Avrupa’da ‘Büyük Türbülans Dönemi’ Uyarısı

Artan enerji ve gıda fiyatları, yükselen enflasyon, en gelişmiş ekonomilere sahip Avrupa ülkelerinde de geçim sıkıntısını, toplumsal huzursuzluğu artırıyor. Uzmanlar kış aylarında pek çok Avrupa ülkesinin sokak gösterilerine, kitlesel protestolara sahne olabileceği uyarısında bulunuyor.

Küresel risk ve stratejik danışmanlık şirketi Verisk Maplecroft’un açıkladığı son Sivil Huzursuzluk Endeksi, dünya genelinde ülkelerin yarısından fazlasında toplumsal huzursuzluk riskinin arttığına dikkat çekiyor.

Raporda, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin gıda ve yakıt fiyatlarında büyük artışa yol açtığı, dünya genelindeki hayat pahalılığı krizini de körüklediği belirtilirken “Oysa henüz tüm sonuçları, etkisini daha göstermedi” vurgusu yapılıyor.

‘Ciddi toplumsal olaylar yaşanabilir’

En çok orta gelirli, gelişmekte olan ülkelerdeki riskte artış olduğu vurgulanırken daha zengin, refah düzeyi yüksek Avrupa ülkelerinde de benzer riskler bulunduğunun altı çiziliyor. Almanya, Hollanda, İsviçre ve Bosna Hersek toplumsal huzursuzluk riskinin arttığı Avrupa ülkeleri olarak sıralanıyor.

Verisk Maplecroft’un kıdemli analisti Torbjorn Soltvedt, “Bazı gelişmiş Avrupa ülkelerinde, kış aylarında, çok daha ciddi toplumsal olaylar yaşanması, kimse için sürpriz olmaz” öngörüsünü aktardı.

Şirketin yayımladığı rapora göre, ancak küresel gıda ve enerji fiyatlarındaki önemli bir orandaki düşüş, dünya genelindeki sivil huzursuzluk riskinde gerileme sağlayabilir.

Siyasilere tepki artıyor

Avrupa genelinde hükümetler, bir yandan devreye soktukları tasarruf önlemleri ile enerji kriziyle baş etmeye çalışırken aynı zamanda destek paketleri ile geçim sıkıntısı artan halkı rahatlatmayı umut ediyor.

Almanya ve İspanya, bu ülkeler arasında yer alıyor. İspanya hükümeti, tüketicileri rahatlatmak için doğalgaza uygulanan katma değer vergisini üç aylığına yüzde 21’den yüzde 3’e düşürdüğünü duyurdu.

Yüksek enerji ve gıda fiyatları nedeniyle halkın artan tepkisini destek paketleriyle yumuşatmaya çalışan Alman hükümeti üzerindeki baskı da gün geçtikçe artıyor, kamuoyu yoklamaları da koalisyon hükümetine desteğin gerilemekte olduğunu gösteriyor.

Scholz: Almanya büyük ihtimalle krizsiz atlatabilecek

Almanya’da 1 Eylül itibariyle ülke genelinde enerjide tasarruf edilebilmesi için öngörülen yeni önlemler devreye girdi.Hem bireylere hem de şirket ve kurumlara yükümlülük getiren bu önlemlerle Almanya, Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmayı hedefliyor.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, kış aylarını bir kriz olmadan atlatabileceklerine olan inancını dile getirdi.

Bu hafta Essen’de yurttaşlarla diyalog etkinliğinde konuşan Scholz, “Almanya, Rusya gaz arzını tamamıyla durdursa da, büyük bir ihtimalle bu kışı kriz olmaksızın atlatabilecek” dedi.

Ancak enerji fiyatları ve enflasyondaki rekor artışlar, halkı endişelendiriyor. Kamuoyu araştırma şirketi YouGov’un son anketine göre Almanya’da her iki kişiden biri kış aylarında evini daha az ısıtmaya düşünüyor.

Avrupalı siyasetçiler ise çıkış yolu arıyor. Gündeme getirilen önerilerden biri de Avrupa elektrik piyasasında yapısal reforma gitmek. Bu yolla, enerji fiyatlarındaki artışın tüketiciler üzerinde oluşturduğu yükün hafifletmesi umut ediliyor.

Vaatler gerçekçi mi?

Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, elektrik piyasasında yapısal reform için önümüzdeki haftalarda adımlar atacaklarını, olağanüstü durumlar için de süreç belirleyeceklerini duyurdu.

Ancak enerji uzmanları, bunun siyasetçiler tarafından dile getirildiği kadar kolay bir süreç olmadığını, bu yolla kısa vadede yurttaşları rahatlatacak bir sonuç alınmasının mümkün olmadığını söylüyor.

Düşünce kuruluşu Bruegel uzmanlarından Georg Zachmann da Avrupa elektrik piyasasında fiyatların büyük ölçüde doğalgaz enerji santrali tarafından belirlendiğine dikkat çekerek “Talep düşük olduğunda rüzgar enerjisi yoluyla elde edilen daha ucuz elektrik ile bu talep karşılanabiliyor. Ancak şimdi yüksek maliyetli doğalgaz enerji santralleri kullanılıyor. Fiyatları da bunlar belirliyor” dedi.

“Büyük türbülans” dönemine mi girildi?

Bu arada hava sıcaklıklarının önümüzdeki aylarda nasıl seyredeceği de Avrupa’daki krizin boyutunu belirleyecek en önemli etkenlerden.

Şayet bu kış çok soğuk geçerse, enerji krizi korkulandan daha da büyük bir boyuta ulaşabilir, hayat pahalılılığı da aynı şekilde daha da artar.

Uzmanlar, sadece enerji fiyatlarındaki artışın enflasyonu körüklemediğine, iklim değişikliği, yol açtığı kuraklığın da önemli bir faktör olduğuna, gıda fiyatlarının yükselmesine yol açtığına işaret ediyor.

İklimin etkileriyle ilgili araştırmalar yürüten Postdam Enstitüsü (PIK) Direktörü Johan Rockström, dünyanın “büyük türbülans” dönemine girmiş olabileceğine işaret ediyor.

Rusya’nın Ukrayna işgali ile birlikte, fosil yakıtlarla ekonomik büyüme modelinin yerle bir olduğuna dikkat çeken bilim insanı Rockström, temiz enerji kaynaklarındaki yetersizliğin, Almanya gibi ülkeleri, kışın elektrik kesintileri riskiyle karşı karşıya getirdiğini kaydetti.

Tünelin sonunda ışık var mı?

İnsanlığın varlığını güvenli bir şekilde sürdürebilmesi için “Gezegensel Sınırlar” ismini taşıyan konsepti geliştiren Rockström, güçlüklerle dolu bir döneme girildiği, bu dönemin de onlarca yıl sürebileceği uyarısında bulunarak “Ancak bu dönüşüm, insanlığın daha ucuz ve temiz enerji temin etmesini sağlayabilir” değerlendirmesini yaptı.

Bu yolla daha istikrarlı, daha adil paylaşımın olduğu bir düzenin inşa edilebileceğine vurgu yapan Rockström, “Birkaç otokratın elinde olmadığı için daha demokratik olacak, her ulusun hatta her hanenin kendi enerji kaynağı olabilecek” diye konuştu.

Ancak İsveçli bilim insanı, bu hedefe ulaşmak için liderlerin fosil yakıtlara yatırım yapmaya son vermek gibi zorlu kararları almak zorunda olduklarını vurguladı.

Rockström, “Ben o döneme (dönüşüm) girmiş olduğumuz kanaatindeyim çünkü gıda, enerji ve diğer pek çok sınırlı doğal kaynaklar konusunda duvara toslamaktayız” sözleriyle de bu değerlendirmesini tamamladı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Maaş Promosyonunda ‘Enflasyon Düzenlemesi’ Talebi

Kamu Denetçiliği Kurumu (KDK), banka maaş promosyon tutarlarında enflasyondaki artışa göre artış yapılması, çıkacak farkın tek seferde çalışanlara yatırılması istemiyle yapılan başvuruyu görüşecek.

KDK, çalışanlara bankalar tarafından verilen maaş promosyonlarında enflasyon düzenlemesi yapılmasına ilişkin başvuruları incelemeye aldı.

Kurum, gerekli incelemeleri yapacak ve ilgili kurumlarla görüşmelerde bulunacak. KDK’den yapılan açıklamaya göre, bir çalışan, 2021’de Sosyal Güvenlik Kurumu ve birçok kurum ile bir banka arasında 3 yıllığına imzalanan ve süresi devam eden maaş promosyon sözleşmelerinin, enflasyon ve ekonomik gelişmeler nedeniyle yenilenmesi için KDK’ye başvurdu.

Başvuruda, banka ile yapılan promosyon protokolünde, 111 liranın aylık bedel olarak belirlendiği, bunun 3 yıllık karşılığı olan yaklaşık 4 bin liranın da çalışanlara peşin ödendiği belirtildi.

İlgili kurumlarla görüşülecek

Sözleşmenin imzalanmasının ardından dünyada yaşanan ekonomik gelişmeler sonucu enflasyon oranlarında artış yaşandığı ifade edilen başvuruda, banka promosyon tutarında da enflasyondaki artışa göre artış yapılması, çıkacak farkın protokolün bitiş tarihine kadar olan dönem için yapılacak hesaplamaya göre tek seferde çalışanlara yatırılması istendi.

Ayrıca banka maaş promosyon tutarlarında sürekli artış sağlanması amacıyla yaptığı başvurunun daha önce Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından uygun bulunmadığı belirtilen başvuruda, promosyon sözleşmelerinin bankalarca revize edilmemesi halinde tek taraflı olarak sözleşmenin feshedilmesinin kurumlara herhangi bir mali külfet getirmeyeceği savunuldu.

KDK, başvuruya ilişkin gerekli incelemeleri yapacak ve ilgili kurumlarla görüşmeler gerçekleştirecek.

Paylaşın

Mevduat: Türk Lirası’nda Bitlis, Dövizde Aksaray Zirvede

Türk Lirası (TL) mevduata ilginin kur korumalı mevduatla (KKM) birlikte kısmen arttığı görülürken, TL’nin toplam mevduat içindeki payının en yüksek olduğu il Bitlis; döviz mevduatındaysa Aksaray liste başı.

Dünya’dan Barış Erkaya’nın Fintürk verilerinden aktardığına göre, mevduat tarafında dolarizasyonda kağıt üzerinde bir miktar gevşeme dikkat çekiyor. Fintürk verilerine göre 2012 yılının sonunda TL mevduatların toplam tasarruf mevduatları içerisindeki oranı yüzde 50’nin üzerinde olan şehir sayısı sadece 7 iken (yani kalan 74 şehirde toplam tasarruf mevduatının yarısından fazlası DTH’ta tutuluyorken) 2022 ilk yarıyıl sonuçlarına göre bu sayı 25’e çıktı. Özetle söylemek gerekirse artık her üç şehirden birinde DTH’tan daha fazla TL mevduat tutuluyor.

KKM etkisi

Fakat elbette bu dönem Kur Korumalı Mevduat ürününün hayatımıza girdiği bir döneme işaret ediyor. Yani her ne kadar mevduat TL’de görünse de getirisi doların performansına bağlı. Yani yine dolarize bir gelir… Peki hangi şehirlerde bu eğilim yüksek?

Ülkenin doğusunda özellikle KKM etkisinin yüksekliği görülüyor. TL Mevduat oranının en yüksek olduğu şehir Bitlis. Bitlis’teki tasarruf mevduatlarının yüzde 62’si TL mevduatlardan oluşuyor. Onu yüzde 60 ile Ardahan, yüzde 59.56 ile Şanlıurfa, yüzde 59.48 ile Kars, yüzde 57 ile Siirt izliyor.

DTH ağırlığı yüksek şehirler

Döviz tevdiatın daha ağır bastığı şehirlere baktığımızda ise elbette ilk sırada yurtdışından yapılan mevduatlar zirvede. Aksaray, Nevşehir, Yozgat, İstanbul, Kütahya, Kayseri, Kırşehir, Bingöl, Karaman gibi şehirlerde hala DTH oranı çok yüksek.

Fakat bu şehirlerin bazıları son altı ayda TL mevduat oranı en hızlı yükselen şehirler sıralamasında da yer alıyor. Iğdır’da 2021 sonunda yüzde 32 olan TL mevduat oranı 2022 Haziran ayında yüzde 41’e çıkmış. Gaziantep’te yüzde 36’dan yüzde 45’e, Uşak’ta yüzde 31’den yüzde 40’a, Çorum’da yüzde 35’ten yüzde 44’e, Niğde’de yüzde 44’ten yüzde 53’e yükseliş var.

Sıralamanın kalanında Nevşehir, Trabzon, Kayseri, Hatay, Bilecik gibi şehirler bulunuyor. TL mevduatın son altı ayda en az arttığı ya da KKM’den yola çıkarsak Kur Korumalı Mevduata en az rağbet gösteren şehirler arasında ise Bingöl, Hakkari, Artvin, Kilis, Karabük, Rize, Elazığ, Manisa, Kırklareli sıralamanın üst sıralarında yer alıyor.

DTH cazibesi kalır mı?

Yani toplam tabloya bakıldığında KKM, birçok şehri etkisi altına almış ve bireysel yatırımcıların TL mevduata yönelimi artırmış olsa da hala çok ciddi bir DTH ağırlığı dikkat çekiyor. Diğer yandan benzer bir tablonun 2022’nin kalanında devam edip edemeyeceği cevabı en merak edilen sorulardan biri. 30 Aralık 2021, yani analizin başlangıç noktasında dolar kuru 13.17 TL seviyesinde.

Bitiş noktası olan 30 Haziran 2022’de ise 16.7 TL. Yani aradan geçen altı ayda doların getirisi yüzde 27. Benzer bir getirinin sağlanabilmesi için Haziran sonunu baz alırsak doların gelmesi gereken seviye 21.2 TL seviyeleri. Şu ana kadarki getirisi altıncı aydan itibaren yüzde 9 seviyelerinde. Aynı cazibenin yaşanıp yaşanmayacağı doların bundan sonraki günlerde yaşanacak seyriyle alakalı olacak.

Paylaşın

Küresel Gıda Fiyatlarındaki Düşüş Devam Ediyor!

Gıda ve Tarım Örgütü FAO Türkiye Temsilci Yardımcısı Ayşegül Selışık, “Fiyatlarda son 5 ay üst üste gerçekleşen düşüşü Ukrayna – Rusya krizinde tahıl koridorunun açılmasına bağlamakta fayda var. Gıda tedarik zinciri aslında ne kadar bütün etkilerden uzak olursa, yolları ne kadar açık olursa fiyatları o kadar pozitif etkiliyor” dedi.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Dünya Gıda Fiyat Endeksi mevsimsel arz etkisi ve bazı ürünlerde azalan taleple düşüşünü beşinci aya taşıdı. FAO Dünya Gıda Fiyat Endeksi ağustos ayında temmuz ayındaki 140,7 puandan 138 puana indi. Endeks, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısının başlamasının ardından mart ayında 159,7 puana kadar yükselerek rekor kırmıştı.

Ukrayna limanlarından taşınan tahıl miktarı artarken kuzey yarımkürede gerçekleşen buğday hasatları da arz sıkıntılarının gevşemesini sağladı. Dün yayımlanan endeks dünyada gıda maliyetlerinin ağustos ayında bir önceki aya göre yüzde 1,9 gerilediğini gösterdi. Endeks, ocak ayından beri en düşük seviyesinde seyretmeyi sürdürüyor. Düşen gıda fiyatlarının derinleşen hayat pahalılığı kriziyle boğuşan tüketicilere bir miktar rahatlama sağlayabileceği ancak düşüşün 2008’den beri en büyük düşüş olan temmuzdan daha az olduğu ve fiyatların bir yıl öncesine göre daha yüksek olduğu belirtiliyor.

Gıda ve Tarım Örgütü FAO Türkiye Temsilci Yardımcısı Ayşegül Selışık Bloomberg HT’de açıklamalarda bulundu. Dünya gıda fiyat endeksinde yaşanan 5 aylık peş peşe düşüşü yorumlayan Selışık “Gıda fiyatlarının yükselmesinde geçen seneden beri özellikle iklim değişikliğinin ve iklim krizinin etkileri devam ediyor. Geçen sene ciddi bir kuraklık yaşandı, sonrasında buğday tahıl stoklarında düşüş oldu ve bu da fiyatlara yansıdı, ardından Ukrayna ve Rusya krizi gündeme geldi. Fiyatlarda son 5 ay üst üste gerçekleşen düşüşü Ukrayna – Rusya krizinde tahıl koridorunun açılmasına bağlamakta fayda var. Gıda tedarik zinciri aslında ne kadar bütün etkilerden uzak olursa, yolları ne kadar açık olursa fiyatları o kadar pozitif etkiliyor” şeklinde konuştu.

Özellikle temel gıda ürünlerinde bu düşüşün Türkiye’ye de yansıyacağını öngören Selışık “Ancak bir taraftan enflasyon o kadar hızlı artıyor ki diğer maliyetler bu düşüşü engelliyor. Pazarlarda fiyatları görüyoruz, ufak da olsa bir düşüş var. Türkiye şanslı bir ülke, gıdaya erişimimiz var ancak diğer ülkelerdeki gıdaya erişim hususundaki sıkıntılar piyasadaki gıdanın fiyatının düşmesine katkı veremeyebilir. Kısacası bu ekonomik koşullarda iyimser olmak biraz zor gözüküyor” değerlendirmesini yaptı.

Paylaşın

Merkez Bankası Rezervleri Geriledi

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Haftalık Para ve Banka İstatistikleri’ni açıkladı. Buna göre; Merkez Bankası toplam rezervleri 26 Ağustos ile biten haftada 603 milyon dolar azalarak, 111 milyar 647 milyon dolar oldu.

Haber Merkezi / Brüt döviz rezervleri 665 milyon dolarlık azalışla 71 milyar 488 milyon dolardan 70 milyar 823 milyon dolara indi. Altın rezervleri ise 26 Ağustos haftasında 62 milyon dolar artarak 40 milyar 762 milyon dolardan 40 milyar 824 milyon dolara yükseldi.

Brüt ve net döviz rezervi nedir?

Ekonomist Mahfi Eğilmez, brüt ve net döviz rezervi arasındaki farkı şu şekilde açıklıyor: Merkez Bankası, döviz rezervlerinin tamamının sahibi değil.

TCMB’nin rezervlerinin bir bölümü bankaların Merkez Bankası’nda tutmak zorunda olduğu zorunlu karşılıklardan oluşuyor. Bunları bir çeşit emanet döviz olarak görmek mümkün.

TCMB’nin son yıllarda rezerv opsiyon mekanizması aracılığıyla, TL mevduatlar karşılığında alması gereken zorunlu karşılıkları dövizle yatırma esnekliği tanımasıyla bu döviz rezervlerindeki emanet tutarda artış oldu.

Döviz rezervlerinin bir bölümünün emanet olması nedeniyle Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin toplamı brüt döviz rezervlerini gösteriyor. Merkez Bankası’nda emanet olarak duran miktarlar düşüldüğünde net döviz rezervine ulaşılıyor.

Net döviz rezervi nasıl hesaplanıyor?

Net döviz rezervi, TCMB verilerinde aktif kısımda yer alan dış varlıklardan, pasif kısımda bulunan toplam döviz yükümlülüklerini çıkardıktan sonra elde edilen rakamın o günün kuruna bölünmesiyle hesaplanıyor.

Formül şu şekilde: Net Rezerv = (Dış Varlıklar – toplam döviz yükümlülükleri) / Dolar-TL kuru

Swap hariç net rezerv ne demek?

Ekonomist Eğilmez’e göre net rezerv miktarı, swap işlemleriyle elde edilmiş (emanet) dövizleri de kapsadığı için bu rakam tam olarak net rezervi ifade etmiyor.

Bu yüzden net döviz rezervini emanet dövizleri çıkararak görebilmek için bu miktardan swap karşılığı elde edilmiş döviz tutarını düşmek gerekiyor. Swap hariç net rezerv ise şu şekilde hesaplanabiliyor:

Swap hariç net rezerv = Net rezerv – Swap işlemleri toplamı

Uluslararası rezerv nedir?

TCMB’nin (Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası) tanımına göre uluslararası rezervler; ülkelerin para otoriteleri tarafından kontrol edilen, kullanıma hazır, birbirlerine çevrilebilme özelliği bulunan ve uluslararası ödeme aracı olarak kabul edilen varlıklar.

Uluslararası rezerv olarak sayılan varlıklar şunlar:

  • Konvertibl (birbirlerine dönüştürülebilir) döviz varlıkları (euro, ABD doları, İngiliz sterlini vb.)
  • Uluslararası standartta altın
  • Özel Çekme Hakları
  • Uluslararası Para Fonu (IMF) Rezerv Pozisyonu

TCMB, rezervleri nasıl saklıyor?

Merkez Bankası, rezervlerin yönetiminde ülke menfaatine öncelik verdiğini aktarıyor. Bu amaçla, uluslararası rezervleri, anaparanın korunması ve gerekli likiditenin sağlanması için düşük riske sahip yatırım araçlarında değerlendiriyor.

Merkez Bankası, rezerv yönetimi sırasında karşılaşılabilecek risklerin belirlenmesi, değerlendirilmesi ve kabul edilebilir sınırlar içinde tutulabilmesi için risk yönetim stratejisi uyguluyor. Ayrıca elindeki rezervlerin seviyesini, düzenli aralıklarla internet sitesinde yayımlıyor.

Paylaşın

Ağustos Ayında Otomobil Ve Hafif Ticari Araç Satışları Yüzde 17.3 Azaldı

ODD’nin açıkladığı verilere göre, Ocak-Ağustos döneminde Türkiye otomobil ve hafif ticari araç toplam pazarı, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 8,5 oranında azalarak 458.446 adet olarak gerçekleşti. 

Haber Merkezi / Veriler göre, otomobil pazarındaki daralma yüzde 17,3, hafif ticari araçlarda ise yüzde 4,4 olarak gerçekleşti.

Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD), Otomobil ve Hafif Ticari Araç Pazarı Ağustos verilerini açıkladı. Buna göre, Türkiye otomobil ve hafif ticari araç toplam pazarı, Ocak-Ağustos döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 8,5 oranında azalarak 458.446 adet olarak gerçekleşti.

Otomobil satışları, Ocak-Ağustos döneminde geçen yıla göre yüzde 9,4 oranında azalarak 354.543 adet olurken, hafif ticari araç pazarı yüzde 5,2 azalarak 103.903 adet oldu.

Ağustos ayı otomobil ve hafif ticari araç pazarı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 17,3 azalarak 48.336 adet oldu. Ağustos ayında otomobil satışları bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 21,3 azalarak 35.230 adet olurken, hafif ticari araç pazarı yüzde 4,3 azalarak 13.106 adet oldu.

Otomobil ve hafif ticari araç pazarı 10 yıllık Ağustos ayı ortalama satışlara göre yüzde 18,2 azaldı. Otomobil pazarı, 10 yıllık Ağustos ayı ortalama satışlara göre yüzde 21,1 azalış gösterdi. Hafif ticari araç pazarı, 10 yıllık Ağustos ayı ortalama satışlara göre yüzde 9,2 azaldı.

Otomobil pazarı segmentlere göre;

  • Pazarın yüzde 88,3’ü vergi oranları düşük olan A, B ve C segmentlerindeki araçlar oluşturdu.
  • C segmenti otomobiller 176.358 adetle yüzde 49,7 pay,
  • B segmenti otomobiller 134.896 adetle yüzde 38 pay aldı.

Otomobil pazarı gövde tiplerine göre;

  • Gövde tiplerine göre değerlendirildiğinde ise en çok tercih edilen gövde tipi SUV otomobiller (yüzde 40,2 pay, 142.559 adet) oldu.
  • SUV otomobilleri;  yüzde 36,9 pay ve 130.856 adet satış ile Sedan, yüzde 20,8 pay ve 73.840 adet satış ile H/B otomobiller takip etti

Otomobil pazarı motor tipine göre;

  • Benzinli otomobil satışları 250.401 adetle yüzde 70,6 pay,
  • Dizel otomobil satışları 60.316 adetle yüzde 17 pay,
  • Hibrit otomobil satışları 34.265 adetle yüzde 9,7 pay,
  • Otogazlı otomobil satışları 6.278 adetle yüzde 1,8 pay aldı.
  • 3.283 adet elektrikli otomobil satışı gerçekleşti.

Otomobil pazarı motor hacmine göre;

  • 1600cc altındaki otomobil satışları yüzde 10,8 azalarak yüzde 88,5 pay,
  • 1600-2000cc aralığındaki otomobil satışları yüzde 42 azalarak yüzde 0,7 pay,
  • 2000cc üstü otomobil satışları yüzde 24,4 azalarak yüzde 0,2 pay aldı.

Otomobil pazarı emisyon seviyelerine göre;

  • 100-120 gr/km arasındaki otomobiller 138.216 adetle yüzde 39 pay,
  • 120-140 gr/km arasındaki otomobiller 96.298 adetle yüzde 27,2 pay aldı.
Paylaşın

Dolar, 2022’nin Rekorunu Kırdı

Dolar/TL kuru, güne yükselişle başlamasının ardından 18,23’ü aşarak yılın rekorunu kırdı. Euro 18,15 TL, İngiliz sterlini ise 21 TL seviyesinde işlem görüyor. TL’nin bu yıl dolar karşısındaki değeri yüzde 27’den fazla geriledi.

Reuters dün, Merkez Bankası’nın net rezervinin 26 Ağustos haftasında bir önceki haftaya göre 1,26 milyar dolara azalarak 12,6 milyar dolara gerilediğini aktarmıştı. Böylece iki haftadaki düşüş 3 milyar doları aştı.

Net rezervler Temmuz ayında 6 milyar dolar ile en düşük seviyeyi görmüş, ardından Ağustos’ta yükselişe geçmişti.

Ajansa bilgi veren bankacılar, son haftalarda Merkez Bankası rezervlerine başka bir ülkenin merkez bankasından 1-2 milyar dolarlık bir para aktarıldığını belirtmişti.

Derecelendirme kuruluşu Fitch, TL’deki değer kaybının 2024 kadar sürmesini beklediklerini açıklamıştı.

Derecelendirme kuruluşu Fitch, Körfez ülkelerinden bankaların Türkiye’deki faaliyetleri nedeniyle zarara girdiğini belirtti.

Türkiye’deki koşulların gittikçe kötüleştiğini söyleyen Fitch, Türk Lirası’nın değer kaybının bu bankaları etkilediğini vurguladı.

Fitch’e göre Türkiye’de şubesi olan Körfez bankalarının 2022’nin ilk yarısındaki net zararı 950 milyon dolar oldu.

En fazla zarar eden bankaların Birleşik Arap Emirlikleri’nden NBD ve KFH olduğu açıklandı.

Kuruluşa göre bu iki bankanın yanı sıra Burgan Bank’ın da Türkiye’deki zararı, toplam kârlarının yüzde 15’inden fazlasını oluşturdu.

Fitch Türkiye’de 2022’nin ikinci yarısı ve 2023’te enflasyonun yavaşça azalmasıyla birlikte bu bankaların zararlarında da benzer bir azalma görmeyi beklediklerini belirtti.

Kuruluş TL’nin en az 2024’e kadar değer kaybedeceğini fakat bu zorluklara rağmen Körfez bankalarının Türk pazarından çıkmayacağını tahmin ediyor.

Paylaşın

Bir Alkollü İçecek Grubuna Daha Zam Geldi

Derinleşen ekonomik kriz zam olarak fiyatlara yansımaya devam ediyor. Jack Daniel’s grubunda yer alan alkolü içeceklere zam geldi. Mey Diego grubunda yer alan rakı ve şaraplara da zam geleceği duyurulmuştu.

Haber Merkezi / Dün gece elektrik ve doğalgaza gelen yüzde 20’lik zamların ardından bugün de bir alkollü içki grubuna zam geldiği duyuruldu.

Tekel Bayileri Yardımlaşma Derneği (TBYD) Başkanı Erol Dündar, geçtiğimiz günlerde bir alkol grubuna eylül ayında zam geleceğini duyurmuştu.

Sosyal medya hesabından bugün zam geldiğini açıklayan Dündar, ”Bir zam daha. Jack Daniel’s zamlı liste. Zam geldi, pardon güncelleme, etiket değiştirmekten yoruldu artık esnaf, kime ne satacağız bu fiyatlarla” ifadelerini kullanarak zam gelen içkilerin listesini paylaştı.

Türkiye Tekel Bayileri Platformu Başkanı Özgür Aybaş, Mey Diego grubunda yer alan rakı ve şaraplara zam geleceğini açıklamıştı.

Bira çeşitlerine de eylül ayının ilk haftasında zam geleceğini söyleyen Aybaş, beklenen zam oranını yüzde 15-20 olarak duyurmuştu.

Tekel bayilere gelen uyarı mesajını sosyal medya hesabından paylaşan Aybaş, şu ifadelere yer vermişti: “Mey Diego grubu bayilere zam geçişi mesajı atıyor. Muhtemelen bira çeşitlerinde de eylülün ilk haftası zam geçişi olacak. Beklenen zam oranı % 15-20 aralığı umarım gelmez.”

Paylaşın

Yoksullaştıran Büyüme Ne Kadar Sürdürülebilir?

Dün açıklanan ikinci çeyrek büyüme rakamları iktidar tarafından bir başarı olarak sunuldu. Ancak detaylarına inildiğinde veriler pembe bir tablo çizmekten uzak. Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı verilere göre Türkiye, yılın ikinci çeyreğinde yüzde 7,6 büyüdü.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, Türkiye’nin, verisi açıklanan OECD ve G20 ülkeleri içerisinde yılın ikinci çeyreğinde en yüksek büyüme kaydeden ikinci ülke olduğunu söyledi. Nebati, Türkiye’nin beş çeyrektir devam eden dengeli büyümeyi bu dönemde de sürdürdüğünü vurguladı.

Peki Türkiye gerçekten dengeli mi büyüyor?

Büyüme verilerinde öne çıkan en çarpıcı veri, işgücü ödemelerinin Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’dan (GSYH) aldığı payın düşmesi oldu. Geniş kitlelerin yüksek büyümenin etkisini hissetmediğini vurgulayan iktisatçılar, bunun iktidarın başarısızlığından değil bilinçli tercihinden kaynaklandığını vurguluyor. Ancak uzun yıllardır devam eden bu politika tercihi artık sürdürülebilir değil.

“Büyük bir tahribat var”

DW Türkçe’den Pelin Ünker’e konuşan Kadir Has Üniversitesi’nden iktisatçı Prof. Dr. Erinç Yeldan, “AKP resmi söylemi bunu büyük bir mucize, büyük bir başarı olarak paylaşıyor. Fakat bu rakamın ardında yatan gerçekleri biraz incelediğimiz zaman ücretli emek gelirleriyle geçinen insanlar açısından büyük bir tahribat olduğunu görüyoruz” diyor.

2020’nin ikinci çeyreğinde yüzde 36,8 olan işgücü ödemelerinin GSYH’deki payı, yüzde 25,4’e indi ve 2000’li yılların en düşük düzeyine geriledi. Aynı dönemde sermaye kazancının GSYH’deki payı ise yüzde 42,9’dan yüzde 54’e çıktı.

Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu, “Bu kadar hazin bir düşüşün, emeğin gelirindeki, bu kadar büyük bir düşüşün göstergesi aslında Türkiye’deki sınıflar arasındaki güç dengesinin ne kadar bozuk olduğudur” ifadelerini kullanıyor.

Borsa şirketlerinin kârı uçtu

Yılın ikinci çeyreğinde 429 borsa şirketinin kârı bir yılda yüzde 293 artarak rekora ulaşmıştı. Ücretli emeğin milli gelirden elde ettiği gelir düzeyi ise enflasyondan arındırıldığında geçen yıla göre yüzde 6 buçuk daha düşük.

“Bazıları belki daha az, bazıları daha çok büyüyor ama tüm Türkiye büyüyor, gelirleri artıyor savı tamamıyla yanlış. Resmi rakamlar bize bunun tersini söylüyor” diyen Profesör Yeldan, iktisat literatüründe bunun yoksullaştıran büyüme olarak adlandırıldığını söylüyor. Yeldan, “Yoksullaştıran büyüme, AKP’nin kurguladığı ekonomi politikalarının doğrudan yansıması ve doğal bir sonucu. Zira AKP özü itibarıyla bir şirketler, yandaş şirketler, cemaatler koalisyonu. AKP sürekli olarak bir finansal rant ve spekülatif gelir yaratarak yandaş şirketlere kaynak aktarmak durumunda. Ve bu kaynağın ana merkezi de ücretli emeğin sömürüsü olacaktır” diye konuşuyor.

“Spekülatif gelirler arttı”

Dün açıklanan verilere göre finansal hizmetler sektörü yüzde 26,6 büyürken, tarım 2,9, emek yoğun bir sektör olan inşaat yüzde 11 geriledi. Sanayideki büyüme ise yüzde 7,8’de kaldı.

Yeldan, AKP’nin izlediği politikaların doğrudan doğruya finansal sermaye gelirlerini arttırıcı, ücretli emeğin ücret ve maaş gelirlerini düşürücü politikalardan oluştuğuna işaret ediyor. Ücretli emekten özellikle finans sermayesine bir kaynak aktarımı olduğuna işaret eden Yeldan, “Spekülatif gelirler alıp başını gitmiş ve büyümenin de esas kaynağını oluşturmuş durumda. Böyle bir ortamda tabi ki bölüşüm olarak ücretli emekten sermayeye ama özel olarak özellikle finans sermayesine bir kaynak aktarımı, derinleşen bir sömürü görüyoruz” ifadelerini kullanıyor.

“İktidarın bilinçli tercihi”

Akademisyen Müftüoğlu’na göre de bu AKP’nin başarısızlığı değil bilinçli bir tercihi.

“Bu veriler, Türkiye’deki sömürü ve soygun düzeninin tablosudur” diyen Müftüoğlu, “Bu siyasi iktidarın bilinçli bir tercihidir ve bu tercihin sonucu olarak da bugün zenginler çok daha zenginleşirken, yoksullar açlık sınırın altında beslenmelerini bile karşılayamaz durumdadırlar” diye devam ediyor.

Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğunu ücretli çalışanların oluşturduğunu ifade eden Müftüoğlu, AKP’nin politika tercihleri sonucu ortaya çıkan tablonun sınıf mücadelesinin başarısızlığını da gösterdiği görüşünde.

Müftüoğlu, “Çalışma Bakanlığı’nın son verilerine göre bugün 4 buçuk milyon civarında sendika üyesi var. Emekçilerin şimdi gidip o sendikaların kapılarına dayanması lazım. Siz ne iş yapıyorsunuz burada bunca emekçi yoksullaşırken, birileri böylesine zenginleşirken niye bir mücadele örgütlenmiyor? Bütün emekçilerin, başta sendika üyelerinin bunun hesabını sormaları lazım” diye konuşuyor.

“Altılı Masa’nın da sınıfsal perspektifi yok”

Müftüoğlu’na göre bu tablo ancak sendikal hak ve özgürlüklerin önünü açacak bir programla değişebilir. CHP’nin öncülüğünde yürüyen Altılı Masa’nın ekonomi konusunda sınıfsal tercihler bakımından AKP’den çok da farklı düşünmediğini savunan Müftüoğlu, muhalefetin sınıfsal temelli perspektife dayanan ve bu eşitsizliği ortadan kaldıracak bir program ortaya koyması gerektiğini aksi halde toplumun buna ikna olmayacağını ifade ediyor.

Gelirlerinde “muazzam” bir çöküntü yaşayan emekçilerin bir yandan işsizlik baskısı diğer yandan da yüzde 100’ün üzerinde bir enflasyon ve gecikmiş zamlarla karşı karşıya olduğunu ifade eden Erinç Yeldan ise dünyanın hiçbir ekonomisinde bu şekilde bir büyüme karşısında böyle bir gelir tahribatının yaşanmadığını dile getiriyor.

Yılın ikinci çeyreğinde, birinci çeyreğe göre sabit sermaye yatırımlarının da daraldığına dikkat çeken Yeldan, yüzde 22,5 artışla ikinci çeyrek büyüme rakamlarına 13,6 puan katkı veren hanehalkı tüketim harcamalarının ise üst gelir gruplarının Covid sonrası ertelenmiş olan çok yüksek hacimli tüketiminden kaynaklandığını vurguluyor.

“İktisadi ve sosyal açıdan devam edemez”

Yatırımların inişli çıkışlı olduğu ve büyümenin tüketime dayandığı bir ekonominin iktisadi anlamda sürdürülebilir olmadığını vurgulayan Yeldan “Diğer yandan bu kadar yoğun ve şiddetli bir sömürü, yoksulluğu artıran bir büyüme, bu kadar yüksek bir enflasyon ortamının yarattığı belirsizlik ve umutsuzluk dünyasının hukuken ve sosyal olarak sürdürülmesi imkânsız” ifadelerini kullanıyor.

AKP’nin büyüme verilerinde de ortaya çıkan yoksulluk tablosunu makyajlamak için seçim öncesinde sosyal yardımlara başvurabileceğine işaret eden Yeldan, bunun Türkiye’ye kayıt dışı kaynak girişiyle sağlanabileceğine dikkat çekiyor. Yeldan, “Anlıyoruz ve okuyoruz ki AKP her ne pahasına olursa olsun yurtdışından döviz kazandırıcı kayıt dışı kaynak yaratarak bu önümüzdeki altı dokuz ayı bir yama sağlamak üzerine geçirmeye çalışacaktır. Bunun bedeli de korkarım çok ağır olacaktır” diyor.

Paylaşın

Doğalgaz Ve Elektrik Zammı Enflasyonu Nasıl Etkileyecek?

Türkiye Eylül ayına zamlarla başlarken, elektrik ve doğalgazda yapılan fiyat artışlarının enflasyonu etkileyip etkilemeyeceği merak ediliyor. Tüketici fiyatları sepetinde elektrik fiyatlarının yüzde 2.32, doğalgaz fiyatının ise yüzde 1.55 ağırlığı bulunuyor.

Reuters tarafından yapılan hesaplamaya göre 1 Eylül’den itibaren geçerli elektrik ve gaz artışının tüketici enflasyonuna doğrudan yaklaşık 0.8 puan artırıcı etki yapması bekleniyor.

Ekonomistler sanayiye yapılan zammın doğrudan olmayan yansımaları da dahil edildiğinde enflasyonu yükseltici etkinin 2 puanı bulabileceğini belirttiler.

Tera Yatırım Başekonomisti Enver Erkan yayımladığı raporda, “Sanayi maliyetlerinin etkisi fiyat geçişkenliği, kur geçişkenliği, nihai ürün fiyatı üzerindeki markup etkisi, tüketici davranışları gibi etmenlerle yayılım etkisini gösterecektir. Bu nedenle toplamdaki etki 2–2.5 puan civarlarında olabilir… enflasyon beklentileri üzerinde de revizyonlar oluşturabilir” dedi.

Gaziantep Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Unverdi de zamların enflasyona etkileri hakkında endişe belirterek, “Sanayicimizin dış pazarlarda rekabet gücünü zorlayan, üretim ve tedarikte sıkıntılara neden olan bu zamların gözden geçirilmesini talep ediyoruz” dedi.

Yıl başından bu yana konutlar için doğalgaz fiyatları yüzde 174, küçük sanayi için yüzde 277, büyük ölçekli sanayi için yüzde 379 arttı.

Elektrik fiyatları ise sene başından bu yana konutlar için yüzde 109 ile yüzde 212 arasında, ticarethaneler için yüzde 177 ile yüzde 269 arasında, sanayi için yüzde 408 oranında arttı.

Paylaşın