Fazla Kilolu Musunuz? Kilo Vermek İçin Bu Egzersizleri Uygulayın

Kilo vermek istiyorsanız ve yüksek tempolu egzersizler istemiyorsanız, eklemlerinizi zorlamayacak veya mevcut rahatsızlıklarınızı daha da kötüleştirmeyecek birçok etkili egzersiz bulunmakta.

Haber Merkezi / İşte, fazla kilolarınızdan kurtulmanıza yardımcı olabilecek bazı düşük tempolu egzersizler:

Yürüyüş: En basit ve en erişilebilir egzersizlerden biri olan yürüyüş, eklemlerinize çok fazla yük bindirmeden kalori yakmanıza ve kardiyovasküler sağlığınızı iyileştirmenize yardımcı olabilir. Günde 30 dakikalık tempolu yürüyüşler hedefleyin ve hızınızı veya sürenizi kademeli olarak artırmaya çalışın.

Bisiklet: Bisiklet sürmek eklemlerinize ek yük bindirmeden alt vücudunuzu hedef alan harika bir egzersizdir. Ayrıca genel sağlığınızı korumaya yardımcı olur.

Yüzme: Yüzme, mükemmel bir tüm vücut egzersizidir. Suyun kaldırma kuvveti vücudunuzdaki etkiyi azaltır ve bu da yüzmeyi eklem ağrısı veya hareket kabiliyeti sorunları olanlar için harika bir seçenek haline getirir.

Güç antrenmanı: Vücut ağırlığı squat, lunge ve direnç bandı egzersizleri gibi güç antrenmanı egzersizlerini dahil etmek kas yapmanıza ve metabolizmanızı hızlandırmanıza yardımcı olabilir. Etkiyi en aza indirmek ve faydaları en üst düzeye çıkarmak için yavaş ve kontrollü hareketlere odaklanın.

Yoga: Yoga sadece esnekliği ve dengeyi geliştirmekle kalmaz, aynı zamanda güç oluşturmaya ve stresi azaltmaya da yardımcı olur.

Kürek çekme: Kürek makinesi, kollarınızı, bacaklarınızı ve gövdenizi hedef alan tam vücut egzersizidir. Eklemlerinize zarar vermeden kalori yakmanıza ve kaslarınızı güçlendirmenize yardımcı olabilecek düşük etkili bir egzersizdir.

Paylaşın

Genco Erkal Kimdir? Tiyatro Oyunları Filmleri

28 Mart 1938 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Genco Erkal, 31 Temmuz 2024 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Babası deniz subayı Reşat Bey, annesi moda tasarımcısı ve terzi Nebahat Erkal (Şerbetçi) idi.

Genco Erkal, Galatasaray Lisesi İlkokulu’nda yatılı okuduktan sonra orta öğrenimini Robert Kolej’de, yükseköğrenimini İstanbul Üniversitesinin Psikoloji Bölümü’nde tamamladı.

Tiyatroya küçük yaştan itibaren ilgi duyan Genco Erkal, Robert Kolej’deki öğrencilik günlerinde tiyatro ile yoğun olarak ilgilendi. Genco Erkal, ailesi tiyatroculuk yapmasını onaylamadığı için üniversitede psikoloji eğitimi aldı, tiyatro ile amatör olarak uğraştı. Erkal, 1957’de amatör bir oyuncu olarak Genç Oyuncular topluluğunun kuruluşunda yer aldı.

Genco Erkal’ın profesyonel tiyatroya başlaması, Muhsin Ertuğrul’dan gelen teklifle oldu. Erkal, ilk profesyonel oyunu Kenter Tiyatrosu’nda sahnelenen Çöl Faresi adlı oyundaki rolü idi. Erkal’ın ilk profesyonel rejisi de Kenter Tiyatrosu’nda Ionesco’nun tek perdelik “İskemleler” ve “Ders” oyunlarına yaptığı reji oldu.

Genco Erkal, oyunculuk yaşamına Kenter Tiyatrosu’ndan sonra Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’nda ve Ankara’da askerlik yaparken temas ettiği Ankara Sanat Tiyatrosu’nda devam etti. Erkal, 1963’te Arena Tiyatrosu’nda sahnelenen Aslan Asker Şvayk oyunundaki Şvayk rolü ile dönemin tek tiyatro ödülü İlhan İskender Ödülü’nü kazandı. Genco Erkal, ardından Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’nda Keşanlı Ali Destanı’nı yönetti.

Erkal, Nikolay Gogol’un Bir Delinin Hatıra Defteri adlı öyküsünü tiyatroya uyarladı ve Türkiye’de oynanan ilk tek kişilik oyun olarak 1965 yılında Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sahneledi. 1969, 1992 ve 2014’te farklı yorumla sahnelediği bu eser, onunla özdeşleşti. Genco Erkal, Ankara Tiyatrosu’nda Asaf Çiğiltepe’nin sahnelediği “Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi” oyunu ile Brecht tiyatrosu ile tanıştı.

Genco Erkal, on yıl değişik tiyatrolarda oyuncu ve yönetmen olarak çalıştıktan sonra 1969 yılında Mehmet Akan, Şevket Altuğ, Ferit Erkal, Arif Erkin Güzelbeyoğlu ve Nurten Tunç ile birlikte devrimci bir tiyatro topluluğu olan Dostlar Tiyatrosu’nu kurdu. Genç Oyuncular’ın devamı olarak kurulan Dostlar Tiyatrosu’nun ilk oyunu 15 Ekim 1969’da sahneye konan Ha Me Ka Ha Ha Pe idi. “Durdurun Dünyayı İnecek Var”ın ardından 1970’te sahnelenen “Rosenbergler Ölmemeliydi” ekibin çıkış oyunu oldu.

Bu oyunu “Asiye Nasıl Kurtulur” (1971), “Havana Duruşması” (1971) adlı belgesel oyun, Kafkas Tebeşir Dairesi uyarlaması “Analık Davası” (1971), “Azizname (1973) ve “Alpagut Olayı” (1974) izledi. Turhan Selçuk’un Abdülcanbaz çizgi romanının, Nâzım Hikmet’in Kerem Gibi şiirinin uyarlamalarını sahneye koydu. 1978 yılında Brecht’in oyunlarından uyarladığı “Brecht Kabare”yi sahneledi. Dostlar Tiyatrosu’nun kadrosu salonsuzluk ve bütçe sorunları sebebiyle 1980’lerde dağıldı ve Dostlar, prodüksiyon tiyatrosu olarak oyunlar sahnelemeye devam etti.

Yaroslav Haşek’ten Aslan Asker Şvayk, Gogol’den Bir Delinin Hatıra Defteri, Bertolt Brecht’ten Galileo, Maxwell Anderson’dan Yalınayak Sokrates, Nâzım Hikmet’ten Kerem Gibi, Can Yücel’den Can çeşitli ödüller kazandığı ünlü rolleri arasında yer alır. Oyuncu ve tiyatro yönetmeni olarak birçok ödüle değer görüldü; çeşitli kurumlar tarafından yaşam boyu başarı ödülü ile ödüllendirildi.

1993-1998 yılları arasında, Paris’te ve Avignon Festivali’nde Fransızca da oynamaya başlayan Genco Erkal, üç Fransız yapımında rol aldı: Nâzım Hikmet’ten Sevdalı Bulut, Philippe Minyana’dan Ou vas-tu Jérémie? ve Paulo Coelho’nun ünlü romanından uyarlanan Simyacı.

Genco Erkal, senfonik konserlerde Prokofiev’in Peter ile Kurt, Stravinski’nin Askerin Öyküsü, Fazıl Say’ın Nâzım adlı yapıtlarını anlatıcı olarak seslendirdi.

Genco Erkal, önemli uluslararası film festivallerinde gösterilen ve birçok ödül kazanan At, Faize Hücum, Hakkâri’de Bir Mevsim, Camdan Kalp ve uzun bir aradan sonra 2008 yılında çevrilen Pazar: Bir Ticaret Masalı, Çağan Irmak’ın senaryosunu yazdığı ve yönettiği, 2010 yılında vizyona giren Prensesin Uykusu filminde filmlerinin başrolünde oynadı.

1982 yılında At ve 1983 yılında Faize Hücum filmleri ile “en iyi erkek oyuncu” dalında Antalya Film Festivali’nde iki kez Altın Portakal’ alan Genco Erkal, TRT televizyonu için Haldun Taner’in ünlü müzikli oyunu Keşanlı Ali Destanı’nı yönetti ve oynadı.

Genco Erkal, 2008 senesinde Sivas’93 isimli belgesel tiyatro oyununu yazdı ve yönetti. Oyuncuların birden fazla role girdiği bir epik tiyatro örneği olan bu oyunda, 1993 yılında Sivas Madımak Oteli’nde çıkarılan bir yangın sonucu ölen otuz üç kişinin hikâyesini konu edindi. Oyun, Türkiye ve Avrupa genelinde sahnelendi.

Erkal, 2009 yılında, Amerikalı tarihçi ve tiyatro yazarı Howard Zinn tarafından 1999 yılında yazılan Marx in Soho adlı tek kişilik tiyatro oyununu güncelleyerek Marx’ın Dönüşü adıyla sahneledi.

Genco Erkal’ın sanat yaşamı, Ayşegül Yüksel tarafından “Güneşin Sofrasında – Genco Erkal’ın Dostlar Tiyatrosu Serüveni” (2020) adıyla kitaplaştırıldı.

Genco Erkal’ın rol aldığı tiyatro oyunları: Keşanlı Ali Destanı, Sırça Kümes, Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı, Keloğlan, Durdurun Dünyayı İnecek Var, Ha Me Ka Ha Ha Pe, Rosenbergler Ölmemeli, Asiye Nasıl Kurtulur?, Havana Duruşması, Nekrasof, Analık Davası, Aslan Asker Şvayk, Soruşturma, Zemberek, Abdülcanbaz, Azizname, Büyük Dümen, Şili’de Av, Alpagut Olayı, Düşmanlar, Kerem Gibi, Ezenler Ezilenler, Ortak, Sabotaj Oyunu, Bitmeyen Kavga, Gün Dönerken, Devrik Süleyman, İkili Oyun, Brecht, Kafkas Tebeşir Dairesi,

Her gün Yeni Baştan, Ağrı Dağı Efsanesi, Galileo Galilei, Yalınayak Sokrates, Yaz : Edward Bond, Ben, Bertolt Brecht, Bay Puntila ile Uşağı Matti, Üzbik Baba, Buruk Ezgi, Aslan Asker Şvayk, Merhaba, Sevdalı Bulut, Bir Delinin Hatıra Defteri, İnsanlarım, Birtakım Azizlikler, İçimdeki Çığlık, Simyacı, Yosma, Yalınayak Sokrates, Can, Oyuncu, Yarışma, Yaşasın Savaş, Fay Hattı, Buluşma, Aymazoğlu ile Kundakçılar, Oyun Sonu, Sivas ’93, Marks’ın Dönüşü, Kerem Gibi, Nereye Gidiyoruz, Ben Bertolt Brecht, Şahdamarım, Othello.

Genco Erkal’ın rol aldığı film ve diziler: Bir Delinin Hatıra Defteri, At, Faize Hücum, Hakkâri’de Bir Mevsim, Keşanlı Ali Destanı, Camdan Kalp, Pazar, Prensesin Uykusu, 7 Yüz, Genco.

Paylaşın

Julius Caesar: Generallikten Diktatörlüğe

Roma’nın cumhuriyetten imparatorluğa geçişinde önemli bir rol oynayan Gaius Julius Sezar (M.Ö. Temmuz 100 – Mart 44) kadar hakkında tartışılan çok az tarihi figür var.

Mükemmel bir general ve politikacı olan Julius Sezar, saygın bir aristokrat ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Roma topraklarını önemli ölçüde genişleten askeri seferlere liderlik eden Sezar, Galya’yı fethetti, Britanya’ya ayak bastı ve Rubicon’u geçerek iç savaşta Pompey’e karşı zafer kazandı.

Julius Sezar, gücü merkezileştirdi ve kapsamlı reformlar yürürlüğe koydu; ancak mutlakıyetçi eğilimleri Senato’yu alarma geçirdi. Bu korku, M.Ö. 44 yılının Mart ayının ortalarında Sezar’ın suikasta uğraması sonucu ölmesiyle doruğa ulaştı. Ancak Sezar’ın etkisi günümüze kadar siyasi ve askeri düşünceyi şekillendirerek devam etti.

Tanrıça Venüs ile evli olan Aeneas’ın babası Anchises’in soyundan geldiğini iddia eden Julius Sezar, Venüs’ün sembollerinden biri olan boğayı lejyonlarından birinin sembolü olarak kullandı. M.Ö. 46 yılında Julius Sezar, Roma Forumu’nda bir Venüs Genetrix Tapınağı yaptırdı ve ilahi kökenini güçlendirdi.

Julius Sezar, M.Ö. 81 yılında Midilli Kuşatması’ndaki cesareti nedeniyle prestijli belediye tacını (corona civica) kazanarak parlak bir lider olarak ortaya çıktı. M.Ö. 74 yılında Sezar, Pontus kralı Mithridates VI Eupator’a karşı savaşırken kendini bir kez daha kanıtladı. Kendi kuvvetlerini toplayan Sezar, Mithridates birliklerini yendi ve bir askeri lider olarak ününü daha da sağlamlaştırdı.

Askeri başarılarının ötesinde usta bir hatip ve kurnaz bir politikacı olan Sezar, askeri tribün olarak seçildi ve siyasi basamaklarda istikrarlı tırmanışına başladı. M.Ö. 69 yılında quaestor olarak görevlendirilen Julius Sezar, ardından Roma devlet dininin baş rahibi olan pontifex maximus görevine getirildi. M.Ö. 63 yılında, Roma Senatosu’nu sarsan Catilina komplosu sonrasında Julius Sezar, praetor oldu, bu da Hispania valiliğine ve son olarak M.Ö. 59 yılında ilk konsüllüğün yolunu açtı. Sezar artık cumhuriyetteki en güçlü adamlardan biriydi.

Kayda değer başarılarına rağmen, kendisini potansiyel bir tehdit olarak gören senatonun direnişiyle karşılaşan Sezar, senatoyu hiç sevmiyordu. Roma, Pön Savaşları’nın ardından Akdeniz’de egemen güç haline geldi ve etki alanını hızla genişletti. Roma’nın bu genişlemesine, yönetici seçkinler arasında artan bir yolsuzluk eşlik etti.

M.Ö. 63 yılında senatörler Catilina, cumhuriyet üzerinde kontrolü ele geçirmeye çalıştı ancak başarısız oldu. Julius Sezar, ölüm cezası alma pahasına Catilina’yı savundu, ancak rakiplerinden Cato’nun yaptığı bir konuşma, mahkemeyi ikna etti ve Catilina idam cezasına çarptırıldı.

Yolsuzluğu ortadan kaldırmaya ve hükümeti yeniden düzenlemeye kararlı olan Sezar, senato tarafından dışlanan iki güçlü adamla ittifak kurdu (Birinci Üçlü Yönetim): başarılı bir general olan Büyük Pompey ve cumhuriyetin en zengin adamı Marcus Licinius Crassus. Bu üç güçlü adam, dönemin Roma’daki en etkili siyasetçi ve askeri liderleriydi ve her birinin destekçi ordusu ve kendilerine hayran kitleleri vardı.

Julius Sezar, M.Ö. 58 yılında hem Cisalpine Galya hem de Transalpine Galya valiliğini güvence altına almak için Üçlü Yönetim’i kullandı. Bu bölgeler, Roma’nın kuzeybatı sınırlarının ötesine genişlemek için bir sıçrama tahtası görevi gördükleri için çok önemliydi.

M.Ö. 58 yılından 50 yılına kadar Sezar, Galyalı kabilelere karşı amansız bir sefer yönetti ve Roma’nın sınırlarını İngiliz Kanalı’na ve Ren Nehri’ne kadar genişletti. Galya’nın fethi, Roma için yalnızca toprak genişlemesi değil, aynı zamanda Sezar’ın otoritesini pekiştiren bir olaydı.

Galya zaferi, Sezar’ın M.Ö. 46 yılındaki dört zaferinden ilkine neden oldu; eski Galya kralı Vercingetorix, zincirlerle Roma sokaklarında gezdirildi ve ardından idam edildi. Sezar, Galya’da durmadı, Britanya ve Germania’ya yaptığı akınlarla gücünü daha da artırdı; bu aynı zamanda, Sezar’ın senatoya karşı bir güç gösterisiydi.

Üçlü Yönetim, Crassus’un M.Ö. 53 yılında Part seferi sırasında ani ölümünün ardından dağıldı. Sezar’ın zaferlerinden korkan Pompey taraf değiştirdi ve senato ile ittifak kurdu. Senatonun birliklerini dağıtıp Roma’ya dönmesini emrettiği Sezar, kaderini belirleyen kararı aldı ve birlikleriyle İtalya’ya gitti.

Görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanınca Pompey, senatörlerin çoğuyla birlikte İtalya’dan kaçtı. Sezar ve Pompey, İspanya, Yunanistan ve Kuzey Afrika’da iki yıl süren savaşa girdiler. Sezar, M.Ö. 48 yılında Yunanistan’ın Farsalus kentinde Pompey’ye kesin bir mağlubiyet yaşattı. Müttefiki Firavun XIII. Ptolemaios’a sığınmak üzere İskenderiye’ye kaçan Pompey, karaya çıkmadan Ptolemaios’un emriyle öldürüldü.

Roma’nın Efendisi

Roma’ya dönen Sezar, M.Ö. 46 yılında kendisini on yıllığına diktatör ilan etti. Artık kapsamlı reformlar yapabilirdi; gazilere mülk vermek, fakirlere toprak dağıtmak, borçları iptal etmek ve yabancılara vatandaşlık vermek gibi. Bu reformlar Sezar’ı askerler ve kitleler arasında inanılmaz derecede popüler yaptı ancak diktatörün mutlak gücünden korkan seçkinleri kızdırdı.

Sezar’ın bir kişilik kültü yaratması da kendisine yardımcı olmadı: Kendi resmini madeni paraya koydu (yaşayan bir Romalı için ilk), doğum gününü resmi tatil yaptı, kraliyet cübbesi giydi ve senato toplantılarına özel altın sandalyede başkanlık etti. Sezar, ayrıca, heykellerini tapınaklara koydu ve doğduğu ay olan Quintilis’in adını Julius (Temmuz) olarak değiştirdi. Son olarak, Kleopatra’yı ve oğulları Caesarion’u (potansiyel bir mirasçı) konuk olarak Roma’ya getirtti.

Sezar’ın Pompey’in oğullarını yendiği M.Ö. 45 yılındaki Munda Muharebesi, onun son zaferiydi. Julius Sezar, bu zaferden bir yıl sonra kendisini “ömür boyu diktatör” ilan ettiğinde, düşmanları saldırmaya karar verdi. Düşmanlarının çoğu Pompey’in eski destekçileri olsa da, Sezar’ın en yakın müttefiklerinden ikisini, Marcus Junius Brutus ve Cassius Longinus, kendi taraflarına çekmeyi başardılar.

M.Ö. 44 yılının 15 Mart’ında Sezar, karısı Calpurnia ve en yakın arkadaşı general Mark Antony’nin tavsiyelerine rağmen senatoya geldi. Sezar’ın düşmanları hançerlerini çektikçe bir kan banyosu yaşandı. Suetonius’a göre, ilk darbeyi indirdi Brutus ve Sezar’ın meşhur sözlerine neden oldu: Kai su teknon? (Sen de mi, evlat?). Yirmi üç yaradan sonra, ömür boyu diktatör ölü yatıyordu.

Paylaşın

Babacan, İktidara “Vergi Paketleri” Üzerinden Yüklendi

İktidara vergi paketleri üzerinden yüklenen DEVA Lideri Ali Babacan, “KDV oranını temel bütün ihtiyaç ihtiyaçlarda, gıda, giyim, sağlık, eğitim, yüzde 18’den 8’e düşürdük. Tahsilatımız düştü mü? Düşmedi, arttı. Kurumlar vergisi oranını yüzde 33’ten önce 30’a indirdik, sonra da 20’ye indirdik. Tahsilatımız düştü mü? Düşmedi, arttı” dedi ve ekledi:

“Vergi sistemi ekonomik faaliyeti boğacak noktaya geldiği anda, o kâğıt üzerinde hesap ettiğiniz hiçbir vergiyi toplayamazsınız. Vergi mi arıyorsunuz? Öyle küçük esnafla, berberle bakkalla, kasapla, manavla uğraşmanıza gerek yok. Siz büyüklere gidin büyüklere… İmar rantlarıyla ilgili bir vergi var mı pakette? Siz tam gaz israfa devam edin, bedelini yurt dışı görüp gelecek çalışanlar, gençler ödesin, öyle mi? Siz milyarlık vergi afları getirin, uzlaşma yoluyla Maliye’nin alacağını sıfırlayın, bedelini tüm sabit gelirliler ödesin, öyle mi?”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin Ankara İkinci Olağan Kongresi’nde konuştu. Babacan, Erdoğan’ın faiz inadını “bahis” olarak nitelendirerek, bu bahsin kaybedenin Erdoğan olduğunu ancak bedelini 85 milyonun ödediğini söyledi.

Babacan, Özel Harekât Daire Başkanı ve polislerinin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin elini öpmesini eleştirdi. Devletin polislerinin bir siyasi parti Genel Başkanı’nın elini öpmek için sıraya girmesinin kabul edilemez olduğunu dile getiren Babacan, bu tablonun ülkenin geldiği acı durumu özetlediğini kaydetti.

İktidara seslenen Babacan, “Siz birilerini bir yerlere atamak için, insanları böyle sıralara dizdiniz. Fakat emeklilerimiz geçinemiyor, ekmek sıralarında bekliyor. Siz el öpenleri evladınız belleyip sizden olmayanı mülakatlarda elediniz. Fakat çalışanlarımız aç; ucuz et sıralarında bekliyor. Siz, yargı ve emniyette ‘bizden’ ve ‘bizden değil’ kliklerini oluşturdunuz. Fakat gençlerimiz yarınlarından umutsuz, vize sıralarında bekliyor. Millete reva mı bu? Yaptıklarınız yüzünden ülkemiz, insanların birbirine güvenmediği, sokakları güvensiz, katillerin serbest kaldığı bir ülke oldu.

Yargıdaki ve emniyetteki el öpme sıralarının sonucu bu. Fakat hep söyledik, söyleyeceğiz:Bu ülkenin yarınlarını, hiç kimsenin karşısında eğilmeyen, bu ülkenin çalışkan gençleri kuracak.Bu ülkenin yarınlarını, el öpmek için sıralarda bekleyenler değil, Elif gibi dik duranlar kuracak. Bu ülkenin yarınlarını, işini dosdoğru yapan, haktan, hukuktan, adaletten sapmayan, hakimler, savcılar, polisler, askerler kuracak. Karşısındaki memurlara el öptürenler değil, ‘Sen Türkiye Cumhuriyeti devletinin memurusun, askerisin, polisisin… Eğilme, dik dur!’ diyenler kuracak” değerlendirmesinde bulundu.

Yönetim kademelerindeki siyasi klikleşme ve örgütlenmeleri de eleştiren Babacan, “Bildikleri tek şey var: Bizden mi onlardan mı? Bizim mahalleden mi karşı mahalleden mi? Biz bundan bir siyasi çıkar sağlar mıyız sağlamaz mıyız? İktidarın da muhalefetin de yaklaşımı bunun üzerine kurulu.Her tarafta bir ayrı klik, her tarafta bir başka örgütlenme, bir başka çeteleşme” diye konuştu.

“Tek sorumlu Erdoğan”

Mevcut sistemde tek yetkinin Erdoğan’da olduğunu aktaran Babacan, şunları söyledi: “Çok istediniz, tek yetkili oldunuz. Ülkede olan her şeyden tek başınıza sorumlusunuz. Her önlemi alabilecek tek imza sizin elinizde. ‘Nas var’ diye diye, hem enflasyonu hem faizi patlattınız. Kur Korumalı Mevduat diyerek ülkenin hazinesine büyük zararlar verdiniz. Kur Korumalı Mevduat için Merkez Bankası’na karşılıksız para bastırdınız, milyonlarca sabit gelirliyi enflasyon yoluyla fakirleştirdiniz.

Ekonomi politikanız yüzünden insanlar maaşlarını, üç kuruş birikimlerini bahislerde kaybediyorlar. İnsanlar işlerinden oldular, evlerinden oldular, aileleriyle, akrabalarıyla kavgalık oldular. Dolar borçlandılar, ödeyemediler, mahkemelik oldular. İnsanlar sizin ekonomi politikanız yüzünden intihar ettiler, canlarından oldular. Vatandaşı düşürdüğünüz hâl bu işte.Soruyorum: Kim verecek bunların hesabını? Sayın Erdoğan siz, vatandaşın eve götürdüğü ekmek üzerine bir bahse girdiniz. İnsanların birikimleriyle kumar oynadınız ve kaybettiniz.”

Erdoğan’a çağrıda bulunan Babacan, “Şimdi ortadan kaybolmak yok. Çıkın, ‘Hata yaptım’ deyin.‘Merkez Bankası’na verdiğim yanlış talimatlar sebebiyle ülkede enflasyon patladı’ deyin. Bakanlarınız bile ‘Rasyonel, yani akılcı politikalara döndük’ diyor. Ama siz susuyorsunuz. Faizden hiç bahsetmiyorsunuz. Konuşmadığınız konuları bilmiyormuş gibi yaparak sorumluluktan kurtulamazsınız. Yanlışlarınızla yüzleşmezseniz, insanlar size güvenmez. Bu vebalin altında kalmayın, çıkın insanlardan helallik isteyin” diye konuştu.

Babacan, iktidarın kurduğu ekonomik düzenin toplumun bir kesimini zenginleştirirken diğer kesimini yoksullaştırdığını ifade etti. Kalkınmanın taş ve betondan ibaret olmadığını belirten Babacan, “Sanayi yatırımı, teknoloji yatırımı, üretim, ihracat bu iktidarın öncelikleri arasında yer almıyor. Peki, ne uğruna? Haksız rant uğruna, birilerini zengin etmek uğruna. Bu kadar inşaat yapılıyor, bu kadar ev yapılıyor ama tarihin en büyük konut krizini yaşıyoruz. Kiralar beş kat, altı kat arttı. Hele İstanbul’da bazı yerlerde on kat arttı. Ev sahipleriyle kiracılar mahkemelik oldu.Satın almaya kalksanız, ev fiyatları aldı başını gitti.”

“Gençlerin, çalışanların ev alma hayalleri yerle bir oldu. Bu kadar yapılaşma oldu da vatandaşın hayrına mı oldu? Şehirlerin siluetleri bozuldu, tarihi dokulara halel getirildi. Kültürel alanlar, yapılar bir bir yok oldu. Şehirlerin nefes alma alanları bir bir yok oldu; taş oldu, beton oldu. Tek kalem oynatmayla birileri zengin olsun, birileri ceplerini doldursun diye binalar yapıldı, fakat şehirler insanların kira ödeyemediği, ev alamadığı şehirler haline geldi.”

İktidara vergi paketleri üzerinden yüklenen Babacan, şu ifadeleri kullandı: “KDV oranını temel bütün ihtiyaç ihtiyaçlarda, gıda, giyim, sağlık, eğitim, yüzde 18’den 8’e düşürdük. Tahsilatımız düştü mü? Düşmedi, arttı. Kurumlar vergisi oranını yüzde 33’ten önce 30’a indirdik, sonra da 20’ye indirdik. Tahsilatımız düştü mü?

Düşmedi, arttı. Bakın arkadaşlar, vergi sistemi ekonomik faaliyeti boğacak noktaya geldiği anda, o kâğıt üzerinde hesap ettiğiniz hiçbir vergiyi toplayamazsınız. Vergi mi arıyorsunuz? Öyle küçük esnafla, berberle bakkalla, kasapla, manavla uğraşmanıza gerek yok. Siz büyüklere gidin büyüklere… İmar rantlarıyla ilgili bir vergi var mı pakette? Siz tam gaz israfa devam edin, bedelini yurt dışı görüp gelecek çalışanlar, gençler ödesin, öyle mi? Siz milyarlık vergi afları getirin, uzlaşma yoluyla Maliye’nin alacağını sıfırlayın, bedelini tüm sabit gelirliler ödesin, öyle mi?”

İktidara ülkenin geldiği son durumu verilerle de hatırlatan Babacan, “Gelir dağılımı bozuldu, toplumsal yapı örselendi. Toplumu saran şiddeti sakın bu anlattıklarımdan bağımsız düşünmeyin arkadaşlar. Ülkenin yarısı, diğer yarısıyla kavgalı. Ülkenin yarısı, diğer yarısıyla mahkemelik durumda. Son beş yılda vatandaşlarımızın sadece %5’inin geliri reel olarak artmış. %95’in geliri ya düşmüş, ya sabit kalmış.  2023’te ihracat geçen seneye göre sadece %0,5 artmış. Bu yılın ilk 6 ayında ihracat, geçen seneye göre sadece %2 artmış. Rakamlar ortada” dedi.

“Ülkemizde ekonomi kötü, vatandaşlarımız çok derin bir geçim sıkıntısı çekiyor. Oralı olan yok, umursayan yok. Deprem tehlikesi her geçen gün büyüyor. Uzmanlar uyarıyor, her gün tekrarlıyor. Dinleyen yok, kulak veren yok. Yol ortasında yürürken iki yurttaşımız elektrik akımına kapılıp hayatını kaybediyor. Özür dileyen yok, çıkıp istifa eden yok.”

Paylaşın

Seyfi Doğanay Kimdir? Hayatı, Albümleri

5 Ocak 1949 yılında Tunceli’nin Hozat ilçesinde dünyaya gelen Seyfi Doğanay, 30 Ocak 2015 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Seyfi Doğanay, hayranları tarafından “Seyfi Baba” olarak anılırdı.

Seyfi Doğanay, 1966 yılında Almanya’ya ailesinin yanına taşındı. Seyfi Doğanay, sanat hayatına Almanya’da başladı. 1986 yılında itibaren müzik çalışmalarına Türkiye’de devam eden Seyfi Doğanay, şöhreti 1993’te “Ağlıyorum Gizlice” albümüyle kazandı.

Seyfi Doğanay’ın albümleri: Beni Yerden Yere Vurma, Çilekeş, Ne Gelen Var Ne Giden Doğma Güneş, Dert Olur Bana Ömrüm, Gel İçelim Hemşerim, Haberin Var Mı, Merhaba, Mıhlarım, Nerdesin, Yol Ver Dağlar, Sermayem Sırtımda,

Yokluk Beni Mecbur Etti, Dert Deryası, Derbederim, Güle Güle İlk Göz Ağrım, Sevda Dağları, İşte Geldim Ömrüm, Eline Düştüm Minik Yarim, Belli Değil, Aşkı Çekene Sor, Ağlıyorum Gizlice, Gariban, Yaralar Beni, Benden Gizli İşlerin Mi Var, Sebebi Sensin, Küstüm, Yoruldum, Sevmem, Dayı.

 

Paylaşın

Vakıf Üniversitelerinden Eğitim Ücretlerine Yüzde 100’ün Üzerinde Zam

Vakıf üniversitelerinin birçoğu eğitim ücretlerine yüzde 100’ün üzerinde zam yaparken, Fenerbahçe Üniversitesi’nin eğitim ücretlerine enflasyon oranının üzerinde zam yapmasına öğrenciler ve veliler tepki gösterdi.

Önceki gün Fenerbahçe Üniversitesi kampüsünde bir araya gelen öğrenci ve veliler, zam kararını alkışlarla protesto etti. Vakıf üniversitelerinin öğrencileri müşteri olarak gördüğünü söyleyen bir öğrenci, geçen yıl 90 bin lira olan eğitim ücretinin yüzde 228’lik zamla birlikte 220 bin lira olarak istendiğini aktardı.

Fenerbahçe Üniversitesi’nde okuyan bir başka öğrencinin velisi, “Son zamla birlikte yapacağımız ödeme yüzde 50 bursu olmasına rağmen 165 bin liraya ulaştı. Asgari ücretle çalışan bir aileyiz.

YÖK’ün en son 2021 yılına ilişkin hazırladığı vakıf yükseköğretim raporu Fenerbahçe Üniversitesi’nin tercihini de ortaya koydu. Rapora göre 2021 yılında reklam ve tanıtıma 921 bin 386 TL harcama yapan üniversite kütüphane, iç kaynaklı projeye üçte birini ayırdı.

Ülkede derinleşen ekonomik krizle birlikte milyonlarca öğrenci eğitime erişimde güçlük çekerken vakıf üniversiteleri eğitim ücretlerine astronomik zamlar yapmaya devam ediyor. TÜİK enflasyon oranı yüzde 71,60, ENAG ise yüzde 113 olurken vakıf üniversitelerinin yüzde 100’ün üzerinde zam yapmasına yurttaşlar tepkili.

İstanbul’da bulunan Biruni Üniversitesi yüzde 100’ün üzerinde, İstanbul Kültür Üniversitesi yüzde 80 ila yüzde 150, Ankara’da bulunan Başkent Üniversitesi yüzde 138 zam yaparken şimdi de Fenerbahçe Üniversitesi eğitim ücretine yüzde 228 oranında zam yaptı. Birçok akademisyenin temmuz ayı itibarıyla işten çıkarılmasıyla gündeme gelen Fenerbahçe Üniversitesi’nde TEFE-TÜFE’nin üzerinde yapılan zamma ise öğrenciler ve veliler tepki gösterdi.

Birgün’den Deniz Güngör‘ün haberine göre; Önceki gün üniversitenin kampusunda bir araya gelen öğrenci ve veliler, zam kararını alkışlarla protesto etti.

Vakıf üniversitelerinin öğrencileri müşteri olarak gördüğünü söyleyen bir öğrenci, geçen yıl 90 bin lira olan eğitim ücretinin yüzde 228’lik zamla birlikte 220 bin lira olarak istendiğini aktardı. “Diğer vakıf üniversitelerine kıyasla imkânlarımız sınırlı” diye konuşan öğrenci, “Yemekhanemiz yok. Öğretim görevlilerinin birçoğunu işten çıkardılar. Ekonomik kriz derinleşti ancak yüzde 50 burslu olmama rağmen bu artış kabul edilemez. Öğretmen çocuğuyum, 5 kardeşim var ve hepsi okuyor. Tek bir maaşla bu okul ücretini nasıl ödeyelim?” diye sordu.

Eğitim ücretinin ödenemeyecek boyuta ulaştığını ifade eden öğrenci, “Gecikme olursa üstüne buradan da bir para alacaklar. Birçok arkadaşım hem okuyor hem çalışıyor. İnsanlar bu denli okul ücretini nasıl ödeyecek? İstanbul gibi pahalı bir kentte yaşarken nasıl geçineceğiz? Eğer okul zam kararını geri çekmezse salı ve çarşamba günleri okul önünde toplanmayı planlıyoruz. Aramalarımızı açmıyorlar, maillerimize dönmüyorlar, elimizden bir araya gelmekten başka bir şey gelmiyor” ifadelerini kullandı.

Fenerbahçe Üniversitesi’nde okuyan bir başka öğrencinin velisi, “Son zamla birlikte yapacağımız ödeme yüzde 50 bursu olmasına rağmen 165 bin liraya ulaştı. Asgari ücretle çalışan bir aileyiz. Oğlum üniversiteyi kazandığında şehir dışında bir devlet okulunda okuyacağı zaman giderin daha fazla olacağını düşünerek yanımızda kalsın, harcamamız daha düşük olsun düşüncesiyle özel üniversite tercih ettik ancak yüzde 228 zam yapacakları aklımızın ucundan dahi geçmemişti” dedi.

“Bir sonraki dönem bizleri ne bekliyor bilmiyoruz”

“Bütün birikimimizi çocuğumuzun geleceğine yatırmıştık” diye konuşan veli, “Bu zamla birlikte çocukların eğitime devam hakları ellerinden alınacak. Yıllarca okul ücretini taksite bölerek, kartımıza taksitlere bölerek ödedik. Geçen yıl erken ödeme fırsatı da tanınmıştı, ancak bu yıl böyle bir hak tanınmadı. Şimdi biz bu ücreti ödemek için aylarca bir maaş eksik yaşamak zorunda bırakılacağız. Geçen yıl yapılanla bu yıl yapılan zam oranında bu kadar derin bir uçurum varken bunu nasıl bizim önümüze koyabiliyorlar? Bu haksızlık kabul edilemez” dedi. Veli son olarak şunları söyledi: “Birçok aile okul ücretini beden güçleriyle ödemek zorunda kalacak. TEFE-TÜFE’ye göre planlanması gerekirken bunun çok üzerinde bir zammı önümüze koydular. Bir sonraki dönem bizleri ne bekliyor bilmiyoruz.”

YÖK’ün en son 2021 yılına ilişkin hazırladığı vakıf yükseköğretim raporu Fenerbahçe Üniversitesi’nin tercihini de ortaya koydu. Rapora göre 2021 yılında reklam ve tanıtıma 921 bin 386 TL harcama yapan üniversite kütüphane, iç kaynaklı projeye üçte birini ayırdı. Kütüphaneye 360 bin 20 TL, iç kaynaklı Ar-Ge projelerine ise sadece 62 bin 328 TL harcandı.

Paylaşın

Selma Geçer Kimdir? Hayatı, Albümleri

26 Aralık 1975 yılında Ankara’da dünyaya gelen Selma Geçer, 1994 yılında TRT’nin açmış olduğu TRT Türk Halk Müziği Gençlik Korosu sınavına girdi ve sınavda başarılı olup koroya katıldı.

O dönem usta hocalardan ders almaya başlayan Selma Geçer, diğer taraftan birçok kurumun amatör korolarında görev almış deneyimini arttırdı. Aynı dönemde halk oyunlarına ilgi duyan Selma Geçer, birçok dernekte dansçı olarak görev aldı, halk oyunları yarışmaların da performans sergiledi.

Selma Geçer, 1995 yılında TRT de yepyeni bir program ile Türkü Türkü Türkiyem ile profesyonel müzik hayatına giriş yaptı, yaklaşık on yıl devam eden, TRT Kayıtlarının ön planda tutulduğu programla adını duyurdu. Selma Geçer, 1999 Kosova’da düzenlenen seçim konserlerinde TRT’yi temsilen konser verdi ve TRT’ye ödül kazandırdı.

Selma Geçer, 1999 yılı sonunda TRT’nin açmış olduğu Yurttan Sesler sınavı kazandı. Selma Geçer, TRT’de görev yapan abisi nefesli saz sanatçısı Hüseyin Geçer’in desteğiyle, Bircan Pullukçuoğlu ve Coşkun Güla’dan nota, şan ve repertuvar dersi aldı.

Almanya, Belçika, Hollanda, Mısır, Kazakistan, Kosova, Makedonya gibi birçok ülkede konserler veren Selma Geçer, 2010-2012 sezonlarında görev aldığı TRT AVAZ ve TRT Müzik kanallarında yayınlanan Türkü Söylemek Lazım programında yer almaya devam ediyor.

Paylaşın

Sevcan Orhan Kimdir? Hayatı, Albümleri

16 Ağustos 1982 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Sevcan Orhan, lisede okurken bir gazetenin düzenlemiş olduğu liseler arası Türk halk müziği yarışmasında üçüncülüğü kazandı.

Küçük yaştan itibaren bağlama, solfej ve nota eğitimi alan Sevcan Orhan, lise eğitiminin ardından İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı ses eğitimi bölümüne girdi. Sevcan Orhan, 2000 yılında “Nenni Bebek” isimli ilk müzik albümünü çıkardı.

Sevcan Orhan, 2003’te “Bir Türküydü Yaşamak”, 2008’de “Adı Aşk” ve 2011’de “Zemheriden Ötesi Bahar” adlı albümleri ile sevenleriyle buluştu. Sevcan Orhan, 2014’te “Düşten Gerçeğe” ve 2019’da “İçimden Geldi Söyledim” albümlerini piyasaya sürdü.

Sevcan Orhan, 2012 – 2013 arası Alişan ile birlikte ‘Alişan ile Sevcan’ isimli sabah programı sundu. Sevcan Orhan, 2012’de Onur Şan’la “Dillere Destan” programını sundu. Sevcan Orhan, 2021 yılında ise “Sevcan’la Lezzet Yolunda” adlı programın sunuculuğunu üstlendi.

Sevcan Orhan’ın albümleri: Nenni Bebek, Bir Türküydü Yaşamak, Adı Aşk, Zemheriden Ötesi Bahar, Düşten Gerçeğe, İçimden Geldi Söyledim.

Paylaşın

Sevtap Sonu Kimdir? Hayatı, Albümleri

3 Mart 1987 yılında Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde dünyaya gelen Sevtap Sonu, ailesi ile birlikte Almanya’nın Köln şehrine taşındı ve halen Köln’de yaşamaktadır.

Köln Üniversitesi mezunu olan Sevtap Sonu, 12 yaşından itibaren Türk Halk Müziği ile yakından ilgilendi.

Sevtap Sonu, Neşet Ertaş, Sabri Uysal, Murat Bahtiyar, Mustafa Onay, Serdal Yayla gibi sanat camiasında söz sahibi hocalardan bağlama, solfej ve nota eğitimi aldı.

Köln Anadolu Sanat Merkezi’nde Halk Müziği konusunda önemli isimlerle birlikte çalışma fırsatı bulan Sevtap Sonu, Türk Halk Müziğinin usta sanatçıları ile bir çok kez ayni sahneyi paylaşma imkānı buldu ve deneyim kazandı.

Sevtap Sonu’nun ilk albümü Kartin Production müzik şirketi aracılığı ile 25 Aralık 2014 tarihinde sevenleriyle buluştu.

Paylaşın

Seyfettin Sucu Kimdir? Hayatı, Albümleri

1 Ocak 1942 yılında Şanlıurfa’nın Kamberiye Mahallesi’nde dünyaya gelen Seyfettin Sucu, 20 Temmuz 1987 yılında İzmir’de hayatını kaybetti. Seyfettin Sucu’nun mezarı Urfa Bediüzzaman Aile Mezarlığı’ndadır.

Düşük gelirli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Seyfettin Sucu, küçük yaşlarda çulhacı olarak çalışmaya başladı ve bu atölyelerdeki dokuma tezgâhlarının çıkardığı ritmik seslerden etkilenip müziğe ilgi duydu. Seyfettin Sucu, okuduğu uzun havalarla ve türkülerle kısa sürede meşhur oldu.

Şarkı söylemenin para kazandırmadığı 1950’li yıllarda ekonomik sıkıntıları devam eden Seyfettin Sucu, 1962 yılında Ayşe Sucu ile evlendi. Seyfettin Sucu’nun bu evlilikten üç çocuğu oldu. Maddi sorunlar yüzünden yeni evliyken Adana’ya çalışmaya giden Seyfettin Sucu, kısa süre içinde memleketine geri döner.

Seyfettin Sucu, 1966 yılında İstanbul’da Alaeddin Palandöken isimli bir plak sahibiyle tanışır ve ilk plak çalışmasını “Bu Handan Kervan İşler Bu Handan” isimli uzun hava ile yapar. Kısa sürede yurt dışında da tanınan Seyfettin Sucu, Suriye’de Şam, Halep ve Rakka’da konserler verir.

Kendisine halk tarafından “Şarkın Bülbülü” lakabı takılan Seyfettin Sucu, uzun havalarda çargah sesine ulaşabilme yeteneğine sahipti. Seyfettin Sucu, 1980 yılında yönetmenliğini Hüseyin Peyda’nın yaptığı “Havar” filminde başrol oynadı.

Paylaşın