DEM Parti’den Kayyım Ve Suriye Protestosu: Saldırılara Sessiz Kalmayacağız

Kayyım atamalarına ilişkin açıklama yapan DEM Parti Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Bu kayyım siyaseti devam ettiği sürece, bu kayyımlar her gün haksız hukuksuz şekilde halkın iradesine el koymaya devam ettiği sürece, kayyım siyasetiyle AKP yol almaya devam ettiği sürece, bu kayyımcı anlayışı bütün ülkeye yaymaya devam ettikleri sürece bizler de demokratik mücadelemizde ısrar edeceğiz” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli ile milletvekilleri, İçişleri Bakanlığı önünde kayyım atamalarına dair açıklama yaptı. Gülistan Kılıç Koçyiğit, açıklamasında şunları söyledi:

“Bugün İçişleri Bakanlığının önündeyiz. Çünkü bu bakanlık haksızlığın, hukuksuzluğun ve siyasi darbenin odağı haline gelmiştir. Halk iradesini gasp eden, halkın seçme seçilme hakkını gasp eden bir bakanlığın, yani İçişleri Bakanlığının önündeyiz. Bu kayyım siyaseti devam ettiği sürece, bu kayyımlar her gün haksız hukuksuz şekilde halkın iradesine el koymaya devam ettiği sürece, kayyım siyasetiyle AKP yol almaya devam ettiği sürece, bu kayyımcı anlayışı bütün ülkeye yaymaya devam ettikleri sürece bizler de demokratik mücadelemizde ısrar edeceğiz.

Her hafta, gerekirse her gün bu bakanlığın önüne geleceğiz ve bakanlığın yaptığı hukuksuzluğu, siyasi darbeyi, demokrasi darbesini buradan teşhir edeceğiz. En son burada olduğumuzda 3 belediyemize kayyım atanmıştı. Halfeti, Batman ve Mardin belediyelerimize kayyım atanmıştı ve biz buradaydık. Buradan yine çağrı yapmıştık. Kayyım siyasetinden vazgeçin, demokrasiye darbe yapmaktan vazgeçin, halkın iradesine el uzatmaktan vazgeçin demiştik. Bir kez daha buradayız, neden? Çünkü Dersim’e, Ovacık’a ve en son da Van Bahçesaray Belediyemize kayyım atandı.

İktidar açık ve net bir şekilde, “Ben darbelerle yol alacağım, darbelerle ayakta kalacağım, 2028’de iktidara gelmek için Kürt halkını terbiye edeceğim” diyor. “DEM Parti’yi terbiye ederek yol almak istiyorum” diyor. DEM Parti’nin 2019’dan beri olan siyasi tercihlerini, politik yönelimlerini mahkum etmek, cezalandırmak istiyor. Kürt halkını, tercihleri nedeniyle bir kez daha cezalandırmak istiyor. Neden? Çünkü bizim politik tercihlerimiz, siyasetimiz, faşizm karşısındaki duruşumuz; AKP-MHP ittifakının halk düşmanı, demokrasi düşmanı yaklaşımına karşı olan tutumumuz bugün bir kez daha iktidarın koltuğunu sallıyor.

Bir kez daha AKP’yi tek başına iktidar olma yeteneğinden yoksun bırakıyor. İşte korkuları budur! Şimdi bir taraftan kayyımla, bir taraftan da siyasi soykırım operasyonlarıyla, gözaltı ve tutuklamalarla bize rota çizmeye çalışıyorlar. Bizi terbiye etmeye çalışıyorlar. Kürt halkına, “Senin eşit ve özgür yaşama talebini böyle hukuksuz bir şekilde gasp ederim, bastırırım” diyorlar. Bizi demokratik siyaset alanında etkisiz bırakmaya çalışıyorlar. Halkımızın, çok büyük bir oranda bu faşizme karşı ortaya koyduğu demokratik direniş hakkını yok etmek istiyorlar. Ama bu iş o kadar kolay değil, bu mesele masa başındaki planlara benzemez.

AKP, her seferinde siyasi mühendislik yaparak Türkiye’ye rota çizmeye çalışıyor. Tek bir öncelikleri var o da iktidarda kalmak. Tek bir öncelikleri var: Ne olursa olsun o koltukta oturmak. Tek bir öncelikleri var: Kendinden olanları yaşatmak. Ne demokrasi ne hak ne emekçi ne de hukuk diye bir dertleri var. Bunların hiçbiri yok. Daha yeni çetelerin Suriye’de yaptığı katliamı protesto eden 7 arkadaşımızı İstanbul’da tutukladılar. Daha yeni Eş Genel Başkan Yardımcımız Sevtap Akdağ ve Kayapınar Belediye Eş Başkanımızın aralarında olduğu onlarca arkadaşımızı tutukladılar. Düğmeye basmışlar; bir taraftan muhalefeti bölmek istiyorlar, bir taraftan da Kürt halkının mücadelesini yok etmek istiyorlar.

“Rojava’da çetelerin önünü açarak…”

Barış diyenlere soruyoruz: Üst üste kayyım atayarak, Rojava’da çetelerin önünü açarak, Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürt halkının, Hıristiyanların, Dürzilerin, Ezidilerin ve Arap Alevilerin katledilmesine yol vererek Türkiye’de barışı nasıl sağlayacaksınız? Türkiye’nin “terör örgütü” diye tanımladığı HTŞ, bugün kanallarda muhalif örgüt diye lanse ediliyor. İşte zihniyet budur! Kafa kesen, Türkiye’nin askerlerini canlı yayında cayır cayır yakan IŞİD ve türevleri, El Kaide ve El Nusra artıkları Suriye’de Kürtleri ve diğer halkları katletmek için yola çıkmış, Kürtleri yaşam alanlarından çıkarıyor, sürgüne gönderiyor. Burada ise birileri sevinç naraları atıyor.

Halep’e Türk bayrağı dikildi diye sevinenler var. Halep kimin toprağı, kimin şehri? Türkiye Halep’i, Suriye’yi işgal mi etmek istiyor? Kürt halkının, orada yaşayan halkların iradesine neden saygı duymuyorsunuz? Neden Suriye halklarının barış içinde yaşaması için bir politika geliştirmiyorsunuz? Bu katliamcı çetelerin önüne neden geçmiyorsunuz? Efrin’den 300 bin insan başka kentlere sığındı. Şimdi o 300 bin insan yeniden yerinden yurdundan edildi. Şehba’ya yerleştiler, 3-5 yıldır çadırlarda yaşıyorlar. En kötü koşullarda yaşama tutunmaya çalışıyorlar. Kendi toprakları, Türkiye’nin SMO dediği çeteler tarafından işgal edildiği için. Şimdi Şehba’yı bıraktılar, başka bir yere geçiyorlar. İşte AKP hükümetinin, “Kürt anasını görmesin” politikası nedeniyle.

Oysa bugün barış için her zamankinden daha fazla fırsat vardır. Suriye’nin barışı için de Türkiye’nin barışı için de koşullar vardır ama sizin niyetiniz barış değil. Siz barış diyerek savaşı kışkırtıyorsunuz. Siz barış diyorsunuz ama bu ülkedeki gerginliği tırmandırıyorsunuz. Barış diyorsunuz ama kayyım atayarak halkın iradesini yok ediyorsunuz. Böyle bir barış olabilir mi? Barış deyip tecridi derinleştirmek, barış deyip halka darbe yapmak barış değildir. Böyle bir barış yolu olamaz. Barışın yolu açıktır: Ülkede yaşayan herkesi, her halkı, her inancı eşit görmekten geçer. Eşit yurttaş olarak onunla omuz hizasında yan yana durmaktan geçer. Bu bir efendi-köle ilişkisi değildir. Birileri buyuracak, birileri de yapacak. Biri direktif verecek, birileri de ona uyacak. Böyle bir şey değildir. Ne istiyorsunuz şimdi?

Bahçesaray halkı o küçücük kentte, 6 ay yolun kapalı olduğu o kentte, kendi temsilcisini seçti. Şimdi siz uyduruk gerekçelerle kayyım atıyorsunuz. Ne yapsın Bahçesaraylılar, size gül mü uzatsınlar? Barış böyle mi oluyor desinler? AKP’nin barış yolu buymuş, sorun değil mi desinler? Bu sorulara cevap verin. Ülkede şiddeti ve gerilimi tırmandıran, demokrasiyi ve hukuku askıya alan anlayış, bugün Suriye’de de çetelerin önünü açıp orada yeni katliamlara yol veriyor. Bu açık ve nettir.

Suriye’de Kürtler başta olmak üzere orada yaşayan halkların yaşayacağı her türlü katliamın müsebbibidir Türkiye. Haberimiz yok diyemezsiniz. Bu HTŞ aylardır, yıllardır nerede barınıyordu? Bu HTŞ’yi kim korudu İdlib’de? Astana’da neyin garantisini verdiniz? Çıkın bunların yanıtını verin. Şimdi eğitilmiş, donatılmış ve silahlandırılmış olarak Kürt katliamına gidiyorlar, Kürtlerin yaşam alanlarına kastediyorlar. Bize de diyorlar ki Suriye’deki Kürtler ayrı, Türkiye’deki Kürtler ayrı. Öyle bir dünya yok! Suruç ile Kobanî aynıdır. Sadece arada sınır vardır. Qamişlo ile Nusaybin aynıdır.

Birileri yaşam alanlarımızın arasına 100 yıl önce sınır çekmiş olabilir ama biz Kürtler biriz, bütünüz. Sınırın hangi yakasında olursa olsun, hangi ülkede olursa olsun halkımıza yönelik bir katliama sessiz kalmamızı hiç kimse bekleyemez. Milliyetçi hezeyanlarla Kürt katliamına sevinenler, insanlıktan nasibini almamış olanlardır. Biz Suriye’deki Kürt’ün de Arap Alevi’nin de Çerkes’in de Durzi’nin de Ezidi’nin de orada yaşayan her halkın yaşamı için de mücadele ederiz, ses çıkarırız burada. Hiç kimse bir katliama sessiz kalmamızı beklemesin.

Hiç kimse bu ülkede hukuksuzluğa alışmamızı beklemesin. Darbelere ve kayyıma alışmamızı beklemesin. Şiddete alışmamızı beklemesin. Baskıya ve zora alışmamızı beklemesin. Çünkü alışmayacağız; alışmayız, mücadele ederiz. Demokrasiden yana sonuna kadar mücadele ederiz. Bu ülkede özgürlük ve eşitlik inşa edilince kadar, demokratik bir cumhuriyet inşa edilinceye kadar mücadele etmeye devam ederiz. Kimse ama hiç kimse yanlış hesap yapmasın. En başta da hükümet yanlış hesap yapıyor: Burada Kürt’ün sırtına vururum, yetmedi gidip Suriye’de de vururum; bunun adına da barış derim. Öyle bir dünya yok.

“Demokrasiden yana tutum almaya devam edeceğiz”

Bütün bu kayyım uygulamalarını kınıyoruz. Kayyım uygulamalarına karşı demokrasi güçleriyle beraber her yerde ses çıkarmaya devam edeceğiz. Bugün Eş Genel Başkanlarımız Suruç’ta sınıra yürüyecekler. Çok açık ve net söylüyorum: Suriye bizim kırmızı çizgimizdir. Suriye’de halkların katliamına asla yol vermeyiz. Orada halkımızın katledilmesine göz yummayız. Suriye’de yaşayan halkların Suriye’nin geleceğini belirlemesi için, Suriye’de barışın inşa edilmesi için sonuna kadar mücadele edeceğiz. Hükümeti de buna destek vermeye, orada barışın aklını hakim kılmaya, çatışmayı durdurmaya, çetelerin önünü kesmeye ve Suriye halklarının geleceğinde barışçıl bir rol oynamaya davet ediyoruz.

İşte o zaman burada da bölge de gerçek anlamda bir barış tesis edilebilir. Yoksa burada devam eden bu hukuksuzluklar ve Suriye’deki çetelerin önünün açılması daha büyük bir karanlığı, daha büyük bir hukuksuzluğu çağıracaktır. Bizim buna sessiz kalmamız mümkün değildir. Demokratik, anayasal, barışçıl protesto hakkımızı kayyımlara karşı da Rojava’daki katliamlara karşı da büyüteceğimizi ifade etmek istiyorum. Bugün Meclis’te de saat 1’te Şeref Holünde bir saatlik bir oturma nöbetimiz, demokrasi nöbetimiz olacak. Belediyelerimize el koyup bizden rutini devam ettirmemizi hiç kimse beklemesin. Böyle bir dünya yok. Mücadele edeceğiz, demokrasiden yana tutum almaya devam edeceğiz.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan İktidara “Suriye” Uyarısı

Partisinin grup toplantısında, Suriye’deki gelişmelere ilişkin konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Halep kalesinde Türk bayrağı görmek güzel. Ama yarın, nereye kimin bayrağını asacaklarını, onlara kim para verirse o söyleyecek. Onların yularını kim tutuyorsa onlar söyleyecek. O yüzden, iktidarı bir kez daha uyarıyorum; Suriye’deki gelişmelerin, milli güvenliğimizi ilgilendiren taraflarıyla meşgul olun” dedi ve ekledi:

“Bu süreç, Misak-ı Milli gibi bir kutsalımız üzerinden sömürebileceğiniz bir süreç değildir. Hatırlatmak isterim; 2011 yılından bu yana Suriye’de kurdurulan örgüt sayısı 450’nin üzerindedir. Bu örgütlerin hemen hepsi birbiriyle bir şekilde kavgalıdır. Ve maalesef her birinin ülkemizde sempatizanları, taraftarları ve aktif mensupları bulunmaktadır. Belli ki, bugün Suriye’yi karıştıran el, yarın Türkiye’ye uzanacaktır. Bunu önlemenin yolu, gerçekçi olmaktır, maceradan uzak durmaktır. Unutmayın ki; yandaş televizyon kanalına dizi senaryosu yazmıyorsunuz, Türk devletini yönetiyorsunuz, kendinize gelin.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Müsavat Dervişoğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle:

Bugün, iktidarın başını protesto eden, soluğu cezaevinde alıyor. Bu kadar kötüledikleri geçmiş, bugünden daha olgundu, daha demokratikti. Açık ve net ifade edeyim; Bu bir samimiyet testidir. O gençler, yıllardır meydanlarda Filistin davasının avukatlığını yapıyor-muş gibi davranan Recep Tayyip Erdoğan’ın maskesini düşürmüştür. Ve o evlatlarımızın yeri demir parmaklıkların ardı değil, vicdanlarımızın en müstesna köşesidir. Derhal serbest bırakılmalı ve özgürlüklerine kavuşmalıdır.”

Karşımızda, Türk vatanını ve Türk nüfusunu, “kellebaşı” 500 euro’ya satan bir gözü dönmüşlük var. Bize Müslümanlık satanlar, Filistin’i varil başı 80 cent’e, vize millilik satanlar sığınmacı belgesini 500 euro’ya, Türk vatandaşlığını da yarım dönüm tarlaya satıyor. Bize vicdan satanlar, hastanelerinde bebeklerimizin hayatını satıyor. Bize erlik, yiğitlik satanlar, sokaklarda kadınlarımızı koruyamıyor. Hepinizin huzurunda milletimize söz veriyorum: bedelini şehitlerin ödediği bu vatanın sefasını, artık bu bezirganlar süremeyeceklerdir.

Aziz Milletim; haftalardır oynanan oyunları, devlet aklına ve ahlakına riayet ederek tarif ediyor, Muhataplarını ikaz ediyorum. Bugün de bu sorumsuzları size şikayet ediyorum. Asla yerli ve milli olamayan akıllarıyla, yerli ve milli masallarıyla, diplomasiyi işportaya çevirdiler. Şimdi de Misak-ı Milli’yi ekran koruyucu yaparak, büyüyeceğiz diye milleti kandırıyorlar. Bu yolun sonunda Türkiye’yi küçülme tehlikesinin beklediğini görmüyorlar. Planlı olmadığını umarak, görmüyorlar diyorum. Aksinin bedeli çok ağır olur. Artık açıkça görüyoruz ki, bu planın hazırlıkları çoktan yapılmış, beş hafta önce de düğmeye basılmıştır. Bu acı gerçeği ne kadar erken idrak edersek, milletimize ne kadar iyi anlatırsak, Bu bataklıktan o kadar çabuk kurtulacağız.

“İktidarı bir kez daha uyarıyorum”

Halep kalesinde Türk bayrağı görmek güzel. Ama yarın, nereye kimin bayrağını asacaklarını, onlara kim para verirse o söyleyecek. Onların yularını kim tutuyorsa onlar söyleyecek. O yüzden, iktidarı bir kez daha uyarıyorum; Suriye’deki gelişmelerin, milli güvenliğimizi ilgilendiren taraflarıyla meşgul olun. Bu süreç, Misak-ı Milli gibi bir kutsalımız üzerinden sömürebileceğiniz bir süreç değildir. Hatırlatmak isterim; 2011 yılından bu yana Suriye’de kurdurulan örgüt sayısı 450’nin üzerindedir. Bu örgütlerin hemen hepsi birbiriyle bir şekilde kavgalıdır. Ve maalesef her birinin ülkemizde sempatizanları, taraftarları ve aktif mensupları bulunmaktadır. Belli ki, bugün Suriye’yi karıştıran el, yarın Türkiye’ye uzanacaktır. Bunu önlemenin yolu, gerçekçi olmaktır, maceradan uzak durmaktır. Unutmayın ki; yandaş televizyon kanalına dizi senaryosu yazmıyorsunuz, Türk devletini yönetiyorsunuz, kendinize gelin.

DEM partililerin, “Öcalan serbest bırakılsın” çağrıları suç sayılırken, ki suçtur, “Bugün yarın serbest bırakılacak” diyenlere gıkları çıkmıyor. Bu ne demek? Bu, mutfakta biri var ve bir şeyler hazırlıyor demek. Haftasonu İstanbul’dan Recep Tayyip Erdoğan’a seslendim ve dedim ki; niyetiniz o caniyi serbest bırakmaksa, Cumhurbaşkanı olarak yetkiniz var. Çok istiyorsanız kullanın ve affedin. Tarihe, milletimize bu acıları yaşatan bir caniyi affeden kişi olarak geçmek istiyorsanız, Elinizi tutan yok. Siyasi, ahlaki ve vicdani sorumluluğu alın ve imzayı atın. Hala ses yok! O sorumluluğu almaya cesaret edemiyor. Onun yerine, ortağına, Türk Milliyetçilerinin başını öne eğdirecek laflar ettirmeyi tercih ediyor. Benim sözlerimden, “Öcalan’ın affedilmesine razı” sonucunu çıkarabilen şuursuzları hiç muhatap almıyorum. İlk günden beri duruşumuz belli; bizim cesedimizi çiğnemeden, o caniyi Gazi Meclisin kapısından sokamazsınız. Ama burada başka bir hesap var.

“Erdoğan ve partisi fabrika ayarlarına dönüyor”

Ben size söyleyeyim; Sayın Erdoğan ve partisi fabrika ayarlarına dönüyor. O ayarlarda, teröristle masaya oturmak var. O ayarlarda, Oslo’daki, Habur’daki rezaleti matah saymak var. O ayarlarda, terörist rahatsız olmasın diye bayrak indirmek var. O ayarlarda, FETÖ’yle kol kola yürümek var. Bugün Öcalan’a af hazırlığı varsa, bilin ki, FETÖcü’lere de göz kırpma var. Bunlar sadece bizim aklımızı kurcalamıyor. Türkiye’nin dört bir yanından mesajlar geliyor. Milliyetçi-mukaddesatçı vatandaşlarımızın aklında da bu deli sorular var. Buradan açıkça ilan ediyorum; Fabrika ayarlarına dönüp, yeniden teröristle masaya oturacak, FETÖ’cüleri sokağa salıp kol kola gireceklerse, Bilsinler ki, bu aziz millet onları da, Buna sebep olanları da sokakta gezdirmez.

Paylaşın

İmamoğlu’ndan “Senden Daha Büyük Ekonomist Var Mı?” Göndermesi

Partisinin Yerel Yönetimler ve Eğitim Çalıştayı’nda konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Pazarcıya gidiyorum. O tezgahtan kazanıyor, 10 tane nüfusa bakıyor. ‘Senden daha büyük ekonomist var mı’ diyorum? Bakma öyle kendine ekonomist diyenlere!” dedi.

Ekrem İmamoğlu ayrıca, iktidarın kapatma tehdidi altındaki kreşlerle ilgili, “Biz büyük bir ihtiyaca hizmet ediyoruz. Buradan siyasi bir şey çıkarmak hastalıklı bir kafa” ifadelerini kullandı. Belediye başkanlarına seslenen İmamoğlu, “Partizanlığı söküp atacaksınız. Partizanlık zehirdir” diye konuştu.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Yerel Yönetimler ve Eğitim Çalıştayı’nda konuştu. Cumhuriyet’ten Engin Deniz İpek’in aktardığına göre; İmamoğlu, konuşmasında şunları söyledi:

“Bu ülkede; dağın başındaki bir köyden, sahildeki bir köye ya da kasabadan ilçesine varana kadar, her annenin başta ve her ailenin önceliğidir evladını okutabilmek. Bizler, sosyal adaletin sağlanmasında en önemli hattın eğitim olduğunu, eğitimde eşitlik olduğunu bilen insanlarız. Eğitimin, cumhuriyet değerlerinin yaşatılmasındaki temel rolünü de hep birlikte yaşayarak büyüdük. Elbette sorunlar vardı. Daha iyisi yapılabilirdi.

Ama hiçbir zaman eğitim, bugünkü kadar, -Suat Bey’in de tek tek ifade ettiği gibi- yapısal sorunlarla karşı karşıya olmamıştı. Çünkü bu tek başına bir başarısızlık olamaz. Bu tek başına bütçeyi iyi yönetememek olamaz. Sürecin bu şekilde olması, sadece siyasi öncelikleri üzerinden de olamaz. Ben, ne yazık ki dönem dönem, belli hatlarında, belli yönetici kulvarlarında kasıt arıyorum artık. Niye kasıt aradığımı biraz sonra bir kısım örneklerle de sizinle paylaşacağım.

Bugün hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun, tüm vatandaşlarımızın ortak kanaati ve kararı, Türkiye’nin en önemli ve ne yazık ki çözüme bir türlü kavuşturulamayan ve kavuşturulamayacaklarına inandıkları en büyük sorun, eğitim sorunudur. Ve hiç değişmedi bu. En az 15-16 yıldır siyasi anketlere dikkatle bakan birisiyim. Kesinlikle ve kesinlikle başka alanlarda zikzaklar olmuştur, inişler, çıkışlar olmuştur bugünkü iktidarla ilgili, ama 15-16 yılını sağlam takip eden birisi olarak, eğitimdeki başarısızlığı bu ülkenin yurttaşları büyük oranda onaylıyor ve tescilliyor.

‘Ülkemizin geleceği eğitim’ diyoruz. Ama eğitimdeki başarısızlığı da tescilliyoruz. O zaman işte biz, CHP’liler olarak, kendimizi sorgulamalıyız. Bu kadar temel bir sorunu kabul eden halkımızın oylarını alıp, bu kadar ön planda eğitimi tutan bir siyasi aklın sahibi olarak niçin iktidar olamadık? İşte onun için Türkiye’nin geleceği için, iktidar olmak ve bu konulardaki adımları atmak, aslında hep birbirini bağlayan, birbirini takip eden kuvvetli analizler ve adımlar.

Bu yönüyle eğitim sistemi ve müfredatı boyutuyla, fiziki ve maddi koşullar boyutuyla, öğretmen boyutuyla, sürekli değişen Milli Eğitim bakanları ve bakanların zihniyetlerinde, kalitesinde görülen sorunlar boyutuyla, akla gelebilecek bütün boyutlarıyla eğitim bir sorunlar yumağı. Bütün gençlerimizi, geleceklerini yurt dışında aramaya sevk eden sebeplerin başında eğitimin kalitesinin, dünya standartlarından uzaklaşması ve kamusal hayatta eğitim ve liyakat arasındaki ilişkinin net olarak bozulması geliyor.

Ağır ekonomik koşullar, çalışma hayatındaki güvencesizlik, mülakat gibi… ‘Mülakat gibi mülakat! Müthiş bir kavram. ‘Mülakat gibi mülakat!’ Yani aslında bu laf bile, geriye dönük 22 yıl mülakat gibi mülakat olmayan mülakatların yapılması anlamına geliyor. Çok acı bir durum. Mülakat gibi mülakat!

İşte tam da bu yönüyle partizanca uygulanan yöntemlerin etkisiyle çocuklarımız, şöyle bir duyguya sahip olmaya başladı: Okuyacağım da ne olacak! En tehlikeli şey bu. ‘Ne yaparsam yapayım, benim kaderim değişmez’ diyor. ‘Çalışırsam da olmaz’ diyor. ‘Okursam da olmaz’ diyor. Sorunun temeli burada başlıyor. İşte her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının sorgulaması ve her yöneticinin kendini sorumlu hissetmesi gereken tablo bu. Bu ağır tabloyu yaratan zihniyet, maalesef eğitimi bütçe ayırmaya değecek bir alan olarak da görmüyor.

Bu tablo, gerçekten utanç verici. Hani bu kadar eğitimi önemsiyoruz, bu kadar eğitim için çırpınıyoruz, paralanıyoruz aileler, çoluk-çocuk, gençler ve bu durumdayız. Utanç verici yani. İktidar, aslında net bir tercih yapıyor. Bunu bilelim. O tercih, eğitimi öncelikli bir önemde görmemektedir. Bu tercihi yapmazsak, çözümü de aralayamayız, milletimize de bunu doğru dürüst anlatamayız. Eğitim, onlar için bir öncelik değil. Çok net.

Bu siyaset aklı için bir öncelik değil. Hele hele sistem değişimine doğru gittikleri o süreçten itibaren, bu tamamen devre dışı bırakılan bir alan. İktidar, net olarak şöyle bakıyor meseleye: ‘Günü kurtarmaya bakıyorum. Ülkenin geleceğiyle ilgili değilim kardeşim’. Tabi bu aslında, ‘önümüzdeki seçimi düşünüyorum, gerisi benim için teferruat’ anlayışı. Bana bir mevzu getirdiklerinde, bir sorun getirdiklerinde diyorum ki, ‘Ben, sonuç odaklı bakıyorum; onlar seçim odaklı bakıyor.’ Sonuç ve seçim. ‘Bir sorunun sonucunu bulmalıyız. Onu çözmeliyiz’ diye bakıyoruz.

Onlar, seçim diye bakıyor. Seçim için her yol mubah. Yani o koltukta kalmak nasıl bir şeymiş? Onun sahibi olduğunu düşünmek, maddi-manevi sahibi olduğunu düşünmek, Türkiye’nin bütün gelirlerinin sahibi olduğunu düşünmek mesela… Ya da bu şehrin bütün rantın sahibi olmayı düşünmek. Bu nasıl bir duygudur yani? Bu nasıl bir anlayış? Nasıl bu zihne gelebilir bir insan, yakın çevresiyle beraber bir avuç insan. Düşünemiyor bile insan.

O bakımdan gerçekten eğitimde yaşanan çöküşü, mutlaka bu yönüyle ele almalıyız. Net olarak bilmeliyiz ki, bu çöküşün çocuklarımız üzerindeki tahribatı çok büyüktür. PİSA verilerine göre, Türkiye’de yaşamından memnun olmayan 15 yaşındaki öğrencilerin oranı, 2018’de, daha dün, yüzde 34 iken, 2022’de yüzde 44’e yükselmiş durumda. Son iki yılı da siz varın düşünün. Ve umutsuzluğu ben, çocukların gözlerinde görüyorum. Ben okulları geziyorum. Çocukların sokakta bizi gördüğünde, sorunları bizi bize ifade ediş biçimini, dertleniş biçimlerini gördüğümde, sanki karşımda 40 yaşında, 50 yaşında bir insan var.

Şaşkınım. Yahu o yaştaki çocukları, ilkokul veya ortaokul yaşındaki çocukları, biz bu sorunları yumağının içine nasıl sokarız? Yazık değil mi? Okul öncesi eğitime katılım, Avrupa Birliği’nde yüzde 93’ken, ülkemizde bu oran yüzde 50’nin altında. 20-24 yaş istihdam grubunda herhangi bir eğitim programında yer almayan gençlerin ilgili yaş grubundaki toplam genç sayısına oranı, Türkiye’de yüzde 33, OECD ortalaması ise yüzde 14. Yani neredeyse üç misline denk geliyor. Gençlerimizin vay haline! Vay ülkemizin geleceğine!

Bir başka deyişle; 20-24 yaş grubundaki her üç gencimizden biri, ifade edildiği gibi ne eğitimde ne iş yaşamında; yolunu bilmiyor, bir kılavuzu yok. Ve en çok bu alanı hedefliyoruz şehrimizde. Onun için 29 noktada Bölgesel İstihdam Ofisleri açtık. Onun için yüzlerce elemanımızla, onlara çok profesyonel hizmetler sunuyoruz. Onun için 500 binin üzerinde CV birikiyor dönem dönem elimizde. Onun için Enstitü İstanbul İSMEK üzerinden, onlara tanımlı iş imkanı sağlayarak, gelen taleplerden insanları mesleki gruplarına göre eğiterek iş bulmalarına fırsat yaratıyoruz.

Yani sertifikalı bireyler haline getirme çabası içerisindeyiz. Aksi takdirde, kesinlikle o gençlerimiz boş bakıyorlar dünyaya. Bilmiyorlar ne yapacaklarını. Ve biliniz ki, ‘genç Türkiye’ diye anlattığımız ya da nüfus yaş ortalamasına baktığımızda genç Türkiye olarak övündüğümüz o gençlikte zirveyi gördük. Artık yaşlanan bir yere doğru iniyoruz. Yaşlanan bir Türkiye’yiz artık. Bu da bir realite. Bu korkunç ifadeleri sizlerle paylaşırken, bunlar bir yanıyla Türkiye’nin gerçeği.

Eğitimin ve ülkenin geldiği bu noktada, meselenin özü de ‘her şeyi ben bilirim’ yönteminin, aklının sonucu. Yoksa burada da çok kıymetli akademisyenlerimiz var. Yani ülkemizin insanına emanet et kendini, sırtını onlara yasla ve ülkeye güler yüzle bak; başka hiçbir şeye ihtiyacınız yok. Yani kuralları ve kurumları sağlıklı hale getirdiğiniz bir ülkede, vatandaşınıza yüzü dönük bir sistemi var ettiğinizde, onları işine kattığınızda her sorunu çözebileceğiniz gibi, elbette bu alandaki bütün sorunları da çözebiliriz.

Tabii bu akıl için ifade ettiğim metot çok büyük rol oynuyor. İktidarda kalma, onlar için tek bakış açısı ve tek hedef. 15 yaşındaki çocuklara ve en güzel çağlarındaki gençlerimize yaşattıkları bu derin mutsuzluk ve umutsuzluk, onların umurunda değil. Onların tek bakış açısı, o partizan zihniyetlerin zehirlediği o akılların açıkçası tek bakış açısı; iyi bir şeye nasıl engel oluruz mesela? Yani ‘CHP seçim kazandı, onları nasıl zapt edebiliriz?’ Hatta nasıl alıkoyabiliriz? Nasıl çalıştırmaz hale getirebiliriz? Ya da nasıl kreşleri kapatabiliriz? Onların baktığı şey bu.

CHP’li belediyelerin kreş açmak için gösterdiği çabadan, kreşlerde sunulan o kaliteli bakım ve eğitim faaliyetlerine, milletimizin gösterdiği o takdir ve teveccühten rahatsız oluyorlar. Yahu insan rahatsız olur mu bundan? Tam aksine; ben iyi bir sistem görsem, buradaki herhangi bir belediye başkanımız, ister belde olsun, ister ilçe olsun, ister başka bir boyutta olsun, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak onu alırım, onu uygularım, daha iyisini nasıl yaparım, onun çabasını gösteririm. Yani ülke adına, millet adına, yöneticilik erdemi budur.

Bunu kıskanıp, bunu kapatmak akıl alır gibi bir şey değil yani. Ben okullara çok ilgili alakalı bir insanım. Her gittiğimde, memleketimde ve okuduğum okulların içine girerim, bahçesinde dolaşırım kendimi daha güçlü hissetmek adına. Beylikdüzü Belediye Başkanı olduğum yıl, hemen okulları gezdim. Çünkü seçim kampanyası da demiştim. ‘Ben anahtarlarınızı alacağım, size pırıl pırıl okullarınızı Eylül’ün başında teslim edeceğim’. Böyle söylemiştim, öyle başladım. Tabii bu büyüdükçe büyüdü. Okullar çok memnun. Müdürler memnun. Okul aile birlikleri mutlu. Bir tek devlet okulunu bile dışarıda bırakmadan bunu yaptım.

Tabi akılları 3-4 sene sonra başlarına geliyor. Bir tane partizan bir milli eğitim yöneticisi, kıyameti koparıyor. İlçe başkanları seferber. Bir ihbar. Bu ara biz başlamışız. Okullardan anahtarlarını almışız. Taşeronlarımız çalışıyor. Bir sabah bir ihbar. Hiçbir kimse, yani taşeronlarımız okullara giremiyor. Niye? Okullar kilitli. Nasıl kitli? Kapatıp gittiler anahtarı aldılar. Ayıp. Bu taşeronlar okula giremez. Neymiş? İstanbul Büyükşehir Belediyesi yapacakmış, Beylikdüzü Belediyesi yapamazmış. Bak sen! Öyle sinirlendim ki. Şoföre ‘sür’ dedim.

Yakuplu’da bir ortaokula gittim. Kapıyı kilitlemiş, beni de görmüş okul müdürü, arka kapıdan kaçıyor. Kapı kilitli. Kapının kapısında bekleyen boyacılar, tesisatçılar falan filan. Okulda kimse yok. Kapıda ödemeler. Onlar da böyle bakıyorlar yani. Niye okul kilitlenir? Bunları yaşadık. Hani zannediyorlar Ekrem İmamoğlu bunları uyduruyor. Bunların yüzlercesi var. Trajikomik işler. Ne olacak yani? Ne olacak? ‘İstanbul Büyükşehir Belediyesi yapacak.’ Hani onların partisinden ya! Tabii okullar sefillik içinde. Okullar açıldı, hala okullarda boyacılar, bilmem neler. Ne oldu? 7-8 ay sonra, biz olduk Belediye Başkanı İstanbul’da. Ne oldu yani?

‘Buradan siyasi nema çıkartırım’ kafası, gerçekten hastalıklı bir kafa. O hastalıklı kafa yeni değil yani. Yaşıyoruz; hala yaşıyorsunuz, biliyorum. O bakımdan oy kaygısı yüzünden, çocukların, anne-babaların mutluluklarından rahatsız olmak, nasıl bir şeydir yani? İşte bu akıl, artık zamanıdır arkadaşlar, çok çalışacağız, onların koltuklarıyla vedalaşmalarını biz sağlayacağız. Bunları yollayacağız oradan. Başka yolu yok bu işin yani. Onun için işinizi önemseyin.

Tek kreşi yoktu İBB’nin, şu anda 105 kreşimiz var. Kreşlerimizin her biri, yapısal olarak örnek yapılardır. Bahçesi, içi, dizaynı, çalışma biçimi vesaire, müfredatı… İnşallah 150’ye hızlıca gelmek üzereyiz. 30’un üzerinde şu an inşaatı devam eden kreşimiz var. Bizim açtıklarımız yani Ekrem İmamoğlu’nun kreşi değil ki; kamunun kreşi, milletin kreşi, vatandaşın kreşi. Yine İBB bu hizmete devam edecek. Bunu görmüyorlar. Hatta seçimden önce, acaba milleti kandırır mıyız diye demek ki, ‘Her mahalleye bir kreş’ diyorlar.

Yani biz Anne Kart verirken, onların, ‘Biz Baba Kart vereceğiz’ demesi gibi yani! 2019’da, ‘Kimin parasını kime veriyorsun’ dediler. Bak; nereden nereye veriliyor? Şimdi Baba Kart vereceğiz, diyorlar. Dedim ya her yol mubah! Ve kötülemeye çalışıyorlar. ‘Bugün saat 15.00’e kadar kreşlerin sayısını bize bildirin!’ Sanki suç deliliymiş gibi yani. Arayış bu. Yani biz de onları karartacağız yani! 105 ya, azaltacağız onları, 15 yazacağız falan yani. Kafaya bakar mısın? Zaten hepsi orada; uçmaz, kaçmaz yani.

Hep söyledim, söyleyeceğim; partizanlığı söküp atacaksınız kurumlarınızdan sevgili belediye başkanlarımız. Sevgili kurum yöneticileri, partizanlık bu ülkenin zehridir. Bu ülkeyi birbirine düşüren akıldır. Bu milleti birbirine düşüren akıldır. Partizanlığı söküp atacaksınız. Benim ruhumda yok. Nasıl olsun? Ailemde on çeşit siyasi görüş var çocukluğumdan beri. Partizanlık yaparsam, o zaman benim ailemi reddetmem lazım yani. Öyle bir şey yok.

“Milletin parasını, millet için kullanırız”

Onun için herkesin kurumundan söküp atması lazım. O nedenle şunu söyleyeyim. Şeffaf ve liyakatli alım, eğitimde olduğu gibi, her alanda da çok titizlikle yönettiğimiz bir sahadır. Ve biz, bu konuda ciddi bir şikayetle hiç karşı karşıya kalmadık. Kreşlerde, çocuklara yönelik hiçbir siyasi telkin yapılmaz, yapılamaz. Açtığımız kreş vesilesiyle, hiç kimse rant elde edemez. Milletin parasını, doğrudan milletin ihtiyaçları için kullanırız.

Araya hiçbir kirli eli sokmayız. Sadece onların açamadığı kreşleri biz açıyoruz diye, ortalığı işte bu yönüyle karıştırmıyorlar. Bizim standartlarımıza sahip kreşleri açıkçası onların asla açamayacaklarını vatandaşlar hissettiği için, gördüğü için telaşlanıyorlar. Onlar da biliyor açamayacaklarını. Çünkü o partizan akıldan sıyrılamayacaklar. Objektif davranamayacaklar. Demokrat olamayacaklar. Onu görüyorlar. ‘Biz bunu yapamayız’ diyorlar; onun için en iyisi kapatalım. Kısa yol. Onun için telaştalar.

Kreşlerle uğraşanların ekonomiyi iyi yönetme, vatandaşın refahını sağlama görevleri olduğunun onlara hatırlatılması lazım. Bu görevlerini de yerine getirmedikleri için, eğitim maliyetleri ne yazık ki ailelerin üzerine daha büyük yük olarak geldikçe geliyor. Örneğin; İstanbul’da ilkokula başlayacak bir öğrencinin, İPA’nın raporlarına göre, kırtasiye alışverişlerinin maliyeti, önceki seneye göre yüzde 71,9 artmış.

Yani bu senenin kırtasiye çantası, bir çocuğun geçen seneye göre yüzde 71,9 daha pahalı. Ve kırtasiye sepetinde bulunması gereken 16 temel ürünün dördünde -özellikle dikkat çeksin diye arkadaşlarımız koymuş- yıllık fiyat artışı ise yüzde 100’ün üzerinde. Eğitim ihtiyaçları ve kırtasiye, kıyafetle de bitmiyor. Aynı zamanda hep konuştuğumuz okul beslenmesi, ulaşım masrafları da bel büken diğer öncelikler. Bütün bu yaşanan büyük fiyat artışları, dar gelirli vatandaşlarımızın hayata dair umutsuzluklarının en büyük sebebi.

Örneğin; bizden önce İBB’de bu yönleriyle katkı sunma kalemlerinin çok çok üstüne çıktığımız bir dönem yaşatıyoruz. Her alanda. Kız çocukları okusun diye desteğimiz var. Öyle bir istatistik var ki, İstanbul’un nüfusuyla çarptığınızda, burada bulunan bazı ilçe belediyelerimizin nüfusu kadar yapıyor. Nasıl bırakırız biz bir kız çocuğumuzu evinde ya da sokakta, okul okumada? Çatlarım hırsımdan. Bir kızımız okuyamayacak! O kız çocuğum için deli olurum. Öyle bir şey yok. Okutacağız yani. Onun için bu konuda etkin çalışıyoruz.

Bizden önce İBB’nin bir kreşi yoktu, sıfırdı. Birçok sıfırı devraldık, onu söyleyeyim. Bir öğrenciyi yatıracak yurdu yoktu. Bugün; 8’i kız, 6’sı erkek, 14 öğrenci yurdumuz var. Şehrin göbeğinde inşaatları devam eden de yurtlarımız var. Bugün itibarıyla da 5 bin 819 üniversite öğrencimiz bizim yurtlarımızda. Öyle hikayeleri dinliyorum ki yurtlara gittiğimde. ‘Bu yurt olmasaydı, beni ailem okula yollamayacaktı!’ Ve bunu söyleyenlerin tamamı kızlar.

2023 yılında arttırdığımız sayıyla, 100 bin üniversite öğrencisine üniversite desteği veriyoruz. Tam 1,5 milyar lira biz bu sene üniversite öğrencilerine destek veriyoruz. 83 bin ilk ve ortaöğretim öğrencisine maddi eğitim desteği veriyor. Bunların hepsi sosyal incelemeden geçen öğrencilerimiz. 43 bin öğrenciye, uzun süre, bir yılını destekleyecek seviyede, eğitim seti desteği veriyoruz.

Eğitim alanında merkezi yönetimle iş birliğini güçlendirmeyi, böylece kaynakların etkin kullanımını ve eğitim sisteminin demokratikleşmesini amaçlıyoruz. Bu paragraf, bu hükümetle uyumlu bir paragraf değil. Ama olmasını istiyoruz. Ben hep hatırlatıyorum onlara. Senin bakanlığın senin değil, benim de bakanlığım. Milletin bakanlığı. Belediye senin, benim değil; milletin belediyesi. Onun için bazen diyorum, ‘Çağır geleyim kardeşim.’ Hangi bakan olursa olsun, giderim.

Kim olursa olsun, koşa koşa giderim. Çünkü, ben oraya İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, 16 milyon insanın temsilci olarak gidiyorum. Ama onların bir kısmı çağıramaz. Onlar, bir kişinin temsilcisi. Benden farkı bu. Ben zengin adamım. Ben, 16 milyon insanın temsilcisiyim. Bazıları çağıramıyor. Çağıranlara da minnet duygularımı iletiyorum. Görevlerini yapıyorlar, ama minnet duygularımı iletiyorum. Görevlerini yapıyorlar. Teşekkür ederim yani. Doğru olanın bu olduğunu hatırlatmak lazım.

Okulların temizliği meselesinde, sanki yerel yönetimle merkezi yönetim arasında bir rekabet varmış gibi bir algı! Ne alakası var? Yani Cumhuriyet Halk Partisi’ni engelleme! Yahu daha çok zarar görüyorsun siyaseten. Onu görmüyor mu oradaki okul aile birliğindeki yöneticiler veya veliler, şunlar, bunlar. Ne alakası var? Belediye de senin kardeşim. Gel destek iste. Bak ne oldu? Gittin okulların kapılarını kapattın, ‘büyükşehir yapacak’ falan filan dedi. Ne oldu? Kıyıda köşede bir ilçenin belediye başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldu.

Yani bunu yaparsan, daha kötüsü olur. Uyarıyorum yani. Gerçekten Türkiye’nin bu zihniyetten kurtulması lazım. Eğitimde sorunların ortak akılla, demokratik katılım süreçleriyle, partiler üstü bir yaklaşımla çözülebileceğinin kabul edilmesi lazım. Zihniyetin değişimine ihtiyaç var. Biz CHP’liler olarak, eğitim meselesine azami düzeyde önem göstereceğiz. Eğitimcilere sahip çıkacağız. Ve hiçbir zaman bu kararlılığımızdan bir adım bile geri adım atmayacağız. Bu bizim temel meselemizdir.

Cumhuriyetin ilk dönemi, gerçekten eğitim anlamında muazzam bir devrim dönemidir. Bu devrimin özü, cumhuriyetin kuruluş ilkelerinin de karakterini gösteren tek şey, muazzam bir aslında dönemi başlattı ve yurttaşların eşit bir biçimde eğitimden yararlanmasını ve temel hak haline getirilmesi mücadelesini başlatmıştır. Bunun için fiziki koşullar ve kültürel atmosfer oluşturulmuştur o dönemde. Tam da işte o Cumhuriyet aydınlanmasını, o aydınlanmanın taşıdığı o evrensel değerleri içselleştirilmiş, eşit ve özgür bireylerden oluşan, öz güvenli bir toplum olabilmek. O yolda öğretmenler ve eğitimcilerin varlığı çok önemli.

Öz güvenli bir eğitim. Asla aldatılmayacak insanlar. Ne aldanacak ne aldatacak. Nasıl olur? Öz güvenle olur. Ben bazen dinliyorum. ‘Bizi kurtarın!’ Millet, kendini kurtaracak. Nasıl? Kendine güvenecek. Ben güveniyorum kardeşim. Pazarcıya gidiyorum. O tezgahtan kazanıyor, 10 tane nüfusa bakıyor. ‘Senden daha büyük ekonomist var mı’ diyorum? Bakma öyle kendine ekonomist diyenlere! Ekonomist sensin; emeğinle, alın terinle. Onun için bu memleketin her bireyinin kendine güvendiği bir psikolojik ortam, bu milleti ayağa kaldırır.

Biz, Cumhuriyet eğitimi almış bir milletiz. Başka milletlere benzemeyiz. Cumhuriyet, bizim okulumuzdur. Bizler, o okulda eşit ve onurlu olmayı öğrendik. ‘Allah razı olsun cumhuriyetten’ derim. ‘Allah razı olsun öğretmenimden’ derim. İşte biz, bugünün eğitiminde topluma, bütün bireylerine, doğusuna, batısına, Hakkari’sine, İstanbul’una, Artvin’ine, Muğla’sına, Diyarbakır’ına, Trabzon’una, Sinop’undan Kastamonu’suna, Ankara’sına, İstanbul’da Bağcılar’dan Şişli’ye, Silivri’den Şile’ye Tuzla’dan Üsküdar’a her bir ilçesinde, her bir ilçesinde çocuklarımızın kendisini diğer çocuklarla eşit hissetmesini sağladığımız an, ben Cumhuriyet’e layık bir belediye başkanı olabilirim.

İşte bunu, bütün ülkede yapmalıyız. Niye yapmalıyız? Mustafa Kemal Atatürk’ten öğrendiğimiz gibi; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bireyler olmak için ve toplumun öyle bireyleri yetiştirmesi için yapmalıyız. Kendimize ve birbirimize ve milletimize lütfen güvenelim. İş birliğimizi yüksek tutalım. Boş konuların zihnimize girmesini sağlamayalım. İşimiz bu. İşimiz; toplum, millet.”

Paylaşın

Erdoğan İle Putin, Suriye’yi Görüştü

Erdoğan ile Putin bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmeye ilişkin Kremlin’den yapılan açıklamada, Putin’in görüşmede “Suriye devletine karşı radikal grupların terörist saldırganlığının hızlı bir şekilde sona erdirilmesi” gerekliliğine vurgu yaptığı kaydedildi.

Haber Merkezi / İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada ise Erdoğan’ın görüşmede Suriye’nin toprak bütünlüğünü desteklediği ve kalıcı çözüm için çabaladığı belirtilirken Suriye rejiminin de siyasi çözüme angaje olması gerektiğini vurguladığı ifade edildi.

Suriye’de Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ve Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) taarruzu tüm yoğunluğuyla sürerken AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Kremlin’den yapılan açıklamada, Putin’in görüşmede “Suriye devletine karşı radikal grupların terörist saldırganlığının hızlı bir şekilde sona erdirilmesi” gerekliliğine vurgu yaptığı ve Ankara’nın nüfuzunu bu yönde kullanması mesajı verdiği kaydedildi.

Açıklamada iki liderin Rusya, Türkiye ve İran arasındaki yakın koordinasyonun devamının önemi konusunda mutabık olduğu belirtilerek “İki devlet başkanı, krizin yatıştırılmasına yönelik adımlar aranması bağlamında birbirleriyle teması sürdürecektir” denildi.

İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada Erdoğan’ın telefon görüşmesinde Suriye’nin toprak bütünlüğünü desteklediği ve kalıcı çözüm için çabaladığı belirtilirken Suriye rejiminin de siyasi çözüme angaje olması gerektiğini vurguladığı ifade edildi.

Erdoğan’ın telefonda görüşmesinde Suriye’de yaşanan son gelişmeler bağlamında en önemli hususun sivillerin zarar görmemesi olduğunu, Suriye’nin daha büyük istikrarsızlıklara kaynaklık etmemesi gerektiğini ve Türkiye’nin Suriye’de sükunetin sağlanması için elinden gelen tüm gayreti gösterdiğini ifade ettiği aktarıldı.

Erdoğan’ın görüşmede ayrıca Suriye’deki son gelişmelerden istifade etmeye çalışan terör örgütü PKK ve uzantılarıyla mücadele konusunda Türkiye’nin kararlı tutumunu sürdürmeye devam edeceğinin altını çizdiği belirtildi.

Halep, Hama, Tel Rıfat ve Deyrizor’da son durum ne?

Öte yandan Suriye’nin resmi haber ajansı SANA, ülkenin doğusundaki Deyrizor bölgesinde saldırı başlatan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) ordu tarafından püskürtüldüğünü bildirdi.

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne yakınlığıyla bilinen Rudaw internet sitesi ise bölgede yedi köyün kontrolünün daha SDG’nin eline geçtiğini iddia etti. Rudaw, ABD’nin de SDG güçlerine havadan destek verdiğini öne sürdü.

Haseke gibi zengin petrol yataklarının bulunduğu Deyrizor’da, Kürt güçlere destek veren ABD’nin askeri üsleri var. Kürt güçler, 27 Kasıma kadar Rakka’nın büyük kısmını, Deyrizor’un yarısını ve Halep’teki bazı bölgeleri kontrol altında tutuyordu.

Halep kent merkezine yakın Şeyh Maksut ve Eşrefiye mahallelerinin yanı sıra, Menbiç ile El Bab’ın bazı kasabaları da Kürt güçlerin kontrolündeydi.

SDG’nin siyasi kanadı olan Demokratik Suriye Meclisi (DSM) ise bir haftadır Suriye’nin kuzeybatısında yoğunlaşan çatışmalardan Türkiye’yi sorumlu tuttu. DSM bununla birlikte, “Ankara’yla diyaloğa hazır olduğunu” duyurdu.

SDG’nin omurgasını, Suriye’deki Kürt Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) silahlı kanadı Halk Koruma Birlikleri (YPG) oluşturuyor. Ankara, YPG’yi, “PKK’nın Suriye kolu” ve “terör örgütü” olarak görüyor.

Suriye’de Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki gruplar 27 Kasım’da başlattıkları saldırılar sonrası ülkenin ikinci büyük kenti Halep’te kontrolü büyük oranda ele geçirdi. HTŞ, Türkiye’nin “terör örgütleri listesinde” yer alıyor.

Birleşmiş Milletler (BM), son çatışmalarda çoğu savaşçı yüzlerce kişinin öldürüldüğünü, yaklaşık 50 bin kişinin evlerini terk etmek zorunda kaldığını açıkladı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, “terör eylemi” olarak nitelendirdiği saldırılardan ABD ve Batı ülkelerini sorumlu tuttu.

Muhaliflerin Halep sonrası güneydeki Hama kentine yöneldiği duyuruldu. Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, HTŞ liderliğindeki silahlı muhaliflerin, Hama kırsalında, Esad güçleriyle “en sert çatışmalara” girdiğini duyurdu.

Gözlemevi, bilgilerini Suriye’deki yerel yetkililer ve sivillerden alıyor. BBC, bu iddiaları bağımsız kaynaklardan doğrulayabilmiş değil. Fransız AFP haber ajansına bilgi veren bir muhabir ise Hama kırsalında onlarca terk edilmiş tank ve askeri araç gördüğünü söyledi.

SANA da Hama ve İdlib’e yönelik hava saldırıları düzenlendiğini bildiriyor. Hama, başkent Şam ve Halep arasında kritik bir konumda yer alıyor.

Suriye’de 2011’de başlayan iç savaş nedeniyle devam eden çatışmalar 2020’de varılan ateşkesten bu yana büyük ölçüde durmuştu. Muhalif güçler kuzeybatıdaki İdlib kenti ve çevresindeki vilayetin büyük bölümünü kontrol altında tutuyordu.

HTŞ liderliğindeki grupların Halep’e operasyon başlatmasının ardından, Rusya ve Suriye orduları İdlib’e yönelik hava saldırıları başlattı. Muhaliflerin elindeki “Beyaz Baretliler” olarak bilinen sivil savunma hizmeti, hava saldırılarında en az 25 kişinin öldüğünü açıkladı.

Suriye’nin 14 eyaletinden biri olan İdlib, ülkenin kuzeybatısında, Türkiye sınırında yer alıyor. İdlib; Harem, Cisr eş-Şuğur, eyaletle aynı adı taşıyan İdlib, Ariha ve Maarat El Numan şehirlerinden oluşuyor. İdlib merkezi ise Halep’e 55 kilometre uzaklıkta.

HTŞ’nin operasyonu devam ederken Suriye Milli Ordusu (SMO) da Tel Rıfat kentine yönelik harekat başlattı. Tel Rıfat, SDG tarafından kontrol ediliyordu.

Anadolu Ajansı, SMO’nun Tel Rıfat’a yönelik “Özgürlük Şafağı” adı verilen operasyonun ardından ilçe merkezinin “tamamına hakim olduğunu” ve dış kesimlerde ilerlemeye devam ettiğini bildirdi. AFP’nin Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne dayandırdığı habere göre de SMO güçleri kent merkezi ve civardaki köyleri ele geçirdi.

Gözlemevi, SMO operasyonu sonucunda Halep’in kuzeyinde 200 bin Suriyeli Kürdün “Türkiye destekli fraksiyonlar tarafından kuşatıldığını” ve bölge ile iletişimin tamamen koptuğunu duyurdu.

Paylaşın

Özel’den Erdoğan’a “Suriye” Uyarısı: Bu Maceradan Vazgeçin

Partisinin grup toplantısında, Suriye’deki gelişmelere ilişkin konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Erdoğan’ı uyarıyorum, çökmüş Suriye politikanızın üzerinde yıkıntılarla yeni bir siyaset kurmaya çalışmayın. Bu maceradan vazgeçin, bu maceradan geri dönün” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Özel’in açıklamalarından başlıklar şöyle:

“En düşük engelli aylığı söylemeye utanıyorum 280 lira, en fazlası da 5 bin lira. birileri engellilerin 280 lirayla dezavantajlarını ortadan kaldırdıklarını iddia ediyor. Güçlü ve icracı bir Engelli Bakanlığı, iktidarımızın ilk günlerinde hayata geçecek. Dün engellilerle bir araya geldiğimde hiç korkmadan ‘Belediyelerinden memnun musunuz’ diye sordum. Memnuniyetlerini anlattılar. İktidara geldiğimizde de ‘İktidarınızdan memnun musunuz’ diye soracağım ve onları memnun  edecek uygulamaları hayata geçireceğiz.

2002’den bugüne kadar, AK Parti döneminde 2 bin 79 madenci hayatını kaybetti, Soma’nın üzerine tam 6 Soma daha yaşandı. Ölürken bile teker teker ölünce madenciler haklarını alamıyor. Bütün madencilere ve emekçilere sesleniyorum; en kötü örgüt örgütsüzlükten daha iyidir. Özrgütlenin, sendikalaşın, haklarınıza sahip çıkın.

Belediyelerimizin çoğunda örgütlü olan Genel-İş Sendikası’nın Genel Başkanı Remzi Çalışkan, emek mücadelesinin önemli isimlerinden biri. Remzi başkanı ‘gizli tanık’ ile tutukladılar. Ahmet Özer’de de var gizli tanık. Kişinin üzerine atılan suçun adı oldu gizli tanık, söylediği doğru mu değil mi belli değil. Remzi Çalışkan yalnız değil, hepimiz arkasındayız. Nasuh Mahruki tutuklu. Görüşlerini beyan etmiş, Cumhurbaşkanına hakaretten tutuklu. Böyle birisinin hapiste tutulması saray rejiminin ayıbıdır. ‘Gemiler Hayfa’ya değil, Gazze’ye’ diyen çocukları yaka paça dışarı attılar. Demokrasi protestoları güvece altına alır. 9 arkadaşımızı Cumhurbaşkanına hakaret suçuyla tutukladılar. Bunun neresi Cumhurbaşkanına hakaret. Bunu hakaret olarak kabul ediyorsa tarafı bu taraf zaten.

Ahmet Özer Silivri Cezaevinde tutuluyor. Kendisini ziyaret ettim, selamlarını getirdim. Kayyım siyasetinin Akın Gürlek denilen adalet celladınca yürütüldüğünü biliyoruz. Ona ‘Bırak bu mesleği, git avukatlık yap’ dedim. Bundan bazı avukatlar alınmış. Cümlem tamamen yanlış yere çekildi. İstanbul Barosu’nun açıklamasını okurken çok önemli bir eksiklik yaptığımı fark ettim. Akın Gürlek bir gün avukatlık yapmaya kalkarsa bu kadar ayıp sırtındayken gelip baroya da kayıt olamaz. bunu hatırlattıkları için teşekkür ediyorum.

Bütün Türkiye’de 10 kişiden 8’i konteynerda, çadırda, gurbette. Yaptım diyeceğine dönüyor CHP’ye sataşıyor. Sen depremzedelere, sırf seçim kazanmak için attığın yalanın altında kaldın. Bu evler teslim edilene kadar her hafta depremzedelerin hakkını savunacağız. Mücbir sebep hali uygulaması 30 Kasım’da bitti, ama hayat normale dönmedi. Esnafımızın arkasındayız, mücbir sebep uygulaması yeniden hayata geçirilmeli.

Esat’a çağrı, Erdoğan’a uyarı

Biz Türkiye’nin 1. partisiyiz ve bu ülkenin de bu partinin de kurucusu bize bir dış politika mirası bıraktı. 2010’lardan itibaren Emevi camiinde namaza gitmeler, selefi grupları getirip eğit, donat, savaştır gibi işler yapmalar… Atatürk ne dediyse tersini yaptılar. Milyonlarca sığınmacı ülkeye geldi, ne huzurları var ne huzur veriyorlar. Bu bölgenin en önemli aktörü Türkiye’dir. İlk seçimde iktidara gelecek partisi olarak kayıtsız kalamayız. Dış politikaya yaz boz tahtası gibi bakamayız. Şeffaf samimi bir iletişimin partilerle kurulmasını TBMM’nin bilgilendirilmesini istiyoruz.

Suriye’nin istikrarsız hali en çok Türkiye’ye Suriye’de istikrarın sağlanması, terör tehdidinin son bulmasıdır. HTŞ gibi terör örgütlerinin Suriye’yi geriletme çabalarına temkinli yaklaşılmalıdır. İran’ın bölgede zayıflatılması mezhep savaşlarının körüklenmesi, İsrail’in hakimiyetinin artması ve güvenliğinin sağlanması Ankara’nın önceliği olmamalıdır. Öte yandan, Rusya’nın mevzi kaybetmemesi, İran’ın yeniden toparlanması da Ankara’nın oyun planı olamaz. Bizim safımız vatandaşımızın güvenliği neredeyse o taraftır. Bizim safımız yurttaşlarımızın güvenliği ve esenliğinin tarafıdır. Bu macerada feda edilecek 1 tane bile Mehmet’imiz yoktur.

Bir elinde HTŞ’yi bir elinde YPG’yi tutanların planının parçası olamaz. Suriye’yi bölmeye yönelik planlardan uzak durun. Tüm komşularımızla iyi ilişkide olması zorunludur. ne BOP’un eş başkanı gibi hareket edebiliriz ne de batıdaki yurttaşlarımızın zor durumda kalacağı angajmanlara yedeklenebiliriz. Sayın Esat’a da çağrımızdır, herkes gittiğimde biz burada olmaya devam edeceğiz. Suriye ve Türkiye haklarının kardeşliği için yeni bir sayfa açılmalı, diyalog başlatılmalıdır. Erdoğan’ı da uyarıyorum, çökmüş Suriye politikanızın üzerinde yıkıntılarla yeni bir siyaset kurmaya çalışmayın. 10 Ekim katliamını hatırlayın, sınırın zafiyete uğramasının neye mal olduğunu hatırlayın. Bu maceradan vazgeçin, bu maceradan geri dönün.

“Kendi düştüğü durma bakmaz neler söylüyor neler”

Geldik konuşmanın en kritik kısmına. Sayın Bahçeli’nin bana söyledikleri… Hakaretler hakaretler hakaretler. Kendi düştüğü durma bakmaz neler söylüyor neler…  Devlet Bey istiyor ki bunları konuşayım. Senin istediğin zaman senin istediğin şeylerin konuşulması çok gerilerde kaldı.

Bu milletin gündemi ekonomi. Önümüzdeki hafta bütçe görüşmeleri asgari ücret toplantıları başlıyor. Türkiye’de asgari ücret ücretlilerin yüzde 57’sine ulaşmış durumda. Seçim öncesi asgari ücrete 3-4 kez enflasyon iyileştirmesi yapacağız diyenler 1 yıl zam yapmadı. 17 bin lira, yıl sonunda 10 bin liraya düşmüş olacak. 11 aydır zam yapmıyorsun, enflasyon düşüyor mu? Asgari ücrete yapılacak zam enflasyonu binde 0.7 etkiliyor. ‘Enflasyonu artırır’ demek kandırmacadan ibaret.

Emekçiye kazık atmaya çalışıyorlar. Asgari ücret talebimiz 30 bunun altında biz yokuz. TÜİK hesabına göre bile hedef yine tutmayacak. Yüzde 47’lik zam yerine yüzde 25-30 vermeye çalışıyorlar. Asgari ücretlinin gerçek enflasyonu yüzde 78 artış var. Onu verirseniz 30 oluyor, vermezseniz yoksulluk oluyor. Devletin kasasına 1 trilyon fazladan SGK prim geliri giriyor. Asgari ücret alan için çok düşük, veren için çok yüksek bir noktaya geldi, desteklenmesi lazım.

Birileri diyor ki, ‘Emekli maaşları ve altın hesabı AK Parti’nin kimyasını bozmuş’, bozsun. Hep sen mi milletin kimyasını bozacaksın. Kırk haramilere bütçe yapmayın, emekçilere bütçe yapın. Emekliye geçim haktır, 1 asgari ücret şarttır.

Ekonomide en kötü gündeler geride kaldı dediler. Yüzde 48 enflasyon hiçbir düşme eğilimi göstermiyor. Bu gördüğünüz 200 liralık banknot.  Çıktığı 1 Ocak 2009 günü Erdoğan ‘Para tıpkı bayrak gibidir’ diyordu. Çıktığı gün 132 dolar ediyordu, bugün 6 dolar etmiyor. Parayı pul ettiler.  Devlet Bey arabalara meraklı. Bu da Devlet Bey’e hediyem olsun, 2019 yılı Bursa’da yerli bir firma 2009’da 26 bin TL idi, şimdi Devlet Bey’e hediyem olsun… Bizi bu hale getirenler bizi kendi istedikleri gündeme getiremezler. Devlet Bey’in değil, Tayyip Bey’in değil halkın gündemini konuşuyoruz.”

Paylaşın

Hatimoğulları’ndan Erdoğan Ve Bahçeli’ye: Çözümünüz Ne?

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan” çağrıyla başlayan yeni çözüm süreci tartışmalarına ilişkin konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Soruyoruz: Var mı bir demokratik çözümünüz? Umutsuzum diyen Cumhurbaşkanı, barışa dair projeniz nedir? Bu soruna dair yaklaşımınız nedir? Bunu 85 milyon merak ediyor” dedi ve ekledi:

“Bizler geçtiğimiz salı günü İmralı’ya gitmek için başvurduk, henüz bir yanıt alamadık. Takipçisiyiz bu sürecin. Erdoğan yine geçtiğimiz gün şunu söyledi. Cesur olacağız, yeni adımlar atacağız dedi. Bizler de bir cesaret örneği olarak İmralı’nın kapılarını açın diyoruz, sayın Öcalan’la görüşmeler sağlansın diyoruz, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun barışına hep beraber çalışalım diyoruz.”

Suriye’deki son gelişmelere ilişkin de konuşan Tülay Hatimoğulları, şu ifadeleri kullandı: “Maalesef yine savaşın büyük bedelini bölgenin halkları en ağır şekilde ödüyor. Halep’ten Tel Rıfat’a kadar devam eden çatışmalarda on binlerce insan göç yolunu tutmaktadır. Uluslararası güçlere çağrıda bulunuyorum: İnsani koridorların oluşturulması herkesin sorumluluğudur. Bu arada, İsrail ile Lübnan arasındaki barış antlaşmasının mürekkebi kurumadan, Suriye cephesi kaynamaya başladı.

El Nusra ve HTŞ gibi tüm dünyada terör örgütü olarak kabul edilen gruplar, Suriye Milli Ordusu’nun ilerlemesine imkan tanıyan koşullardan faydalanıyor. Suriye’nin önemli kentlerinden Halep’e giren bu gruplar, çeşitli etnik ve dini toplulukların yaşadığı mahallelerde zorla hükmetmeye çalışıyorlar. Tel Rifat’a yönelik çete saldırıları da devam ediyor. Bu durumu 2011’den beri izliyoruz ve şimdi bu filmin yeni sahnelerine tanık oluyoruz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Hatimoğulları’nın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

Küresel hegemonya mücadelesi giderek kızışıyor. Bu kızışmalar birçok yerde sıcak çatışmalara dönmüş durumdadır. Dünya kapitalist sistemin krizi her geçen gün daha da derinleşmektedir. Bu krizi aşmak için oluşturulan ittifaklar ve yeni kamplaşmalar söz konusudur. Ticaret savaşları, enerji hakları, jeopolitik rekabet, yapay zeka üzerinden gerilimler gittikte artıyor. Soğuk savaştan bu yana en sıcak süreçlere tanıklık ediyoruz. Bu kaosun odağında ise tarihi kırılmaların yaşandığı Ortadoğu var. Bitmeyen çatışma ve savaşların yaşattığı kırılmalar her yerde taşları yeniden, yeniden oynatıyor. Ortadoğu’da düzensizlik üzerine yeni bir düzen ikame edilmeye çalışılıyor.

HTŞ ve SMO, El Kaide ve IŞİD’in uzantıları olan bu örgütler kimin vekalet savaşını yürütüyor. Halep; Arapların, Kürtlerin, Ermenilerin, Sünnilerin, Alevilerin barış içinde yaşadığı bir kent. Ve bu kente bu çeteler çökmeye çalışmaktadır. Tel Rıfat’a göre çete savaşları sürüyor. Biz bu filmi 2011’de izlemiştik, şimdi bu filmin yeni sahneleri çekiliyor. Lübnanlaşma riski bugün Türkiye dahil, bütün ülkeler için bir tehlikedir. Türkiye’de iktidarın bu konuyla ilgili çıkaracağı önemli dersler olduğunu düşünüyoruz. Neo Osmanlıcı hayallerinizden vazgeçin.

Ülkeyi daha bir beter felakete sürükleyeceksiniz. Rojava’ya yaşayan Kürtlere mızrak, Türkiye’deki Kürtlere zeytin dalı olmaz, olamaz. 1 Ekim’den itibaren MHP Genel Başkanının bazı mesajları oldu ve biz de acaba bir fırsat olarak baktık, bakmaya devam ediyoruz. Ortadoğu’daki her gelişmede Kürtlerin kazanımlarını hedef alan bir akıl, doğru bir akıl değildir. Bu akıl, Ortadoğu’da kaosu derinleştiren bir akıldır. Sınırın öte tarafındaki Kürtlere saldırarak iç barışı sağlamak mümkün değildir. Yayılmacı hayallerle, neo Osmanlıcı politikalarla Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışmak Türkiye’ye fayda getirmedi, getirmez de.

IŞİD’in pratiği ve anlayışını sergileyen HTŞ’nin Türkiye’de ve dünyada zarar üreteceği bilinmelidir. HTŞ’yi, SMO’yu bizlere güzelleme yaparak anlatmaya çalışmayın. Bizler bu pratiğini gayet iyi biliyoruz. Döner bu tehlike sizi vurur, Reyhanlı sınır kapısında SMO’nun maaşları yatmadığında Türk bayraklarını nasıl yaktıklarını hatırlatmak isterim. Dünyanın neresinde olursa olsun Kürt halkı ve Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yanında olan haklar, hem Kürt halkının kazanımları hem de demokratik bir Ortadoğu için mücadele etmeye devam edecektir. Bu saldırılar hepimize ve geleceğimize dönüktür.

Biz DEM Parti olarak bölgede yaşanan kaosun, hangi güçler tarafından çıkarıldığını gayet iyi biliyoruz. Bizim safımız belli, biz demokrasi ve özgürlükten yanayız. Sözde değil özde demokratik bir Ortadoğu inşasından yanadır. Dünya nükleer savaş gibi bir tehdidin altındayken, çare barıştır, barış bütün sınırlar için en önemli güvenlik yöntemidir. Türkiye 911 kilometrelik sınırında barışı sağlayabilirse güvendedir. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, çeteler ve onların arkasındakiler güçler yenilecektir.

“Yurttaş aç ve sefalet içinde”

Türkiye ekonomisi için tehlike çanları çalıyor. Ekonomi resesyona girmiştir. Artık Türkiye ekonomisi için alarm zilleri olabildiğince yüksek çalmaktadır. Düşünebiliyor musunuz, siz çarşıya markete gidiyorsunuz ve biber 120 TL, domates 80 TL… Biz ekonomiyi uçurduk diyen ey iktidar, sizin meyve sebze fiyatından haberiniz var mı? Siz yurttaşın ne kadar aç ve sefalet içinde olduğunun farkında mısınız? Sanki bu ekonomiyi bu kadar kötü yöneten başka birisiymiş gibi ‘biz bu ekonomiyi düzelteceğiz’ mesajı vermekten hicap duymuyor musunuz? DEM Parti 85 milyon yurttaşın derdiyle demleniyor. DEM Parti açlıkla, yoksullukla mücadele ediyor. Herkes iş, aş bulsun diye mücadele ediyor. Çocuklar istismara uğramasın, katledilmesin, kadınlar erkekler tarafından katledilmesin diye mücadele ediyor.

1 Ekim’den beri Türkiye’nin gündeminde MHP Genel Başkanının yaptığı açıklamalar var, Kürt sorunuyla ilgili belirsiz açıklamalar devam ediyor. Toprak ölümden yoruldu, tencere sefaletten yoruldu. O nedenle artık bu sefalet, bu çatışma bitsin istiyoruz. Biz onurlu bir barış için dilimizi büyük bir ciddiyetle kurduk. Ar damarı çatlamış kesimler DEM eş başkanları çözüm istemiyor diye veryansın ediyorlar. Değerli Türkiye halkları bunlar külliyen yalandır. Bir de DEM Parti’de umut görmeyenler varmış. Bunlar sözde barışı dillendirenlerin, barışa mesafesini gösteriyor. DEM Parti bu kürsüde büyük bir onurla ve özgüvenle, kararlılıkla diyoruz ki, DEM Parti Kürt sorununun onurlu bir barış çerçevesinde çözümünde taraftır ve üzerine ne düşüyorsa yapmaya hazırdır.

“Sizin çözümünüz ne?”

Asıl biz soruyoruz: Var mı bir demokratik çözümünüz? Umutsuzum diyen Cumhurbaşkanı, barışa dair projeniz nedir? Bu soruna dair yaklaşımınız nedir? Bunu 85 milyon merak ediyor. Bizler geçtiğimiz salı günü İmralı’ya gitmek için başvurduk, henüz bir yanıt alamadık. Takipçisiyiz bu sürecin. Erdoğan yine geçtiğimiz gün şunu söyledi. Cesur olacağız, yeni adımlar atacağız dedi. Bizler de bir cesaret örneği olarak İmralı’nın kapılarını açın diyoruz, sayın Öcalan’la görüşmeler sağlansın diyoruz, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun barışına hep beraber çalışalım diyoruz.

Yine bugün bu kürsüde, bazı konuşmalar gerçekleşti. Yine MHP Genel Başkanı “DEM Parti nerededir?” diye sordu. Öncelikle şunu söylemek istiyoruz ki, tehdit dilinden vazgeçin, tehdit ederek diyalog kurulamaz, bunu bilince çıkarın. Ve duymak isteyen kulaklar için tekrar ediyoruz, DEM Parti demokrasidir, çözümdür, DEM Parti ortak vatandaşlıkta inkarın karşısındadır. DEM Parti farklılıklarımıza rağmen bir arada yaşayabildiği bir Türkiyelilik kimliğini savunmaktadır. DEM Parti sizden daha Türkiyelidir, bunu hepiniz bilesiniz. DEM Parti Ankara ve Diyarbakır’dır, halkların bahçesidir. Ve biz asıl soruyu kendilerine sormak istiyoruz, siz bu barış sürecinin neresinde duruyorsunuz? Barış canınızın istediği anda, onu aparat olarak kullanacağınız bir şey değildir, barış cesurların işidir, ferasettir barış.

Biz DEM Parti olarak bu ülkenin onurlu barışı için, demokratik bir Ortadoğu için hep birlikte çalışmaya adayız. Onurlu barışın rotasını şaşırmadan, büyük bir cesaretle, derin okyanuslarda yüzmeye hazırız. Barışa giden yolları kapatırlarsa, bizler yeniden kanatlanacağız ve barışın rotasında uçmaya devam edeceğiz. Tıpkı ağzında zeytin dalı bir güvercin gibi.”

Paylaşın

Saadet Partisi Lideri Mahmut Arıkan: Din Alıp Cennet Satanlarla Mücadele Edeceğiz

Saadet Partisi Lideri Mahmut Arıkan, AKP iktidarının, 22 yıldır, “nas, başörtüsü, imam hatip liseleri” üzerinden inancı istismar ettiğini belirterek, “İnancın üzerine bir ambargo olduğunu, bir tutsaklık olduğunu, ifade etmek isterim. Benim bu ifadem özellikle bizim mahallede çok tepki görecektir. Ama din alıp cennet satanlarla da mücadele edeceğiz” dedi.

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a çağrıyla başlayan süreci de değerlendiren Arıkan, MHP Lideri’nin AKP’nin iktidara geldiği 2002 erken seçimi, başkanlık sistemine geçiş, başörtüsü yasağının kaldırılması gibi süreçlerdeki rolüne dikkat çekti.

Bahçeli’nin Öcalan çağrısının bu nedenle önemli olduğunu ve görmezden gelinemeyeceğini ifade eden Arıkan, ancak Kürt sorununun çözüm adresi olarak Meclis’i gösterdi.

Saadet Partisi’nin yeni genel başkanı Mahmut Arıkan, bir grup gazetecinin sorularını yanıtladı. BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın aktardığına göre; Mahmut Arıkan, kongre yarışı, partisinin yeni yol haritası, iktidar partisiyle ilişkileri, ittifak politikasına kadar, gündeme ilişkin kapsamlı değerlendirmelerde bulundu.

14 Mayıs 2023 seçimlerinde parlamentoya giren Arıkan, Saadet Partisi teşkilatlarında genç yaşlarda siyasete başlayan bir isim, ancak ulusal ölçekte kamuoyunun yakından tanıdığı bir siyasetçi değil. Arıkan gençliğinin ve tanınırlığının düşük olmasının avantaj olduğu görüşünde:

“Hatırlarsınız, Sayın Cumhurbaşkanı, ‘Milli Görüş gömleğini çıkardım’ dediğinde Erbakan hocamızın yaşıyla alakalı da bazı cümleler kurmuştu. Hadi buyurun, genç bir genel başkan olarak sahada olacağım. Siyasette yeni yüzlere ihtiyaç var. Bagajı olmayan, siyasette gelecek vizyonunu önyargılardan arındırılmış şekilde ortaya koyacak bir siyaset yapmaya çalışacağız. Türkiye’nin en büyük partisi kararsızlar. Bu oran yüzde 34-35’leri buldu. Demek ki yeni yüzlere ihtiyaç var. Biz de o kararsız seçmenin oyunu alabilmek için bir gayret içerisinde olacağız.”

Geçmişte denenen formüllerin başarıyı getirmediğini, 22 yıl sonra da iktidarın yüzde 52 oy aldığını anımsatan Arıkan, “Demek ki aynı şeyleri yaparsak yüzde 52 alıyorlar, orası hep duruyor. Yüzde 52’yi yüzde 49 yapmanın yollarını bizim bulmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

İttifak: Partisinin yeni dönem hedefini “iktidar olmak” diye açıklayan Arıkan, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde iktidara gelmenin ancak “50+1” oy oranına ulaşmaktan geçtiğini ve bu durumun ittifakı zorunlu kıldığına işaret etti. 2018 yılında CHP ve Demokrat Parti ile yaptıkları ittifakı anımsatan Arıkan, bütün partilerle önyargısız olarak ittifak görüşmelerine açık olduklarını vurguladı:

“Bugünden çıkıp ben şurayla ittifak yapacağım, burayla ittifak yapacağım demenin çok mantıklı olmadığı kanaatimdeyim. Bugünden nasıl olur bilmiyorum ama ön yargısız ve bagajsız tüm ittifak görüşmelerine açık olacağız biz.”

Cumhur İttifakı’ndan kopan Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, geçen hafta Saadet Partisi ile temel konularda aynı düşündüklerini belirtip, ileride bir “işbirliği” konusunda rezervleri olmadığını söylemişti.

Genel Başkan seçilmesinden sonra Erbakan’ın kendisini arayıp kutladığını, Yeniden Refah’tan da bir heyetin hayırlı olsun ziyaretinde bulunduğunu belirten Arıkan, bu partiyle ilişkiler konusunda mesafeliydi: “Bütün siyasi partilere bakışımızla Yeniden Refah’a bakış arasında bir fark yok. Hani Süleyman Soylu Meclis’te Sırrı Süreyya Önder’e dedi ya ‘hakkınızı helal edin’ Önder de, ‘O iş ayrı’ dedi. O iş ayrı. Yani diğer görüşmelerimizden onun farkı yok. 160 partiye nasıl bakıyorsak, onlara da öyle bakıyoruz.”

Arıkan “İttifak” konusunda, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne de kapılarının açık olup olmadığı sorusuna ise “Ne söyleyeceğine bağlı. Ülkenin yeni dönemiyle alakalı, neler ortaya konacak, bunlar üzerinden yürüyebiliriz” yanıtını verdi. Ancak, AKP ile ittifak konusunda “ümitvar” olmadığını belirtip ekledi:

“Kongremize katılan siyasi partilerin hepsini arayıp teşekkür edeceğim. Oradan biri iletişim kanalını açmaya çalışacağım. Gurur, ego yapmanın zamanı değil. Ülke elden gidiyor. Suriye’de, Gazze’de yaşananları hep beraber görüyoruz. Bütün dünya yeniden şekillenirken, Ortadoğu’da haritaları yeniden çizme hazırlığı yapılırken bizim ego yapma, birbirimizle çekişme şansımız yok. Bu cümleleri kullanırken de biraz tedirgin oluyorum. Sanki AK Parti’ye yeşil ışık yakıyormuş algısının oluşmasını istemem.”

İktidar partisinden henüz kendisini kutlamak için arayan olmadığını belirten Arıkan, 22 yıllık iktidarı değiştirmek için yeni bir siyaset anlayışının egemen olması gerektiğini dile getirdi. Arıkan, “Bunun için konuşabilmemiz gerekiyor. Bir futbol takımı mantığıyla değil, yanlışa en sert tepkiyi vererek, kısmen, nadiren de yapılan doğruları tebrik etmek seçmenle barışmayı sağlıyor” dedi.

Siyasetin normalleşmesi gerektiğini, ancak CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Erdoğan’la görüşmesiyle başlayan sürecin yanlış tartışmalara yol açtığına işaret eden Arıkan, “diyalog” vurgusu yaptı:

“Benim kastım o normalleşme değil. Yanlışa en sert muhalefet yapmak. Diğer partilerin de hakkına girmek istemem ama Meclis’te de iktidarı en rahatsız eden grup Saadet-Gelecek Grubu. Sayımız az olmasına rağmen yaptığımız etkili muhalefet, geçmişinden bu yana kodlarını iyi bildiğimiz AK Parti’nin hatalarını yüzlerine karşı konuşabilmemiz oranın kimyasını bozuyor. Bu da yapılabilmeli, nadiren yapılan doğru işlerde tebrik edilmeli diye düşünüyorum.”

Son dönemde siyasi kulislerde, DEVA Partisi ile ortak grup kurma konusunda ilerleme sağlanamaması üzerine, grubu olmayan muhalefet partilerinin bir “çatı parti” formülü üzerinde çalıştığı konuşuluyor.

“Çatı parti” formülünün 2023’ten bu yana masada” olduğunu belirten Arıkan, grubu olmayan siyasi partilerin etkin muhalefet yapması, hem de Türkiye’nin “iki parti arasında sıkışmış siyasetten kurtulması için” “çatı parti” formülüne olumlu baktıklarını anlattı:

“Bu her zaman masada, Sayın Davutoğlu’yla, Sayın Babacan’la bir buçuk yıldır görüşme halindeyiz. Bu masada olmaya devam edecek. Bunun Türkiye için bir kazanım olacağını düşünüyorum. Yeni nesil siyasette onu da başaracağız inşallah.”

Saadet Partisi lideri Millet İttifakı’nın dağıldığını, CHP ile de şu anda bir ittifak durumunun söz konusu olmayacağına işaret ederek, Türkiye’de bir “ikinci yol” oluşturacaklarını vurguladı.

Arıkan’ın, gerek kongre konuşmasında, gerekse söyleşi boyunca, yeni dönem parti siyasetine ilişkin en çok kullandığı ifade “yeni nesil siyaset” oldu. Bunu açmasını istediğimizde, önümüzdeki günlerde detaylarını bir “tanıtım” programıyla açıklayacağını belirtti, ancak ipuçlarını da verdi:

“Bu kutuplaştırıcı siyasetten arındırılmış bir dil geliştireceğiz. 22 yıldır iktidarı, bir türlü iktidardan edemeyen dili biraz daha güncelleyerek, oraya oy veren yüzde 52’lik bloğun oyunu alabilecek bir dil geliştireceğiz. Bu kutuplaştırıcı dilden uzak bir siyaset diyoruz. Kongre konuşmasında da özgürlük üzerine beş noktaya dikkat çektik. İnancı, adaleti, ekmeği, umudu, ülkeyi özgürleştireceğiz, dedik. Mecelle ’deki en önemli şeylerden tabirlerden biridir. Bir kötülüğü öncelikle def etmek, iyiliğe gayret göstermekten daha önemlidir. Öncelikle yanlışı bertaraf etmenin yollarını aramak durumundayız.”

Partide “ortak aklı” egemen kılmaya özen göstereceğini vurgulayan Arıkan, yakın dönemde hayata geçireceği bazı projeleri ise şöyle anlattı:

“Bugün 270 bin üyemiz var. Onların görüşlerini alacağımız bir platform oluşturduk. ‘Yeni nesil siyaset’ ve ‘ilk 100 gün Saadet Partisi ne yapmalı’ adı altında bütün üyelerimizin kanaatlerini toparlayacağız. Yapay zekâdan da destek alacağız. Bu veriler önümüzdeki süreçte siyasetimizin belirleyicisi olacak. ‘Az toplantı, çok saha çalışması, olarak da bir başlık belirledim. Bütün bu teşkilatlarımızla sahada olacağız.

AKP iktidarının, 22 yıldır, “nas, başörtüsü, imam hatip liseleri” üzerinden inancı istismar ettiğini savunan Arıkan, “İnancın üzerine bir ambargo olduğunu, bir tutsaklık olduğunu, ifade etmek isterim. Benim bu ifadem özellikle bizim mahallede çok tepki görecektir. Ama din alıp cennet satanlarla da mücadele edeceğiz” diye konuştu.

Arıkan, yeni nesil siyasetin ilk provasını da 24 Kasım’daki kongrede yaptıklarını ifade etti. Genel Başkan adaylarının yönetim listelerinde rakiplerine yer vermesini, Birol Aydın, Mustafa Kamalak’la kongre salonundan “kol kola beraber çıkmalarını” örnek gösterdi.

Bahçeli’nin “Öcalan” çağrısı: MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a çağrıyla başlayan süreci de değerlendiren Arıkan, MHP Lideri’nin AKP’nin iktidara geldiği 2002 erken seçimi, başkanlık sistemine geçiş, başörtüsü yasağının kaldırılması gibi süreçlerdeki rolüne dikkat çekti.

Bahçeli’nin Öcalan çağrısının bu nedenle önemli olduğunu ve görmezden gelinemeyeceğini ifade eden Arıkan, ancak Kürt sorununun çözüm adresi olarak Meclis’i gösterdi.

AKP grubunun da parlamentodaki hiçbir siyasi partinin de bu çağrının nedenlerine ilişkin bilgi sahibi olmadığını vurgulayan Arıkan, “cezaevindekiler”den ziyade, Meclis’in muhatap alınması gerektiğini vurguladı:

“Öcalan üzerinden de bu sürecin götürülmesini ben de çok sağlıklı görmüyorum. Bütün bu problemi DEM Parti’ye indirgenmesini de ben çok doğru buluyorum. Yani Kürt vatandaşlarımızı temsil eden tek parti Dem parti değil, AK Partisi, MHP’si, CHP’si, Saadet Partisi hepsi Kürt vatandaşlarımızdan oy alıyorlar. DEM Parti muhatap olması gereken aktör ama tek aktör olmasını doğru bulmuyorum.”

Paylaşın

Şimşek’ten Enflasyon Yorumu: Önemli Mesafe Katettik

Enflasyon verilerini değerlendiren Mehmet Şimşek, “Hizmet enflasyonu aylık yüzde 1,6 ile 2021 yılı Kasım ayından bu yana en düşük seviyesinde gerçekleşti ve yıllık hizmet enflasyonundaki düşüş eğilimi devam etti” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Hizmet enflasyonundaki gerileme ve iyileşen enflasyon beklentileri katılıkları azaltmada önemli mesafe kat ettiğimizi gösteriyor.”

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Kasım ayı enflasyon oranlarını açıkladı. Buna göre Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), Ekim ayına göre yüzde 2,24 arttı. Yıllık artış ise yüzde 47,09 olarak kayıtlara geçti. TÜİK verilerine göre, son bir yılın ortalamaları dikkate alındığında tüketici fiyatları yüzde 60,45, yurt içi üretici fiyatları ise yüzde 42,6 arttı.

Geçen yılın Kasım ayı ile kıyaslandığında fiyatların en fazla arttığı gruplar yüzde 92,49 ile eğitim ve yüzde 74,45 ile konut oldu. En az fiyat artışı ise yüzde 26,24 ile ulaştırma ve yüzde 31,45 ile giyim ve ayakkabıda kaydedildi.

Aylık değişimlerde ise en fazla fiyat artışı yüzde 5,1 ile Gıda ve alkolsüz içecekler grubunda yaşandı. Giyim ve ayakkabı grubunda ise Ekim ayı ile kıyaslandığında Kasım’da yüzde 0,25 fiyat düşüşü olduğu kaydedildi.

“Önemli mesafe katettik”

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, sosyal medya hesabından enflasyon rakamlarını değerlendirdi. Şimşek, “Kasımda yıllık enflasyon yüzde 47,1 gerçekleşti, mayısa göre gerileme 28,4 puan oldu. Son iki aydır yüksek seyreden gıda enflasyonuna rağmen yıllık mal enflasyonu yüzde 40’ın altına geriledi.” dedi.

Şimşek, paylaşımına şöyle devam etti: “Hizmet enflasyonu aylık yüzde 1,6 ile 2021 yılı Kasım ayından bu yana en düşük seviyesinde gerçekleşti ve yıllık hizmet enflasyonundaki düşüş eğilimi devam etti. Hizmet enflasyonundaki gerileme ve iyileşen enflasyon beklentileri katılıkları azaltmada önemli mesafe kat ettiğimizi gösteriyor.”

“Tek haneli rakamlara yeniden ulaşıncaya kadar…”

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da, sosyal medya hesabından enflasyon rakamlarına ilişkin açıklamada bulundu. Cevdet Yılmaz, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Programımıza duyulan güven neticesinde dezenflasyon sürecini tesis etmeye devam ediyoruz. Tüketici fiyatları kasım ayında yüzde 2,24 oranında yükselirken, ekim ayına göre yıllık enflasyon 1,5 puan düşüşle yüzde 47,09 seviyesine gerilemiştir. Böylece 2024 yılı mayıs ayına göre yıllık enflasyondaki azalış 28,4 puana ulaşmıştır.

Hizmet enflasyonunda ekim ayında belirgin bir şekilde başlayan yavaşlamanın, kasım ayında da devam ettiği görülmektedir. Sözleşme yenileme oranının düşmesinin de etkisiyle aylık kira enflasyonu kasım ayında gerilemiştir. Kira fiyat artışlarındaki düşüş eğiliminin önümüzdeki dönemde sürmesini ve hizmet grubu enflasyonundaki düşüşe olumlu katkı vermesini bekliyoruz.

Geçici arz koşullarına bağlı olarak işlenmemiş gıda enflasyonu yüksek seyrini sürdürürken, gıda dışı aylık tüketici enflasyonunda ise daha olumlu bir seyir izlenmiştir. Kasım ayında enflasyonun ana eğiliminde düşüş devam etmiş, B ve C endekslerindeki aylık artışlar 1,5 seviyelerinde gerçekleşirken, yıllık enflasyon sırasıyla 45,68 ve 47,13 seviyesine gerilemiştir.

Yurt içi üretici fiyatlarındaki ılımlı seyir, tüketici fiyatları üzerindeki maliyet yönlü baskının giderek hafiflediğini göstermektedir. Firmaların fiyatlama davranışlarında görülen iyileşme tüketici enflasyonuna olumlu yansımaktadır. Uygulanan dezenflasyonist politikalara duyulan güvenin artması, enflasyondaki düşüşle birlikte enflasyon beklentilerinin de iyileşmesine katkı sağlamaktadır.

Toplumsal refahı ilerletmek, ekonomide öngörülebilirliği artırmak, kaynakların daha adil ve etkin dağılımını gerçekleştirmek için ekonomi programımızı kararlılıkla uyguluyoruz. Dezenflasyon sürecinin önümüzdeki aylarda da devam etmesini bekliyoruz. Tek haneli rakamlara yeniden ulaşıncaya kadar enflasyonla mücadelemizi çok boyutlu, koordineli ve kararlı bir şekilde sürdüreceğiz.”

Paylaşın

Erdoğan, Muhalefeti Hedef Aldı: Lafa Gelince…

“Çevre” üzerinden muhalefeti hedef alan Erdoğan, “Genel merkez yöneticileri ve belediye başkanlarıyla muhalefet partileri su kaynaklarımızın bilinçli kullanımı, ormanlarımızın korunması noktasında en diplomatik tabirle ihmalkar davranıyorlar” dedi ve ekledi:

“Çevreyle ilgili meseleleri istismar etmeye gelince varlar, çevrenin temizlenmesine konu gelince ara ki bulasın. Ne yapmaya çalıştıkları belli değil. Lafa gelince çevreciyiz derler.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde, DSİ tarafından yapımı tamamlanan 564 tesisin toplu açılış töreninde konuştu. Erdoğan’ın konuşmasından satır başları şu şekilde:

“DSİ genel müdürlüğünde yapımı tamamlanan 564 tesisin toplu açılışı için bir aradayız. 77 şehrimizdeki projelerin ülkemiz ve milletimiz için hayırlar getirmesini temenni ediyorum. 8’i baraj 48’i gölet, 26’sı içme suyu tesisi, 350’si taşkın kontrol tesisi… 98 milyar TL toplam yatırım değeri olan bu tesislerle 1 milyon 147 bin dekarlık araziyi sulamaya açıyoruz. Tamamlanan 564 yeni tesisimizle Türkiye ekonomisine yıllık 18 milyar lira katkı sağlayacağız. Ayrıca yıllık 222 milyon metreküp içme suyu sağlanmış, günlük 420 bin metreküp içme suyu arıtma kapasitesi ilave etmiş oluyoruz.

Yine 484 meskun mahal ve 348 bin dekarlık araziyi taşkın zararlarından koruyor, 128 milyon kilovatsaat hidroelektrik enerji üretiyor. 3 milyon 54 bin dekar alanın tescilini yapıyoruz.  Bu projeler arasında Yozgat İnandık Barajı, Sorgun Barajı açılışlarını da birazdan canlı bağlantılarla gerçekleştireceğiz. Bu tesislerin hayata geçirilmesine vesile olan bakanlığımıza, DSİ ve yüklenici firmalarımıza ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Bu yatırımların tamamlanmasında sorumluluk üstlenen tüm kardeşlerimize şükranlarımı sunuyorum.

Su bizim hem inancımızda hem tarihimizde hem de kültür dünyamızda hayati yer tutar. Tarih boyunca kurduğumuz medeniyet bahçelerini suyla yeşerttik. Su yollarının bakım ve inşasının yanında halka ücretsiz su dağıtmak için su vakıfları kurduk.

Nakkaşlarımız, hattatlarımız minyatürlerini yine su motifleriyle su kıvrımlarıyla süslemiştir. Su hayatımızı idame ettirdiğimiz nimet olma yolunda kültür kodlarımızda baş köşeyi ayırdığımız mümtaz yere sahip olmuştur.

Suyun kullanım alanıyla birlikte stratejik önemi de artmaktadır. Tarım, enerji, ulaşım gibi sektörler başta olmak üzere artan su ihtiyacımız üzerimizde baskı oluşturuyor. Dünyadaki suyun yüzde 97,5’i tuzlu sulardan oluşmaktadır. İnsanın kullanabileceği miktar son derece kısıtlıdır. Tatlı su miktarının da yüzde 1’lik bölümü kullanılabilir durumdadır. Temiz su kaynakları yeryüzündeki tatlı su potansiyelinin yüzde 0,1’ini teşkil ediyor. Ülkemiz dahil birçok yerde su hala sınırsız bir kaynak olarak algılanmaya devam ediyor. Bu tamamen yanlış, temelsiz ve tehlikeli bir bakış açısıdır. Su gün geçtikçe tükenen, azalan, kirlenen bir kaynaktır.

Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: Küresel ısınma, iklim değişikliği, kuraklık, çölleşme, plansız sanayileşme nedeniyle su kaynaklarımız olumsuz etkileniyor. Hızlı tüketim kültürü, su kirliliği tehditleri de kullanılabilir su kaynaklarının tükenmesine yol açıyor. 4 milyar civarında olan dünya nüfusu bugün 8 milyarın üzerine çıktı. Nüfus artarken yeryüzüne düşen yağış miktarında herhangi bir artış yaşanmadı. Son yıllarsa su baskınları, seller, orman yangınları gibi doğal afetlerle daha sık karşılaşıyoruz. Akdeniz havzasındaki ülkeler, iklim değişikliğinin yıkıcı etkisine en fazla maruz kalan ülkelerdir.

“Lafa gelince çevreciyiz”

Genel merkez yöneticileri ve belediye başkanlarıyla muhalefet partileri su kaynaklarımızın bilinçli kullanımı, ormanlarımızın korunması noktasında en diplomatik tabirle ihmalkar davranıyorlar. Çevreyle ilgili meseleleri istismar etmeye gelince varlar, çevrenin temizlenmesine konu gelince ara ki bulasın. Ne yapmaya çalıştıkları belli değil. Lafa gelince çevreciyiz derler. Ama İzmir Körfezi’nin kirlenmesini önleyecek bir adım atmazlar. Körfez can çekişiyor bunların umurlarında bile değil.

30 sene önce Haliç konusunda da aynı umursamazlık ciddiyetsizlik söz konusu. Haliç maalesef 94 öncesi durumuna geri dönüyor. Yangınlarla mücadele hususunda hemen hiçbir hazırlıklarının, doğru düzgün kapasitelerinin olmadığına bu yaz aylarında zaten şahit olduk. Kendi mesuliyet sahalarında çıkan yangınlara bile müdahale etmede ya çok kaldılar ya da yetersiz kaldılar. Bu yetersizliklerini kabul etmek yerine üstünü örtmek için de hep yaptıkları gibi yine başkalarını suçladılar.

Sorumluluğu Tarım Bakanlığımıza, Orman Teşkilatımıza, canları pahasına yangınlara müdahale eden kahraman ormancılarımıza attılar. Temennimiz; yanlıştan vazgeçerek önümüzdeki kış ve bahar aylarının eksiklerini gidermek için kullanmalarıdır. Çünkü tarıma, ormana, suya, çevreye dair hususlar sadece bir siyasi partinin veya hükümetin değil, 85 milyonun tamamının ortak meselesidir. Bizim bu konudaki tavrımız 22 yıldır hep böyle olmuştur bundan sonra da değişmeyecektir.

Arazi toplulaştırılmasında büyük bir ilerleme kaydederek 76 milyon dekar alanda toplulaştırma çalışması yaptık. Yerli ve temiz enerji kaynağı olan hidroelektrik santralleriyle 45 milyar kilovat saatlik üretim kapasitemizi 112 milyar kilovat saate çıkardık. İçme suyu temini için 81 il içme suyu eylem planı hazırlayarak 2040, 2050 ve 2071 yıllarına kadar tüm illerimizin su ihtiyaçlarını ayrı ayrı projelendik. Yeni projelerimizle 3,4 milyar metreküp içme suyu temin ettik. Yer altı su kaynaklarının korunması için depolama ve suni besleme tesislerini yine biz hayata geçirdik. Taşkın koruma tesislerimizle milletimizin can ve mal güvenliğini sağlamaya yönelik önemli adımlar attık.

Tüm bu alanlarda toplam 10 bin 657 tesisi hizmete alarak 2,4 trilyon liralık tarihi yatırımlar gerçekleştirdik. Artık suya yön veren politikalarla güçlü bir şekilde su akar Türk yapar diyebiliyoruz. Bundan sonra da Türkiye’nin kaynaklarını en verimli şekilde kullanmaya, ekonomimize kazandırmaya devam edeceğiz. Hiçbir kaynağımızı israf etmeyerek, adil ve verimli kaynak yönetimini hayatın her alanında geçirmeye gayret edeceğiz. Birileri gibi tutulmayan sözlerle, boş vaatlerle değil, eserlerimizle ve hizmetlerimizle konuşmaya devam edeceğiz.”

Paylaşın

Bahçeli, DEM’i Hedef Aldı: Ya Türkiye Partisi Olacak Ya…

Partisinin grup toplantısında konuşan MHP Lideri Devlet Bahçeli, “DEM partinin henüz nerede duracağını kestirememesi yanlıştır. DEM ya Türkiye partisi olacak ya da derdest edilmekten başka seçeneği kalmayacaktır” dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Piyasada sahte dolar iddiasına ilişkin açıklamada bulunan Bahçeli, “Son günlerde 600 milyon dolara yakın sahte paranın piyasaya sürüldüğü iddiası bize göre Türkiye’ye yönelik bir operasyondur. Külliyen yalan ve saptırmadır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı resen soruşturma başlatmıştır. Sahteciliğe karşı mücadele amansızca sürdürülmelidir. Telaşa gerek yok, vatandaşlarımız sakin olmalıdır. MHP meseleyi her zaviye ile incelemektedir. Oynanan oyunun farkındadır. Her şeyden önce Türkiye diyorsak vakit tamamdır söz konusu vatandır” dedi.

Bahçeli, “İç ve dış gelişmeler karşısında sivrilen ve serpilen kuşkularımız asla kuruntu değildir. Ağzımızdan çıkan her sözün bir dayanağı vardır. Gözümüze çarpan tehlike sinyallerini yanlış anlamamın veya yanılgıya düşmenin pürüzlü neticesi değildir. Evin içini güvenceye kavuşturmazsak sızma olur. Çağrılarımızın arka planları vardır. Yapılan uyarıların ne kadar isabetli olduğu görüldü. Bana dokunmuyor ise yılan bin yıl yaşasın diyemeyiz. Konu Türkiye ise devletin bölünmez bütünlüğü ise vakit tamamdır. Söz konusu vatandır” diye konuştu.

Suriye Devlet Başkan’ı Esad’a çağrıda bulunan Bahçeli, şu ifadeleri kullandı: “Bölgemizde taşlar yerinden oynuyor. Yerinden oynayan taşlar hala oturmadı. Suriye’de cephe üstüne cephe açılmaktadır. Kaotik iklim giderek sertleşiyor. Suriye’deki gelişmeleri sabırla takip etmeliyiz. Milli güvenliğimiz tahriklerle farklı boyut kazanıyor. Suriye meselesinde Ankara vizyonuna bağlı kalmalıyız. Esed Türkiye’nin uzanan elini tutmayıp kulağını kapadı. Türk askerinin terörle mücadelesini hazmedemedi. Suriye tartışmalı devlet konumundadır. Bize göre vakit hala geç değildir. Esed’in Türkiye ile ön şartsız görüşmesi ülkesinin çıkarınadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kimsenin topraklarında gözü yoktur.”

“Suriye’nin istikrar ve huzura kavuşması elbette samimi dilek ve temennimizdi” diyen Bahçeli, şöyle devam etti: “Bu gerçekleşmeden coğrafi mıntıkaları terk etmek felakettir. YPG yok edilene kadar sahayı boşaltamayız. ABD ve Rusya, ‘Teröristleri bölgeden çekeceğiz’ dediler, verdikleri sözleri tutmadılar. Bölücü terör örgütüne hayat haramdır. PYD/YPG düşmanımızdır. Terör ya bitecek ya Türkiye bahara uyanacaktır. Ya da teröristler tek tek canlı hedef olmaktan kurtulamayacaktır. DEM partinin henüz nerede duracağını kestirememesi yanlıştır. DEM ya Türkiye partisi olacak ya da derdest edilmekten başka seçeneği kalmayacaktır. Gelişmelerin Kürt kardeşlerimizle alakası yoktur. Tel Rıfat’tan çıkarılanların katil olduğunu Kürt kardeşlerimizde görecektir. Suriye toprakları Suriyelilerindir. Tel Rıfat temizlendi sırada Münbiç var.”

CHP Lideri Özgür Özel’e tepki

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e tepki gösteren Bahçeli, “CHP genetik mirasına sarılarak eski hastalığın pençesine yeniden yenik düşmüştür. Özel ve ekibini vesayet hevesi tutmuştur. Özgür Bey, yolun yol değildir. Ağzının ayarı hepten bozuldu, sözün söz değil. Yeni bir cunta hedefindeyseniz o halde bunun sonuçlarına yedi ceddiniz en ağır şekilde katlanır” diye konuştu.

Paylaşın