2023 Yılında Türkiye’de 219 Bin URL’ye Erişim Engeli Getirildi

2023 yılında kaç alan adı, haber, sosyal medya paylaşımı, sosyal medya hesabı vb. dijital materyalin erişime engellendiğini gösteren Free Web Turkey 2023 İnternet Sansürü raporu yayımlandı.

Free Web Turkey Proje Koordinatörü Ali Safa Korkut tarafından hazırlanan rapora göre, geçen yıl 197 bin 907’si alan adı, 14 bin 680’i haber, 5 bin 641’i sosyal medya paylaşımı, 743’ü sosyal medya hesabı ve 38’i de işletmelerin Google’da kayıtlı konumlarına yapılan yorumlar olmak üzere toplam 219 bin 59 URL için erişim engeli kararı verildi.

Bunların yanı sıra 33 Google arama motoru sonucu, 9 mobil uygulama, 5 Google Drive dosyası, 2 mail adresi ve 1 Google dokümanına da erişim engeli getirildi.

Bir yıllık izleme faaliyet sonucunda hazırlanan raporda engellenen dijital materyallere dair tüm istatistiklerin yanı sıra öne çıkan erişim engeli kararları, yanlışlıkla erişim engeli kararı verilen haberler, 6 Şubat depremleri esnasında sosyal medyaya uygulanan sansür, gazetecilerin tutuklanmasına gerekçe gösterilip de erişim engeli getirilen haberler ve AYM’nin erişim engeline olanak sağlayan yasalarla ilgili verdiği son kararlar da yer alıyor.

Engellenen haberlerin konularına göre dağılımına bakıldığında ilk sırada yolsuzluk ve usulsüzlük (5.881 haber) yer alırken onu kadın ve çocuklara karşı işlenen suçlar (2.256 haber) ile örgütsel suçlar (1.733 haber) izledi.

Yolsuzluk ve usulsüzlük konulu olup da erişim engeli getirilen 5 bin 881 haberde söz konusu suçu işlediği iddia edilen kişiler ise kamu görevlileri (3.192 haber), AKP’ye yakın kişi ve organizasyonlar (1.133 haber) ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesi (646 haber) olarak gösteriliyordu.

Kadın ve çocuklara karşı işlenen suçları konu edinen 2 bin 256 haber de ise faillerin kamu görevlileri (693 haber), iş insanları (244 haber), siyasi parti temsilcileri (219 haber), tarikat ve cemaatler (157 haber), kamu kurumları (125 haber), AKP’ye yakın kişi ve organizasyonlar (13 haber) ve şirketler (4 haber) olduğu öne sürülüyordu.

Genel itibarıyla engellenen 14 bin 680 haberin kimler hakkında olduğuna bakıldığında ise ilk beş kamu görevlileri (5.150 haber), sivil yurttaşlar (2.580 haber), AKP’ye yakın kişi ve organizasyonlar (2.575 haber), şirketler (1.151 haber ) ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesi (854 haber) şeklinde sıralandı.

Kamu görevlileriyle ilgili haberlerin konularında yolsuzluk ve usulsüzlük (3.192 haber) ile kadın ve çocuklara karşı işlenen suçlar (693 haber) öne çıktı. AKP’ye yakın kişi ve organizasyonlar hakkındaki haberlerin konuları arasında ise ilk sırada bin 133 haberle yine yolsuzluk ve usulsüzlük yer aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesiyle ilgili olup da engellenen 854 haberin 646’sında da yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları yer alıyordu.

Tarikatlar hakkındaki istismar ve yolsuzluk iddialı haberlere erişim engeli

Tarikat/cemaatlerin adının karıştığı 221 haber, 11 farklı kararla erişime engellenirken bu haberlerin konusu kadın ve çocuklara karşı işlenen suçlar (157 haber), yolsuzluk ve usulsüzlük (60 haber) ve din sömürüsü (4 haber) oldu.

Bu sayıya sosyal medya paylaşımlarını da dahil ettiğimizde ise 2023’te tarikat/cemaatlerin adının karıştığı toplam 301 URL’in erişime engellendiği tespit edildi. En çok haber engelleyen merci, 819 haberle İzmir 4. Sulh Ceza Hakimliği olurken ilk 10’da İstanbul’dan sekiz sulh ceza hakimliği yer aldı.

Engellenen haberlerin engellenme gerekçelerine bakıldığında ise ilk sırada 14 bin 332 haberin engellenmesine gerekçe gösterilmesi itibarıyla kişilik hakları ihlali yer aldı.

Bu haberlerin öznelerine bakıldığında ise ilk beş, 5 bin 150 haberle kamu görevlileri, 2 bin 580 haberle yurttaşlar, 2 bin 575 haberle AKP’ye yakın kişi ve organizasyonlar, bin 147 haberle şirketler ve 854 haberle Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesi şeklinde sıralandı.

2023’te 197 bin 907 URL ile en fazla erişim engeli, alan adlarına uygulandı. Bu sayıya 173 kararla ulaşılırken 2022’de olduğu gibi 2023’te de yandaş olmayan internet gazetelerine uygulanan erişim engelleri ön plana çıktı.

Zira geçen yıl haber sitelerine ait 30 alan adı, 29 farklı kararla erişime engellenirken bazı yayıncıların alan adları birden fazla kez engellendi.

Örneğin Kızıl Bayrak gazetesine ait beş, Etkin Haber Ajansı’na (ETHA) ait dört, Komün Dergi’ye ait üç, Gazete Patika’ya ait üç, Özgür Gelecek’e ait üç, Deutsche Welle (DW) Türkçe’ye ait iki ve Yeni Demokrasi Gazetesi’ne ait iki farklı alan adı mahkeme kararları sonucunda erişime engellendi.

Voice of America (VOA) Türkçe, Alınteri, Yeni Demokrat Gençlik, Yeni Yaşam ve Avrupa Demokrat gazeteleri ile 100Süzler platformuna da bir kez erişim engeli getirildi. Jinnews ise Türk Telekom tarafından kendi müşterilerine engellenirken Sözcü Gazetesi’nin sozcu.com.tr şeklindeki alan adı da 14 Mayıs’ta Milli Eğitim Bakanlığı tarafından devlet okullarında erişime engellendi.

Bu gazetelerin 24’ü milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması gerekçesiyle engellenirken VOA ve DW’ye ait üç alan adı RTÜK’ün talebi üzerine, lisanssız yayım yaptığı gerekçesiyle engellendi.

Alan adı kategorisinde en çok URL engelleyen mercilerin dağılımına bakıldığında ilk 10’da hiçbir sulh ceza hakimliği yer alamazken il jandarma komutanlıkları listeyi domine etti.

Birinci sırada, engellediği 160.274 alan adı ile Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü yer alırken onu sırasıyla Ankara, Gaziantep, Denizli ve Aydın il jandarma komutanlıkları takip etti.

İl jandarma komutanlıkları ve Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından engellenen tüm alan adları, 5651 sayılı kanunun 8’inci maddesinde belirtilen “yasa dışı bahis, dolandırıcılık, müstehcen görüntüler, borsa manipülasyonu, terör örgütü propagandası, terörün finansmanına katkı” vb. suçları işleyerek çıkar elde etmeyi amaçladıkları iddiasıyla engellendi.

2023 yılında erişim engeli getirilen sosyal medya paylaşımı sayısı ise 5 bin 641 oldu. Bu sayıya 135 farklı mahkeme kararıyla ulaşılırken erişim engeli getirilen paylaşımlar konularına göre ele alındığında ilk sırada 2 bin 948 paylaşımla yolsuzluk ve usulsüzlük yer aldı.Bu, 2023’te erişim engeli getirilen sosyal medya paylaşımların yarısından fazlasına tekabül ediyor.

Yolsuzluk ve usulsüzlük konulu sosyal medya paylaşımlarının ardından ise kadın ve çocuklara karşı işlenen suçlarla ilgili sosyal medya paylaşımları geldi. 2023’te bu konudaki bin 607 haber, 35 farklı kararla erişime engellendi.

AKP’ye yakın kişi ve organizasyonlar burada da zirvede

AKP’ye yakın kişi ve organizasyonlar, erişim engeli getirilen 5 bin 641 sosyal medya paylaşımının 2 bin 91’inin öznesi olurken bu sayıya 20 farklı kararla ulaşıldı. Bu paylaşımların konuları incelendiğinde de ilk sırada yolsuzluk ve usulsüzlük yer aldı. 2023’te öznesinin AKP’ye yakın kişi ve organizasyonlar olduğu yolsuzluk ve usulsüzlük konulu bin 672 sosyal medya paylaşımına erişim engellendi.

Rüşvet karşılığı erişim engeli kararı verdiği suçlamasıyla soruşturma geçiren ve görevden alınan Sidar Demiroğlu’nun hakimlik yaptığı İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliği, en çok sosyal medya paylaşımı engelleyen merci oldu.

Bin 796 sosyal medya paylaşımı için erişim engeli emri veren hakimlik, bu sayıya 21 kararla ulaşırken bunların 20’sinde Demiroğlu’nun imzası yer aldı. 2023’te erişim engeli getirilen sosyal medya hesabı sayısı ise 743 oldu. Erişim engeli getirilen sosyal medya hesaplarının ele aldıkları konular ise şöyle:

2023 yılında, alan adları, haberler, sosyal medya paylaşımları ve sosyal medya hesaplarının yanı sıra işletmelerin Google’da kayıtlı olan ve konum bilgilerinin de yer aldığı profillerine yapılan yorumlara dahi erişim engeli getirildi.

Erişime engellenen 38 yorumun tamamı, söz konusu gerçek ve/veya tüzel kişiler hakkındaki şikayetlerden, olumsuz tecrübelerden oluştu. 2023’te mail adresleri hakkında da erişim engeli kararları verildi. Mail adreslerinin erişime engellenmesi teknik olarak mümkün değil ancak erişim engeli taleplerini değerlendiren hakimler mail adresleri için erişim engeli emri verdi

Paylaşın

“İYİ Parti Ve Gelecek Partili Yedi Milletvekili AK Parti’ye Katılacak” İddiası

İYİ Partili dört, Gelecek Partili üç olmak üzere yedi milletvekilinin AK Parti’ye katılacağı öne sürüldü. AK Parti’ye geçen milletvekillerinin parti ile yürütülen görüşmelerin etkili olduğunu iddia edildi.

tv100 sunucusu Cansu Canan Özgen, İYİ Parti ve Gelecek Partisi’nden 7 milletvekilinin AK Parti’ye katılacağını söyledi. Özgen kulis bilgisinde, İYİ Partili isimlerin kararlarında Meral Akşener’in etkisinin olduğunu iddia etti.

İşte Özgen’in o kulisi: “Önümüzdeki hafta bir milletvekili transfer dalgası görülecek gibi duruyor. Özellikle İYİ Parti’den istifa eden milletvekillerinin AK Parti‘ye geçeceği bilgisi var. Halihazırda Ahmet Ersagun Yücel’in isminin güçlü bir şekilde geçtiği ve konuşulduğu söylenmekte.

İYİ Parti İstanbul milletvekili kendisi şu anda. Bu arada İYİ Parti’nin milletvekillerinin istifa kararını vermelerinde İYİ Parti eski lideri Akşener‘in etkisinin olduğu konuşuluyor. Yine aldığımız bilgilere göre Müsavat Dervişoğlu‘nun politikalarındaki görüş ayrılıkları nedeniyle bu kararı verdikleri… Özellikle Ersagun için bu yönde.”

Özgen, AK Parti’ye geçen milletvekillerinin parti ile yürütülen görüşmelerin etkili olduğunu söyledi. Özgen’in açıklamasına göre muhalefet partilerinden AK Parti’ye transfer olacak isimler şu şekilde:

İyi Parti: Ahmet Ersagun Yücel, Seyithan İzsiz, Bilal Bilici, Salim Ensarioğlu.

Gelecek Partisi: Selim Temurci, İsa Mesih Şahin, Nedim Yamalı.

Paylaşın

Erdoğan’dan “Suriye” Açıklaması: Yakın Zamanda Somut Adımları Atarız

Erdoğan, Suriye ile ilişkilerin düzelmesine ilişkin, “Dışişleri Bakanım da şu anda muhataplarıyla görüşmek suretiyle işin bütün yol haritasını belirleyecekler. Ona göre de inşallah adımı atacağız. Biz Suriye’de adil bir barışın mümkün olduğunu düşünüyoruz” dedi ve ekledi:

“Suriye’nin toprak bütünlüğünün bizim de çıkarımıza olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Suriye’de inşa edilecek hakkaniyetli bir barış, en çok bize fayda sağlayacak. Bu inşa sürecinin en önemli adımı da Suriye ile yeni bir dönem başlatmaktan geçtiğini söylüyoruz. Şu ana kadar bu süreç olumlu istikamette gelişti. Temenni ediyorum ki yakın bir zamanda somut adımları da atarız.”

Erdoğan, konuya ilişkin yaptığı açıklamanın devamında, “ABD ve İran’ın da bu müspet gelişmelerden memnuniyet duyması ve çekilen onca acının son bulması için süreci desteklemesi gerekir. Biz komşumuzdaki yangını söndürmek için yıllardır çaba sarf ediyoruz. Suriye’nin bir ve bütün olarak yeni bir gelecek inşa etmesi için oluşacak iklimden kimsenin rahatsızlık duymaması temel beklentimizdir. Bu süreci terör örgütleri zehirlemek için elinden geleni yapacaklardır. Provokasyonlar tertipleyip oyunlar kuracaklardır. Tüm bunların farkındayız ve hazırlıklıyız. Biz Suriye’de barış istiyoruz ve barışın yanında olan herkesi de bu tarihi çağrımıza desteğe bekliyoruz” ifadelerini kullandı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı) Liderler Zirvesi sonrası ABD dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan soruları almadan önce NATO Zirvesi’ne ilişkin şunları söyledi.

“İcra ettiğimiz bu zirve ittifakın birlik ve insicamının sergilenmesi noktasında faydalı oldu. Zirve kapsamında hangi konuları görüştüğümüzü, hangi kararları aldığımızı basın toplantımızda da etraflıca sizlerle paylaştım. Bunlara ilave olarak burada birkaç hususa ayrıca değinmek isterim. Terör konusunda ödediğimiz bedelleri tüm dünya biliyor. Müttefiklerimizden teröre karşı verdiğimiz mücadelede samimi dayanışma beklediğimizi burada bir kez daha vurguladım. Ayrıca savunma sanayi ticaretinin önündeki kısıtlamaların süratle kaldırılması gerektiğini ifade ettim.

Bildiğiniz gibi NATO’nun Vilnius Zirvesi’nde bütün müttefikler bu yönde taahhüt vermişlerdi. Aradan geçen sürede taahhütleri doğrultusunda gerekli adımları atan müttefiklerimiz de çoğunluktaydı. Ancak bazı NATO üyeleri verdikleri sözlere rağmen, menfi tutumlarını değiştirmedi. Bu duruma hem ilk oturumda hem de zirve esnasında gerçekleştirdiğim ikili görüşmelerde özellikle temas ederek, görüştüğüm liderlere bunları anlattım. ‘NATO müttefikleri arasında artık kısıtlamaları konuşmak istemiyoruz’ dedim.

Ukrayna-Rusya savaşında ilk günden bu yana sürdürdüğümüz dengeli tavrımız zaten bütün liderlerce malum. Ukrayna gibi Rusya Federasyonu da bizim komşumuzdur. Güçlü bağlarımızın olduğu bir ülkedir. Her iki ülkeyle de çok boyutlu ilişkilerimiz mevcuttur. Savaşa rağmen bunların korunmasına da önem veriyoruz. Daha fazla kan dökülmeden diplomasiye dönülmesi ve müzakere zemini hazırlanması gerektiğine dikkat çektim. Bu doğrultuda İstanbul sürecini devam ettirmeye hazır olduğumuzu vurguladım.

Bildiğiniz gibi Hollanda eski Başbakanı Mark Rutte, NATO’nun yeni Genel Sekreteri olarak tayin edildi. Adaylık sürecinde ülkemizi ziyaret eden Rutte’ye hassasiyetlerimizi ve beklentimizi ifade etmiştim. Kendisinin bu istikamette hareket edeceğine inanıyorum. 1 Ekim’de görevi devredecek olan değerli dostum Genel Sekreter Jens Stoltenberg’le de tabiatıyla bir araya geldik. Son 10 yılda yaptığı özverili çalışmalar ve ülkemizle geliştirdiği yakın iş birliği nedeniyle teşekkürlerimizi ilettim. Zirve vesilesiyle birçok devlet ve hükümet başkanıyla ikili görüşmeler gerçekleştirdim. Ziyaretimizin ve temaslarımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum.”

NATO’nun 75. yılı idrak edildi, dünyanın mevcut durumunda NATO’nun, iddialarına nispetle işlevini nasıl değerlendiriyorsunuz? NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg “savunma sanayii dahilinde yeni imkan ve yeteneklerin değerlendirilmesi” yönünde ikazlarda bulundu, siz de İstanbul’dan hareket ederken aynı şeyi söylediniz. Stoltenberg’in bahsettiği bu savunma kime karşı, neye karşı?

Dünya süratle bir değişim yaşıyor. Bu hızlı değişim içerisinde güçler özellikle büyük rol oynuyor. Güçlü olanların cirit attığı bir dünya düzeni ile karşı karşıyayız. Mesela Rusya, Çin ile dayanışma içinde. Bu durum Batı’yı ciddi manada rahatsız ediyor. Batı, Ukrayna’ya gerek parasal, gerekse ayni noktada bütün imkanlarıyla, silah, mühimmat dahil her türlü desteği veriyor. Bütün bu desteklere rağmen şu anda Ukrayna’da bekledikleri neticeyi henüz alabilmiş değiller. Bu noktada en büyük güvenceleri NATO’nun varlığı. NATO büyük bir güç ve onları biraz rahatlatıyor. Bu Batılı ülkelerin başında Amerika Birleşik Devletleri geliyor.

Amerika’nın yanında Almanya, Fransa, İngiltere gibi Batı ülkeleri yer alıyor. Böylece bu güç takviye oluyor. Bu takviyeye rağmen büyük güç rekabetinde arzu ettikleri neticeyi elde edemeyişleri bu ülkeleri ister istemez belli bir noktaya taşıyor. Burada Türkiye olarak bizim konumumuz ise farklı. Biz, hem Rusya hem Ukrayna ile iletişim halindeyiz. Bunu yaparken de mümkün olduğunca adilane yaklaşmanın gayreti içerisindeyiz. Bu durum zaman zaman Rusya’yı da Ukrayna’yı da rahatsız edebiliyor. Ama biz diyoruz ki, “Her ikiniz hem bize komşusunuz, geçmişten bu yana aramızda ciddi münasebetlerimiz var. Örneğin Karadeniz Tahıl Koridoru’nda adil bir adım attık.

Rusya’nın da Ukrayna’nın da taleplerini karşıladık. ‘Batı’ya bu tahıl koridorundan aldıklarınızdan verin ama bunun yanında Afrika’ya da verin, Türkiye olarak siz de alın’ dediler. Biz de bunu elimizden geldiğince yapmaya çalıştık. Şimdi diyoruz ki; tahıl koridorunu biz yeniden açalım. Şimdi bunun görüşmelerini hem Rusya hem Ukrayna’yla yapıyoruz. Henüz bu konuda bir netice alamadık. Rusya Devlet Başkanı Sayın Putin’le son görüşmem bunun üzerindeydi. NATO Zirvesinde Ukrayna Devlet Başkanı Sayın Zelenski ile yine bu konuları görüştük. Ukrayna tarafıyla da tahıl koridorunu çalıştırmak istiyoruz. Temenni ederim ki bu koridoru yeniden işletmeye başlarız.

NATO içerisinde nevi şahsına münhasır bir yerimiz var. Peki NATO ile kurduğumuz münasebet ne kadar adil ve dengeli sizce? Fayda – maliyet analizi yaptığınızda, NATO’ya verdiklerimiz ve aldıklarımızı mukayese ettiğinizde bir mütekabiliyet mevzubahis mi?

Bir fayda-maliyet analizinde Türkiye olarak biz mütekabiliyet ilkesine aykırı bir konuma düşmedik. Sadece terörle mücadelede NATO’yu duruma müdahale etme noktasında henüz netice alabilmiş değiliz. Bundan rahatsız olduğumuzu da Sayın Stoltenberg’e de defalarca ifade ettim. Bir NATO ülkesi olarak Batı’ya bu rahatsızlığımızı hep anlattık. Birinci derecede Almanya, Fransa, İngiltere, malum terörün belli ölçüde destek alanı buldukları yerler. Özellikle Almanya’ya bunları etraflıca anlattık. Mesela terörle mücadelede ülkemizin, dolayısıyla NATO’nun sınırlarının korunması ve tehditlerin bertaraf edilmesi noktasında çoğu zaman yalnız bırakıldık. Bununla da kalınmadı, NATO’nun sınırlarını tehdit eden teröristlere bu tehditlerini güçlendirici yardımlar yapıldı, destekler verildi.

Bunlar çok olumlu bir tablo olarak karşımıza çıkmıyor. Diğer taraftan Almanya’yla bizim şu anda Akkuyu Nükleer Santrali için gelmesi gereken türbinlerin Alman gümrüğünde bekliyor olması gibi bir sıkıntımız var. Bu, bizi ciddi manada rahatsız etmiştir. Bunu Almanya Başbakanı Olaf Scholz’a ikili görüşmemde tekrar hatırlattım. Gerek Eurofighter Typhoon uçak alım talebimizin karşılanmaması, gerek türbin konusu, gerekse bizim firkateynlerimizde kullanılan bazı makinelerin alınması hususunda ortaya çıkan sıkıntıları aşmamız gerekiyor. Gelişmeleri takip edeceğiz.

NATO Genel Sekreter Yardımcılığı konusu da gündemde. 2010-2013 yılları arası bildiğim kadarıyla Türkiye’den Hüseyin Diriöz Genel Sekreter Yardımcılığı yapmıştı, 2016-2020 arasında da Tacan İldem aynı görevi yaptı. Yeni NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ile görüşmede Türkiye’ye bir Genel Sekreter Yardımcılığı verilmesi talebiniz oldu diye biliyoruz. Bakışı nasıl, bu gerçekleşecek mi, gerçekleşirse belirlenmiş bir isim var mı?

NATO Zirvesi sonrası düzenlediğim basın toplantısında da açık bir şekilde ifade ettim. Bunun kararına ne ben veriyorum ne Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan veriyor. Bu konudaki talebimizi kendilerine ilettik. Sayın Rutte devir teslimden önce Türkiye’ye geleceğini söylemişti. Bu ziyaret gerçekleşirse orada tekrar bu konuları kendisiyle görüşeceğiz. Biz NATO’nun en önemli ülkelerinden biriyiz.

İttifakın bir arada olması ve etkinliğini muhafaza etmesi için çok değerli katkılar sunuyoruz. Genel Sekreterlik yapılanmasında Türkiye’nin de böylesi bir makamda temsil edilmesi olağandır. Nitekim Sayın Rutte de böylesi bir makamın Türkiye’ye yakışacağını ifade etmişti. Biz ülkemizden bir ismin Genel Sekreter Yardımcısı olarak görevlendirilmesini sadece ülkemizin o makamda temsil edilmesi için değil, bu nazik dönemlerde NATO’ya büyük katkı sağlayacağını düşündüğümüz için de istiyoruz.

Basın toplantısında da değindiniz ama biz F-35 meselesinin nasıl çözüleceğini merak ediyoruz. Programa geri dönüş mü söz konusu ya da F-16’yla ilgili bir mahsuplaşma mı olacak?

Bizim burada önceliğimiz F-16 talebimizin karşılanması. Alt kümelerde farklı durumlar olabiliyor ama biz oradaki parasal ilişkileri pek gündeme almak istemiyoruz. Çünkü biz F-35 üzerinden zaten ödememizi yaptık. Hatta 5 tane F-35 hangara da alınmıştı ama ne yazık ki olay farklı gelişti ve daha sonra ABD, bizim F16’larımızı da vermeme noktasına dahi gelmişti. Son görüşmede ABD Başkanı Biden “3-4 hafta içerisinde F-16 sorununu çözeceğim” dedi. Bizim için bu noktada önemli olan F-16 konusudur. Bu uçakların ve parçalarının bize gelmesi halinde zaten bizim şu anda teknik kadrolarımız yeterlidir. Bu alanda bütün atölyelerimiz F-16 modernizasyonu konusunda çok çok başarılı. Bu süreci gerek biz, gerek ilgili bakanlarımız ve kurumlarımız yakından takip ediyor ve kısa sürede netice alabilmek için de çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

NATO Zirvesi öncesinde Şanghay İşbirliği Örgütü Devlet Başkanları Zirvesi’ndeydiniz. Türkiye’nin üye olma talebini de ifade ettiniz. Batı basınına baktığımızda da NATO üyesi ülkelerin liderleri arasında “Putin ile görüşebilen, tek lider” olarak sizi tanımladılar ve yorumladılar. Dolayısıyla Türkiye tam bir denge merkezinde görülüyor. Biraz önce de Tahıl Koridoru’yla ilgili yeni çalışmaları, Rusya-Ukrayna meselesindeki son durumu ifade ettiniz. Türkiye bu açıdan uluslararası politika bakımından da önümüzdeki bu netameli süreç bakımından da nasıl bir denge politikası yürütüyor?

Gerek Rusya, gerek Çin, hatta Belarus’la kırmadan, dökmeden münasebetlerimizi devam ettiriyoruz. Şanghay İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nde Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile çok samimi bir havada görüştük. Rusya Devlet Başkanı Sayın Putin’le de, Belarus Devlet Başkanı Sayın Lukaşenko ile de güzel görüşmelerimiz oldu. Bütün bu temasların bana göre getirisi er veya geç olacak. Bunu göreceğiz. Bu arada bakan arkadaşlarımızın da görüşmeleri gerçekleşti. Partimizin üst düzey yönetimi Çin’deydi. Çin’de iktidar partisiyle üst düzey çok verimli görüşmeler yaptılar.

Bu görüşmelerle ilgili arkadaşlarım bana  brifing verdiklerinde ‘kendilerine çok üst düzey muamelesi yaptıkları’ aktardılar. Bu denli güzel ve başarılı bir ziyareti arkadaşlarımız gerçekleştirdi. Arkasından da biz Sayın Şi Cinping ile Astana’da bir araya geldik. Onunla bu şekilde görüşmelerimizi yaptık. Kendisi bizi yeniden Çin’e davet etti. Ben de kendisini ülkemize davet ettim. ‘Önümüzdeki yıl iade-i ziyaretimi yapayım’ dedi. Bu şekilde de aramızdaki gerek siyasi, gerek ticari bütün bunları görüşme fırsatını da yakaladık. Şimdi büyük ihtimalle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısından sonra bizim bir Çin ziyaretimiz olabilir. Ama 2025’te de inanıyorum ki Sayın Şi Cinping, bize iade-i ziyaretini yapacaktır.

“Süreç olumlu istikamette gelişti”

Suriye ile ilişkilerin düzelmesine dair “Beşşar Esed’e davetimizi yapacağımızı belirtiyoruz” dediniz. NATO Zirvesi sonrası düzenlediğiniz basın toplantısında da “daveti yaptık cevap bekliyoruz” şeklinde bir yaklaşımınız oldu. Bu davetin Ankara, İstanbul gibi bir yerde mi, yoksa sınır hattında bir bölgede mi gerçekleşmesi öngörülüyor? Rusya’nın bu yakınlaşmaya nasıl baktığını biliyoruz ama ABD ve İran cephesiyle ilgili bir tavır, bir tepki söz konusu mu?

Görevi Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a verdim. Dışişleri Bakanım da şu anda muhataplarıyla görüşmek suretiyle işin bütün yol haritasını belirleyecekler. Ona göre de inşallah adımı atacağız. Biz Suriye’de adil bir barışın mümkün olduğunu düşünüyoruz. Suriye’nin toprak bütünlüğünün bizim de çıkarımıza olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Suriye’de inşa edilecek hakkaniyetli bir barış, en çok bize fayda sağlayacak. Bu inşa sürecinin en önemli adımı da Suriye ile yeni bir dönem başlatmaktan geçtiğini söylüyoruz. Şu ana kadar bu süreç olumlu istikamette gelişti. Temenni ediyorum ki yakın bir zamanda somut adımları da atarız.

ABD ve İran’ın da bu müspet gelişmelerden memnuniyet duyması ve çekilen onca acının son bulması için süreci desteklemesi gerekir. Biz komşumuzdaki yangını söndürmek için yıllardır çaba sarf ediyoruz. Suriye’nin bir ve bütün olarak yeni bir gelecek inşa etmesi için oluşacak iklimden kimsenin rahatsızlık duymaması temel beklentimizdir. Bu süreci terör örgütleri zehirlemek için elinden geleni yapacaklardır. Provokasyonlar tertipleyip oyunlar kuracaklardır. Tüm bunların farkındayız ve hazırlıklıyız. Biz Suriye’de barış istiyoruz ve barışın yanında olan herkesi de bu tarihi çağrımıza desteğe bekliyoruz.

Irak’ta PKK terör örgütüne yönelik operasyonlarda terör örgütü üyelerinin köyleri, kasabaları, bazı yerleşim yerlerini ateşe vererek güneye çekildiklerine dair haberler geliyor. Kundaklama eylemleri yaptıkları ortaya çıktı. Bu saldırılarda da Bafel Talabani’ye yakın isimlerin de olduğu, onlara ait Peşmergeler’den isimlerin de olduğu haberleri çıktı. Bu konuda Erbil yönetimi tarafından açıklamalar da yapıldı. Milli Savunma Bakanlığımızın da son günlerde “kilit kapanıyor” paylaşımları oldu. Sahadaki son durumu nasıl değerlendiriyorsunuz. Bizimle paylaşacağınız notlar var mıdır?

Irak ziyaretimizden sonra Irak yönetiminde ilk defa PKK ile mücadele konusunda sahada çok somut adımlar atıldığını gördük. PKK’nın faaliyetlerinin Irak’ta yasaklandığına dair açıklamayı Milli Güvenlik Kurulu’ndan geçirdiler. Şimdi bunun sahadaki yansımalarını görüyoruz. O ziyaretten sonra güvenlik güçlerimiz ile Erbil yönetiminin iş birliği memnuniyet verici. Irak’ta hem Savunma Bakanlığı’yla hem de istihbarat örgütleriyle de iyi bir ilişkimiz var. Irak’taki kundaklama ve yangın faaliyetlerinin PKK tarafından yapıldığını, Irak İçişleri Bakanlığı resmi olarak açıkladı. Bunun üzerine de Erbil yönetimi bunu teyit edici açıklamalar yaptı. Bunlar yakın dönemde PKK ile mücadelede ilk kez ortaya çıkan gelişmeler. Dolayısıyla bu durum bizim açımızdan yeterli değil ama memnuniyet verici. Sonuçta ilerleyen bir süreç var. Irak’ta Süleymaniye yönetimi ile Erbil yönetimi arasındaki gerilim de devam ediyor. Erbil’e gittiğimizde de söyledik; Süleymaniye yönetimi PKK ile aralarına mesafe koymadıkça bizim Süleymaniye’ye karşı tavrımızda bir değişiklik olmayacak. Hava sahasına yönelik ambargo devam edecek. Biz onlara her vesileyle, “Süleymaniye tarafında bazı adımları atarsanız pozisyonumuzu değerlendiririz” dedik. Top şu anda onların sahasında.

Amerika Birleşik Devletleri’yle bir türlü istenilen düzeyde ilişki yürütemiyoruz. Özellikle PKK, PYD ve FETÖ’ye olan yaklaşımlarından dolayı güvenilmez bir müttefiklik ilişkisi yürütmeye çalışıyoruz. Malum ABD’de yaklaşan bir seçim var kasım ayında. Washington PKK, PYD’ye verdiği desteğin kılıfı olarak  DEAŞ’la mücadeleyi ortaya koyuyor. Diğer yandan FETÖ’ye de kol kanat geriyorlar. Buna bir bahane bile uydurmuyorlar. Bu noktada ABD, Türkiye’yi kaybetmek pahasına sizce neyin hesabını yapıyor olabilir?

Bu konuları NATO Zirvesi’nde Sayın Biden ile konuşamadık. FETÖ’yle şöyle hesap var, böyle hesap var, bu konulara girmedik. Şu anda zaten FETÖ ortada yok. Ne olduğu belli değil. Bir de üç buçuk ay sonra ABD’de bir seçim var. Bizim ajandamızda da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu var. Genel Kurul’da da dünya ne konuşuyor? Bunları göreceğiz. Biz de orada mesajlarımızı tekrar vereceğiz. İnşallah bu mesajlarla birlikte Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndan hayırlı neticeleri elde ederiz diye düşünüyorum.

Terör örgütleri ile Türkiye gibi bir müttefiki terazinin iki kefesine koyma düşüncesi bile baştan sakat bir yaklaşımdır. FETÖ, PKK gibi kuklalara desteğin, onları öyle ya da böyle kullanmanın bir bahanesi olamaz. FETÖ de PKK da komşunun tarlasına zarar vermek için ekilen zararlı otlara benzer. Komşunuz onlarla mücadelenin bir yolunu muhakkak bulur, tarlasından o zararlı otları temizler, ama o tohumlar bir şekilde sizin arazinize de sıçrar ve emin olun size de zarar verir. Yıllardır terörün bumerang özelliğini vurguluyorum. Çeşitli vesilelerle haklılığımız zaman içerisinde ortaya çıktı.

Siz ABD Başkanı Biden’ın kendisine yönelik “çekil” baskısına karşı direneceğini düşünüyor musunuz? Direnir mi? Direnmeli mi? Bugün basın toplantısında cevap verdiniz ama Donald Trump’ı mı, Joe Biden’ı mı istersiniz?

Ortada bir gerçek var, o da şu; her şeyden önce Biden zaten “çekilmiyorum” dedi. Amerikan medyası şu anda kimi nereye getirecekler bunları bile açıklamaya başladı. Her iki isim de ABD halkından ikinci dönem için destek talep ediyor. Amerikan halkı iki ismin de başkanlık dönemlerinde yaptıkları ya da yapamadıkları işleri tartıp bir karar verecek. Bu kararı bekleyip göreceğiz.

Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un kararıyla gidilen erken genel seçimlerde, sandıktan birinci çıkan solcu Yeni Halk Cephesi ittifakının başlıca seçim vaatleri arasında Filistin devletinin tanınması yer alıyor. Eğer başarılı olurlar ise Filistin’e yönelik tutumları diğer Avrupa ülkeleri için de örnek teşkil eder mi? Bu konudaki yorumunuz nedir?

Cumhurbaşkanı olarak şu anda kim hükümeti kiminle kuracak bunun kararını Fransa Cumhurbaşkanı Macron verecek. Şu anda koalisyon güçleri hangileriyse bunların hepsi de parlamentoda gereken çalışmaları yapacaklar ve bu konuda da nihai söz Macron’a ait. Diğer yandan tarihin doğru tarafında durmak isteyenlerin yapması gereken, Filistin’i devlet olarak tanımaktır. Hakkaniyetli, adaletli yaklaşım bunu gerektirir.

Avrupa’da zaten Filistin’in haklılığının ve Filistin Devleti’nin tanınması sürecinin fitili ateşlenmiştir. En son İspanya’nın, Norveç’in, İrlanda’nın, Slovenya’nın aldıkları isabetli kararlar o kapıyı aralamıştır. Fransa’nın böylesi bir karar alması bizi memnun eder. Filistin’i tanıma kararı dünya barışına, huzura katkı sağlar. Bugün itibariyle Filistin’i devlet olarak tanımayan bütün ülkeler, vakit geçirmeden bu doğru kararı almalıdır. Hem bölgesel hem küresel barışın yolu, 1967 sınırlarında iki devletli çözümden geçmektedir.

İran’da Cumhurbaşkanı değişti, Ermenistan’da Paşinyan barıştan yana cümleler kuruyor. Türkiye – Azerbaycan perspektifi Kafkaslar’da barışı getirmek üzerine… Bu bağlamda Ermenistan-Azerbaycan barış anlaşması ve İran’ın Zengezur Koridoru’na bakışı konusunda neler söylersiniz? Ermenistan ile Azerbaycan barış anlaşması imzaladığı zaman o bölge tamamen barış iklimi olacak ve belki Ermenistan-Türkiye sınırının açılabileceğini işaret etmiştiniz. Bu da düşünülebilir mi?

Niye düşünülmesin. Yani biz bu konuda zaten Paşinyan’a her şeyi söyledik. Artık bütün yelkenleri barışa açmamız lazım. Azerbaycan ile Ermenistan arasında kalıcı barış yakında sağlanır diye umut ediyoruz. Bu barışı Türkiye olarak yürekten destekliyoruz. Zengezur Koridoru’nun açılması da bu barış anlaşmasını taçlandıracak ve tamamlayacak adımdır. Azerbaycan’ın da Ermenistan’ın da Türkiye’nin de bölgedeki diğer ülkelerin de refah ve huzuruna bu adımlar olumlu katkı sağlar. Bu kadar olumlu yönü bulunan kararların geciktirilmeden alınması ve gereğinin yapılmasını arzu ederiz.

Bölgeden olumlu sinyaller geliyor, bunların müjdeli haberlere dönüşmesini temenni ediyoruz. Diğer ülkelerin de barış sürecine katkı sağlamak noktasında benzer bir yaklaşım ortaya koymaları kalıcı barışın bir an önce tesisi için önemlidir. İran Cumhurbaşkanıyla yaptığımız görüşmede Zengezur Koridoru konusunu konuşmadık. Biz sadece bu seçimi nasıl kazandığı konusunda değerlendirmeler yaptık. Türkiye-İran münasebetlerini çok daha farklı bir noktaya taşıyalım istiyoruz. Zengezur Koridoru özellikle Azerbaycan, Ermenistan ve İran herkesin çıkarına olacak stratejik koridordur ve bu koridor devreye girdiği anda İran da rahatlayacak, Azerbaycan da rahatlayacak. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev için o koridor çok önemli. İnşallah oradaki raylı sistem devreye girdiği anda burada Azerbaycan çok çok rahatlayacak.

3. Dünya Savaşı riski hiç olmadığı kadar sık belirtilmeye başlandı. Siz son 2 büyük uluslararası zirveye katıldığınız. Şangay Zirvesi, sonrasında NATO Zirvesi. Bu iki zirvenin sonunda bu riskin yüksek olduğunu görüyor musunuz? Böyle bir kaygınız var mı? Eğer varsa bunu engellemek için hangi somut adımlar atılması gerekir?

Doğrusu ben görmüyorum, görmek de istemiyorum. Dünyayı bundan önce savaşa sürükleyen gerekçeleri ve alınmayan önlemleri düşündüğümüzde bugün o hatalara düşmemeye özen göstermenin gerektiği ortadadır. Savaştan çok barışı söylemeli, barışı konuşmalıyız. Attığımız her adımı gerilim değil barış için atmalı, planlarımızı barışı sağlamak ve kalıcı hale getirmek üzere yapmalıyız. Bütün ülkelerin gerilim değil, barış ve huzur iklimini inşa edecek çabaları hayata geçirmesi gerekiyor.

Paylaşın

İstanbullular Ekonominin Daha Da Kötüleşeceğini Düşünüyor!

İPA’nın raporuna göre; İstanbul’da yaşayanların yüzde 18,1’i Türkiye ekonomisinin iyileşeceğini belirtirken yüzde 37,3’ü değişmeyeceğini, yüzde 44,6’sı kötüleşeceğini belirtti.

Haber Merkezi / Rapora göre; İstanbul’da yaşayanların yüzde 19,5’i kendi ekonomisinin iyileşeceğini belirtirken yüzde 48,7’si değişmeyeceğini, yüzde 31,8’i kötüleşeceğini ifade etti.

İstanbul Planlama Ajansı (İPA), İstanbullunun gündemini içeren “İstanbul Barometresi Haziran 2024” araştırmasını yayınladı.

Rapora göre; Haziran ayında İstanbul’da yaşayanların ev içi gündemi ekonomik sorunlar ve tatil planları oldu. Araştırmaya katılan katılımcıların yüzde 53,8’i ekonomik sorunların, yüzde 5,7’si tatil planlarının ev içerisinde konuşulduğunu belirtti.

Katılımcıların yüzde 69,2’si kiralara her ay uygulanması düşünülen yüzde 20 kira vergisi tartışmalarını desteklemediğini belirtti. Vergi tasarı tartışmaları kapsamında kira ödemelerinde kira bedelinin yüzde 20’sinin her ay vergilendirileceği ve geri kalan tutarın ev sahibinin eline geçeceği uygulama tasarısı tartışmaları katılımcıların yüzde 69,2’si tarafından desteklenmedi.

Katılımcıların yüzde 89,6’sı uygulamanın olumsuz sonuçlar doğuracağını düşündüğünü belirtti. Uygulandığı takdirde katılımcıların yüzde 42,2’si kira bedellerinin artacağını, yüzde 17,5’i ekonomik sorunlara yol açacağını, yüzde 12,1’i kiracı ve ev sahibi arasında sorun oluşturacağını düşündüğünü belirtti.

Kiracıların yüzde 48’i ev sahiplerinin ise yüzde 37’si kira bedellerinin artacağını belirtti. Kiracıların yüzde 92,9’u, ev sahiplerinin ise yüzde 86,5’i uygulamanın olumsuz sonuçlar doğuracağını belirtti. Aynı zamanda katılımcıların yüzde 38,9’u tasarının uygulanması halinde ek verginin tamamının kiracıya yansıtılacağını düşündüğünü belirtti.

Haziran ayının Türkiye gündemi ekonomik sorunlar ve İsrail’in Gazze’yi işgali oldu. Katılımcıların yüzde 58,4’ü ekonomik sorunların konuşulduğundan bahsetti. İkinci sırada, yüzde 18,4 ile İsrail’in Gazze’yi İşgali, üçüncü sırada ise yüzde 5 ile Euro 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası yer aldı.

Haziran ayında İstanbul’un gündemi ekonomik sorunlar, ulaşım ve trafik oldu. Katılımcıların yüzde 45,2’si haziran ayında İstanbul’un gündeminin ekonomik sorunlar olduğunu belirtti. İkinci sırada ise yüzde 11,2 ile ulaşım ve trafik yer aldı. Üçüncü sırada ise yüzde 9,1 ile Küçükçekmece’de 3 katlı binanın çökmesi yer aldı.

Haziran ayında katılımcıların yüzde 18,1’i Türkiye ekonomisinin iyileşeceğini düşündüğünü belirtti. Haziran ayında katılımcıların yüzde 18,1’i Türkiye ekonomisinin iyileşeceğini belirtirken yüzde 37,3’ü değişmeyeceğini, yüzde 44,6’sı kötüleşeceğini belirtti. Nisan ayı sonuçlarıyla karşılaştırıldığında Türkiye ekonomisinin kötüleşeceğini belirtenlerin oranı artarken iyileşeceğini belirtenler oranında azalma görülmektedir.

Katılımcıların yüzde 19,5’i kendi ekonomisinin iyileşeceğini düşündüğünü belirtti. Haziran ayında katılımcıların yüzde 19,5’i kendi ekonomisinin iyileşeceğini belirtirken yüzde 48,7’si değişmeyeceğini, yüzde 31,8’i kötüleşeceğini belirtti. Nisan ayı sonuçlarıyla karşılaştırıldığında kendi ekonomisinin kötüleşeceğini belirtenlerin oranı artarken iyileşeceğini belirtenler oranında azalma görülmektedir.

Katılımcıların yüzde 29,3’ü kredi kartı borcunun asgari tutarını ödeyebildiğini belirtti. Kredi kartı kullananların yüzde 46,8’i aylık kredi kartı borcunun tamamını, yüzde 29,3’ü ise borcun asgari tutarını ödeyebildiğini belirtti. yüzde 8,6’sı asgari tutar ile borcun tamamı arasında bir miktarda, yüzde 6,2’si asgariden az miktarda ödeme yapabildiğini belirtirken, yüzde 9,1’i ise kredi kartı borcunu hiç ödeyemediğini ifade etti.

Haziran ayında katılımcıların yüzde 34,9’u kıt kanaat geçinebildiğini belirtti. Haziran ayında katılımcıların yüzde 29,6’sı bazı ödemeleri yapamadığını ve borca girdiğini, yüzde 14,7’si aslında pek geçinemediğini, yüzde 34,9’u kıt kanaat geçinebildiğini, yüzde 20,8’i ise geçinebildiğini ve kenara da para koyabildiğini belirtti.

Birikim yaptığını belirten katılımcıların yüzde 41,9’u altın, yüzde 17,3’ü döviz, yüzde 13,6’sı hisse senedi aldığını belirtti. 2024’ün ilk 6 ayı içerisinde geçinebildiğini belirten katılımcıların oranı düşerken, borca girdiğini belirten katılımcıların oranında artış görüldü.

Haziran ayında katılımcıların yüzde 23,4’ü borç aldığını belirtti Katılımcıların yüzde 23,4’ü borç aldığını, yüzde 10,9’u borç verdiğini, yüzde 6,6’sı hem borç alıp hem borç verdiğini, yüzde 59,1’i ise borç alıp vermediğini belirtti. Geçen ay ile kıyaslandığında katılımcıların borç alıp verme oranlarında artış görülmüştür.

Katılımcıların yüzde 68,3’ü kripto paraları güvenli bulmadığını belirtti. Katılımcıların yüzde 68,3’ü kripto paraları güvenli bir yatırım aracı olarak görmediğini, yüzde 7,6’sı güvenli bulduğunu, yüzde 3,1’i kısmen güvenli bulduğunu yüzde 21’i ise fikrinin olmadığını belirtti.

İstanbulluların stres seviyesi 6,6 mutluluk seviyesi 5,4 olarak ölçüldü. Katılımcılara haziran ayındaki duygu halleri soruldu ve 10 üzerinden değerlendirmeleri istendi. İstanbulluların ortalama stres seviyesi 6,6 olarak ölçülürken kaygı seviyesi 6 olarak ölçüldü. Haziran ayındaki yaşam memnuniyeti 4,8 ve mutluluk seviyesi 5,4 olarak ölçüldü.

İlk 6 ay içerisinde kaygı ve stres puanlarının en yüksek olduğu ay ocak ayı iken mutluluk  puanının en yüksek olduğu ay mart ayı olmuştur. Katılımcıların yüzde 24,7’si yüksek sesli tartışmaya girdiğini belirtti. Tartışmaların yüzde 34,7’si aile arasında, yüzde 23’ü ise iş ve trafik ortamında gerçekleşti.

İstanbulluların ilk üç sorunu: Ulaşım, sığınmacı ve mülteciler

Katılımcılara göre İstanbulluların ilk üç sorunu Ulaşım, sığınmacı ve mülteciler, ekonomik sorunlar oldu. Katılımcılara göre İstanbul’un ilk üç sorunu yüzde 60,3 ile ulaşım, yüzde 57,4 ile sığınmacı ve mülteciler ve yüzde 46,6 ile ekonomik sorunlar olarak belirlendi.

İlk 6 ay boyunca İstanbul’un en önemli 3 sorunu içerisinde birinci sırada ulaşım yer aldı. Ocak ve haziran ayları dışında ikinci sırada ekonomik sorunlar yer aldı. Ocak ayında ikinci sırada olası İstanbul depremi yer alırken haziran ayında ikinci sırada sığınmacı ve mülteciler yer aldı. 6 ay içerisinde sığınmacı ve mülteci sorununun en yüksek orana sahip olduğu ay haziran ayı oldu.

Paylaşın

AK Parti’de “Osman Kavala” Çatlağı

AK Partili Tuğrul Türkeş, Gezi Parkı Davası’nda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Osman Kavala hakkında 7 soru yönelterek, “Benim bilebildiğim kadarı ile AK Parti, hukukun tecelli etmesini isteyen siyasetçiler ile doludur” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Gölgeden yumruk atmaya çalışan veya kripto kalıntılar veya ücretle çalışanlardır. Bunların görüşleri sayan – itimat değildir.”

Tuğrul Türkeş, “Bu davanın hukuk sistemimiz içerisinde dış etkilerden münezzeh görülmesine veya hukuki sürecin objektif delillerle yürütülmesine neden karşı çıkıyorsunuz?” ifadelerini kullandı.

AK Parti Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş, Gezi Parkı Davası’nda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Osman Kavala hakkında partisine 7 soru yöneltti.

“Benim bilebildiğim kadarı ile AKP, hukukun tecelli etmesini isteyen siyasetçiler ile doludur. Gölgeden yumruk atmaya çalışanlar ise ya kripto kalıntılar veya ücretle çalışanlardır” diyen Türkeş sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“Bir süredir sosyal medyada ismim de zikredilerek atıfta bulunulan Gezi Parkı ve 1 numaralı sanığı hakkında yazılan hatta yazdırılan hikâyelerde (story) bu konunun Ak Parti’yi böldüğü iddia edilmekte ve olayın bir tarafı diye şahsım işaret edilirken diğer taraf diye seslendirilen noktada faili gayrimüayyen birtakım beyanlardan bahsedilmektedir.

Benim bilebildiğim kadarı ile AKP; Hukukun tecelli etmesini isteyen siyasetçiler ile doludur. Gölgeden yumruk atmaya çalışan veya kripto kalıntılar veya ücretle çalışanlardır.

Bunların görüşleri sayan – itimat değildir.

Geçmişi gölgeli tipler yarın eski fikirlerimize rücu ettik deseler veya daha iyi şartlarda bir danışmanlık buldum deseler ne söyleyeceksiniz? Bizler ise bir ömür aynı görüşleri savunmuş, davasına her halükârda ve her yerde ve de her şartta sahip çıkan, gün ışığında tartışabilen dava insanlarıyız. İnanmıyorsanız gölgesine sığındığınız kurum ve cemaatlerden açığa çıkın.

Neye karşı çıktığınız daha net anlaşılır.

1- Bu davanın hukuk sistemimiz içerisinde dış etkilerden münezzeh görülmesine veya hukuki sürecin objektif delillerle yürütülmesine neden karşı çıkıyorsunuz?

2- İtirazınız bir tek bu dava için mi geçerlidir? Yoksa bilemediğimiz tip başka itirazlarınız da mevcut mudur?

3- Konuya hangi ideolojik saikle veya güvenlik gerekçesi ile karşısınız?

4- Savunmaya mı itiraz ediyorsunuz? Savunmayı kimin yaptığına mı itiraz ediyorsunuz?

5- Bildiğimiz bir karşı fikriniz olmadığına göre bu güne kadar ki savunmadan hoşnut muydunuz?

6- Dilekçelerdeki hukuk mantığı size de cazip gelse Türkiye’nin önüne taş gibi konan bu davanın ilgililerin nezdinde kaldırılmasına katkı sağlar mıydınız?

7- Konuyu kamuoyunun dikkate getiren gazeteci hemşehriniz çıkarsa (tesadüfen) yazdıklarını itirazsız değerlendirecek misiniz?

Dikkat ederseniz ben daha işin hukuki kısmı ile alakalı yoruma girmedim. Onları da tartışalım gün ışığında!”

Paylaşın

Davutoğlu’ndan Erdoğan’a “Esad” Tepkisi: Kanıma Dokunuyor

Erdoğan’ın Beşar Esad’la görüşme iddialarını değerlendiren Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, “Sayın Erdoğan’ın itibarı Türkiye’nin itibarıdır, hepimizin itibarıdır. Şimdi düşünün yaklaşık bir yıldır biraz daha fazla, belki de bir buçuk iki yıldır Rusya ve İran’ın tesiriyle Beşar Esad’dan randevu talep ediyor. Bu benim kanıma dokunuyor” dedi ve ekledi:

“Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bir yıl boyunca karşısındaki kim olursa olsun randevu talep ederek ondan bir kabul beklemez. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı onurlu ve eşit düzeyde ilişkiye girer. Yine benzer şekilde Türkiye’nin Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ilişkilerinin düzeltilmesini hep savundum. Ama 15 Temmuz saldırısının faili olarak gördüğünüz bir ülkeyle kamuoyuna bir açıklama yapmadan ilişkileri düzeltirseniz, düzeltmeye kalkarsanız edilgen bir tutum takınırsanız karşı ülkeler şunu hep düşünürler.”

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, T24 Yazarı Murat Sabuncu’ya AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la görüşme iddialarını değerlendirdi. Davutoğlu’nun konuya ilişkin açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Suriye ilişkilerine baktığımızda evet Sayın Erdoğan’ın bahsettiği dönem ailecek de görüşüldüğü Bodrum’da tatiller yapıldığı dönem benim de içinde olduğum ve çok doğru bir politikanın yürütüldüğü dönemlerdi.

Burada bana karşı yapılan haksızlık hep şu olmuştur. Herkes ‘ortak kabine toplantıları yapıyorduk, şimdi ne oldu’ derken bu ortak kabine toplantılarını organize eden, ‘Stratejik İşbirliği Konseyi’ kavramını üreten, bunu dış politika perspektifine koyan, teorisini çizen, ilk ortak kabine toplantısındaki 48 anlaşmanın teknik ve stratejik koordinasyonunu yapan, uygulamasını çizen ben olduğumu unutarak, bunu överken benden bahsetmez ama Suriye krizinin maliyetlerini bana yüklemeye çalışır.

Ben dış politikayı bir bütünlük içinde değerlendiririm. Şimdi Sayın Erdoğan’ın sıkıntısı şu. Meseleyi kişisel ilişkilere indirgeyen bir tutumu var. Türkiye-Suriye ilişkilerinin Beşer Esad ile Erdoğan’ın dostluğu ya da düşmanlığı üzerinden düzelebileceği ya da bozulabileceği kanaatine sahip. Zaten kendisiyle dış politikada en önemli anlaşmazlık noktamız buydu. Ben olaya sistematik, vizyoner ve değer boyutlu bakarım. Suriye ile yakın ilişkileri geliştirdiğimiz dönemlerde bunu hararetle savundum.

Ancak öyle bir dönem geldi ki Suriye halkına, kendi halkına karşı Esad, uluslararası hukukun açıkça suç saydığı kitle imha silahları kullanmak dahil saldırıp bir milyona yakın Suriyeliyi katledip, Suriye nüfusunun yaklaşık yüzde 30-35’ ini mülteci haline veya bulunduğu yerden uzaklaştırma noktasına getirdi. Suriye’nin önemli bir kısmında merkezi hükümetin kontrolü kaybetmesi sonrası otoriter rejim baskı rejimine yöneldi ve o anda yol ayrımına gelindi. Kendi halkına zulmeden rejim ile ilişkileri yürütmekte zorluklar vardır. Bazen muhalefet şunu yapar. ‘Ne oldu? Bir gecede düşman olduk derdi’ ve biz buna kızardık Sayın Erdoğan ile birlikte. Bir gecede düşman olmadık. Arada bir milyona yakın insan öldürüldü.

Evet Sayın Erdoğan’ın bütün o aradaki problemli dönemi atlatıp hemen eski aile dostluklarına döneceği düşüncesi yanlış bir yaklaşım. Şimdi baktığınızda Sayın Erdoğan’a bu anlamda, ben ülkemin Cumhurbaşkanı olarak itibarına bakarım. Sayın Erdoğan’ın itibarı Türkiye’nin itibarıdır, hepimizin itibarıdır. Şimdi düşünün yaklaşık bir yıldır biraz daha fazla, belki de bir buçuk iki yıldır Rusya ve İran’ın tesiriyle Beşar Esad’dan randevu talep ediyor. Bu benim kanıma dokunuyor.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bir yıl boyunca karşısındaki kim olursa olsun randevu talep ederek ondan bir kabul beklemez. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı onurlu ve eşit düzeyde ilişkiye girer. Yine benzer şekilde Türkiye’nin Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ilişkilerinin düzeltilmesini hep savundum. Ama 15 Temmuz saldırısının faili olarak gördüğünüz bir ülkeyle kamuoyuna bir açıklama yapmadan ilişkileri düzeltirseniz, düzeltmeye kalkarsanız edilgen bir tutum takınırsanız karşı ülkeler şunu hep düşünürler.

‘Demek ki Türkiye’nin bileğini bükmek için onu zora sokmak lazım.’ Aynı şekilde Mısır. Mısır ile ilişkilerin hatta darbe sonrasında bile perde gerisinde sürmesi gerektiğini ben hep savundum. Çünkü oradaki muhaliflere de ancak öyle yardım edebilirdik. O zaman sert şekilde karşı çıkan Sayın Erdoğan ve bizim tavsiyemizin aksine Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin verdiği davette bile aynı masada oturmamak için katılmayan Sayın Erdoğan, bir anda ‘dostum Sisi’ye dönerse bu bir realist politika değildir. Bu edilgen ve karşı tarafın sizi, bileğinizi bükerek getirdiği bir yer gibi algılanır. Benzer durum Trump’tan alınan ‘aptal olma’ mektubuyla ilgili. Açık söyleyeyim bunlar Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı makamının haysiyetine yakıştığı kanaatinde değilim.

Görüşmeli. Ben hiçbir zaman görüşmeyelim demedim. Ama referansı ne olacak bu görüşmenin. Aile dostlukları mı referans olacak? Yoksa uluslararası hukuk normları mı esas olacak. Aile dostluklarının ne hale gelebildiğini gördük. Bugün oturursunuz yarın tekrar düşman olursunuz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Sayın Erdoğan’ın aile dostlukları üzerine yürüyecek bir devlet değil.

Burada da realist olarak Suriye ilişkileri yeniden tanzim etmek gerekiyor. Bu ikisini birleştirmek lazım ve Suriye üzerinde etkin olan ve Türkiye-Suriye ilişkilerinde arabuluculuk yapmaya çalışan Sayın Putin’e ‘Değerli dostum Rusya bizim için önemli bir ülke. Size de güveniyoruz. Esad ile görüşün. Altında sizin de imzanızın olduğu BMGK’nin 2254 sayılı karar zemininde oturup konuşmaya hazırız.’ Burada Türkiye’nin onuru zedelenmezdi. Çünkü 2254 sayılı karar ne demek? O karar diyor ki; rejim ile muhalif unsurlar birlikte bir geçiş hükümeti kurarlar. Ve sonra anlatıyor süreci. En sonunda der ki ‘mülteciler onurlu bir şekilde, gönüllü bir şekilde Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında ülkelerine dönerler.’

Şimdi burada ne Türkiye Suriye’ye bir şey empoze ediyor ne de Türkiye Suriye’ye yalvarır gibi önüne gidiyor. Buradaki hukuk normu şu; Suriye’nin toprak bütünlüğü. Bizim için bu önemlidir. Suriye halkının geri dönüşü. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararında bu da var ve Suriye muhaliflerinin sisteme entegre edilmesi. Bakın şu gerçeği görmediğiniz zaman Esad ile girdiğiniz ilişkiler gelir sizi zor sokar. Türkiye şu anda yaklaşık 4.5-5 milyona yakın insanın yaşadığı bir bölgeyi kontrol altında tutuyor Suriye’de. Afrin, İdlib, Azez, Cerablus Türkiye’nin kontrolünde ve orada Suriyeli muhalifler var. Ve bu Suriyeli muhalifler Türkiye’nin güvenlik şemsiyesini kendilerine bir teminat olarak görmüş ve aslında oralar tampon bölgeler olmuş.

Aslında krizin ilk çıktığı anda yapmamız gereken şey tampon bölge kurmaktı uluslararası hukuk normu içinde. Bunu ben teklif ettiğimde ülkemizde 100 bin kadar sığınmacı vardı. Ama bu yönde adım atılmadı. Bu yönde atılacak adım Dışişleri Bakanı’nın yetkisinde değildir. Gerek Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar, gerekse TSK’nin kontrolünde olan bölgedeki Suriyeliler, Esad ile Erdoğan arasında şahsi dostluk üzerine bir şey kurulduğunda bundan büyük tedirginlik duyacaktır. Türk askeri kendisini hami gibi gören Suriyeli muhaliflerin rakibi gibi bir konumda algılanacak. Ama 2254 sayılı karara atfen yaparsanız onu Suriyeli muhaliflere de anlatabilirsiniz. ‘Kardeşim ben sizi sisteme sokmak istiyorum dersiniz.’ Bunu hatta PYD/PKK kontrolündeki bölgelerde Kürtlere de anlatabilirsiniz terör unsurlarını kenara koyarak. Çünkü hepsinin imzası var onun altında.

Şimdi böyle bir metin idealizmle realizmin birleştiği yerdir. Ben sığ ütopik bir idealizm taraftarı değilim ama zillete yönelen oportünist bir politika taraftarı asla değilim. Türkiye Suriye’nin kapısında bekleyemez, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Suriye devlet başkanının kapısında randevu için bekleyen bir şahsiyet olamaz. Ama görüşür. Görüşeceği zemin de uluslararası hukuk zemini. 2003 Mart’ındaki tabloyu onun için söyledim. Türkiye’nin referansı uluslararası hukuk olacak. Türkiye’nin referansı insani değerler olacak. Sonradan çevre ülkelerle realist ilişkiler kuracaksınız. Esad şu anda ülkenin yaklaşık ancak yüzde 20’sinde 30’unda gerçek anlamda hâkim.

O da tartışmalı. Onun hakimiyetinde gibi görünen bazı yerlerde ise Rus ve İran güçleri etkin. Tam kontrolü sağlayamıyor. Yüzde 60’ında 70’inde Esad’ın fiilen kontrolü yok. Şimdi kiminle barış yapmış olacaksınız? Burada benim tavsiyem BM’in2254 sayılı kararına dayalı olarak bir Suriye barış planı çıkarmak. Bunu Rusya ile, Amerika ile, İngiltere ile, Fransa ile, Çin ile paylaşmak, komşu ülkelerle Irak ile paylaşmak, sonra da Suriye ile bu zeminde doğrudan oturmak. Çerçeve bu olursa hedefe ulaşır yoksa Türkiye için bir onur kırıcı bir ilişki biçimi. Rusya üzerinden Suriye ile görüşmek için yalvarır bir konumda görünmek onur kırıcı bir ilişki biçimi. Tartışırsanız da komşu ülke komşu ülkedir oturur konuşursunuz. Zemini doğru tespit etmek şartıyla.”

Davutoğlu’nun açıklamalarının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Ekonomik Krizin Faturası “Dar Gelirliye”

CHP Milletvekili Türker Ateş, Yüksek faiz politikasının en çok dar gelirli yurttaşları etkilediğini belirterek, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ekonomi programının yükünü dar gelirliye yüklemeyecekleri söyleminin gerçeklerle bağdaşmadığını vurguladı.

Geçtiğimiz yıl aynı dönemde 9 milyar 592 milyon lira olan takipteki kredi kartı borçlarının bu sene 32 milyar 590 milyon liraya yükseldiğini kaydeden Türker Ateş, “Programın faturası çok açık biçimde dar gelirliye çıkarılıyor” diye konuştu.

Ateş, takipteki bireysel kredi kartı borçlarındaki hızlı artışa dikkat çekerek, “Dar gelirliler için maalesef en kötüsü daha yeni başlıyor. Son bir yılda batık kredi kartı borçları yüzde 238 arttı” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Bolu Milletvekili Türker Ateş, takipteki bireysel kredi kartı borçlarının hızla arttığına işaret etti.

Yüksek faiz politikasının en çok dar gelirli yurttaşları etkilediğini belirten Ateş, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ekonomi programının yükünü dar gelirliye yüklemeyecekleri söyleminin gerçeklerle bağdaşmadığını vurguladı.

Geçtiğimiz yıl aynı dönemde 9 milyar 592 milyon lira olan takipteki kredi kartı borçlarının bu sene 32 milyar 590 milyon liraya yükseldiğini kaydeden Ateş, “Programın faturası çok açık biçimde dar gelirliye çıkarılıyor” diye konuştu.

ANKA’nın aktardığına göre, Ateş, şunları söyledi: Mehmet Şimşek’in her konuşmasında çizdiği iyimser tablo, maalesef dar gelirli için geçerli değil. Geçen senenin bu döneminde 9 milyar 592 milyon lira olan takipteki kredi kartı borçları, bu sene 32 milyar 590 milyon liraya yükseldi. Tek başına yüzde 50 faiz bile, dar gelirlilerin, ücretli çalışanların insanca yaşamalarını imkansız hale getiriyor.

Faizlerin yüzde 50’ye yükseldiği mart ayı sonundan beri, takipteki kredi kartı alacakları çok hızlı yükseliyor. Mart ayı sonunda 21 milyar 411 milyon lira olan batık kredi kartı borçları, üç ayda 33 milyar liraya dayandı. Sadece 3 ayda bile batık kredi kartı artış oranı yüzde 51. Programın faturası çok açık biçimde dar gelirliye çıkarılıyor.

Yüksek faize dayalı ekonomi programının tek hedefi var. O da çarkları yavaşlatarak enflasyonu düşürmek. Çarklar yavaşladığında ne olacağını gizlemeye çalışan bir ekonomi yönetimi var. Bu senaryo gerçekleştiğinde, işletmeler iflasa, çalışanlar işsizliğe sürüklenecek.

Ekonomide soğuma dedikleri şey hayata geçtiğinde, bunun zararını en çok zaten borç batağında olan, ekmeği bile kredi kartı ile almak zorunda kalan dar gelirliler ödeyecek. Tüm ‘en kötüsü geride kaldı’ telkinleri sözden öteye geçemiyor. Dar gelirlilerin zor günleri daha yeni başlıyor.”

Paylaşın

Erdoğan’dan Kurmaylarına En Düşük Emekli Maaşlarını Yükseltin Talimatı

Emekli maaşlarına zam yapılacağı bilgileri basına yansımaya devam ederken, Erdoğan’ın, kurmaylarına, “Emeklilere yapılacak zam mevzusunu çalışın. Ben NATO Zirvesi’nden Türkiye’ye dönene kadar bu işi bitirin” dediği öne sürüldü.

AK Parti’nin ekonomi kurmaylarının zam formüllerine ilişkin seçenekleri değerlendirmek amacıyla bu hafta 2 kez bir araya geldiği ancak toplantılardan sonuç elde edilemediği de iddia edildi. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile AK Parti kurmaylarının, 10 bin TL olan en düşük emekli aylığını zam çalışması kapsamında toplantı yapacağı belirtilmişti.

Milyonlarca emeklinin beklediği zam düzenlenmesine ilişkin yapılacak toplantı belirsizliğe dönüşürken ek zamma ilişkin kuliste konuşulanlar kamuoyuna yansımaya devam ediyor. Türkiye gazetesinde emekliye zam yapılması konusunda AK Parti kulislerinde konuşulanlar aktarıldı.

Buna göre, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, ABD ziyareti öncesi kurmaylarına, “Emeklilere yapılacak zam mevzusunu çalışın. Ben NATO Zirvesi’nden Türkiye’ye dönene kadar bu işi bitirin” dediği iddia edildi.

Haberde, Erdoğan’ın bugün Türkiye’ye döneceği belirtilirken, AK Parti’nin ekonomi kurmaylarının zam formüllerine ilişkin seçenekleri değerlendirmek amacıyla bu hafta 2 kez bir araya geldiği ancak toplantılardan sonuç elde edilemediği aktarıldı.

Toplantılarda kök aylığın artırılması formülünün en düşük primi ödeyenlerle, yüksek prim ödeyenlerin maaşları arasındaki makasın daralması anlamına geldiği, bunun da emekliler arasında adaletsizliğe neden olabileceği görüşü belirtildi.

Bunun yerine tüm emeklilere seyyanen zam verilmesi fikri masaya yatırıldı. Ancak Hazine’ye getireceği ek yükten dolayı bu formüle de sıcak bakılmadı. Önceki gün servis edilen bir haberde Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile AKP kurmaylarının, 10 bin TL olan en düşük emekli aylığını zam çalışması kapsamında toplantı yapacağı belirtilmişti.

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde dün yapılması beklenen toplantıda emekliye zammın masaya yatırılmayacağı ve Erdoğan’dan gelecek onayın beklendiği iddia edilmişti.

Paylaşın

“Özgür Özel’in Beşar Esad’la Görüşeceği” İddialarına Suriye’den Yalanlama

Suriye hükümetinden bir kaynak, yarı resmi El Vatan gazetesine yaptığı açıklamada, Türkiye’den hükümet veya muhalefet içerisinde yer alan herhangi bir siyasi partiyle temaslarının olmadığını söyledi.

Halk TV’de açıklamalarda bulunan CHP Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut, Özgür Özel’in Şam’da Beşşar Esad’la görüşeceğini ifade etmişti.  Özgür Özel, Suriyeli mülteci krizini diyalog yoluyla çözmeyi amaçladığını söylemişti.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut, Halk TV’de yaptığı açıklamada, partinin Genel Başkanı Özgür Özel’in Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşmek üzere Şam’a yapmayı planladığı ziyaretin Suriye tarafından kabul edildiğini açıklamıştı.

Bunun üzerine Suriye’nin Şam yönetimine yakınlığıyla bilinen El Vatan gazetesinde bu açıklamayı yalanlayan bir haber yayınlandı. Gazetenin bir Suriyeli yetkiliye dayandırdığı haberine göre, Şam yönetiminin “hükümet yahut iktidar partileri dahil Türkiye’den herhangi bir siyasi partiyle iletişimi olmadı”.

Burhanettin Bulut, “Görüşme niyetine ilişkin bu konuların çözümü, niyet ifadesi karşılık buldu. Bundan sonra sadece şartların olgunlaşması, nerede görüşme hangi tarih bunlar konuşulacak. Biz görüşme talebimizi ilettik Şam’dan da olumlu cevap geldi” ifadelerini kullanmıştı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yaptığı bir açıklamada Erdoğan ile Esad arasında arabulucu olabileceğini ifade ederek, “Önce Esad Türkiye ile masaya oturmaya ikna edilmeli. Ben Esad’ı masaya oturmaya ikna edebilirim. Yeter ki Erdoğan’ın böyle bir niyeti olsun. Erdoğan’ın son açıklamasından da görüyoruz ki bizim burada attığımız adımlar Erdoğan’ı da cesaretlendiriyor. Bu mesele Türkiye’nin en yakıcı sorunu, sığınmacı sorununu bizim öncelikli meselemiz” sözlerini kullanmıştı.

CHP Genel Başkan Yardımcısı İlhan Uzgel, Suriye konusunda çok kritik bir dönemden geçildiğini belirterek, Esad yönetiminin görüşme taleplerine olumlu yanıt verdiklerini söylemişti.

Uzgel, henüz bir tarih netleşmezken, olası bir görüşmenin CHP Genel Başkanı Özgür Özel başkanlığında bir heyetle gideceklerini kaydetmişti. Öte yandan Rusya’nın da Erdoğan ile Esad’ın görüşmesi sürecinde rol oynadığını anlatan Uzgel, Erdoğan yönetiminin zaten Rusya ve istihbarat örgütleri aracılığıyla temasta olduğunu hatırlatmıştı.

Eğer Esad ile bir görüşme gerçekleşirse neleri gündeme getireceklerini sorduğumuzda Uzgel, şöyle yanıt vermişti: “Öncelikle biz artık Türkiye’de birinci partiyiz. Seçim olsa iktidara gelmek üzereyiz. Bu nedenle dış politikanın en ciddi konusunda, Suriye rejiminin taleplerini birinci ağızdan dinlemek istiyoruz.”

Suriye yönetimiyle bağlantıyla geçmelerinin Erdoğan ile Esad arasında bir arabuluculuk boyutunda mı olduğu sorusuna Uzgel, “Bize böyle bir talep gelmedi ama gelirse parti olarak değerlendiririz” demişti.

Suriye sorunundaki en önemli konunun sığınmacılar meselesi olduğunu ifade eden Uzgel, “Çünkü artık bir kırılma noktası olacak diye endişe ediyoruz. AKP hükümeti ise bu konuda hiçbir çözüm üretmiyor. Öte yandan bölgede ÖSO, İdlib ve PYD’nin varlığı konularının da görüşülmesi gerekiyor” diye belirtmişti.

AK Parti Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşebileceklerini ilk kez 28 Haziran’da bir Cuma namazı çıkışı söylemişti.

Erdoğan, “Suriye ile yeniden diplomatik ilişkileri kurmamak için bir sebep yok. Geçmişte nasıl yaptıksa yine yapabiliriz. Suriye’nin iç işlerine karışmak gibi bir niyetimiz yok. Biliyorsunuz ailece görüşmeye varana kadar sayın Esed’le geçmişte nasıl yaptıksa yeniden yapmamamız için bir sebep yok,” ifadelerini kullanmıştı.

Türkiye, Esad’ı iktidardan uzaklaştırmaya çalışan silahlı muhalif savaşçıların yıllardır başlıca destekçilerinden biriydi ve 2016’dan bu yana kuzey Suriye’de üç büyük askeri operasyon gerçekleştirdi. Kuzey Suriye’nin bazı kısımları Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kontrolü altında.

Rusya ve İran tarafından desteklenen Esad, son birkaç yılda müttefiklerinin yardımıyla bölgenin çoğunu geri almayı ve savaşın gidişatını kendi lehine çevirmeyi başardı. Türkiye destekli muhalif güçler artık sadece Suriye’nin İdlib bölgesini yönetiyor.

Paylaşın

Metropoll’ün Haziran Anketi: AK Parti Yüzde 32,4 CHP Yüzde 32,8

Metropoll’ün haziran ayı seçim anketine göre; kararsız, cevapsız ve protesto oyların oransal olarak dağıtılmasından sonra AK Parti, desteğini yüzde 32,4’e yükseltirken, CHP yüzde 32,8’e geriledi.

14 Mayıs 2023 milletvekili seçim sonuçlarına göre, AK Parti yüzde 3’e yakın, MHP yüzde 3’ten fazla oy kaybederken, CHP oylarını yüzde 25,41’den yüzde 32,8’e, DEM Parti yüzde 8,79’dan yüzde 10,5’e, Yeniden Refah Partisi de yüzde 2,86’dan yüzde 4,5’e yükseltti.

Metropoll’ün Nisan, Mayıs ve Haziran, “Türkiye’nin Nabzı” anketlerinin karşılaştırılması CHP’nin AK Parti karşısında küçük farkla birinci parti konumunu korumakla birlikte Haziran’da nispeten gerilediğini, AK Parti’nin ise 14 Mayıs 2023 Milletvekili Seçim sonuçlarına yaklaşmaya başladığını gösteriyor.

“Bu Pazar bir milletvekili seçimi olsa hangi partiye oy verirsiniz” sorusuna verilen yanıtlara göre, kararsız, cevapsız ve protesto oyların oransal olarak dağıtılmasından sonra AK Parti, Nisan ve Mayıs’a oranla desteğini yükselterek yüzde 32,4’e ulaşırken CHP ise yüzde 32,8’e geriliyor.

14 Mayıs 2023 milletvekili seçim sonuçlarına göre, AK Parti Haziran 2024 itibariyle yüzde 3’e yakın, MHP yüzde 3’ten fazla oy yitirirken muhalefet partileri oylarını yükseltiyor: CHP oylarını yüzde 25,41’den yüzde 32,8’e, DEM Parti yüzde 8,79’dan yüzde 10,5’e, Yeniden Refah Partisi yüzde 2,86’dan yüzde 4,5’e çıkartıyor.

Metropoll Araştırma’nın sahibi ve yöneticisi Prof. Özer Sencar, 5 Temmuz’da sosyal medya hesabından yayımladığı yorumlarda, Erdoğan’ın merkezi hükümet gücünü kullanarak CHP’nin kazanmasına izin verdiği büyükşehir belediyelerini finansal olarak zayıflatmaya ve daha sonra çökertmeye girişeceğini ileri sürdü.

Sencar’ın yorumları şöyle: “Erdoğan’ın İstanbul, Ankara ve İzmir büyükşehir adaylarının çok yanlış olduğunu düşünmüş ve ifade etmiştim. Böyle büyük bir hatayı O’nun ustalık ve siyasal zekasına yakıştıramamıştım. Anlaşılan Erdoğan CHP’yi en güçlü olduğunu alandan, belediyeler üzerinden vurmayı amaçlıyormuş.

Satrançta fili verip veziri alma tabiri vardır. Uygulanacak maliye politikaları ile CHP’li belediyeler büyük mali sıkıntılar yaşayabilir ve başarısız olabilirler. Büyük oyuncu belediyeleri vererek Başkanlığı garantilemeye çalışıyor. Kanımca O’nun oyun planının en önemli ayağı bu.”

Paylaşın