Özgür Özel, Beşar Esad İle Görüşecek

CHP Lideri Özgür Özel’in Suriye’yi ziyaret ederek Beşar Esad ile görüşeceği açıklandı. Özgür Özel, yaptığı bir açıklamada Erdoğan ile Esad arasında arabulucu olabileceğini ifade etmişti.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut, Halk TV’de Gözde Şeker’in sunduğu Yeni Bir Sabah isimli programda CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Suriye ziyaretine ilişkin ilk kez konuştu ve Özel’in Şam’a gideceğini söyledi. Bulut, Özel’in çözüm için ülkeye gideceğini söyledi.

Burhanettin Bulut, Şam yönetimi ile temasa geçtiklerini belirterek ziyarete ilişkin olumlu yanıt aldıklarını söyledi. Bulut şunları söyledi: “Görüşme niyetine ilişkin bu konuların çözümü, niyet ifadesi karşılık buldu. Bundan sonra sadece şartların olgunlaşması, nerede görüşme hangi tarih bunlar konuşulacak. Biz görüşme talebimizi ilettik Şam’dan da olumlu cevap geldi.”

Özgür Özel ne demişti?

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yaptığı bir açıklamada Erdoğan ile Esad arasında arabulucu olabileceğini ifade ederek, “Önce Esad Türkiye ile masaya oturmaya ikna edilmeli. Ben Esad’ı masaya oturmaya ikna edebilirim. Yeter ki Erdoğan’ın böyle bir niyeti olsun. Erdoğan’ın son açıklamasından da görüyoruz ki bizim burada attığımız adımlar Erdoğan’ı da cesaretlendiriyor. Bu mesele Türkiye’nin en yakıcı sorunu, sığınmacı sorununu bizim öncelikli meselemiz” sözlerini kullanmıştı.

“Arabuluculuk teklifi gelirse değerlendiririz”

Öte yandan gelişmelere ilişkin Evrensel’e konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı İlhan Uzgel, Suriye konusunda çok kritik bir dönemden geçildiğini belirterek, Esad yönetiminin görüşme taleplerine olumlu yanıt verdiklerini söyledi.

Uzgel, henüz bir tarih netleşmezken, olası bir görüşmenin CHP Genel Başkanı Özgür Özel başkanlığında bir heyetle gideceklerini kaydetti. Öte yandan Rusya’nın da Erdoğan ile Esad’ın görüşmesi sürecinde rol oynadığını anlatan Uzgel, Erdoğan yönetiminin zaten Rusya ve istihbarat örgütleri aracılığıyla temasta olduğunu hatırlattı.

Eğer Esad ile bir görüşme gerçekleşirse neleri gündeme getireceklerini sorduğumuzda Uzgel, şöyle yanıt verdi: “Öncelikle biz artık Türkiye’de birinci partiyiz. Seçim olsa iktidara gelmek üzereyiz. Bu nedenle dış politikanın en ciddi konusunda, Suriye rejiminin taleplerini birinci ağızdan dinlemek istiyoruz” dedi.

Suriye yönetimiyle bağlantıyla geçmelerinin Erdoğan ile Esad arasında bir arabuluculuk boyutunda mı olduğu sorusuna Uzgel, “Bize böyle bir talep gelmedi ama gelirse parti olarak değerlendiririz” dedi.

Suriye sorunundaki en önemli konunun sığınmacılar meselesi olduğunu ifade eden Uzgel, “Çünkü artık bir kırılma noktası olacak diye endişe ediyoruz. AKP hükümeti ise bu konuda hiçbir çözüm üretmiyor. Öte yandan bölgede ÖSO, İdlib ve PYD’nin varlığı konularının da görüşülmesi gerekiyor” diye belirtti.

Paylaşın

Özgür Özel: İlk Seçimde Partimiz İktidar Olacak

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “31 Mart’ta biz sizinle kavga etmeyeceğiz, yoksullar için, asgari ücretliler için, emekliler için kavga eden CHP’nin başarısı bugün sosyalistin cümleleridir” dedi ve ekledi:

“Pedro Sanchez, başardı. İngiltere İşçi Partisi Parlamentoda büyük çoğunluğu sağladı. Paris’te aşırı sağ tehlikesi varken, Avrupa’da en çok soydaşımızın olduğu üç ülkeden biri Fransa. Fransa’da demokrasi güçleri birleşti. İlericiler, solcular birinciliği elde etti. Türkiye’de formülü bütün Avrupa’ya ve dünyaya bir kere daha hatırlatıyorum. Dünyanın bütün demokratları bir araya gelecek faşizmi eninde sonunda yenecek. Sosyalist enternasyonel, dünyadaki akraba partilerle çok ağırlıklı bir yapıdır.”

Özel, konuşmasının devamında, “CHP iktidarında kurulacak hükümette 10 yıl sonra yaşanacak şudur. AK Parti’nin yaptığı gibi biz de 0 atacağız. O bir 0’ı etiketten atacağız, fiyatlardan atacağız ama maaşlardan artmayacağız. Cebinizdeki paranın 10 kat değerli olduğunu göreceksiniz. Elektrik faturasının 500 değil 50 lira olduğunu göreceksiniz. Biz vergide adaletsizliği kaldırın diyoruz ama onlar vatandaşı değil yandaşı düşünüyor. Yapılacak ilk genel seçimde partimiz iktidar olacak, Türkiye zenginleşecek, herkes rahatlayacak” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu. Özgür Özel’in açıklamaları şöyle:

“Geçen hafta Sivas’taydık. 31 yıllık bir insanlık ayıbının 31. yılında ama birinci yılındaki kadar tepkili, yüreğinde acıyı hisseden ve adalet arayışındaki inancımızla Sivas’ta hep birlikteydik. Buradan, Madımak’ta katledilen 33 canımızı ve o günden bu yana acıyı yüreğinde hisseden aileleri, davayı ilk günden itibaren büyük bir sabırla, kararlılıkla takip eden hukukçu dostlarımızı, Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanındaki canlarımızı ve o canların can dostu tüm insanlarımızı saygıyla selamlıyoruz.

Öyle acı günlerden geçtik ki, Sivas’ta daha acı yanarken, Madımak katliamında daha ateş soğumamışken yüreğimize bir ateş daha düştü. Öyle bir plan vardı ki, sanki Sivas’taki canlar ve o canların ölümünden canı yananlar, güya bir başka yerdeki bir acıya duyarsız kalacaklardı, hatta birilerinin zihin altına ‘misilleme’ gibi kazınacaktı. Bu sefer Erzincan Başbağlar’da 28’i kurşuna dizilerek, 5’i köyü bütün evleri ateşe verildiği için yanarak, yine 33 kişi öldü. Sivas’ta semaha duranları yaktılar diye, orada camiden çıkanları kurşuna dizdiler, evleri yaktılar.

Ve bir tek amaç vardı, Türkiye’de bir mezhep çatışmasını tetiklemek, ,insanlar arasına nifak tohumları saçmak, kutuplaştırmak ve bu ülkeyi bir zaafiyet içinde bırakarak kolayca ele geçirmek. Sivas’ı yakan zihniyet ne kadar kara, ne kadar kötü, alçaksa; Başbağlar’ı da kurşuna dizip yakanlar aynı kötülükte, aynı alçaklıktadır. Türkiye’de Aleviler ile Sünniler, Türklerle Türkler kardeştir, onları birbirine düşürmeye çalışan kim varsa da kalleştir. Tüm Türkleri, Kürtleri, Alevileri, Sünnileri birlikte selamlıyoruz. Yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın Aleviler ile Sünnilerin kardeşliği.

Ve buradan bir kez daha eşit yurttaşlığa, anayasa önündeki eşitliğe, bir mezhebin bütün ihtiyaçları karşılanıyorken, diğerini görmeyen devlet anlayışına dikkati çekiyoruz; cemevleri ibadethane sayılıncaya kadar, devlet Alevilik inancını Sünnilik inancından ayırmayana kadar bu mücadelenin takipçisiyiz.

Hafta sonu, bizim Türkiye ittifakı dediğimiz, yani milli takım gol atınca sevinen, filenin sultanları kazanınca sevinen herkes milli takımı izledi. Gerçekten de hak etmiştik, çok yaklaşmıştık ama maalesef futbolun cilveleri, kendi içindeki hataları ve elbette ki milli takımıza yapılan haksızlıklar, verilen haksız ceza, futbol yerine tartışmayı başka zeminlere çekenler ve bu konuda UEFA’nın yaptığı büyük adaletsizlik sonucunda, milli takımımız son dakikaya kadar pes etmemesine rağmen kupaya veda etmek zorunda kaldı. Ama bütün takımımızı ve Türkiye’nin bütün renkelerini birlikte kucaklayan, farklılıkları Türkiye’nin gücü sayan ve milli takımı sahiplenen herkesin bu başarısını kutluyorum. Daha büyük başarıları hep beraber elde edeceğimize inanıyorum.

Hafta sonu, Sosyalist Enternasyonal’in Avrupa Komitesi’nin ilk toplantısına katıldık. Toplantıda Avrupa’da aşırı sağın yükselişini, neoliberal politikaların neden olduğu gelir adaletsizliğini ve daha pek çok konuyu ele aldık. Bir konunun altını kalın kalın çizdim. Aşırı sağ ve neoliberal politikalarla mücadelenin, gelir adaletsizliği ve yoksullukla mücadelenin reçetesi, solun ve sosyal demokratların elindedir.

Toplumu göçmenler ve göçmen olmayanlar, sağcılar-solcular, mezhepler olarak bölüp, her meseleyi başka tarafa yükleyip oradan nefret üretenler Avrupa’da güçlenerek, faşizan, 80 yıl önce Avrupa’nın kurtulduğu faşizmi hortlatarak, aşırı sağı yükseltmeye çalışıyorlar. Bunun karşısında formül soldadır, sosyal demokrasidedir. Herkesi dinine, mezhebine, siyasi düşüncesine, doğduğu yere göre ayırmak değil, bu kesimlerin tamamının yoksuluna dokunmak, kimsesizlerine sahip çıkmak, güvencesizlerin hakkını korumak, yoksulların karnını doyurmaki, barınma sorunun çözmek bizim işimiz, bizim bildiğimiz bir iş.

Bunu Avrupa, dünya çok kötü deneyimler yaşadı, yeniden hortluyor, hortlamaya çalışıyor. Ama buna verilen bazı cevaplar, nerede ortaklaşmamız gerektiğini de gösteriyor. İşte 31 Mart’ta biz sizinle kavga etmeyeceğiz, emekliler, yoksullar, asgari ücretliler içi kavga edeceğiz deyip, elimizin tersiyle kimlik siyasetini, kutuplaşmayı iten, kötü sözü duymayan, dosttan ya da karşıdan gelsin her türlü polemikten uzak duran ve sadece gerçek sorunları konuşan CHP’nin 31 Mart başarısı, bugün Sosyalist Enternasyonal’in birinci gündemidir.

CHP iktidarında AKP’nin yaptığı gibi biz de sıfır atacağız. Ama onlar gibi enflasyonu yükseltip, sıfırlar sığmayınca hem paradan, hem maaştan, hem etiketten sıfır atmayacağız. Öyle 6 sıfır falan atmayacağız, bir tane sıfır atacağız. Etiketten, fiyatlardan atacağız ama maaşlardan sıfır atmayacağız. AKP’nin, MHP’nin kıymetli seçmenlerine söylüyorum; 31 Mart’ta doğru yaptınız, dürüst, çalışkan, şeffaf adaylara oy verdiniz, o günden bugüne sizi pişman etmedik, etmeyeceğiz. Gelecek seçimlerde CHP’ye Türkiye ittifakına oy verdiğinizde, 10 yıl sonra cebinizdeki paranın 10 kat değerli olduğunu göreceksiniz.

Bugünkü maaşı alıp, 4 liraya mazot kullandığınızı, 1 liraya ekmek aldığınızı, elektrik faturasının 500 lira değil 50 lira geldiğini düşüneceksiniz. Milli gelir artışı bu demektir. Biz gidip AKP’ye bunu yapalım diyoruz. Gelin vergide adalet sağlayın diyoruz. Geçici, dolaylı vergileri kaldırın, zenginlerden doğrudan vergi alın diyoruz. Onlar vatandaşı değil, yine yandaşı düşünüyorlar. Ne kadar kaçabilirler bilmiyorum, çünkü vatandaş seçim istediğini her gün daha yüksek sesle söylüyor. Yapılacak ilk seçimlerde partimiz iktidar olacak, Türkiye zenginleşecek, herkes rahatlayacak.

“Filistin’i yalnız bırakıp bu felaketin sürmesine izin vermeyeceğiz”

Şüphesiz perşembe günü sizlerin de yakalarında olacak olan, her sene yakamıza taktığımız artemisin, ölüm çiçeğini, hafıza çiçeğini bugünden yakama takmak istedim. Çünkü yarın Saraybosna’ya gidiyoruz. Bu çiçekte 11 yaprak var. Bu 11 yaprak 11 temmuz gününü sembolize ediyor. Yeşil umudu, beyaz masumiyeti temsil ediyor. Ve katliamdan 3 yıl önce Sırp kuşatmasındaki Bosna’ya ateş altında, Mostar’a ilk ziyareti genel başkanımız Deniz Baykal gerçekleştirdi. Deniz Baykal, o gün tüm dünyayı uyardı; tedbir almazsak burada büyük bir felaket, soykırım yaşanacak dedi. Deniz Bey’i dinlemediler. Aynı şimdi Filistin’e yaptıkları gibi, hepsinin bir bahanesi vardı. Ama şimdi BM 11 Temmuz’u Srebrenitsa Soykırımı’nı Anma Günü ilan etti. Biz, Sivas’ı, Başbağlar’ı, Srebrenitsa’yı unutturmayacağız, Filistin’i yalnız bırakıp bu felaketin sürmesine izin vermeyeceğiz.

20 Temmuz’da hep birlikte Kıbrıs’ta olacağız. Önceki dönem genel başkanlarımızla, 1974 Barış Harekatı’nda bakan olan Sayın Önder Sav ile, sağlığı el verirse Sayın Erol Çevikçe ile beraber ve yine Ayşe Ayata yani dönemin dışişleri bakanının kızıyla birlikte Kıbrıs’ta olacağız. Ayşe Hanım, barış için tatile çıkmıştı. Harekatın 50. yılında Ayşe Hanım’la bilikte adada barış, yurtta barış, dünyada barış demek üzere bir kez daha Kıbrıs’a gidiyoruz.

Buradan bir kesim gerilim yükseltmeye çalışıyor. Sayın Erdoğan’a uçakta “Çağırdınız, Özgür Bey geliyor mu?” diye sordular. O da “Birlikte gitmeyi teklif ettik. Kendi uçaklarıyla gideceklerini söylediler” demiş. Kişi kendi gibi bilir herkesi, 13 tane uçağı olunca herkesin uçağı var sanıyor. AJet’teki, THY’deki tüm uçaklar CHP’nin uçağıdır. Kendi uçağımızla gidiyoruz. İhtiyaç olursa, çok zorda kalınırsa güçlüklerle kiralanır. Ama biz bir yıl önceden beri Kıbrıs’a 1974 Kıbrıs gazisi ile birlikte gitmek için çalışıyoruz. En son 174 gazi götürmek için Kıbrıs makamlarıyla mutabakata vardık. İki gün önce gidiyoruz.

Ve gittiğimizde Kıbrıs’ın yaşayan, görev yapmış tüm başbakanlarına ve cumhurbaşkanlarına, mevcut görevdekilere, kardeş partimiz CTP’ye gidiyoruz. O yüzden burada “Erdoğan çağırdı, Özgür Özel reddetti. Onun uçağı, bunun uçağı” yok. Bir daveti reddetmek değil, çok önceden planladığımız şekilde, o davete kendi heyetimizle iki gün önceden gideceğiz. Ancak oradaki resmi törenlerde Türkiye’nin ana muhalefet partisini, CHP’nin 3. Genel Başkanı (Bülent Ecevit) ve o günden bu yana 50 yıldır Kıbrıs davasının arkasında duran partinin genel başkanı olarak gidiyoruz.

Torba yasada kadının soyadıyla ilgili bir düzenleme var. AYM 9 ay süre vermişti, süre doluyordu. Düzenleme geldi, geldi deyince herhalde kadın örgütleri önce nihayet dedi. Çünkü AYM demişti ki; ikide bir bu düzenlemeyi yapıyorsunuz, doğru değil, kadın kocasının soyadını kullanır, yanında da kendi soyadını kullanır düzenlemesi eşitlik ilkesine aykırıdır. Hangisini kullanacağına kadın karar verir. AYM böyle dedi. Bunun üzerine, AKP iptal edilen kanunu getiriyor, ancak şöyle getiriyor; bu iptal gerekçesine göre, eski kanun ‘kadın kocasının soyadını kullanır, ancak isterse kendi soyadını kullanır’daki ‘ancak’ kelimesi ‘ve fakat’ olarak değiştiriyorlar.

Yani; kadın kocasının soyadını kullanır, ve fakat kendi soyadını da kullanır. Böylelikle, kadınların bir anayasal kazanımını tekrar ellerinden almaya çalışıyorlar. Bakın biz 75 yıldır Avrupa Konseyi’ndeyiz. Dön bir bak orada bir tane var mı, kadın kocasının soyadını kullanır diyen. Hem demokratikleşmeden bahsedeceksiniz, hem de Avrupa’da hiçbir yerde kalmamış bu uygulamayı sürdürmeye çalışacaksınız ve kadının soyadına karışacaksınız. Devlet olarak sana ne, sana ne! Kadınlar kararlarını kendileri verirler. Kadının ne yiyeceğine, ne içeceğine, ne zaman nerede dolaşacağına, hangi soyadını kullanacağına sadece kadınlar karar verir.

Şimdi bu zihniyetin Milli Eğitim şubesinden birazcık bahsedelim. Yusuf Tekin… AKP’nin en çok değiştirdiği iki bakanlıktan biri. Biri Kültür Sanat, diğeri Milli Eğitim. Öğretmenlik düzenlemesinde bir değişiklik getiriyor. Ama bu sefer sadece iş bilmezlik yok, ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar. 2002’de Sayın Erdoğan çıkıp rahmetli Ecevit’e “68 bin öğretmen kardeşim var, bunları madem atamayacaktın o halde neden okuttun” dedi, o rakam şimdi 1 milyonu geçti. Önce algı yaratmaya çalıştılar, atanamayan öğretmen dediler. Sanki bir kusurları var da atanamıyorlar ya da kendileri çok istiyorlar da atayamıyorlar gibi.

Şimdi Yusuf Tekin eliyle 1 milyon  öğretmen diplomasını çalacaklar. 1 milyon öğretmenin diplomasına kapkaç yapacaklar. Ne yapacağız? Milli Eğitim Akademisi kuracağız, 1 milyon öğretmen, öğretmen sıfatını kaybedecek, öğretmen adayı olacak, bu akademiye gidecek, 2 yıl okuyacak, çalışacak, biz de ona bakacağız. 2 yıl boyunca öğretmeni izleyecek, gözleyecek, paylaşımlarına, yaşam biçimine bakacak, tercihlerini, bağlılığını, biatını sorgulayacak, ona göre karar verecek.

Peki bu akademiye kaç kişi alacak? Efendim, Maliye Bakanlığı ne kadar kadro serbest bırakacak. Maliye Bakanı bunu açıkladı, ne kadar emekli varsa o kadar serbest bırakılacağını söyledi. Bu sene 20 bin, seneye 22 bin. 1 milyon öğretmenin 22 binini akademiye alacak, kendinden olmayanı eleyecek, yandaşları atayacak. Geriye kalanlar için diyecek ki; atanmayan öğretmen kalmadı, akademi var, daha akademiyi bitirmediler. 1 milyon öğretmenin diplomasına kapkaç, yankesicilik faaliyeti yapacaklar. ‘Sen öğretmen olamadın evladım’ diyecekler. Parodi gibi. MEB ile Erdoğan yan yana durmuş, 1 milyon öğretmen yetiştirmiş YÖK, 1 milyon kişiye diploma vermiş, ‘olmadı bu çocuklar, yapamadık, şimdi bir daha eğiteceğiz’ diyor.

Mesele öğretmenin diplomasına el koymak. Ve bu, Türkiye’nin değil dünya tarihinin en büyük emek hırsızlığıdır, gelecek hırsızlığıdır, en büyük umut hırsızlığıdır. Toplamda 1 milyon öğretmen adayı kapıda, 20 bini 2 yıl boyunca fanusta. Bakalım, MEB’e uygun öğretmen mi, milli değerlere bağlı mı, Reis’imize sadık mı, selamlarken 5 parmakla mı 4 parmakla mı selam veriyor. Böyle bir anlayışı, bu kadar haksız, çağdışı anlayışı yapsa yapsa AKP yapar, Yusuf Tekin yapar. Birbirlerine 22. yılda yakıştılar. “

Paylaşın

Erdoğan İle Gelecek Partisi Arasında Kritik Temas!

Erdoğan, Gelecek Partisi Milletvekili Selim Temurci ile sürpriz bir görüşme gerçekleştirdi. AK Parti kaynakları görüşmenin partiye davet olarak yorumlandığını söyledi.

AK Parti’de hala karşılığı olan isimler arasında yer alan Temurci, görüşmeyi doğrularken, görüşmenin içeriğine dair ayrıntı paylaşmadı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP listesinden seçilen Gelecek Partisi İstanbul Milletvekili Selim Temurci ile sürpriz bir görüşme gerçekleştirdi.

PolitikYol’dan Altan Sancar’ın AK Parti kaynaklarından edindiği bilgilere göre, Selim Temurci ile Recep Tayyip Erdoğan bayram öncesi uzun bir görüşme yaptı. Görüşme talebinin Erdoğan cephesinden geldiği öğrenilirken, görüşmenin samimi bir ortamda geçtiği belirtildi.

Görüşmede, “AK Parti’deki kan  değişimi ihtiyacı” konusuyla birlikte “öze dönüş mümkün olabilir mi ve bunun için hangi adımlar atılabilir?” konularının konuşulduğu öğrenildi.

Selim Temurci’den açıklama

AK Parti kaynakları görüşmenin partiye davet olarak yorumlandığını söylerken Selim Temurci, görüşmeyi doğrularken, görüşmenin içeriğine dair ayrıntı paylaşmadı.

AK Parti İstanbul İl Başkanı iken ayrılıp Gelecek Partisi’nin kuruluşunda bulunan Temurci, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin boşa çıkarılmasında inisiyatif almıştı. Temurci, AK Parti’de hâlâ karşılığı olan bir isimler arasında da yer alıyor.

Paylaşın

NATO Zirvesi: Erdoğan’dan “Terör Tehlikesine Dikkat Çekeceğiz” Açıklaması

NATO Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi’ne katılmak üzere gideceği ABD’ye hareketinden önce açıklamalar yapan Erdoğan, Zirveden beklentimiz milli güvenlik hassasiyetleri gözeten ittifakı gözeten neticelerin elde edilmesi” dedi ve ekledi:

“Savunma sanayideki engellerin kaldırılması mühimdir. Görüşmelerde dünyada artan terör tehlikesine dikkat çekeceğiz. NATO’nun gayretlerinin artırılmasının gerektiğinin altını çizeceğiz. Ukrayna’da NATO’nun savaşın tarafı haline getirilmemesi için ilkeli duruşumuzu sürdürüyoruz. Silahların konuştuğu her gün bizim ne kadar isabetli bir yerde durduğumuzu göstermekte.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi’ne katılmak üzere “TUR” ile saat 10.00’da Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) başkenti Washington’a hareket etti.

Erdoğan’ı Esenboğa Havalimanı’ndan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı Metin Kıratlı, AK Parti Genel Başkanvekili Efkan Ala, Ankara Valisi Vasip Şahin ve diğer ilgililer uğurladı.

Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, MİT Başkanı İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan, Cumhurbaşkanı Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanı Büyükelçi Akif Çağatay Kılıç, Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkan Yardımcısı Çağatay Özdemir ile AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Çiğdem Karaaslan da Washington’a gitti.

Erdoğan’ın, zirve kapsamında katılımcı bazı devlet ve hükümet başkanlarıyla ikili görüşmeler gerçekleştirmesi planlanıyor.

Erdoğan, hareketinden önce Esenboğa Havalimanı’nda düzenlenen basın toplantısında soruları yanıtladı. Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları:

“Zirve’de NATO’nun savunma yapılanmasını tahkim etmek amacıyla istişarelerde bulunacağız. NATO’nun kuruluşunun 75. yıl dönümü nedeniyle Zirvemiz ayrı bir anlam taşıyor.

Zirveden beklentimiz milli güvenlik hassasiyetleri gözeten ittifakı gözeten neticelerin elde edilmesi. Savunma sanayideki engellerin kaldırılması mühimdir. Görüşmelerde dünyada artan terör tehlikesine dikkat çekeceğiz. NATO’nun gayretlerinin artırılmasının gerektiğinin altını çizeceğiz. Ukrayna’da NATO’nun savaşın tarafı haline getirilmemesi için ilkeli duruşumuzu sürdürüyoruz. Silahların konuştuğu her gün bizim ne kadar isabetli bir yerde durduğumuzu göstermekte.

Türkiye NATO’nun misyonlarına ve harekatlarına en fazla katkı sağlayan ilk 5 ülkeden biri. İmkan ve kabiliyetler NATO’nun bel kemiği ülkelerin başında yer alıyoruz. Ortak değerlerimizin samimiyet testinden geçmekte olduğu Gazze’deki katliamları gündeme taşıyacağız. Uluslararası camianın İsrail’i durdurmakta yetersiz kaldığını vurgulayacağız. Bu meseleleri ikili görüşmelerde de ele alacağım.

KKTC, bizim nezdimizde Türk devletlerinin tam üyesi konumunda. Başta Azerbaycan olmak üzere onların yaklaşımı da bizimle aynı konuma geldi. Son Suşa zirvesinde de KKTC orada bulundu. Bundan sonra da bizler KKTC’yi tam üye noktasında nasıl taşırız gayretinde içindeyiz. Hukukumuzun olduğu Türk devletleri ile de bunu geliştiriyoruz.

Şu an itibariyle NATO’nun ilk 5 ülkesinden biriyiz. Bunu mali destek noktasında ve NATO’ya güç katma noktasında söylüyorum. Türkiye’nin durumu, 5 ülke derken laf olsun diye demiyoruz. NATO üye ülkelerinin bakışı da böyledir. NATO’daki konumumuzu güçlendirerek devam ettiriyoruz. Yeni genel sekreterin oraya gelişinde Türkiye’nin rolü üst düzeyde oldu. Kendisi ile Amerika’da ayrıca görüşmemiz olacak.

“Filistin konusunda istediğimizi alamadık”

NATO ile İsrail Filistin konusunda istediğimizi alabilmiş değiliz. Şu anda ABD’deki görüşmelerimizde inşallah bunları tekrar gündeme getirip beklediğimiz neticeyi alırız. Görüşmelerle birlikte kendilerini bu noktada da uyaracağız.

Doha’da ciddi görüşmeler oldu. O gün uçakla dönüş yaparken MOSSAD başkanı da Doha’ya gitmişti. Bazı adımlar atılmıştı. O adımlar noktalanmadı. Sabırla takip ediyoruz.”

Paylaşın

Tuncer Bakırhan’dan Özgür Özel’e “Suriye” Tepkisi

Partisinin grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Özgür Özel’in Esad ile Erdoğan arasında arabulucu olabileceğine ilişkin, “Sayın Özel, Erdoğan’la Esat Kürt karşıtlığı üzerinden bir ittifak yapmaya çalışıyor. Sen bu arabulucukla Kürt karşıtı bir siyaseti mi örgütlemeye çalışıyorsun?” dedi ve ekledi:

“Bunun sana da bize de Türkiye halklarına da bir faydası yok. Senin yapman gereken Rojava’da, Suriye’de insanların kendi geleceğine kendilerinin karar verebileceğini sağlayacak bir dış politikayı savunmaktır. Size mi, kalmış iki Kürt düşmanı arasında arabuluculuk yapmak?”

Tuncer Bakırhan, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Bu CHP’ye de size de uygun bir duruş değildir. Arabuluculuk istiyorsanız İran, Irak ve Suriye’de barış siyasetini hayata geçirmek için arabulucu olun. Biz Türkiye’nin Esad ile görüşmesine karşı değiliz. Bu doğru bir görüşme olmalıdır. Çözüm için olmalıdır. Oradaki halkların çatışması yerine barışçıl bir siyaset için tabii ki görüşme ve arabuluculuk olabilir” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisini haftalık Meclis toplantısında gündeki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bakırhan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Fransa seçimleri: Bu hafta Fransa’da parlemento seçimlerinin ikinci turu yapıldı. Beklentilerin dışında bir sonuç ortaya çıktı. Fransa’daki demokrat, sol, sosyalist güçler bir araya gelerek ortak bir ittifak oluşturdular. Yükselen aşırı sağ ve faşizm dalgasına karşı bir araya gelince, Fransa’daki gibi çok önemli sonuçlar alınabiliyormuş. Fransa’daki sonuçlar bizlere umut oldu.

Fransa’daki seçim sonuçları aslında bizlere de çok önemli bir ders verdi. Evet eşitsizlik, adaletsizlik var. Türkiye’de milyonlarca insan bu hukuksuz sistemden olumsuz etkileniyor ama bir türlü bir araya gelip dayanışma içerisinde ortak bir mücadele zemini öremediğimiz için bugünkü sonuçlarla karşı karşıya kalıyoruz. Umarım Fransa’daki bu dayanışma, güç birliği, iş birliği önümüzdeki dönem başta Türkiye olmak üzere dünyanın bir çok yerinde de hayata geçmesine vesile olur.

Kayyım: Hakkâri belediyemize kayyım atandığından bu yana ayaktayız. Haftalardır, Kürt halkı ve Türkiye’nin demokratik kamuoyu, kadınlar, sol-sosyalist güçler kayyım gaspına karşı alanlarda ve yollarda direniyor. Kayyımın atandığı ilk günden itibaren belediyelerimizin önünde nöbet tuttuk. Her yerde halkımızla birlikte irademize saygı gösterin diye sesimizi yükselttik.

İradeye Saygı Yürüyüşü ile ülkenin dört bir yanından demokrasi savunucusuyla Van’da buluşarak Hakkari’ye yürüdük. Başta kadınlar olmak üzere genç yaşlı demeden kilometrelerce yürüyerek Van’dan Hakkâri’ye ulaştık. İradeye Saygı Yürüyüşü kayyım gaspına karşı mücadelemizin sadece bir ayağıdır ve mücadelemizi gün geçtikçe daha da büyütmeye kararlıyız.

Şeyh Bedreddin bir gün kervanı ile yolda giderken önü kesilir ve ‘nereye gidersin’ diye sorulur. Bedreddin bu soruya ‘Hakikate gideriz’ diyerek cevaplar. İşte bizim yürüyüşümüz de hakikate yürüyüştür. Kayyım coğrafyamızın hakikatine ve ruhuna aykırıdır. Kayyım rejimi iflas etmiştir. Sanmayın ki gün geçer, kayyım gaspı olağanlaşır. Kayyım rejimini asla kabul etmeyecek, kanıksamayacağız.

Kısa zamanda belediyelerimiz binlerce derde deva oldu. Halkın sorunlarını bir bir çözüyorlar. Birkaç örnek vermek istiyorum. Şanlıurfa Halfeti Belediyemiz biz aldığımızda 460 milyon TL borcuyla borç batağındaydı. Sadece üç ayda talanı, haramı, israfı kestik ve 856 bin TL kasada kaldı.

Ergani Belediyemiz, çocuklara Kürtçe boyama ve hikaye kitapları dağıtıyor. Sırtköy belediyemiz sadece üç ayda alt yapı sorunlarını bitirmek üzeredir. Balveren beldesinde yaşayan halk, geçimini hayvancılıkla sağlıyor. Halkın geçim kaynağı sürsün diye belediyemiz ücretsiz hizmet vermek üzere çoban istihdamı yaptı.

Siirt Belediyemiz açlık ve yoksullukla mücadele için 4 çeşit yemeğin 100 TL’den verileceği Kent Lokantası’nı hizmete açtı. Diyarbakır, Mardin, Van Büyükşehir Belediyelerimiz sadece kadınlara yönelik JİNKART uygulaması başlattı. Tatvan Belediyesinin önceki yönetimi kenti çöp yuvasına çevirmişti. Hep diyoruz ve Tatvan’da bir daha gördük. Daha önce de söylediğimiz gibi AKP belediyeciliği çöp ve moloz belediyeciliğidir.”

TÜİK’e tepki: Enflasyon farkı vermemek için çeşitli hilelere başvuruyorlar. TÜİK, emekçiye işçiye düşmandır. Bu rakamları belirleyenler akşam nasıl başlarını yastığa koyuyorlar? Büyük bir vicdansızlık yapıyorlar. Hani bu yıl emeklilerin yılı olacaktı?

TÜİK, Saray’ın isteğiyle enflasyonu düşük göstererek 20 milyon emekli ve emekçinin alacağı zammı gasp etti. TÜİK eliyle asgari ücretliye, memura, emekliye hile yapıldı, kumpas kuruldu. Yazıklar olsun size. 20 milyon emekli ve emekçiye hile yapıp, işiyle, aşıyla oynadınız.

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, her gün yeni zamlar açıklanıyor. Temmuzda asgari ücretliye zam yok ama çaya, benzine, otogaza ve köprü ücretlerine zam var. 21. yüzyılın başında bir ülke düşünün; barınma ve beslenme sorunu var ve bunu çözemiyor. İşte bu iktidarın gerçeği budur.

Ekmek ve adalet kampanyası: Ama merak etmeyin, biz buradayız. DEM Parti var. Bu sömürü düzenine karşı partimiz ‘Ekmek ve Adalet’ kampanyası başlatıyor. Kampanyamızın startını 19 Temmuz’da Mardin’de yapacağımız “Tarım Mitingi” ile vereceğiz.

DEM Parti olarak diyoruz ki: eşitsizliğe, yoksulluğa, irade gaspına, kadın katliamlarına, haksızlığa ve hukuksuzluğa mecbur ve mahkûm değiliz. Emek bizim, ekmek bizim, iş-aş-yaşam bizim. Bizim olanı geri alacağız. Ekmek ve adalet mücadelemizi birlikte yürüteceğiz.

“Bozkurt” tartışmaları: Milyonlarca insanımız açlıkla mücadele ederken ve işsizlik giderek artarken, bazı çevreler ırkçılık ve milliyetçilikle yapay gündemler yaratıp halkın gerçek sorunlarını zehirlemeye çalışıyor. Bu kişiler, açlığı, yoksulluğu ve yargıdaki rüşvet ile kadrolaşmayı sembollerin arkasına saklamak istiyorlar. Deniz Poyraz, Hrant Dink gibi isimlerin katledilmesi, Madımak’ta işlenen insanlık suçları da hep aynı sembollerle örtülmeye çalışıldı.

Emin olun, milliyetçilik ve ırkçılık maskesi altında halkın sorunlarını gizlemelerine asla izin vermeyeceğiz. Katliamların, adaletsizliklerin üstünü örtmelerine müsaade etmeyeceğiz. Vatan, millet, sakarya edebiyatıyla halkı soyanların gerçek yüzlerini çok iyi biliyoruz ve bunu herkese göstereceğiz. Bu sahte milliyetçiler için vatan, mülk gaspı; bayrak, suç örtme aracı; marş ise hukuksuzluk yapma biçimidir. Gerçek yüzleri bu ve biz bu gerçekleri açığa çıkarmaya devam edeceğiz.”

Suriye: Bildiğiniz üzere, uzun süredir en çok savrulan dış politikaya sahip ülke Türkiye’dir. Suriye politikası bunun en önemli örneğidir ve ileride kitaplarda ders olarak okutulacak; dersin adını da biz önerelim: “Kürt düşmanlığının ağır bilançosu!”

AKP iktidarı, Suriye’de Kürt halkına karşı önce İŞİD’le muhatap oldu, sonra ÖSO’ya sarıldı, şimdi ise Esad’ı davet edeceğim diyor. Hep söyledik, söylemeye de devam edeceğiz; Tahran’da, Bağdat’ta ve Şam’da muhatap arayarak ne Kürt sorununu çözersiniz ne de bölgesel barışa katkı sunarsınız.

Ana muhalefetin de AKP’nin Suriye politikasına ortak olmaya eğiliminin arttığını yakından takip ediyoruz. Sayın Özel, “Esad’la Erdoğan arasında arabulucu olabiliriz” dedi. Buradan bütün kamuoyu önünde soruyoruz; Erdoğan’ın Esad’la “Kürt karşıtlığı” üzerinden kurmaya çalıştığı ortaklığa mı arabulucu olacaksınız? Yoksa ana muhalefet olarak Türkiye’de, Suriye’de ve tüm Ortadoğu’da Kürt halkının haklarını da savunacak mısınız?

Suriye’de bugün yaşanan ve Türkiye’yi doğrudan etkileyen krizlerde AKP’nin 4 payı varsa, ana muhalefetin de 1 payı vardır. Hatırlayın, önceki dönem genel başkanlarının “Afrin’de güzel şeyler oluyor. İyi hizmetler götürülüyor” dediği; ancak Türk bayrağı yakılınca mı Afrin’de yaşananlar dikkatinizi çekti? 2019’da Demirci Kawa’nın heykelini yıktıklarında anlamadınız mı günü geldiğinde bu suç örgütleri toplumun değerlerine dair ne varsa saldıracaktır diye.

Bu sebeple muhalefete tavsiyemiz, hem Suriye hem de Rojava politikasını yeniden gözden geçirip iktidarın arkasına takılmaması yönündedir. Aksi takdirde bataklığa saplanan AKP-MHP’nin yanında siz de yer alırsınız. Toplum Suriye’de Kürtleri tasfiye etmenizi istemiyor, suç örgütlerini desteklemenizi istemiyor. Toplum, Türkiye’de yaşamaya çalışan milyonlarca Suriyelinin özgür bir şekilde topraklarına dönmesini sağlayacak siyaseti istiyor.

Biz ilkesel olarak, Kuzey-Doğu Suriye halklarının ve Türkiye’nin, Esad’la görüşmesine karşı değiliz. Türkiye, Kuzey-Doğu Suriye halklarıyla kalıcı barışı sağlayacak siyaset üretmelidir. Ortadoğu’da barışı sağlamanın ilk adımı budur. Bu olmadığı sürece, Şam’la da, Tahran’la da Kürt karşıtlığı temelinde kuracağınız ittifak er ya da geç çökecektir.

Çözüm; Ankara, Şam, Bağdat ve Tahran’da savaş mekiği yürütmekle değil, Diyarbakır, Kobani, Hewler ve Kirmanşah’ta barışı aramakla olur. Çözüm Kürt halkının iradesini tanımaktan geçer. Çözüm yıllardır Ortadoğu’nun barışını ve halkların bir arada yaşamasını savunan Sayın Öcalan ile görüşmekten geçer. Sayın Öcalan sadece Kürt meselesinin değil, bölge barışının da gerçek adresidir.”

Paylaşın

Türkiye, Nüfusu En Yüksek 20 Ülke Arasında

Türkiye, 85 milyon 372 bin 377 kişi nüfusu ile nüfus büyüklüğüne göre 194 ülke arasında 18. sırada yer alırken, dünya toplam nüfusunun yüzde 1,1’ini oluşturdu.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Dünya Nüfus Günü 2024 verilerini açıkladı. Buna göre; Birleşmiş Milletler nüfus tahminlerine göre 2023 yılında en fazla nüfusa sahip ülke, 1 milyar 428 milyon 627 bin 663 kişi ile Hindistan olurken, bu ülkeyi 1 milyar 425 milyon 671 bin 352 kişi ile Çin, 339 milyon 996 bin 563 kişi ile Amerika Birleşik Devletleri izledi. Bu üç ülke dünya toplam nüfusunun yüzde 39,7’sini oluşturdu.

Türkiye, 85 milyon 372 bin 377 kişi nüfusu ile nüfus büyüklüğüne göre 194 ülke arasında 18. sırada yer alırken, dünya toplam nüfusunun yüzde 1,1’ini oluşturdu.

Birleşmiş Milletler dünya nüfus tahminlerine göre ülkelerin toplam nüfusları içindeki 0-17 yaş grubu çocuk nüfus oranları incelendiğinde, 2023 yılında en yüksek çocuk nüfus oranına sahip olan ülkeler, yüzde 55,5 ile Nijer ve Orta Afrika Cumhuriyeti oldu. Bu ülkeleri yüzde 54,2 ile Çad ve yüzde 54,0 ile Mali izledi. Çocuk nüfus oranının en düşük olduğu ülke, yüzde 13,9 ile Kore Cumhuriyeti oldu. Bu ülkeyi yüzde 14,1 ile Japonya, yüzde 14,2 ile Singapur izledi.

Çocuk nüfus oranı dünya ortalaması, 2023 yılında yüzde 29,8 oldu. Türkiye’deki çocuk nüfus oranının yüzde 26,0 ile dünya çocuk nüfus ortalamasının altında kaldığı görüldü.

Birleşmiş Milletler dünya nüfus tahminlerine göre Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülkenin çocuk nüfus oranları incelendiğinde, 2023 yılında en yüksek çocuk nüfus oranına sahip olan ülkelerin sırasıyla yüzde 23,3 ile İrlanda, yüzde 21,0 ile İsveç ve yüzde 20,7 ile Fransa olduğu görüldü. Çocuk nüfus oranının en düşük olduğu ülkeler ise sırasıyla yüzde 15,1 ile İtalya, yüzde 15,6 ile Malta ve yüzde 16,0 ile Portekiz oldu. Türkiye’nin çocuk nüfus oranının yüzde 26,0 ile AB üye ülkelerinin çocuk nüfus oranlarından daha yüksek olduğu görüldü.

Genç nüfus oranının en yüksek olduğu ülke Suriye

Birleşmiş Milletler dünya nüfus tahminlerine göre ülkelerin toplam nüfusları içindeki 15-24 yaş grubu genç nüfus oranları incelendiğinde, 2023 yılında en yüksek genç nüfus oranına sahip olan ülke, yüzde 24,1 ile Suriye oldu. Bu ülkeyi yüzde 22,3 ile Orta Afrika Cumhuriyeti ve Doğu Timor, yüzde 22,1 ile Eritre izledi. Genç nüfus oranının en düşük olduğu ülke, yüzde 6,8 ile Ukrayna oldu. Bu ülkeyi yüzde 7,6 ile Katar, yüzde 8,5 ile Monako izledi.

Genç nüfus oranı dünya ortalaması, 2023 yılında yüzde 15,5 oldu. Türkiye’nin genç nüfus oranın yüzde 15,1 ile dünya genç nüfus ortalamasının hemen altında olduğu görüldü.

Birleşmiş Milletler dünya nüfus tahminlerine göre AB üyesi 27 ülkenin genç nüfus oranları incelendiğinde, 2023 yılında en yüksek genç nüfus oranına sahip olan ülkelerin sırasıyla yüzde 13,1 ile İrlanda, yüzde 12,0 ile Danimarka, yüzde 11,9 ile Hollanda olduğu görüldü. En düşük genç nüfus oranına sahip olan ülkelerin ise sırasıyla yüzde 9,0 ile Malta, yüzde 9,4 ile Litvanya, yüzde 9,5 ile Bulgaristan ve Slovenya olduğu görüldü. Türkiye’nin genç nüfus oranının yüzde 15,1 ile AB üyesi 27 ülkenin genç nüfus oranlarından daha yüksek olduğu görüldü.

Birleşmiş Milletler dünya nüfus tahminlerine göre ülkelerin toplam nüfusları içindeki 65 ve daha yukarı yaştaki yaşlı nüfus oranları incelendiğinde, 2023 yılında en yüksek yaşlı nüfus oranına sahip olan ülke, yüzde 35,8 ile Monako oldu. Bu ülkeyi yüzde 30,1 ile Japonya, yüzde 24,5 ile İtalya izledi. Yaşlı nüfus oranının en düşük olduğu ülke, yüzde 1,6 ile Katar oldu. Bu ülkeyi %1,7 ile Uganda, yüzde 1,8 ile Zambiya izledi. Yaşlı nüfus oranı dünya ortalaması, 2023 yılında yüzde 10,0 oldu. Türkiye’nin yaşlı nüfus oranının yüzde 10,2 ile dünya yaşlı nüfus ortalamasının hemen üzerinde olduğu görüldü.

Birleşmiş Milletler dünya nüfus tahminlerine göre AB üyesi 27 ülkenin yaşlı nüfus oranları incelendiğinde, 2023 yılında en yüksek yaşlı nüfus oranına sahip olan ülkelerin sırasıyla yüzde 24,5 ile İtalya, yüzde 23,6 ile Finlandiya ve %23,3 ile Portekiz olduğu görüldü. En düşük yaşlı nüfus oranına sahip olan ülkelerin ise sırasıyla yüzde 15,2 ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, yüzde 15,4 ile Lüksemburg, yüzde 15,5 ile İrlanda olduğu görüldü. Türkiye’nin yaşlı nüfus oranının yüzde 10,2 ile AB üyesi 27 ülkenin yaşlı nüfus oranlarından daha düşük olduğu görüldü.

Birleşmiş Milletler dünya nüfus tahminlerine göre ülkelerin toplam doğurganlık hızları incelendiğinde, 2023 yılında en yüksek toplam doğurganlık hızına sahip olan ülke, 6,67 çocuk ile Nijer oldu. Bu ülkeyi 6,12 çocuk ile Çad ve 6,10 çocuk ile Somali izledi. Toplam doğurganlık hızının en düşük olduğu ülke, 0,88 çocuk ile Kore Cumhuriyeti oldu. Bu ülkeyi 1,04 çocuk ile Singapur ve 1,15 çocuk ile Andorra ve San Marino izledi. Toplam doğurganlık hızı dünya ortalaması, 2023 yılında 2,31 çocuk oldu. Türkiye’nin toplam doğurganlık hızının 1,51 çocuk ile dünya ortalamasının altında kaldığı görüldü.

Birleşmiş Milletler dünya nüfus tahminlerine göre AB üyesi 27 ülkenin toplam doğurganlık hızları incelendiğinde, 2023 yılında en yüksek toplam doğurganlık hızına sahip olan ülke, 1,79 çocuk ile Fransa oldu. Bu ülkeyi 1,76 çocuk ile İrlanda ve 1,74 çocuk ile Romanya izledi. Toplam doğurganlık hızının en düşük olduğu ülke, 1,22 çocuk ile Malta oldu. Bu ülkeyi 1,29 çocuk ile İspanya, 1,30 çocuk ile İtalya izledi. Toplam doğurganlık hızı 2023 yılında 1,51 çocuk olan Türkiye’nin, AB üyesi 27 ülke ortalamasının altında kaldığı görüldü.

Birleşmiş Milletler dünya nüfus tahminlerine göre 2023 yılı için doğuşta beklenen yaşam süresinin dünya genelinde 73,4 yıl, erkekler için 70,8 yıl ve kadınlar için 76,0 yıl olduğu görüldü.

Ülkelerin 2023 yılı için doğuşta beklenen yaşam süreleri incelendiğinde, erkekler için doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu ülke, 85,2 yıl ile Monako oldu. Bu ülkeyi 83,2 yıl ile Lihtenştayn ve 82,6 yıl ile İsviçre izledi. Erkekler için doğuşta beklenen yaşam süresinin en düşük olduğu ülke, 52,0 yıl ile Çad oldu. Bu ülkeyi 52,1 yıl ile Lesotho ve 53,4 yıl ile Orta Afrika Cumhuriyeti izledi. Türkiye’nin erkekler için 74,8 yıl olan doğuşta beklenen yaşam süresinin dünya ortalamasından yüksek olduğu görüldü.

Birleşmiş Milletler dünya nüfus tahminlerine göre AB üyesi 27 ülkenin erkekler için doğuşta beklenen yaşam süreleri incelendiğinde, erkekler için 2023 yılı doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu ülkeler, 82,1 yıl ile İtalya ve İsveç oldu. Bu ülkeleri 81,8 yıl ile Malta ve 81,4 yıl ile İspanya izledi. Erkekler için doğuşta beklenen yaşam süresinin en düşük olduğu ülke, 69,5 yıl ile Bulgaristan oldu. Bu ülkeyi 71,7 yıl ile Letonya ve Romanya, 72,3 yıl ile Litvanya izledi. Türkiye’nin erkekler için 74,8 yıl olan doğuşta beklenen yaşam süresinin AB üye ülkeleri ortalamasından düşük olduğu görüldü.

Ülkelerin 2023 yılı için doğuşta beklenen yaşam süreleri incelendiğinde, kadınlar için doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu ülke, 89,0 yıl ile Monako oldu. Bu ülkeyi 88,0 yıl ile Japonya ve 87,2 yıl ile Kore Cumhuriyeti izledi. Doğuşta beklenen yaşam süresinin en düşük olduğu ülke, 54,2 yıl ile Nijerya oldu. Bu ülkeyi 55,4 yıl ile Çad ve 57,7 yıl ile Orta Afrika Cumhuriyeti izledi. Türkiye’nin kadınlar için 80,3 yıl olan doğuşta beklenen yaşam süresinin dünya ortalamasından yüksek olduğu görüldü.

Birleşmiş Milletler dünya nüfus tahminlerine göre AB üyesi 27 ülkenin kadınlar için doğuşta beklenen yaşam süreleri incelendiğinde, kadınlar için 2023 yılı doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu ülke, 86,7 yıl ile İspanya oldu. Bu ülkeyi 86,1 yıl ile İtalya ve Fransa, 85,8 yıl ile Malta izledi. Doğuşta beklenen yaşam süresinin en düşük olduğu ülke, 76,4 yıl ile Bulgaristan oldu. Bu ülkeyi 78,6 yıl ile Romanya ve 80,2 yıl ile Letonya izledi. Türkiye’nin kadınlar için 80,3 yıl olan doğuşta beklenen yaşam süresinin AB üye ülkeleri ortalamasından düşük olduğu görüldü.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından, 1989 yılında dünya nüfusunun 5 milyar insana ulaştığı tarih olan “11 Temmuz 1987” tarihi “Dünya Nüfus Günü” olarak kabul edilmiştir. Bu özel günde Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) tarafından her yıl nüfusun önemli konularına dikkat çekilerek nüfus ve kalkınma konularında farkındalık oluşturmaya yönelik çalışmalar yapılmaktadır.

Paylaşın

AK Parti “Erken Seçim” Çağrılarına Nasıl Bakıyor?

Muhalefetin “erken seçim” çağrılarını değerlendiren AK Parti kurmayları “Üst üste seçimler nedeniyle ülke seçim yorgunu oldu. Yapılan araştırmalarda da seçmenlerin yüzde 60’dan fazlasının seçim istemediğini görüyoruz” ifadelerini kullanıyorlar.

AK Parti kurmayları, konuya ilişkin değerlendirmelerinin devamında şu ifadeleri kullanıyorlar: “Şu anda biz ekonomiye odaklandık, vatandaşın beklentilerini karşılamaya odaklandık. Ekonominin rayına girmesi için çalışıyoruz. Yeri ve zamanı geldiğinde seçim tarihi konusunda değerlendirme yapılır. Ama Özel’in önerdiği 2026 hiçbir şekilde konuşmayacağız”

Türkiye gazetesinden Yücel Kayaoğlu’nun haberine göre, AK Parti kurmayları, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bu mesajlarının kendi partisi içinde ‘erken seçim’ çağrısı yapılmasını isteyenlere yönelik olduğunu düşünüyor. Özel’in baskılar sebebiyle seçimi gündeme getirdiğini belirten AK Parti kurmayları “Partisinde ‘Neden erken seçim istemiyorsun?’ diye baskı yapanlar var. O nedenle seçimi gündemde tutmak istiyor. Aslında Özel’in kendisi de biliyor ki millet seçim falan istemiyor. Üst üste seçimler nedeniyle ülke seçim yorgunu oldu. Yapılan araştırmalarda da seçmenlerin yüzde 60’dan fazlasının seçim istemediğini görüyoruz” değerlendirmesini yapıyorlar.

Özel’in seçimle ilgili çağrısına DEVA, Saadet ve Gelecek Partisi’nden de olumlu cevap gelmeyeceğini dile getiren kurmaylar, “Çünkü bu partilerin oy oranları ortada, bir seçim olsa barajı geçme ihtimalleri yok. Bu sebeple bu partilere mensup milletvekilleri ellerindeki imkânı bırakmak istemez” ifadelerini kullanıyorlar.

AK Parti kurmayları konuya ilişkin değerlendirmelerinin devamında şu ifadeleri kullanıyorlar: “Şu anda biz ekonomiye odaklandık, vatandaşın beklentilerini karşılamaya odaklandık. Ekonominin rayına girmesi için çalışıyoruz. Yeri ve zamanı geldiğinde seçim tarihi konusunda değerlendirme yapılır. Ama Özel’in önerdiği 2026 hiçbir şekilde konuşmayacağız. Ama 2027 başından itibaren seçimlerin yenilenmesi konusunda bir değerlendirme yapılır. Normalde 2028 Mayıs ayında yapılması gereken seçimler bir yıl veya altı ay geriye çekilebilir.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığı için seçimlerin yenilenmesi kararının Meclis tarafından nitelikli çoğunlukla (360) alınması gerektiğini hatırlatan kurmaylar, “Bu konular henüz hiçbir şekilde bizim gündemimizde değil. Ne yeri ne de zamanı. 2027 yılına geldiğimizde Meclis kararı ile mi gidilecek, ya da Cumhurbaşkanı mı karar alacak? Ancak o zaman konuşulur. Şu anda yapılan bütün tartışmaların içi dolu değil” diye konuştular.

Paylaşın

DEM Parti’den “Tasarruf Paketi” Tepkisi: Faturayı Halka Yıkmaya Çalışıyorlar

DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, “AKP – MHP iktidarı yine bir paketle göz boyamaya çalışıyor, tasarruf paketi getiriyor. Her gün israf eden, har vurup harman savuran iktidar ama tasarrufu halkın yapmasını bekliyorlar. Bütçeyi savaşa, ranta ve talana harcayan iktidar ama göz diktiği halkın cebi, halkın sofrası. Getirdikleri paketle yarattıkları büyük ekonomik yıkımın faturasını halka yıkmaya çalışıyorlar” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Yani karları sermayeye aktarıyorlar ama maliyeti toplumsallaştırıp halka çıkarmaya çalışıyorlar. Bir israf ve şatafat sofrası kurmuşlar orada yiyip içiyorlar ama hesabı halka ödetmek istiyorlar. AKP-MHP bir kriz iktidarıdır. Yalandan, talandan, ranttan tasarruf yapmadan bu ülke düzlüğe çıkmaz. Aldıkları ekonomik kararlar bu kadar derin ekonomik krize yol açmışken, gerçekleri karartmaya ve toplumun gözünden kaçırmaya çalışıyorlar. Mali disiplini güçlendirmek, kamu kaynaklarını etkin kullanmak için kanun teklifi veriyoruz diyorlar. Bu ülkeyi 22 yıldır kim yönetiyor? AKP sanki ülkeyi 22 yıldır kendisi yönetmiyormuş gibi, sanki tasarrufu başka bir odak engelliyormuş gibi bir algı yaratmaya devam ediyor. İsraf düzeni hali hazırda devam ederken ve Saray’a oluk oluk para akarken bu tasarruf paketi ile ne yapmaya çalışıyorsunuz. Halkın sofrasındaki ekmeği çalmaya doymadınız mı? Ne zaman doyacaksınız? Allah gözünüzü doyursun.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Koçyiğit, şunları söyledi:

“Hz. Hüseyin’in Yezid’e karşı direnişinde 72 yol arkadaşıyla beraber katledilmesinin üzerinden yüzlerce yıl geçti. Aleviler bu katliamın ardından yas tutmaya başladılar. Dün de Yas-ı Matem Orucu başladı. Dün akşam ilk oruç açmayı gerçekleşirdi Aleviler. Hüseyni çizgide, hak ve hakikat çizgisinde direnenler önünde saygıyla eğiliyorum. Yas-ı Muharrem Ayında oruç tutan bütün canlarımızın oruçlarının kabul edilmesini diliyorum.

2 Temmuz, Madımak Katliamının yıldönümüydü ve biz de Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, milletvekillerimiz, MYK-PM üyelerimiz ve partililerimizle birlikte Sivas’taydık. Sivas’ta katledilen 33 canımızı andık, karanfillerimizi bıraktık. Toplumun hafızasında bu katliamın silinmemesi çok önemli. Bunun bazı gerekleri var ama ne yazık ki bu gereklerin hiçbiri yerine gelmedi. Dava cezasızlıkla sonuçlandı. Alevilerin en büyük talebi olan Madımak’ın utanç müzesi olması talebi yerine getirilmiş değil. Madımak utanç müzesi olmalıdır ve bu konuda hızla adım atılmalıdır.

Alevilere yönelik katliamlarda bir cezasızlık hüküm sürüyor. Madımak Katliamının davasının zaman aşımıyla akamete uğratılması ve yine aynı şekilde Çorum ve Maraş katliamlarında yaşanan yargısal süreçlerin her birindeki hukuksuzluklar ve garabetler hem kamu vicdanını hem Alevi halkını incitti. Oysa ki hem evrensel hukukta hem de Türk Ceza Kanunu’nda insanlığa karşı suçlarda zaman aşımı yoktur. Sivas Katliamı insanlığa karşı bir suçtur ve bu suçun gerçek faillerinin açığa çıkarılması bu ülkenin en büyük sorumluluklarındandır.

Aleviler bu ülkede eşit yurttaşlık istiyor, anayasal güvence istiyor, inançlarını özgürce yaşamak istiyor; din derslerinde asimile edilmek istemiyor. Bu ülkede Aleviler güvercin tedirginliğinde yaşamak istemiyor. Bu taleplerin her birinin yerine getirilmesi için de yıllardır mücadele ediyorlar, alanlarda sözlerini söylüyorlar. Fakat bütün bu mücadeleyi görmezden gelen iktidar Alevileri asimile etmek için yeni yol ve yöntemler deniyor.

En son Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı bir Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurdular. Şimdi de cemevlerini Saray’a bağlamaya çalışıyorlar. Amaç Saray’a ve iktidara bağlı bir Alevilik yaratmaktır. Yani Alevilere kayyım atamak istiyorlar. Kerbala’dan bugüne yas tutan ve mücadele eden Aleviler bugüne kadar nasıl biat etmedilerse bundan sonra da biat etmezler. Kerbala’dan Sivas’a yas tutuyoruz ama hak ve hakikat için mücadele ediyoruz, Hüseyni duruşu ortaya koyuyoruz. Ben bu vesileyle yola ikrar veren, yoldan dönmeyen, canını veren ama yolundan ve sözünden dönmeyen bütün Alevi canlarımıza aşkı niyaz ediyorum. Bir kez daha onların bu Hüseyni duruşunu selamlıyorum.

AKP – MHP iktidarı yine bir paketle göz boyamaya çalışıyor, tasarruf paketi getiriyor. Her gün israf eden, har vurup harman savuran iktidar ama tasarrufu halkın yapmasını bekliyorlar. Bütçeyi savaşa, ranta ve talana harcayan iktidar ama göz diktiği halkın cebi, halkın sofrası. Getirdikleri paketle yarattıkları büyük ekonomik yıkımın faturasını halka yıkmaya çalışıyorlar. Yani karları sermayeye aktarıyorlar ama maliyeti toplumsallaştırıp halka çıkarmaya çalışıyorlar. Bir israf ve şatafat sofrası kurmuşlar orada yiyip içiyorlar ama hesabı halka ödetmek istiyorlar.

AKP – MHP bir kriz iktidarıdır. Yalandan, talandan, ranttan tasarruf yapmadan bu ülke düzlüğe çıkmaz. Aldıkları ekonomik kararlar bu kadar derin ekonomik krize yol açmışken, gerçekleri karartmaya ve toplumun gözünden kaçırmaya çalışıyorlar. Mali disiplini güçlendirmek, kamu kaynaklarını etkin kullanmak için kanun teklifi veriyoruz diyorlar. Bu ülkeyi 22 yıldır kim yönetiyor? AKP sanki ülkeyi 22 yıldır kendisi yönetmiyormuş gibi, sanki tasarrufu başka bir odak engelliyormuş gibi bir algı yaratmaya devam ediyor. İsraf düzeni hali hazırda devam ederken ve Saray’a oluk oluk para akarken bu tasarruf paketi ile ne yapmaya çalışıyorsunuz. Halkın sofrasındaki ekmeği çalmaya doymadınız mı? Ne zaman doyacaksınız? Allah gözünüzü doyursun.

“Kamuda tasarruf yapmak istiyorsanız gerçek vergi adaletini sağlayın”

Bu tasarruf paketini açıklamalarından hemen sonra Hazine ve Maliye Bakanlığının tuvaletlerinin onarımına 23 milyon 933 bin TL’lik bir harcamanın yapılacağı basına yansıdı. Bakanlık bunu yalanladı mı, hayır. Aksine özrü kabahatinden büyük bir açıklama ile bakım ve onarım giderlerinin tasarruf giderlerinin kapsamı dışında olduğunu ifade etti. Bunu söyleyince toplumun ikna olacağını sanıyorlar. 23 milyon 933 bin liralık onarımı tasarruf paketinin dışında tutuyorlar ama muhalefetteki bütün belediyelerin en küçük harcamalarını tasarruf paketi kapsamında engelliyorlar.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Tasarruf böyle olmaz. Tasarruf ciddidir; popülist, göz boyayan önlemlerle gerçekleşmez. Kamuda tasarruf yapmak istiyorsanız vergi yapısını düzeltmeniz, gerçek vergi adaletini sağlamanız gerekiyor. Politik tercihlerinizi savaştan, Saray’dan ve sermayeden yana kullanmak yerine bütçe kaynaklarını halkın ihtiyaçlarını karşılamak için kullanmanız gerekiyor.

Teklifte toplumun gözünden kaçırılmaya çalışılan devasa düzenlemeler olduğunu görüyoruz. Bunlardan biri BOTAŞ tarafından yapılacak doğalgaz alımlarına geniş yetkiler verilmesi. AKP yaklaşık 200 defa Kamu İhale Kanunu’nda değişiklik yaptı ama bu kanun hiçbir zaman demokratik olmadı, şeffaf olmadı, toplumdan yana olmadı. Hep yandaşa ihale ve rant aktarmanın mevzuatını yapmaya çalıştılar. AYM her seferinde Anayasaya aykırılık nedeniyle kanuni düzenlemeyi iptal ediyor ama AKP virgülüne dokunmadan yeniden Meclis’e getirerek kanunlaştırmaya çalışıyor. Başka bir şey daha var; BOTAŞ tarafından yapılacak her türlü doğalgaz alımı Kamu İhale Kanunu’nun dışına çıkarılıyor ve Cumhurbaşkanına yetki veriliyor. Biz bu tür düzenlemelerin altında bir bit yeniği olduğunu biliyoruz. BOTAŞ’ın ihaleleriyle ne yapmaya çalışıyorsunuz? Neden BOTAŞ ihalelerini Kamu İhale Kanunu’nun dışına çıkararak istisna tutuyorsunuz? Bunu halk ve kamu adına soruyoruz.

Bu düzenlemelerin bir avuç sermayedar için olduğunu çok iyi biliyoruz. Teklifte bir madde daha var. Türkiye Varlık Fonu Yönetim A.Ş’nin piyasa denge alt fonunda, kamu bankalarının sermayelerinin güçlendirilmesi amacıyla 2024 mali yılı içerisinde özel tertip devlet iç borçlanması senedi ihraç edilmesi hususunda Hazine ve Maliye Bakanlığına yetki verileceği ifade edilmiş. Şimdi bu Türkiye’deki Varlık Fonu ilk kurulduğu zaman da çok tartışılmıştı. Türkiye’nin en büyük iktisadi varlıkları o fonun içerisine konuldu, fon Sayıştay denetiminden kaçırıldı. Şeffaflıktan uzak, kimin neyi nasıl yönettiğini bilmiyoruz.

Fona devredilen bütün teşekküllerin zarar ettiğini biliyoruz. Yine fonun içerisinde olan kamu bankalarının yandaşlara nasıl kredi verdiğini ve bu kredilerin tahsil edilmediğini çok iyi biliyoruz. Ama şimdi fonun zararını da bütün halkın sırtına yıkmaya çalışan bir düzenleme yapmaya çalıştıklarını görüyoruz. Sermaye yapısını güçlendirmek için yandaş kredilerin peşine düşmeyen iktidar, yeniden borçlanma senedi aracılığıyla yükü topluma, yoksula yüklemeye çalışıyor. İşte iktidarın tercihi budur. AKP-MHP iktidarı her koşulda yandaşın ve sermayenin kazandığı bu kazancın yükünü halka yüklediği bir mali düzen kurmuştur. Karlar sermayeye, maliyetler halka. Onlar için kasa hiçbir zaman kaybetmiyor.

Bu ayın başında kira artışındaki yüzde 25 sınırı kaldırıldı. TÜİK verilerine göre kira artışları yüzde 60,5 olarak belirlenmişti. Milyonlarca dar gelirli, asgari ücretli sadece kira için çalışıyor. Biz bu hafta başında belirli bir gelirin altında olanlar için kira desteği sağlanması konusunda bir kanun teklifi veriyoruz. Bu kanun teklifine bütün muhalefet partilerinin desteğini bekliyoruz. Bu ülkedeki milyonlarca yoksul, dar gelirli ve çiftçi için talep ediyoruz. Gelin el ele verelim ve halkın sorunlarını bir nebze olsun hafifletelim.

“2024 emeklilerin canına okuma yılıydı”

Bir emekli maaşı 2016 yılında asgari ücretin yüzde 66 fazlasıyken, bugün asgari ücretten yüzde 28 daha düşük durumda. Emeklilerin maaşları tam anlamıyla sefalet ücretine dönmüş durumda. En düşük emekli maaşı 10 bin TL’ye tamamlanmış ama bu kök aylıklarda yapılmadığı için kök aylıklar 10 bin TL’’nin altında olmaya devam ediyor. Yaklaşık 4 milyon emeklinin kök maaşı 10 bin TL’nin altında. Şimdi emekli maaşlarına 24.73’lük enflasyon zammı yapılacak fakat bu zam da emeklileri hiçbir şekilde kurtarmıyor. Özellikle kök ücreti 10 bin TL’nin altında kalanlar açısından ciddi bir haksızlık olduğunu ifade edelim. Bugün basına yansıyan bilgiye göre kök maaşı 10 bin TL altında olanlara bir ek katkı sunulacak. Yaklaşık 1 milyon 800 bin emekliyi kapsadığı ifade ediliyor.

10 bin TL ve çok az üzerinden olan 4 milyon emekli var. Kök ücretleri artırmayarak büyük bir zulüm yapıyorlar ama ikinci bir zulüm daha var. Eğer emekli maaşı 10 bin 100 TL ise ek ücret vermiyorlar. İkinci kez emeklileri mağdur ediyorlar. AKP kurduğu bu zulüm düzenine rağmen 2024 yılının emekliler yılı olduğunu söylemişti. Oysa 2024 ve son yıllar emeklilerin canına okuma yıllarıydı. Emekliler açısından artık bıçak kemikte. Emeklilerin kök ücretlerinin artırılmamasına, asgari ücret karşısında erimesine bir çözüm bulunması gerekiyor. Bunun için bir yasa teklifi hazırlıyoruz, yakında Meclis’e sunacağız. Emekliler cülus bahşişi değil haklarını istiyorlar. Emeklilere haklarını verin, cülus bahşişi sizin olsun.

Biliyorsunuz harika bir kurumumuz var: TÜİK. Enflasyon sepetini herkesten gizliyor TÜİK. Alaattin Aktaş köşesinde TÜİK’in 2022’den beri enflasyon sepetindeki 100 kalem hizmet ve malın fiyatını detaylı bir şekilde kaleme aldı. Bu 100 kalem mal ve hizmetin fiyatını görünce TÜİK’in neden enflasyon sepetini açıklamadığını çok iyi anlıyoruz. Pakette neler var? TÜİK’e göre Haziran ayında bir adet yumurta 2.47 TL, bir kg kuru soğan 7.76 TL, toz şekerin kilosu 20,73 TL, bir litre zeytinyağı 113 liraymış. Şimdi bu ürünleri hangi markette aldığını TÜİK’E sormak istiyoruz. Adresini verin biz de gidelim, o marketten alışveriş yapalım.

Bizim alışveriş yaptığımız marketlerde hiç böyle rakamlar yok. TÜİK’E göre ev kirası 5 bin 844 lira. Şehirde 5 bin 844 liraya siz bir oda tutamazsınız. TÜİK’e soruyoruz bu evi nerede kiralamışlar? Söylesin biz de hep beraber o mahalleye, o şehre taşınalım. Zira böyle bir fiyatla hiç karşılaşamıyoruz. Yine sepetin içerisindeki çarpıcı rakamlardan birisi uzman doktor muayene ücreti 33 lira 69 kuruşmuş. Evet, bir uzman doktor. Normal koşullarda bir özel hastaneye gittiğinizde katkı payı diye neredeyse 1000 TL veriyorsunuz ama burada bir uzman doktor muayenesi 33 lira 69 kuruş diye geçmiş. Soruyoruz bu hangi hekimdir ki böyle halk yararına çalışıyor, bu kadar ucuza muayene yapıyor? Söyleyin halkımız da gitsin orada muayene olsun.

“TÜİK Saray’ın aparatı haline gelmiştir”

Tüm bunları üst üste koyduğumuz zaman neyi görüyoruz? Bu enflasyon rakamlarıyla işçinin, emekçinin, yoksulun ve asgari ücretlinin cebindeki parayı gasp eden bir yandaş TÜİK kurumu olduğunu görüyoruz. Eskiden bu ülkenin en fazla güvendiği kurumlardan biriydi TÜİK, bugünse Saray’ın aparatı haline gelmiştir. TÜİK’in Saray’ın mali politikaları doğrultusunda enflasyon oranını açıklayan bir kuruma dönüştüğüne görüyoruz. Tabii ki bunu kabul etmiyoruz. Elbette TÜİK de bunun hesabını verecek, iktidar da bunun hesabını verecek.

Meclis gündemi oldukça hareketli. Yaza girdiğimizden beri üst üste getirdikleri yasa teklifleriyle Meclis’i Ağustos’a kadar çalıştırmayı düşünen bir AKP iktidarı var. Günlerce konuşuldu, 9’uncu Yargı Paketi. 8 tane yargı paketinden ne hayır gördük de 9’uncudan ne bekliyoruz? Valla hiçbir hayrını görmedik. Varsa yoksa hukuksuzluk, haksızlık, yandaşı kurtarmaya çalışan yargı paketleri. Adaletsizliği ve hukuksuzluğu derinleştiren yargı paketleri getirdiler. 9’uncu Yargı Paketi nedeniyle toplumda da bir umut, bir beklenti doğdu.

Bizim de günlerce telefonlarımız çaldı, gittiğimiz her yerde halkımız soruyor. Evet, sonuçta olan oldu ve dağ fare bile doğurmadı. AKP’nin yapacağı yargı paketinden, AKP’nin getireceği reformdan kim ne bekleyebilir ki? Ortada bir yargı mı var ki reformu olsun? Ortada bir hukuk mu var ki reformu olsun? Buradan sormak istiyoruz. Tabii ki yok. Ortada ne bir hukuk var ne de bir yargısal düzen var. Güçler dengesi tamamen ortadan kaldırılmış ve yargı AKP’nin aracı haline dönüşmüş durumda.

Sayın Bakan açıklama yapmış ve demiş ki “Uygulamada olan Yargı Reformu Strateji Belgesinin gerçekleşme oranı yüzde 70 civarında, İnsan Hakları Eylem Planının gerçekleşme oranı da yüzde 66 civarında”. Tam bir Alice Harikalar Diyarı! Sorayım bu tam dezenformasyon değil de nedir? Kayyımlar atanmaya devam ediyor mu, evet. Siyasetçiler ağır cezalar almaya devam ediyor mu, evet. Kobani ve Gezi davalarındaki hukuksuzluklar bütün toplumun gözü önünde oluyor mu, evet. Gazeteciler, kadın aktivistler, avukatlar, öğrenciler her gün darp edilip gözaltına alınıyor mu? Evet. Cezaevlerinde her gün ölüm ve ihlaller oluyor mu, tecrit devam ediyor mu? Evet. Her gün en az bir kadın bu ülkede erkekler tarafından katlediliyor ve Aile Bakanlığı başta olmak üzere bütün hükümet bunu seyrediyor mu?

Evet. Ankara Gar Katliamı ve SOMA başta olmak üzere bütün toplumun takip ettiği davalar cezasızlıkla sonuçlandı mı, evet. Tabanımızda her gün insanlar gözaltına alınıp tutuklanıyor mu, evet. Meclis’te iki kelime Kürtçe konuştuğumuzda mikrofonumuz kapatılıyor mu? Evet. Kadınların kazanımlarına saldıran, ayrımcı düzenlemeler getiren, sorunları derinleştiren paketler o zaman nasıl reform oluyor? Getirdikleri yargı paketine reform demek için akıl tutulması yaşamak gerekiyor. Çünkü ortada bir reform yok. Aslında çürümüş bir yargısal düzeni makyajlamaya çalışan bir akıl var.

Gerçek bir reformdan bahsedebilmek için demokratik siyaseti ağır tahribata uğratan, özgürlükleri askıya alan, haksız tasfiyelere yol açan, yargının siyasal iktidarın aracı olduğu algısını güçlendiren uygulamaların son bulması ve adalet sisteminin düzeltilmesi, bir onarım sisteminin yaratılması gerekiyor. Partimizin bu konuda yıllardır ifade ettiği gibi bir yol temizliğine ihtiyaç var. Gerçek bir yargı reformunun yolu buradan geçiyor. Bunun için de AKP ve MHP’nin yargının üzerinden elini çekmesi gerekiyor. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin işletilmesi, yargının tam bağımsızlığının işletilmesi gerekiyor. Ama bütün bunlardan uzak bir akılla paket paket hakkı, hukuku ve adaleti çalan bir iktidarla karşı karşıyayız.

Öğretmenlik Meslek Kanunu geçen hafta komisyonda görüşüldü, bu hafta da Meclis’e gelecek. Öncelikle teklifin hazırlanma biçimini eleştirmek istiyoruz. Topluma rağmen kanun yapma pratiğinin bir devamıdır Öğretmenlik Meslek Kanunu. 18 milyona yakın öğrenci ve 1 milyon 200 öğretmeni ilgilendiren, toplumun yüzlerce yıllık geleceğini bağlayan bir meselede sendikaların, emek ve meslek örgütlerinin ve akademisyenlerin, siyasi partilerin görüşü alınmadan getirilen bir yasal düzenleme ile karşı karşıyayız.

AKP’nin eğitim sistemiyle kavgalı olduğunu çok iyi biliyoruz. İşte bu kanun teklifi AKP’nin eğitimle kavgasının bir yansımasıdır. Eğitimi ideolojik ve politik bakışına göre şekillendirmesinin yasasıdır. Bu teklifte öğretmen yoktur. Teklifte öğretmenlerin gerçek ihtiyaçlarının tespiti, haklarının geliştirilmesi, sosyal statülerinin artırılması gibi hakları hiç sayılmıştır. Sorumluluk çok ama hak yok. Bunu asla ama asla kabul etmiyoruz. Yine teklifte özel okul ve kurslarda öğretmenlik yapan öğretmenler başta olmak üzere tavan ücret düzenlemesi es geçilmiştir.

Yine teklifte kariyer ve ücret farklılaşmasına, eşit ücret ilkesine, toplumsal cinsiyet sorunlarının giderilmesine, tek tipçi eğitim anlayışının yarattığı sorunlara, kadın emekçilerin sorunlarına, iş kazalarına, meslek hastalıklarına yer verilmemiştir. Eğitim emekçilerine yönelik şiddet üstün körü ele alınmıştır. Öğretmenlerin dışındaki eğitim emekçilerinden, ücretli ve özel sektör öğretmenlerinden bahsedilmemiştir. Eğitim yaşamında fiilen olan, sayıları yüz binleri aşan idari, teknik ve yardımcı personelin sorunları da görmezden gelinmiştir.

Bu anlamıyla bu teklifte öğretmenlerin sorunlarının çözümüne, ücretli öğretmenliğe, meslek hastalıklarına, yıpranma paylarına dair hiçbir düzenleme yoktur. İktidar bu kanun teklifini ideolojik saiklerle hazırlamıştır. Ek olarak 1 milyon 200 bin öğretmenin eğitim akademisinde eğitim alması pratik olarak mümkün değildir. Müfredat ve Öğretmenlik Meslek Kanunu sömürünün, hak gaspının ve Siyasal İslam’ın kurumsallaşmasıdır. AKP-MHP iktidarının kendi ideolojik bakışına göre geleceği şekillendirmesinin aracına dönüşmüştür.

100 yıldır asimilasyoncu anlayışla sürdürülen eğitim sistemi Kürtleri ve diğer halkaları yok sayarak yol almaya devam ediyor. Anadilinde eğitim hakkı mevzubahis dahi edilmemiştir. Alevilere ve farklı inanç gruplarına mensup öğrencilere zorunlu din dersi dayatması devam etmekte ve buna dair tek bir kelam edilmemektedir. Bu teklifin tümden çekilmesi talebimizi yeniden ifade ediyoruz. AKP’nin oldu bitti uygulamasıyla bu kadar köklü bir değişiklik yapmasına yol vermeyeceğiz, rıza göstermeyeceğiz.

Dün Fransa’da sonuçlanan seçimlerde Yeni Halk Cephesi birinci çıktı. Tabii Avrupa ve dünyada aşırı sağın ve faşizmin yükselmesi bütün toplumsal kesimde endişe yaratmış durumda. Bu anlamda aşırı sağ ve faşizmin geriletilmesi açısından çok önemli bir başarı olduğunu ve bir başlangıç olduğunu ifade etmek istiyorum. Sosyal demokratların ve solun bu başarısının umudu artırdığını ifade etmek gerekiyor. Faşizme karşı mücadelenin yolu birleşmekten, buluşmaktan, yan yana durmaktan ve mücadele etmekten geçiyor. Fransa’da halkın ortaya koyduğu bu tutumun karşılığı da hükümet kurarak verilir. Bir kez daha bu başarıdan dolayı Fransa’da yaşayan halkların hepsini kutluyoruz.

30 Temmuz’da Marmara ve Ege’den başlattığımız İradeye Saygı Yürüyüşü devam ediyor. Bugün Hakkari’ye vardı yürüyüşçülerimiz. Biz hem Hakkari’de hem de Türkiye’nin dört bir tarafında haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Günlerdir yolda olan bütün arkadaşlarımızı buradan selamlıyoruz. Emeklerine ve yüreklerine sağlık. Türkiye’ye demokrasiye gelecekse bu tutkuyla ve mücadeleyle gelecek.”

Paylaşın

AK Partili Çelik’ten Dikkat Çeken “Erken Seçim” Açıklaması

Erken seçim tartışmalarına değinen AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “Bizim açımızdan 14 – 28 ve 31 Mart seçimleri geçtikten sonra seçim dönemi kapanmıştır. Önümüzde 4 yıllık dönem vardır” dedi ve ekledi:

“Muhalefet partilerinin erken seçimi getirme gündemleri kendi aralarındaki iç mücadeleyi yönetmeye dönük olarak gündeme gelmektedir. Bu sebeple biz erken seçim tartışmaların hiçbir şekilde muhatabı değiliz. Milli irade kararını vermiştir. Önümüzdeki dönemi milletimize hizmet etmek için en iyi şekilde değerlendireceğiz. Bu tartışmaları gereksiz gördüğümüzü ve toplumumuzun her kesiminin planını buna göre yapması gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz.”

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu. Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Çelik’in açıklamalarından satırbaşları şöyle:

Orman yangınları: Seller, yangınlar vesilesiyle zarar gören vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Çok dikkatli olunmasında fayda var. Sıcaklığın artması ve tedbirsizlikler çok üzücü tablolara neden oluyor. Anlık ihmal binlerce ağacı ve canlıyı yok edebiliyor. Özellikle piknik alanları ve diğer alanlarda dikkatli olunmasında fayda var.

Irkçılık arayan Avrupa’daki seçim sonuçlarına baksın: Türkiye’nin gündeminde milli takımımız vardı. Bizim Çocuklar’ı en güçlü şekilde tebrik ediyoruz. Geleceğe dönük olarak umutlarımızı kabarttılar. Merih Demiral’a verilen ceza asla kabul edilemez. Bu cezanın öncesinde yayınlanması, üzerinde siyasi gölge olduğunu gösterdi. Irkçılıktan veremiyor cezayı, genel davranış kurallarına aykırılıktan veriyor. Aşırı sağcılık ya da ırkçılık arayan Avrupa’daki seçim sonuçlarına baksın.

En önemli meselemiz Gazze: En önemli meselemiz Gazze’de gelişen olaylardır. Bugün yeni rakamlar açıklandı. Kayıpların zannedilenin ötesinde olduğu ifade edildi. Barışın önündeki yegane unsur Netanyahu hükümetidir. İsrail’in güvenliğini tehlikeye atan Netanyahu hükümetinin eylemleridir.

Erken seçim tartışması: Bizim açımızdan 14-28 ve 31 Mart seçimleri geçtikten sonra seçim dönemi kapanmıştır. Önümüzde 4 yıllık dönem vardır. Muhalefet partilerinin erken seçimi getirme gündemleri kendi aralarındaki iç mücadeleyi yönetmeye dönük olarak gündeme gelmektedir.

Bu sebeple biz erken seçim tartışmaların hiçbir şekilde muhatabı değiliz. Milli irade kararını vermiştir. Önümüzdeki dönemi milletimize hizmet etmek için en iyi şekilde değerlendireceğiz. Bu tartışmaları gereksiz gördüğümüzü ve toplumumuzun her kesiminin planını buna göre yapması gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz.”

Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanayız: Cumhurbaşkanımızın Türkiye-Suriye normalleşmesiyle ilgili açıklamaları oldu. Bu konu bütün dünyada da gündem oldu. Baştan beri sürdürdüğümüz tutumumuzu sürdürüyoruz. Biz Suriye halkının iradesinden, Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanayız. O sebeple Cenevre ve Astana sürecini birbirine alternatif görenlere karşı biz süreçleri birbirinin tamamlayıcısı olarak gördük. Böylece rejim ve muhalefetin aynı zeminde buluşmasını sağladık. Oradaki varlığımız Suriye’nin toprak bütünlüğüne karşı değil, teröristan kurulmasına karşıdır. Milli güvenliğimize yönelik tehdit bertaraf edilmiştir. Bu süreçlerde Suriye’de asıl beklentimiz evini terk etmek zorunda kalan milyonlar için Suriye’nin güvenli hale gelmesidir.

Emekli maaşlarında düzenleme: Emekli konusuyla ilgili çalışılıyor. Herhangi bir karar verilmiş değil. Bir karar verilmediği için sonuç çıktığını söyleyemeyiz. Her kesimin yanında olmaya devam edeceğiz.

Paylaşın

AİHM, Türkiye’den Bin ByLock Başvurusu İçin Savunma İstedi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’den bin ByLock dava başvurusu için daha görüş (savunma) talep etti. Mahkemenin gündeminde 8 binden fazla ByLock dosyası bulunuyor.

AİHM, ByLock kullanımına ilişkin davalarla ilgili pilot kararını (Yüksel Yalçınkaya davası) 26 Eylül 2023 tarihinde açıklamış, AİHS’nin 6 ver 7’nci maddelerine ek olarak toplantı ve örgütlenme özgürlüğüyle ilgili 11’inci ve kararların bağlayıcılığı ve infazıyla ilgili 46’ncı maddelerinin ihlal edildiğine hükmetmişti.

Merkezi Fransa’nın Strasbourg kentinde yer alan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ByLock kullandıkları gerekçesiyle “terör örgütü üyeliği” suçundan yargılanıp çeşitli cezalara mahkum edilen bin kişinin daha dava başvurusunu beş dosya halinde görüş amacıyla Ankara’ya tebliğ ettiğini bildirdi.

Başvurular, “hak ihlali” temelinde Ankara’ya karşı dava açmak için yapılmıştı. AİHM Aralık 2023’te iki bin başvuru daha tebliğ etmişti. Mahkemenin gündeminde 8 binden fazla ByLock dosyası bulunuyor.

Dava başvuruları, 2019-2023 yılları arasında AİHM gündemine taşınmış şikayetlerden oluşuyor. Başvurucular, haklarındaki mahkumiyet kararlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) adil yargılanma hakkıyla ilgili 6’ncı ve kanunsuz ceza olamayacağını düzenleyen 7’nci maddelerini ihlal ettiğini savunuyor.

AİHM, ByLock kullanımına ilişkin davalarla ilgili pilot kararını (Yüksel Yalçınkaya davası) 26 Eylül 2023 tarihinde açıklamış, AİHS’nin 6 ver 7’nci maddelerine ek olarak toplantı ve örgütlenme özgürlüğüyle ilgili 11’inci ve kararların bağlayıcılığı ve infazıyla ilgili 46’ncı maddelerinin ihlal edildiğine hükmetmişti.

Eylül 2016’da tutuklandıktan sonra yargılanan eski öğretmen Yüksel Yalçınkaya, ByLock uygulaması kullandığı gerekçesiyle “FETÖ/PDY adlı silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasına mahkum edilmişti. AİHM, Yalçınkaya kararında, Türk hükümetinin yargılanma haklarına getirilen kısıtlamaları yeterince gerekçelendirmediği ve yargılamanın adil şekilde yürütülmediği sonuçlarına varmıştı.

Pilot dava kararında, ByLock yargılamalarında yasaların aşırı geniş ve keyfi yorumlandığı ve mahkemelerin bu yargılamalardaki genişletici ve öngörülemez yorumunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7’nci maddesinin keyfi soruşturma, mahkumiyet ve cezalandırmaya karşı etkili güvenceler sağlama amaç ve hedefine aykırı olduğu sonucuna varılmıştı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın