Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, Ankara Sanayi Odası’nın Ağustos ayı olağan meclis toplantısında gündemdeki ekonomik gelişmeleri değerlendirdi.
ASO Başkanı Özdebir, konuşmasında, enflasyonda kalıcı düşüşün sağlanması için gıda enflasyonuna odaklanılması, milli bir tarım politikası ile tarım ve hayvancılıkta yapısal reformların uygulamaya konulması gerektiğini belirterek, sanayide yerli üretimi teşvik eden, katma değerli, yüksek teknolojili üretimi destekleyen bir büyüme modeline ivedi bir şekilde geçilmesi gerektiğini ifade etti.
Özdebir, konuşmasının devamında, mevcut şartlar itibarıyla reel sektörün orta ve uzun vadeli bir plan yapmakta zorlandığına dikkati çekerek, “Reel sektörün yatırım iştahı her geçen gün azaltmaktadır. Reel sektörün uzun ve orta vadeli ve dengeli bir strateji belirleyebilmesi için ekonomik istikrarın ve güvenin sağlanması yegane şarttır” dedi.
Özdebir’in ASO’nun Ağustos ayı olağan meclis toplantısında yaptığı konuşmadan öne çıkanlar şöyle;
“Geçen yıl bu aylarda başlayan kur atakları, ekonomide derinleşerek birçok makroekonomik değişken üzerinde olumsuz etkileri beraberinde getirmiştir. Kur atakları sonrası uygulamaya konulan reform paketleri bazı makroekonomik değişkenleri olumlu etkileyerek, dengelenme süreci başarılı bir şekilde işlerken, bazı makroekonomik değişkenlerde istenilen düzelme ve dengelenme süreci henüz sağlamış değildir.
Jeopolitik ve politik risklerin daha da yoğunlaştığı bir dönemden geçiyoruz. Küresel ekonomide kur ve ticaret savaşlarının da etkisiyle her geçen gün artan yavaşlama ibareleri, diğer yandan ülkemizin içinde bulunduğu durgunlukla birlikte iç talepteki zayıflama, hem küresel boyutta hem de ülkemizde makroekonomik değişkenleri olumsuz yönde etkileyerek büyümeyi zayıflatmaktadır.
“Ekonomik istikrarın ve güvenin sağlanması yegâne şarttır”
Reel sektör, mevcut ortamda, orta ve uzun vadeli bir plan yapmakta zorlanmaktadır. Özellikle son aylarda kurlarda kısmi bir dengelenme yaşanırken, bu hafta başında yeniden yukarı yönlü hareketler başladı. Kurdaki oynaklığın hala devam etmesi, yüksek enflasyon ve iç talepteki yetersizlik ve bunların ortaya çıkardığı belirsizlik ortamı reel sektörün yatırım iştahını her geçen gün azaltmaktadır.
Reel sektörün uzun ve orta vadeli ve dengeli bir strateji belirleyebilmesi için ekonomik istikrarın ve güvenin sağlanması yegâne şarttır.
Bu gelişmelere rağmen inşaat sektöründen güzel haberler aldık; Uluslararası inşaat sektörü dergisi ENR (Engineering News Record) müteahhitlerin bir önceki yılda ülkeleri dışındaki faaliyetlerinden elde ettikleri gelirleri esas alarak yayımladığı “Dünyanın En Büyük 250 Uluslararası Müteahhidi” listesinin 2018 sonuçlarını açıkladı. ENR’ın hazırladığı analizdeki veriler, küresel ekonomik belirsizlikten en çok etkilenen sektörlerden olan inşaat sektöründe durgunluğun devam ettiğini ortaya koydu.
Tüm bu zorluklara rağmen Türkiye listede 44 firma ile Çin’den sonra en çok firması olan ikinci ülke olarak geçen yılki yerini korumayı başardı. Listedeki Türk firmalarının toplam pazar payı ise aynı yıl için %4,6 oldu.
Bayramdan hemen önce Hazine ve Maliye Bakanımız Sayın Berat Albayrak odamızı ziyaret ederek yönetim kurulu toplantımıza katıldı. Kendisi bizleri dinlemeye geldiğini ifade etti ve ekonominin içinde bulunduğu durumla ilgili bilgi alışverişinde bulunduk.
Bazı ekonomik verilerle ilgili tespitlerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum; Sanayi üretimi bir önceki yılın aynı ayına göre %3,9 oranında azaldı. Bu veri gelecek aylarda üretimdeki değişmenin önemli belirleyicisidir.
Ara malı ve sermaye malı üretimde kullanılan ana girdidir, bunların azalması gelecek dönemde üretimin çok düşük seviyede kalacağı ve ekonomide durgunluğun devam edeceğini göstermektedir.
Sanayide yaşanan daralma işsizlik rakamlarına olumsuz yönde yansımaktadır. İşsizlik hala ülkemizin en önemli gündem maddesi olmaya devam etmektedir.
“Daralma, stagflasyon riskini beraberinde getirecektir”
Sanayideki daralmaya bağlı olarak gelir artışının bozulması ekonomide kısır döngüye neden olmaktadır. Gelir dağılımındaki bozulma ve gelirdeki azalış iç talebi olumsuz yönde etkilemektedir. Sanayide de iç taleple birlikte yaşanan daralma, stagflasyon riskini beraberinde getirecektir.
Bu durum ve gelişmeler önümüzdeki dönemde de ülke ekonomisinde yavaşlamanın devam edeceğinin en önemli öncü sinyalidir. Sanayi üretiminde ve işsizlikle birlikte iç talepteki azalışın, kur ve faizin yukarı yönlü olmasına neden olacağı unutulmamalıdır.
Enflasyon çift haneli rakamlarda devam ettiği sürece hem kur da hem de faizlerde yukarı yönlü bir hareketin olabileceği unutulmamalıdır.
Esas olan enflasyonda kalıcı bir düşüşün sağlanmasıdır. Bunu gerçekleştirebilmek için öncelikli olarak gıda enflasyonuna odaklanılması, bu çerçevede milli bir tarım politikası ile birlikte tarım ve hayvancılıkta yapısal reformların teşvik ve uygulamaya konulması gerekmektedir. Daha da önemlisi, sanayide yerli üretimi teşvik eden, katma değerli, yüksek teknolojili üretimi destekleyen bir büyüme modeline ivedi bir şeklide geçilmesi gerekir.
Cari işlemler açığı, bir önceki yılın Haziran ayına göre 2.471 milyon ABD doları azalarak 548 milyon ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Bunun sonucunda, on iki aylık cari işlemler hesabı 538 milyon ABD doları fazla vermiştir. Cari açığın fazlaya dönüşmesi, döviz talebini azalttığından önemli bir avantajdır. Lakin daha önemlisi üretimde ithal bağımlılığının azaltılmasıdır. Bu da başta işsizlik olmak üzere pek çok sorunun çözülmesinde etkili olacaktır. Cari açıktaki iyileşme ihracat artışından değil üretimsizlikten kaynaklanmaktadır. Mevcut durum ithalatın artmasını engellerken büyüme aşağı yönlü gerçekleşmektedir. İhracat rakamları artarken, iç talepte ciddi azalma var.
İç talepteki daralma ile birlikte, son aylarda büyümenin lokomotifi olan ihracat rakamlarında da bir zayıflama söz konusu. İhraç ettiğimiz ürünlerin ortalama kilogram fiyatı 1,15 dolar seviyesine kadar düştü. Aslında beş yıl öncesinde bu rakam 1,7 dolar seviyesinde idi. Kg fiyatında %10’luk bir artış ekonomide 18 milyar dolarlık ek bir kaynak girişi sağlamaktadır.
“Küresel piyasalarda tercih edilebilmeliyiz”
Diğer ihracat potansiyeli yüksek ülkelerle karşılaştırdığımızda oldukça düşük seviyede kalıyoruz. Bu yüzden ihracat kg fiyatının arttırılabilmesi için, inovasyona dayalı ürünler üreterek, küresel piyasalarda tercih edilebilmeliyiz. Teknolojik inovasyon açısından gelişmekte olan ülkelerin uygulayacağı politikalar, hem mevcut konumlarını korumalarında hem de gelişmiş ülke kategorisine yükselmelerinde önem arz etmektedir.
Ekonomideki umut verici gelişmeler ise tüketici güven endeksi, reel kesim güven endeksi ve kapasite kullanım oranının artmasıdır. Umuyorum ki bu olumlu gelişmeler, diğer makroekonomik değişkenleri de olumlu yönde etkileyip ekonomimiz hızlı bir iyileşme sürecine girsin.
Diğer taraftan, reel sektörün toplam borcunun milli hasılaya oranı 10 yılda 3 katına çıkarak, %75 seviyelerine kadar yükselmiş durumda. Özel sektörün yüksek borçluluk rasyosu finansal istikrarı olumsuz yönde etkilerken, gelecek yıllarda sürdürülebilir bir büyüme için gerekli olan yatırımların yapılmasını engellemekte, bu durum da ekonominin istihdam yaratma kapasitesini olumsuz yönde etkilemektedir.
Yaşamış olduğumuz tecrübeler gösteriyor ki, yerli ve milli üretim yapılması gerekliliği kesinlikle ciddi bir biçimde üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Dışarıdan ithal edilen hammadde veya yarı mamullerle yapılan üretim sonucunda gerçekleşen ihracat, ülkemiz ekonomisine katma değer yaratma noktasında yetersiz kalmaktadır.