Türkiye’de Her Gün En Az 5 İşçi İş Kazalarında Hayatını Kaybediyor

2024 yılının ilk altı ayında en az 878 işçi iş kazalarında hayatını kaybetti: Ocak ayında 161, şubat ayında 149, mart ayında 124, nisan ayında 165 işçi, mayıs ayında 142 ve haziran ayında 137.

Haber Merkezi / 2024 yılının ilk altı ayında iş kazalarında hayatını kaybedenlerin istihdam biçimlerine göre dağılımına baktığımızda 757 ücretli (işçi ve memur) ve 121 kendi nam ve hesabına çalışanlar (çiftçi ve esnaf). Başka bir ifadeyle ölenlerin yüzde 86’sını ücretliler yüzde 14’ünü ise kendi nam ve hesabına çalışanlar.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG Meclisi), 2024 yılının ilk altı ayına ilişkin iş kazaları (iş cinayetleri) rapornu açıkladı. Buna göre, 2024 yılının ilk altı ayında en az 878, her gün en az 5 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.

2024 yılının ilk yarısında iş cinayetlerinin aylara göre dağılımı şöyle: Ocak ayında en az 161 işçi, şubat ayında en az 149 işçi, mart ayında en az 124 işçi, nisan ayında en az 165 işçi, mayıs ayında en az 142 işçi ve haziran ayında en az 137 işçi.

2024 yılının ilk altı ayında iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı şöyle: İnşaat, Yol işkolunda 224 işçi; Tarım, Orman işkolunda 141 emekçi (51 işçi ve 90 çiftçi); Taşımacılık işkolunda 103 işçi; Konaklama, Eğlence işkolunda 63 işçi; Belediye, Genel İşler işkolunda 49 işçi; Metal işkolunda 45 işçi; Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 41 emekçi; Madencilik işkolunda 40 işçi; Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 24 işçi; Savunma, Güvenlik işkolunda 18 işçi; Enerji işkolunda 16 işçi; Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 15 işçi; Gıda, Şeker işkolunda 14 işçi; Petro-Kimya, Lastik işkolunda 13 işçi; Tekstil, Deri işkolunda 12 işçi; Ağaç, Kâğıt işkolunda 24 işçi; Çimento, Toprak, Cam işkolunda 11 işçi; Banka, Finans, Sigorta işkolunda 1 işçi; Elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 36 işçi.

2024 yılının ilk altı ayında iş cinayetlerinin sektörlere göre dağılımı şöyle: 303 sanayi sektörü işçisi, 227 inşaat sektörü işçisi, 207 hizmet sektörü işçisi ve 141 tarım sektörü işçisi hayatını kaybetti.

2024 yılının ilk altı ayında iş cinayetlerinin nedenlerine göre dağılımı şöyle: Ezilme, Göçük nedeniyle 175 işçi; Trafik, Servis Kazası nedeniyle 169 işçi; Yüksekten Düşme nedeniyle 133 işçi; Kalp Krizi, Beyin Kanaması nedeniyle 111 işçi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 65 işçi; Elektrik Çarpması nedeniyle 40 işçi; İntihar nedeniyle 38 işçi; Şiddet nedeniyle 31 işçi; Patlama, Yanma nedeniyle 28 işçi; Nesne Çarpması, Düşmesi nedeniyle 23 işçi; Diğer nedenlerden dolayı 65 işçi.

2024 yılının ilk altı ayında iş cinayetlerinin cinsiyetlere göre dağılımı şöyle: 33 kadın işçi ve 845 erkek işçi.

2024 yılının ilk altı ayında iş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı şöyle: 14 yaş ve altı 13 çocuk işçi, 15-17 yaş arası 20 çocuk/genç işçi, 18-29 yaş arası 175 işçi, 30-49 yaş arası 361 işçi, 50-64 yaş arası 215 işçi, 65 yaş ve üstü 52 işçi, yaşı bilinmeyen 42 işçi…

2024 yılının ilk altı ayında en az 33 mülteci/göçmen işçi hayatını kaybetti. Bu işçilerin geldikleri ülkelere bakılırsa: 19 işçi Suriyeli; 6 işçi Afganistanlı; 3 işçi İranlı; 2 işçi Rusyalı; 1’er işçi Cezayirli, Gürcistanlı, Iraklı, Sudanlı, Ukraynalı ve Türkmenistanlı…

2024 yılının ilk altı ayında iş cinayetlerinde ölenlerin 13’ü (yüzde 1,48) sendikalı işçi, 865’si ise (yüzde 98,52) sendikasız. Sendikalı işçilerin 3’ü metal, 3’ü sağlık, 2’si maden, 2’si enerji, 1’i kimya, 1’i tekstil, 1’i belediye işkolunda çalışıyordu…

2024 yılının ilk altı ayında Türkiye’nin 78 şehrinde ve yurtdışında on üç ülkede (kısa vadeli çalışmak için gidilen veya Türkiye menşeili şirketlerde çalışan) iş cinayeti gerçekleştiği tespit edildi:

151 ölüm İstanbul’da; 50 ölüm İzmir’de; 32 ölüm Şanlıurfa’da; 31’er ölüm Gaziantep ve Konya’da; 28 ölüm Bursa’da; 27 ölüm Antalya’da; 22’şer ölüm Ankara ve Sakarya’da; 21’er işçi Kocaeli ve Muğla’da; 19 ölüm Aydın ve Manisa’da; 18’er ölüm Balıkesir ve Mersin’de; 16 ölüm Kahramanmaraş’ta; 14’er ölüm Adana, Denizli ve Zonguldak’ta; 12’şer ölüm Hatay, Osmaniye ve Samsun’da; 11’er ölüm Adıyaman ve Erzincan’da; 10’ar ölüm Diyarbakır, Kayseri, Sinop ve Tekirdağ’da; 9’ar ölüm Sivas ve Trabzon’da; 8’er ölüm Aksaray, Çorum, Malatya ve Niğde’de; 7’er ölüm

Elazığ, Mardin ve Ordu’da; 6’şar ölüm Afyon, Çanakkale, Isparta ve Karabük’te; 5’er ölüm Eskişehir, Kastamonu ve Kütahya’da; 4’er ölüm Bartın, Batman, Siirt, Tokat, Uşak ve Yalova’da; 3’er ölüm Artvin, Bolu, Burdur, Çankırı, Düzce, Erzurum, Giresun, Kilis, Şırnak ve Yozgat’ta; 2’şer ölüm Amasya, Bilecik, Edirne, Hakkari, Kars, Kırıkkale, Kırklareli, Muş, Nevşehir, Rize ve Tunceli’de; 1’er ölüm Ağrı, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Gümüşhane, Karaman ve Kırşehir’de; 19 ölüm Yurtdışı’nda (3 Abhazya, 3 Sırbistan, 2 Gana, 2 Irak, 1 Arnavutluk, 1 Azerbaycan, 1 Bulgaristan, 1 İspanya, 1 Karadağ, 1 Romanya, 1 Rusya, 1 Senegal, 1 Yunanistan.

NOT: İSİG Meclisi, iş kazalarını iş cinayetleri olarak tanımlıyor.

Paylaşın

Şevval Sam Kimdir? Hayatı, Albümleri, Filmleri

11 Kasım 1973 İstanbul’da dünyaya gelen Şevval Sam, ilk ve orta öğretimini Hasan Ali Yücel İlköğretim Okulu’nda tamamladıktan sonra İstanbul Zincirlikuyu İnşaat Teknik ve Yapı Meslek Lisesi’nde restorasyon bölümünden mezun oldu.

Lisans eğitimini de Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi grafik bölümünde tamamlayan Şevval Sam, ilk kez televizyon ekranlarına efsanevi “Süper Bab”a dizisi ile çıktı. Şevval Sam burada canlandırdığı Deniz/Derya karakteri ile akıllara kazındı. Bu karakterin başarısının ardından Şevval Sam, televizyon dünyasında pek çok farklı yapımda rol aldı.

Şevval Sam, 1996’da “Feride” dizisinde başrol olan Feride karakterine hayat verdi ve 1999-2000 yıllarında “Aşkın Dağlarda Gezer” dizisinde Kajal karakterini oynadı. 2002’de “Yıldızların Altında” dizisinde Türkan karakteriyle ve “Karaoğlan” dizisinde Ece Hatun karakteriyle izleyici karşısına çıkan Şevval Sam, 2002-2003 yıllarında “Gülbeyaz” dizisinde Gülbeyaz Dursunoğlu rolünü üstlendi.

2004-2005 yıllarında “Çocuğun Var Derdin Var” dizisinde Zeynep karakterini canlandıran yetenekli oyuncu sonraki sezonda ise Yine de Aşığım dizisinde Ayşe karakterini oynadı. 2012’de “Acayip Hikayeler” dizisinde Müge karakterine hayat veren Şevval Sam, ayrıca “Muhteşem Yüzyıl, Kara Kutu ve Bodrum Masalı” dizilerinde tv seyircisiyle buluştu.

Yakın zamanda “Yasak Elma” dizisinde Ender Çelebi karakteriyle izleyici karşısına çıkan Şevval Sam’ın sinema filmografi ise şu şekilde sayılabilir: Martılar ve İstanbul (2002), Ziyaret (2004), Yaşamın Kıyısında (2007), Sen Olmak (2007), Yüreğine Sor (2010), Siyah Beyaz (2010), Kafe (2010), Black Horse Memories (2015), Paranın Kokusu (2018).

Aynı zamanda müzikle de ilgilenen Şevval Sam, 2006 yılında ilk albümü “Sek”i piyasaya sundu. Şevval Sam, 2027 yılında “Istanbul’s Secrets”, 2008 yılında “Karadeniz”, 2010 yılında “Has Arabesk” adlı albümlere imza attı. Şevval Sam, 2012 yılında “II Tek” ve “Tango”, 2015 yılında “Toprak Kokusu”, 2016 yılında “Nanninom”, 2022 yılında ise “Karadeniz II” albümlerini sevenleriyle buluşturdu.

Şevval Sam’ın rol aldığı dizi ve filmler: Süper Baba, Feride, Aşkın Dağlarda Gezer, Yıldızların Altında, Karaoğlan, Gülbeyaz, Müjgan Bey, Çocuğun Var Derdin Var, Yine de Aşığım, Yaşanmış Şehir Hikayeleri, Derman, Acayip Hikayeler, Muhteşem Yüzyıl, Kara Kutu, Bodrum Masalı, Yasak Elma, Siyah Beyaz, Gönül, Paranın Kokusu, Yüreğine Sor, Kara At Hatıraları, Sen Olmak, Ziyaret, 2004, Cafe, Martılar ve İstanbul.

Şevval Sam’ın albümleri ve teklileri: Sek, Istanbul’s Secrets, Karadeniz, Has Arabesk, II Tek, Tango, Toprak Kokusu, Nanninom, Karadeniz II. Aşk Olsun, Dinmiyor (Nejat Özgür ile), Sen Bu Yaylaları, Kopsun Bir Fırtına, Karşıya Meşe Yanar, Hayat Devam Ediyi.

Paylaşın

Saniye Can Kimdir? Hayatı, Albümleri

1930 yılında Çanakkale’de dünyaya gelen Saniye Can, 2 Temmuz 1996 yılında hayatını kaybetti. Saniye Can, ortaöğretiminden sonra Muzaffer Sarısözen ve Emin Aldemir gibi önemli isimlerden dersler aldı.

Ardından Ankara Radyosunda kadrolu sanatçı olan Saniye Can, Nezahat Bayram, Aliye Akkılıç, Yıldız Ayhan, Turhan Karabulut, Mustafa Geceyatmaz gibi sanatçılarla turnelere çıktı. Saniye Can, bir zaman sonra ise İstanbul radyosuna atandı.

Saniye Can, derlemesini Ablası Refia Berkalp’in yapmış olduğu “Annem Entari Almış” adlı eserle büyük bir çıkış yapmış ve Yurdun her köşesinde sevilen bir sanatçı olmuştur. Saniye Can, “Balıkesir Yolunda” (Debreli) ve “Karyolamın Demiri” adlı eserler ile unutulmayan Türk Halk Müziği Sanatçıları arasında yerini almıştır.

Adı Çanakkale’de Sahne Sanatları Gösteri Merkezi’ne verilen Saniye Can’ın derlediği bazı türküler: Annem Entari Almış (Refia Berkalp tarafından derlenmiştir), Balıkesir Yolunda (Debreli), Karyolamın Demiri (Yandım Ayşem).

Paylaşın

Seher Dilovan Kimdir? Hayatı, Albümleri

4 Mart 1971 yılında Ankara’da dünyaya gelen Seher Dilovan’ın doğum adı Dilovan Açıkgöz’dür. Aslen Tunceli Mazgirt’li olan 11 yaşında Ankara Devlet Konservatuvarı’nda bale eğitimini maddi imkansızlıklar yüzünden bıraktı.

15 yaşında girdiği sınavları kazanarak Ankara Radyosundan profesyonel müzik hayatına adım atan Seher Dilovan, Ankara Radyosu gençlik korosunda altı ay stajyer olarak yer aldı. Seher Dilovan, Gazi Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü mezunudur.

Seher Dilovan, ilk albümü “Ayvacı”yı 1992 yılında çıkardı. Daha sonra sırasıyla “Vur Eller Oynasın”, “Seher Yeli”, “Sabret Gönül” ve “Türkülerle Yeniden” adlı albümlerini çıkardı. “Seni Bulana Kadar” (2002), “Cemre” (2005), ”ıkılası Karlı Dağlar” (2008),  “Gülümse” (2011),  “Seher Vakti” (2014) ve “Seyyah” (2017) isimli çalışmalarını müzikseverlerle buluşturdu.

Seher Dilovan’ın albümleri: Ayvacı, Vur Eller Oynasın, Seher Yeli, Sabret Gönül, Türkülerle Yeniden, Bahar Türküleri, Dardayım, Seni Bulana Kadar, Cemre, Yıkılası Karlı Dağlar, Gülümse, Seher Vakti, Seyyah, Tadım Tuzum.

Paylaşın

Selami Karaibrahimgil Kimdir? Hayatı, Albümleri

15 Kasım 1944 yılında Sakarya’nın Hendek ilçesinde dünyaya gelen Mehmet Selami Karaibrahimgil, orta öğrenimini TED Ankara Kolejinde, lise tahsilini ise babasının görevi nedeniyle Anadolu’nun değişik şehirlerinde tamamladı.

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İtalyan Dili ve Edebiyatı mezunu olan Selami Karaibrahimgil, 1972 yılında Turizm Bakanlığına girdi ve çeşitli kademelerde görev yaptı. 1987-1992 yılları arasında Londra’da, 1996-2001 yılları arasında New York’ta turizm ataşesi olarak görev yapan Selami Karaibrahimgil, 2002 Mart ayında Tanıtma Genel Müdürlüğü görevine atandı, Mayıs 2005’e kadar bu görevde kaldı. Selami Karaibrahimgil 65 yaşını kutladığı 2009 yılında emekli oldu.

Selami Karaibrahimgil aynı zamanda “Geleneksel Halk” ezgilerini seslendirerek ün kazanan Modern Folk Üçlüsü müzik topluluğunun bir üyesi olup, Modern Folk Üçlüsü’nün diğer üyeleri Ahmet Kurtaran ve Doğan Canku ile birlikte, 35 ülkede 400’ün üzerinde konser, TV-radyo programı, festival ve yarışmaya katılarak, Türkiye’yi bir “Kültür Elçisi” olarak temsil etti.

Seoul Şarkı yarışmasında 1978’de Nükhet Duru ile ‘En iyi Performans’ ödülünü kazanan Selami Karaibrahimgil, 1981’de ise İrlanda’da düzenlenen Eurovision Şarkı Yarışması’na Türkiye’yi temsilen Ayşegül Aldinç ile birlikte katıldı. 2009 yılında 40. sanat yılını kutlayan Modern Folk Üçlüsü bu güne kadar çeşitli gazete, dergi ve müzik otoritelerince 9 kez yılın topluluğu seçildi. Topluluğun; 5 LP’si, 14 adet 45’liği ve 7 CD’si ve 2 DVD’si bulunmakta.

Paylaşın

Sabahat Akkiraz Kimdir? Hayatı, Albümleri

6 Şubat 1957 yılında Mersin’de dünyaya gelen Sabahat Akkiraz, çocukluk yıllarında, ailesi ile birlikte Ankara’ya göç etti. Sabahat Akkiraz, ilkokulu bitirdiği sırada halk ozanı Mahmut Erdal’ın önerisi ile İstanbul’a giderek bir stüdyoda ilk 45’lik plaklarını doldurdu.

Sabahat Akkiraz, Arif Sağ ve Orhan Gencebay’ın sazları eşliğinde Mahmut Erdal ile ‘Keremden Fazla Yandım’ ve ‘Öldür Beni’ adlı plakları kaydetti. 1969’da ailesi ile Almanya’ya göç eden Sabahat Akkiraz, 1976 yılında Ankara’ya döndü.

Ailesinin komşusu olan Türk halk müziği sanatçısı Musa Eroğlu ile birlikte çalışan Akkiraz 1983 yılında “Şafak Söktü” adını taşıyan ilk albümünü Musa Eroğlu ile birlikte çıkardı. Sabahat Akkiraz, sonraki yıllarda Muhlis Akarsu, Aşık Daimi, Feyzullah Çınar, Davut Sulari gibi sanatçılarla çalıştı.

1985 yılında İstanbul’a taşınan Sabahat Akkiraz, Arif Sağ ile çalışmaya başladı birlikte birçok albüm çıkardılar. Akkiraz, çoğunlukla kendi derlediği türküleri, deyişleri ve uzun havaları seslendirdi.

Seslendirdiği Alevi türküleri nedeniyle TRT’de program yapması uzun süre engellenen sanatçı; ilk caz albümünü 1996’da çıkardı. 1997’de Londra Caz Festivali’ne katılan Sabahat Akkiraz, ardından Londra, Dublin ve Glasgow’da konserler gerçekleştirdi.

Sabahat Akkiraz, Fransa’da çeşitli festivallerde verdiği konserlerin ardından 2000 yılında Theatre de la Ville’de konser veren ilk Türk sanatçı oldu. Fransa merkezli Mezzo TV sanatçının yaşamını konu alan bir belgesel hazırladı.

Sabahat Akkiraz, 2001 yılında Hollandalı sanatçı Jasperine de Jong’la birlikte Hollanda’da, 2002 yılında Şeyh Ahmet El Tûni ve Rahibe Marie Keyrouz ile Brezilya’nın Sao Paulo kentinde, 2008 yılında bas-bariton Thomas Quasthoffile ile Berlin Flarmoni Salonu’nda konser verdi.

Sabahat Akkiraz, Mercan Dede’nin düzenlemeleri ile “Tevhid”, “Kerbela” gibi parçaları yeniden yorumladı. Mercan Dede’nin, bu parçaları içeren Su albümü BBC World Music Charts’ta ilk sıraya kadar yükseldi. Sabahat Akkiraz’ın Orient Expressions topluluğu ile hazırladığı “Külliyat” albümü ise 16 ülkede basıldı ve World Music Chart’da altıncı sıraya kadar yükseldi.

Sanatçı, 2020 yılında ‘Sabahat Akkiraz ile 50 Yıl’ adlı albüm ile sanat yaşamının 50.yılını kutladı.

Sabahat Akkiraz’ın albümleri: Gül Yüzlü Sevdiğim, Şafak Söktü, İnsana Muhabet Duyalı, Bir Gerçeğe Bel Bağladım, Boş Yere Kavgayı Zahmet Biliriz, Fazilet, Deli Gönül – Bu Sene, Bendeki Yaralar, Yalan Dünya, Dostların Anısına, Dağlar Kardeşimi Geri Verin, Yiğit İnsanların Türküleri, Türkülerle Gide Gide, Yüreğimin Sesi, Deli Derviş, Chante Alevite/ Alawite Singing – Long Distance, Lamekan, Konserler,

Kaygusuz, Seyran, Külliyat (Orient Expressions’la birlikte), Türkü Hayattır, Birlikte Türküler Söylüyoruz (Mustafa Özarslan’la birlikte), Dillerdeki Türküler, Yine mi Figan Var Dostların Anısına …, Seçmeler, Turap, Sabahat Akkiraz & Dostları 47.

Paylaşın

Sadık Doğanay Kimdir? Hayatı, Albümleri

1933 yılında Tokat’ın Zile ilçesine bağlı Yücepınar köyünde dünyaya gelen Sadık Doğanay, 23 Ocak 1979 yılında Zile’de hayatını kaybetti. Sadık Doğanay’ın naaşı Yücepınar köyüne defnedildi.

Doğuştan gözleri görmeyen Sadık Doğanay, o dönemlerdeki ekonomik yokluklar ve bilinçsizlik nedeniyle doktora götürülememiştir. Güçlü âşıklık geleneği olan bir ailede dünyaya gelmiş olan Sadık Doğanay, yedi – sekiz yaşlarına geldiğinde, o dönemin ünlü âşıklarından olan, bağlama ve kemanı ustalıkla çalabilen ve ilerde kayınpederi olacak olan amcası Sefil Edna adıyla bilinen Abuzer Doğanay’ın da desteği ile bağlama ve keman çalmayı öğrenmiştir.

Sadık Doğanay, aşıklığa başladığı ilk yıllarda Nesimi, Virani, Şah Hatayî, Fuzuli, Pir Sultan Abdal, Âşık Veli, Seyit Seyfullah, Kâtibi, Kul Himmet, Derviş Ali, Sıtkı ve daha birçok âşığın deyişlerini ustamalı olarak söylemiş, bununla birlikte de yavaş yavaş kendi deyişlerini havalandırmıştır.

Sadık Doğanay’ın kendi deyişlerindeki konular daha çok tasavvuf ağırlıklı, Nazım biçimleri ise Türkü, Koşma, Semai şeklindedir. Doğanay, genellikle 11’li ve 8’li hece veznini kullanmıştır. Deyişlerinde Sadık, Âşık Sadık ve Sadık Baba mahlaslarını kullanmakla birlikte bu araştırma sırasında derlediğimiz yeni şiirlerde, Sefil Sadık ve Sefil Sadık Baba mahlasını da kullandığı görülmüştür.

Ayrıca yine bu çalışma sırasında Kubilay Dökmetaş tarafından bize ulaştırılan âşığın 1972 tarihli bir fotoğrafının arkasına Dr. Recai Özdil tarafından Sadık Baba ve Sefil Sadık mahlasları da not olarak düşülmüştür. Günümüze dek birçok sanatçı tarafından söylenen “Bir Güzelin Hasretinden Ahından” ile “El Vurup Yaremi İncitme Tabip” bilinen eserleri arasındadır.

Paylaşın

Sadık Gürbüz Kimdir? Hayatı, Albümleri

10 Nisan 1950 yılında Amasya’nın Gümüşhacıköy ilçesine bağlı Keçiköy köyünde dünyaya gelen Sadık Gürbüz, İstanbul Üniversitesi (İÜ) Hukuk Fakültesi’ni bitirdi.

1976 yılına değin Şehir Tiyatroları’nda görev yapan Sadık Gürbüz, o yıl siyasal nedenlerden dolayı görevinden uzaklaştırıldı ve bir daha da eski görevine dönmedi. Sadık Gürbüz, tiyatroda çalıştığı dönemde oyun müzikleri yaptı. Ayrıca, Kara Çarşaflı Gelin (1975), Kaçak (1982) ve Şaşkın Ördek (1983) adlı filmlerin müzikleri de Sadık Gürbüz’e aittir.

2005 yılında yapılan “Misi” adlı filmde “Yani Baba” adlı karakteri oynayan Sadık Gürbüz, 2006 yapımı “Eve Giden Yol” 1914 filminde de “Derviş Baba” adlı karaktere can verdi. Sadık Gürbüz, 2014 yılında başlayan 30 Nisan 2015 tarihinde son bulan “Kardeş Payı” adlı dizide “Hacı Şerif” karakterini canlandırdı.

Sanatçı, halk müziğini modern tekniklerle de buluşturmak, müziği tek seslilikten kurtarılıp modern tekniklere açmak amacıyla çok sesli çalışmalar yapmakta. Sanatçı, müzik anlayışının temellerinin 1971-1976 yılları arasında Muhsin Ertuğrul yönetimindeki Şehir Tiyatroları’ndaki çalışmaları sırasında atıldığını, o dönemde tiyatroda sağlam bir müzik eğitimi aldıklarını belirtmektedir.

Sadık Gürbüz’ün albümleri: Ben Mahpusum Abem Candarma, Sevdasıyla, Kavgasıyla Pir Sultan Abdal, Sevdadır, Ölüm Adın Kalleş Olsun (Sevda ve Gurbet Türküleri), Gurbet Bize Yazgı mı? (Sevda ve Gurbet Türküleri), Toprağım ve Sevdam, Turna Telinden, Umut ve Yaşam Türküleri, Yine O Sevda, Gelme Ey Ecel.

Paylaşın

Riboflavin Taşıyıcı Eksikliği Nedir? Belirtileri, Nedenleri, Teşhisi, Tedavisi

Riboflavin taşıyıcı eksikliği nadir görülen ilerleyici bir nörodejeneratif hastalıktır. Nörodejeneratif, omurilikten veya beyinden (merkezi sinir sistemi) kaslara veya glandüler dokuya hizmet eden (sinirlendiren) sinirlere sinir uyarılarını ileten sinir hücrelerinin (nöronlar) hasar gördüğü veya kaybolduğu bozuklukları ifade eder.

Haber Merkezi / Riboflavin taşıyıcı eksikliği ayrıca, beyin ve omurilik dışındaki tüm sinirler olan periferik sinir sisteminin motor ve duyusal sinir hücrelerinin (nöronlar) hasar görmesi nedeniyle gelişen sinir hastalığı ile karakterize bir bozukluk olan nöronopati olarak sınıflandırılır. Motor nöron, sinir uyarılarını beyinden veya omurilikten kaslara veya glandüler dokuya ileten bir sinir hücresidir.

Duyusal sinir hücreleri dokunma, ağrı ve sıcaklık gibi dış uyaranlara yanıt verir ve bu uyaranları sinir uyarılarına dönüştürür. Bu sinir hücrelerinin kaybı, bu sinirlerin hizmet ettiği kasın zayıflığına ve dejenerasyonuna (atrofi) yol açar. Riboflavin taşıyıcı eksikliğinde etkilenen sinir hücreleri beyin sapında (omuriliğe bağlanan beynin alt kısmı) ve omurilikte bulunur.

Belirtiler arasında nefes alma zorlukları, yüz zayıflığı, işitme kaybı, gözlerde anormallikler, çiğneme ve yutma zorluğu, kol ve bacaklarda kas zayıflığı ve dengesiz veya dengesiz bir yürüyüş şekli (anormal yürüyüş) yer alabilir. Tedavi edilmezse belirtiler giderek kötüleşir. Zeka bu bozukluktan etkilenmez.

Riboflavin bir vitamindir (B2 vitamini) ve vücudun düzgün sağlığı ve gelişimi için gereklidir. Riboflavin vücutta kolayca sentezlenmez ve bu nedenle, diyet yoluyla alınmalıdır. Bir tedavisi olmasa da, tedavi oldukça etkilidir ve eksik riboflavin seviyelerini geri kazandırmak için riboflavin takviyesinden oluşur. Bu bozukluklardan şüphelenilen kişilere derhal riboflavin takviyesi verilmelidir.

Riboflavin taşıyıcı eksikliği, SLC52A2 veya SLC52A3 genlerindeki bir varyasyon (mutasyon) sonucu oluşur ve otozomal resesif olarak kalıtılır.

Belirti ve semptomların başlangıcı bebeklikten erken yetişkinliğe kadar değişebilir. Tıbbi literatürde bildirilen bir kişi ilk olarak 27 yaşında semptomlar gösterdi, ancak etkilenen bireylerin çoğu yaşamlarının ilk birkaç yılında semptomlar gösterir. Bebekler ve çocuklar genellikle semptomlar ilk başlayana kadar normal şekilde gelişir. Bazen, semptomlar ilk başlamadan hemen önce bir enfeksiyon veya ateş meydana gelir.

Gelişen belirli belirti ve semptomlar ve bunların şiddeti ve ilerlemesi bir kişiden diğerine, hatta aynı aileden üyeler arasında bile çok farklı olabilir, ancak etkilenen çoğu kişi için ilk semptom sensörinöral sağırlıktır (iç kulak hasarından kaynaklanan işitme kaybı). Genellikle, semptomların başlangıcı ne kadar geç olursa, bozukluk o kadar hafiftir. Şiddetli formlar hızla ilerleyebilir ve tedavi edilmezse yaşamı tehdit edici olabilir.

Pontobulbar palsi, riboflavin taşıyıcı eksikliğinin yaygın bir belirtisidir. Pontobulbar, beyin sapının alt kısmı olan medulla oblongata’nın alt kısmındaki sinirlerin toplanmasının felci veya bozulması anlamına gelir. Bu, yüz ifadelerini, işitme ve dengeyi, tadı ve başı, omuzları ve dili hareket ettirmek için kullanılan kasları kontrol etmeye yardımcı olan birkaç kranial siniri içerir.

Pontobulbar palsi, yüz kaslarının güçsüzlüğüne ve yüz ifadelerinin azalmasına, çiğneme ve yutma zorluğuna (disfaji), konuşmada gevelemeye veya kelime oluşturma zorluğuna (disfoni), nefes alırken tiz bir hırıltı sesine (stridor) ve dilin kısa, kendiliğinden kasılmasına (fasikülasyonlar) ve dilin güçsüzlüğüne neden olabilir ve bu da yutma zorluklarına katkıda bulunabilir. Çiğneme ve yutma zorlukları bebeklerde beslenme zorluklarına yol açabilir ve yiyecek, sıvı veya diğer yabancı maddelerin yanlışlıkla akciğerlere kaçmasıyla oluşan aspirasyon riski olabilir.

Bozukluk bebeklikte başladığında, ilk belirtilerden biri solunum (respirasyon) problemi olabilir. Tedavi edilmezse bu, hayatı tehdit eden bir komplikasyon olabilir. Solunum problemleri, göğüs boşluğunu karın boşluğundan ayıran bir kas olan diyaframın felcinden kaynaklanır. Nefes alırken diyafram kasılır ve aşağı doğru hareket eder, bu da göğüs boşluğundaki alanı artırır ve akciğerlerin hava ile dolduğunda genişlemesine izin verir. Riboflavin taşıyıcı eksikliği olan hastalarda, diyaframın innervasyonundan kaynaklanan solunum yetmezliği ana ölüm nedenidir.

En yaygın semptom sensörinöral işitme kaybıdır. Sensörinöral işitme kaybı, kulak içindeki sinirler duyusal girdiyi (ses) beyne düzgün bir şekilde gönderemediğinde ortaya çıkar ve kulağın kendisiyle ilgili sorunlardan kaynaklanmaz. Sensörinöral işitme kaybının derecesi ve üretimi bir çocuktan diğerine değişebilir, ancak çocuklar önemli işitme kaybı yaşayabilir.

Bazı bebeklerde, gözlerden beyne görüntü oluşturmak için duyusal girdi gönderen ana göz sinirinde (optik sinir) dejenerasyon görülebilir (optik atrofi). Bu, çeşitli derecelerde görme kaybına neden olabilir. Bazen etkilenen bireyler gözlerde hızlı, istemsiz hareketler de yaşarlar (nistagmus). Daha az sıklıkla, üst göz kapaklarının düşmesi (ptozis) meydana gelebilir.

Üst kol kaslarının (dirsek ve omuz arasındaki kaslar) zayıflığı ve dejenerasyonu da meydana gelebilir ve giderek kötüleşebilir. Sonunda, kolların ve bacakların tüm kasları etkilenebilir. Boyundaki belirli kaslarda zayıflık olabilir. Bunu, baş, kollar ve bacaklar hariç tüm vücudu oluşturan gövde kaslarının zayıflığı ve dejenerasyonu izler (aksiyel kas zayıflığı). Etkilenen bazı bireylerde, kas hareketi koordinasyonu üzerinde kontrol eksikliği olan duyusal ataksi gelişir.

Bu, koordine olmayan veya dengesiz bir yürüyüş biçimine (anormal yürüyüş) yol açabilir. Kas zayıflığı, egzersize veya uzun süreli aktiviteye tahammülsüzlüğe yol açabilir. Bazı bireylerde sonunda kontraktürler gelişir. Kontraktür, kasın anormal şekilde kısalması durumudur. Bu, kasların gerilmesini zorlaştırabilir ve bir eklem etkilenirse, eklem bükülmüş veya düz bir pozisyonda kalıcı olarak sabitlenebilir ve etkilenen eklemin hareketini tamamen veya kısmen kısıtlayabilir.

Riboflavin taşıyıcı eksikliği tip 2 ve 3 arasında farklılıklar vardır. Tip 2, kollarda ve boyunda en belirgin olan kas güçsüzlüğü ile karakterize edilirken, tip 3’te kas güçsüzlüğü daha geneldir. Tip 2’de görme kaybı, optik atrofi ve duyusal ataksi daha yaygındır, tip 3’te ise ses teli felci daha yaygındır.

Riboflavin taşıyıcı eksikliği, üç genden birindeki değişiklikten kaynaklanır – SLC52A1 geni (riboflavin taşıyıcı eksikliği tip 1’e neden olur), SLC52A2 geni (riboflavin taşıyıcı eksikliği tip 2) ve SLC52A3 geni (riboflavin taşıyıcı eksikliği tip 3). Genler, vücudun birçok işlevinde kritik rol oynayan proteinlerin oluşturulması için talimatlar sağlar. Bir genin bir değişikliği meydana geldiğinde, protein ürünü hatalı, etkisiz, yok veya aşırı üretilmiş olabilir. Belirli proteinin işlevlerine bağlı olarak, bu vücudun birçok organ sistemini etkileyebilir. SLC52A1 ve SLC52A3 proteinleri öncelikle ince bağırsakta bulunurken, SLC52A2 proteini beyinde bulunur.

Bu üç gen, riboflavin taşıyıcıları olarak işlev gören proteinleri üretir (kodlar). Bu taşıyıcı proteinler, riboflavinin hücre zarlarını geçmesine ve hücrelere girmesine yardımcı olur. Riboflavin, B2 vitamini olarak da bilinir. Vücut riboflavin üretmez, ancak süt, yoğurt, yumurta, sakatat ve yağsız etler ve zenginleştirilmiş tahıl ürünleri gibi birçok farklı yiyecek türünde bulunabilir. Riboflavin, iki koenzimin, flavin mononükleotidi ve riboflavin-5′-fosfatın temel bir bileşenidir. Koenzimler, vücutta biyokimyasal reaksiyonlara neden olan (katalize eden) özel proteinler olan enzimlerin düzgün çalışması için gerekli olan protein olmayan bileşiklerdir.

Bu iki koenzim, vücudun enerji tedarikini, hücrelerin büyümesini, gelişimini ve işlevini ve karbonhidratların, yağların ve proteinlerin metabolizmasını sürdürmek için gereklidir. Bu üç genden birinde hastalığa neden olan (patojenik) bir varyasyon olduğunda, bu genlerin ürettiği proteinler anormaldir ve riboflavini hücre zarlarından taşıyamaz. Anormal riboflavin taşıyıcı proteinlerinin riboflavin taşıyıcı eksikliğine nasıl neden olduğu henüz bilinmemektedir.

Riboflavin taşıyıcı eksikliğine neden olan varyasyonlar otozomal resesif bir desende kalıtılır. Genetik hastalıklar, babadan ve anneden alınan kromozomlardaki belirli bir özellik için genlerin kombinasyonuyla belirlenir. Resesif genetik bozukluklar, bir birey her iki ebeveynden de çalışmayan bir gen miras aldığında ortaya çıkar. Bir birey hastalık için bir çalışan gen ve bir çalışmayan gen alırsa, kişi hastalık için taşıyıcı olacaktır, ancak genellikle semptomlar göstermeyecektir.

Taşıyıcı ebeveynlerden ikisinin de çalışmayan geni geçirmesi ve dolayısıyla etkilenen bir çocuğa sahip olması riski her hamilelikte %25’tir. Ebeveynler gibi taşıyıcı olan bir çocuğa sahip olma riski her hamilelikte %50’dir. Bir çocuğun her iki ebeveynden de çalışan genler alma şansı %25’tir. Risk erkekler ve kadınlar için aynıdır.

Riboflavin taşıyıcı eksikliğinin tanısı, karakteristik semptomların tanımlanması, ayrıntılı bir hasta ve aile geçmişi, kapsamlı bir klinik değerlendirme ve çeşitli özel testlere dayanır. Riboflavin taşıyıcı eksikliği henüz yenidoğan taramasıyla tespit edilememiştir. Tanı, moleküler genetik testlerle doğrulanır. Moleküler genetik test, bu bozukluklara neden olduğu bilinen genlerdeki hastalığa neden olan varyasyonları tespit edebilir, ancak yalnızca özel laboratuvarlarda tanı hizmeti olarak mevcuttur.

Riboflavin taşıyıcı eksikliği tedavi edilebilir olduğundan, geri döndürülemez nörolojik hasarı önlemek için hızlı tanı ve erken tedavi esastır. Riboflavin takviyesi, bu bozukluklara sahip olduğundan şüphelenilen kişilere, moleküler genetik testlerle onaylanmadan önce bile derhal verilmelidir.

Ana tedavi yüksek doz riboflavin takviyesidir. Etkilenen bireylerin çoğu bu terapiyle iyileşir. Bazı bireyler hızla iyileşirken, diğerleri 12 ay içinde kademeli olarak iyileşir. Riboflavin takviyesinin optimum dozu, en iyi uygulama yöntemi veya en iyi sıklığı bilinmemektedir. Tedavi kişiselleştirilecektir. Doktorlar, her birey için optimum doza ulaşılana kadar kademeli olarak artan miktarlarda riboflavin takviyesi verecektir. Hastaların yanıt vermediği veya stabil hale geldiği ve daha sonra semptomların ilerlediği az sayıda vakanın bildirildiği unutulmamalıdır. Bu vakalarda daha erken müdahalenin faydalı olup olmayacağı belirsizdir.

Riboflavin taşıyıcı eksikliğinin diğer tedavileri semptomatik ve destekleyicidir. Çiğneme ve yutma güçlüğü çeken bebeklere yardımcı olmak için bir beslenme tüpü gerekebilir. Nefes alma güçlüğü çeken bebekler mekanik bir ventilatörle mekanik yardıma ihtiyaç duyabilir. Bazen, etkilenen bireyler soluk borusuna (trakea) erişim sağlamak için boyunda cerrahi bir açıklık olan trakeostomiye ihtiyaç duyabilir. Nefes almaya izin vermek için bu açıklığa bir tüp yerleştirilir. Bazı vaka raporlarında, steroidler ve intravenöz immünoglobulinler çok az başarıyla verilmiştir; hastalar tipik olarak kısa süreli stabilizasyon dönemleri yaşar ve ardından hastalık ilerlemesi olur.

Konuşma ve dil terapisi, mesleki terapi ve fizik tedavi de faydalı olabilir. Fizik tedavi, kontraktürleri önlemeye yardımcı olabilir. Tüm çocuklara periyodik yeniden değerlendirmeler ve hizmetlerin ayarlanması sağlanmalıdır. Bazı çocukların yürümelerine yardımcı olmak için desteklere veya diğer ortez cihazlarına ihtiyacı vardır. Ciddi şekilde etkilenen bireyler tekerlekli sandalyeye ihtiyaç duyabilir.

İşitme kaybı, koklear implant adı verilen işitme cihazlarıyla tedavi edilebilir. Sesi yükselten normal işitme cihazlarının aksine, bu işitme cihazları doğrudan işitsel siniri uyararak çalışır. Koklear implanta verilen yanıt kişiye özeldir, ancak genellikle olumlu olmuştur. Görme kaybı olan çocuklar kalan görmeyi yükseltmeye yardımcı olmak için düşük görme yardımcıları almalıdır. İşitme kaybı veya görme kaybı olan çocuklar ayrıca özel eğitim hizmetleri almalıdır.

Skolyoz, riboflavin taşıyıcı eksikliği olmayan çocuklarda olduğu gibi tedavi edilmelidir. Bazı bireylerde cerrahi müdahale gerekebilir.

Tedavi, uzmanlardan oluşan bir ekibin koordineli çabalarını gerektirebilir. Çocuk doktorları, cerrahlar, çocuklarda beyin ve sinir sistemi bozukluklarını teşhis etme ve tedavi etme konusunda uzmanlaşmış doktorlar (pediatrik nörologlar), nörologlar, çocuklarda göz bozukluklarını teşhis etme ve tedavi etme konusunda uzmanlaşmış doktorlar (pediatrik oftalmologlar), oftalmologlar, kulak bozukluklarını teşhis etme ve tedavi etme konusunda uzmanlaşmış doktorlar (odyologlar) ve diğer sağlık profesyonellerinin tedaviyi sistematik ve kapsamlı bir şekilde planlamaları gerekebilir. Etkilenen bireyler ve aileleri için genetik danışmanlık önerilir. Tüm aile için psikososyal destek de önemlidir.

Riboflavin taşıyıcı eksikliği olan kadınlar ve bu bozuklukların taşıyıcısı (heterozigot) olan kadınlar, hamilelik öncesinde, sırasında ve emzirme döneminde riboflavin takviyesi almalıdırlar.

Paylaşın

Raci Alkır Kimdir? Hayatı, Albümleri

1933 yılında Erzurum’da dünyaya gelen Raci Alkır, 16 Aralık 2011 yılında Erzurum’da hayatını kaybetti. Raci Alkır’ın naaşı Lala Paşa Camii’nde düzenlenen cenaze töreniyle Erzurum Asri Mezarlığına defnedildi.

Meslek hayatına ilkokula giderken babası Şefik beyden öğrendiği terzilik zanaatı ile başlayan Raci Alkır, sanat hayatına ise tasavvuf müziğine yönelen babasından etkilenerek başladı.

Önceleri Halkevi’nde daha sonraları ise Halk Oyunları Derneğinde hobi olarak türküler söylemeye başlayan Raci Alkır, 1960 yılında TRT Erzurum Bölge Radyosu kurulduktan sonra terzilik hayatının yanı sıra sanatçılık hayatına da başlar. Raci Alkır, Halk Oyunları Derneğinin korosu ile haftada iki gün TRT radyosunun yayınladığı Yurttan Sesler programına katılır.

TRT Genel Müdürünün talimatıyla hocalardan ders almaya başlayan Raci Alkır 33 yaşında profesyonel müzik hayatına başlar. Raci Alkır, Muhammed Lütfi Efendi’nin eserlerini seslendirdiği ‘Klasikler’ albümü 2002 yılında Vatikan’da Aziz Ron Colli anısına düzenlenen bir törende çalınmasının ardından Türkiye’de tekrar büyük ilgi görür.

Bu ilginin yardımıyla Raci Alkır, 2005 yılında üç yıldır hastalığı yüzünden tedavi görmesine rağmen dönemin Kültür Bakanı Atilla Koç’un desteği ile İlahiler adlı 15 parçalık bir albüm çıkarır. Türk Halk Müziği repertuvarına 80’e yakın eser kazandıran Raci Alkır hayatı boyunca yedi plak, iki kasar ve iki compact disk yayınladı.

Raci Alkır’ın eserlerinden bazıları: Dün Gece Yar Hanesinde, Aya Bak Nice Gider, Beni Sorma Bana Ben Ben Değilem, Bir Postan Ektim Pazı, Bülbül Bağa Girip Yapmış Yuvayı, Ban Bula Cananını, Erzurum Kilidi Mülk-i İslam’ın, Göç Göç Oldu, Hani Yaylam Hani Senin Ezelin, Kadem Bastı Gönül Tahtı, Seyreyle Güzel Kudreti Mevla Neler Eylerim, Tutam Yar Elinden Tutam, Vardım Eşiğine Yüzümü Sürdüm.

Paylaşın