Merkez Bankası Politika Faizini Yüzde 14’te Sabit Tuttu

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), politika faizini yüzde 14’te sabit tuttu. Böylece TCMB, üst üste beşinci Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında da faizi değiştirmemiş oldu.

TCMB daha önce Eylül 2021’de faiz indirimlerine başlamış, politika faizi 4 ayda 500 puan düşürülerek yüzde 19’dan yüzde 14’e çekilmişti. 2022 yılında ise yüzde 14’lük politika faizi değişmedi.

TCMB karar metninde şu ifadelere yer verildi:

Para Politikası Kurulu (Kurul), politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 14 düzeyinde sabit tutulmasına karar vermiştir.

Etkisi artarak sürmekte olan jeopolitik riskler, küresel ve bölgesel iktisadi faaliyet üzerindeki aşağı yönlü riskleri canlı tutmakta ve belirsizliklerin artmasına yol açmaktadır. Küresel gıda güvenliğindeki ticaret yasakları ile artan belirsizlikler, emtia fiyatlarındaki yüksek seyir, temel gıda ve enerji başta olmak üzere bazı sektörlerdeki arz kısıtlarının daha da belirgin hale gelmesi ve taşımacılık maliyetlerindeki yüksek seviye uluslararası ölçekte üretici ve tüketici fiyatlarının artmasına yol açmaktadır.

Yüksek küresel enflasyonun, enflasyon beklentileri ve uluslararası finansal piyasalar üzerindeki etkileri yakından izlenmektedir. Bununla birlikte, gelişmiş ülke merkez bankaları artan enerji fiyatları ve arz-talep uyumsuzluğuna bağlı olarak enflasyonda görülen yükselişin beklenenden uzun sürebileceğini vurgulamaktadırlar. Bu çerçevede, iktisadi faaliyet, işgücü piyasası ve enflasyon beklentilerinde ülkeler arasında farklılaşan görünüme bağlı olarak gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikası adımlarında ayrışma gözlenmekle birlikte, merkez bankaları destekleyici parasal duruşlarını halen sürdürmektedir.

‘İlave tedbirler uygulanacak’

Kapasite kullanım seviyeleri ve diğer öncü göstergeler yurt içinde iktisadi faaliyetin, bölgesel farklılıklar ortaya çıksa bile dış talebin giderek artan olumlu etkisiyle güçlü seyrettiğine işaret etmektedir. Büyümenin kompozisyonunda sürdürülebilir bileşenlerin payı artarken, cari işlemler dengesinde enerji fiyatlarından kaynaklanan riskler devam etmektedir. Cari işlemler dengesinin sürdürülebilir seviyelerde kalıcı hale gelmesi, fiyat istikrarı için önem arz etmektedir. Kurul, uzun vadeli Türk lirası yatırım kredileri de dâhil olmak üzere kredilerin büyüme hızı ve erişilen finansman kaynaklarının amacına uygun şekilde iktisadi faaliyet ile buluşmasının finansal istikrar açısından önemli olduğunu değerlendirmiştir. Bu çerçevede Kurul, güçlendirdiği makroihtiyati politika setini ilave tedbirlerle kararlılıkla uygulamaya devam edecektir.

Enflasyonda gözlenen yükselişte; jeopolitik gelişmelerin yol açtığı enerji maliyeti artışları, ekonomik temellerden uzak fiyatlama oluşumlarının geçici etkileri, küresel enerji, gıda ve tarımsal emtia fiyatlarındaki artışların oluşturduğu güçlü negatif arz şokları etkili olmaya devam etmektedir. Kurul, sürdürülebilir fiyat istikrarı ve finansal istikrarın tesisi için atılan ve güçlendirilerek sürdürülmekte olan adımlar ile birlikte, küresel barış ortamının yeniden tesis edilmesi ve enflasyonda baz etkilerinin de ortadan kalkmasıyla dezenflasyonist sürecin başlayacağını öngörmektedir. Bu çerçevede Kurul, politika faizinin sabit tutulmasına karar vermiştir. Fiyat istikrarının sürdürülebilir bir şekilde kurumsallaşması amacıyla TCMB’nin tüm politika araçlarında kalıcı ve güçlendirilmiş liralaşmayı teşvik eden geniş kapsamlı bir politika çerçevesi gözden geçirme süreci devam etmektedir. Değerlendirme süreçleri tamamlanan teminat ve likidite politika adımları devreye alınacaktır.

TCMB, fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda enflasyonda kalıcı düşüşe işaret eden güçlü göstergeler oluşana ve orta vadeli yüzde 5 hedefine ulaşıncaya kadar elindeki tüm araçları liralaşma stratejisi çerçevesinde kararlılıkla kullanmaya devam edecektir. Fiyatlar genel düzeyinde sağlanacak istikrar, ülke risk primlerindeki düşüş, ters para ikamesinin ve döviz rezervlerindeki artış eğiliminin sürmesi ve finansman maliyetlerinin kalıcı olarak gerilemesi yoluyla makroekonomik istikrarı ve finansal istikrarı olumlu etkileyecektir. Böylelikle, yatırım, üretim ve istihdam artışının sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde devamı için uygun zemin oluşacaktır.

Kurul, kararlarını şeffaf, öngörülebilir ve veri odaklı bir çerçevede almaya devam edecektir. Para Politikası Kurulu Toplantı Özeti beş iş günü içinde yayımlanacaktır.

Paylaşın

Dünya Bankası’ndan Resesyon Uyarısı: Küresel Durgunluk Kaçınılmaz Olabilir

ABD Ticaret Odası’nın düzenlediği bir etkinliğe katılan Dünya Bankası Başkanı David Malpass, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin gıda, enerji ve gübre fiyatlarını artırdığını, bu nedenle küresel durgunluğun kaçınılmaz olabileceği uyarısında bulundu.

Almanya ekonomisinin, enerji fiyatlarındaki artış nedeniyle belirgin şekilde yavaşladığını söyleyen Malpass, Almanya’nın dünyanın en büyük dördüncü ekonomisi olduğuna dikkat çekti.

Avrupa’nın hala büyük ölçüde Rus gazına ve petrolüne bağımlı olduğunu söyleyen Malpass, gelişmekte olan ekonomilerin gıda ve enerji fiyatları ve gübre sıkıntısından etkilendiğini vurguladı.

Malpass, “Küresel Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH)’ya baktığımızda, resesyonun olmadığı bir tahminde bulunmak şu anda zor” ifadelerini kullandı ve ekledi: Enerji fiyatlarının ikiye katlanması fikri bile tek başına resesyonu tetiklemek için yeterli.

Çin kaygısı

Dünya Bankası geçen ay, bu yıl için küresel ekonomik büyüme tahminini neredeyse 1 puan indirerek yüzde 3,2’ye düşürmüştü.

Çin’deki kapanma önlemlerinin yavaşlama konusundaki endişeleri artırdığını belirten Dünya Bankası Başkanı David Malpass, “Çin’in gayrimenkul sektöründe halihazırda bir resesyon yaşıyordu, bu nedenle Rusya’nın işgalinden önce bile Çin’in 2022 için zaten agresif bir büyüme tahmini yoktu” ifadelerini kullandı.

Çin Başbakanı Li Keçiang, Çarşamba günü yaptığı açıklamada, son karantinaların dünyanın en büyük ikinci ekonomisine pandeminin başlangıcında etkilediğinden daha fazla zarar verdiğini söylemişti: Bazı kentlerde, işletmelerin yalnızca yüzde 30’u yeniden açıldı. Bu oran kısa üre içinde yüzde 80’e çıkarılmalı.

Resesyon nedir?

Günümüzde, bir ülkenin ekonomisinin sürekli büyümesi normal olarak kabul ediliyor.

Ülkelerin ürettiği mal ve hizmetlerin değeri – Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) – arttıkça, vatandaşlarının ortalama olarak daha da zenginleştiği düşünülüyor.

Ancak GSYİH bazen artmaz ve bu, eğer arka arkaya iki çeyrek sürerse buna resesyon deniyor. Türkiye ekonomisi son olarak 2018’in ikinci yarısında resesyona girmişti.

GSYİH nedir?

GSYİH, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın kısaltması ve günümüzde ekonomik büymenin ölçüsü olarak kullanılıyor. Merkez bankaları ve ekonomistlerin yakından takip ettiği bu veri, ekonomilerin nasıl performans gösterdiğini anlamada ana ölçülerden biri olarak kullanılıyor.

İşletmelerin işe alım yapma ya da yatırımlarını kesme gibi kararlarında GSYİH belirleyici olabiliyor. Hükümetler GSYİH’ı vergi ve kamu harcamaları kararlarında rehber olarak kullanıyor. Merkez bankalarının faiz kararlarında enflasyonla birlikte GSYİH’ı da yönlendirici olabiliyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Bir Yılda 5,4 Milyon Tapuya El Konuldu

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz koşullarıyla birlikte yurttaşlar her geçen gün daha fazla yoksullaşırken, borçlar da ödenemez hale geldi. 2021 yılında tapular üzerinde uygulanan e-haciz sayısının 5 milyonu aştığı öğrenildi.

BirGün’den Mustafa Bildircin’in haberine göre; banka ve finansman şirketlerine olan borç 13 Mayıs itibarıyla 1 trilyon 83 milyar TL’yi aşarken 4 milyon 143 bin yurttaş, beş yıldır borcunu ödeyemediği için haciz kıskacına alındı.

Borcunu ödeyemeyen yurttaş sayısı Türkiye’deki ekonomik krizin yakıcı etkisini gözler önüne serdi. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün verileri ise korkunç tabloya ayna tuttu. 2021 yılında tapular üzerinde uygulanan e-haciz sayısının 5 milyonu aştığı öğrenildi.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile Adalet Bakanlığı ortaklığıyla e-haciz işlemlerine yönelik yazılım ve entegrasyon çalışmaları 2018 yılının sonunda tamamlandı. Tapulara yönelik ilk e-haciz uygulaması 14 Ocak 2019 tarihinde Sincan Batı Adliyesi’nde uygulanmaya başlandı. Tapuda e-haciz, 15 Mayıs 2019 tarihinde ise Türkiye çapında yaygınlaştırıldı.

Müdürlüğün, 2020 ve 2021 yıllarına yönelik e-haciz verileri ise dikkati çekti. Resmi verilere göre, 2020 yılında tapular üzerinde toplam 3 milyon 737 bin 827 adet haciz tesisi gerçekleştirilirken bu sayı 2021 yılında yüzde 45 arttı.

Bir yılda 5,4 milyon e-haciz

Müdürlüğün e-haciz, terkin ve kamu haczine yönelik istatistiklerinde şu veriler sıralandı:

  • Tapuda e-haciz tesis sayısı: 5 milyon 431 bin 29
  • Tapuda e-haciz terkin sayısı: 1 milyon 769 bin 731
  • GİB tarafından konulan kamu haczi: 385 bin 45

Konut sahipliği oranı düşüyor

Borç nedeniyle tapusuna yönelik haciz uygulanan sayısı giderek artarken TÜİK’in 2017 yılı itibarıyla kayıtlarına aldığı, “Konut sahipliği istatistikleri” de Türkiye’de ev sahibi olabilenlerin sayısının giderek azaldığını ortaya koyuyor. Kayıtların ilk kez tutulduğu 2017 yılında kendilerine ait bir konutta oturanların oranı yüzde 59,1 olurken bu oran 2021 yılında 57,5 ile ifade ediliyor.

Paylaşın

Ekonomik Güven Endeksi Mayıs Ayında Yüzde 2,1 Arttı

Nisan ayında 94,7 olan ekonomi güven endeksi, mayıs ayında yüzde 2,1 oranında artarak 96,7 değerine yükseldi. Artış tüketici, hizmet ve perakende ticaret sektörü güven endekslerindeki artışlardan kaynaklandı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) mayıs ayına ilişkin ekonomik güven endeksi verilerini açıkladı. Buna göre endeks, nisan ayında 94,7 iken, mayıs ayında yüzde 2,1 oranında artarak 96,7 değerine yükseldi

TÜİK’e göre ekonomik güven endeksindeki artış tüketici, hizmet ve perakende ticaret sektörü güven endekslerindeki artışlardan kaynaklandı.

Bir önceki aya göre mayıs ayında tüketici güven endeksi yüzde 0,4 oranında artarak 67,6 değerini, hizmet sektörü güven endeksi yüzde 6,1 oranında artarak 121,7 değerini, perakende ticaret sektörü güven endeksi yüzde 1,7 oranında artarak 121,4 değerini aldı.

Reel kesim (imalat sanayi) güven endeksi yüzde 0,7 oranında azalarak 107,0 değerini, inşaat sektörü güven endeksi yüzde 2,2 oranında azalarak 81,6 değerini aldı.

Paylaşın

Kripto Piyasasında Parası Olanlara Büyük Şok

Kripto varlıklarla ilgili yasal mevzuat konusunda uzun süredir çalışmalarını sürdüren hükümet, öncelikle genel bir çerçeve düzenleme yapmayı, ardından da kripto şirketlerine sermaye zorunluluğu ve küresel şirketlere Türkiye’de şirket kurma şartı gibi düzenlemeleri getirmeye hazırlanıyor.

Sözcü’nün aktardığına göre Bloomberg’e konuşan iki yetkili, Cumhurbaşkanlığında salı günü (dün) kapalı bir kripto varlık düzenleme mevzuat toplantısı gerçekleştirildiğini belirtti.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın başkanlığındaki toplantıya Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, Ticaret Bakanı Mehmet Muş, İletişim Başkanı Fahrettin Altun, AK Parti Genel Başkan Yardımcıları Hayati Yazıcı, Nurettin Canikli, Fatih Şahin ve Ömer İleri katıldı.

Toplantıda mevzuat hazırlıklarıyla ilgili yapılan toplantılarda gelinen aşama ve formüller ele alındı. Çalışmaları bir süre askıya alan hükümet, arayışların devam etmesi kararı aldı.

 Şirket kurma ve sermaye şartı

Buna göre hükümet, kripto varlıklarla ilgili çalışmasında 4 ana başlık öne çıkıyor. Bunlardan ilki uluslararası kripto şirketlerine Türkiye’de şirket kurma zorunluluğu getirilmesi.

Hükümet bu kapsamda daha önce sosyal medya şirketleri için getirdiği kuralı kripto alanında da uygulamak istiyor. Türk şirketlerin yüksek rakamlarda vergi ödediklerine işaret eden yetkili, haksız rekabetin oluşmaması adına uluslararası şirketlerin de vergi mükellefi olmaları gerektiğine değindi.

AK Parti’nin Meclis’e sunmaya hazırladığı teklifte bir diğer noktanın da sermaye şartıyla ilgili olması planlanıyor. İlk değerlendirmeler 100 milyon TL’lik sermaye şartının getirilmesi yönünde ancak bu rakam artabilir.

Saklama ve vergilendirme

AK Parti kurmayları, kripto varlıkların güvenli saklanması konusunda da formül arayışı içerisinde. Bu alanda mağduriyetlerin varlıkların korunması konusunda yaşandığına işaret eden bir yetkili, güvenilir saklama koşullarının oluşturulmasında bankaların teknolojik altyapılarının devreye girebileceğine dikkat çekti.

Hükümetin üzerinde durduğu ancak son kararı vermediği bir diğer konu da bireysel yatırımcıya yönelik vergilendirme. Bu konuda üzerinde durulan seçenek ise sembolik bir kambiyo vergisinin kripto alımlarında uygulanması. Bu oranın yükselmesinin kayıt dışılığa neden olabileceğini düşünen iktidar orta yol bulmaya çalışıyor.

Paylaşın

TL’nin Aylık Kaybı Yüzde 8’i Geçti

İstanbul serbest piyasada dolar 16,18 liradan, euro 17,31 liradan güne başladı. Dün, doların satış fiyatı 16,06 lira, euronun satış fiyatı ise 17,21 lira olmuştu. Dolar iki haftadır TL karşısındaki yükselişini sürdürüyor.

Bankacılar ise kamu kontrollü olarak niteledikleri kurda yeni döviz kaynağı olmadan dengenin nasıl sağlanacağını sorguluyor. TL ay başından beri dolar karşısında yüzde 8’in üzerinde değer kaybı yaşarken, yılbaşından beri kayıp ise yüzde 19’a yaklaştı.

Öncü verilerden bankacıların yaptığı hesaplamaya göre Merkez Bankası’nın mayıs ayında piyasaya rezervlerinden yaptığı döviz arzı yılın ilk 4 ayına göre belirgin bir artış eğiliminde. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın zaten negatifte olan kendi ait döviz rezervleri mevcut kur politikasında her geçen gün daha çok eriyor.

Merkez Bankası’nın toplam rezervi 13 Mayıs itibarıyla 102 milyar doların altına, uluslararası net rezervler ise 11.5 milyar dolara geriledi. Swap hariç rezervler ise aynı dönemde eksi 52 milyar dolara kadar gerileyerek daha önce büyük siyasi ve ekonomik değişimleri beraberinde getiren eksi 60 milyar dolara bir kez daha yaklaştı.

Bankacıların hesaplamalarına göre bu hafta açıklanacak net rezervin 11.5 milyar dolardan 10 milyar dolara veya bir miktar altına gerilemesi bekleniyor.

Reuters’ın haberine göre, Merkez ihracatçı döviz gelirlerinin yüzde 40’ını, hizmet ihracatı döviz gelirlerinin bir kısmını ve kur korumalı mevduat uygulamasının döviz kısmını rezervlerine katsa da bankanın rezervleri aynı oranda artmıyor.

Hatta bu döviz gelirlerine rağmen net rezervler son 4 haftada 7.6 milyar dolar eridi. Aradaki fark, kurda hükümetin tanımıyla “istikrar” için kullanılıyor. TCMB resmi olarak kurdaki müdahalelerini kabul etmezken hareketleri dalgalı kur rejimi olarak nitelendiriyor.

Ekonomist Haluk Bürümcekçi, TCMB’nin döviz satışlarının “Ocak-Nisan döneminde 30 milyar doları aştığını tahmin ediyoruz. Satışların Mayıs ayında daha da yoğunlaştığı günlük analitik bilanço verilerinden hareketle söylenebiliyor… Nitekim, banka swapları ile düzeltilmiş net uluslararası rezerv büyüklüğünün Mayıs ayı ilk 20 günü sonunda 7.7 milyar dolar daha gerilediğini hesaplamaktayız” dedi.

Reuters’ın görüşlerine başvurduğu birçok döviz işlemcisi de benzer şekilde Mayıs ayı başından beri TCMB’nin döviz satışlarına hız verdiğini ve günlük net 0.5 milyar dolar üzerinde rezerv kaybına neden olacak döviz satışı yapıldığını ve bunun da geçtiğimiz aylara göre satışların arttığı anlamına geldiğini belirtiyorlar.

Bir bankanın döviz masası işlemcisi, “Turizm iyi geçecek, kış enerji ithalatı azalacak bunlar pozitif. Ancak KKM girişleri zayıfladı, rezervler ise her gün daha çok zayıflıyor. Eğer kur politikasının sürmesi isteniyorsa bu dengeyi değiştirecek yeni bir gelişmeye, yeni bir döviz kaynağına ihtiyaç var. Burada bireylerin 139 milyar dolarlık birikimleri çekebilecek bir tahvil ihracı ya da Suudi Arabistan vb kaynaklı yeni bir döviz kaynağı sağlanıp sağlanamayacağını takip edeceğiz” dedi.

Bu kapsamda piyasalarda kısa vadeli yüksek getirili bir bono, enflasyona endeksli tahvil gibi adımlarla dövize olan talebin düşürülüp düşürülemeyeceği ve yurtdışından kamuya yeni döviz kaynağı sağlanıp sağlanamayacağı takip ediliyor.

Türkiye’nin beş yıl vadeli borcunu iflasa karşı korumanın maliyetini gösteren CDS’ler (risk primi) dün 730 puan ile Refinitiv verilerine göre 2008 yılındaki küresel finansal krizden bu yana rekor seviyeye çıktı. CDS dün günü 724/734 seviyesinden tamamladı. Bankacılar CDS yükselişinin Hazine’nin dolar borçlanma maliyetlerini çift haneye yaklaştırdığına dikkat çekiyorlar.

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

Avrupa Merkez Bankası’ndan Faiz Artırımı Sinyali

Avrupa Merkez Bankası (AMB), yükselen enflasyon ve euronun zayıflamasına yönelik kaygılar sebebiyle sekiz yıldır sürdürdükleri negatif faiz uygulamasına son verebileceklerinin sinyalini verdi. 

Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Christine Lagarde, halen negatif olan faiz oranının eylülden itibaren sıfıra yükseltileceğine, sonrasında ise faizleri yükseltmeye devam etme olasılığına işaret etti.

Lagarde, AMB’nin internet sitesindeki bloga yazdığı makalede “Pandemi sonrası dönemde yukarı yönde değişen enflasyon görünümü nedeniyle faiz oranlarını da kapsan nominal değişkenlerin ayarlanması uygundur” dedi.

11 yıldan sonra ilk defa AMB’nin temel faiz oranlarını haziran ayından itibaren yükseltebileceğini belirten Lagarde “Mevcut görünümü temel alarak negatif faiz oranlarını yılın üçüncü yarısında sona erdirmelerinin muhtemel olduğunu” ifade etti.

AMB halen eksi 0,5 faiz oranı uyguluyor.

Lagarde’ın değindiği politika değişikliği dünya genelinde enflasyonun yükselmesiyle beraber Amerikan Merkez Bankası’nın (Fed) ve diğer büyük merkez bankalarının kolay para politikalarını aşamalı olarak azaltmaya yönelik harekelerini izliyor.

AMB’deki karar vericiler bu yıl enflasyonun yüzde 2’lk hedeflerine düşeceği beklentisindeydi, ancak tam tersine enflasyon nisan ayında yüzde 7,4’e çıktı. Bu euronun devreye girdiği 1999 yılındna bu yana yaşanan en hızlı yükseliş.

Karar vericiler ayrıca Ukrayna’daki savaşın ekonomik büyümeye olan şok etkisinin euro bölgesini resesyona sürükleme riskinden dolayı oranlarındaki faiz oranlarının sert yükseltilmesine karşı çıkıyordu.

Yazının yayınlanmasının ardından euro dolar karşısında değer kazandı. İtalya’nın 10 yıllık hükümet borcundan edinilen kar da yükselişe geçti.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Kira Artışına ‘Bölgesel Limit Gelecek’ İddiası

Kira artışına ilişkin hükümetin ‘formül arayışında’ olduğu ileri sürüldü. Türkiye gazetesine konuşan AK Parti kaynakları, ‘Hollanda modeline’ benzer bir uygulamanın gündemde olduğunu belirtti. 

AK Parti kaynakları, “Türkiye’nin tamamı için değil bu. Örneğin daha çok İstanbul gündemde ve İstanbul’un belli bölgelerinde bu yüksek artışlar söz konusu. Bu bölgeler belirlenebilir ve buna göre oransal sınırlamalar getirilir. Hollanda bunu yaptı. Türkiye’de benzer bir uygulama tartışılıyor” diye konuştu.

Haberde, şu ifadelere yer verildi:

“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile AK Parti’nin ekonomi kurmaylarının başlattığı çalışmalarda gündeme gelen çözüm önerilerinden biri geçtiğimiz günlerde Hollanda’da uygulamaya giren yöntem. Hollanda, yüksek kira artışlarının önüne geçmek için kira bedellerine sınırlama getirme kararı aldı. Buna göre, ev sahipleri, evlerini hükümetin belirlediği değerin üzerinde fahiş fiyatlara kiraya veremeyecek. Türkiye’de de buna benzer bir yöntem tartışılıyor. Ancak Hollanda’dan farklı olarak kira artışlarına getirilecek limitler bölgesel olacak. Bu kapsamda, Türkiye’de başta büyükşehirler olmak üzere belli bölgelerdeki kira artışlarına bir sınırlama getirilebileceği belirtiliyor.”

Türkiye gazetesinden Yücel Kayaoğlu’nun haberine göre ‘AK Parti kurmayları’, “Türkiye’de iş çığırından çıkmış durumda. Normalde Borçlar Kanununa göre 5 yıla kadar olan kira artışları TÜFE’ye göre yapılıyor. Bunun üzerine çıkamıyorsun. Ancak 5 yıldan sonra ev sahipleri isterse ‘Kiram düşük’ diyerek yeni bir kira tespiti yapabiliyor. Bunun için dava açabiliyor. Ev sahipleri 5 yıldan sonra rayiç bedel üzerinden yeni bir artış isteyebiliyor. Ama bugün ev sahipleri 2 yıl geçtikten sonra kiracısına zorlayıcı artış yapmak istiyor. Vatandaş mağdur ediliyor. Bu mağduriyetlerin giderilmesi yönünde de bir adım atılacak sanırım” dedi.

Gündeme gelen bir başka öneri ise belediyeler ve TOKİ aracılığıyla artan fiyatlara çözüm olarak ‘sadece kiralama amacıyla’ konut üretilmesi. Haberde bu formüle ilişkin “Bu alanda konut üretecek inşaat şirketlerine bazı destekler verilmesi, mülk sahiplerinin mağdur olmaması için de kira gelirlerinden alınan vergilerde indirime gidilmesi gibi öneriler tartışılıyor. Hükûmet bu formülleri devreye alarak, konut arzının karşılanmasını ve kira artışlarının dizginlenmesini hedefliyor” denildi.

Hollanda modeli nedir?

Hollanda hükümeti, konut sıkıntısı nedeniyle hızla artan ev kiralarına karşı orta gelir gruplarını korumak için serbest piyasadaki kiralık ev fiyatlarına müdahale edecek. Ev sahipleri, evlerini hükümetin belirlediği değerin üzerinde fahiş fiyatlara kiraya veremeyecek. Toplu Konut ve Mekansal Planlama Bakanı Hugo de Jonge’un yaptığı açıklamaya göre, yeni düzenleme ile aylık 1250 euroya kadar kiralar, “arz-talep oyunundan” korunacak.

Yeni plana göre, kirası 763 euroya kadar olan ve belediyeler tarafından alt gelir gruplarına kiralanan sosyal konutlar gibi, serbest piyasadaki evler için de puanlama sistemi getirilecek.

Evlerin büyüklüğü, oda sayısı gibi belirli özelliklere göre puanlama yapılacak ve sosyal konutlar haricinde serbest piyasada kiralanan evler için en puanına göre en fazla 1000 ile 1250 euro arasında bir kira bedeli saptanacak. Bakan de Jonge’a göre, bu sistemler kiralık mülklerin yaklaşık yüzde 90’ı korunacak ve ev sahiplerinin artık kendi istediği doğrultuda kira miktarını belirlemesine izin verilmeyecek.

Paylaşın

Moody’s Ekonomisti: Türkiye’de Tasarruf Etmek Mantıklı Değil

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s Analytics ekonomisti Lina Barokas, Türkiye’de tasarruf etmenin ‘mantıklı bir seçenek olmadığını’ söyledi. Barokas, “Tüketici fiyatları sürekli olarak artıyor ve bu durum vatandaşları tüketimlerini öne çekmeye teşvik ediyor. Reel faiz oranı negatif olduğundan, tasarruf etmek mantıklı bir seçenek değil” dedi. 

Dünya gazetesinden Elif Karaca’ya konuşan Barokas, enerji ve emtia fiyatlarının küresel olarak artması nedeniyle Türkiye’deki yüksek enflasyonun ‘şaşırtıcı olmadığını’ belirtti. Barokas, “TCMB artan fiyatlara karşı tepkisiz kalıyor ve yüzde 14’lük politika faizi mevcut enflasyon seviyesinin çok altında. Türkiye’de enflasyon kontrol altına alınamazsa satın alma gücü bozulmaya devam edecek. Reel faiz oranı, olası şoklara karşı tampon sağlamıyor” ifadelerini kullandı.

Barokas’ın açıklamaları şöyle:

“ABD ve AB resesyona girerse Türkiye ekonomisi bundan nasıl etkilenir?

ABD ve AB’de yaşanacak bir resesyon, özellikle uluslararası ticaret ve finansal bağlantıları olan birçok gelişmekte olan ülke için olumsuz sonuçlar doğurabilir. Şu anda yüksek emtia fiyatlarından avantaj sağlayan emtia ihracatçısı ülkeler için de olumsuz olacaktır. Türkiye’nin dış ticareti de olumsuz etkilenecektir.

Türkiye’de enflasyon yüzde 70’e ulaştı. TCMB’nin adımları enflasyonu düşürmeye yeterli mi?

Enerji ve emtia fiyatlarının küresel olarak artması nedeniyle Türkiye’deki yüksek enflasyon şaşırtıcı değil. Ancak Türkiye’deki enflasyonun yükseliş eğilimi işgalden çok önce başladı. TCMB artan fiyatlara karşı tepkisiz kalıyor ve %14’lük politika faizi mevcut enflasyon seviyesinin çok altında. Türkiye’de enflasyon kontrol altına alınamazsa satın alma gücü bozulmaya devam edecek. Reel faiz oranı, olası şoklara karşı tampon sağlamıyor.

Türkiye’de enflasyona ilişkin yukarı yönlü riskler hangileri?

Tüketici fiyatları sürekli olarak artıyor ve bu durum vatandaşları tüketimlerini öne çekmeye teşvik ediyor. Reel faiz oranı negatif olduğundan, tasarruf etmek mantıklı bir seçenek değil. Bu, vatandaşların daha fazla tükettiği ve fiyatlar üzerinde daha fazla yukarı yönlü baskının oluştuğu bir kısır döngüye neden oluyor. Ulusal tasarrufların olmaması ise, ülkenin döviz girişi yaratabilecek alanlarda yatırım yapma kabiliyetini kısıtlıyor.

Türkiye’nin bu yıl çok turist çekerek döviz rezervlerini güçlendirebileceğini düşünüyor musunuz?

Türkiye, Avrupalılar için en çekici turizm destinasyonlarından biri olmaya devam ediyor. Ancak, hem Avrupalıların satın alma gücünün azalması hem de Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi nedeniyle gelirler daha düşük olabilir. Rus turistler Türkiye için turizm gelirlerinin büyük bir kısmını oluşturmaktadır.”

Paylaşın

Ucuz Elektrik Vatandaşa Fahiş Fiyata Satılıyor!

Yüksek elektrik fiyatları nedeniyle vatandaşlar faturalarını ödeyemezken, yurtdışına çok ucuza elektrik satıldığı ortaya çıktı.  Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) göre ocak ve şubat aylarında yapılan elektrik ihracatının miktarı 807.788.000 kWh seviyesine ulaştı.

Böylece kWh başına yapılan ihracatın değeri 0.0559 dolar (89 kuruş) oldu. Kilovatsaat başına elektrik 0.89 TL’ye ihraç edilirken, vatandaş bunu evlerde 1.89 TL’ye, ticarethanelerde de 2.74 TL’ye kullanmak zorunda kalıyor.

En fazla elektrik ihracatı yapılan 3 ülke sırasıyla Bulgaristan, Suriye ve Yunanistan olurken, yılın ilk 4 ayındaki toplam elektrik ihracatı bedeli 94 milyon dolara ulaştı.

Sözcü’de yer alan haberde yapılan hesaplamalara göre, kilovatsaat (kWh) başına elektrik ihracatının birim fiyatı 0.0559 dolar (89 kuruş) oldu. Şu anda kWh başına mesken düşük tüketim bedeli 1,26 TL, yüksek tüketim 1,89 TL ödeniyor. Ticarethanede de elektriğe ödenen bedel ise 2.74 TL.

Elektrik ve Elektronik İhracatçıları Birliği’nin (TET) verilerine göre, bu yılın ilk 2 ayında yapılan elektrik enerjisi ihracatı 45,2 milyon dolar oldu. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) verilerine göre ise ocak ve şubat aylarında yapılan elektrik ihracatının miktarı 807.788.000 kWh seviyesine ulaştı. Böylece kWh başına yapılan ihracatın değeri 0.0559 dolar oldu.

İhracat yapılan üç ülke

En fazla elektrik ihracatı yapılan 3 ülke sırasıyla Bulgaristan, Suriye ve Yunanistan olurken, yılın ilk 4 ayındaki toplam elektrik ihracatı bedeli 94 milyon dolara ulaştı. Bunların dışında TET verilerine göre, Adana Yumurtalık, Kayseri, Kocaeli ve Bursa serbest bölgelerine de önemli miktarda elektrik ihraç edildiği görüldü. TÜİK’in verilerine göre Türkiye 2021 yılında 243,8 milyon dolarlık elektrik ihraç ederken, 54 milyon dolarlık da elektrik ithal etti. 2020’de de 81,8 milyon dolarlık elektrik ihracatı, 55,5 milyon dolarlık da ithalat yapılmıştı.

Türkiye’nin elektrik ihracatında son yıllarda Irak ve Suriye daha fazla ön plana çıkmaya başladı. Geçen yılın 10 ayında Irak’a 150 megavatlık elektrik ihraç edilmişti. Bu yıl da Irak’la 500 megavatlık elektrik satış anlaşması yapıldı. Iraklı yetkililer bu anlaşmanın 1.000 megavata çıkabileceğini ifade ediyor. Bununla birlikte Suriye’de Türkiye’nin kontrolündeki yerleşim birimlerine de elektrik ihracı devam ediyor.

Paylaşın