ABD, Doğu Suriye’de Kalmaya Devam Edecek Mi?

ABD Savunma Bakanlığı’nın Ortadoğu’dan Sorumlu Bakan Yardımcısı Daniel Shapiro, ülkesinin doğu Suriye’deki varlığını sürdüreceğini ve IŞİD’in yeniden canlanmasını önlemek için gerekli önlemleri alacağını söyledi.

Suriyeli silahlı grupların Beşar Esad hükümetini devirdiklerini duyurmasından birkaç saat sonra konuşan Daniel Şapiro, tüm taraflara sivilleri, özellikle de azınlıkları koruma ve uluslararası normlara saygı gösterme çağrısı yaptı. Shapiro, “(IŞİD’in) kalıcı bir yenilgiye uğratılmasını, IŞİD savaşçılarının güvenli bir şekilde gözaltına alınmasını ve yerlerinden edilen kişilerin geri gönderilmesini sağlamakta kararlıyız” dedi.

ABD Savunma Bakanlığı’na göre, 2024 itibarıyla yaklaşık 900 ABD askeri Suriye’de faaliyet gösteriyor. ABD güçlerinin çoğu, Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) desteklemek için kuzeydoğu Suriye’de konuşlandırılmış durumda.

ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump da yaptığı açıklamada “Esad gitti. Ülkesinden kaçtı. Onun koruyucusu Vladimir Putin liderliğindeki Rusya ve İran artık artık onu koruyamıyor” dedi. Trump, Rusya’nın Ukrayna ve kötüleşen ekonomisi, İran’ın İsrail’le savaş nedeniyle zayıflamış durumda olduklarını öne sürdü.

Suriye’yi ne bekliyor?

Suriye’nin yeni liderleri, ülkeyi yeniden inşa etmek için milyarlarca dolarlık yardım ve yatırıma ihtiyaç duyacak. Birbiriyle rekabet halindeki farklı grupların bulunduğu bu ülkeye istikrar getirmeye çalışmak gibi göz korkutucu bir görevle de karşı karşıya kalacak.

Olası zorluklardan biri IŞİD militanlarının yeniden güç kazanması olabilir. İlk zamanlarında Suriye ve Irak’ın geniş bölgelerinde terör estiren örgüt, ABD öncülüğündeki koalisyon tarafından yenilgiye uğratılmadan önce dış operasyonları yönetiyordu.

Yıllardır Esad liderliğindeki devletten uzak duran Batılı hükümetlerin, küresel çapta terörist olarak tanımlanan Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) etkili olmaya hazırlandığı yeni bir yönetimle nasıl başa çıkacaklarına karar vermeleri gerektiği konuşuluyor.

Suriye uzmanı ve Oklahoma Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Direktörü Joshua Landis “Asıl soru bu geçişin ne kadar istikrarlı olacağı ve Colani’nin istikrarlı olması için çok istekli olduğu çok açık görünüyor” dedi. Landis, “Yeniden inşa etmek zorunda kalacaklar… Avrupa ve ABD’nin yaptırımları kaldırmasına ihtiyaçları olacak” diye ekledi.

HTŞ Suriye’nin en güçlü silahlı grubu ve bazı Suriyeliler HTŞ’nin acımasız İslamcı bir yönetim getirmesinden ya da misilleme yapmasından korkuyor. Her ikisi de ABD’nin yakın müttefiki olan Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır gibi ülkeler İslamcı militan grupları varoluşsal bir tehdit olarak gördüklerinden HTŞ bölgenin ağır toplarının direnişiyle karşılaşabilir.

Paylaşın

CHP’nin Seçim Hazırlığı: Dört Gruba Özel Çalışma

CHP bir değişiklik olmazsa 2028 yılında yapılacak seçimde dört kesim üzerinden oylarını artırmayı hedefliyor. Birincisi dindar kadın seçmenler, ikinci kesim sandığa gitmeyen seçmenler, üçüncüsü kırsal yerleşimlerdeki seçmenler ve dördüncü ise yurt dışında yaşayan seçmenler.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel neredeyse katıldığı her programda CHP’nin son yerel seçimde birinci parti olduğunu hatırlatıyor, yapılan yeni anketlerde de bu tablonun devam ettiğine dikkat çekiyor. Ancak anketlerde yüzde 30 civarında görünen CHP oyu ne Meclis çoğunluğunu ne de 50+1 oy gereken Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak için yeterli. Bir genel seçimi kazanabilmek için oy artışı şart.

Gazete Duvar’da yer alan habere göre; CHP bir değişiklik olmazsa 2028 yılında yapılacak seçimde dört kesim üzerinden oylarını artırmayı hedefliyor. Birincisi dindar kadın seçmenler. Yerel seçim analizlerine göre CHP son yerel seçimde AK Parti’den 1.5 milyon oy aldı. Bu oyların büyük kısmı dindar kadın seçmenden geldi. Yeni dönemde CHP’nin belediyeler aracılığı ile kadınlara daha çok dokunan çalışmalar yapması, CHP’nin de onlara seslenen bir söylem içinde olması gerektiği ifade ediliyor. İkinci kesim sandığa gitmeyen seçmen. Bu seçmenlerin büyük kısmını ilk kez oy kullanma hakkı kazanan gençlerin oluşturduğu ifade ediliyor. Umutsuzluk düzeyi orta ve ileri yaş seçmene göre daha yüksek olan yeni oy kullanacak genç seçmene umut aşılayan bir çalışma da ayrıca önem taşıyor.

Yine yapılan analizlere göre CHP’ye kırsal seçmen desteğinin düşük olduğu biliniyor. Oy artırma hedefinde üçüncü kesim olarak kırsal yerleşimlerdeki seçmen bu nedenle önem taşıyor. Dördüncü kesim ise genel seçmen içinde yüzde 2 gibi bir oranı olsa da, tabloyu değiştirecek etkilerde bulunan yurt dışı seçmen var. Parti programı çalışması, hükümet programı olarak hazırlanan CHP’nin seçime giden süreçte bu dört seçmen grubuna yönelik özel çalışma yapıp, vaatlerde bulunması bekleniyor.

Paylaşın

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: Suriyeliler Artık Ülkelerine Dönebilir

Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesi sonrası açıklama yapan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye’nin Suriye’nin milli birliğine, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne çok büyük önem verdiğini vurgulayarak, “Ülkelerini terk etmek durumunda olan milyonlarca Suriyeli artık ülkelerine geri dönebilirler” dedi.

Haber Merkezi / Fidan, Suriye’de yeni yönetimin düzenli bir şekilde kurgulanmasının önemine dikkat çekerek, “Bölge ve bölge dışında bütün aktörlere dikkatli, sakin hareket etmeleri çağrısında bulunuyoruz. Bölgeyi daha fazla istikrarsızlığa götürmemek gerekiyor” ifadelerini kullandı.

“DAEŞ ve PKK’nın Suriye’deki durumdan bir avantaj sağlamaması, durumu kötüye kullanmaması için Türkiye’nin elinden geleni yaptığını” belirten Fidan, şöyle devam etti: “Amerikalı dostlarımızla temas halindeyiz. Bizim bu konudaki hassasiyetimizi biliyorlar. Türkiye’ye bu gruplardan gelecek tehditlere cevap vereceğimizi biliyorlar. ABD’deki yeni idareyle de bu konuyla ilgili temaslarımız olacaktır”

Suriye’deki yeni yönetimin kapsayıcı olması gerektiğini belirterek silahlı gruplara birleşme çağrısı yapan Fidan, şunları söyledi: “Suriye devlet kurumları korunmalı ve muhalif güçler hemen birleşmeli. Bütün bu anlayışla Suriye’de barışın sağlanması için elimizden geleni yapacağız. Komşu ülkelerle birlikte Suriye’nin yeniden inşa edilmesi için elimizdeki her türlü kapasiteyi kullanarak yeni idareyle çalışmaya devam edeceğiz.”

Fidan, açıklamasının devamında, “Sayın Cumhurbaşkanımız (Recep Tayyip Erdoğan) son birkaç aydır Esed’e ulaşmaya çalıştı ancak bu çabalar sonuçsuz kaldı. Biz Suriye’deki sorunları yakından biliyoruz. Rejim yavaş yavaş çöküyordu, biz de bunu görüyorduk. Onlarla herhangi bir temasımız olmadı” dedi ve ekledi:

“Suriye’nin istikrarı için çok uzun zamandır çaba gösteriyoruz. Bunlar zorlu ve yoğun çalışılması gereken zamanlar. Bölgesel ülkelerin yeni Suriye’yi zorluk çıkarmayan bir yapı olarak görmesi gerekiyor.”

“Rusya ve İran Esad’ı artık koruyamadı”

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesini “iyi haber” olarak yorumladı. Berlin’de bugün yaptığı açıklamada Esad’ın “kendi halkına acımasızca zulmettiğini, sayısız cana kıydığını ve birçoğu Almanya’ya gelen çok sayıda insanın Suriye’den kaçmasına neden olduğunu” belirten Scholz, bu nedenle Esad’ın hakimiyetinin sona ermesinin olumlu karşıladığını vurguladı.

“Şimdi önemli olan Suriye’de kanun ve düzenin hızla yeniden tesis edilmesidir” diyen Scholz, ülkedeki tüm dini toplulukların ve tüm azınlıkların korunması gerektiğine dikkat çekti.

Scholz, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı uyarınca Suriye’deki çatışmaya siyasi bir çözüm bulunmasının mümkün olduğuna inandığının altını çizdi. BM’de 2015 yılında kabul edilen karar, BM gözetiminde bir anayasa hazırlanmasını ve özgür seçimler yapılmasını öngörüyor.

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Suriye liderinin düşmesinin ardından “Suriye’de tam olarak ne olacağını söylemenin imkansız” olduğunu dile getirdi. Baerbock sözlerini, “Ancak bir şey açık: Suriye’deki milyonlarca insan için Esad’ın sonu, Esad rejimi tarafından işlenen sonsuz zulümden sonra ilk büyük rahatlama anlamına geliyor” diye sürdürdü.

Suriye’deki iç savaşta yüz binlerce Suriyelinin öldürüldüğüne ve milyonlarcasının da kaçtığına dikkat çeken Baerbock, “Esad kendi halkını öldürdü, işkence etti ve onlara karşı zehirli gaz kullandı. Sonunda bundan sorumlu tutulmalı” ifadelerini kullandı.

Suriye’deki etnik ve dini azınlıkların korunması gerektiğini söyleyen Baerbock, ülkenin diğer radikallerin eline geçmemesi konusunda da uyarıda bulundu. Baerbock, Almanya’nın ABD, İngiltere ve Fransa’nın yanı sıra Suriye’nin komşuları Türkiye ve Ürdün’le yoğun bir koordinasyon içinde olduğunu da vurguladı.

ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump da Truth Social adlı platformdan yaptığı açıklamada “Esad gitti. Ülkesinden kaçtı. Onun koruyucusu Vladimir Putin liderliğindeki Rusya ve İran artık artık onu koruyamıyor” dedi. Trump, Rusya’nın Ukrayna ve kötüleşen ekonomisi, İran’ın İsrail’le savaş nedeniyle zayıflamış durumda olduklarını öne sürdü.

ABD’nin bir başka tepkisi de, Savunma Bakanlığı’nın Ortadoğu Sorumlusu Daniel Shapiro’dan geldi. Bahreyn’in başkenti Manama’da düzenlenen bir konferansta konuşan Shapiro, Suriye’de bulunmaya devam edeceklerini belirterek Suriye’deki tüm gruplara sivileri ve özellikle de azınlıkları koruma ve uluslararası normlara saygı gösterme çağrısı yaptı. Suriye’nin kuzeydoğu sınırında yaklaşık 900 ABD askeri bulunuyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da Beşar Esad rejiminin sona ermesini “Barbar devlet sonunda yıkıldı” şeklinde yorumladı. Fransa’nın Ortadoğu’daki herkesin güvenliği için çalışmaya devam edeceğini belirten Macron, “Suriye halkına cesaretleri ve sabırları için saygı duyuyorum, sabırlı olmalarını diliyorum. Bu belirsizlik anında, onlara barış, özgürlük ve birlik diliyorum” dedi.

İtalya Dışişleri Bakanı Antonio Tajani de “Suriye’de yaşanan gelişmeleri endişeyle takip ediyorum. Suriye’deki temsilcilerimizle sürekli temas halindeyim” açıklamasını yaptı.

Katar Devlet Bakanı Muhammed el Hulafi de Suriye’deki süreci ilk günden beri desteklediklerini ve Suriyelilerin Suriye rejimine karşı savaştığını ifade etti. Hulafi, “Bu yolu tamamen destekliyoruz ve Suriye halkının toprak bütünlüğüne bağlıyız” dedi.

Çin Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen açıklamada ise Çinli yetkililerin Suriye’deki gelişmeleri yakından izlediği ve ülkenin kısa sürede istikrara kavuşmasını umduğunu dile getirdi. Bakanlık, “Suriye’deki ilgili tarafları, oradaki Çinli kuruluşların ve personelin güvenliğini sağlamak için sert önlemler almaya çağırıyoruz,” açıklamasında bulundu.

South China Morning Post’a göre, Çin Büyükelçiliği de vatandaşlarının Suriye’den ayrılmalarına yardımcı oluyor. “Şu anda Suriye’deki Çin Büyükelçiliği güçlü bir şekilde varlığını sürdürüyor ve ihtiyaç sahibi Çin vatandaşlarına tam yardım sağlamaya devam edeceğiz.”

Birleşmiş Milletler (BM) Suriye temsilcisi Geir Pedersen, “Önemli olan, bu durumdan siyasi bir çıkış yolu bulabilmemizdir,” ifadelerini kullandı:

“Bu politik yolun daha önce olduğundan çok farklı olması gerekiyor, herkesi kapsayan bir süreç olması gerekiyor ve gerçekten birlik, istikrar, Suriye’nin egemenliğini ve topraklarını yeniden tesis edebilmesi ihtiyacına odaklandığımız bir süreç lazım. İyileştirilmesi gereken çok yara var.”

İsrail Diaspora İşleri Bakanı Amichai Chikli, muhaliflerin Suriye’deki ilerleyişinin ülkesi için “kutlama sebebi olmaktan uzak” olduğunu belirterek, işgal altındaki Golan Tepeleri’ndeki Hermon Dağı’nda İsrail’in kontrolünün yenilenmesi ve Suriye ile 1974’teki ateşkes hattı temelinde yeni bir savunma hattının kurulması çağrısında bulundu.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı’nın diplomatik danışmanı Enver Gargaş, devlet dışı aktörlerin siyasi boşluklardan yararlanma fırsatı elde etmemesi gerektiğini söyledi. Gargaş, Bahreyn’in başkenti Bahreyn’de düzenlenen Manama Diyalog güvenlik forumunda yaptığı konuşmada, “Suriye’de yaşananlar aynı zamanda siyasi başarısızlığın ve çatışma ile kaosun yıkıcı doğasının açık bir göstergesidir,” dedi.

Filipinler Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen açıklamada ise, “Filipinler, daha fazla sivil kaybı ve ölümünü önlemek için ilgili tüm tarafları itidal göstermeye ve daha fazla şiddetten kaçınmaya çağırıyor” dendi: “Suriye’deki Filipinlilerimizin durumuyla ilgili endişelerimizi dile getiriyoruz ve gerekli önlemleri almalarını ve Şam’daki Filipinler Büyükelçiliği ile iletişim halinde kalmalarını tavsiye ediyoruz.”

Paylaşın

Türkiye, Rusya Ve İran’dan Doha’da “Suriye” Görüşmesi

Katar’ın başkenti Doha’da düzenlenen 22’nci Doha Forum’u marjında, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Suriye’de gerilimi dindirmek ve soruna siyasi bir çözüm bulmak amacıyla bir araya geldi.

Suriye’de silahlı grupları destekleyen Türkiye ile Suriye yönetimi destekçileri Rusya ve İran arasındaki görüş ayrılıkları ile muhalif grupların sahadaki kazanımlarının devam ediyor olması, soruna hemen bir çözüm bulunmasını zorlaştıran bir durum olarak değerlendiriliyor.

Dışişleri Bakanlığı kaynakları, görüşmeyi yapıcı olarak nitelendirdi. Görüşmede sahadaki durumun ele alındığını aktaran kaynaklar, siyasi sürecin yeniden başlatılmasının önemine değinildiğini belirtti. Görüşmede Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararı uyarınca hareket edilmesi gerektiğinin vurgulandığını ifade eden Dışişleri Bakanlığı kaynakları, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğine destek beyan edildiğini bildirdi.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, üçlü görüşmenin ardından açıklamalarda bulundu. Rusya, Türkiye ve İran Dışişleri Bakanları olarak Suriye’deki silahlı çatışmaların bir an önce sonlandırılması gerektiği konusunda görüş birliğine vardıklarını söyleyen Lavrov, Moskova’nın Suriye’de “meşru muhalefet” olarak tanımladığı gruplarla Esad rejimi arasında diyalog kurulmasından yana olduğunu belirtti.

Silahlı gruplardan Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) ise ismini ne şekilde değiştirirse değiştirsin “terörist” olarak kalacağını ifade eden Lavrov, “terörist grupların” Suriye topraklarını kontrol etmesine izin verilmesinin “kabul edilemez” olduğunu söyledi. Lavrov, Suriye’deki gelişmelerin ne yönde ilerleyebileceğine ve bu ülkedeki Rus askeri üslerine ne olacağına dair soruya ise “tahminler” üzerine konuşmayacağını belirterek yanıt verdi.

Lavrov’la benzer açıklamalarda bulunan İran Dışişleri Bakanı Erakçi de üçlü toplantıda Suriye’deki çatışmaların derhal durdurulması gerektiği konusunda fikir birliğine vardıklarını belirtti. Açıklamaları İran devlet medyası tarafından aktarılan Erakçi, “En önemlisi, Suriye hükümeti ve meşru muhalif gruplar arasındaki siyasi görüşmeleri başlatmak” dedi.

Astana süreci nedir?

Türkiye, Rusya ve İran, Suriye’de barışı konu edinen Astana toplantıları kapsamında Suriye’nin geleceği konusunda üçlü formatta düzenli görüşmeler gerçekleştiriyor.

Astana toplantıları, 2017 yılında Türkiye, Rusya ve İran’ın garantörlüğünde başladı. Süreç, adını ilk toplantıların düzenlendiği Kazakistan’ın başkenti Astana’dan (günümüzde Nur-Sultan olarak da biliniyor) aldı.

Bu zamana kadar toplamda 22 kez düzenlenen toplantılarından sonuncusu ise Suriye’de muhalif militanların yeniden saldırıya geçmesinden iki hafta önce Astana’da düzenlenmişti.

Bakan Fidan, 2 Aralık’ta İranlı mevkidaşı Arakçi ile Ankara’da bir araya gelmiş ve ardından düzenlenen ortak basın toplantısında İran ile koordinasyonu sürdüreceklerine vurgu yapmıştı.

Türkiye: Derin görüş ayrılıkları var

Türkiye, Rusya ve İran’ın son gelişmelere ilişkin derin görüş ayrılıkları dikkat çeken bir duruma işaret ediyor. Türkiye, olayların bu hale gelmesinin nedeni olarak Esad yönetiminin son 5 senede sağlanan çatışmasızlık ortamını muhalefetle uzlaşma sağlamak için kullanmaması ve Ankara’nın ilişkileri normalleştirme çağrılarına yanıt vermemesi olarak görüyor.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 Aralık’ta gazetecilerin sorularına yanıt verirken, Esad’a yaptığı çağrılara yanıt alamadığını bir kez daha anımsattı ve Türkiye’nin liderliğini Heyet Tahrir eş-Şam’ın (HTŞ) yaptığı saldırıları desteklediğini ima etti.

Erdoğan, “İdlib, Hama, Humus ve hedef tabii Şam. Muhaliflerin bu yürüyüşü devam ediyor. Temennimiz kazasız belasız bir şekilde Suriye’deki bu yürüyüş devam etsin,” ifadelerini kullandı. Ankara’da yapılan değerlendirmelerde, son saldırılar bağlamında Suriye sahasındaki statükonun değiştiği ve yeni bir uzlaşıya varılacaksa bu yeni gerçeklik üzerine inşa edilmesi düşüncesi ön plana çıkıyor.

HTŞ ve diğer muhalif grupların başlattığı sürece müdahil olmadığını, ancak Halkın Savunma Birlikleri’nin (YPG) karmaşadan yararlanıp Türkiye’ye dönük tehdit oluşturmasına izin vermeyeceğini belirten Ankara, önceliğinin Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması kapsamında bir siyasi çözüm olduğunu kaydediyor.

Rusya ise Türkiye’nin süreçteki etkisine vurgu yapıyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile telefon görüşmesinde, Ankara’nın bölgedeki kapasitesine dikkat çekti ve olayların durdurulması çağrısında bulundu.

Rus Dışişleri Bakanı Lavrov ise doğrudan Türkiye’nin rolünden bahsetmek yerine İdlib’te çatışmasızlık bölgesinin oluşmasına yol açan 2019 ve 2020 anlaşmalarını anımsattı ve bu bölgede kontrolün Türkiye’de olduğunu kaydetti.

İran ise sahadaki gelişmelerden ABD ve İsrail yönetimini sorumlu tutuyor ve Türkiye gibi bölge ülkelerine dolaylı uyarıda bulunuyor. İran Dışişleri Bakanı Arakçi, Fidan ile Ankara’da yaptığı görüşmede, Suriye sahasında yaşanan son olayların komşu ülkelerin istikrarını da tehlikeye atacak türde gelişmeler olduğu uyarısında bulundu.

Rusya’ya oranla Esad yönetimine desteğini daha güçlü ifadelerle yansıtan Tahran yönetimi, Şam’a askeri olarak da destekte bulunacağını açıkladı. Suriye’de İran’a bağlı önemli sayıda milis gücü bulunuyor ancak bu grupların sahadaki mevcut çatışmaların seyrini ne kadar değiştirebileceği bilinmiyor.

İran’ın Astana Süreci toplantısında, muhalif grupların geri çekilmesi çağrısında bulunması ve mevcut Suriye yönetiminin egemenliğine saygı duyulması çağrısını yinelemesi bekleniyor.

Lavrov, görüşmede Türkiye ile Rusya arasında geçen yıllarda varılan İdlib anlaşmalarının kesin olarak uygulanması konusunu ele alacaklarını, “Çünkü Halep’i ele geçiren teröristler İdlib çatışmasızlık bölgesinden geldiler,” ifadesini kullandı.

Paylaşın

Erdoğan: Suriye’de Yeni Bir Gerçeklik Var

Suriye’deki gelişmelere ilişkin konuşan Erdoğan, “Suriye’de artık siyasi ve diplomatik olarak yeni bir gerçeklik vardır. Suriye tüm etnik, mezhebi ve dini unsurlarıyla Suriyelilerindir. Kendi ülkelerinin geleceğine karar verecek olan Suriye halkıdır” dedi ve ekledi:

“Ateşe benzin dökmenin faydası yok. Jeopolitik hesaplar içinde koşmanın Suriye halkına faydası olmaz. Bölücü terör örgütünün selden kütük kapma hevesinde olduğunun farkındayız. Hiçbir hamleye izin vermeyeceğiz. Tüm aktörlerin, kuruluşların Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasına destek vermesi tüm bölgemiz için en hayırlısı olacaktır.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Gaziantep 8. Olağan İl Kongresi’nde konuştu. Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkan satır başları şu şekilde:

“Evlatlarını istiklali ve vatanı için toprağa veren siz kardeşlerimle bir kez daha bir araya gelmenin bahtiyarlığı içindeyim. 6 Şubat depremlerinden sonra ‘Erdoğan bu enkazın altında kalır’ diyen kifayetsizleri hayalkırıklığına uğratmaya devam ediyoruz. Maddi anlamda Antep’in kayıplarını telafi edecek imkana sahibiz. Söz verdiğimiz gibi en son hak sahibi kardeşimiz yuvasına kavuşana kadar durmadan çalışacağız.

Buradan Türkiye’ye öncülük eden iş insanları çıkar. Buradan tam 13 yıldır Suriyeli muhacirlere kol kanat geren ensarlar çıkar. Antep’in engin yürekli insanlarını içtenlikle tebrik ediyorum. Her birinizi kutluyor, sizlerle gurur duyduğumu bilmenizi istiyorum.

Antep halkı özellikle insanlığımızın sınandığı Suriye krizinde sergilediği vicdanlı duruşu için tebrik ediyorum. 13 yıl boyunca mazlumlara vakarla sahip çıktınız. Kardeşlik hukukunu gözettiniz. Muhalefetin kışkırtmalarına kulak asmadınız. Bu milletin başını yere eğdirmediniz. Tarih Antep’in ve Antepli kardeşlerimin misafirperverliğini yazacaktır.

İnanıyorum ki sizler de bizim gibi sınırımızın hemen ötesinde yaşanan kritik gelişmeleri takip ediyorsunuz. İdlib’deki saldırıların son hadiseleri tetiklediği anlaşılıyor. Türkiye’nin gözlerini kapatması elbette mümkün değildir. Bizim hiçbir ülkenin çakıl taşında dahi gözümüz yoktur. Türkiye olarak bizim temennimiz Suriye’nin 13 yıldır hasretini çektiği huzura, istikrara ve barış ortamına kavuşmasıdır.

Yaklaşık 1 milyon Suriyeli rejimin ve terör örgütünün saldırıları sonucu hayatını kaybetti. 12 milyona yakın Suriyeli evini, yurdunu, topraklarını terk etmek zorunda kaldı. DEAŞ’ından PKK’sına kadar terörün kanlı yüzünü Suriye sahasında gördük.

Türkiye kendisi için istediğini komşuları için de isteyen bir ülkedir. Ekonomik kalkınması, iç barışı, güvenliğiyle nasıl bir Antep görmek istiyorsak Halep için de aynı temennilerde bulunuyoruz. Hatay’ın esenliğine nasıl önem veriyorsak; Hama’nın, Şam’ın, Humus’un aynı güven içinde olmasını istiyoruz. Aramızda sınırlar olabilir ama kaderimiz de kederimiz de ortaktır.

Suriye’de artık siyasi ve diplomatik olarak yeni bir gerçeklik vardır. Suriye tüm etnik, mezhebi ve dini unsurlarıyla Suriyelilerindir. Kendi ülkelerinin geleceğine karar verecek olan Suriye halkıdır. Ateşe benzin dökmenin faydası yok. Jeopolitik hesaplar içinde koşmanın Suriye halkına faydası olmaz. Bölücü terör örgütünün selden kütük kapma hevesinde olduğunun farkındayız. Hiçbir hamleye izin vermeyeceğiz. Tüm aktörlerin, kuruluşların Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasına destek vermesi tüm bölgemiz için en hayırlısı olacaktır.

“Şam rejimi Türkiye’nin uzattığı elin kıymetini idrak edemedi”

Suriye toprakları kana ve gözyaşına doymuştur. Suriyeli kardeşlerimiz barışı herkesten fazla hak etmektedir. Türkiye’nin yegane amacı da tüm kesimleriyle Suriye halkının refahı ve esenliğidir. Biz ilk günden beri bunu savunduk. Katliam ve zulümden kaçan kardeşlerimize kapımızı açarken Suriye krizine çözüm bulmak için elimizi uzatırken gayemiz buydu. Ama Şam rejimi Türkiye’nin uzattığı elin kıymetini idrak edemedi.

Türkiye’nin Gazze, Lübnan, Ukrayna ve Suriye’de barışın sağlanması için gösterdiği çabaları tüm dünya çok iyi biliyor. Her uluslararası toplantıda ülkemizin ağırlığına bizzat tanıklık ediyoruz. Ama muhalefete bu gerçeği görmüyor. Ülkemizin güvenliğini ilgilendiren meselelerde dahi hemen istismar siyasetine sarıldıklarını görüyoruz. Sayın Özel’in hükümetimizin Suriye politikasıyla ilgili sarf ettiği sözlerin elle tutulur hiçbir yanı yoktur.”

Paylaşın

Özel’den Bahçeli’ye Dikkat Çeken Yanıt: Bir Hesabı Var…

Kilis’te halk buluşmasında konuşan CHP Lideri Özgür Özel, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin sözlerine verdiği yanıtta, “Bir hesabı var. Hemen ben o hakaretlere karşı cevap vereceğim. Onu söyleyeceğim, bunu söyleyeceğim. Bu arada zaman dolacak. Neyi söyleyemeyeceğim? Çeyrek altın hesabını söyleyemeyeceğim. Emekliyi konuşamayacağım. Yayın bitecek, asgari ücretliye bir şey diyemeyeceğim” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, İl Başkanları Toplantısı nedeniyle bulunduğu Kilis’te halk buluşmasında konuştu. Sözlerine Kilis’in düşman işgalinden kurtuluşunu kutlayarak başlayan Özel, şunları söyledi:

“28 Ekim 1918’de 7’inci Ordu Komutanı olarak buraya geldiğinde Mustafa Kemal, ‘İlk ayak bastığım Türk şehrindeki bu uyanıklığa hayran kaldım. Bir daha iman ettim ki bu millet asla ölmeyecektir. Var olun aziz Kilisliler’ demiştir. Bugün 103’üncü yıl. Mondros Mütarekesi sonrası Kilis’i 1918’de İngilizler işgal etmişti. Ardından burayı Fransızlara bıraktılar, 1919’da Fransızlar işgal etti. Kuva-yi Milliye örgütlenmesiyle işgale karşı sürekli direndi. Ankara hükümetiyle Fransa arasındaki Ankara Anlaşması imzalanınca, Fransızlar 7 Aralık 1921’de Kilis’ten çekildiler ve onlara direnen Kuva-yi Milliyeciler büyük bir başarı kazandılar, Kurtuluş Savaşı mücadelesi için diğer cephelere koştular. Kilis’i bu tarihi günde ziyaret ettik.”

“Bugün sizlerle birlikte bir kez daha Kilis’teyim, 25 Mart tarihinden sonra. Bizim için de çok anlamlı bir gün. Çünkü biraz önce belediyeyi ziyaretimde de söyledim. Kilis Belediyesi’ni Cumhuriyet Halk Partili bir belediye başkanının kazanacağına Kilis’te önce iki kişi inandı, sonra bütün Kilis inandı. O iki kişiden biri il başkanımız, biri de belediye başkanımızdı. Geldiler ve dediler ki ‘Biz bu Kilis’i alırız.’ Onlara da tüm Türkiye’de önce iki kişi inandı. Biri Sayın Gökan Zeybek, Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız. İkincisi kim? İkincisi de benim arkadaşlar. Tabii seçim sırasında dediler ki ‘Mutlaka Kilis’e gelmelisiniz.’ En etkili olabilecek bir anda, seçimlere bir hafta kala Kilis’e geldik ve meydanda, herhalde ömrümde en çok yağmur altında kaldığım günde, sırtımdaki paltoyu tek başıma çıkaramadım. İki arkadaş yardım etti, o kadar ağır hale gelmiş.

Hakanımın da sırtına vura vura, ‘Hakan’a oy verin, göreceksiniz kazanacak. CHP kazanamaz diye korkup sakın istemediğiniz birine oy vermeyin’ dedik. Bütün Türkiye o görüntüleri gördü. O gün gök yarıldı, Kilis’e yağmur olarak yağdı. Bereket oldu ve bereket getirdi. Kilis’e Cumhuriyet Halk Partisi’nin genç, çalışkan ve adil bir belediye başkanını getirdi. 1973’ten itibaren üç farklı dönem belediye başkanlığı yapan, aynı zamanda 16’ncı dönem Gaziantep Milletvekilimiz, merhum Başkanımız Ekrem Çetin’i rahmetle ve minnetle anmak isterim. Ekrem Çetin ve Kilis Merkez İlçe Başkanımız olan oğlu Cahit Çetin’i 2005’te ardı karanlık bir silahlı saldırıda kaybettik. Acısı yüreğimizdedir. Hem Kilis’e, hem partimize hizmetleri büyüktür. Kilis’e hizmetleri, Kilis’e bıraktıkları unutulmaz. Onu rahmetle anıyoruz. Onun bıraktığı yerden bayrağı aldık, hep birlikte Kilis’te taşımaya devam ediyoruz.

2019 seçimlerinde ittifak ortağımızdaydı Kilis. Yüzde 17 oy alınmıştı. Bu sefer ittifak da yoktu. Öyle olunca Kilis’in alınmasına kimse ihtimal vermiyordu. Ama Hakan Bilecen’i, İl Başkanımız getirdi. Konuştuk ve ben onların gözlerinde o inancı gördüm. Çok etkili bir kampanyayla, maddi yönden çok güçlüklerimiz olmasına rağmen çok etkili bir kampanyayla seçimlerde yüzde 42’lik bir oy oranıyla Kilis’te belediye seçimlerini kazandık. Kilis’in bir başka önemini sizlerle paylaşmak isterim. O da 31 Mart gecesi… Tabii önce ikimiz inandık, bütün MYK’yı inandırdık, Parti Meclisi inandı. ‘Kilis’i alacağız, büyük sürpriz olacak’ diye bakıyoruz. Önümde bilgisayar ekranları, sonradan siz gördünüz başında gülerek o ekrana hep birlikte baktığımız fotoğraf.

Ertesi gün gazetelerin manşeti oldu. O ekrana bakıyoruz, bütün şehirlerden sonuçlar giriliyor. Daha tabii sandıklar kapanalı bir saati biraz geçmiş. Bir tek Kilis’te herhangi bir hareket yok. Gökan Başkanıma dedim ki, ‘Gökan Başkanım şu Kilis’i bir arar mısın? İl Başkanı sandıkları girsin. ‘Bekliyor Genel Başkan’ de.’ Önümüzde ekrandan takip edeceğiz, çok da iyi bir sistem kurmuşuz. Aradı, konuşurken gülmeye başladı. ‘Başkanım ne oldu?’ dedim. ‘Bunlar sonuç filan giremezler efendim’ dedi, ‘Niye?’ dedim. ‘Zurna çalıyorlar, seçimi almışlar’ dedi. ‘Davul zurna sesinden birbirimizi zor duyuyoruz’ dedi. Özelliği şu; 81 ilden ilk sonuç. İlk siftah Kilis’ten geldi. Allah bereketini verdi, 412 belediye kazandık. Tabii öyle olunca bir gözüm hep burada; ne yaptınız ve ne yapıyorsunuz diye.

Kilis’in nüfusu sığınmacılarla birlikte, çöp miktarından hesaplandığında, tüketilen su miktarından hesaplandığında 300 bine yakın. 285 bin diye hesaplamışlar, 300 bine yakın. Ama Kilis’e gelen İller Bankası payı 109 bin kişiye göre geliyor. Yani Kilis’te devlet, 100 bin kişilik para yolluyor, size de ‘200 bin Suriyeliye siz bakacaksınız’ diyor. O paranın içinden 200 bin Suriyeliye baktırtıyor neredeyse. Bunun için başkanımız, yönetimimiz tepki gösteriyoruz. ‘Hiç değilse paramızı 290 bin kişiye, 300 bin kişiye göre yollayın. Ona göre hizmet edelim’ diyoruz. Ama duymuyorlar. Bugüne kadar da mazeret üretmedi. Bizi arıyor… Ekrem Başkan’ı arıyor, Mansur Başkan’ı arıyor. Oralardan destek alıyor, belediyelerimizden destek alıyor. Bir yolunu buluyor. İzlediniz 10-12 dakika, neredeyse bize uçağı kaçırtacak, yaptıkları anlat anlat bitmiyor. Daha ikinci ayda kent lokantası açtılar. Türkiye’nin 22’nci kent lokantasıydı. Şu anda 71 tane var, 22’ncisi burada açıldı. Çok önemli bir işti. Anasınıfı çocuklarına süt dağıtıyorlar.

Çanta almış, UNICEF’ten çanta almış; bin 200 tane çanta almış. İçini kırtasiye ile doldurmuş, yoksul çocuklara dağıtıyorlar. 105 kilometre kanalizasyon, 37 kilometre içme suyu hattı yenilemişler. Eski boruları gördüm, elimi süremedim. Sürsen tetanos olursun. O borularla Kilis’e su içiriyorlardı. Kevgir gibi olmuş. Atık sularla bu sefer bazı kuyulara kötü su karışıyordu. Onlara engel oldular. 300 bin metrekare asfalt serimi yapıldı. Eksiğimiz çok. Anlaşmalar yapıldı. Birkaç hafta içinde iklim de el verdikçe büyük bir asfalt kampanyası olacak ve yaza doğru giderken bu asfalt işleminin tamamının bitmesi hedefleniyor. Mustafa Kemal Atatürk Kavşağı’nı gördüm. Atatürk, atı şaha kaldırmış, öyle duruyor. At şaha kalktı mı taarruz başlıyor demektir. At, Kilis’te şahlandı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi iktidara doğru koşuyor arkadaşlar.

Üniversite için Kilis’e gelen gençlerin özel programla karşılanmasından, üreticiden alınan Kilis karası kuru üzümlerin dağıtılmasına bütün kente, şehrin sekiz noktasında ücretsiz çorba dağıtımından, Halk Ekmek kurarak satışa hazır hale getirilmesine, açık hava sinemalarına kadar hepsini çok beğendim. Ama en güzel iki tanesi, biri bitmiş gördüm, 1 Ocak‘ta öğrenci kabul edecek. Kreşi tamamlamışlar bu imkansızlıklarla. Bir tanesini de bugün hep birlikte açtık. Hatta önce çok kalabalıktık, dedim ki, ‘Sadece emekliler kalsın bir görelim.’ Bütün Türkiye görsün istedim. Televizyonlar verdi, emekli kafe, emekli kıraathanesi, kütüphanesi ile, güzel dekoruyla, nostaljik ortamıyla ve emekli olmayana 5 liraya çay satarak en ucuz kahvehanede 10 lira, kafelerde 40 lira çay parası var ama bugün müjdeledik. emekli olanlara o kafede bundan sonra çay bedava. Çaylar Genel Başkan’dan, çaylar Hakan Başkan’dan.

Bugün burada 21 il belediye başkanımızın toplantısını yaptık. Kilis’e dikkat çekmek için, Kilis‘in eksikliklerini hep beraber görelim, omuz verelim, sahip çıkalım diye. Şimdi bir mevzu var. Benim Kilis’e verilmiş bir sözüm var. Daha doğrusu eskiden Kilis’e verilmiş bir sözü sordular, ‘Yaparız’ dedim. Kilis’e güzel bir ilköğretim okulu yapmaya karar vermiştik. Bu arada ne oldu? Bu arada, bu kadar hizmet yapılıp, Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi Kilis’te şahlanıp hızla koşmaya başlayınca dediler ki, ‘Bunlara bu hizmetleri yaptırmayalım.’ Ne yaptılar? Özel İdareden gelen parayı kesmeye kalktılar. Bütün Türkiye’de yapıyorlar.

AK Parti, MHP; ‘Öldür Allah SGK yatırma, vergi yatırma, faizler katlansın. Bir seferde CHP’li belediyelerden kes.’ Niye yapıyorsun? Yapılandırma olacak gelecek ay Meclis’te göreceğiz, faizleri silinecek. O olmadan oluyor. Maksat Kilis’e kötülük yapmak, maksat belediyelerimizin elinden faiziyle parayı kaynağında kesmek. Sonra yapılandırma yapacak, şirketlerden faiz almayacak, 36 ay taksit yapacak. ‘Bizi de kat. O parayla Kilis’e hizmet edeceğiz, Türkiye’ye hizmet edeceğiz.’ Dinlemiyorlar. Geleceğim, temeli atalım diye düşündük. Sağ olsunlar İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ekrem Başkan da bu konuda gerekli görevlendirmeleri yaptı, fizibilite çalışmaları yapılıyor. ‘Kilis’e bir şey yapalım’ derken Hakan şunu dedi, ‘Efendim ben Kilis’e bir şeyler yapacağım, parayı kesiyorlar. Biz okulu yapacağız, Milli Eğitim‘e vereceğiz. Okul yapmak Milli Eğitim’in işi, Tayyip Bey’in görevi. O zaman madem bunlar bizden parayı kesiyor, o okulun parasıyla başka bir yatırım yapılsa buraya kardeş belediyecilik uygulamasıyla’ dedi. ‘Ne olabilir?’ dedik. Bugün STK‘lar, meslek odaları da çok heyecanlandılar. Buradan bütün Türkiye’ye söylüyorum.

Dün gece Kilis‘teki STK‘lar, devlet memurları, Kilis’i yönetenler kalktılar, Gaziantep’e gittiler. Ne yapmaya gittiler biliyor musunuz? Gaziantep’te Kilis‘in kurtuluşunu kutlamaya gittiler. Neden? Uygun bir salon, uygun bir tesis olmadığı için. Şimdi Kilis’e projesini hep birlikte çizeceğimiz, göreceğimiz, çok hoşunuza gidecek, içinde düğün salonunun da olduğu, altında belediyeye ait ticarethanelerin olup kiraya verilip gelir getirebildiği, üst katının Kilis’in ihtiyacını karşılayacak büyük bir kongre merkezini Gazi Mustafa Kemal Atatürk Kongre Merkezini, eski halin olduğu yere yapıyoruz. İnşallah, umut ediyorum, seneye 6 Aralık akşamı kurtuluş törenlerini başlatmak, baloyu yapmak ve Kilis‘in kurtuluş kutlamasını yapmak için Kilisliler Gaziantep’e gitmeyecekler. Ümit ediyorum o zamana yetiştireceğiz. Kongre merkezinde kurtuluş gününün kutlamalarını yapacaklar, ben de orada olacağım, Ekrem Başkan da orada olacak.

Bu arada demiştim ‘Hakan Başkan’ın sağ kolunda Mansur Başkan, sol kolunda Ekrem Başkan, ben de arkasında duracağım’ diye. Gelirken Mansur Başkan benim Kilis’te olduğumu görmüş, aramış, geri döndük. İlk söz dedi ki, ‘Hakan’a selam, il başkanına selam, bütün Kilis‘e selam. Kilis’in ihtiyaçlarını biliyoruz, elimizden geldiğince yardımları yapıyoruz. Bundan sonra da yapacağız. Kilis‘in yanında duracağız.’ Bir diğer yandan biraz önce Emekli Kafede oturduk. Bir Kilisliye iki tane mülteci yükü verilmiş. 100 binlik nüfusu 300 bine çıkarılmış bir kent. Ali Yerlikaya geçen gün yaptığı açıklamada, Suriyeli sayısında ciddi bir azalma olduğunu, 114 bin Suriyelinin ülkesine döndüğünü söylüyor. 150 bin Suriyelinin ise adreslerinde bulunamadıklarını ifade etmiş. ‘Kanaatimiz’ diyor ‘Avrupa’ya gitmiş olabilirler’ diyor.

“Suriyelilerin kaydını bile tutmayan…”

Suriyelilerin kaydını bile tutmayan, devlet ciddiyetine de uymayan bir işin içinde oldukları belli. Ama Emekli Kafede televizyonlar, gazeteler var, canlı yayın var. Emekliler diyor ki, ‘Biz Kilis’ten giden hiç Suriyeli görmüyoruz. Gelen var, giden yok. Evinde aranıp da bulunamayan yok. Ama şöyle bir şey görüyoruz: Bizimkiler işsizken, işte onlar çalışıyor. Bizim sıkıntımız büyükken, sosyal yardımları onlar alıyor.’ Hatta bir emeklimize söz verdim. 34 yıl vergi dairesinde para toplamış devlet için. Emekli olmuş, 19 bin lira maaş bağlanmış. Gözüne iğne oluyormuş çok pahalı bir iğne, yoksa gözü kör olacak. İğnenin 2 bin lirasını maaşından kesiyorlar her ay. Aynı ilaç Suriyeli’ye kullanılınca bedava. 32 yıl, 34 yıl emek vermişe, 2 bin lira ilaç parası kesiyorlar, Suriye’den gelene bedava veriyorlar. Bizim çocuklara çocuk bezi parayla, onların çocuklara bedava. İlaç bize yüzde 10, yüzde 20 kesinti ile, onlara yüzde 0 kesinti ile.

Öyle olunca da artık biz bir kez daha buradan seslenmek istiyoruz. Karşımda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün resmi var, karşımızda Gazi’nin resmi var. O diyor ki, ‘Bir, komşunun iç işlerine karışmayın. İki, komşunun toprak bütünlüğüne saygılı olun. Üç, komşudaki devlet dışı unsurları değil, komşuyu yöneten hükümeti muhatap al.’ Bu iktidar 2010’un başlarında ‘Efendim Emevi Camii’ne gidip namaz kılarız.’ O ne demek? ‘Suriye’yi işgal ederiz, ele geçiririz’ demek. Ya da ‘Şunun doğusunda bununla gezeceğim, bunun batısında bununla gezeceğim.’ Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duymayan, iç savaşı kışkırtan, devlet dışı unsurları hiç utanmadan sıkılmadan Kuva-yi Milliye’ye, Kilis’i Fransız‘dan kurtaran Kuva-yi Milliye’ye, İzmir’de Yunan‘ı denize döken Kuva-yi Milliye’ye benzetip oradaki Özgür Suriye Ordusu’nu… Orada bir iç savaşı körükleyip buraya milyonlarca Suriyelinin gelmesine bu anlayış sebep oldu.

Şimdi de kendileri ağızlarında bir şeyler yuvarlıyorlar ama sosyal medyadan trolleri, yazanları, çizenleri yok ‘fetih hareketi’ yok ‘Türkiye toprak kazanıyor, bilmem ne yapıyor.’ Türkiye, komşusuyla iyi geçinmesi gereken Atatürk’ün vasiyetidir: Komşusunun toprak bütünlüğüne saygılı olması gereken ve Türkiye bir karış toprağını vermeyen kimsenin de toprağında gözü olmayan bir ülkedir. Böyle gördük, böyle savunmaya devam edeceğiz. Mehmetçik yıllardır orada çeşitli harekatlarda görev yapıyor, şehitlerimiz oluyor, içimiz yanıyor. Mehmetçiğin sonuna kadar arkasındayız. Ne ihtiyacı varsa görülsün. Zaman zaman çok zor durumlarda kalıyorlar. Lojistik sıkıntılar oluyor.

Sonuna kadar arkasındayız. Ama savaşı değil barışı, bir ülkenin parçalanmasını, taksim edilmesini değil o ülkenin toprak bütünlüğünü savunmak hepimizin menfaatinedir. Bir an önce Esad’la gerekli temaslar sağlanmalı, Esad’ın ilan ettiği aftan Türkiye’dekiler genel aftan zaten yararlanıyor, onlar bilgi sahibi yapılmalı, çatışma ortamı durdurulmalı. Bu konuda gerekli uluslararası temaslar sağlanmalı, ailelerin öncüleri gidip kendi şehirlerinin artık dönebilecekleri halde olduğunu görmeli ve hızla abad edilip orada iş, orada aş olup bu insanlar da memleketlerine dönmelidir. Biz hem Türkiye’de hem dünyada barışı savunuyoruz. Çünkü Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün oturduğu koltuğa, onun emanetine sahip çıkıyoruz. ‘Yurtta barış, cihanda barış’ diyoruz.

Biraz önce emeklilerin yanındaydım. Emekliler kendileri örnekler veriyorlardı. Bizim altın hesabı var ya, Fitnat Teyze’nin altın hesabı. Hiç şaşmaz. 2002’de bu iktidar geldiğinde bir emekli, 8 çeyrek altın alıyordu en düşük emekli maaşıyla. Ama bugün 2,5 çeyrek altın alıyor. 5,5 çeyrek altın her emeklinin kaybı var. İnanılmaz bir rakam. Bugün Emekli Kafede televizyonların önünde… Arkadaşlar çektiler, onları da yayınlarlar mutlaka haberlerde. Bir emekli kalktı, dedi ki ‘2007 yılında şu maaşı alıyordum. 702 bin lira alıyordum’ dedi. ‘Bakın arkadaş’ dedim, ‘O zaman çeyrek altın kaç paraymış?’ Tak açtılar; 49 lira, 50 diyelim. Kaç çeyrek altın alıyormuş? 14.

‘Bugün ne kadar emekli maaşı alıyorsun?’ ‘15 bin 500.’ Kaç çeyrek altın yapıyor? 3. O emeklinin kaydı var, kuydu var. Bu iktidarın yönettiği Türkiye’de 2007 yılında ilk emekli maaşı 14 çeyrek altın alıyor, bu emekli maaşı 3 çeyrek altın alıyor. Akıl alır gibi değil. Oradan bir başkası kalktı. Dedi ki ‘Ben tam dediğiniz gibi 2002 yılında emekli oldum’ dedi. Aldığı maaşı söyledi, çeyrek altın hesabını yaptık. O emekli 2002 yılında 20 çeyrek altın alıyorken, bugünkü maaşıyla 4,5 çeyrek altın. Çok net. O yüzden bu iktidar her kesime çok zarar verdi. En çok da emeklilere zarar verdi. Asgari ücretliler, 17 bin 2 lira alıyor. Bir kere her emeklinin bir asgari ücret alması lazım. Ama asgari ücretin de 30 bin lira olması lazım. Asgari ücretliler bu iktidar geldiğinde bir asgari ücret 7 çeyrek altın alıyordu. Bugünkü hesapla 35-36 bin lira. Ama bugün asgari ücret sadece 3 çeyrek altın alıyor. Her asgari ücretlinin 4 çeyrek altını kayıp.

Yahu bir düşünün bir emekli ya da bir asgari ücretli Kilis’te kuyumcuya gitse, bir tane altın alsa, cebine katsa, eve doğru gelse. Evde baksa ki düşmüş. Deli çıkmaz mı? ‘Ne oldu benim altınım?’ Kalkar gider, fellik fellik o altını arar. Nerede? Düşürdüğü yerde bulmak umuduyla. Şimdi bir emeklinin değil, her emeklinin; bir ay değil, her ay; bir çeyrek değil, 5,5 çeyrek altın kaybı var. Bir asgari ücretli değil, tüm asgari ücretliler; bir ay, değil her ay; bir çeyrek değil, 4 çeyrek altın kayıpları var. O zaman ne yapılacak? Gidip aranacak. Peki nerede kaybetmişiz? 3 Kasım 2002’de kurulan sandıkta kaybetmişiz. Bir şey kaybedildiği yerde bulunur. Küçücük bir kız küpesini kaybetse düşürdüğü yere gider, bakar. Hep beraber kurulacak ilk seçim sandığına gideceğiz ve neyi kaybettiysek orada bulacağız.

Bunun için de bugün Kilis’te kimi görsem, ben geçen hafta salıdan sonra dün İstanbul’daydım, ondan önceki gün Bilecik’teydim. Bilecik’te de İstanbul’da da Kilis’te de herkes diyor ki, ‘Ne güzel yaptın. Yırttın attın’ diyor. Yırttık attık ya. Neyi attık biliyor musunuz? Cumhur ittifakının suni gündemini attık. Devlet Bey’in bana ettiği onlarca hakaret, partimize ettiği hakaret, Atatürk’ün partisine ettiği hakaret. Neler neler söylüyor. Kendisi gitmiş, ‘Abdullah Öcalan’ı Meclis’e getirelim’ diyor. Sonra Cumhuriyet Halk Partisi’ne ‘Bölücülerle işbirliği yapıyor’ diyor. Biz çok netiz. Bu ülkede savaş bitecekse, çatışmalar bitecekse, şehitler gelmeyecekse, annelerin gözünün yaşı dinecekse Meclis’te oturulur, konuşulur. Bütün partiler bir arada oturur. Ama bir şartımız olur.

İlk gün ve son gün şehit aileleri ve gaziler gelecek, gözlerinin içine bakacağız, rızalıklarını alacağız. Öyle oturduğun yerden senin söylediğin, senin dediğin gibi olsun dediğinde toplumsal mutabakat olmaz. Ama kendi yaptığına bakmaz, bize dünya kadar hakaret etmiş. Bir hesabı var. Hemen ben o hakaretlere karşı cevap vereceğim. Onu söyleyeceğim, bunu söyleyeceğim. Bu arada zaman dolacak. Neyi söyleyemeyeceğim? Çeyrek altın hesabını söyleyemeyeceğim. Emekliyi konuşamayacağım. Yayın bitecek, asgari ücretliye bir şey diyemeyeceğim. Fıstık üreticisinin Antep’te çektiklerine miting yapmışım. Onları dile getiremeyeceğim. Buradaki zeytin üreticisinin sorununu, üzüm üreticisinin sorununu söylemeyeceğim. Sığınmacı sorununu söylemeyeceğim. Esnafın yaşadıklarını söylemeyeceğim. Zenginlere yüzde 8 ile KGF ile kredi verdiler. Adam yat aldı, kotra aldı, uçak aldı, yüzde 8 ile ödüyor. Esnafa esnaf kefaletten yüzde 9 ile kredi verdiler. Öderken, ‘Faizler yükseldi, 25 oldu’ diyorlar. Bunları söylemeyeceğim. Devlet Bey bana ‘Vıvıvı’ demiş, onlara cevap vereceğim. Vallahi avuçlarını yalarlar. Bu sorunları konuşacağız, bu sorunları.

Burada 21 tane birbirinden kıymetli belediye başkanım var. Hepsiyle gurur duyuyorum. Arı gibi çalışıyorlar. İsraf etmiyorlar, tasarruf ediyorlar. Vallahi ne çalıyorlar, ne çaldırıyorlar. Gayet de düzgün yönetiyorlar. Hizmet etmek için hırsızlara, hizmet etmek için ‘Çalıyor ama çalışıyor’ dediklerine muhtaç olmadığımızı, çalışmak için sadece dürüstlüğün, gayretin yeterli olduğunu gösteriyorlar. Bundan sonra onların yaptığı bu güzel işler milletimizi gönlünde büyük teveccüh bulmuş. Bütün anketlerde yukarı gidiyoruz. Bütün Türkiye’deki bütün belediye başkanlarımız çok iyi işlere imza atıyorlar. İstedikleri kadar belediye başkanlarımla uğraşsınlar.

Ellerini, kollarını bağlamaya çalışsınlar. Milletimize şikayet ederiz ama bahane üretmeyiz. Bir yolunu buluruz. Biz hizmet ederiz. Çünkü her derdin var bir çaresi, onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi. Kilis’e milletvekili olarak geldim. Kilis’e Grup Başkanvekili olarak geldim. Kilis’e Genel Başkan olarak geldim. Kilise Kilis Belediyesi’ni kazanmış bir Genel Başkan olarak geldim. Daha çok geliriz ama çok zaman geçmeden Kilis’e bir daha geleceğim ve o günün iktidar partisinin Genel Başkanı olarak geleceğim. O güne kadar Hakanım örgütüme, Hakanım Kilisime emanet. Kilis Hakan Bilecen’e emanet, hepiniz Allah’a emanet. Hepinizi çok seviyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kurtuluş gününüz kutlu olsun.”

(Kaynak: chp.org.tr)

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan’dan “Suriye” İçin Dörtlü Masa Önerisi

Suriye’deki gelişmelere ilişkin konuşan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, “Türkiye, İran, Amerika, Rusya’nın bir masada oturup beraberce çalışması gerekiyor ama aynı zamanda Suriye içerisindeki farklı grupların, farklı yapıların da bu sürecin içerisine şöyle ya da böyle katılması gerekiyor” dedi.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, haberler.com’a konuştu. Ali Babacan’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“ABD’nin mevcut ya da gelecek yönetiminin PYD, YPG gibi derdi olduğunu düşünmüyorum. Onların derdi Ruslar buradalar, Suriye’yi Ruslara bırakmayalım, dengeli varlığımız olsun. İkincisi, İran üzerinden Suriye ve Lübnan’a uzanan Şii hilali etki altındakileri silahlı unsurlarla durduralım, engelleyelim, zorlaştıralım. Üç: Bu işten İsrail’in çıkarı gereği şunu, bunu yapalım. ABD derdi bu. Kendi askerlerinin canını tehlikeye atmadan başka silahlı unsurları kullanarak iş yapıyor Suriye’de. İşine ne geliyorsa onu yapıyor, işine kim geliyorsa onu kullanıyor.

Son bir haftadır olan gelişmeler Suriye rejimini nihayetinde masaya çekebilir. Burada amaç rejimi yıkmak mı, yoksa sıkıştırıp masaya oturtmak mı? Şu anda aslında Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin de vermesi gereken çok önemli bir karar bu. Yani yıkalım bu rejimi, sonrasına bakarız mı? Yoksa rejimi sıkıştırıp, masaya oturtup, nihai bir siyasi çözüm olmasını sağlamak mı? İki tane büyük tercih var. Umarım ki bu iki tercih arasında bizim hükümet yanlış yollara sapmaz.

“Türkiye, İran, Amerika, Rusya’nın bir masada oturup…”

 Türkiye’nin ve İran’ın içinde olduğu ama aynı zamanda maalesef uzaktan ya da yakından gelip Suriye’ye müdahil olan Amerika ve Rusya’yla da mutlaka konuşuyor olmak gerekiyor. Türkiye, İran, Amerika, Rusya’nın bir masada oturup beraberce çalışması gerekiyor ama aynı zamanda Suriye içerisindeki farklı grupların, farklı yapıların da bu sürecin içerisine şöyle ya da böyle katılması gerekiyor.

Bizim görmek istediğimiz Suriye toprak bütünlüğü olan, Suriye’de yaşayan tüm insanların temel hak ve özgürlüklerin yaşandığı, çoğulcu demokrasi ile Suriye halkının yönetime arzularının, iradelerinin yansıdığı bir Suriye. Biliyorsunuz Suriye’de etnik çeşitlilik, farklı dinler, mezhepler var. Bütün çeşitliliğin yansıtıldığı yönetim sistemi olmadı.

Suriye’de azınlığın çoğunluğa tahkim edildiği rejim var. Onların da haklarını gözetecek bir Suriye’yi hedeflemek gerekiyor. Böyle baktığımızda o hedefe ulaşmak için öncelikle iç diyalog sürecine ihtiyaç var. Önce insan dememiz gerekiyor. Yeni bir göç dalgasının, insanlık trajedisinin olmaması gerekiyor. Suriye’nin nihai çözümünde mutlaka doğal kaynakların adil paylaşıldığı bir hedefi de ortaya koymak gerekiyor.”

Paylaşın

ABD’nin Desteklediği SDG Deyr Ez Zor’u Ele Geçirdi

İç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana birkaç kez el değiştiren Deyr-ez Zor, ABD’nin desteklediği ve omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolüne geçti.

SDG’nin başında bulunan Mazlum Abdi, kendisine bağlı güçlerin, özellikle Halep’te yaşayan Kürtler’i korumak için, Heyet Tahrir el Şam ile “iletişim kanallarına” sahip olduğunu söyledi.

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) desteklediği ve omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin Suriye’nin doğusunda Deyr ez Zor’u ve Irak’la ana sınır kapısının kontrolünü ele geçirdiği bildirildi. SDF bu iki hamleyle Suriye’nin doğusundaki geniş çöllük alanda kontrolü almış oldu.

Suriye’nin doğusundaki iki güvenlik kaynağı Cuma günü öğleden sonra itibariyle, Suriye Demokratik Güçleri’nin Deyr-ez Zor kentinin kontrolünü tamamen ele geçirdiğini söyledi. Deyr ez Zor, bir hafta içinde Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esat’ın kontrolünden çıkan üçüncü kent oldu.

Kentte irtibatı bulunan Deyr Ez Zor d24 adlı medya platformundan aktivist Ömer Ebu Leyla Reuters’a Suriye hükümeti güçlerinin ve İran’ın desteklediği savaşçıların, Deyr Ez Zor’dan çekildiğini ve Suriye Demokratik Güçleri’nin girdiğini söyledi.

Bu gelişmeden kısa bir süre sonra da, Suriye ordusundan iki kaynak Reuters’a yaptığı açıklamada, Suriye Demokratik Güçleri’nin Suriye ile Irak arasındaki sınır kapısı Ebu Kemal kapısını ele geçirdiğini belirtti.

Deyr ez Zor kenti Suriye’de Beşar Esat karşıtı gösterilerin ardından iç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana birkaç kez el değiştirdi. Kent IŞİD tarafından 2014’te ele geçirilmeden önce ilk olarak isyancıların eline geçmişti. Tahran yanlısı Iraklı grupların desteklediği Suriye ordusu 2017 yılında kenti yeniden ele geçirmişti.

Suriye Demokratik Güçleri’nin ilerleyişi, daha önce El Kaide ile bağlantılı olan Heyet Tahrir el-Şam’ın liderliğindeki isyancı grupların Cuma günü Humus kenti kapılarına dayandığı bir zamana rastladı. İsyancı gruplar geçen hafta Halep ve Hama kentlerini ele geçirmiş ve son yıllarda Beşar Esat’a yönelik en ağır darbeyi vurmuştu.

Mazlum Abdi: Kendimizi savunuruz

Suriye Demokratik Güçleri’nin başında bulunan Mazlum Abdi Cuma günü Haseke kentinde düzenlediği basın toplantısında kendisine bağlı güçlerin, özellikle Halep’te yaşayan Kürtler’i korumak için, Heyet Tahrir el Şam ile “iletişim kanallarına” sahip olduğunu söyledi.

Suriye Demokratik Güçleri’nin HTŞ ile çatışmadığını ancak saldırı hedefi olması halinde kendisini savunacağını belirten Mazlum Abdi, kendi kontrolleri altında bulunan bölgelerin korunması için ABD ve Rusya ile temasta olduklarını belirtti.

Suriye Demokratik Güçleri’nin ana omurgasını Halk Savunma Birlikleri (YPG) oluşturuyor. Bu grup içinde yerel bazı Arap unsurlar da bulunuyor. Türkiye YPG’yi ABD’nin de terör örgütü listesinde bulunan PKK’nın Suriye kolu olarak görüyor. Washington ise Suriye Demokratik Güçleri’nin IŞİD’le mücadelede önemli bir ortak olduğunu belirtiyor.

Suriye Demokratik Güçleri daha önce Suriye hükümeti güçleri ve ona yakın Tahran destekli Iraklı savaşçılarla çatışmıştı. Mazlum Abdi, hükümet güçlerinin isyancıların saldırısı karşısında bu kadar hızlı bir şekilde çökmesine şaşırdığını söyledi.

Mazlum Abdi Şubat ayında Reuters’a, İran yanlısı grupların sorumlu tutulduğu ve SDG’den altı savaşçının öldüğü insansız hava araçlı saldırının ardından, Suriye’nin kuzeydoğusuna takviye hava savunmalarının yerleştirilmesi gerektiğini söylemişti.

Paylaşın

Avrupa Konseyi’nden Türkiye’ye Osman Kavala İçin “Dostane Çözüm” Çağrısı

Avrupa Konseyi, Osman Kavala’nın “derhal serbest bırakılması” yönündeki AİHM hükmünün uygulanması ve Osman Kavala’nın Anayasa Mahkemesine (AYM) yaptığı bireysel başvuruların ivedilikle incelenip karara bağlanması çağrılarını bir kez daha yineledi.

Gezi Parkı Davası kapsamında tutuklu yargılanan iş insanı Osman Kavala 25 Nisan 2022 yılında “Türkiye Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edilmişti. Kavala’nın cezası 28 Eylül 2023’te Yargıtay 3. Ceza Dairesi, tarafından onanmıştı.

DW Türkçe’den Kayhan Karaca’nın haberine göre; Osman Kavala hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından açıklanan hak ihlali kararının uygulanma süreci bu hafta Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından Strasbourg’da bir kez daha ele alındı. Komite, Osman Kavala’nın “derhal serbest bırakılması” yönündeki AİHM hükmünün uygulanması ve Kavala’nın Anayasa Mahkemesine (AYM) yaptığı bireysel başvuruların ivedilikle incelenip karara bağlanması çağrılarını bir kez daha yineledi.

Bakanlar Komitesi, bugün açıkladığı kararında, Osman Kavala dosyasıyla ilgili olarak Avrupa Konseyi ile Türk hükümeti arasında son aylarda yürütülen üst düzey teknik diyaloğun “memnuniyet verici” olduğunu, son görüşmenin Ankara’da 24 Ekim 2024 tarihinde gerçekleştiğini ve bu görüşmeye katılan Avrupa Konseyi heyetinin Kavala’yı cezaevinde ziyaret ettiğini bildirdi. Komite Ankara’ya “yapıcı” olarak tanımladığı bu yaklaşımı ve Avrupa Konseyi sekretaryası ile “üst düzey teknik diyaloğu” sürdürmesi çağrısında bulundu.

Kararda, Avrupa Konseyi’nin, Ankara ile yürüttüğü teknik diyalog sürecinde, Kavala’nın AİHM kararları temelinde Türkiye’de yeniden yargılanıp beraat etmesini ve yeniden yargı sürecinde geçici serbest bırakılmasını usulen sağlayacak üç temel yöntem tespit ettiği kaydedildi.

İlk yöntem olarak, Kavala tarafından AYM’ye yapılan iki bireysel başvurudan birinde ihlal kararı verilip dosyanın Ağır Ceza Mahkemesine geri gönderilmesi ve Ağır Ceza’nın Kavala’nın tutuksuz yargılanmasına karar vermesi gösteriliyor. Ancak AYM’nin iş yükü nedeniyle Osman Kavala’nın başvurularını ne zaman karara bağlayacağı bilinmiyor.

İkinci yöntem, AİHM gündemine bu yıl 18 Ocak’ta taşınmış ikinci Osman Kavala davasıyla bağlantılı. AİHM’nin bu davada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkına ilişkin 6’ncı maddesinin ihlaline hükmetmesi halinde, Türkiye’de Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesini düzenleyen 311’inci maddenin işletilebileceği ve yeniden yargı sürecinde Ağır Ceza Mahkemesi’nin Kavala’nın tutuksuz yargılanmasına karar verebileceği belirtiliyor.

Söz konusu maddenin “f” şıkkı, “Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, AİHM’nin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması veya ceza hükmü aleyhine AİHM’ye yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir” ifadelerini içeriyor.

Üçüncü yöntem ise şu an AİHM tarafından görülmekte olan ikinci Kavala davasında Ankara ile Kavala’nın “Dostane Çözüm” adı verilen formülde uzlaşması. Kavala dosyasında bu formülü en hızlı yol olarak gören Avrupa Konseyi Sekretaryası, bugün açıkladığı kararında, Türk hükümetine AİHM gündemindeki ikinci Kavala kararında “dostane çözüm” formülünü “bütünüyle değerlendirme” önerisinde bulundu.

Ankara, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 39’uncu maddesinde yer alan dostane çözüm formülüne geçtiğimiz yıllarda birçok davada başvurmuştu. Bu uzlaşı formülü, bir yandan devlet hakkında AİHM’den ihlal kararı çıkmasını önlüyor, diğer yandan ve kimi durumlarda iç hukukta AİHM içtihatlarının uygulanmasını sağlayabiliyor. AİHM’de dostane çözüm formülüne ek olarak “Tek Taraflı Deklarasyon” uygulaması da bulunuyor. Bir devlet, sunduğu dostane çözüm önerisinin şartlarının davacı tarafından reddedilmesi halinde AİHM’ye başvurup başvurunun kayıttan düşürülmesini talep edebiliyor.

Osman Kavala’nın avukatları “Ortak Prosedür” istiyor

Osman Kavala’nın avukatları tarafından Avrupa Konseyi’ne iletilen tutum belgelerinde ise AİHM kararının hâlâ uygulanmıyor olmasının, Türkiye’deki insan hakları ve sivil toplum aktivistleri arasında “AİHM’ye başvuru, insan haklarının korunması için etken olmaktan çıkıyor” şeklinde giderek artan bir algı yaratmaya başladığına dikkat çekildi. Avukatlar, Bakanlar Komitesine gönderdikleri mesajda, AİHM kararı gereği Osman Kavala’nın ne zaman serbest bırakılacağı ve beraat ettirileceği konusunda Avrupa Konseyi’nin Ankara’dan net bir takvim talebinde bulunmasını istedi.

Avukatlar, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) tarafından 2023 yılında alınan bir karar temelinde, “ortak prosedür” adı verilen sürecin tetiklenmesi talebinde de bulundu. Bakanlar Komitesi, AKPM ve Avrupa Konseyi Genel Sekreteri olmak üzere üç aktörlü bu süreç, AİHM kararlarını uygulamayan bir devletle diyalog kurulması ve diyalog yoluyla Avrupa Konseyi ilkelerine uymasının sağlanmasını hedefliyor. Üçlü prosedür her üç aktör tarafından başlatılabiliyor. Bunun için Bakanlar Komitesinin üçte iki çoğunlukla, AKPM’nin oy verenlerin üçte iki, toplam üyelerinin ise üçte bir çoğunluğu ile karar vermesi gerekiyor. Genel Sekreter ise tek başına prosedürü tetikleyebiliyor.

AKPM bünyesinde bir grup parlamenter bu sürecin başlatılması için girişim başlattı. Konu hakkında AKPM’nin Ocak 2025’teki genel kurul toplantılarında bir karar alınabileceği belirtiliyor.

Paylaşın

Türkiye’de 4,7 Milyon Genç Ne Eğitimde Ne İşte

Türkiye’de 2023 yılı itibarıyla 15-29 yaş arasındaki 4,7 milyon genç, ne eğitim görüyor ne de bir işte çalışıyor. Ne eğitimde ne istihdamda olan genç erkeklerin oranı yüzde 15,5 iken, kadınlarda bu oran yüzde 36,4’e ulaşıyor.

Haber Merkezi / Ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı Almanya’da yüzde 8,8, Fransa ve İspanya’da yüzde 12,3, İtalya’da ise yüzde 16,1 olarak kaydedildi. Türkiye ise bu oranlarla AB ortalamasının iki katından fazla bir genç nüfus sorunu yaşıyor.

İstanbul Planlama Ajansı (İPA) Başkanı Buğra Gökce, sosyal medya hesabında Türkiye’de yaşayan gençlerin durumuna ilişkin veriler açıkladı. Buğra Gökce, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Eğitim sisteminin ve ekonominin acı sonucu: 4,7 milyon gencimiz ne eğitimde ne istihdamda!

2023 yılı verilerine göre 15-29 yaş arasında ne eğitimde ne istihdam olan 4,7 milyon genç var. Ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerimizin nüfusu İzmir dahil 79 ilin nüfusundan büyük.

15-29 yaş aralığında ne eğitimde ne istihdamda olan erkeklerin oranı yüzde 15,5 iken kadınların oranı yüzde 36,4’e çıkıyor. Avrupada cinsiyet farkının en büyük olduğu ülke de Türkiye.

Türkiye’de ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı yüzde 25,8 iken, AB ortalaması sadece yüzde 11,2. Aynı oran İtalya’da yüzde 16,1, Fransa ve İspanya’da 12,3, Almanya’da ise sadece yüzde 8,8 olarak gerçekleşti.

Ne eğitimde ne istihdamda olan genç nüfusun bu derece yüksek olmasının önemli sebepleri var. Uygulanan eğitim politikaları sürekli değişiyor. Eğitimin niteliğinde yaşanan düşüş nedeniyle gençlerimiz hayata dezavantajlı atılıyor. Ekonomi politikalarındaki uygulamalar da gençlerimizin istihdam edilmesini, nitelikli ve güvenceli işler bulmasını engelliyor.

Yapılan araştırmalara göre de eğitime devam eden gençlerimizin en az yüzde 53’ü yurtdışında yaşamak istiyor. Yani uygulanan politikalar yüzünden gençlerimiz kendi vatanlarında hak ettikleri hayata kavuşamazken, yetişmiş gençlerimiz de yurt dışında yaşama hayali kuruyor, ülkemiz beyin göçü nedeniyle geleceğimiz olan gençlerimizi kaybediyor.

Gençlerimizi yeniden kazanmak, gençlerin hayallerine yakışan bir Türkiye kurmak zorundayız.”

Paylaşın