Almanya’dan Türkiye’ye “Suriye” Çağrısı: Kürtlerle Çatışmayın

Türkiye’yi SDG ile olası bir çatışmanın sonuçları konusunda uyaran Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, “Kürtlerle çatışmada yüzü gülen üçüncü tarafın IŞİD olmasının kimseye faydası olmaz” dedi.

Türkiye, Kuzey Suriye’de yer alan ve ana omurgasını YPG’nin (Halk Koruma Birlikleri veya Halk Savunma Birlikleri) oluşturduğu SDG’yi (Suriye Demokratik Güçleri) PKK’nın (Kürdistan İşçi Partisi) bir kolu olarak görüyor.

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Suriye’de Türkiye ile Kürtler arasında bir savaş çıkması uyarısında bulunarak “Kürtlerle çatışmada yüzü gülen üçüncü tarafın IŞİD olmasının kimseye faydası olmaz” dedi.

Böyle bir durumun Suriye, Türkiye ve Avrupa için bir güvenlik tehdidi oluşturacağını belirten Baerbock, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması gerektiğini, “daha önce İran ve Rusya örneğinde olduğu gibi üçüncü tarafların ülkede yine dolaplar çevirmesinin” kabul edilemeyeceğini söyledi.

Almanya Dışişleri Bakanı, Suriye’de IŞİD’in geri püskürtülmesinde Kürtlerin özel bir rol oynadığına işaret ederek “Türkiye’nin tabii ki meşru güvenlik çıkarları var. Her ülke gibi Türkiye de terörizmden kurtulmak istiyor. Ancak bu Kürtlerin bir kez daha sürülmesi ve yeniden şiddet yaşanması için kullanılamaz” diye konuştu.

Baerbock, uluslararası toplumun bu konuda “Yeniden şiddet yaşanmaması için, yeni radikal güçler oluşmaması için, terörle geçen yılların ardından insanların nihayet güvenlik içinde yaşayabilmesi için hepimiz sorumluluk taşıyoruz” mesajı vermesi gerektiğini kaydetti.

Yeşiller partili politikacı, “IŞİD teröristlerinin Kürtlere karşı gerçekleştirdiği korkunç katliamlara” işaret ederek Kobani kentinin “Kürtlerin IŞİD’e karşı cesur savaşının sembolü” olduğunu söyledi.

Suriye’de Beşar Esad rejiminin 8 Aralık’ta devrilmesiyle birlikte Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO), Kürtlerin kontrolündeki Tel Rıfat ve Münbiç’te kontrolü ele geçirmişti. Suriyeli Kürtler, Türkiye ve SMO’nun Kobani kentine operasyon hazırlığında olduğunu düşünüyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Erdoğan’dan Avrupa Birliği Çıkışı: Makul Bir İzahı Yok

Avrupa Siyasi Topluluğu Genel Oturumu’nda konuşan Erdoğan, “Türkiye gibi kıtanın refahı ve güvenliğine önemli katkılar sunan bir aday ülkenin katılım sürecinin yıllardır engellenmesinin makul bir izahı yoktur” dedi ve ekledi:

“Mevcut jeopolitik konjonktürde üyelik perspektifimizin güçlendirilmesinin, hem Avrupa’nın hem yakın coğrafyamızın yararına olacağı açıktır. Türkiye olarak, AB ile ilişkilerimizin sağlıklı bir zeminde ilerletilmesi için diyalog ve işbirliğine hazırız.”

AK Parti Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de, Avrupa Siyasi Topluluğu Beşinci Zirvesi Genel Oturumu’nda hitap etti. Cumhuriyet’in aktardığına göre; Misafirperverliği ve nazik daveti için Macaristan Başbakanı Viktor Orban’a teşekkür eden Erdoğan, “Bugün burada Avrupa’nın yüzleştiği çok boyutlu güvenlik sınamalarını ele almak üzere toplanmış bulunuyoruz.” ifadesini kullandı.

Güvenlik sınamalarının yalnızca askeri tehditler, terörist saldırılar ve hibrit savaş taktiklerinden ibaret olmaktan çıktığını belirten Erdoğan, enerji arzından siber saldırılara, göç hareketlerinden salgınlara, uluslararası hukukun sistematik ihlallerinden savaşlara kadar geniş bir yelpazeye yayılan meydan okumaların herkesi etkilediğini bildirdi.

“Huzurumuza, istikrarımıza ve refahımıza kasteden tehditlerin önemli bir kısmı tek başımıza üstesinden gelemeyeceğimiz boyutlara varmıştır.” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Avrupa Siyasi Topluluğu’nu, kıtamıza yönelik ortak tehditleri samimi bir ortamda ele aldığımız bir platform olarak görüyoruz.

Türkiye, civar bölgelerle yakın kültürel bağları, güçlü ordusu, köklü devlet tecrübesi, ilkeli dış politikası ve yetişmiş insan kaynağıyla bir istikrar adası vazifesi görmeye devam edecektir. Avrupa coğrafyasında maalesef savaşın üçüncü yılını geride bırakıyoruz. Ukrayna’daki savaşın yol açtığı olumsuzluklar her geçen gün daha da derinleşiyor. Savaşın uzaması diplomasiye giderek daha az alan bırakıyor. Biz, en başından beri her iki tarafın da masada olduğu bir müzakere sürecini ve devamında kalıcı, adil bir barışa ulaşılmasını savunduk.”

Gecen hafta Kazan’da Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştüğünü belirten Erdoğan, bu görüşmeden önce de Ukrayna Dışişleri Bakanı Andrii Sybiha’yı Ankara’da kabul ettiğini hatırlattı. Erdoğan, her iki görüşmede de diplomasiye alan açılması yönündeki mesajlarını bir kez daha taraflara ilettiğini, barışın tesisi için üzerlerine düşen ne varsa yapmaya hazır olduklarını ve çözüme yönelik çabalara desteklerinin süreceğini ifade ettiklerini bildirdi.

Diğer yandan, yol açtığı yıkım ve sivil zayiat bakımından Ukrayna’daki savaştan çok daha büyük bir insanlık trajedisinin Orta Doğu’da yaşandığını belirten Erdoğan, şunları söyledi: “Gazze’de bir yıldır süren soykırım tüm insanlığın ortak utancıdır. Buna son dönemde Batı Şeria ve Lübnan’a gerçekleştirilen gayriahlaki ve gayrihukuki saldırılar da eklenmiştir.

Şunu vicdan sahibi herkes görüyor, kabul ve ikrar ediyor, 50 bine yaklaşan can kaybı dikkate alındığında ateşkesin ivedilikle sağlanması, kesintisiz ve yeterli miktarda insani yardımın bölgeye ulaşması için İsrail’e her boyutta baskı yapılması elzemdir. İsrail’in saldırganlığına kayıtsız şartsız destek verenler, işlenen suçların da ortağı haline geldiklerini bilmelidirler.”

Erdoğan, İsrail’e silah ve mühimmat transferinin durdurulmasını sağlamaya yönelik Birleşmiş Milletler’de bir girişim başlattıklarını, 50’yi aşkın ülke ve uluslararası kuruluşun imzasını taşıyan mektubu BM Genel Sekreteri’ne, BM Güvenlik Konseyi Kasım Ayı Dönem Başkanı Birleşik Krallık’a ve BM Genel Kurul Başkanı’na ilettiklerini belirtti.

Bir diğer önemli hususun da Filistin’in devlet olarak tanınması olduğunu vurgulayan Erdoğan, “İrlanda, Norveç, İspanya ve Slovenya’nın bu yönde attıkları adımları takdirle karşılıyor, kendilerini ülkem ve milletim adına tebrik ediyorum. Bu tanıma kararlarının, bölgede barış isteyen Avrupalı devletler için de bir emsal teşkil ettiğine inanıyorum. Küresel adalete ve barışa katkı vermeleri için Filistin’i henüz tanımayan tüm ülkelere bunu yapmaları çağrısında bulunuyorum.” ifadesini kullandı.

Terörizme karşı işbirliği ve dayanışma halinde, terör örgütleri arasında fark gözetmeksizin mücadelenin herkesin sorumluluğu olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti: “PKK terör örgütüyle mücadelede Avrupalı ortaklarımızdan somut işbirliği görmek istiyoruz. FETÖ’nün etkin varlık gösterdiği Avrupa ülkelerinden adli ve idari işbirliği taleplerimizin karşılanmasını bekliyoruz.

DEAŞ, ülkemizin de önemli katkılarıyla Suriye ve Irak’ta toprak hakimiyetini kaybetmiş olsa da küresel ölçekte güvenliği tehdit ediyor. Örgütün odağının kaymaya başladığı Batı Afrika ve Orta Asya’daki yabancı terörist savaşçı hareketliliğinin dikkatle takip edilmesini ve bu alanda işbirliğini önemsiyoruz.”

Erdoğan, Türkiye’nin, Avrupa-Atlantik bölgesinde barış, refah ve istikrar için bugüne kadar en çok katkı veren ülkeler arasında yer aldığına işaret ederek, “NATO’nun en önde gelen müttefiklerinden biri olarak, Asya-Pasifik’ten Kuzey Afrika’ya uzanan geniş coğrafyadaki ortaklarımızla istişareleri ve işbirliğimizi sürdürüyoruz.” diye konuştu.

“AB’nin savunma alanındaki gayretlerine Türkiye’nin tam olarak dahil edilmesi Avrupa’nın barış ve güvenliği için olmazsa olmazdır.” diyen Erdoğan, şunları kaydetti: “Avrupa Savunma Ajansına ve Avrupa Daimi Yapılandırılmış İşbirliği kapsamındaki projelere katılımımızın gecikmeksizin önünün açılmasını bekliyoruz. Avrupa’yı ve ötesini etkileyen geniş çaplı sorunlara çözüm bulunabilmesi için Türkiye’nin desteği şarttır.

Avrupa’da nefret, İslam karşıtlığı ve ırkçılık, sosyal uyumu ve istikrarı zedeliyor. Müslümanlar başta olmak üzere göçmenlere karşı artan ötekileştirme, ırkçılığın yeni bir yüzü olarak karşımıza çıkıyor. Yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığının yalnızca Müslümanları ve göçmenleri değil, toplumun tamamının huzur ve güvenliğini tehdit eden bir temel insan hakları sorunu olduğu artık kabullenilmelidir.

Küresel dengelerin yeniden kurulduğu böylesine belirsiz bir dönemde, hemen her alanda yeni ve etkin politikalar geliştirmemiz elzemdir. Daha derin işbirliği tesis etmemizin önündeki siyasi engellerin, ön yargılı birtakım tutumların artık geride bırakılması gerekiyor. Aksi takdirde, Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu fikri ve ekonomik dönüşümleri yakalaması mümkün olamayacaktır.”

Bu vesileyle Avrupa kıtasının güvenlik ve istikrarı için AB’nin genişleme politikasının önemine de dikkati çekmek istediğini belirten Erdoğan, “Hakkaniyetli bir genişleme politikasının Birliğin en önemli jeopolitik aracı olduğu açıktır.” değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan, “Türkiye gibi kıtanın refahı ve güvenliğine önemli katkılar sunan bir aday ülkenin katılım sürecinin yıllardır engellenmesinin makul bir izahı yoktur. Mevcut jeopolitik konjonktürde üyelik perspektifimizin güçlendirilmesinin, hem Avrupa’nın hem yakın coğrafyamızın yararına olacağı açıktır. Türkiye olarak, AB ile ilişkilerimizin sağlıklı bir zeminde ilerletilmesi için diyalog ve işbirliğine hazırız.” dedi.

Paylaşın

Ali Babacan, A Takımını Yeniledi: Gölge Bakanlar

Geçtiğimiz hafta sonu yapılan olağan büyük kongrede yeniden Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı seçilen Ali Babacan, partisini birlikte yöneteceği A Takımını belirledi.

DEVA Partisi’nde yeni oluşturulan genel başkanvekilliği görevine eski Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı getirildi. Anayasa Mahkemesi (AYM) eski üyesi Celal Mümtaz Akıncı hukuk işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısı oldu. Teşkilat İşleri Başkanlığı’nı Konya İl Başkanı Seyit Karaca üstlendi.

Meclis çalışmaları nedeniyle parti yönetiminde çok fazla yer almayan milletvekillerine “gölge bakan” görevi verildi. Yeni yönetimde 3 il başkanı yer aldı. DEVA Partisi’nin yeni yönetimi şöyle oldu:

Genel Başkanvekili İbrahim Çanakçı,
Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Karaca,
Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yakup Engin,
Hukuki İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Celal Mümtaz Akıncı, Genel Sekreter Yusuf Türkmen,
İdari ve Mali İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Merdanoğlu,
Sivil Toplum ve İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Kerem Altun,

Halkla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Erdoğan,
Kadın Çalışmalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Sudan,
Gençlik Çalışmalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Sait Başaran,
Tanıtım ve Medya İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Büşra Sakınmaz,
Parti İçi Eğitimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Burçin Yereli.

DEVA Partisi de CHP gibi iktidarın uygulamalarını takip etmek için milletvekillerinden “gölge bakanlar” belirledi. Buna göre, “gölge bakanlar” şu isimlerden oluştu:

İdris Şahin, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı
Elif Esen, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı
Selma Aliye Kavaf, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Mustafa Yeneroğlu, Dışişleri Bakanlığı
Sadullah Kısacık, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı

Ertuğrul Kaya, Gençlik ve Spor Bakanlığı
Burak Dalgın, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Evrim Rızvanoğlu, İklim Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
Medeni Yılmaz, Kültür ve Turizm Bakanlığı
Seda Kaya Ösen, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı

Mehmet Emin Ekmen, Milli Eğitim Bakanlığı
Sadullah Ergin, Milli Savunma Bakanlığı
İrfan Karatutlu, Sağlık Bakanlığı
Hasan Karal, Tarım ve Orman Bakanlığı
Cem Avşar, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile İklim Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

“Yeni bir yola ihtiyaç var”

Ali Babacan, kongre sonrası yaptığı açıklamada Türk siyasetinin 2 kutup arasına sıkıştırılmaya çalışıldığını belirtip şöyle konuşmuştu: “Bunlar siyaseti 2 kutuplu hale getirip Türkiye’de siyaset yapma zeminini yok etmek istiyorlar. Türkiye’yi siyaset siyasetsizleştirmek istiyorlar. Siyaseti iki kutba ayırıp milletimizi birbirine kırdırmak istiyorlar, birbirine düşürmek istiyorlar.

Çünkü ancak bu şekilde destek bulabiliyorlar. Bunlar siyaset zeminini yok edip çok sesliliğin, çoğulculuğun önünü kapatmak, Türkiye’nin renkliliğini siyah ve beyaz olarak iki alana hapsetmek istiyorlar. Bu model kavga üretir, çatışma üretir, çoğulculuğu yok eder ve Türkiye’yi geriye götürür. Bu model ülkeyi kırılmalara götürür. Bu model ülkeyi umutsuzluğa götürür.

Bütün araştırmalarda şu anda başta gençlerimiz olmak üzere vatandaşlarımız ‘Gönlüme göre bir siyasi parti bulamıyorum. Beni temsil edecek insanlar bulmakta güçlük çekiyorum’ diyorsa bu iki kutba hapsedilmiş siyasetin sonucu işte biz tam da bu sebeple diyoruz ki milletimizi iki tercihten birine zorlayan bu dayatmaya itirazımız var. Demokrasimize nefes aldıracak, milletimizin gönül rahatlığıyla destek vereceği güvenli yeni bir yola ihtiyaç var”

Paylaşın

Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Hasan Nasrallah Kimdir?

31 Ağustos 1960 yılında Lübnan’ın başkenti Beyrut”ta dünyaya gelen Hasan Nasrallah, 27 Eylül 2024 yılında yine Beyrut’ta İsrail’in hava saldırısında hayatını kaybetti.

Ailesi pek dindar olmasa da teolojik çalışmalara ilgi duyan Hasan Nasrallah, El Necah okuluna ve daha sonra ağırlıklı olarak Hristiyanların yaşadığı Sin el Fil mahallesindeki bir devlet okuluna devam etti.

1975 yılında Lübnan İç Savaşı, o sırada 15 yaşında olan Nasrallah da dahil olmak üzere aileyi Bazouriye’deki atalarından kalma evlerine taşınmaya zorladı ve Nasrallah orta öğrenimini Tyre’deki devlet okulunda tamamladı. Burada kısa bir süre Lübnanlı bir Şii siyasi grup olan Emel Hareketi’ne katıldı.

Nasrallah, Bekaa Vadisi’ndeki Baalbek kasabasında bulunan Şii ilahiyat okulunda eğitim gördü. Okul, 1960’ların başında Irak’ın Necef kentinde Dava hareketini kuran Irak doğumlu Ayetullah Muhammed Bakır Sadr’ın öğretilerini takip ediyordu.

1976 yılında, on altı yaşındayken Nasrallah, Irak’a gitti ve burada Sadr’ın Necef’teki seminerine kabul edildi. Sadr’ın Nasrallah’ın niteliklerini fark ettiği ve “Sende liderlik kokusu alıyorum; sen Mehdi’nin Ensarından [takipçilerinden] birisin…” dediği iddia edilmiştir. Nasrallah, 1978 yılında düzinelerce Lübnanlı öğrenciyle birlikte Irak’tan sınır dışı edildi. Sadr hapsedildi, işkence gördü ve öldürüldü.

Nasrallah, Saddam Hüseyin’in aralarında Ruhullah Humeyni ve Abbas Musavi’nin de bulunduğu çok sayıda Şii’yi sınır dışı ettiği 1979 yılında, eğitiminin ilk bölümünü tamamlamış olarak Lübnan’a dönmek zorunda kaldı. Lübnan’a döndüğünde Nasrallah, Emel lideri Abbas Musavi’nin okulunda okudu ve öğretmenlik yaptı, daha sonra Emel’in Bekaa’daki siyasi delegesi olarak seçildi ve merkezi siyasi ofisin bir üyesi oldu. Aynı dönemde, 1980 yılında, Saddam Hüseyin Sadr’ı idam ettirdi.

Nasrallah, 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgalinden sonra Hizbullah’a katıldı. Hasan Nasrallah, 1989 yılında İran’ın Kum kentine giderek dini eğitimini ilerletti.

Nasrallah, İslam’ın her toplumun sorunlarına çözüm getirebileceğine inanıyor ve şöyle diyordu: “Bize gelince, kısaca, İslam sadece dua ve övgü içeren basit bir din değildir, aksine insanlık için tasarlanmış ilahi bir mesajdır ve insanın genel ve kişisel yaşamıyla ilgili sorabileceği her soruya cevap verebilir. İslam, başkaldırabilen ve bir toplum inşa edebilen bir toplum için tasarlanmış bir dindir.”

Nasrallah 1991’de Lübnan’a döndü ve ertesi yıl Musavi’nin bir İsrail hava saldırısında öldürülmesinin ardından Hizbullah’ın liderliğine geçti. Nasrallah’ın liderliği sırasında Hizbullah, İsrail’in güney Lübnan’ı işgal etmesine rağmen kuzey İsrail’i vurmalarına olanak tanıyan daha uzun menzilli roketler elde etti.

1993 yılında İsrail bir operasyon gerçekleştirdi. İsrail’in başarılı olduğunu iddia ettiği operasyon sırasında Lübnan’ın altyapısının büyük bir kısmı tahrip edildi. Sonunda İsrail’in Lübnan’daki saldırılarını sonlandırdığı ve Hizbullah’ın da kuzey İsrail’e yönelik saldırılarını durdurmayı kabul ettiği bir anlaşmaya varıldı.

Kısa bir aradan sonra çatışmalar yeniden başladı. İsrail 1996 yılında “Gazap Üzümleri” operasyonunu başlatarak Lübnan’ın önemli liman kentlerini abluka altına aldı ve bir Suriye askeri üssünü bombaladı. Lübnan’da 16 gün süren İsrail saldırılarının ardından İsrail-Lübnan ateşkes mutabakatı üzerinde anlaşmaya varıldı. İsrail’in saldırılarını durdurması karşılığında Hizbullah da roket saldırılarını durdurmayı kabul etti. 1993’te olduğu gibi barış uzun sürmedi.

İsrail’de, ‘güvenlik bölgesinin’ Hizbullah roketlerinin İsrail’e ulaşmasını engelleyemediği açık olduğundan, İsrail güçlerinin güney Lübnan’daki varlığının işe yarayıp yaramadığı giderek daha fazla tartışılır oldu. Güney Lübnan’daki ağır İsrail kayıplarının ardından bazı İsrailli politikacılar çatışmanın ancak İsrail’in Lübnan’dan çekilmesiyle sona ereceğini savundu.

İsrail başbakanı Ehud Barak 2000 yılında İsrail güçlerini Lübnan’dan geri çekti. İsrail’in çekilmesinin ardından, İsrail tarafından desteklenen Güney Lübnan Ordusu kısa sürede Hizbullah’ın eline geçti. Bazı ordu üyeleri İsrail’e kaçtı, ancak birçoğu Hizbullah tarafından yakalandı. İsrail’e karşı elde edilen bu başarı Hizbullah’ın Lübnan ve Şii dünyasındaki popülaritesini büyük ölçüde arttırdı.

Nasrallah, Lübnan’da İsrail’in Güney Lübnan’daki işgalini sona erdirdiği için itibar gördü ve bu da örgütün Lübnan’daki siyasi konumunu büyük ölçüde güçlendirdi.

Nasrallah, 2004 yılında İsrail ve Hizbullah arasında yapılan ve yüzlerce Filistinli ve Lübnanlı mahkûmun serbest bırakılması ve oğlununki de dâhil olmak üzere çok sayıda cesedin Lübnan’a iade edilmesiyle sonuçlanan mahkûm takası anlaşmasında önemli bir rol oynamıştır. Anlaşma Arap dünyasında Hizbullah için muhteşem bir zafer olarak nitelendirildi ve Nasrallah bu kazanımları elde ettiği için kişisel olarak övüldü.

Londra merkezli Asharq Al-Awsat’ta Aralık ayında yayınlanan bir makalede örgütün askeri kanadının komutasının Ağustos 2007’de Nasrallah’tan yardımcısı Naim Kasım’a devredildiği belirtilmiştir. Hizbullah bu iddiayı reddetmiş ve bunun hareketin “popülaritesini zayıflatma” girişimi olduğunu açıklamıştır.

Ekim 2008’de kuzeni Haşim Safi El Din, Nasrallah’a suikast düzenlenmesi durumunda Hizbullah’ın genel sekreterliğine atandı. Lübnan’da derinleşen mali ve ekonomik kriz nedeniyle Ekim 2019’da düzenlenen yaygın protestolar, Nasrallah’ın kendisi de dahil olmak üzere hükümet liderlerine istifa etmeleri yönünde baskı yaptı.

Nasrallah döneminde Hizbullah, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer ülkelerin yanı sıra Avrupa Birliği tarafından da kısmen ya da tamamen terör örgütü olarak tanımlanmıştır. Arap Birliği 2016’da Hizbullah’ı terör örgütü olarak tanımladı, ancak 2024 itibariyle artık terör örgütü olarak görmemeye başladı. 2015 yılı itibariyle Rusya, Hizbullah’ın bir terör örgütü olduğu iddialarını reddetti ve Hizbullah’ı meşru bir sosyopolitik örgüt olarak görmeye başladı.[20] Çin tarafsızlığını koruyor ve Hizbullah ile temaslarını sürdürüyor.

Nasrallah, Maruni bir Hristiyan olan eski başbakan Mişel Avn’ın liderliğindeki Özgür Yurtsever Hareketi ile bir Mutabakat Zaptı müzakere etti. Avn, Temmuz 2006’da Wall Street Journal’da yayınlanan bir köşe yazısında on maddelik Mutabakat Zaptı’nı açıklamıştır. Hizbullah, elindeki esirlerin ve işgal altındaki Şebaa Çiftliklerinin iadesi karşılığında silahsızlanmayı kabul etmiştir. Ayrıca kaçak Güney Lübnan Ordusu üyelerinin affedilmesini ve geri dönmesi de kabul edilmiştir.

Özgür Yurtsever Hareketi de Lübnan Parlamentosu’nun mezhepsel seçim sisteminin reforme edilmesi ve tek kişi, tek oy yönünde ilerlemesi için çalışmayı kabul etti. Avn, siyasi sürecin gereksiz olan savaşlar nedeniyle herhangi bir can kaybı yaşanmadan Hizbullah’ı silahsızlandırdığına dikkat çekti.

Hizbullah’ın İsrail topraklarında pusu kurarak üç askeri öldürmesi ve iki askeri kaçırmasının ardından 2006 Lübnan Savaşı başladı. Savaş sırasında İsrail’in Hizbullah hedeflerine yönelik bombardımanları Beyrut’un birçok bölgesinde, özellikle de Hizbullah’ın kontrolündeki yoksul ve büyük ölçüde Şii olan Güney Beyrut’ta hasara yol açtı.

Hasan Nasrallah 3 Ağustos 2006’da İsrail’in Lübnan’ın başkentini bombalamasına misilleme olarak Tel Aviv’i vurma sözü verdi. Nasrallah televizyonda yayınlanan konuşmasında “Eğer siz Beyrut’u vurursanız, İslami direniş de Tel Aviv’i vuracaktır ve Allah’ın yardımıyla bunu yapabilecek güçtedir” dedi. Nasrallah, Hizbullah güçlerinin İsrail kara birliklerine ağır kayıplar verdirdiğini de sözlerine ekledi.

Çatışma sırasında Nasrallah Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan gibi Arap ülkelerinin yoğun eleştirilerine maruz kaldı. Ürdün Kralı II. Abdullah ve Mısır devlet başkanı Hüsnü Mübarek 14 Temmuz’da “bölgenin Arap çıkarlarına hizmet etmeyen bir maceracılığa sürüklenmesi” riski konusunda uyarıda bulunurken, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Suud el-Faysal Hizbullah saldırılarını “beklenmedik, uygunsuz ve sorumsuz eylemler” olarak nitelendirdi. Daha da ileri giderek “Bu eylemler tüm bölgeyi yıllar öncesine geri götürecektir ve bunları kabul edemeyiz” dedi.

Nasrallah Lübnan’daki bazı kesimler tarafından da yoğun eleştirilere maruz kaldı. İlerici Sosyalist Partisi lideri ve Dürzi toplumunun en önde gelen lideri Velid Canbolat çok sert konuştu: “Harika, demek ki o bir kahraman. Ama ben onun bu kahramanlığına meydan okumak istiyorum. Meydan okumaya hakkım var, çünkü benim ülkem alevler içinde. Ayrıca, biz aynı fikirde değiliz”. Canbolat’ın şu sözleri de ekledi: “Teslim olma şartları üzerinde pazarlık yaparken Lübnan başkentinin yanmasına izin vermeye hazır”.

İran doğumlu gazeteci Amir Taheri’ye göre savaşın ardından “Yeşil Sel” (Al-sayl al-akhdhar) olarak bilinen olay meydana geldi:

“Bu, Hizbullah’ın Beyrut’ta ve güneyde savaştan etkilenen tüm vatandaşlara dağıttığı büyük miktarlardaki Amerikan doları banknotlarını ifade ediyor. İran’dan gelen dolarlar Suriye üzerinden Beyrut’a taşınıyor ve militan ağları aracılığıyla dağıtılıyor. Evinin savaşta zarar gördüğünü kanıtlayabilen herkes 12.000 dolar alıyor ki bu da savaşın harap ettiği Lübnan’da çok iyi bir meblağ.”

Lübnan’ın New TV kanalında 27 Ağustos 2006 tarihinde yayınlanan bir röportajda Nasrallah, böyle bir savaşa yol açacağını bilseydi iki İsrail askerinin yakalanması emrini vermeyeceğini söyledi:

“Yakalamanın bu zamanda ve bu büyüklükte bir savaşa yol açtığını yüzde bir bile düşünmüyoruz. Bu savaşın planlandığından ve bu rehinelerin yakalanmasının önceden planladıkları savaşı başlatmak için bir bahane olduğundan eminim, ancak 11 Temmuz’da … operasyonun böyle bir savaşa yol açacağını bilseydim, bunu yapar mıydım? Hayır derim, kesinlikle hayır”.

25 Mayıs 2013 tarihinde Nasrallah, Hizbullah’ın Suriye’deki iç savaşta “İslamcı aşırılık yanlılarına” karşı savaştığını açıkladı ve “grubunun Suriyeli militanların Lübnan sınırındaki bölgeleri kontrol etmesine izin vermeyeceği sözünü verdi”.

Hizbullah’ın Suriye’nin stratejik Kuseyr kasabasında Suriye ordusuyla aynı safta savaştığını doğruladı. Televizyonda yayınlanan konuşmasında, “Eğer Suriye Amerika, İsrail ve tekfircilerin eline düşerse, bölgemizdeki halklar karanlık bir döneme girecektir” dedi.

Temmuz 2014’te Nasrallah’ın yeğeni Suriye’de savaşırken öldürüldü. Nasrallah, Lübnan’ın Al-Abbasiyah köyünden olan eşi Fatime Yasin ve dört çocuğuyla birlikte Güney Beyrut’ta yaşıyordu: Muhammed Cavid, Zeynep Muhammed Ali ve Muhammed Mehdi.

12 Eylül 1997 gecesi, dört Hizbullah savaşçısı Mlikh yakınlarında bir İsrail pususunda öldürüldü. Ölenlerden biri Nasrallah’ın en büyük oğlu olan on sekiz yaşındaki Muhammed Hadi’ydi. Güvenlik bölgesinin kuzeyinde eş zamanlı olarak düzenlenen hava saldırısında beş Lübnan askeri ve bir kadın öldürüldü.

Saldırılar, bir hafta önce on iki İsrailli komandonun öldürüldüğü operasyona bir yanıt olarak görüldü. Nasrallah’ın oğlunun ölüm haberini aldığında söyledikleri aktarıldı: “Şehitlerden birinin babası olmaktan gurur duyuyorum”.

İsrail Savunma Kuvvetleri oğlunun cesedinin fotoğraflarını yayınladığında ve daha önceki pusuda öldürülenlerin ceset parçalarıyla takas etmeyi teklif ettiğinde Nasrallah buna karşılık verdi: “Sizde kalsın. Hadi gibi kendisini mücadeleye adamaya hazır daha pek çok adamımız var”.

Beyrut’un güneyinde yedi günlük bir yas tutuldu ve bu yas törenlerine her gün tahminen iki yüz bin kişi katıldı. Oğlunun cenazesi 2004 yılında İsrail ile Hizbullah arasında yapılan ve Nasrallah’ın önemli bir rol oynadığı esir takası anlaşmasının bir parçası olarak Lübnan’a iade edildi.

Suriyeli muhalif medyaya göre Nasrallah, Ocak 2024’te bir İsrail hava saldırısında öldürülen Hizbullah komutanı Wissam el-Tawil’in kayınbiraderiydi. 25 Mayıs 2024 tarihinde Hizbullah medyası Nasrallah’ın annesi Hace Ümmü Hasan’ın öldüğünü açıkladı. 27 Eylül 2024’te kızı Zeynep İsrail’in düzenlediği hava saldırısında öldürüldü.

Nasrallah, İsrail işgalinin sona erdirilmesinde kilit bir rol oynayarak Lübnan’da bir “ulusal kahraman” haline geldi.[44] New York Times’ın haberinde bir Arap siyasetçinin onu “Orta Doğu’daki en güçlü adam” ve “yapacağını söylediği şeyi gerçekten yapan tek Arap lider” olarak tanımladığı belirtiliyor.

Al Jazeera onu Yaser Arafat ve Cemal Abdülnasır gibi diğer Arap liderlerle ve Che Guevara ve Fidel Castro gibi solcu devrimcilerle karşılaştırırken, gazeteci Annia Ciezadlo onu “İslam ve Arap gururunun simgesi” olarak tanımladı. Yazar ve analist Amal Saad-Ghorayeb ise onun “tutkulu” ama aynı zamanda “açık sözlü ve pratik” olduğunu söyledi.

Nasrallah sık sık “el-Seyyid Hasan” olarak anılırdı, “Seyyid” onursal sıfatı İslam peygamberi Muhammed’in torunu Hüseyin ibn Ali aracılığıyla soyundan gelme iddiasını ifade eder.

Hizbullah lideri Nasrallah hakkında 2006 İsrail-Hizbullah Savaşı sırasında birbirinden çok farklı görüşlere sahip iki popüler şarkı yazılmıştır: Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde The Hawk of Lebanon ve İsrail’de Yalla Ya Nasrallah, Nasrallah.

2007 yılında Lübnanlı şarkıcı Alaa Zalzali “Ya Nasrallah” adlı bir övgü şarkısı bestelemiştir. Nasrallah’ın 2006 Savaşı sırasında Güney Lübnan’daki Hizbullah savaşçılarına gönderdiği bir televizyon mesajındaki sözlerinden esinlenen ve “sevdiklerim” anlamına gelen “Ahebba’i” adlı bir başka popüler şarkı da Lübnanlı Hristiyan şarkıcı Culya Butrus tarafından bestelenmiştir.

Paylaşın

Tatlı Patates, Beyaz Fasulye Ve Ispanak Salatası

Tatlı patates, beyaz fasulye ve ıspanak salatası, herkesin mutlaka tatması gereken bir lezzettir. Yapımı o kadar zor olmayan tarifimiz ellerinizle buluştuğunda daha da lezzetlenecektir. 

Haber Merkezi / Verilen adımları takip edin ve bu kolay tarifi yapın! Ortalama 40 dakikada hazırlayacağınız bu tarifi denedikten sonra yorum bölümüne değerlendirebilirsiniz.

Malzemeleri;

300 gr patates, soyulmuş ve küp doğranmış
5 yemek kaşığı sızma zeytinyağı
½ çay kaşığı öğütülmüş karabiber
¼ çay kaşığı tuz
½ su bardağı taze fesleğen yaprağı

3 yemek kaşığı elma sirkesi
1 yemek kaşığı ince kıyılmış arpacık soğanı
2 çay kaşığı tam tahıllı hardal
10 su bardağı ıspanak
400 gr haşlanmış cannellini fasulyesi

2 su bardağı rendelenmiş lahana
1 su bardağı doğranmış kırmızı dolmalık biber
⅓ su bardağı kıyılmış ceviz, kavrulmuş

Hazırlanışı;

Tüm malzemelerinizi hazırlayın, başlayalım… Fırını önceden 220 derecede ısıtın. Tatlı patatesleri, 1 yemek kaşığı yağı, 1/4 çay kaşığı karabiberi ve 1/8 çay kaşığı tuzu büyük bir kasede karıştırın, geniş kenarlı bir fırın tepsisine aktarın ve yumuşayana kadar bir kez karıştırarak 15 ila 18 dakika kızartın, en az 10 dakika soğumaya bırakın.

Bu arada, fesleğeni, kalan 1/4 su bardağı yağı, sirkeyi, arpacık soğanını, hardalı ve kalan 1/4 çay kaşığı karabiberi ve 1/8 çay kaşığı tuzu bir mini mutfak robotuna koyun, pürüzsüz olana kadar karıştırın, üyük kaseye aktarın. Ispanak, fasulye, lahana, dolmalık biber, ceviz ve soğutulmuş tatlı patatesleri ekleyin. Kaplamak için karıştırın.

Paylaşın

Özgür Özel, Erken Seçim Çağrısını Yineledi

CHP Lideri Özgür Özel, “31 Mart’tan hemen sonra ‘Erken seçim çağrısı yapmayacağım’ dedim. Bu seçim AK Parti’yi uyarmaktır. Fırsatçılık yapmamak lazımdır. Vatandaşın ekonomik krizi büyük, sorunları çok fazla. Çözmezseniz geçim olmaz, geçim olmazsa da seçim olur dedim” dedi ve ekledi:

“Kurultayda söylediklerimin arkasındayım. Ben seçimi isterim, bugünden hazırım, dünden razıyım. Ben meydan meydan geziyorum. Ben seçimden bugüne 10’uncu mitingime gidiyorum. Biz erken seçim istiyoruz teknik şartlar elimizde yok. Erken seçimden kimse kaçamaz.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Habertürk’de gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Özel’in açıklamalarından öne çıkan başlıklar bu şekilde:

“Tüzük Kurultayı: CHP Türkiye’ye demokrasi vaat ettiği için kendi içinde demokratik olmak zorunda. Hem yılların hem uygulamaların etkisiyle çağdaş sosyal demokrat partinin tüzüğü olması kadar demokratik ve özgürlükçü değil. Eksikleri var. Kemal Kılıçdaroğlu o dönemde ciddi değişiklik yapılacağını vaat etmişti. Zaman açısından çok uygun değildi. Tüzüğü tartışarak yapalım istedik. Biz tüzük kurultayına gitmiyoruz, 1 haftalık değişim kurultayına gidiyoruz. 4 Eylül’de başlayacak 9 Eylül’de bitecek.

Bir temsil heyeti ile Sivas’ta törenlere katılacağız ve kurultayın açılışını yapacağız. Sonra Ankara’ya geleceğiz. 5’inde tüzük komisyonumuz son çalışmasını tamamlayacak. Bu komisyon tüzükle ilgili çalışmaları yapacak ve 6’sında tüzüğümüzü değiştireceğiz. Aralıktan beri çalışmaları yapıyoruz. Görüşleri aldık, dünyadaki örnekleri aldık, akademisyenlerle çalıştık. Bu çalışmaların sonunda bir taslak var. 5 Eylül’de son şekli verilecek.

Pazartesi günü benden önceki üç genel başkan ile bir araya geleceğiz; Altan Bey, Hikmet Bey ve Murat Bey ile. Döndükten sonra Sayın Kılıçdaroğlu ile tüzüğümüz konusunda önerilerini alacağız. CHP Genel Başkan adayı olmak için yüzde 5 imza toplamak gerekiyor. Şimdi bir delege bir kişiye imza vermek zorunda değil. Ayrıca divan yüzde 10’dan fazla imza kabul etmeyecek.

CHP Genel Başkanı’nın konumunun güçlenmesi başka bir şey, yetkilerinin mutlaklaşması başka bir şey. Bizim kurultayımıza Sosyalist Enternasyonel’in temsilcileri geliyor katkılar alıyoruz. Bugünkü tüzük genel başkana her yetkiyi veriyor. Ön seçim yapmama maddesini kaldıracağız. Esnekliği barındıran madde yazıyoruz. Benim grubumda sendikacı yok. Türkiye’yi yönetmeye hazırlanıyoruz. Ben iktidar olduğumuz güne bakıyorum.

Erken seçim: 31 Mart’tan hemen sonra ‘Erken seçim çağrısı yapmayacağım’ dedim. Bu seçim AK Parti’yi uyarmaktır. Fırsatçılık yapmamak lazımdır. Vatandaşın ekonomik krizi büyük, sorunları çok fazla. Çözmezseniz geçim olmaz, geçim olmazsa da seçim olur dedim. Kurultayda söylediklerimin arkasındayım. Ben seçimi isterim, bugünden hazırım, dünden razıyım. Ben meydan meydan geziyorum. Ben seçimden bugüne 10’uncu mitingime gidiyorum. Biz erken seçim istiyoruz teknik şartlar elimizde yok. Erken seçimden kimse kaçamaz.

Parlamenter sistem: Dünyada en önemli konu ekonomi. 10 ekonominin 10’su da güçlü parlamento ile yönetiliyor, 1’i de başkanlık. Hepsi katı kuvvetler ayrılığı ve bağımsız yargı. Demokratik yönetim, kuvvetler ayrılığı çok önemli. Buraya yönelmeliyiz. Her soruya güçlendirilmiş parlamenter sisteme bağlamanın seçmende karşılığı olmadığını görüyorum. Bana sorarsanız dış politika, tarım, ekonomi, sağlık cevabım var. Yönetim sistemi cevabım parlamenter sistem.

Vatandaş canı yanarken, kendi sorunu dile getirilsin isterken parlamenter sistem duymak istemiyor. Güçlü bir parlamento, denge denetim sistemleri, güçlü kurum ve kurallar başarıyı getirecek.

Cumhurbaşkanlığı adaylığı: Ben cumhurbaşkanı adayı değilim. Çok net. Ben Atatürk’ün partisini iktidar yaparak tarihe geçmek istiyorum. Bu hiç azımsanacak bir irade değil. Ben Erdoğan’ın 25 yıllık iktidarına son veren ve yeniden CHP’li bir cumhurbaşkanı seçtiren ekipte genel başkanlık görevini yapmış birisi olarak tarihe geçmeyi önemli görüyorum. Ben teknik direktörüm. Ben penaltıyı kimin atacağına bütün taraftarı vererek karar vereceğim.

Cumhurbaşkanı adayını erken açıklamanın doğru olmayacağını belirten CHP lideri, aday tartışmasını bir kenara bırakarak önceliğin ülkeyi yönetecek kadroları inşa etmek olduğunu söyledi. CHP genel başkanlığına kimse tesadüfen gelmez. Biriyle 2 saat konuşsan iki kitap okumuş gibi olursun. CHP genel başkanlarıyla hangi konuda konuşsam içim rahat eder. Aramızda hiçbir sorun yok.

Ben sosyal demokratım. Liderden çok ekibe inanırım. Liderin ‘eşitler arasında bir adım önde’ olan kişi olduğuna inanırım. Dünyada ülkesine katkı veren liderler de böyledir. Ben genel başkanın gücünün demokratlığından, çağdaş ve mütevazı bir lider olmasından kaynaklandığına inanan biriyim.

“Normalleşme” ve DEM Parti

Erdoğan ile görüşmeleri ve siyasette ‘normalleşme’ olarak tarif ettiği süreçten ne elde ettiğini de cevaplayan Özgür Özel, şöyle konuştu: “Normali budur. 2024 yılındayız. Cenazede birbiriyle el sıkışmayan liderler gördük. Ben bu fotoğrafın parçası olmak istemedim. Benim ayağım kırıldı ilk telefon Devlet Bey’den geldi. Merhabalaşmak çok önemli bir şeydir. Türkiye’nin birinci partisi olduysak bir adım atacaktık ve ben ilk adımı attım. Tayyip Bey’in ziyaretimize gelmesi, Devlet Bey’in randevu vermesi, DEM Parti ile karşılıklı görüşmemiz. Hepsiyle tekrar görüşürüm.”

DEM Parti ile CHP arasındaki ilişkiler hakkında da açıklamalarda bulunan Özel, şu değerlendirmeyi yaptı: “Biz özgüveni yüksek bir siyaset yapacağımızı söyledik. Biz Türkiye ittifakıyız dedik. Türkiye’nin bayrağı ile, sınırları ile sorunu olmayan herkesle konuşuruz. DEM Parti ile AK Parti’yi birbirinden farklı tutmuyorum. İkisi de bu ülkenin kanunlarına göre kurulmuş partiler. DEM’i yok saymak, ona oy verenleri ve çoğunlukla Kürtleri yok saymaktır. DEM Parti’yi yok saymak o seçmeni hiçe saymaktır. AK Parti kadar günü gelince öyle günü gelince başka olan bir parti bile hemen kendini temize çekiyor. Vatanı böldürecekler bayrağı indirecekler söylemi çok basit bir siyaset.”

Özgür Özel, Can Atalay için toplanan TBMM Genel Kurulu’nda AKP’li Alpay Özalan’ın TİP’li Ahmet Şık’a saldırmasıyla başlayan kavgaya ilişkin soruyu ise şöyle yanıtladı: “Meclis’teki kavga yakışmıyor. Ben 13 yıldır milletvekiliyim. 9 yıla yakını grup başkanvekili olarak geçti. Meclis’te hiç kan görmemiştim, kadına şiddet görmemiştim gördüm. Sayın Meclis Başkanı’nın bu konuda inisiyatif alması lazım.

Bekir Bozdağ neredeyse hukuku katlediyor. Ahmet Şık’ın konuşmasının da yanlış olduğunu söyledim. O’nu da aradım söyledim. Bunun ne bize ne Can Atalay’a katkısı olduğunu söyledim. O konuşmaya katılmıyorum ama onunla Alpay Özalan’ın yaptığı aynı kefeye konulmaz. Alpay’a bir şey demem çünkü mikroba neden hastalık bulaştırıyorsun denmez.

Can Atalay’ın içeride tutulması, Hatay’ın iradesine, Meclis’in iradesine saygısızlık. Biz 360’ımız bir araya gelirsek Türkiye’deki bütün mahkumları çıkaracak genel af yetkimiz var. 400 kişiyle anayasa değiştirecek gücümüz var.”

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmek istediklerini tekrarlayan Özel, “Beşar Esad’dan gün bekliyoruz. Resmi yazımızı yolladık. İktidara defalarca Esad ile görüşülmesi gerektiğini söyledim. Gazze konusunda da eğer sayın Cumhurbaşkanı isterse ben kendisiyle Gazze’ye gitmeye varım” dedi.

Hamas ile ilgili açıklamalarını da detaylandıran Özel, “Hamas’a terör örgütü demedim. Terör eylemleri yapıyor dedim. Hamas’ın sivil alanlara yaptığı saldırılar var. Terör eylemi değil mi bu? Ama kasım ayından beri İsrail terör eylemi yapıyor. Ben FKÖ çizgisindeyim, Mahmut Abbas’ın ve Filistin halkının yanındayım” diye konuştu.

Paylaşın

Çilekli Kurabiye Damlası, Malzemeleri, Hazırlanışı

Çilekli kurabiye damlası, tattığınız andan itibaren vazgeçilmez tarifleriniz arasında yer alacak olan arkadaşlarınız ve aileniz için hazırlayacağınız partide yemekten sonra servis edebileceğiniz harika bir tercihtir.

Haber Merkezi / Yapımı çok kolay olan tarifimiz ellerinizle buluştuğunda daha da lezzetlenecektir.

Öyleyse hemen verilen adımları takip edin ve bu kolay tarifi sevdikleriniz için yapın! Ortalama 45 dakikada hazırlayacağınız bu tarifi denedikten sonra yorum bölümünde değerlendirebilirsiniz.

Malzemeleri;

1 adet yumurta
2 yemek kaşığı limon suyu
Yarım su bardağı eritilmiş tereyağı (vegan tereyağı kullanabilirsiniz)
Yarım çay kaşığı vanilya özü
Çeyrek su bardağı badem sütü
Çeyrek su bardağı sıfır kalorili pişirme tatlandırıcısı
1 buçuk su bardağı un
Yarım yemek kaşığı kabartma tozu
Çeyrek çay kaşığı tuz
1 su bardağı taze, doğranmış çilek

1-2 çay kaşığı badem sütü

Hazırlanışı;

Tüm malzemeleri hazırlayın, başlayalım… Büyük bir karıştırma kabında yumurtayı, limon suyunu, eritilmiş tereyağını, vanilyayı ve badem sütünü çırpın. Karışımın üzerine tatlandırıcının bir kısmı (kalan kısmı sos için kullanılacak), unu, kabartma tozunu ve tuzu ekleyin ve yumuşak bir hamur kıvamına gelinceye kadar kadar bir spatula ile karıştırın, doğranmış çilekleri de ekleyin. Fırın tepsisine pişirme kağıdını yayın. Kıvama gelmiş hamuru, bir kaşık yardımı ile kurabiye damlaları şekli vererek tepsiye yerleştirin. Kurabiyeleri önceden 350 dereceye ısıttığınız fırında 22 dakika pişirin. Kurabiyeler pişerken kremanızı hazırlayın. Badem sütünü ve tatlandırıcıyı akışkan bir kıvama gelene kadar çırpın. (ne kadar çok badem sütü eklerseniz krema o kadar sıvı olur). Sosu, fırından çıkardığınız kurabiyelerin ilk sıcağı çıktıktan sonra bir kaşık yardımı ile üzerinde gezdirin. Afiyet olsun.

Paylaşın

Aydemir Akbaş Kimdir? Hayatı, Filmografisi

25 Şubat 1936 yılında İstanbul Feriköy’de dünyaya gelen Aydemir Akbaş, 17 Ağustos 2024 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Galatasaray Lisesi’nde eğitim gördükten sonra bir süre gazetecilik yaptı.

Gazetecilik yaparken tanıştığı Altan Erbulak’ın yönlendirmesiyle tiyatro oyunculuğuna başladı. Gülriz Sururi, Ayfer Feray, Nisa Serezli, Ali Poyrazoğlu gibi ünlü tiyatro isimleriyle beraber çalışan Aydemir Akbaş, Keşanlı Ali Destanı, Direkler Arası, Zilli Zarife, Ferhat ile Şirin gibi oyunlarda rol aldı.

1968 yılında Ayfer Feray – Nisa Serezli Tiyatrosu’nda 7 Kocalı Hürmüz oyununda rol aldı. 1969 yılında Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosunda ve Ortakları Tiyatrosunun ortaklarından biri oldu. Burada Nikah Kağıdı, Düşenin Dostu oyunlarında rol aldı. Birçok tiyatro oyununun yönetmenliğini yaptı.

Aydemir Akbaş sinemaya 1964’te Atıf Yılmaz’ın yönettiği Keşanlı Ali Destanı adlı film ile geçti. Fakat, filmden önce Keşanlı Ali Destanının ilk tiyatro gösteriminde (31 Mart 1964) hem sahne amirliği yapmış hem de Sipsi Selim karakterine hayat vermiştir. Bir süre Yılmaz Güney’in filmlerinde oynadı.

1974 yılında Yeşilçam seks filmleri furyasında çok sayıda erotik komedi filminde rol aldı. Daha sonraki yıllarda İbrahim Tatlıses ile çalışarak senaryo çalışmaları yaptı. Cem Davran ile 2007’de çevirdiği Avrupalı Ekim 2007’de gösterime girdi. Şafak Sezer ile Kolpaçino serilerinde rol aldı.

Aydemir Akbaş oyuncu olarak çoğu komedi türünde olmak üzere 100’ü aşkın filmde rol almış, 8 kez de yönetmen koltuğuna oturmuştur. Bunun dışında 30 kadar tiyatro oyununda oynadı. Ayrıca birçok TV dizisinde rol aldı. 33 filmin senaryosunu yazdı.

Aydemir Akbaş’ın önemli filmleri arasında, Acemi Dolandırıcılar, Gazino Bülbülü, Boynu Bükük Küheylan, Güneş Ne Zaman Doğacak, Gariban Şakir, Amigo Hüsnü, Gazi Kadın, Vatan ve Namık Kemal, Belanın Yedi Türlüsü, At Avrat Silah, Eşrefpaşalı, Hudutların Kanunu, Kozanoğlu, Vesikalı Yarim, Keşanlı Ali Destanı , Güzel Bir Gün İçin, Kovboy Ali, Çirkin Kral’ı sayabiliriz.

Paylaşın

Proteaz Takviyeleri: Olası Riskleri Ve Yan Etkileri

Proteazlar, proteolitik enzimler olarak da bilinirler ve protein sindirimi, hücresel fonksiyon ve kanın pıhtılaşması gibi vücuttaki birçok önemli süreç için gerekli olan büyük bir enzim grubudur.

Haber Merkezi / Vücut doğal olarak proteaz üretir. Bunları yiyecek ve besin takviyeleri yoluyla da alabilirsiniz. Ancak bazı proteaz takviyeleri sindirim yan etkilerine neden olabilir.

Mide ve pankreas, protein sindirimi için gerekli olan proteazları üretir. Bu proteazlar, proteinleri bağırsakların emmesi için peptitler adı verilen daha kısa zincirlere ayırır. Vücutta bulunan başlıca proteazlardan bazıları şunlardır:

Pepsin: Pepsin, protein sindiriminde rol oynayan ana proteazdır. Bağırsak astarındaki, şef hücreler adı verilen hücreler tarafından salgılanır.

Tripsin: Pankreas, ince bağırsakta aktive olan tripsinin inaktif bir öncüsü olan tripsinojeni serbest bırakır. Pepsin gibi, tripsin de proteini peptitlere ayırır, böylece sindirim sisteminde emilebilirler.

Kimotripsin: Pankreas, kimotripsinin öncüsü olan kimotripsinojeni salgılar ve bu da ince bağırsakta kimotripsine dönüşür. Pepsin ve tripsinle birlikte kimotripsin, protein sindirimi için gereklidir.

Pepsin, tripsin ve kimotripsinin yanı sıra vücut, sindirim, bağışıklık fonksiyonu, protein geri dönüşümü ve hücresel fonksiyon gibi temel süreçlerde kullanılmak üzere birçok başka proteaz üretir.

Ne kadar proteaza ihtiyacınız var?

Çoğu insan, ihtiyaç duyduğu tüm proteazları doğal olarak üretir. Ancak kistik fibroz ve pankreas yetmezliği gibi sağlık sorunları olan kişiler de dahil olmak üzere bazı kişiler, proteaz takviyeleri almak zorunda kalabilir.

Proteazlar hem bitkisel hem de hayvansal gıdalarda bulunur. İnsanlarda olduğu gibi, proteazlar bitkilerde ve hayvanlarda da temel işlevleri yerine getirir. Örneğin, proteazlar hayvanların proteinleri parçalaması ve sindirmesi için gereklidir.

Ananas ve papaya gibi bazı bitki bazlı besinler, iltihap giderici özelliklere sahip bir proteaz olan bromelain açısından zengindir.

İşte birkaç proteaz kaynağı: Ananas, papaya, yoğurt ve kefir, zencefil, lahana turşusu, miso, kivi.

Takviyeler

Bazı proteaz türleri takviye formunda mevcuttur. Örneğin, bromelain, pepsin, pankreatin ve tripsin gibi bir veya daha fazla proteaz içeren sindirim enzimi takviyeleri, genellikle irritabl bağırsak sendromu (IBS) gibi sindirim bozuklukları olan kişilere önerilir .

Takviyelerin olası riskler ve yan etkileri

Sindirim enzimleri gibi proteaz takviyeleri yan etkilere neden olabilir. Örneğin, pepsin gibi proteazlar içeren yüksek dozlu sindirim enzimi takviyeleri almak midenizde yanma hissi, ishal , mide bulantısı ve kusma gibi yan etkilere neden olabilir.

Proteaz takviyeleri ayrıca belirli ilaçlarla etkileşime girebilir. Örneğin, genellikle iltihabı azaltmak için alınan bromelain, Coumadin (varfarin) gibi kan inceltici ilaçlarla etkileşime girebilir ve kanama riskini artırabilir.

Bromelain veya sindirim enzimi ürünleri gibi proteazlar içeren bir takviye almayı düşünüyorsanız, özellikle bir veya daha fazla ilaç kullanıyorsanız veya bir sağlık sorununuz varsa, bunu öncelikle sağlık uzmanınızla görüşmeniz en iyisidir.

Paylaşın

Fenerbahçe’den Süper Lig’e Üç Puanlı Başlangıç

Süper Lig’in ilk hafta karşılaşmasında Fenerbahçe ile Adana Demirspor, Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nda karşı karşıya geldi. Fenerbahçe, karşılaşmadan 1 – 0 galip ayrıldı.

Haber Merkezi / Hakem Atilla Karaoğlan’ın yönettiği karşılaşmada Fenerbahçe’nin golünü 34. dakikada Edin Dzeko kaydetti.

Fenerbahçe, bu galibiyet ile Süper Lig’e üç puan ile başladı.

Karşılaşmadan dakikalar:

2. dakikada Saint-Maximin sol kanattan ceza sahasına girerek pasını Tadic’e aktardı. Bu futbolcunun yakın mesafeden vuruşunda top savunmadan geri döndü.

21. dakikada sol kanattan topla hareketlenen Saint-Maximin’in ceza sahası dışından sert şutunda kaleci Deniz Eren Dönmezer, meşin yuvarlağı iki hamlede kontrol etti.

34. dakikada Allan Saint-Maximin’in ceza yayının gerisinden pasında topla buluşan Edin Dzeko, penaltı noktası civarında bekletmeden uzak köşeye yaptığı düzgün vuruşla meşin yuvarlağı ağlarla buluşturdu: 1-0.

49. dakikada Dzeko’nun sert şutunda savunmaya çarpan top kornere çıktı. 57. dakikada Yusuf Barasi’nin ceza sahası içi sağ çaprazından vuruşunda top savunmanın müdahalesiyle kornere gitti.

79. dakikada İsmail Yüksek’in orta sahada kaptırdığı topun ardından gelişen pozisyonda Yusuf Barasi’nin pasında topla buluşan Alioui’nin ceza sahası içi sol çaprazdan şutunda meşin yuvarlak yan ağlarda kaldı.

82. dakikada Bartuğ Elmaz’ın ceza sahası dışı sağ çaprazdan ortasına arka direkte iyi yükselen En-Nesyri’nin kafa vuruşunda top üstten auta çıktı.

85. dakikada Tadic’in sol kanattan ara pasında topla buluşan Youssef En-Nesyri’nin karşı karşıya yaptığı vuruşta kaleci Deniz Eren Dönmez gole izin vermedi.

90+1. dakikada savunmadan seken topu önünde bulan Yusuf Barasi’nin penaltı noktası yakınından yaptığı vuruşta meşin yuvarlak üstten auta gitti.

Stat: Şükrü Saraçoğlu

Hakemler: Atilla Karaoğlan, Ceyhun Sesigüzel, Abdullah Bora Özkara

Fenerbahçe: Livakovic, Osayi-Samuel (Mert Müldür dk. 76), Djiku, Oosterwolde, Ferdi Kadıoğlu (Çağlar Söyüncü dk. 88), İsmail Yüksek, Szymanski, İrfan Can Kahveci (Oğuz Aydın dk. 90), Tadic, Saint-Maximin (Bartuğ Elmaz dk. 76), Dzeko (En-Nesyri dk. 76)

Adana Demirspor: Deniz Eren Dönmezer, Manev (Fougeu dk. 77), Semih Güler, Gravillon, Mohammadi, Maestro, Tayfun Aydoğan (Alioui dk. 77), Yusuf Sarı (Bünyamin Balat dk. 65), Jose Rodriguez (Abdulsamet Burak dk. 77), Michut (Ali Yavuz Kol dk. 86), Yusuf Barasi

Gol: Dzeko (dk. 34) (Fenerbahçe)

Paylaşın