Merkez Bankası, Yıl Sonu Enflasyon Tahminini Yüzde 60,4’e Yükseltti

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu, 2022 yıl sonu enflasyon tahminini 17,6 puanlık güncellemeyle yüzde 42,8’den yüzde 60,4’e yükselttiklerini belirterek, “Enflasyon tahmin aralığımızın orta noktaları 2022 sonunda yüzde 60,4, 2023 sonunda yüzde 19,2 ve 2024 sonunda yüzde 8,8 seviyelerine tekabül etmektedir.” dedi.

Şahap Kavcıoğlu, yılın üçüncü enflasyon raporunun tanıtımı amacıyla Merkez Bankası İdare Merkezi’nde düzenlediği bilgilendirme toplantısında, orta vadeli tahminler üretilirken, başlangıç noktası olarak iktisadi görünümü esas aldıklarını söyledi.

İthalat fiyatları, gıda fiyatları, küresel büyüme ve maliye politikası gibi dışsal unsurlar için varsayımları gözden geçirdiklerini ve güncellediklerini belirten Kavcıoğlu, “Rusya-Ukrayna arasındaki gerilimin sıcak çatışma ortamına dönüşmesiyle tarihi yüksek seviyelere ulaşan emtia fiyatlarında son dönemde düşüşler gözlendi. Ayrıca Çin’deki salgın tedbirlerinin gevşetilmesi ve navlun kapasitelerinin artırılması da emtia fiyatlarındaki düşüşü destekledi.

Böylece mevcut rapor döneminin başında oluşan yukarı yönlü tahmin sapması son dönemdeki olumlu gelişmelerle bir miktar telafi edildi. Petrol fiyatları üzerinde ise küresel talebe yönelik endişeler ile birlikte Rusya’ya yönelik yaptırım taahhütlerinin sürmesi, bazı enerji tesislerinin bakım ve onarımları gibi arz yönlü unsurların azalarak da olsa sürdüğü bir görünüm mevcut.

Bu çerçevede, ham petrol fiyatlarına ve emtia fiyatlarının genel seviyesine ilişkin yıl ortalaması varsayımlarımızı 2022 yılı için büyük oranda korurken 2023 yılı için aşağı yönlü güncelledik. Jeopolitik riskleri, tarımsal emtia ve enerji fiyatlarındaki yüksek seviyeleri, ticaret kısıtlamalarını ve arz kısıtlarını dikkate alarak gıda fiyatlarına yönelik varsayımlarımızı 2022 ve 2023 yılları için yukarı yönlü güncelledik.” değerlendirmesinde bulundu.

Kavcıoğlu, küresel iktisadi faaliyet üzerinde, jeopolitik riskler, artan enerji maliyetleri ve olası arz sıkıntılarına dair belirsizliklerin artmasına bağlı olarak dış talebe ilişkin varsayımları geçen rapor dönemine göre aşağı yönlü revize ettiklerinin altını çizerek, “Ayrıca, küresel enflasyondaki artışa bağlı 14 olarak önümüzdeki dönemde finansal koşulların bir önceki rapor döneminde öngörülenden daha sıkı olacağını varsaydık. Tahminler üretilirken, makroekonomik politikaların orta vadeli bir perspektifle enflasyonu düşürmeye odaklı, liralaşma adımları kapsamında koordineli bir şekilde belirlendiği bir görünüm esas aldık.” ifadelerini kullandı.

Enflasyon tahminlerini paylaşan Kavcıoğlu, şunları kaydetti:

“Temel varsayımlarımız ve kısa vadeli öngörülerimiz çerçevesinde, para politikası duruşunun sürdürülebilir fiyat istikrarı hedefi doğrultusunda belirleneceği bir görünüm altında, küresel barış ortamının yeniden tesis edilmesi ve negatif arz şoklarının sona ererek enerji dahil emtia fiyatlarının normalleşmesiyle enflasyonun kademeli olarak azalacağını ve hedeflere yakınsayacağını öngörüyoruz.

Tahminlerimize ilişkin belirtmek istediğim önemli bir unsur da tahmin aralıklarımıza ilişkindir. Enflasyon yükseldikçe enflasyon beklentilerindeki dağılım açılmakta, dolayısıyla enflasyonun tahmin edilebileceği aralık genişlemektedir. Bu durum tahmin patikamıza yansıtılmıştır. Bu çerçevede, enflasyon tahmin aralığımızın orta noktaları 2022 yılı sonunda yüzde 60,4, 2023 yıl sonunda yüzde 19,2 ve 2024 yıl sonunda ise yüzde 8,8 seviyelerine tekabül etmektedir.

Böylece 2022 yıl sonu enflasyon tahminini 17,6 puanlık güncellemeyle yüzde 42,8’den yüzde 60,4’e, 2023 yıl sonu tahminimizi ise 6,3 puanlık bir güncelleme ile yüzde 12,9’dan yüzde 19,2’e yükselttik. Her iki yıl için başlangıç koşullarındaki güncelleme tahminler üzerinde sırasıyla 4,1 ve 4,4 puan kadar etkili oldu. Türk lirası cinsinden ithalat fiyatları ve gıda fiyatları varsayımlarındaki güncellemeler 2022 yılı enflasyon 15 tahminlerini sırası ile 7,4 ve 3,0 puan kadar yukarı çekerken, 2023 yılı enflasyon tahminlerini 0,1 ve 1 puan yükseltti.

Yönetilen yönlendirilen fiyatlardaki ayarlamalar ve reel birim ücretlerdeki artışın 2022 yıl sonu enflasyon tahminini toplamda 2,8 puan artırıcı etkisi oldu. Bu kalemlerdeki güncellemenin 2023 yıl sonu enflasyon tahminine katkısı ise 0,9 puan ile daha düşük kaldı. Öte yandan, 2022 ve 2023 yılları için çıktı açığındaki güncellemenin tahminlere etkisinin oldukça sınırlı kalacağını hesaplıyoruz.”

Paylaşın

Şirketlerin İlk KKM Getirisi Yüzde 32’yi Aşacak

Merkez Bankası ağustosta yoğun bir KKM mesaisi yapacak. Şirketlerin döviz mevduat dönüşüyle hak kazandıkları KKM hesaplarında 6 aylık ilk vadeler dolmaya başladı. Yoğun katılımın olduğu şubat için de ağustosta getiri ödemeleri başlayacak. Dolar/TL şubat başında 13.59 seviyesindeydi.

Düşük politika faizi ve makro ihtiyati önlemlerle dengeyi sağlama çabasındaki ekonomi yönetimi önümüzdeki haftalarda şirketlere tanınan kur korumalı TL mevduatta ilk dönüşlerin sınavını verecek. Dolar/TL son haftalarda hızlı yükselişini sürdürürken her gün yılın yeni bir zirve seviyesi görülüyor. Dün de dolar/ TL 17.89 lirayı aştı. 11 Ocak’ta şirketlere tanınan KKM hesabı 6 aylık olarak tanımlanmıştı. Ocak sonunda şirketlerin 2021 yılı son çeyrek kur farkı gelirlerine vergi istisnası sağlanmasıyla birlikte ise şubatta şirketlerden hızlı bir KKM’ye dönüş yaşanmıştı. Şubat başında 13.59 lira seviyelerinde olan dolar/TL’nin dün itibariyle gördüğü 17.91 lira seviyesi dikkate alındığında ilk KKM vadesi tamamlandığında şirketlerin 6 aylık getirisi yüzde 31,79 seviyelerinde olacak. KKM hesapları ise 15 Temmuz haftası itibariyle toplamda 1 trilyon 69 milyar 131 milyon lira seviyesine yükseldi.

Şirketler, KKM’ye döviz veya altın mevduatından TL’ye dönmeleri halinde hak kazanıyor. Şubat başında 1 milyon lira olarak KKM’ye giren şirketler o günkü kur ile 73 bin 584 dolar mevduatın çözmüş oluyordu. Dün itibariyle KKM hesabında 1 milyon lirası olan şirketler için bu mevduatın dolar karşılığı 55 bin 834 dolar oluyor.

Dünya Gazetesi’nin haberine göre, döviz mevduatından dönüş olduğu için şirketlerin KKM hesabında aradaki kur farkı Merkez Bankası tarafından karşılanacak. Bu yüzde 31,79’luk bir faiz ödeneceği anlamına geliyor. Böylece 1 milyon lira 1 milyon 317 bin 900 liraya çıkacak.

Döviz mevduatında düşüş yaşandı

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre 31 Aralık 2021 itibariyle şirketlerin döviz mevduatı büyüklüğü 89 milyar 101 milyon dolar seviyesindeydi. KKM uygulamaya girse de henüz vergi avantajı duyurulmadığı için ilk haftalarda yoğun bir katılım gözlenmedi. Ancak şubatla birlikte şirketlerin haftalık döviz mevduatında azalma hızlandı. Ve en ciddi katılım 18 Şubat haftasında yaşandı. Geçici vergi beyannamesi süresi uzatılınca 25 Şubat haftasında da katılımlar ivmeli sürdü. Ve mart başında şirketlerin döviz mevduatı 71 milyar 995 milyon dolara kadar indi. Yani üç ayda 16 milyar dolarlık bir çözülme gerçekleşti. 18 Şubat haftasında ise bir haftada 7 milyar dolarlık döviz mevduatı düşüş yaşandı. 14 Temmuz haftası itibariyle de şirketlerin döviz mevduatı 78 milyar 815 milyon dolar seviyesinde. Yine yıl sonuna göre 10.3 milyar dolarlık düşüş gözleniyor.

Şirketlerin döviz mevduatında yaşanan bu çözülme büyük çoğunlukla KKM hesabı olarak evrildi. Sonradan 3 aya düşürülse de vade 6 aylık olarak belirlendiği için de ağustos Merkez Bankası’nın KKM getirisi ödemelerinde oldukça yoğun bir ay olarak geçecek. Kurdaki yüksek seviyeler ve son dönemle BDDK ile Merkez Bankası’nın aldığı önlemler şirketlerin KKM hesaplarında yenileme yapıp yapmayacağına ilişkin soru işaretlerinin durmasına neden oluyor. Bireylerde KKM vadeleri yüzde 96’yı aşan oranlarda yenileniyor.

Vergi istisnası uzatıldı

Öte yandan dün kur korumalı mevduat ve katılma hesaplarında en az üç ay vadeli hesap açan kurumlara, kurumlar vergisi istisnasından yararlanma imkanı 2022 yılı sonuna kadar olan bilanço dönemleri için de uzatıldı. İlgili Cumhurbaşkanı Kararı Resmi Gazete’de yayımlandı.

Karara yönelik verilen bilgide, “Söz konusu Karar ile, 30 Haziran 2022 tarihli bilançolarında yer alan döviz varlıklarını 2022 yılı sonuna kadar kur korumalı mevduat ve katılma hesaplarına yatırıp en az üç ay vadeli olacak şekilde bu hesaplarda değerlendiren kurumların, bu hesaplardan elde ettikleri kazançlarının da kurumlar vergisinden istisna edilmesine imkan tanındı” denildi.

Katılma hesaplarına yönelik vergi istisnası Kurumlar Vergisi Kanunu Geçici 14. Maddesinde düzenleniyor. Bu maddede, kurumların kur korumalı mevduattan elde ettikleri gelirler 31 Mart günlü bilançoları itibariyle kurumlar vergisinden istisna edilmişti. Aynı maddede Cumhurbaşkanı’na Haziran ve Eylül bilanço dönemleri için de uzatma yetkisi verilmişti. Cumhurbaşkanı bu yetkiye dayanarak süreyi her iki bilanço dönemi için uzattı.

Döviz hesabı bulundurma süresi de uzatılmıştı

Bu ay başında Resmi Gazete’de yayımlanan değişiklikle gerçek kişilerin sahip olduğu döviz mevduatları tarih fark etmeksizin, şirketlerin ise 30 Haziran’a kadar bankadaki mevcut döviz varlıkları kapsama alınmıştı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) Türk Lirası Mevduat ve Katılma Hesaplarına Dönüşümün Desteklenmesi Hakkında Tebliğ’de yaptığı değişikliklere göre, yurt içi yerleşik gerçek kişilerin bankalardaki, yurt içi yerleşik tüzel kişilerin ise 31 Aralık 2021 ile 30 Haziran 2022 dönemindeki herhangi bir tarihte bankalarda mevcut olan dolar, Euro ve İngiliz sterlini cinsinden döviz tevdiat hesabı ve döviz cinsinden katılım fonu hesabı bakiyeleri, hesap sahibinin talep etmesi halinde dönüşüm kuru üzerinden Türk lirasına çevrilebilecek. Söz konusu tebliğ, döviz tevdiat hesapları ve döviz cinsinden katılım fonlarının Türk lirası vadeli mevduat ve katılma hesaplarına dönüşmesi halinde mevduat ve katılım fonu sahiplerine sağlanacak desteğe ilişkin usul ve esasları düzenliyor.

Paylaşın

TÜİK Açıkladı: Ekonomiye Güven Dibi Gördü

Ekonomik güven endeksi Haziran ayında 93.6 iken, Temmuz ayında yüzde 0.2 oranında azalarak 93.4 değerini aldı. Böylece ekonomik güven 2022 yılının en düşük seviyesine geriledi.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) temmuz ayına ilişkin ekonomik güven endeksini yayımladı. Buna göre, endeks haziranda 93,6 iken temmuzda yüzde 0,2 azalarak 93,4 değerini aldı. Tüketici güven endeksi temmuzda aylık bazda ise yüzde 7,4 artarak 68 oldu.

Aynı dönemde reel kesim güven endeksi yüzde 2 azalışla 102,5’e düştü. Hizmet sektörü güven endeksi yüzde 1,5 azalarak 117,8’e, perakende ticaret sektörü güven endeksi yüzde 4,5 azalarak 113,4’e gerilerken, inşaat sektörü güven endeksi yüzde 2,4 artışla 85’e yükseldi.

Endeksin 100’den büyük olması genel ekonomik duruma ilişkin iyimserliği, 100’den küçük olması ise genel ekonomik duruma ilişkin kötümserliği gösteriyor. Yüzde 93,4 değerinde veri ise piyasanın hâlâ pozitif bir bakış açısına sahip olmadığını ortaya koyuyor.

Ekonomik güven endeksi nedir ve neden önemlidir?

Ekonomik güven endeksi, tüketici ve üreticilerin genel ekonomik duruma ilişkin değerlendirme, beklenti ve eğilimlerini özetleyen bir bileşik endekstir. Endeks, mevsim etkilerinden arındırılmış tüketici güven endeksi, reel kesim, hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörleri güven endekslerinin alt endekslerinin ağırlıklandırılarak birleştirilmesinden oluşmaktadır.

Ekonomik güven endeksi hesaplamasında, her bir sektörün ağırlığı o sektörün normalleştirilmiş alt endekslerine eşit dağıtılarak uygulanmakta, güven endekslerine doğrudan uygulanmamaktadır. Bu kapsamda tüketici, reel kesim, hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörlerine ait toplam 20 alt endeks hesaplamada kullanılmaktadır.

Ekonomik güven endeksinin hesaplamasında kullanılan alt endeksler her ayın ilk iki haftasında derlenen veriler kullanılarak hesaplanmaktadır. Ekonomik güven endeksinin 100’den büyük olması genel ekonomik duruma ilişkin iyimserliği, 100’den küçük olması ise genel ekonomik duruma ilişkin kötümserliği göstermektedir.

Paylaşın

FED, Politika Faizini 75 Baz Puan Artırdı

ABD Merkez Bankası (Fed), politika faizini 75 baz puan artırarak yüzde 2,25-2,50 aralığına yükseltti. Oy birliği ile alınan kararda, enflasyon risklerine karşı yüksek derecede dikkatli olunduğu mesajı tekrarlandı. 

Son harcama ve üretim göstergelerinin yumuşadığı belirtilen açıklamada, bununla birlikte son aylarda istihdam kazanımlarının güçlü olduğu ve işsizlik oranının düşük kaldığı aktarıldı.

Açıklamada, “Enflasyon, salgınla ilgili arz ve talep dengesizliklerini, yüksek gıda ve enerji fiyatlarını ve daha geniş fiyat baskılarını yansıtarak yüksek kalmaya devam ediyor.” ifadesi kullanıldı.

Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaşın insani ve ekonomik zorluklara neden olduğu yinelenen açıklamada, savaş ve ilgili gelişmelerin enflasyon üzerinde ek yukarı yönlü baskı yarattığı ve küresel ekonomik faaliyet üzerinde baskı oluşturduğu kaydedildi.

Bilanço planlandığı gibi daraltılmaya devam edecek

Açıklamada, Federal Açık Piyasa Komitesi’nin (FOMC) enflasyon risklerine karşı son derece dikkatli olduğu vurgulanarak, maksimum istihdam ve uzun vadede yüzde 2 oranında enflasyonun hedeflendiği bildirildi.

Fed’in açıklamasında, söz konusu hedeflerin desteklenmesi için federal fon oranının yüzde 2,25-2,50 aralığına yükseltilmesine karar verildiği ve devam eden artışların uygun olacağının tahmin edildiği belirtildi.

Bankanın bilançosunu planlandığı gibi küçültmeye devam edeceğine de değinilen açıklamada, enflasyonun yüzde 2 hedefine çekilmesinde kararlı olduğu aktarıldı.

Açıklamada, para politikasının uygun duruşu değerlendirilirken ekonomik görünüme yönelik bilgilerin etkilerinin izlenmeye devam edileceği, hedeflere ulaşmasını engelleyebilecek risklerin ortaya çıkması halinde para politikası duruşunun uygun şekilde ayarlanmaya hazır olunacağı kaydedildi.

ABD’de enflasyon haziranda yüzde 9’u aşarak 41 yılın zirvesine çıkmıştı

Fed, Covid-19 salgınının ardından hızlı ekonomik toparlanmayla gelen yüksek enflasyon baskısıyla 2021’in son çeyreğinde para politikası tonunu değiştirmeye başladı.

Banka, mart ayında varlık alım operasyonunu tamamlayarak faiz artışlarına başladı.

Fed, mart ayı toplantısında 25 baz puan artışla 2018’den bu yana ilk kez faiz artırımına gitme kararı alırken, mayıs toplantısında 50 baz puan ile 2000 yılından bu yana en hızlı faiz artışını gerçekleştirdi.

Banka haziran toplantısında ise 75 baz puanla 1994’ten bu yana en güçlü faiz artırımına gitti.

Rusya-Ukrayna Savaşı ve Çin’de Covid-19 salgınına karşı alınan karantina önlemlerinin tedarik zincirindeki sıkıntıları artırmasıyla yükseliş eğilimini sürdüren enflasyon, Fed’in üzerindeki baskıyı daha da artırmıştı.

ABD’de enflasyon haziranda yıllık yüzde 9,1 ile Kasım 1981’den bu yana en yüksek seviyeye ulaşmıştı.

Ukrayna’da savaşın enflasyon üzerinde yukarı yönlü baskı yarattığı ve küresel ekonomik aktivite üzerinde baskı oluşturduğu kaydedildi.

Fed’in bu yıl sonunda kadar faizleri artırarak yüzde 3,5’e kadar yükseltmesi, gelecek yılın yarısından itibaren ise düşürmeye başlaması bekleniyor.

‘Güçlü bir dolar atmosferi’

Reuters’a konuşan Citigroup’tan gelişmekte olan piyasalar ekonomisti Michel Nies, “Gelişmekte olan piyasalar ABD’nin para politikasını sıkılaştırmasıyla dışarıdan genel olarak daha az talep görüyor; bu da daha güçlü bir dolar atmosferinin oluşmasına neden oluyor. Bunun etkileri de döviz kurlarının adaptasyonunun zarar görmesiyle küresel ticarette fark ediliyor” yorumunda bulundu.

Siyasi belirsizlik, yükselen enflasyon, küresel resesyon beklentisi ve Ukrayna’daki savaş da gelişmekte olan piyasalardaki durumun sarsıntılı olmasına yol açıyor.

Bloomberg dolar endeksi Haziran ayının başından beri yüzde 4 değer kazandı.

MSCI gelişmekte olan piyasalar endeksi ise yüzde 7 değer kaybetti.

Bu durum gelişmekte olan piyasalardaki hisse senetlerinin yerel para birimi açısından değerinin dolara karşı sürekli azalması anlamına geliyor.

Hükümetlerin ve şirketlerin borcunun daha pahalı bir hale gelmesi de tahvil ve bono piyasasını olumsuz etkiliyor.

Ancak yatırımcılara göre gelişmekte olan piyasalardaki bu sıkıntıların azalması henüz mümkün değil.

ABD’de ekonominin yavaşlamasına yönelik kaygılar

Fed Başkanı Powell’dan net bir mesaj beklenmemesi de piyasalardaki oynaklığın yüksek seviyede olmasına yol açıyor.

Bloomberg’e konuşan Medley Global Advisors’tan küresel makroekonomi stratejisti Ben Emons, “Enflasyon konusunda bu kadar belirsizlik olduğu sürece, Fed’in açık bir şekilde ileriye dönük yönlendirmesi olamaz. Powell’ın kendisine seçme imkanı sağlaması gerekiyor” değerlendirmesini yaptı.

Diğer yandan Bloomberg HT’nin haberine göre ABD ekonomisinin resesyona girip girmeyeceği tartışılmaya devam ediyor.

Özellikle konut piyasası verilerinin olumsuz sinyaller verdiği, teknoloji şirketlerinin işe alımları askıya aldığı ve işsizlik maaşı başvurularının tırmanışa geçtiği bir ortamda ekonominin yavaşlamasına yönelik endişeler artıyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe, BBC Türkçe)

Paylaşın

Salgında Türkiye’ye Yönelen Lüks Markalar Ülkeden Çıkıyor

Merkezi Londra’da bulunan veri analizi ve danışmanlık şirketi GlobalData’nın son raporu, lüks giyim pazarının salgına rağmen geçen yıl yüzde 24,1 büyüdüğünü ortaya koydu. Yine dünyada artan enflasyonist baskıya rağmen, bu yıl da büyümenin sürmesi ve pazarın 149 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşması bekleniyor.

Hal böyleyken söz konusu pazardaki payını artırmak isteyen oyuncular için kıyasıya yarış da kaçınılmaz oluyor. Bu yarışta önemli avantajlardan biri de uygun maliyetlerle üretim yaptırabilmekten geçiyor. 2020’de başlayan salgın, yıllardır süregelen tedarik zincirinde önemli değişimlere yol açmış, Türkiye de bu dönemde üretim maliyetleri ile olmasa da coğrafi avantajıyla lüks markalar için önemli bir üretim merkezi haline gelmişti.

Markalar çıkışa yöneldi

Sadece lüks markalar değil, hızlı moda devlerinin de aynı yolu tercih etmesi, Türkiye hazır giyim sektörünü ihracatının, 2021’de 20,2 milyar dolara çıkmasını sağlamıştı. Bu yıl ise hedef 23 milyar dolar olsa da tüm dünyada artan enflasyonist baskı, hedefin en az 1 milyar dolar gerisinde kalınacağını ve yılın 22 milyar dolara yakın bir rakam ile kapatacağını gösteriyor. Hedefteki gerilemenin sebeplerinden biri de salgında Türkiye’ye yönelen lüks markaların artık fiyat tutturmakta zorlanmaya başlaması oldu.

“Avantajımızı kaybediyoruz”

30’u aşkın yabancı markayı temsil eden Tescilli Markalar Derneği’nin (TMD) Başkanı İzzet Stamati, katma değerli ihracatta büyük öneme sahip markaların Türkiye’den çıkışa yöneldiğini anlattı.

Brandy’s çatısı altında Calvin Klein’den Versace’ye, Armani’den Hugo Boss’a, DKNY’den Guess’a kadar onlarca markanın satışını gerçekleştiren İzzet Stamati, “Salgında Uzakdoğu’daki yüksek navlunun da etkisiyle lüks ve ulaşılabilir lüks markalar üretim için Türkiye’ye yönelmişti. Biz de burada üretim yapmaları noktasında her zaman baskı yapıyorduk. Ancak gelinen noktada bu avantajı yavaş yavaş yitiriyoruz. Pandemi dönemindeki kazanımları kaybedilebiliriz. Bunun en önemli sebebi de artan üretim maliyetleri ve hammaddede uygulanan vergiler. Bu alanlarda yaşanan fiyat artışları markaların burada fiyat tutturmasını zorlaştırıyor. Bizim de çalıştığımız markalar artık Türkiye’de fiyat tutturamadıklarını söylüyorlar. Avantaj neredeyse üretimi oraya kaydırmaya gidiyorlar” diye konuştu.

“Kayıp milyar doları bulabilir”

Her ne kadar başta enerji maliyetleri tüm dünyada artsa da dövize endeksli hammaddeler, Türkiye’nin iç dinamiklerinin etkisi ile daha yüksek hale geldi. Yine son yapılan ücret artışları da üretim maliyetlerini artırdı. Öte yandan ithal elyaf, iplik ve kumaşta gümrük vergileri de yüzde 5-8 ve 10 gibi değişik oranlarda uygulanıyor. Stamati, “Bu vergiler de fiyat tutturma noktasında sıkıntı yaratıyor. Bu vergilerin hem bitmiş ürün hem de hammaddede düşürülmesi gerekiyor. Aksi halde markaları burada tutamayacağız” diye konuştu.

İzzet Stamati’nin verdiği bilgilere göre, söz konusu alanda üretimin değeri milyar doları buluyor. Zira salgın döneminde hazır giyimde Türkiye’ye kayan sipariş miktarı 3 milyar doları bulmuştu.

Peki bu markalar yine Uzakdoğu’ya mı yönelecek? İzzet Stamati, bu noktada da ilginç bir bilgi paylaştı. “Tedarik zinciri artık kırıldı ve yeni üreticiler doğmaya başladı. Tunus, Cezayir, Fas ve Mısır gibi pazarlar öne çıkıyor. Uzakdoğu’yu bırakın artık, söz konusu ülkeler de Türkiye ile rekabet edecek duruma geldi. Orda da işçilik çok ucuz” diyen Stamati, vergilerin düşürülmesinin tüketiciye de önemli oranda fayda sağlayacağını kaydetti.

Prens geldi Suudiler coştu

TMD Başkanı İzzet Stamati, turizmde yaşanan hareketlilik sayesinde tüketimin de gayet iyi gittiğini anlattı. Stamati, “Turizm sezonundayız. Tüketim var, harcama yüksek. Özellikle Suudi Arabistan Veliaht Prensi Selman’ın Türkiye’ye geliyor haberleri ile Suudilerin Türkiye ilgisi arttı. Alışverişte ilk sıraya yükseldiler” ifadelerini kullandı.

Haberin tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Uluslararası Para Fonu, Küresel Büyüme Tahminlerini Düşürdü

Uluslararası Para Fonu (IMF) 2022 Temmuz Dünya Ekonomik Görünüm Raporunda küresel büyüme öngörüsünü aşağı çekti ve yüksek enflasyon ve Ukrayna savaşının yol açtığı risklerin kontrol altına alınamamasının dünya ekonomisini resesyonun eşiğine getirebileceği uyarısında bulundu.

Raporda küresel ölçekte reel gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) büyümesine ilişkin tahminini yüzde 3,6’dan yüzde 3,2’ye düşürdü. IMF’nin 2023’e yönelik büyüme beklentisi ise yüzde 3,6’dan yüzde 2,9’a çekildi.

Raporun yönetici özetinde ortaya konulan tabloya göre 2021’deki geçici toparlanmayı, risklerin gerçekleşmeye başladığı 2022’de giderek daha kasvetli gelişmeler izledi. Küresel üretim, Çin ve Rusya’daki gerilemeler nedeniyle bu yılın ikinci çeyreğinde daralırken, ABD tüketici harcamaları beklentilerin altında kaldı.

Pandemi nedeniyle zaten zayıflamış olan bir dünya ekonomisini çeşitli şoklar vurdu: Dünya çapında beklenenden daha yüksek enflasyon – özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve büyük Avrupa ekonomilerinde – daha sıkı finansal koşulları tetikledi; Çin’de COVID-19 salgınlarını ve kilitlenmelerini yansıtan beklenenden daha kötü bir yavaşlama; ve Ukrayna’daki savaştan kaynaklanan olumsuz yayılmalar.

Büyüme aşağıya

Temel tahmin, büyümenin geçen yılki yüzde 6,1’den 2022’de yüzde 3,2’ye düşmesi ve Nisan 2022 Dünya Ekonomik Görünümü’nden 0,4 puan daha gerilemesi yönünde. Bu yılın başlarında büyümenin düşmesi, hanehalkı satın alma gücünün azalması ve daha sıkı para politikası, ABD’de yüzde 1,4 puanlık aşağı yönlü bir revizyona neden oldu. Çin’de, daha fazla kilitlenme ve derinleşen emlak krizi, büyük küresel yayılmalarla birlikte büyümenin yüzde 1,1 puan aşağı yönlü revizyonunu gerektirdi. Ve Avrupa’da, önemli not düşüşleri, Ukrayna’daki savaştan ve daha sıkı para politikasından kaynaklanan yayılmaları yansıtıyor.

Enflasyon yukarıya

Küresel enflasyon, gıda ve enerji fiyatlarının yanı sıra devam eden arz-talep dengesizlikleri nedeniyle yukarı yönlü revize edildi ve bu yıl enflasyon gelişmiş ekonomilerde yüzde 6,6’ya, yükselen piyasa ve gelişmekte olan ekonomilerde yüzde 9,5’e ulaşması bekleniyor – sırasıyla yüzde 0,9 ve 0,8 puanlık yukarı yönlü revizyonlar. 2023 yılında, dezenflasyonist para politikasının ısırması ve küresel üretimin sadece yüzde 2,9 oranında büyümesi bekleniyor.

Riskler büyüyor

Görünüme yönelik riskler ezici bir çoğunlukla aşağı yönlü hareket ediyor. Ukrayna’daki savaş, Avrupa’nın Rusya’dan gaz ithalatının aniden durmasına yol açabilir; enflasyonun düşmesi beklenenden daha zor olabilir ya işgücü piyasaları beklenenden daha sıkıysa ya da enflasyon beklentileri demir atmazsa; daha sıkı küresel finansal koşullar, gelişmekte olan piyasalarda ve gelişmekte olan ekonomilerde borç sıkıntısına neden olabilir. Yenilenen COVID-19 salgınları ve kilitlenmelerin yanı sıra emlak sektörü krizinin daha da tırmanması Çin’in büyümesini baskılayabilir; jeopolitik parçalanma küresel ticareti ve işbirliğini engelleyebilir. Risklerin gerçekleştiği, enflasyonun daha da yükseldiği ve küresel büyümenin 2022 ve 2023’te sırasıyla yaklaşık yüzde 2,6 ve yüzde 2,0’a düştüğü makul bir alternatif senaryo, büyümenin 1970’ten bu yana en kötü yüzde 10’da yer almasına yol açacaktır.

Yaşam standartları geriliyor, çok taraflı eylem ihtiyacı var

Artan fiyatlar dünya çapında yaşam standartlarını sıkıştırmaya devam ederken, enflasyonu evcilleştirmek politika yapıcılar için ilk öncelik olmalıdır. Daha sıkı para politikasının kaçınılmaz olarak gerçek ekonomik maliyetleri olacaktır, ancak gecikme daha da kötü sonuçlara yol açacaktır.

Hedeflenen mali destek, en savunmasız olanlar üzerindeki etkinin hafifletilmesine yardımcı olabilir, ancak pandemi nedeniyle gerilen hükümet bütçeleri ve dezenflasyonist bir genel makroekonomik politika duruşuna duyulan ihtiyacın bu tür politikaların artan vergiler veya daha düşük hükümet harcamaları ile dengelenmesini gerektirecektir.

Daha sıkı parasal koşullar da finansal istikrarı etkileyecek, makro ihtiyati araçların akıllıca kullanılmasını gerektirecek ve borç çözümleme çerçevelerinde reformları daha da gerekli hale getirecektir.

Enerji ve gıda fiyatları üzerindeki belirli etkileri ele almaya yönelik politikalar, fiyatları bozmadan en çok etkilenenlere odaklanmalıdır. Pandemi devam ettikçe, gelecekteki varyantlara karşı korunmak için aşılama oranlarının artması gerekiyor. Son olarak, iklim değişikliğini azaltmak, emisyonları sınırlamak ve yeşil geçişi hızlandırmak için yatırımları artırmak için acil çok taraflı eyleme olan ihtiyacı sürdürüyor.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Bankaların Karı Yüzde 500 Artacak!

Farklı bankalar tarafından hazırlanan raporlara göre bankaların kârı yılın ikinci çeyreğinde yüzde 500’ü aşan oranlarda artacak. Akbank’ın raporuna göre kârlılık da enflasyon etkili oluyor.

AK Parti iktidarının uyguladığı politikalar, ekonomiyi yüksek enflasyon ve yüksek faiz ortamına sokarken, bankaların kârı bu yılın ikinci çeyreğinde 5 kat artacak. Banka dışı şirketlerin ise kârını yılın ilk 6 ayında 2,5 kat artırması bekleniyor.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 8 aydan fazla süredir yüzde 14’te tuttuğu politika faizi nedeniyle yüzde 16-17 faiz bandında TL mevduat toplayan bankalar, yüzde 22-23 faiz ile kredi veriyor. Akbank’a ait AK Yatırım Araştırma tarafından hazırlanan rapora göre, bankaların kârını bu yılın ilk 6 ayında kârını, bir önceki yılın ilk 6 ayına göre 5 kat (yüzde 452) artırması bekleniyor. Buna göre bankalar bir çeyrekte 45 milyar 800 milyon lira kâr edecek.

Bankaların bir önceki yılın aynı döneminde elde ettiği net kâr 8 milyar 287 milyon lira seviyesindeydi.

Yükselen enflasyon karı arttıracak

Evrensel’den Uğur Zengin’in rapordan aktardığına göre, bankaların katlanan kârında Merkez Bankası tarafından ucuz fonlanmalarının yanı sıra yüksek enflasyon; yurttaşların harcamalarını enflasyon nedeniyle öne çekmesi, düşük vergi oranları etkili oldu.

Garanti BBVA Yatırım tarafından hazırlanan rapora göre ise bankalar 2022 yılı ikinci çeyreğinde net kârını yıllık bazda yüzde 523 artırarak 46 milyar 800 milyon liraya çıkaracak. Şirket tarafından açıklanan rapora göre banka dışı şirketlerin yıllık bazda kârı ise yüzde 133 artacak.

İş Bankası’na ait İş Yatırım tarafından açıklanan rapora göre ise bankaların kârı yıllık yüzde 422, çeyreklik bazda yüzde 49 artacak.

Paylaşın

İstanbul’da 3,2 Milyon Kişi Kirasını Ödeyemiyor

Ülke genelinde fahiş artışlar nedeniyle barınma krizi sürerken, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Gürsel Tekin de İPA verilerini hatırlattı ve İstanbul’da 3,2 milyon kişinin kirasını ödeyemediğini kaydetti.

Kira fiyatlarındaki fahiş artışlar yurttaşları barınma krizi ile karşı karşıya bırakırken, Türk-İş’in haziran ayı açlık-yoksulluk sınırı araştırmasına göre 4 kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması 6 bin 391 lira. Buna karşın asgari ücretin 5 bin 500 lira olması ve yüksek kira bedelleri birlikte düşünüldüğünde tablo yurttaşlar için içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Söz konusu tabloda AKP iktidarının kira artışlarına yüzde 25’lik sınır getirmesi de çözüm olmadı.

CHP Milletvekili Gürsel Tekin, İstanbul’da yaşam maliyetinin bir yılda yüzde 86 arttığını belirterek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) verilerini hatırlattı. “İPA araştırmasına göre İstanbulluların yüzde 95’i kiraların yüksek olduğunu düşünüyor” diyen Tekin, “16 milyon İstanbullu var. 6 milyon 400 bin kişi kirada yaşıyor. En az 3 milyon 200 bin kişi de kirasını ödeyemiyor. İstanbul’da kiracıların yarısı İstanbul’da temel barınma harcamasını karşılayamıyor” dedi.

‘Sonbahar ve kış ayları zor geçecek’

Cumhuriyet’ten Sena Tufan’ın haberine göre “Erdoğan; İstanbulluları açlığa, Türkiye’yi yoksulluğa mahkum etti” diyen Tekin, “Erdoğan’ın çıktığı mahallelerde çocuklar geceleri yatağa aç yatıyor. Pazar yerinde millet yerden çürük sebze topluyor. Kendi büyüdüğü sokaklarda dolaşma cesareti olsa, yarattığı yıkımı ve açlığı görecek. Sonbahar ve kış ayları zor geçecek…” ifadelerini kullandı.

Kadıköy Geçinemiyoruz Platformu Sözcüsü Cihan Uyanık da konut fiyatlarındaki artışın sürdüğünü belirtti.  “Kira artış oranına yüzde 25 sınırı getirildi ancak hayata geçtiğini söylemek oldukça güç” diyen Uyanık, “Birçok ev sahibi konutun bulunduğu bölgedeki emsal kiraları örnek göstererek astronomik kira artışı yapmaya çalışıyor. Mevcut kiracılar sorunların altından kalkamazken yeni bir ev arayışına girenlerin maaşlarının tamamı dahi kiralara yetmez hale geldi” diye konuştu.

Paylaşın

Türkiye’de Kronik Ve Gizli Açlık Yaşanıyor

Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı ile mücadele eden yurttaşlar gıdaya erişim konusunda da sorunlar yaşarken, Türkiye Diyetisyenler Derneği Başkanı Ayhan Dağ ülkede “kronik ve gizli açlık” yaşandığını belirtti. Gıdaya erişim konusunda gelir yetersizliğine dikkat çeken Dağ, halk sağlığının da tehdit altında olduğunu belirtti.

Açlık sınırının 6 bin lirayı, yoksulluk sınırının 20 bin lirayı aştığı Türkiye’de, protein içeren ürünlere art arda gelen zamlar halkın sağlıksız ve dengesiz beslenmesine, ucuz ürünlere yönelmesine veya öğün atlamalarına neden oldu. Temel gıdaların başında yer alan et, yumurta, süt ve süt ürünlerine gelen zamlar özellikle çocuklu aileleri ve sağlıklı beslenmesi gereken orta yaş üstünü doğrudan etkiledi. Son zamlarla birlikte yumurtanın tanesi 2 liraya çıkarken, sütün litresi 20 liraya yaklaştı. Etin kilosu ise 150-200 lira arasında değişiyor.

‘Kronik ve gizli açlık’

Türkiye Diyetisyenler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Ayhan Dağ’a göre temel besin ürünlerindeki fahiş artışlar bir halk sağlığı sorununa dönüştü. Türkiye’de giderek artan gıda enflasyonuyla birlikte kronik ve gizli açlık yaşandığını söyleyen Dağ, insanların yeterli gıdaya ulaşamıyor olmasının yaşam hakkını tehdit ettiğini ifade etti. Ayhan Dağ’a göre resmi verilerle örtüşmeyen açlık ve yoksulluk sınırı düşünüldüğünde, insanlar gıdadaki fahiş fiyat artışlarını karşılayabilecek düzeyde değil. Bitkisel ve hayvansal proteine ulaşmanın gün geçtikçe zorlaştığını söyleyen Dağ, bu fiyatlarla insanların yeterli ve dengeli beslenemediğini, özellikle çocuklar ve yaşlılar için durumun giderek kötüleştiğini ifade etti.

Gazete Duvar’dan Nur Kaplan’a konuşan ve hayvansal kaynaklı proteinin insanların beslenmesinde son derece önemli olduğunu vurgulayan Dağ, “Biz diyetisyenler besinleri 4 ana gruba ayırırız. Süt ve süt ürünleri, et, tahıllar, sebze ve meyveler. Yeterli ve dengeli beslenme dediğimizde her öğünde tabakta bu 4 çeşit besinden bulunması gerekir. Fakat değerli et bile olmayan etin kilosu 200 lira, peynir 150 lira, sebze fiyatları 20 lira, meyve 20-40 lira bandında. Dengeli beslenmenin bu fiyatlarla ve gelir düzeyiyle karşılanabilmesi mümkün değil” dedi.

‘Çocuklarda büyüme ve gelişme geriliği yaşanıyor’

Pazar esnafının geride bıraktığı artık ürünleri ayrıştırmaya çalışan insanların, askıdan ekmek temin edenlerin ve belediye ekmek büfelerinin önündeki kuyrukların “kronik açlığa” işaret ettiğini söyleyen Dağ, bu durumun insanların sağlığını tehdit ettiğinin altını çizdi. Yetersiz ve sağlıksız beslenmenin insanların bünyesinin zayıflamasına, enfeksiyonlara ve diğer hastalıklara açık hale gelmesine neden olduğunu söyleyen Dağ, “Hiç şüphesiz özellikle çocuklarda yetersiz ve dengesiz beslenmeye bağlı büyüme ve gelişme geriliği yaşanıyor. Tüm hastalıklar bunun üstünden yürür. Türkiye’de bodurluk çok önemli bir sorun, toplumun yüzde 7’si bodur. Özellikle 0-5 yaş arası çocuklarda bodurluk son derece önemli bir sorun. Çocukların günde iki porsiyon süt ve süt ürünlerinden tüketmesi gerekir. Bu yaşlı grubu için de geçerlidir” değerlendirmesinde bulundu.

Dünya Sağlık Örgütü’nün son yayımladığı rapora göre Türkiye’de yetişkin nüfusun yüzde 66,8’inden fazlası kilolu ya da obez. Bu oran göz önüne alındığında Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında yetişkinlerde fazla kiloluların en yüksek olduğu ülke konumunda. Toplumun 3’te 2’sinin obez ya da şişman olduğunu, geri kalanın normal vücut ağırlığında olduğunu söyleyen Dağ, bu durumun son derece önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu ifade etti. Dağ, “Obezite birçok hastalığın nedeni. Sindirim ve solunum sistemi hastalıklarından, farklı kanser türlerinden, kalp, diyabet hastalıklarına kadar etkili. İnsanlar belki makarnadan, bulgurdan enerji alıyorlar ama bu beslenmek anlamına gelmiyor. Vitamin, mineral, protein yetersizliği yaşanıyor” diye konuştu.

Gıda güvencesinin en temel insan hakkı olduğunu söyleyen Dağ, insanların sağlıksız ve ucuz ürünlere yönelmek zorunda kaldığını, önceden en azından temel besin ürünlerine ulaşılabildiğini fakat ekonomik darboğaz dolayısıyla protein içeriği yeterli olmayan tahıl ürünleriyle karınlarını doyurmaya çalıştıklarını, et ve süt ürünlerinin artık alışveriş listelerinde yer almadığını söyledi.

Dağ, “Yetersiz beslenme dediğimizde aslında ‘gizli açlık’tan bahsediyoruz. İnsanlar gıdaya erişemiyor. Eskiden kuru fasulyeye ‘fakir yemeği’ denilirdi, şimdi fasulyenin kilosu 30 lira. Bu ülkede insanların ete ulaşımı her zaman zor oldu. Toplumun yeterli ve dengeli beslenmesi, sağlığının korunması, yaşam kalitesinin artırılması, yaşanılan bu krizde çok önemli… Yeterli gıdaya ulaşamıyor olmak yaşam hakkını tehdit ediyor” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Tarımsal Girdi Enflasyonu Rekorunu Tazeledi

Tarımsal girdi fiyat endeksi mayıs ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 123,72, önceki aya göre yüzde 5,51 artış gösterdi. Yıllık bazda en çok artış yüzde 236’yla gübrede oldu.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) mayıs 2022 dönemine ait Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi (Tarım-GFE) verilerini açıkladı. Buna göre endeks, aylık bazda 5,5, yıllık bazda ise yüzde 123,7 artış gösterdi. Tarımsal girdi fiyat endeksi bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 67,7, 12 aylık ortalamalara göre yüzde 61,5 arttı.

Ana gruplarda bir önceki aya göre tarımsal yatırıma katkı sağlayan mal ve hizmet endeksinde yüzde 5,15, tarımda kullanılan mal ve hizmet endeksinde yüzde 5,55 artış gerçekleşti. Bir önceki yılın aynı ayına göre göre tarımsal yatırıma katkı sağlayan mal ve hizmet endeksinde yüzde 67,70, tarımda kullanılan mal ve hizmet endeksinde yüzde 133,9 artış gerçekleşti.

Gübrede artış yüzde 236’yı aştı

Yıllık artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla, yüzde 32,06 ile veteriner harcamaları ve yüzde 45,53 ile tohum ve dikim materyali oldu. Buna karşılık, yıllık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise sırasıyla, yüzde 236,45 ile gübre ve toprak geliştiriciler ve yüzde 184,42 ile enerji ve yağlar oldu.

Aylık artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla, yüzde 1,01 ile gübre ve toprak geliştiriciler ve yüzde 1,22 ile enerji ve yağlar oldu. Buna karşılık, aylık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise sırasıyla, yüzde 8,65 ile hayvan yemi ve yüzde 8 ile diğer mal ve hizmetler oldu.

Paylaşın