Erdoğan’dan Suriye Açıklaması: Yeni Bir Süreci Başlatalım İstiyoruz

Erdoğan, Türkiye – Suriye ilişkilerinin normalleşmesine ilişkin, “Sayın Esed’e ‘Ya ülkeme gel veya üçüncü bir ülkede bu görüşmeyi yapalım’ çağrımı iki hafta önce yaptım. Bu konuyla ilgili olarak da Dışişleri Bakanımı görevlendirdim. O da muhataplarıyla görüşmek suretiyle inşallah bu dargınlığı, kırgınlığı aşmak suretiyle yeni bir süreci başlatalım istiyoruz” dedi.

Haber Merkezi / AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı) Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi’nin ardından bir basın toplantısı düzenledi.

Tarihi bir zirveyi daha başarıyla tamamladıklarını belirten Erdoğan, ABD Başkanı Joe Biden’ın şahsında ABD makamlarına misafirperverliklerinden, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ve ekibine ise gayretlerinden dolayı teşekkür etti.

Erdoğan, Suriye ile yeniden diyalog kurulmasına dair çağrısını tekrarladı, “kırgınlığı aşalım” dedi. Erdoğan, soru üzerine Suriye ile diyalog konusunda şu ifadeleri kullandı:

“Özellikle Sayın Esed’e ‘Ya ülkeme gel veya üçüncü bir ülkede bu görüşmeyi yapalım’ çağrımı iki hafta önce yaptım. Bu konuyla ilgili olarak da Dışişleri Bakanımı görevlendirdim. O da muhataplarıyla görüşmek suretiyle inşallah bu dargınlığı, kırgınlığı aşmak suretiyle yeni bir süreci başlatalım istiyoruz.”

Daha önce Irak basınında Bağdat’ın Ankara-Şam arasında arabuluculuk yapabileceğine dair haberler yer almıştı.

Geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkanı Özgür Özel de Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la görüşmek için talepte bulunmuş, Özel’in Şam’a gidebileceği belirtilmişti.

Suriye’de Şam rejimine yakın El Vatan gazetesi ise Türk basınında yer alan “Özel’in Şam ziyaretinin Suriye tarafından onaylandığı” haberlerini yalanladı. Gazete, ismini vermediği bir kaynağa dayandırdığı haberinde, “Ne Türk hükümeti ne de muhalefeti ile böylesi bir iletişim var” dedi. Haberde ayrıca Suriye’nin diyalog için öne sürdüğü şartların değişmediği, bunların “toprak bütünlüğü ve egemenliğe saygı” olduğu aktarıldı.

Ne olmuştu?

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana dışişleri bakanları düzeyinde ilk kez resmi görüşme için Moskova’da bir araya gelmişti.

Toplantıda ilişkilerin normalleştirilmesinin yanı sıra Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan 3,7 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine gönüllü geri dönmeleri konusunun da ele alınacağı kaydedilmişti.

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde konuyla ilgili yer alan açıklamada “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi hakkında görüş alışverişinde bulunulması, terörle mücadele, siyasi süreç, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşleri de dahil olmak üzere insani konuların ele alınması planlanmaktadır” denilmişti.

Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinde Rusya’nın da girişimleriyle ilk somut adım bakanlar düzeyinde 28 Aralık’ta atılmıştı.

Moskova’da 28 Aralık 2022’de Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katılımıyla yapılan üçlü toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştı.

İlk görüşmede Şam yönetiminin, Türkiye’den, topraklarından çekilmesini ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) “terörist” olarak tanınmasını istediği ancak bu taleplerin Türkiye tarafından geri çevrildiği bildirilmişti.

Nisan başında dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantıya İran da katıldı. Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katıldığı 25 Nisan’da yapılan toplantı, Ankara ile Şam arasında başlatılan normalleşme sürecinde yeni bir adım olmuştu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye “Suriye topraklarında her şekliyle terör örgütleri ve tüm aşırılıkçı gruplarla mücadele, Suriyeli mültecilerin topraklarına dönmelerine yönelik çabaların yoğunlaştırılması”na vurgu yaptı ve tarafların “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını teyit” ettikleri belirtilmişti.

Suriye ise “Türk birliklerinin Suriye’den çekilmesi” talebini yinelemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Aralık toplantısı öncesinde Suriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamada bulunurken, “Biz şu an itibarıyla Suriye, Türkiye, Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz.

Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” şeklinde konuşmuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Rus medyasına yansıyan haberlerde, Moskova’nın Türkiye tarafından önerilen üçlü diplomasi mekanizması fikrine sıcak baktığı belirtilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım ayında Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşebileceğinin sinyalini vermiş ancak Esad, Türkiye Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekmeyi kabul etmediği müddetçe Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemişti.

Erdoğan, yakın zamanda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a ilişkin, “Şimdi öyle bir noktaya geldik ki, Beşar Esed şu anda Türkiye ile ilişkileri düzeltme noktasında bir adım attığı anda biz de ona karşı o yaklaşımı gösteririz” demiş ve eklemişti:

“Çünkü biz dün Suriye ile düşman değildik ki, biz Esed ile ailece görüşüyorduk. Biz davetimizi yapacağız. İnşallah bu davetle birlikte de Türkiye-Suriye ilişkilerini geçmişte olduğu gibi aynı noktaya getirelim istiyoruz. Davetimiz her an olabilir. Türkiye’de görüşme olması konusunda ise Sayın Putin’in yaklaşımları var. Irak Başbakanı’nın bu konuda yaklaşımları var. Biz her yerde arabuluculuktan bahsediyoruz da sınırımızdakiyle, komşumuzla niye olmasın?”

Erdoğan haziran ayının sonuna doğru, Türkiye ve Suriye arasında yeniden bir diplomatik ilişkiler kurulur mu sorusuna ise şu şeklinde yanıt vermişti:

“Suriye halkı bizim kardeş halklar olarak beraber yaşadığımız bir topluluktur. Nasıl ki biz Suriye ile ilişkilerimizi çok çok canlı tuttuysak geçmişte, ailece görüşmelere varıncaya kadar… Biliyorsunuz sayın Eset ile biz görüşmeleri yaptık. Yarın olmaz diye bir şey kesinlikle mümkün değil, yine olur. Suriye’nin içişlerine karışmak gibi de bir derdimiz asla yok.”

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, son yaptığı açıklamada Suriye – Türkiye ilişkilerini iyileştirmeye yönelik her türlü çabanın temelinin ‘Suriye’nin egemenliğine saygı duyulması’ olduğunu dile getirmişti. Esad, ‘Türkiye’nin, Suriye devletinin kendi toprakları üzerindeki egemenliğini tanıdığı sürece Türkiye-Suriye ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik görüşmelere açık olduğunu’ belirtmişti.

Paylaşın

DEM Partili Hatimoğulları: Erken Seçime İhtiyaç Var

Erken seçim tartışmalarına değinene DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Bugün demokratik mücadele dışında bir seçeneğimiz yok. Seçimler tek başına çözüm değildir. Elbette Türkiye’de bir erken seçim gündemdedir. Bizler de DEM Parti olarak bir erken seçime ihtiyaç olduğunu ifade ettik, bunun farkındayız” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Ancak şunun altını çizmek isteriz. Sakın ola toplumdaki direniş hattını, muhalefetin alanlara çıkmasını engelleyecek seçim vaatleriyle insanları evlerinde oturmaya kalkmayalım. Bakın demokratik zemindeki mücadele güçlenmezse alanlarda güçlenmezsek 2018 seçim deneyimlerinden mutlaka sonuçlar çıkarmalıyız. Biz ne yaptık? Muhalefet önemli oranda sandığı bekledi.

Muhalefet sadece sandığı beklerse çiftçilerin, emekçilerin, işçilerin, halkların taleplerini alanlarda demokratik bir zeminde haykırmadığı sürece inanın yarın sandık konursa yine beklentiler sönümlendirildiği için seçimlerin sonuçlarını değiştirmeyeceğiz. Dolayısıyla bu konuda açık ve şeffaf bir tartışma yürütmeliyiz. Elbette erken seçim olmalı ama bunun zemini en iyi şekilde hazırlanmalıdır.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Hatay’da Evvel Temmuz Kültür ve Sanat Festivali kapsamında yapılan “Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Anayasa” paneline katıldı. Burada konuşan Hatimoğulları, şunları söyledi:

“Bu festival yaklaşık 30 yıldır devam ediyor. Biz bu festivali başlattığımızda küçük bir dernekte aile içinde yapıyorduk. O küçücük derneklerin içinde evde yapılan yiyeceklerle yapılan etkinliklerimizle Evvel Temmuz Festivalini başlattık. Evvel Temmuz Festivalinin tarihçesini tabii ki burada uzun uzadıya anlatacak değilim. Ama çocukluğumuzda en güzel elbiselerimizi giyer kaldırımda beklerdik.

Evvel Temmuz bir insan zannederdik, önümüzden geçecek zannederdik. O günden bugüne gelindi. 5 bin yıllık bir tarihi var Evvel Temmuz’un. Özellikle burada Samandağ Kalkındırma Derneği ve Akdeniz Kültür Derneği birlikte verdikleri büyük mücadeleyle bu festivali büyüterek bugüne kadar getirdiler. Destek sağlayan belediyelerimize ve bütün kurum temsilcilerimize çok teşekkür ederim. Çok önemli bir kültürel değeri koruyoruz. Bu bölge için çok önemli. Dilimiz ve kültürümüz açısından çok önemli. Bu bakımdan kendilerine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Konumuz “Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Anayasa”. Birkaç genel tespitle başlamak isterim. Samandağ halkı siyaseti yakinen takip eden bir halktır. Türkiye ve dünyadaki gelişmeleri yakinen takip eden bir halktır. Bu söyleyeceklerimizin elbette sizler de gayet farkındasınız. Dünya 2008’den beri çok derin bir ekonomik krizle karşı karşıya. Bu ekonomik krizler aslında ekonominin krizi değil. Sanki genelin kriziymiş gibi aktarılıyor ama sermayenin, zengin sınıfının, burjuvazinin krizi. İktisatçılar iktisadi krizi “sermayenin krizi” olarak tanımlar.

Bunun faturası ne yazık ki tarih boyunca işçilere, emekçilere yani dünyadaki en yoksullara, en geniş kitlelere kesilmiştir bugüne kadar. Şimdi içinden geçilen bu ekonomik kriz o kadar çoklu bir kriz ki “Üçüncü Dünya Savaşı” tartışmalarının en temel nedeninin burada yattığını çok iyi biliyoruz. Buradan analiz etmeliyiz. Bugün özellikle Avrupa başta olmak üzere sağcı, ırkçı, erkek egemen ve milliyetçi akımların güçlenmesinin (son Fransa ve İngiltere seçimini dışında tutarak söylüyorum), sağcı akımların yönetime gelmesinin nedeni sermayenin kendisini korumak istemesidir. Zengin sınıfı kendisini korumak istiyor ve bunun için de otoriter ve baskıcı rejimlere ihtiyaç duyuyor.

Bugün Türkiye’de 22 yıldır AKP iktidarda ise tam da nedeni budur. AKP iktidarı, Türkiye tarihinde neoliberal politikaları küresel ölçekte en iyi uygulayan iktidardır. Boşuna 22 yıldır ayakta tek parti olarak kalmadı. Dev zenginler, büyük sermaye grupları AKP’yi desteklediği için AKP ayakta kalabildi. Çünkü AKP de onların düzenlerini kurudu. Türkiye’de otoriterleşme ve anti demokratik uygulamalar insanlar uyanmasın, işçi sınıfı sesini yükseltmesin, yoksullar Gezi’de olduğu gibi alanlara çıkmasın diye vardır.

Burada korunan halkın huzuru ve düzeni değildir; burjuvazinin, zengin sınıfın ve sermayenin düzenidir. 5’li Çetenin düzeni korunmaktadır. Türkiye’nin 100 yıllık tarihi boyunca en fazla özelleştirmeyi yapan, özelleştirdiği kurumları yandaş sermayeye peşkeş çeken kim olmuştur? AKP. Hatırlarsanız şeker fabrikaları özelleştirilmesin diye insanlar yürüyüş ve eylemler gerçekleştirdi. TEKEL işçi direnişi aylarca kar kış demeden Ankara’da devam etti.

Bunun gibi nice örnek var. Yap-işlet-devret hikayesiyle yolları bile özelleştirdiler. Devletin asli görevi yol yapmaktır, iletişimi sağlamaktır, yani interneti bedava vermektir. Devletin asli görevi elektriği ve suyu merkezi hükümetin kararıyla bedavaya vermektir. Biz devlete vergi veriyorsak olması gereken budur. Kamucu devlet anlayışı tam da budur. Ama bunu yapmak yerine TEDAŞ’ı da özelleştirdiler. Elektrik, su her şeyi özelleştirdiler.

Biraz önce bahsettiğim sağcı, ırkçı, erkek egemen, milliyetçi anlayışın özellikle bu düzenin korunması için siyasal anlamda güçlendiği bir evreden geçiyoruz. Bu evre aynı zamanda savaşların ve çatışmaların devam etmesini sağlıyor. Bugün Yemen’den tutun Mısır’daki karışıklığa, İsrail’in Filistin’i işgalinden Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesine kadar bütün bu savaşlar manzumesine baktığımızda bir üçüncü dünya savaşının arifesinde olduğumuzu söylersek abartmış olmayız. TV’leri açtığımızda en çok tartışılan konulardan birinin bu olduğunu görüyoruz.

Bir yanımız savaş ama öte yanımız iç siyasette AKP iktidarının yarattığı çoklu krizler. Eskiden çocuğu memur olunca, kamu emekçisi olunca göğsünü gere gere dolaşırdı anne babalar. Ama şimdi beyaz yakalılar da açlık ve yoksullukla karşı karşıya. Türkiye’de yaklaşık 50 milyon insan açlık ve yoksulluk sınırında yaşıyor. Bugün AKP bu yaşanan ekonomik krizin faturasını halka ödetiyor. IMF’siz IMF programı uyguluyor. Şu an gündemde olan vergi paketini biliyorsunuz. Bu vergi paketinde çoktan çok, azdan az almayı asla akıllarına getirmiyorlar.

Oysa DEM Parti olarak en ısrarlı önerdiğimiz şey vergi sisteminin kökten değişmesi, azdan az çoktan çok vergi alınması. Ama onlar garsonun bahşişine, moto-kuryenin yevmiyesine gözünü dikmişler, vergi reformunu buralardan vergi alarak yapacaklar. Ancak halkta da bu konuda çok tepki olduğunu biliyoruz. Emekli 10 bin liraya mahkum edilmiş, zam yapılmıyor. Temmuz ayında asgari ücrete zam yapılması gerekirken zam yapılmayacağını açıkladılar. Artan hayat pahalılığına ve zamlara karşın asgari ücretli 17 bin TL’ye mahkum edilmiş durumdadır.

Beş bin yıllık erkek egemen sistem tarafından kadınlar şiddete maruz kalmış ve eşitsiz bir yaşam dayatılmıştır. Otoriter faşist diktatörlüklerde kadınların üzerindeki baskılar katlanarak artar. 20 saat içinde 7 kadın cinayetine tanıklık ediyorsa Türkiye toprakları, bu demektir ki bu iktidar kadın düşmanıdır ve kadınları korumuyor. 9. Yargı Paketi şimdi komisyonda görüşülüyor. Bu pakette kadınlara dönük şiddetin derinleştirilmesi için adımlar atmak istediler ama kadın hareketi direndi ve birçok maddenin çıkarılmasını sağladı. Şu an sadece kadınların kendi soyadlarını kullanamamasıyla ilgili maddeyi 9’uncu Yargı Paketine eklemiş durumdalar.

“Kazanımlarımız neticesinde AKP istediği ideolojik hegemonyayı kuramıyor”

Alevi toplumuna dönük baskılar bu iktidar döneminde daha da arttı. Aleviler bu topraklarda tarih boyunca katledildi. Bu topraklarda Yavuz Sultan Selim döneminden bugüne kadar Aleviler katlediliyor, katledilmektedir. 21’nci yüzyıldayız ve halen Adana’da, Mersin’de, İstanbul’da, İzmir’de Alevi evlerinin işaretlendiğine tanıklık ediyoruz. Şimdi de gerçekten AKP iktidarının atmak istediği çok önemli bir adım var.

Hatırlayacaksınız, Erdoğan şunu söylemişti: “Biz siyaseten iktidar olduk ama kültürel, ideolojik hegemonyamızı kuramadık”. Onun kendi ideolojisinin, kendi bakış açısının hükmetmesine bu toplum karşı çıktı. Bu toplum demokrasi mücadelesiyle yoğrularak bugüne gelmiştir. Belki devasa kazanımlar elde edemedik ama kazanımlarımızı da asla küçümsemiyoruz. İşçilerin, emekçilerin, ezilenlerin, sömürülenlerin, halkların kazanımlarını asla küçümsemiyor ve önemli buluyoruz. İşte bu kazanımların neticesinde AKP istediği kültürel ve ideolojik hegemonyayı kuramıyor.

Biliyorsunuz müfredatla öyle bir oynadılar ki şu an Türkiye’deki üniversiteler aşırı geriden geliyor. 9 Eylül Üniversitesi’nin açılışında Erdoğan, “Neden eskiden Türkiye’deki üniversiteler dünyada ilk 500’e gidiyordu da şimdi giremiyor?” demişti. Ey Erdoğan bu soruyu dön kendine sor. Eğer üniversiteler ilk 500’deyken artık değilse dünya ölçeğinde, bunun nedeni izlediğiniz politika olabilir mi? En iyi bilim insanlarını, en iyi akademisyenleri ihraç etmiş olmanız olabilir mi acaba? Seçilmiş rektörü atamadığınız için, yandaş AKP’li rektörü atamış olduğunuz için olabilir mi acaba? Şimdi integralle uğraşıyorlar matematikte. Matematikteki birçok konuyu çıkarmak istiyorlar. Çünkü eğitimi bilimden uzaklaştırmaya çalışıyorlar.

Aranızda veliler olduğunu biliyorum. Lütfen buna hep beraber karşı çıkalım. Bu eğitim müfredatı, ırkçı ve tekçi bu program bilimi bir kenara bırakıp bizi hacamatçılara entegre etmek isteyen bir anlayışın programıdır. Şu an öğretmenler ayakta, her gün eylem yapıyorlar. İktidar, Maarif Programıyla bilimden uzaklaşmış müfredatı daha da bilimden uzaklaştırmak istiyor. Çok kara bir tablo çizdiğimin farkındayım ama ne yazık ki realite bu.

Bütün bunlar karşısında sadece tespit edip izleyecek miyiz? Tabii ki hayır. Hem siyasi partiler olarak hem de toplumsal dinamikler olarak biz bu sürecin hiçbir zaman izleyicisi olmadık. Şimdi Türkiye’de muhalefetin daha güçlü adım atması için, daha istikrarlı ve cesaretli adım atması için nesnel koşulların oluştuğunu söylemeliyiz. Bu siyasal tespit çok önemli. Muhalefetin buradan ilerlemesi önemli ve anlamlı olacaktır.

“Erken seçimin zemini en iyi şekilde hazırlanmalıdır”

Bugün demokratik mücadele dışında bir seçeneğimiz yok. Seçimler tek başına çözüm değildir. Elbette Türkiye’de bir erken seçim gündemdedir. Bizler de DEM Parti olarak bir erken seçime ihtiyaç olduğunu ifade ettik, bunun farkındayız. Ancak şunun altını çizmek isteriz: Sakın ola toplumdaki direniş hattını, muhalefetin alanlara çıkmasını engelleyecek seçim vaatleriyle insanları evlerinde oturtmaya kalkmayalım.

2018 seçim deneyimlerinden mutlaka sonuçlar çıkarmalıyız. Biz ne yaptık? Muhalefet önemli oranda sandığı bekledi. Muhalefet sadece sandığı beklerse ve çiftçilerin, emekçilerin, işçilerin, halkların taleplerini alanlarda demokratik bir zeminde haykırmazsa inanın yarın sandık gelse yine beklentiler sönümlendiği için seçim sonucu değişmez. Dolayısıyla bu konuda açık ve şeffaf bir tartışma yürütmeliyiz. Elbette erken seçim olmalı ama bunun zemini en iyi şekilde hazırlanmalıdır.

Peki bizler güçlü ve demokratik bir cumhuriyeti nasıl kurabiliriz? Cumhuriyet tarihi boyunca anti demokratik çok şey yaşadı bu ülke. Adında cumhuriyet olan demokratik olmuyor. Dünyadaki deneyimlerle sabittir, teorik analizlerle de sabittir. O nedenle Cumhuriyeti ikinci yüzyılında demokratikleştirmek için geleneksel ezberlerimizi bozmanın tam zamanı. Biz gerçekten demokrasi istemeliyiz ve Türkiye’nin asli sorunlarını masaya yatırmalıyız.

Türkiye’de yaşanan sorunların etrafında dolanarak ve demokrasicilik oynayarak değil, yüz yıldır ödenen bedelleri ve AKP’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ülkeyi getirdiği seviyeyi göz önünde bulundurarak acilen yapmamız gereken şey şudur; muhalefet bir demokratik cumhuriyet programı etrafında birleşmelidir. Nedir demokratik cumhuriyetten kastımız? Güçlü, katılımcı bir demokrasi. Bundan kastımız nedir? Güçlendirilmiş yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimler daha yetkili, daha güçlü olmalıdır. Bugün merkezi hükümete bu kadar el açmış yerel yönetimler ne yapabilir ki? Zaten birçok sınırı çizilmiş yerel yönetimlerin.

Önce HDP belediyelerine, şimdi de DEM Parti’nin Hakkari’de kazandığı belediyeye kayyım atandı. Kürt, Türk, Arap, Fars, Çerkes, Ermeni ayırmadan her yurttaşımızın eşit yurttaş hakkı temelinde seçme ve seçilme hakkına sahip olduğu Anayasa’da yazar mı, yazar. Siz seçilmişin yerine kalkıp siyasi olarak elini bükemediğin bir partiye diz çöktürmek için kayyım atıyorsan yurttaşın seçme ve seçilme hakkını elinden alıyorsun demektir. Bizler atanmış vali ve kaymakamlarla değil seçilmişlerle yönetilmek istiyoruz. Anayasada ve yasalarda yazanlar yerine getirilmelidir ve yerel yönetimler güçlendirilmelidir. Demokratik cumhuriyetin yollarından biri buradan geçer.

AKP iktidarı döneminde yargı tamamen AKP iktidarının emrinde çalışıyor. Dün Suavi’nin eşi bir tweet nedeniyle gözaltına alındı. Oysa tweet düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında ele alınır ve bir gözaltı ya da tutuklama olmaz. Bizim nerdeyse binlerce arkadaşımız siyasi görüşlerinden dolayı cezaevinde. Kobanî Kumpas Davasında Sevgili Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın içinde olduğu 13 arkadaşımıza 400 küsur sene hapis cezası verildi.

Gezi Direnişi bizim en önemli belleğimizdir, onurumuzdur, toplumsal hafızamızdır. Gezi’de sorumlu olduğu iddiasıyla tutuklanan Sevgili Osman Kavala’ya müebbet verildi. Hatay Milletvekili Can Atalay halen içerde. Oysa bizler vekilimizi seçtiğimizde burada halkın içinde olması için seçtik. Burada, bu kürsüde bizim yanımızda konuşma yapılabilecek özgürlüğe sahip olmalıdır. Şu ana anayasa çiğnenerek bu arkadaşlarımız bahsini ettiğim bu iki dosyadan yargılananlar daha bunlar bilindik iki örnek.

“Halk rezerv alan istemiyor”

Toplum tarafından detaylı olarak bilinmeyen çok sayıda örneğimiz var. Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi, barışçıl dış politika, adil bir ekonomik program, kadınların özgürlük ve eşitliğinin sağlanması, kamu yönetiminde liyakat, doğaya saygı… Doğaya saygıyı çok az açmak isterim. Son zamanlarda çok ciddi doğal afetlerle karşı karşıya kaldık.

Bunun en acı örneğini burada Antakya’da, Defne’de, Samandağ’da, Kırıkhan’da, İskenderun’da yaşadık. 11 ilimiz depremden etkilendi. Depremin yaraları 17 ay geçtiği halde sarılmadı. Rezerv alan meselesi var. Bakan Kurum hafta sonu buraya gelip yaptığı toplantılarda kamuoyuna da açıklamış. Halk istemiyorsa rezerv alan ilan edilmeyecek. Bugün HRT’deki bir programda bunları çok açık konuştuk. Murat Kurum’u verdiği sözü tutmaya çağırıyoruz. Halk rezerv alan istemiyor; halk kaygılı, halk tedirgin ve bir an önce sağlıklı konutlara erişmek istiyor.

Ve gençler için özgürlük. Bütün bunlar demokratik anayasanın önünü açacak olan şeyler. Bütün bu sorun alanlarında, ki 11 maddeden bahsettim, demokratik bir program etrafında yürütülecek mücadeleyle biz pekala çok ciddi bir dönüşümü hep beraber sağlayabiliriz. Demokratik dönüşüme çok ihtiyacımız var. Ekmek kadar, su kadar ihtiyacımız var. Artık yeter. Bu ülkeyi bize dar etmiş olan bu anlayışlara karşı Cumhuriyeti demokratikleştirmek dışında bir seçeneğimiz yok.

Bahsini ettiğim bu 11 maddelik çerçeve etrafında yürütülecek çalışma demokratik bir anayasanın yapım sürecinin önünü açacaktır. Demokratik anayasa demek en geniş yelpazedeki mutabakat metnidir. Sadece siyasi partilerle değil toplumun bütün kesimleriyle, yerelden merkeze kadar bütün toplumun katılımcı olduğu bir demokratik anayasa yapım sürecine ihtiyacımız var. Bunu her fırsatta ve yerde söyledik ve söylemeye devam edeceğiz. Mutlaka güzel günler göreceğiz, mutlaka başaracağız, mutlaka başaracağız.”

Paylaşın

Şimşek’e Göre, Enflasyonda En Zor Dönem Geride Kaldı

TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı’nda konuşan Mehmet Şimşek, “Enflasyonda en zoru geride kaldı. Kolay bir süreç değil. Dezenflasyonda Türkiye tecrübeli ama başarılı değil. Para politikasının yeniden güçlü şekilde kurulması zaman alır” dedi ve ekledi:

“Biz geçen sene bu vakitlerde de 1 sene geçiş dönemine ihtiyacımız olduğunu ve bu sürece enflasyonun yükseleceğini, bu yılın mayıs ayında zirveye ulaşacağını, daha sonra kalıcı olarak düşmeye başlayacağını söyledik. Önümüzdeki ay büyük ihtimalle enflasyon yüzde 60’a, sonraki ay yüzde 50’ye inecek.”

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği) Yüksek İstişare Konseyi toplantısında açıklamalarda bulundu.Bakan Şimşek’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Kur riskini azalttık, borçlanmanın vadesini artırıyoruz… Uluslararası rezervlerde tarihi bir düzeltmeyle karşı karşıyayız. Bankalarla swapı neredeyse kapattık.

Swap hariç net rezerv eksi 61 milyar dolardan artı 18 milyar doların üzerine çıkmış durumda. Net rezervlerdeki düzelme 80 milyar dolar civarına ulaştı. Daha önce bu türden iyileşmeyi 11 yılda sağlamışız, bu iyileşme bir yılda sağlandı.

KKM 60 milyar doların altına indi. Temmuzda KKM’den çıkış çok daha hızlanacak… Türkiye’nin istikrar ve reform programı ile birlikte risk priminde dramatik bir düşüş yaşanmıştır.

Son 1 yılda risk priminde daralma 450 puan civarında, benzer ülkelere göre risk priminde muazzam iyileşme var… Dış kaynağa erişimde sorun ortadan kalktı. Türkiye’nin makul maliyetlerle dış kaynağa erişiminde sorun, önemli ölçüde ortadan kalktı.

Rezervlerdeki artışın büyük bir kısmı vatandaşlarımızın ve şirketlerimizin programa olan güveni nedeniyle dövizden TL’ye geçişle açıklanır, üçte ikisinden fazlası bu.

“Dezenflasyonda Türkiye tecrübeli ama başarılı değil”

Enflasyonda en zoru geride kaldı. Kolay bir süreç değil. Dezenflasyonda Türkiye tecrübeli ama başarılı değil. Para politikasının yeniden güçlü şekilde kurulması zaman alır.

Biz geçen sene bu vakitlerde de 1 sene geçiş dönemine ihtiyacımız olduğunu ve bu sürece enflasyonun yükseleceğini, bu yılın mayıs ayında zirveye ulaşacağını, daha sonra kalıcı olarak düşmeye başlayacağını söyledik. Önümüzdeki ay büyük ihtimalle enflasyon yüzde 60’a, sonraki ay yüzde 50’ye inecek.

Bu programın yükü herkes tarafından adil şekilde paylaşılmak zorunda. Tabii ki bunu dar gelirli yurttaşların üzerine yüklemeyeceğiz. Şu anda asgari ücretliler, asgari ücrete kadar ‘0’ gelir vergisi ödüyor. Tercihlerimiz çok net.

Amacımız kayıt dışıyla mücadeleyi amansız şekilde yürütmek. Aslında başardık. Eylem planı falan olmayacak. Türkiye’deki bütün vergi mükellefleri yapay zeka ile denetlenip, ChatGPT benzeri şekilde raporlanıp mükelleflere gönderilmesinin altyapsını hazırlıyoruz. Maliye’de bir ekip kurduk, kapasitemiz nedir ona bakacağız, duruma göre dışarıdan destek alacağız. Amacımız vergide adaleti sağlamak.”

Şimşek, dünya genelinde ciddi bir kamu borcu olduğunu ve faiz yüksek seyrettiği için borçların çok ciddi sorun haline geldiğini ve küresel büyümenin de bu nedenle aşağı çekildiğini söyledi.”

Paylaşın

2026 Yılındaki NATO Zirvesine Türkiye Evsahipliği Yapacak

9 – 11 Temmuz tarihleri arasında Washington’da düzenlenen NATO zirvesinin sonuç bildirgesinde, Türkiye’nin 2026 yılında yapılacak NATO zirvesine ev sahipliği yapacağı duyuruldu.

Gelecek yılki NATO zirvesinin Hollanda’nın Lahey kentinde yapılacağı da bildirildi. Hollanda eski başbakanı Mark Rutte, Jens Stoltenberg’in yerine NATO genel sekreteri seçilmişti.

ABD, Rusya’nın Avrupa’ya yönelik artan tehdidine karşı koymayı amaçlayan önemli bir adım olarak, 2026 yılında Almanya’da daha uzun menzilli füzeler konuşlandırmaya başlayacak. Karar NATO’nun Washington’da devam eden devlet ve hükümet başkanları zirvesinin ikinci gününde açıklandı.

Zirvenin nihai sonuç bildirgesinde, Ukrayna’nın NATO üyeliği yolunda “geri dönülmez yolda” olduğuna vurgu yapıldı, Rusya’yla savaşın sona ermesinden sonra – koşullar uygunlaşınca – ittifaka davet edileceği güvencesi verildi.

Sonuç bildirgesinin en sonunda ittifakın 2026 yılındaki zirvesinin Türkiye’de yapılacağı notu dikkat çekti. Gelecek yılki toplantının Hollanda’nın Lahey kentinde yapılacağı bildirildi.

Almanya’ya daha uzun menzilli füze yerleştirme kararı, ABD’nin güçlü silah sistemlerini Soğuk Savaş’tan bu yana Avrupa kıtasında ilk kez konuşlandıracak olmasına işaret ediyor. Karar aynı zamanda, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’e açık bir uyarı niteliği taşıyor.

ABD ve Almanya tarafından yapılan ortak açıklamada, “belirli aralıklarla yapılacak konuşlandırmaların” uzun vadeli konuşlandırmaya hazırlık olduğuna dikkat çekildi. Almanya’ya yerleştirilecek bu silahlar arasında SM-6 füzeleri, Tomahawk seyir füzeleri ve geliştirilme aşamasında olan, daha uzun menzilli hipersonik füze sistemleri olduğu belirtildi.

Bu tarz bir konuşlandırma, 1987 yılında ABD ve Sovyetler Birliği arasında imzalanan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması kapsamında yasaktı, ancak 2019’da uzatılmayan bu anlaşma geçerliliğini yitirdi.

Üye ülkeler yayınladıkları bildirgede “Müttefiklerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne karşı bir saldırı olasılığını gözardı edemeyiz” notu düştü. Müttefik ülkeler Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’ye destek verirken Ukrayna’ya daha fazla yardım gönderilmesi kararı aldı.

Üye ülkeler ayrıca önümüzdeki yıl içinde en az 40 milyar Euro tutarında askeri yardımda bulunmayı kabul etti, ancak NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in de istediği şekilde bu taahhüdü sonraki yıllarda sürdürmeyi reddetti.

Bildirgede NATO’nun Çin’le ilgili kullandığı ifade de sertleştirildi. Pekin hükümeti için “Rusya’nın Ukrayna’daki savaşının kilit destekleyicisi” denildi, bu ülkenin Avrupa-Atlantik bölgesinin güvenliği açısından sistematik zorluklar oluşturmaya devam ettiği kaydedildi.

Ekim ayında görevi sona erecek olan Genel Sekreter Stoltenberg, Çarşamba günkü toplantının sonunda gazetecilere yaptığı açıklamada, 32 üye ülkenin Çin’le ilgili kullanılan bu ifade konusunda ortak görüş bildirdiğini söyledi. NATO’nun yaptırım uygulayan bir örgüt olmadığını söyleyen Stoltenberg, “Günün sonunda bu konuda müttefikler ayrı ayrı karar verecekler ama bence bu NATO zirvesinden gönderdiğimiz mesaj çok açık” dedi.

Bildirgede ayrıca Çin’e Rusya’nın savaş çabalarına verdiği maddi ve siyasi desteği kesmesi çağrısında bulunuldu. Belgede Çin’in uzay kabiliyetlerine ilişkin endişeler dile getirildi, nükleer cephaneliğindeki hızlı genişlemeye dikkat çekildi ve Pekin’e stratejik risk azaltma görüşmelerine katılma çağrısı yapıldı.

“İttifakın Rusya’nın gerisinde kalmasına izin veremeyiz”

Başkan Biden, zirvenin ikinci gününde devlet ve hükümet başkanları toplantısının açılışında yaptığı konuşmada NATO üyelerinin sanayi temellerini genişletme ve yerli savunma üretimi için plan geliştirme sözü vermelerinden memnuniyet duyduğunu açıkladı.

“İttifakın geride kalmasına izin veremeyiz” diye konuşan Biden, sözlerini “NATO topraklarının her karışını savunabiliriz ve savunacağız ve bunu birlikte yapacağız” diye tamamladı.

Biden Beyaz Saray’da İngiltere’nin yeni Başbakanı Keir Starmer’la görüştü, İngiltere’yi Atlantik ötesi NATO ittifakını birbirine bağlayan “düğüm” olarak tanımladı ve iki ülkenin işbirliğine devam etmesi gerektiğini söyledi.

Başkan Biden NATO zirvesinin son gününde de Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’yle biraraya gelecek, devam toplantılarının yanısıra NATO-Ukrayna Konseyi toplantısına katılacak. Biden zirve toplantısı sonunda iç ve dış basının izleyeceği bir basın toplantısı düzenleyecek.

Biden ayrıca Çarşamba akşamı NATO müttefik üyeleri ve ortak ülkelerinin liderleriyle eşlerini Beyaz Saray’da verdiği resmi akşam yemeğinde ağırladı.

81 yaşındaki Biden, 27 Haziran’da Cumhuriyetçi rakibi ve eski Başkan Donald Trump’la girdiği tartışma programındaki başarısız performansının ardından bu göreve uygun olup olmadığı ve yerini bir başka Demokrat Partili adaya devretmesi konusunda siyasi baskılara maruz kaldı. Bundan dolayı Biden, NATO zirvesinde müttefik liderlerle sergilediği dayanışmanın iki hafta önceki tartışma programında bozulan imajını düzeltmesini umuyor.

Paylaşın

AK Partili Vekiller “Sahaya İnmeye Çekiniyor”

AK Partili milletvekilleri, “Sahaya inmeye çekiniyoruz. Karşılaştığımız her vatandaş geçim sıkıntısından, emekli maaşlarının yetersizliğinden sözü açıyor” görüşünü dile getiriyor.

Sahanın sesine kulak verilmesi gerektiğini de belirten vekiller, yurttaşın “AK Parti’ye duyduğu güveni yitirdiğine” işaret ediyorlar.

Yeni vergi paketinin TBMM’ye sunulacağı konuşulurken artan enflasyon ve geçim sıkıntısı nedeniyle AKP’li milletvekillerinin de sahada yurttaşlardan büyük tepkiler aldığı konuşuluyor. Meclis kulislerinde milletvekilleri, kendi illerine gittiklerinde yurttaşların en fazla şikâyet ettiği konuların başında enflasyonun geldiğini gördüklerine işaret ediyor.

Cumhuriyet’ten Selda Güneysu‘nun haberine göre; AK Partili milletvekilleri, “Sahaya inmeye çekiniyoruz. Karşılaştığımız her vatandaş geçim sıkıntısından, emekli maaşlarının yetersizliğinden sözü açıyor” görüşünü dile getirdi. Milletvekilleri, yurttaşların kendilerine şu serzenişlerde bulunduğunu anlattı.

Hepinizin tuzu kuru: “Markete gittiğimizde, aldığımız bir şeyi ikinci kez aynı fiyata alamıyoruz. Her şeye zam üstüne zam geliyor. ‘Devlet zor durumda’ diyorsunuz, ‘Elbirliği ile bu işin üstesinden geleceğimizi’ söylüyorsunuz, ancak vatandaşın sırtına yükleniyorsunuz. Sürekli vergiler artıyor. Neden zenginlerden değil de geçim sıkıntısı yaşayan vatandaşlardan vergi alıyorsunuz? Hepinizin tuzu kuru. Emekli maaşı ve asgari ücretle siz geçinin, geçinebilir misiniz?

Verecek neyimiz kaldı?: Her şeye kat kat vergi geldi. Yeni bir vergiden de söz ediliyor. Artık bir canımız kaldı, onu da mı alacaksınız? Verecek neyimiz kaldı? Zaten geçinemiyoruz, siz bize ‘Ölün’ mü diyorsunuz? Dişini sık sık nereye kadar? Kiralarda yüzde 25 sınırını kaldırdınız. Kiraların önüne nasıl geçeceksiniz? Zengin daha zengin, fakir daha fakir oldu.

Gençlerimiz neden işsiz?: Çocuklarımızı güç bela okutuyoruz, iş bulup kendilerini kurtarsınlar istiyoruz ama iş de yok. Gençlerimiz neden işsiz? Neden bizim çocuklarımız iş bulamıyor? Hasta olsak hastanelere gidemiyoruz. Artık bir çözüm bulun. Bu nereye kadar böyle gidecek?

Milletvekilleri, “sahanın sesine kulak verilmesi gerektiğini” de belirtti. Sahada “zorlandıklarını” söyleyen vekiller, yurttaşın “AK Parti’ye duyduğu güveni yitirdiğine” işaret etti.

Paylaşın

Irak, Suriye – Türkiye Görüşmelerine Hazırlanıyor

Irak Başbakanı Muhammed Şia es-Sudani’nin siyasi danışmanı Fadi el-Şammari, Irak hükümetinin Şam ile Ankara arasında yapılacak görüşmelerin hazırlıkları üzerinde çalıştığını söyledi.

Erbil merkezli haber sitesi Rudaw’a konuşan Şammari, iki ülke arasındaki ihtilafın sona erdirilmesinde ülkesinin “önemli” bir rol oynadığına dikkat çekti. Şammari, Suriye ile Türkiye arasındaki yakınlaşmanın Irak’ın “doğrudan” çıkarına olduğunu da sözlerine ekledi.

El-Şammari, Irak hükümetinin gündeminde “sınır güvenliği, ekonomik iş birliği, bölgedeki silahlı grupların etkisinin azaltılması, Suriyeli mültecilerin geri dönüşünün kolaylaştırılması ve terör örgütleriyle mücadelede iş birliği” gibi konuların yer aldığını söyledi. 

Normalleşme sürecinin ilk adımı 28 Aralık’ta atıldı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana dışişleri bakanları düzeyinde ilk kez resmi görüşme için Moskova’da bir araya gelmişti.

Toplantıda ilişkilerin normalleştirilmesinin yanı sıra Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan 3,7 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine gönüllü geri dönmeleri konusunun da ele alınacağı kaydedilmişti.

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde konuyla ilgili yer alan açıklamada “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi hakkında görüş alışverişinde bulunulması, terörle mücadele, siyasi süreç, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşleri de dahil olmak üzere insani konuların ele alınması planlanmaktadır” denilmişti.

Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinde Rusya’nın da girişimleriyle ilk somut adım bakanlar düzeyinde 28 Aralık’ta atılmıştı.

Moskova’da 28 Aralık 2022’de Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katılımıyla yapılan üçlü toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştı.

İlk görüşmede Şam yönetiminin, Türkiye’den, topraklarından çekilmesini ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) “terörist” olarak tanınmasını istediği ancak bu taleplerin Türkiye tarafından geri çevrildiği bildirilmişti.

Nisan başında dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantıya İran da katıldı. Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katıldığı 25 Nisan’da yapılan toplantı, Ankara ile Şam arasında başlatılan normalleşme sürecinde yeni bir adım olmuştu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye “Suriye topraklarında her şekliyle terör örgütleri ve tüm aşırılıkçı gruplarla mücadele, Suriyeli mültecilerin topraklarına dönmelerine yönelik çabaların yoğunlaştırılması”na vurgu yaptı ve tarafların “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını teyit” ettikleri belirtilmişti.

Suriye ise “Türk birliklerinin Suriye’den çekilmesi” talebini yinelemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Aralık toplantısı öncesinde Suriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamada bulunurken, “Biz şu an itibarıyla Suriye, Türkiye, Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz.

Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” şeklinde konuşmuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Rus medyasına yansıyan haberlerde, Moskova’nın Türkiye tarafından önerilen üçlü diplomasi mekanizması fikrine sıcak baktığı belirtilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım ayında Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşebileceğinin sinyalini vermiş ancak Esad, Türkiye Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekmeyi kabul etmediği müddetçe Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemişti.

Paylaşın

Devlet Üniversitelerinde “İkinci Öğretim” Tarih Oldu!

YÖK Başkanı Erol Özvar, “Üniversitelerimizdeki program kalitesini artırmaya yönelik belki de en önemli çalışmamız devlet üniversitelerimizdeki ikinci öğretim programlarının kapatılması olmuştur” dedi ve ekledi:

“Vakıf üniversitelerinde, devlette olduğu gibi, ikinci öğretim programları yerine istihdama duyarlı ve geleceğin mesleklerine uygun programlara dönüştürülmesi temin edilecektir.”

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Erol Özvar, devlet üniversitelerindeki ikinci öğretim programlarının kapatıldığını açıkladı.

Artı Gerçek’te yer alan habere göre; Vakıf üniversitelerindeki ikinci öğretim programlarının içeriğinde de değişime gidilebileceğini söyleyen Özvar, konuyla ilgili şöyle konuştu:

“Bu dönem üniversitelerimizdeki program kalitesini artırmaya yönelik belki de en önemli çalışmamız devlet üniversitelerimizdeki ikinci öğretim programlarının kapatılması olmuştur. Vakıf üniversitelerinde, devlette olduğu gibi, ikinci öğretim programları yerine istihdama duyarlı ve geleceğin mesleklerine uygun programlara dönüştürülmesi temin edilecektir.”

Özvar, vakıf üniversitelerinin de gelecek yıla yönelik planlamalarını buna göre yapmalarının istendiğini belirtti. Geçen sene bin 308 ikinci öğretim programına yaklaşık 80 bin öğrenci yerleşmişti.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan İktidara Sert Tepki: Defolun Gidin

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, emekli aylıklarına yapılan zammın yurttaşla dalga geçmek anlamına geldiğini söyledi ve ekledi:

“AKP iktidarının söylediği ve yaptığı arasında her zaman olduğu gibi dağlar kadar fark var. AKP demek aldatmaca demektir, vatandaşa tuzak kurmak demektir. Emekliler için yıkım planı 2008 yılında başlamıştır. 2008 yılında sözde reform denilen değişimle emekli maaşı hesaplama sistemi değişti. Değişim yapılmasaydı bugün en düşük emekli maaşı 30 bin liranın üzerinde olacaktı.”

Müsavat Dervişoğlu, konuşmasında kadın cinayetlerine dikkati çekerek, “Artık yeter kadınlarımızın üzerinden ellerinizi çekin. Bu milletin kürsüsünden sesleniyorum; Gelin kadın cinayetlerini sonlandırmak için çalışalım, bu vahşete son verelim. Garabetlerinizden ve aymazlıklarınızdan yorulduk artık. Defolun gidin” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM’deki haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şu şekilde:

“Bozkurt işareti: Milli Takımımızın Avrupa Şampiyonası’nda ortaya koyduğu başarı ve gösterdiği yüksek mücadeleyle hepimizi sevince boğmuş, bu sıkıntılı atmosfer içerisinde ihtiyacımız olan milli gurur ve birlik duygusunu bizlere yaşatmıştır.

Futbolcumuz Merih Demiral mutluluğunu tribünlerdeki ve ekranları başındaki aziz milletimizle Türklüğün sembolü olan bozkurt yaparak paylaşmıştır. Türklük, tarih bilindi bilineli dünya coğrafyasının dört bir yanında insanlık serüveninin, en önemli yazarlarındandır. Bu serüven esnasında şüphesiz ki birçok badire atlatmıştır.

Türk, tarih karşısında asla pes etmemiş, hürriyet ve İstiklalinden vazgeçmemiş, destansı yolculuğuna haysiyetli bir şekilde daima devam etmiştir. Bu da bozkurtla sembolleşmiştir. Yani bozkurt hiçbir koşulda haktan ve onurdan taviz vermemenin işaretidir.

Liderlik ederken arkandakileri düşünmenin işaretidir. Meydandan ve mücadeleden kaçanların değil, göğüs göğüse çarpışanların işaretidir. Bozkurt, en umulmadık zamanda en büyük atılımları yapabilmenin sonsuz bir dirilişin işaretidir. Bozkurt bir ruhtur. Benimsersiniz ya da benimsemezsiniz. Seversiniz ya da sevmezsiniz. Biz bununla ilgilenmiyoruz. Biz Türk’e yaraşmakla Türk’e yaraşanlarla ilgileniyoruz.

Bugüne kadar Türklüğü ayaklar altına aldık diyen güruhların bozkurtu bu şuuru, bu ruhu pisliklerine alet etme girişimlerini görüyor biliyor ve buradan ihtar ediyoruz: Biz varız ve buradayız! Türklüğe adalet yeminiyle, milletine sadakat yeminiyle, Cumhuriyetine hürriyet yeminiyle, atasına ise vefa yeminiyle bağlıyız!

Meydanı mankurtlara bırakmamak bozkurtları diriltmek için buradayız! Anaların gözyaşlarını görmeyip muktedirleri tebessümlerine bakan; milletin çığlığına sağır, efendilerinin fısıltılarını dahi duyanlara karşı milletin sesi, anaların gözyaşı, çocukların çığlığı olarak buradayız ve bozkurtça haykırıyoruz. Adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun. Ya adalet ya kıyamet.

Kadın cinayetleri: Ülkemizde ise gün geçmiyor ki bir kadın cinayeti işlenmesin. Son 7 ayda 218 kadın cinayeti işlendi. Şiddetten kaçan birçok kadın, çantasındaki koruma kararı ile can verdi. Caydırıcı olmayan cezalarla günü geçiştiren, ciddi hiçbir tedbir almayan, mevcut koruma tedbirlerini bile kaldırmaya teşebbüs eden zihniyet bu cinayetlere ortaktır. Artık yeter.

Milletin kürsüsünden sesleniyorum: Anayasayı delme manevralarından vazgeçin. Asıl sorunlarımıza, bu ülkenin can yakan problemlerine kafa yorun. Gelin kadın cinayetlerini sonlandırmak için el birliği ile çalışalım, göz göre göre devam eden bu vahşete son verelim. 21.yüzyıl Türkiye’sinde yaşanmaması gereken ne varsa yaşanmasına seyirci kalıyorsunuz. Garabetlerinizden ve aymazlıklarınızdan yorulduk artık.

Öğretmenlik Meslek Kanunu: Müfredat yıkımından sonra şimdi de yeni hedef, Öğretmenlik Meslek Kanunu ile öğretmenlerimizdir. Yeni hazırlanan ve meclis gündemine getirilmek istenen Öğretmenlik Meslek Kanunu teklifi, yıllardır zıvanasından çıkardıkları öğretmenlik mesleğine son darbe planlarıdır.

Bu taslak, meslek kanunu değil, Öğretmenlere Mobbing Kanunu’dur. Meslek kanunu adı altında ceza dayatmasıdır. Öğretmen atamalarının tamamen saray ve tarikat kontrolü altına alınmasıdır. Eğitim fakültelerinin kapatılması, paralel eğitim fakülteleri kurulması çabasıdır. Özlük hakları ve mesleki saygınlık maalesef ayaklar altına alınmak istenmektedir. Maaşlar ise zaten yerlerde sürünmektedir.

Emekliler: Geçtiğimiz günlerde, bir sokak röportajında haklı isyanını dile getirirken bir emekli vatandaşımızın söylediği şu sözler, eğer halen iktidar koltuğunda olup da utanma duyguları kalanlar varsa onlar için tokat niteliğindedir. ‘Emekli maaşım 9.500 TL, kiram 12.000 TL ve bize zam vermiyor. Onkoloji hastasıyım; benim iyi beslenmem lazım. Çantam boş.

Hastaneye gidiyorsun sıra alamıyorsun, sıra buluyorsun tedavin tam olmuyor. İsyan ediyorum, ne istiyor bizden?’ Yıllarca çalıştıktan sonra huzurlu bir zaman geçirecekleri emeklilik günlerinde içine düşürüldükleri bu durum içler açısıdır. Milyonlarca emekli vatandaşımız geçtiğimiz hafta bir umut, hükümet yetkililerinden gelecek maaşlarında iyileştirme haberini beklediler. Kendilerine söz verilen refah payını beklediler.

Ama AKP iktidarı onları bir kez daha hayal kırıklığına uğratarak kalan umutlarını da yıktı. AKP demek aldatmaca demektir, vatandaşa tuzak kurmak demektir. Emekliler için yıkım planı 2008 yılında başlamıştır. 2008 yılında sözde reform denilen değişimle emekli maaşı hesaplama sistemi değişti. Değişim yapılmasaydı bugün en düşük emekli maaşı 30 bin liranın üzerinde olacaktı.”

Paylaşın

Emekliye Ek Zam Toplantısı: Hangi Formüller Konuşulacak?

En düşük emekli maaşına yönelik düzenleme yapması beklenirken, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in de katılacağı toplantıda, emekliye ek zam konusu görüşülecek.

Emekli aylıklarına zam alamayan emekliler için birkaç formülün gündeme geleceği belirtiliyor. Taban maaş artışı ve refah payı gibi tedbirlerin uygulanabilmesi için yasal düzenleme gerekiyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) haziran ayı TÜFE verilerini açıklamasıyla birlikte altı aylık enflasyon oranı yüzde 24,73 olarak gerçekleşti. Milyonlarca SGK ve Bağ-Kur emeklisinin aylığına yüzde 24,73 oranında zam yapıldı. Ancak bu oran kök maaşlara uygulandı.

En düşük emekli maaşı olan 10 bin lira aylık alan yaklaşık 1,6 milyon emekli temmuzda sıfır zam ile karşı karşıya kaldı. Kök aylığı 7 bin 710 lira ve altında olanların maaşına zam yansımadı. Kök aylığı 7 bin 710 lira üzerinde olan emeklilerin ise maaşına kısmi zam yansıdı.

İşçi emekli aylıklarına ek zam yapılması konusunda bugün ya da yarın kritik bir zirve yapılması planlanıyor.

Emekli aylıklarına ek zam çalışması konusunda Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler, Ak Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş toplantı yapacak. Toplantının bu akşam ya da yarın yapılması bekleniyor.

AK Parti Başkanvekili Abdullah Güler, “Bugün veya yarın emekli maaşlarına düzenlemeyle ilgili toplantı yapacağız. Asgari ücretle ilgili ara zam çalışmamız yok. Böyle bir beklenti olmasın.” ifadelerini kullandı.

Konuyla ilgili daha önce AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin MYK toplantısı sonrasında soruları da yanıtladığı açıklamalarda emekli aylığına ilişkin bilgi vermiş, bu konuda bir çalışma yapıldığını aktarmıştı.

En düşük emekli aylığına ilişkin soru üzerine Çelik, “Üzerinde çalışılıyor. Çalışma devam ediyor. Henüz karar verilmiş değil. Şu zamana yetişir mi diye bir değerlendirme yapmamız söz konusu değil. OVP’nin korunması esas olmak üzere toplumumuzun her kesiminin yanında olmaya devam edeceğiz” dedi.

Hangi formüller konuşulacak?

Emekli aylıkları zamlanmaya emekliler için birkaç formülün gündeme geleceği belirtiliyor. Bunlardan birini kök aylıkların artırılması oluşturuyor. Burada yapılacak artışın alt aylık enflasyon olacağı ileri sürülüyor. Taban maaşın asgari ücret ile eşitlenmesi de gündeme getiriliyor.

İkinci bir seçenek olarak refah payı eklenmesi dile getiriliyor. SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin aylıklarına Ocak 2024 itibarıyla 6 aylık artış oranını yüzde 49,25’e yükseltilmişti. Üçüncü seçenek olarak olarak da kök aylıklarına seyyanen artış olarak öne çıkıyor.

Taban maaş artışı ve refah payı gibi tedbirlerin uygulanabilmesi için yasal düzenleme gerekiyor. Verilecek karardan sonra yasal düzenleme hemen Meclis’e sevk edilerek yürürlüğe sokuluyor ve o ay içinde farklar belli bir takvim çerçevesinde emeklilerin hesabına yatırılıyor.

Paylaşın

Özgür Özel, Beşar Esad İle Görüşecek

CHP Lideri Özgür Özel’in Suriye’yi ziyaret ederek Beşar Esad ile görüşeceği açıklandı. Özgür Özel, yaptığı bir açıklamada Erdoğan ile Esad arasında arabulucu olabileceğini ifade etmişti.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut, Halk TV’de Gözde Şeker’in sunduğu Yeni Bir Sabah isimli programda CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Suriye ziyaretine ilişkin ilk kez konuştu ve Özel’in Şam’a gideceğini söyledi. Bulut, Özel’in çözüm için ülkeye gideceğini söyledi.

Burhanettin Bulut, Şam yönetimi ile temasa geçtiklerini belirterek ziyarete ilişkin olumlu yanıt aldıklarını söyledi. Bulut şunları söyledi: “Görüşme niyetine ilişkin bu konuların çözümü, niyet ifadesi karşılık buldu. Bundan sonra sadece şartların olgunlaşması, nerede görüşme hangi tarih bunlar konuşulacak. Biz görüşme talebimizi ilettik Şam’dan da olumlu cevap geldi.”

Özgür Özel ne demişti?

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yaptığı bir açıklamada Erdoğan ile Esad arasında arabulucu olabileceğini ifade ederek, “Önce Esad Türkiye ile masaya oturmaya ikna edilmeli. Ben Esad’ı masaya oturmaya ikna edebilirim. Yeter ki Erdoğan’ın böyle bir niyeti olsun. Erdoğan’ın son açıklamasından da görüyoruz ki bizim burada attığımız adımlar Erdoğan’ı da cesaretlendiriyor. Bu mesele Türkiye’nin en yakıcı sorunu, sığınmacı sorununu bizim öncelikli meselemiz” sözlerini kullanmıştı.

“Arabuluculuk teklifi gelirse değerlendiririz”

Öte yandan gelişmelere ilişkin Evrensel’e konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı İlhan Uzgel, Suriye konusunda çok kritik bir dönemden geçildiğini belirterek, Esad yönetiminin görüşme taleplerine olumlu yanıt verdiklerini söyledi.

Uzgel, henüz bir tarih netleşmezken, olası bir görüşmenin CHP Genel Başkanı Özgür Özel başkanlığında bir heyetle gideceklerini kaydetti. Öte yandan Rusya’nın da Erdoğan ile Esad’ın görüşmesi sürecinde rol oynadığını anlatan Uzgel, Erdoğan yönetiminin zaten Rusya ve istihbarat örgütleri aracılığıyla temasta olduğunu hatırlattı.

Eğer Esad ile bir görüşme gerçekleşirse neleri gündeme getireceklerini sorduğumuzda Uzgel, şöyle yanıt verdi: “Öncelikle biz artık Türkiye’de birinci partiyiz. Seçim olsa iktidara gelmek üzereyiz. Bu nedenle dış politikanın en ciddi konusunda, Suriye rejiminin taleplerini birinci ağızdan dinlemek istiyoruz” dedi.

Suriye yönetimiyle bağlantıyla geçmelerinin Erdoğan ile Esad arasında bir arabuluculuk boyutunda mı olduğu sorusuna Uzgel, “Bize böyle bir talep gelmedi ama gelirse parti olarak değerlendiririz” dedi.

Suriye sorunundaki en önemli konunun sığınmacılar meselesi olduğunu ifade eden Uzgel, “Çünkü artık bir kırılma noktası olacak diye endişe ediyoruz. AKP hükümeti ise bu konuda hiçbir çözüm üretmiyor. Öte yandan bölgede ÖSO, İdlib ve PYD’nin varlığı konularının da görüşülmesi gerekiyor” diye belirtti.

Paylaşın