ya da veresiye defterinin pandemide Ankara’da kapatılmasını sadece reklam için koyduğumuz bir şey gibi görenler aslında o gün ‘defter kapandı, ABB’nin organizasyonuyla birisi geldi borcunuzu kapattı’ dendiğinde gırtlağı düğümlenen amcanın sandıkta ne yapacağını göremeyenler anketlere bakınca ne yaptığımızı ve samimi duygularımızın karşı tarafa nasıl geçtiğini çok iyi görüyorlar.

Halk Et’inden okul sütüne kadar, Hoş geldin Bebek’ten okulun ilk haftası verilen, sonra da ara ara içi doldurulan kırtasiye kitlerine kadar, okuldan çeşmeden su içilemezken parası olmayanın tuvalet çeşmesine yönelmemesi için okul sebiline kadar ya da üç kap sıcak yemeğine, üniversite öğrencisine dağıtılmasına bile zorluk çıkarılmaya çalışılan sabah çorbasına kadar her birisi buralarda oturan sizlerin eseri olan bu işlerin ne yaptığını vatandaş hissediyor ama artık saray da ölçümlerde görüyor. Geçen seçimin başarısında büyük pay sahibiydi bu, bu seçimde Sosyal Demokrat Belediyeler Eşgüdüm Konseyi’nde çalıştığımız Yılmaz Büyükerşen’in başında olduğu ve belediyerimiz eğittiğimiz, denetimlere hazır hale getirdiğimiz ve aralarındaki eşgüdümü sağladığımız çalışmaların yeni yeni meyvelerini aldığımız noktada rakamların bize gösterdiği bu tabloyu saray da görüyor.

‘Ne oldu da bunlar birden bu hale geldi’ derseniz, ilk 6 ayın belediye anket sonuçlarını gördüler ve bunun üzerine iki şeye kalkıştılar: Bir tanesini yapıyorlardı, artırdılar. CHP’yi kendi içindeki sorunlarıyla boğuşan, her an kurultay tartışmaları yaşayan, kurultaylarında kavgalar yaşayan, tartışmaların bitmediği bir parti gibi göstermek. Buna gerçekten emek, troll verdiler, bütçe ayırdılar. Bu konuda bir iki tane çatlak sesi büyüttüler ama bu konuda haklarını teslim etmek lazım, 81 il başkanı Tüzük Kurultayı’na gelirken dediler ki; ‘Bir yıl önce bize ve örgüte verilen bütün sözler tutuldu.

Sokakta kavga yok, sokakta olmayan kavgayı bu salona taşımayız.’ 81 il başkanı, 1 yıl önce yaşanan Cumhuriyet tarihin tek genel başkanının seçimle değiştiği o süreçten üzerinden daha 10 ay geçmişken hep birlikte durdular ve sahiplendiler, birliktelik mesajı verdiler. Biz partiyi nasıl yöneteceğimize büyük bir mutabakatla karar verdik. Ardından birkaç başka sözü de yayınladıkları bir deklarasyonla sokakta CHP’nin iktidara yürüyüşünün ayak sesleri var, sokakta işsizlik, yoksulluk, güvencesizlik, hayat pahalılığı konuşuluyor ve bunlara CHP’nin çağrı olabileceği konuşuluyor, bunun dışında bir şey konuşmayı doğru bulmuyoruz’ diyerek sarayın oyununu boşa çıkardılar ve CHP’nin hiç yaşamaması gereken ve gerçekte yaşadığı ama sosyal medyada köpürtülen tartışmalarına noktayı koydular.

Bu salondaki sizleri her türlü iftirayla itibarsızlaştırmak, ekonomik olarak zorda bırakmak, başaramıyor gibi göstermek ve bir yandan da size iftira atarak haksızlık ve hukuksuzluklarla CHP’nin belediyeciliğinin ilk 8 ayda yazdığı destanı gölgelemek. Bununla mücadele ettiğimiz zorlu, ağır bir süreçteyiz. Onun için buradayız, biriz ve beraberiz. 2019 seçimlerinden önce biraz önce bahsettiğim İstanbul’la, Ankara’yla, Mersin’le, Adana’yla, Antalya’yla Cumhur İttifakı’ndan büyükşehirlerin kiminin 25-30 yıl sonra alındığı sürecin yaklaşmakta olduğunu gördüklerinde, o günlerde artık o seçim onlar için çantada keklik değilken o karalamalara rağmen kazandık. Pandemide vatandaşa 5 maske dağıtamayan iktidar, CHP’li belediyeleri engellemenin derdine düştü.

Vatandaşın yaptığı bağışlara el koyarak, aşevi hesaplarına el koyarak pandemide vatandaşı aç bırakmayı göze aldı. CHP’li belediyelerin maske üretmesine engel olarak vatandaşı koruyacak maskesinden etmeyi göze aldı. Dayanışma hesaplarındaki milyonlarca lira, dakikalar içinde toplanan paralara el koydu ve hizmetlerin yapılmasına engel oldu ve sürecin sonunda seçimlere gittiğinde gördük ki bunu yaptığı belediyelerden Hatay’ı istisna tutarak hiçbir tanesini kaybetmediğimizi, üstüne yenilerini eklediğimizi ve inanılmaz bir başarı elde ettiğimizi gördü. O gün biz kazanmayı öğrenirken Tayyip Bey belki bu sefer kaybetmeyi öğrenmiştir dedik -yaptığı bütün engellemeler ve kötülükler hatırlatıldı- ama görüyoruz ki Tayyip Bey kaybettiğinde hazmetmeyi öğrenemiyor ama emin olsun ki böyle küçük sınavlarla öğrenemiyorsa sınavın büyüğü gelecek, o nasıl kaybediyormuş millet ona ilk seçimde gösterecek.

Biz hiç şüphesiz kadınlara, gençlere, bilime güvenerek oluşturduğumuz her yapıda kadın-erkek eşitliğine doğru adımlar atarak; kadınları, gençleri daha çok adaylaştırarak ve halkımızın bunu istediğini düşünerek buna çok olumlu karşılıklar aldık. Buna devam edeceğiz. Belediye başkanlarımızdan tüm süreçlerde yaklaşmakta olan CHP iktidarına ihtiyaç duyacağımız insan gücüne yönelik olarak tasarruflar yapmalarını hep istedim ama bundan sonraki dönemde gençlere ve kadınlara daha da fazla önem verilmesini ve bu konuda gayret gösterilmesini de size emanet ediyorum.

‘Seçim gecesi 22 yıl sonra ilk defa yenilen Erdoğan, balkona çıkıp dedi ki, ‘Dik duracağız ama dikleşmeyeceğiz.’ Bire bir aynı ifadeyi 2019’da da kullanmıştı, bu sefer milletle dikleşmeden 3 ay durabildi. İlk günlerde Meclis’te kendi grubuna bir talimat verdi, o talimat: ‘Türkiye Belediyeler Birliği, Tarihi Kentler Birliği, Marmara Belediyeler Birliği seçimlerinde belde belediyeleri de oy kullanabilsin.’ Doğu ve İç Anadolu’da yoğun olarak onda olan belde belediyelerinden istifade etmek suretiyle bu yapıların başkanlıklarını bize vermemeyi göze alıyorlardı ama o günlerde hem CHP’nin takındığı tutum hem milletimizin bize göstermiş olduğu güven ve o konuda kendilerine yaptığımız net ve sert uyarılar buna yeltenmemelerini sağladı.

3 ay dayanabildiler ve çok yönlü saldırıyı başlattılar. Temmuz ayı yaklaşırken SGK ve vergi borçları açısından belediyelerin tüzel kişiliklerine geçmişten birikmiş -şunu hepimiz biliyoruz ki her seçim döneminde af çıktığı için ve bu af çıktığında borcu olmayan belediyeler, yani SGK ve vergi borcunu ödemiş olan belediyeler diğerleri tarafından ‘Bizim gibi ödemeseydin, o faizi oraya vereceğine millete hizmet ederdin’ öğrenilmişliğiyle çok sayıda belediyede ama bilhassa AK Partili belediyelerin tamamında SGK ve vergi borçları dağ gibi bekliyordu.

CHP’li belediyelerin çoğunda meclis çoğunluğu olmadığı için, borçlanma yetkisini de meclis vermediği için, millete hizmet vermek için bankadan borç dahi alamadıkları için vergiyi ve SGK’yı ödemek yerine onu ileriye bırakarak acil hizmetleri görmeyi tercih ettiler. Bunun böyle olduğunu benden daha iyi Tayyip Bey biliyor. Bunun böyle olduğunu benden daha iyi Tayyip Bey biliyor. En borçlu belediyelerin AK Parti’li belediyeler olduğunu, CHP’de bulunan büyükşehirlerin de borç stoğunun AK Parti döneminden geldiğini hepimiz biliyoruz zaten. Tuttu bunu yaparak belediyelerin özellikle AK Parti döneminde borçlar birikmiş…

Yani yemeği AK Parti yemiş, hesabı faiziyle birlikte CHP’den bir kere daha alacak. Bu talimatı verdi, gerçekten zorlandık. Gerçekten kapalı oturumda ifade edilen rakamlar, yapılandırılsaydı, faizleri kaldırılsaydı, eşit taksitlere bölünseydi inanılmaz hizmetlere dönüşecekti. Bugün yapılanların fevkinde hizmetler yapılacaktı. Ama mazeret bilip de hizmeti durdurmadık. Arkadaşlar, güçlü mali disiplinleriyle bu işleri aştılar. Şimdi geldi belediye iştiraklerinde de kanunen yapamaz. Kanun çıkarması lazım. Meclis’e getirdi, geri püşkürttük. Cumhurbaşkanlığı Kararı’yla… Adım gibi biliyorum, Anayasa Mahkemesi bozar kanun yapsa.

Kanun yapmıyor, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi de yapmıyor. Karar yapıyor ki Danıştay’dan bozduramayalım diye. Böyle uyanıklıklarla belediye şirketlerine yöneliyor. Temel amaç, belediye şirketleri çalışana maaş ödeyemesin. Çöp aksasın. Biraz önce övündüğümüz sosyal yardımlar aksasın. Sanıyor ki bu olunca CHP, milletin gönlünde edindiği yerden düşecek. Sayın Erdoğan açıkça söylüyorum. Bunu yaptığında milletin gönlünden biz düşmeyiz. Biz geçmişte de nasıl bu işlere kalkıştığınızda kocaman afişlerle tam sizi şikayet edecekken, son gece korkup da geri çektiğini uygulamaları hatırlatırım. Bu yaptığınızı Türkiye’de duymayan bir kişi bile kalmayana kadar milletimize en güçlü şekilde anlatırız. Sizin bu yaptığınız döner yine sizi vurur.

CHP, hizmet aksarsa, aksatanın siz olduğunu anlatacak kabiliyette okuduğunu anlayan, duyduğunu anlayan, bunu çok iyi anlatabilen bir örgüte, üyelere ve seçmen yapısına sahiptir. Türk milleti de bir iş aksıyorsa, o işi gerçek aksatanın kim olduğunu görürse onu gönlünden düşürür. Siz 31 Mart’ta milletin gönlünden düştünüz. Milletin gönlünü kazanmanın yolu çelme çakmak, çirkef atmak, tekere çomak sokmak olamaz. Millet sizi bu hareketlerle tekrar dönlüne koymaz. Ama bu hareketler yerine hizmette yarışmak, mesela ‘Kreş mi yapıyorlar? Biz de bütün mahallelere kreş yapalım’ deseniz.

‘Yurt mu yapıyorlar? Bütün öğrencilere yurt yapalım’ deseniz veya ‘Sosyal yardım mı? En alasını yapalım’ deseniz, ‘Asgari ücreti 35-40 bin yapalım’ deseniz o zaman milletin gönlüne girmek mümkün olur. Biz milletin gönlünden düşmeyiz ama siz bu sefer gözünden de düşerseniz. Gönülden düşenin, gönüle girme ihtimali vardır. Ama bu millet gözünden düşene dönüp bir daha bakmaz. Bunları yapın. Kötülüğü yapın. Milletin gözünden düşün. Bir daha da millet dönüp size bakmasın. Ben bu yaptıklarınızın hepsinin arkasındayım.

Yapın Tayyip Bey. Milet görmüyor mu? Tekirdağ’da Süleymanpaşa Belediyesi bizdeyken, borçlara karşı yapılandırmayı reddet, bir dönem kendi hatamızdan size kaybettik. Borçların hepsi ödenmiş. Ne kadar iyi dedik. ‘Dört tane arsa vermişler’ dediler. Dedim helal olsun belediye başkanına. Arsayı vermiş, borcu sildirmiş. Dediler ki ‘üstünde cami de var ama’. Eğer belediye AK Parti’li ise belediyeye üstünde cami olan arsayı, arsa bedeli üzerinden borçlardan düşen ama CHP olunca tüm tekliflere karşı ‘Aman ha bunlara yağmurlu havada su vermeycektik.

Saray’dan talimat böyle’ diyen bir kamu yönetimi anlayışı var. Şimdi arkadaşlarımız bundan sonraki dönemde bütün yapıcılıklarıyla, bütün iyi niyetleriyle, kamu görevlilerinin devlet memuru olduğuna inaçlarını muhafaza ederek, bir partinin memuru olduklarını asla onlara yakıştırmadan, AK Parti ve MHP’li belediyelere yapılanların bir benzerlerini talep ederek, en iyi diyalog zeminini sürdürmeye devam edecekler. CHP’nin belediye başkanları kavga eden, sorun çıkaran, inatlaşan değil, diyalog kuran, sorun çözen ve kamu yöneticileridir.

Bu çizgimizin dışına çıkmaya, Tayyip Erdoğan’ın yaptıklarının hiç bir tanesi ve bize yaptıklarının hiç bir tanesi bu çizginin dışına çıkmamıza sebebiyet vermeyecektir. Kapalı oturumda da belediye başkanlarımızın sıkça ortaya koyduğu bu irade, benim açımdan da son derece kıymetlidir. Milletimiz bilsin ki SGK ve vergide birikmiş yıllardır faizi birikmiş ve şimdi CHP’li belediyelerde alacaklarından keserek yani vereceği maaştan, yapacağı kreşten keserek, dağıtacağı etten, sütten, çocuk bezinden keserek, CHP’den kesilenlerin aslında iflahı kesilmiş milletin gırtlağından, sofrasından, evladından ve huzurunda kesilmeye çalışıldığını görmek gerekiyor.

”İğrenç bir iftirayı, kirli ellerle üzerimize sürmeye çalıştılar”

Bu tartışmalar yetmezmiş gibi bir de CHP belediyeciliği sandığınız gibi şeffaf, sandığınız gibi temiz bir belediyecilik değilmiş algısını yerleştirmek için bir kumpasın içerisinde girdiler ama çıkamadılar. Kendilerine bir dönem nasıl kazanıyorlar diye sorulduğunda ‘Çalıyor ama çalışıyor’ diye lakap bile takılmasına bıyık altından gülüyordu bunlar. Millet o çalmaların çalışma ile örtülmediğini ve artık o arsız yaklaşımların hizmetleri nasıl aksattığını görünce bunları gerekli cevabı vermişti. Şimdi ‘biz temiziz’ diyemeyenler, ‘tencere dibin kara, seninki benden kara, CHP’de bizim gibi. Onlar da aslında temiz belediyecilik yapmıyor’ gibi iğrenç bir iftirayı, kirli ellerle üzerimize sürmeye çalıştılar.

Bu tartışmanın adı geçtiğimiz aylarda konser tartışmasıydı. Bilmiyor mu elimizdedir, bizden daha pahalıya konser yapan 46 tane AK Parti belediyesi vardır. Bilmiyor mu onları söyleyeceğimizi? Ama dediği, ‘Biz yapıyoruz ama onlar da yapıyor’ Oysa şunu ifade etmek isterim ki aramızda fark şudur, AK Parti’nin de güvendiği şudur; Kirlenirken birinciliği beyaza verdiler. Bütün renkler kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler. Bu CHP’nin beyaz olduğunu kabul edip, kendisinin kir tutmadığı gerçeğini de içselleştirmiş bir anlayış.

Bembeyaz bir A4’e kurşun kalemle bir nokta koysam yüz metreden görünür. Bizim zaten gri kağıdımız. Üzerine yazsam ismini, o bile okunmaz mantığıyla bize kara çalmaya çalıştılar. Bunlar ispatlandı ve net olarak söylendi ki biz ne teftişten korkarız ne de yaptığımız işten şüphemiz var. Son derece açık, son derece şeffaf. Karşılaştırıldığında AK Parti’nin yaptıklarından kıyaslanmayacak kadar ve hem ölçeği açısından hem de yapılan iş açısından, hizmet açısından belediye başkanlarımızın veremeyeceği hiçbir hesabın olmadığı ortaya çıktı o yüzden sustular. Yoksa susar mı? Altı ay konuşması lazım.

Sayın Erdoğan’a bizim millete veremeyeceğimiz hiçbir hesabın olmadığını söyleyerek şunu söylüyorum; Biz hesap sorduracaksanız, ilk önce çok güçlü delilleriniz ve çok temiz, özgüveni yüksek ekibinizin olması lazım. Ben bunu yapabiliyorum. Bunu yapamadığınızı, konser meselesi ortaya çıktıktan bir hafta sonra hep beraber gördük. Bir hesap soracaksanız, Bülent Arınç’ın deyimiyle ‘Ankara’yı parsel parsel satanlardan ya da kendi ifadenizle İstanbul’a ihanet edenlerden’ sormaya başlayabilirsiniz. Siz sormazsanız, biz soracağız. Önceki dönemlerdeki yolsuzluklarıyla ilgili İstanbul Büyükşehir’in 36, Ankara Büyükşehir’in 40, memleketim Manisa’yı sadece örneklendiriyorum; 8 dosyayı dört başı mamur hazır ettiklerini ama bu konuda ne savcıların ne de kamudaki yargı organlarının parmak bile kıpırtatmadığını bir kez daha ifade etmek isterim.

Baktılar ne yaparlarsa yapsınlar olmuyor. Bu kez seçimle kazanamadıkları belediyeleri masada çalmak için harekete geçtiler. Türkiye’nin en büyük ilçesi Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atamaya kalktılar. Bir şafak operasyonunda kamu kurumu olan belediyenin kapısını balyoz ile kırıp, eş zamanlı olarak belediye başkanımız olan Ahmet Özer’in evine çilingir ile balyozla gidip, sese uyanıp kapıyı açan eşini ittirip, uyandırılmasına bile izin vermeyerek, onurunu kırmaya çalışarak kendisini gözaltına alanlar ve o gözaltıyı FETÖ’nün ilk döneminde olduğu gibi avukatsız yapanlar, oradan sözde topladıkları sözde delillerle yalandan tutuklama yapanlar, tutuklamasına yapılan itirazın diğer mahkemede ‘bunda tutuklanacak bir şey yok ama bir gizli tanık var’ demesiyle yeni bir faza girdiler.

Attıkları yalanların arkasından çekildiler, sürdürmediler. Şimdi bir gizli tanık eliyle tek sanıkta bir aydır, 200 sanığa dört günde iddianame yazdım’ diye böbürlenen bir savcı, tek bir sanığa bir aydır iddianame yazamıyor. Ben buradan Ahmet Özer’i selamlayacağım ama Ahmet Özer‘i şöyle selamlayalım. Sevgili kızı Serap ve değerli oğlu Serhan aramızda. Onların şahsında Ahmet Başkan’a bu salondan selam yolluyoruz. Ahmet Başkanımızın arkasındayız, Ahmet Özer suçsuzdur, evlatları da ailesi de Cumhuriyet Halk Partisi ailesi de Ahmet Özer‘le gurur duymaktadır.

Ardından biraz önce bu kürsüde olan Ovacık Belediye Başkanı. Üç dönemdir kazanır, üç dönemdir. Tunceli’ye giden bilir, bir elinde parti bayrağı bir elinde Türk Bayrağı olan, ağzından gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü düşürmeyen, en zorlu dönemlerde hizmet vermiş ve hep ama hep mağdurun yanında olmuş garibanın yanında olmuş, çalışkan, namuslu hepimizin gözbebeği biridir Mustafa Sarıgül. Ve bu Mustafa Sarıgül bundan 12 yıl önce, savcının ricasıyla, ‘Biz götürürsek askerlerimiz şehit olur, sen bir konuş.

Zaten aile CHP’li, sen bir konuş, siz götürün’ dedikleri bir cenazeyi belediyemiz götürdüğü için CHP’li aileye taziye yaptığı için ve ölenin suçu üzerinden anası, babası, taziye yapan komşularının sorumlu tutulduğu bir süreç bundan iki yıl önce akıllarına geldi. On yıl sonra dava açtılar. Yargıladıkları hemen herkes beraat etti. Elinde belediyesi var diye, kayyum atamaya bahane olabilir diye Mustafa Sarıgül’e ceza verdiler. Ona ne ceza verirlerse versinler, o kendi ailesinin de Ovacık’ın da Tunceli’nin de Cumhuriyet Halk Partililerin de vicdanında suçsuzdur, tertemizdir, bu partinin bir evladıdır. Onu da saygı ile selamlıyorum.

Buradan bir teşekkür, hep eleştirilerde bulunduk, bir teşekkür: Çok büyük bir kısmı muhalefete, bir kısmı da iktidarın küçük ortağına gelecek. Bu yaşananların hepsi OHAL’de çıkarılmış bir kanun hükmünde kararnamenin ürünüdür. Külliyen kanunsuzdur, hukuksuzdur, Anayasa’ya aykırıdır. Daha soruşturma açılırken, yani içinizden herhangi birine bir terör örgütünün adını anarak soruşturma açıldığı gün kayyum atamayı meşrulaştırır. Belediye meclisini ‘Hepiniz teröristsiniz, vekili de oradan seçmeyeceğim’ der ve bunu iki ayda bir sürdürürler. Buna, zaman zaman kavga eden, bir birinden ayrı düşünen, bugüne kadar hiçbir konuda bir araya gelmemiş Meclis’teki bütün partiler bir araya geldiler.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin yanında DEM’in, İYİ Parti’nin, Saadet’in, Gelecek’in, DEVA’nın, Demokrat Parti’nin, Yeniden Refah’ın, Emek Partisi’nin ve Türkiye İşçi Partisi’nin birlikte imza attıkları bir teklifle, bu kayyum uygulamasına son verecek teklifimizi Meclis’e ilettik. Evveli gün de Milliyetçi Hareket Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı bir kanun yoluyla bu kayyum işinin ortadan kaldırılabileceğini söyledi. Ben bu kadar olumsuzluk içinde saray bütün hesaplarıyla muhalefeti parçalamaya çalışırken, hele hele kayyum meselesinden muhalefeti birbirine düşürmeye hesap ve kitap kurulmuşken, bu hesabı bozan tüm siyasi partilerin genel başkanlarının şahsında kurumsal kimliklerine, üyelerine yürekten teşekkür ediyorum oyunu bozdukları için.

Milliyetçi Hareket Partisi’ne de diyoruz ki bu sefer bu değerlendirme, samimiyse ve eğer ittifak ortağınızın her dediğine, her yaptığına bugüne kadar verdiğiniz kayıtsız ve Meclis tarihi için takdire şayan desteğe bu sefer iktidar partisinden bir seferlik istediğiniz bu yaklaşıma destek bulabilirseniz, Türkiye’yi büyük bir ayıptan, demokrasimizi büyük bir cendereden kurtarmış olursunuz. Milliyetçi Hareket Partisi’nin o yaklaşımını da kıymetlendirdiğimi ve dikkatle takip edeceğimizi, bu hafta içinde de kendileriyle temas kuracağımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum. Hiçbir hamleden sonuç alamayanlar, bu işlere kalkıştılar, bugün de bir benzer durumla karşı karşıyayız. Aldılar, hiçbir şey dememişler. Dün tutukladılar, ‘Gizli tanık var’ demişler.

Burada yaşanan, Ahmet Özer’in yaşadığından ya da daha önce gizli tanık iftiraları ile görevinden alınan belediye başkanlarının yaşadıklarından farklı değil. Örneğin, Diyarbakır Belediye Başkanı, doktordu, bir yıldır milletvekiliydi. Bir yıl önce temiz kağıdı almıştı. Bir kez daha temiz kağıdı aldı, belediye başkan adayı oldu. Seçim gecesi soruşturma başlattılar, ‘Gizli tanık var’ diye. Gizli tanık ifade verdi, ‘Bir teröristi şu özel hastanede ameliyat etti’ diye. Ceza verdiler. Ceza istinaftan da onaylanıp Yargıtay’a gitti. Yargıtay’a savunma avukatları, o ifadeyi veren kadın gizli tanığın o akşam İstanbul’da bir başka özel hastanede kamera altında altı kere koridordan gelip gidip bir ameliyathanede bir başka hastanın ameliyatına eşlik ettiğini ispatladılar.

O kadar berraktı ki görüntüler, o kadar netti ki Selçuk Mızraklı’nın o dakika serbest bırakılmasını beklersiniz. Kararı bozdu Yargıtay ama tutukluluk haline devam ettirdi. Ameliyathaneden başka bir gizli tanık buldular arkadaşlar. O gizli tanıkla şimdi dosya tekrar Yargıtay’a yollandı. O kadın ve o ifade yalanmış ama ‘Paspas yapan birini bulduk. Selçuk Mızraklı bu ameliyatı yapmış’ diyorlar. Gizli tanık böyle bir ahlakın ürünüdür. O yüzden Ahmet Özer’i de Remzi Çalışkan’ı da ve onların şahsında aslında onların hizmet etmek, yüzünü güldürmek zorunda olduğu hem Esenyurtluları, hem Genel İş’in emekçilerini bir kez daha buradan onların şahsında saygı ile selamlıyoruz.

Biraz önce kreşlere nasıl saldırdıklarını ifade etmiştim. Bir tane kreş açmamışlar, 653 kreş açtık. Yazı yollamışlar, ‘Kapatın’ diye. Millete şikayet ettik. Kadınlar geldi, İstanbul’da isyan ettiler. Ekrem Başkan’ın karşısına geçmiş diyor ki, ‘Siz bu kreşi açtınız, ben 20 bin lira kreş parası bulamıyordum. Çocuğu kreşe verdim, işe gittim. Allah sizden razı olsun’. İşte o kadın ile uğraşan bir akıl var. O akıl ‘Kreşleri kapatın’ dedi. O kadın onun ağzını kapatınca ‘Biz kreş demedik, ilkokul dedik’ dedi. Yazıya rağmen. ‘Zaten bu CHP kandırıyor.

Kreş ve gündüz bakım evi diye bir şey olmaz’ dediler en son. Ben de öğrendim ki en son Cumhurbaşkanlığında, sarayda, külliyede kreş ve bakımevi varmış tabelası kocaman, önünde de Emine Hanım’ın resmi var. ‘Milli Eğitim Bakanlığı bu sefer aynı yazıyı Cumhurbaşkanlığına yollasın’ derken ‘İki nüsha yazsın’ dediler. Çünkü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kreş ve çocuk bakım evi var, önünde de Murat Kurum’un fotoğrafı var. Bir tane de oraya yollasın. Ama Murat Kurum kreşe karşı değil ki. ‘Ben İstanbul’a belediye başkanı olursam her mahalleye bir kreş açacağım’ diye billboard asıyordu. Şimdi ‘Kreş olmaz, gündüz bakımevi olmaz, hiçbiri olmaz. Vatandaşı memnun etmeniz olmaz, baş edemiyoruz. Size de yaptırmayız’ bakış açısı var.

Ama şunu söyleyelim. Cumhuriyet Halk Partili belediyeler şu anda 653 olan kreş sayısını en kısa zamanda, birkaç ay içinde 1000’e çıkaracaklar, milletimize müjdeler olsun. Biz buradan ülkenin üzerine kabus gibi çökmeye çalışan bu kötülük şebekesine karşı açıkça meydan okuyoruz. Meclis toplantılarını, ihalelerini canlı yayınlayan belediyelerimiz tertemizdir, kir tutmaz. Devletten temiz kağıdı alıp, milletin oyu ile seçilen belediye başkanlarımıza uydurduğunuz suçlamalar yapışmaz. Sizin döneminizde, sizin döneminize göre 4-5 kat artan sosyal yardımlarımız ilaç gibidir; milletin dertlerine derman olur.

Kapatmak istediğiniz kreşleriniz ana kucağı gibidir, sarar sarmalar. Kent lokantalarımız Halil İbrahim sofrasıdır; paylaştıkça, bölüştükçe büyür. ‘Anne Kartımız’ fedakar annelere rahat bir nefes aldırır; kaygıları, dertleri hafifletir. Tarikatların kucağına ittiğiniz gençler için açtığımız öğrenci yurtlarımız, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün baba ocaklarıdır, baba evidir; kapısından girene güven verir. Öğrencilerimize karşılıksız verdiğimiz burslar, yardımlar hızır gibidir; zor zamanda imdada yetişir. Yaşlılara verdiğimiz evde bakım hizmetleri hayırlı evlat gibidir; her gün gelir, düzenli gelir.

Emekli evlerimiz güçten düşen yaşlılarımız için evladının evidir; kapıda elleri öpülür, sımsıcak bir sarılma ile buyur edilir, hep birlikte çaylar ve kahveler içilir. Çiftçiye, besiciye verdiğimiz destekler toprağa düşen bir tohum gibidir; yeşerir, büyür, serpilir ve mahsule dönüşür. Dalında kalan mahsulü üreticiden alıp, yoksula dağıtan belediyelerimizin yaptığı şey iyilikte yarışmaktır. Bizim sosyal belediyecilik anlayışımız coşkun bir ırmak gibidir; hem yatağına, hem çevresine hayat ve bereket taşır. Bunu milletimize taşıyanlar, yüreğinde sadece gurur taşır. Onlara atılan iftiralar vız gelir, tırıs gider. Hepinizle gurur duyuyoruz çok değerli belediye başkanlarımız.

Millet bize 31 Mart’ta bembeyaz sayfalar açtı. Eskisinden memnundu, yenisini açtı. Kimimize ilk sefer açtı. Bizim belediyelerimiz bembeyaz kağıt gibi. Ama AK Parti’nin belediyeciliği kir kaldırıyor, koyu, gri bir kağıt gibi. Bütün renkler kirlenirken, birinciliği beyaza verirler. AK Parti buna güveniyor. Bizim bu konudaki özenimizi, dikkatimizi en üst düzeyde tutmamız lazım. Bugüne kadarki gibi en üst düzey dikkatle devam etmemiz gerekiyor. Çünkü sizler Türkiye ittifakının belediye başkalarısınız. Her görüşten seçmenden oy aldınız. Herkese ayrımsız hizmet veriyorsunuz. Ama iktidar bu salona kayyumla saldırmaya çalışıyor. Belediyelerin gelirlerini keserek saldırmaya çalışıyor. Mallarına haciz getirerek saldırmaya.

Kumpasla, iftira ile saldırmaya çalışıyor. Bir topyekun saldırı başlattıklarına göre milletin temsilcilerinin yanıtı da topyekun olmalıdır, topyekun olacaktır. Bugün olduğu gibi buna karşı topyekun mücadele verilecektir.Önemli olan bu iftiralardan yılmamak, bunların yaptığı iftiralara aldırmamak ve bunlara karşı büyük bir dirençle ayakta durmak, dosta güven, olmayana kaygı vermek. Bugün bu yüzden burada toplandık hep beraber. Hem Ahmet Özer’e hem Mustafa Sarıgül’e sahip çıkmak için. Ya da Selçuk Belediyesi’ndeki örnek gibi yarın her birinize size özel saldırılara niyetlenenlere karşı hep bir arada durduğumuzu göstermek için.

Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ‘Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatan toprağıdır.’ Madem ki vatan toprağının şimdilik yüzde 65’i size emanettir, o toprağı ve üzerinde yaşayanların haklarını vatanı savunurcasına savunmaya devam edeceğiz. Unutmayın ki bu kürsüden söylemiştik, tekrar ediyorum, 31 Mart‘ta çok önemli bir sınav oldu, devletle millet yarıştı, millet kazandı. Bu millet, devlet kurmuş millettir, kurdukları tüm devletlerle gurur duyuyoruz ve kurulmuş son devlettir, ilelebet yaşatmaya kararlıyız. Ama zaman zaman devleti yönetenler, bu onurlu göreve sahip olanlar, güçten zehirleniyorlar.

Ve bazen devletin başına geçip millete buyruk veriyorlar Kenan Evren’in yaptığı gibi. Kenan Evren yaptı millet dinlemedi, Kenan Evren dediğini değil, kendi bildiğini seçti. Zaman zaman 28 Şubat sürecinde bütün haksızlıklara rağmen ama bazen de devlet gücünü kullananlar o süreçte, gerçekten haksızlıklar yaptılar. O süreçte yapılanlardan anneanneler ve nineler zarar gördü. Orada millet, emri verenlere değil kapıdan ordu evinin kapısından sokulmayan ninelere sahip çıktı. 15 Temmuz günü devletin kılcal damarlarından ilerleyen Tayyip Bey’le farklı yollardan aynı menzile ilerleyenler vardıkları yerden bu milletin üstüne tank sürdüler, F-16 ile Meclisi bombaladılar. Millet onlara karşı da direndi ve kazandı. 31 Mart’a gittiğimizde bu kez aynı kibre Tayyip Bey kapıldı. Gazi’nin savaş meydanlarından bilgi geçsin diye kurduğu Anadolu Ajansını bir ittifakın ajansı yaptı.

”Türkiye İttifakı karşınıza dikilecek”

Hepimizin vergileriyle ayakta tuttuğu TRT televizyonunu AK Parti’nin televizyonu yaptılar. Devletin kaymakamının ilçe başkanı, valisini il başkanı kıldılar. Milletin karşısına geçip ‘Bunları seçeceksiniz’ dediler. Millet onların karşısına geçti, ‘Bunları seçeceğim’ dedi. Şimdi milletin tercihine ama kayyumla ama para keserek ama iftira ederek yine istikamet dayatmaya çalışıyorlar. Önümüzde bir kez daha buna hiç şüphe yok ki bir kez daha çok daha acımasızca, çok daha sert, çok daha gözü dönmüş bir şekilde, karşımıza devleti tüm kurumlarıyla dikecekler. Biz devlet çağırınca askere gidenleriz, biz devlet çağırınca vergisini verenleriz, biz bu devlet kurulsun diye dedeleri can verenleriz, biz bu devlet ayakta kalsın diye gerekirse can verecek olanlarız. Ama madem ki bu güçle devletin başına geçtiniz ve milletle inatlaşırsınız, milletin partisi halkın partisi, kurduğu ittifakı güçlendirerek, Türkiye İttifakı ile bir kez daha karşınıza dikilecek ve sizi hiç şüpheniz olmasın ki bir kez daha ve son kez yenecektir.

Türkiye İttifakı, gücünün milletinden, renklerini ay yıldızlı al bayraktan alır. Kırmızı beyaz renkleri ile bu ülkenin bütün renklerini kuşatır. Türkiye İttifakı ki 31 Mart’taki o zaferi, zafer değil sorumluluk görmüştür. Bunu omzunda sorumluluk görüp Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini ikinci yüzyılın ilk seçimlerinde iktidar yapmak üzere bir yürüyüşe başlamıştır. Biz, hep birlikte o yolda yürüyoruz. Cebinizdeki anahtar, belediyelerinizin değil, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partinin ikinci yüzyıldaki iktidarının anahtarıdır. Yürüyün arkadaşlar, arkanızda millet var, yürüyün arkadaşlar yanınızda millet var. Yürüyün arkadaşlar. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi, iktidara yürüyor. Hep birlikteyiz, dosta güven, olmayana kaygı olsun ki Gazinin partisi birdir, ayaktadır, iktidara yürümektedir. Hepinizle gurur duyuyorum, hepinizle gurur duyuyorum.”

Paylaşın

Kayyım Atamaları: Mansur Yavaş’tan “Seçmen İradesi” Vurgusu

ABB Başkanı Mansur Yavaş, kayyım atamalarını eleştirerek, “Hukuki süreç sonuçlanmadan hiçbir yere kayyım atanmaması lazım” dedi. Mansur Yavaş, seçmen iradesinin öneminin altını çizdi.

Erdoğan’ın sözlerine de yanıt veren Mansur Yavaş, “Bütün belediye başkanları da oyunu artırarak seçildi. Şimdi aynı şekilde Sayın Cumhurbaşkanı böyle deyince ben gülümsedim. Yaptıklarımızın aynısını yapsınlar halk onları da seçer. Bizim yaptıklarımızı taklit etsinler” ifadelerini kullandı.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, CHP Genel Başkanı Özgür Özel başkanlığında parti genel merkezinde düzenlenen belediye başkanları toplantısına verilen arada gazetecilerin sorularını yanıtladı.

BirGün’den Mustafa Bildircin’in aktardığına göre; İktidarın kayyum politikasını eleştiren Yavaş, “Hukuki süreç sonuçlanmadan hiçbir yere kayyum atanmaması lazım” ifadesini kullandı. Yavaş, seçmen iradesinin öneminin altını çizdi.

CHP’li belediyelerin kreş hizmetlerine yönelik kısıtlayıcı uygulamaları da ABB Başkanı Mansur Yavaş’a soruldu. CHP’li belediyelerin sosyal belediyecilik kapsamında yaptığı uygulamaların halkta büyük karşılık bulduğunu ifade eden Yavaş, “Bunu gördükçe, engel olmak için çareler arıyorlar” görüşünü savundu.

CHP’li belediyelerin, yurttaşa temas eden konularda merkezi hükümete, “Gelin birlikte yapalım” şeklinde işbirliği teklifi götürdüğünü vurgulayan Yavaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun siyaseti falan olmaz. Çocukların geleceği önemli. İnşallah bu tavırlarından da bir an evvel vazgeçerler.

Ankara’nın her tarafında, Karayolları’nın sorumluluğunda olan yollar kapanıyor. Araç gönderiyoruz ve bize, “Açmayın yolları” diyemiyorlar. Yalnızca karayollarında değil, kamunun bütün alanlarında belediye ile beraber hükümetin işbirliği yaparak vatandaşa çözüm üretmesi lazım. Biz çözüm tarafındayız onun için çözüm isteyen herkes işbirliğine hazırız.

ABB Başkanı Yavaş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP’li belediyelere yönelik eleştirilerine yönelik ise şu değerlendirmeleri kayda geçirdi: “Bazı televizyonlarda televizyon sürekli aleyhimizde karalamalar yapıldı. Seçmen bunlara tokat attı ve bir rekor kırdırarak bizi bir kez daha seçti. ‘Hiçbir şey yapmadın, algı yaptın’ gibi bir yaklaşım sergilediler. Ama gerçek belediyeciliği kimin yaptığını ve gerçek belediyeciliğin ne olduğunu tüm CHP’li belediye başkanları gösterdi.”

Paylaşın

İmamoğlu, Erdoğan’ın Sözlerine Verdiği Yanıtta Ekonomik Krize Dikkat Çekti

Erdoğan’ın “Milleti sunacak hiçbir şeyleri yok. Ne gam ne tasa” sözlerine yanıt veren Ekrem İmamoğlu, derin ekonomik krize dikkati çekerek, “Haktan uzak kalınca böyle oluyor” dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel başkanlığındaki belediye başkanları toplantısına katılmak için geldiği CHP Genel Merkezi’nde gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Ekrem İmamoğlu, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Milleti sunacak hiçbir şeyleri yok. Ne gam ne tasa” sözlerine ilişkin değerlendirmede bulundu.

Türkiye’deki derin ekonomik krize dikkati çeken İmamoğlu, CHP’li belediyelerin sosyal belediyecilik uygulamalarının önemine dikkati çekti. İmamoğlu, CHP’li belediye başkanlarının ekonomik krizle mücadele eden yurttaşların yaralarını sardığını vurgulayarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine tepki gösterdi.

CHP’li tüm belediye başkanlarının ekonomik depresyonla mücadele eden yurttaşları sağlıklı tutmaya gayret ettiğini belirten İmamoğlu, “Cumhurbaşkanının bir emekliye, bir öğrenciye ya da çocuğunu kreşe, okula yollayamayan anneyle tartışmasını öneririm” diye konuştu.

İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP’li belediyelere yönelik eleştirel sözleriyle ilgili, “Haktan uzak kalınca böyle oluyor” değerlendirmesini de yaptı.

Paylaşın

Bahçesaray Belediyesi’ne Kayyım Atandı: Van’da Gösteri Ve Yürüyüşlere 10 Gün Yasak

Bahçesaray ilçesinin DEM Partili Belediye Eş Başkanı Ayvaz Hazır görevden alındı ve yerine kayyum atandı. Van Valiliği ise, il genelinde açık veya kapalı alanda yapılacak toplantı, yürüyüş, basın açıklaması ve oturma eylemi gibi etkinliklerin 10 gün süreyle yasaklandığını duyurdu.

Haber Merkezi / İçişleri Bakanlığı, DEM Partili Hazır’ın “PKK/KCK silahlı terör örgütünün propagandasını yapmak” suçundan soruşturmasının devam ettiği belirtildi. Bakanlık, Belediye Kanunu’nun ilgili maddeleri gereğince Van’ın Bahçesaray ilçesine, Belediye Başkan Vekili olarak Harun Arslanargun’un görevlendirildiğini duyurdu.

2015’te hakkında açılan bir davada 3 yıl 1 ay hapis cezası alan Van’ın Bahçesaray ilçesinin DEM Partili Belediye Eş Başkanı Ayvaz Hazır görevden alındı ve yerine kayyum atandı. Bugünkü kayyum atamasıyla birlikte yerel seçimlerden sonra 6 DEM Parti ve 2 CHP belediyesine kayyum atanmış oldu.

İçişleri Bakanlığı’ndan konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Bahçesaray (Van) Belediye Başkanı Ayvaz Hazır’ın Van 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2022/196 esas sayılı dosyası kapsamında PKK/KCK silahlı terör örgütüne üye olmamak ile birlikte terör örgütü adına suç işlemek  suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası alması ve Van 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2023/130 esas sayılı dosyası kapsamında PKK/KCK silahlı terör örgütü propagandası yapmak suçundan soruşturmasının devam etmesi nedeniyle, Ayvaz Hazır’ın Anayasa’nın 127’inci maddesi ile 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 47’inci maddesi gereğince geçici bir tedbir olarak İçişleri Bakanlığı’nca görevden uzaklaştırılmıştır. 5393 sayılı Belediye Kanunun 45 ve 46’ıncı maddeleri uyarınca Bahçesaray Kaymakamı Harun Arslanargun, Van Valiliğince Bahçesaray Belediye Başkan Vekili olarak görevlendirilmiştir” ifadeleri kullanıldı.

Hazır’ın hapis cezasına çarptırıldığı davaya konu olay belediyede memur olarak çalıştığı 2015 yılında yaşandı. Belediye önündeki bir basın açıklaması nedeniyle, aralarında Hazır’ın da bulunduğu 15 kişi hakkında soruşturma açıldı. Soruşturma daha sonra davaya dönüştü. 2016 yılında karara bağlanan dava, Yargıtay’da bozularak, yeniden görüldü.

Yeniden görülen ve dün sonuçlanan davada Hazır hakkında, “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi. Davaya katılan diğer sanıklar hakkında 3 yıl 1 ay ile 6 yıl 3 ay arasında değişen hapis cezaları verildi. Hazır’ın avukatı Şahin Cangüler, gerekçeli karar yazıldıktan sonra itiraz edeceklerini söyledi.

DEM Parti Van İl Örgütü tarafından sosyal medyada yapılan paylaşımlarda, ortak mücadele çağrısı yapıldı. Yapılan paylaşımda, “Bahçesaray belediyemize yönelik kayyım darbesini kabul etmiyor, tüm halkımızı bu hukuksuzluğa karşı demokratik tepkisini göstermeye çağırıyoruz. Kayyım gaspını kabul etmeyeceğiz” denildi.

DEM Parti Genel Merkezi’nden yapılan açıklamada da “Van Bahçesaray Belediye Eş Başkanımız Ayvaz Hazır’a jet hızıyla ceza verilerek kayyım atanmasına gerekçe yapıldı. Haksız ve hukuksuz bir şekilde irademizi gasp eden kayyım darbesine karşı halkımızı demokratik protesto hakkını kullanmaya, iradesine sahip çıkmaya çağırıyoruz!” denildi.

DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ile Tuncer Bakırhan, Bahçesaray Belediyesi’ne kayyım atanmasına tepki gösterdi. Sosyal medya hesabından karara ilişkin paylaşım yapan Hatimoğulları, şu ifadeleri kullandı: “Van Bahçesaray Belediyesi’ne kayyım atanması, halk iradesinin hiçe sayılmasıdır. Bu irade gaspını kınıyoruz!

Demokrasinin kırıntısının dahi ortadan kaldırıldığı bu kayyım zorbalığı ile iktidar meşruiyetini sıfırlamaktadır. Kayyıma gerekçe yapılan suçlamaların hepsi safsatadır. İktidara sesleniyorum; Kürtler ve tüm halklar nezdinde tabela partisine döndünüz. Çok yakında o kentlerde kayyımlarınızdan başka kimseyi yanınızda bulamayacaksınız. Kayyım zalimliğiniz arttıkça zevalinizi de bulmanız çok yakındır. Demokratik kamuoyuna çağrımız, Van direnişi ruhuyla Bahçesaray’a sahip çıkalım. Hep birlikte bu sürekli darbelere karşı demokrasiyi savunalım.”

Bakırhan’ın tepkisi de şöyle: “Van Bahçesaray belediyemize dönük yapılan kayyım darbesini lanetliyorum. Van’da 14-0 hezimetini yaşayanlar iflas etmiş kayyım siyasetinden medet umacak kadar aciz bir yönetim aklıyla hareket ediyorlar. İktidarın bu darbeci politikaları halkın iradesine her seferinde çarpıp tuzla buz olacaktır. İktidar bilsin ki; atadığı her kayyımda demokratik meşruiyetini yitirmekte; Kürt kentlerinde zorla, copla, gazla, hileyle, hukuksuzlukla var olmak dışında tek bir siyasi varoluşu kalmamaktadır. Bahçesaray bizimdir, belediyemizi alana kadar mücadelemizi amansızca sürdüreceğimizin sözünü veriyoruz.”

CHP Lideri Özel’den sert tepki

Kayyım atanmasına bir tepki de CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den geldi. Özel, sosyal medya hesabından konuya ilişkin şu paylaşımı yaptı: “İktidarın ardı ardına seçilmiş belediye başkanlarına yönelttiği operasyonlar, milletin iradesini hiçe saymaktır, bir çaresizliğin itirafıdır. Dün nasıl Esenyurt’un, Tunceli’nin, Mardin’in yanındaysak bugün de Bahçesaray’ın ve Bahçesaray halkının iradesinin yanında duracağız.”

DEM Parti, 31 Mart yerel seçimlerinde Van Büyükşehir Belediyesi dahil 14 belediyenin tamamını kazanmıştı. Hazir, bu seçimde Bahçesaray halkının yüzde 21,33’ünün oyunu alarak seçilmişti.

Geçen hafta da Tunceli Belediye Başkanı Cevdet Konak ile Tunceli iline bağlı Ovacık İlçesi Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül görevlerinden uzaklaştırılarak yerlerine kayyum ataması yapılmıştı. Ayrıca yine Kasım ayı içinde Mardin, Batman ve Şanlıurfa Halfeti belediyelerine ve geçen ay İstanbul’un Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atanması kararlaştırılmıştı.

Bu karar öncesinde kayyum uygulamalarına tepki gösteren muhalefet partilerinden CHP ve DEM Parti’nin liderleri Cuma günü bir araya gelerek, söz konusu uygulamaya karşı haızrlanan ortak kanun teklifine destek talep ettiler.

Van’da gösteri ve yürüyüşler yasaklandı

Kayyum kararının ardından Van Valiliği de il genelinde açık veya kapalı alanda yapılacak toplantı, yürüyüş, basın açıklaması ve oturma eylemi gibi etkinliklerin 10 gün süreyle yasaklandığını duyurdu.

Valilikten yapılan yazılı açıklama şu şekilde: “Anayasamızda ve kanunlarda öngörülen sınırlandırma ve yasaklama şartlarını doğrudan ve açıkça oluşturduğu değerlendirilen eylemler ile saldırı olaylarının önüne geçmek, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliklerini sağlamak, terör örgütlerinin planlarını bertaraf etmek ve bu bağlamda, milli güvenliğin sağlanması, kamu düzeni ve genel sağlığın korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, temel hak ve özgürlükler ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin ve genel asayişin devamının temini ile şiddet olaylarının yaygınlaşmasının önlenmesi amacıyla; Van ili coğrafi sınırları içerisinde 29.11.2024 tarihinden geçerli 08.12.2024 tarihi de dahil olmak üzere (10) gün süre ile, Valilik ve Kaymakamlık makamlarınca uygun görülenler hariç olmak üzere, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu hükümlerine göre düzenlenecek gösteri yürüyüşü, açık hava toplantıları ve kapalı yer toplantıları, basın açıklaması, oturma eylemi ve anket yapılması, çadır ve stant kurulması/açılması, imza kampanyası düzenlenmesi, bildiri, broşür ve el ilanı dağıtılması ve her türlü protesto eylemi şeklindeki faaliyetler 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun ilgili maddeleri doğrultusunda yasaklanmıştır.

Belirtilen tarihler arasında, ilçelerimizden veya çevre illerden bireysel veya toplu olarak veya ilimiz güzergâhını kullanarak, her türlü kanuna aykırı eylem, etkinliğe katılım sağlanmasının önlenmesi amacıyla, kanuna aykırı eylem/etkinliklere katılması muhtemel şahıs/şahıslar/grup/grupların 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11. Maddesinin (c) fıkra hükümleri gereğince ilimiz ve ilçelerimizden giriş ve çıkışlara, buralardan bireysel veya toplu olarak çıkışlarına ve bu kapsamda belirtilen yere geçişler için başka illerden gelerek ilimiz güzergâhının kullanılmasına izin verilmemesi  kararı alınmıştır”

Paylaşın