Türk-İş Açıkladı: Açlık Sınırı 7 Bin 245 Lira

Türk-İş’in yaptığı araştırmaya göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için eylül ayında yapması gereken gıda harcaması tutarı yani ‘açlık sınırı’ 7 bin 245 lira oldu.

Haber Merkezi / Araştırmaya göre, gıda ile giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarına denk gelen ‘yoksulluk sınırı’ ise 23 bin 600 lira olarak hesaplandı.

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (Türk-İş), çalışanların geçim koşullarını ortaya koymak ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat değişikliğinin aile bütçesine yansımalarını belirlemek amacıyla her ay yaptığı “Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması”nın Eylül 2022 sonuçları açıklandı.

Araştırmaya göre, bu ay 4 kişilik ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarını ifade eden ‘açlık sınırı’ 7 bin 245 lira oldu.

Gıda ile giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarına denk gelen ‘yoksulluk sınırı’ ise 23 bin 600 lira olarak hesaplandı. Bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ aylık 9 bin 470 lira olarak belirlendi.

Ankara’da yaşayan 4 kişilik ailenin gıda için yapması gereken asgari harcama tutarı, bir önceki aya göre yüzde 5,15 artarken, son 12 ay itibarıyla artış oranı yüzde 130 oldu.

Araştırmaya göre, eylül ayında süt ve peynir fiyatları gerilerken, yoğurt fiyatları sabit kaldı. Balık ve dana eti fiyatı gerilerken, kuzu eti yüzde 7, tavuk eti yüzde 8, yumurta yüzde 11 zamlandı.

Nohut, kuru fasulye ve kırmızı mercimeğin fiyatları geriledi. Yeşil mercimeğin fiyatı düştü. Kuru fasulye fiyatı yüzde 21 yükseldi. Bulgurda yüzde 7, makarnada yüzde 6 fiyat artışı görüldü. Pirinç ve irmik fiyatları yükseldi. Un ve ekmek fiyatı aynı kaldı.

Ayçiçek yağının fiyatı değişmedi, margarin fiyatı düştü, zeytinyağı bir ayda yüzde 12 zamlandı. Çay ve ıhlamur fiyatları gerilerken şeker fiyatı sabit kaldı.

Bal yüzde 27, pekmez yüzde 21, reçel yüzde 19, yeşil zeytin yüzde 27, siyah zeytin yüzde 18, baharatlar yüzde 9 zamlandı. Salça yüzde 51 artışla eylül ayının en çok zamlanan gıdası oldu.

Semt pazarlarında maydanoz, kıvırcık gibi salata yeşilliklerinin ve pırasa, ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzelerin fiyatları yükseldi. Patates fiyatları değişmedi. Soğan ve domates fiyatı geriledi. Salatalık, biber, patlıcan, kabak fiyatları ise arttı.

Paylaşın

EBRD, Türkiye İçin Büyüme Tahminini Yüzde 4,5’e Yükseltti

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), beklenenden daha güçlü bir iç talep ve ihracattaki ılımlı toparlanmayı takiben Türkiye için 2022 büyüme tahminini yüzde 4,5’e yükselttiğini açıkladı.

Mayıs ayında açıklanan bir önceki tahmin yüzde 2 olarak belirlenmişti.

EBRD’nin faaliyet gösterdiği bölgeler için hazırladığı son Bölgesel Ekonomik Beklentiler raporunda açıklanan tahminler, Ukrayna’da krizinin, gaz arzındaki azalmanın ve dünya genelindeki enflasyonun ekonomiler üzerindeki etkisini ortaya koydu.

Bloomberg’in aktardığı raporda, Türk bankalarının iyi sermayelendirilmiş olmaları ve yüzde 3’ün altında seyreden takipteki alacak oranlarıyla Türkiye ekonomisinin kuvvetli yönlerinden biri olduğu vurgulanırken, ekonomik faaliyetin nispeten güçlü kalmaya devam ettiği belirtildi.

Kısa vadeli dış borç ve rezerv riski

Raporda dikkat çekilen diğer bir unsur ise Türk lirasındaki hızlı değer kaybı ve yüksek enflasyonun oluşturduğu temel kırılganlıklar.

EBRD’nin raporunda Türkiye’nin artan cari açığı ve 180 milyar dolar tutarındaki kısa vadeli dış borcu ve 15 milyar dolar civarında olan rezervlerin zayıflaması önemli endişeler olarak dikkat öne çıktı.

Banka, Türkiye ekonomisinin 2023 yılında, planlanan seçimler öncesinde hane halkı ve kamu harcamalarının etkisiyle yaz başındaki tahminlere paralel olarak yüzde 3,5 oranında büyümesini bekliyor.

Küresel jeopolitik gerilimler ve gelişmiş ülkelerdeki agresif parasal sıkılaştırma gibi küresel faktörlerin de Türkiye’nin büyümesini etkileme riski taşıdığı belirtiliyor.

Türkiye, EBRD’nin en büyük pazarı olma özelliğini taşıyor. Ülkede çoğunluğu özel sektörden olmak üzere 380’den fazla projeye yatırım yapan Banka’nın 16,877 milyon euronun üzerindeki yatırımı bulunuyor.

Paylaşın

Kamu Bankaları, Rusya’nın Mir Ödeme Sisteminden Çıktı

ABD, Rusya’nın Mir ödeme sisteminin Rusya dışında yayılmasına yardım edenlere yaptırım uygulamaya hazır olduğunu duyurmasının ardından, Halkbank, Ziraat Bankası, İş Bankası ve Türkiye Vakıflar Bankası, sistemden ayrılmaya karar verdi.

Bloomberg’in üst düzey bir Türk yetkiliye dayandırdığı haberine göre, kuruluşların Rus ödeme sisteminden çıkma kararını Salı günü erken saatlerde aldığını ve kararın da henüz kamuya açıklanmadığını bildirdi.

Habere göre, söz konusu gelişmeyle ilgili Hazine ve Maliye Bakanlığı yorum yapmaktan kaçındı.

Karar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta MİR’e alternatifleri görüşmek üzere Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati ile yaptığı görüşme sonrasında geldi.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Hazinesi Yabancı Varlıklar Kontrol Dairesi (OFAC) de, bu ayın başlarında finans kurumlarını MİR ile yeni anlaşmalara girmemeleri veya mevcut anlaşmaları genişletmemeleri konusunda uyardı.

Rusya Merkez Bankası tarafından Visa ve Mastercard dışında bir alternatif olarak geliştirilen MiR’e Vakıfbank, Ziraat Bank, İş Bankası, Denizbank ve Halkbank dahil olmuştu.

Mir Ödeme Sistemi nedir?

Mir, Rusya Merkez Bankası tarafından 1 Mayıs 2017’de kabul edilen yasa ile kurulan bir ulusal ödeme sistemidir. Şu anda çoğunlukla Aeroflot ve Rus Demiryolları gibi Rusya merkezli şirketler tarafından kabul edilmektedir, ancak Rus iştirakleri olan yabancı şirketler arasında yavaş yavaş kabul görmektedir. Sistem, Rusya Ulusal Kart Ödeme Sistemi tarafından işletilmektedir ve Rusya Merkez Bankası’nın yüzde yüz iştirakidir.

Sistem, 2016 yılında, birkaç Rus bankasının ABD merkezli Visa ve MasterCard tarafından onlara uygulanan yaptırımlar nedeniyle hizmetleri reddedilmesinin ardından potansiyel elektronik ödeme bloklarının üstesinden gelmenin bir yolu olarak tasarlandı.

Mir sisteminde çalışan ilk kartlar Aralık 2015’te piyasaya sürüldü. Rusya’nın önde gelen bankası Sberbank tarafından da Ekim 2016’da kullanılmaya başlandı. 2016 yılı sonunda 64 banka tarafından 1.76 milyon Mir kartı çıkarıldı ve Kasım 2019’a kadar bu sayı 69.8 milyona yükseldi.

Mir esas olarak Rus hükümeti tarafından desteklenir ve tüm vergi ve emeklilik ödemelerinin 1 Mayıs 2017’de yürürlüğe giren mevzuatla Ocak 2018’e kadar sistem üzerinden uygulanmaya başlanmasını zorunlu tuttu. Bankalar, daha yerleşik ödeme sistemlerine ait kartlara kıyasla maliyetlerinin daha yüksek olabileceğinden korktukları için Mir kartları kullanmak konusunda isteksizdi.

Paylaşın

Türkiye’de Gençlerin Yüzde 24’ü ‘Sessiz İstifa’ Sürecinde

Genel anlamıyla “işte en azını yapmak, yapılması gerekenler dışında hiçbir şey yapmamak, özel hayatı korumak ve daha az sorumluluk almak” olarak ifade edilen sessiz bir vazgeçiş süreci olarak tanımlanan sessiz istifanın, Türkiye’de oldukça yaygın olduğu görüldü.

Bloomberght’nin aktardığına göre, yapılan çalışma Türkiye’de gençlerin yüzde 24’ünün şu an sessiz istifa sürecinde; yüzde 46,7’sinin ise bu kavrama yatkın olduğunu ortaya koydu.

Youthall’un çalışma hayatında gündeme oturan “Sessiz İstifa” konusunda gerçekleştirdiği ve gençlerin görüşlerini aldığı araştırmaya, 18-50 yaş arasındaki 1002 kişi katıldı. Araştırmaya katılanların yüzde 57,3’ü kadın, yüzde 41,6’sı erkek olarak dağılım gösterirken soruları yanıtlayanların yüzde 74,3’ü aktif çalışan, yüzde 25,7’si ise şu an çalışmayan katılımcılardan oluştu.

Sessiz istifa kavramıyla ilgili; iş-yaşam dengesi, iş yerlerine aidiyet, iş tanımlarının netliği gibi konu başlıklarının ele alındığı araştırma, kavrama yönelik eğilimleri, nedenleri ve süreçten vazgeçme kriterlerini de ortaya koydu.

Çalışan kendisini ş yerine ait hissetmiyor

İş yerine kendisini ait hissedenlerin oranı sadece yüzde 18,5. Araştırmaya katılan çalışanların yüzde 58,1’i çalışma hayatlarında iş-yaşam dengesini kuramadıklarını belirtirken “Bunu başarabiliyorum.” diyenlerin oranı yüzde 41,9 oldu.

“Hayatınızın ne kadarı özel yaşam odaklı?” sorusuna verilen yanıtlar, iş dışında yaşama ne kadar az vakit ayrıldığını gösterdi. “Hayatımın yüzde 30’undan azı özel yaşam odaklı.” diyenlerin oranı yüzde 41,1 iken sadece yüzde 30-50 arasında diyenlerin yüzdesi 36,4 oldu. Yüzde 50 ila 70 arasında “Özel yaşama vakit ayırabiliyorum” diyenler ise yüzde 17,3 oranında.

Dönemsel olarak değişiyor

Çalıştığı iş yerine aidiyetin de sorgulandığı “Sessiz İstifa” araştırmasında, dönemsel olarak hissiyatının değiştiğini söyleyenlerin oranı yüzde 48 iken, iş yerine kendilerini ait hissetmeyenlerin oranı yüzde 33,5 olarak tespit edildi. İş yerine kendini ait hissedenlerin oranı ise sadece yüzde 18,5.

Gençler yüzde 64,4 oranında iş tanımını net bulmuyorken yüzde 35,6 oranında görev tanımının net olduğunu belirtti.

“Sessiz İstifa” hakkında ne düşünüyorsunuz? sorusuna gençlerin yüzde 24’ünün sessiz istifa sürecindeyim demesi ve yüzde 46,6’sının bu kavrama yatkın olduğunu belirtmesi, dünya gündeminde olan konunun Türkiye’de de yaygın olduğunu ortaya koydu. Gençlerin yüzde 15’i bu yaklaşıma yatkın değilim derken, ne olduğunu bilmiyorum diyenlerin oranı 14,4’te kaldı.

“Sessiz İstifa” sürecini şu an yaşayan, konuya yatkın olan ve yatkın olmayan kişilerin yorumlarının ayrı ayrı analiz edildiği araştırmada; “Sessiz İstifa” yaklaşımına yatkın olmayanların yüzde 31,3’ü, çalıştıkları şirkette kariyer yollarının kapalı olduğunu hissettikleri takdirde bu sürece girebileceklerini belirtti. Bu oranı yüzde 24,7 ile iş-özel hayat dengesizliği, yüzde 18,7 ile iş tanımının net olmaması ve aynı oranda düşük maaş takip etti. Sürece uzak olanların hayatlarındaki öncelikler ise şu şekilde sıralandı: Kariyer yüzde 22,9, özel hayat yüzde 25, aile yüzde 21,5, sağlık yüzde 20,1 ve para yüzde 10,5.

En büyük etken düşük maaş

Youthall tarafından yapılan araştırmada “Sessiz İstifa” sürecinde olan gençlerin kendilerini bu duruma sürükleyen nedenlerin başında “düşük maaş” geliyor. Yüzde 35 oranında verilen düşük maaş yanıtını, yüzde 21,7 ile iş-özel hayat dengesizliği, yüzde 15 ile iş tanımının net olmaması, yüzde 14,2 ile kariyer yollarının kapalı olması ve yüzde 7,9 ile uzun mesai saatleri takip etti.

“Şu an sessiz istifa sürecindeyim” diyen yüzde 24 oranındaki kitle, hangi durumda sessiz istifalarını sonlandırabileceklerini de aktardı. Yüzde 35,8 yan hakların ve maaş haklarının düzenlenmesini ilk sırada belirtti. Buna en yakın oranda alınan cevap ise yüzde 32,9 ile “iş-özel hayat dengesine olumlu katkı sağlayacak düzenlemelerin gerçekleştirilmesi” olarak dikkat çekti. Yüzde 14,6 “kendi çalışma modelini oluşturma fırsatı” derken aynı oranda katılımcı “değişen motivasyonumun yöneticim/işverenim tarafından fark edilmesi” durumunda da “Sessiz istifadan vazgeçerim” dedi.

Z Kuşağında oran yüksek

Z kuşağının yüzde 64,2’sinin gündeminde sessiz istifa var. Yüzde 45,2 ile araştırmaya en yüksek oranda katılım gösteren 18-24 yaş bandının cevapları incelendiğinde yüzde 13,2’si sessiz istifa sürecinde olduğunu, yüzde 50,9’u ise sessiz istifa sürecine yatkın olduğunu belirtti. Bu da özellikle Z kuşağının temsilcilerinden oluşan gençler arasında bu kavramın gündemde olduğunu ortaya koydu. Tüm katılımcıların ortalamasında sessiz istifa sürecine götüren neden; maaş iken, 18-24 yaş grubunda neden olarak ilk sırayı iş-özel hayat dengesizliği aldı.

Araştırmada özgürlüklerine düşkünlükleri ve ne istediklerini net bir şekilde belirtmeleri ile iş hayatında ön plana çıkan Z kuşağının, verilen işler dışında ekstra sorumluluk almayarak ve mesai saatlerinin dışına çıkmayarak sessiz istifa sürecinde olduklarının sinyallerini yöneticilerine verdikleri gözlemlendi.

Kadınlar daha fazla sessiz vazgeçişte

Ankete katılan kadın çalışanların yüzde 68,6’sı sessiz istifa sürecinde olduğunu ya da sessiz istifa sürecine yakın olduğunu belirtti. Kadınların bu sürece yakın olmasının altında yatan en temel etken yüzde 33,9 ile iş-özel yaşam dengesi kuramamaları oldu. Erkeklerin yüzde 58,7’si sessiz istifa sürecinde ve sürece yatkın olduklarını belirtirken kendilerini bu sürece iten en büyük neden ise kadın çalışanlardan farklı olarak yüzde 21,2 ile düşük maaş olarak saptandı.

Paylaşın

Altı Ayda Türkiye’de Kurulan Rus Ortaklı Şirket Sayısı 720’ye Ulaştı

Rusya’dan Türkiye’ye yapılan yatırımlarda ağırlık olarak petrokimya, demir-çelik, lojistik, otomotiv ve yan sanayi ile tekstil sektörleri başı çekiyor. Sektör temsilcileri Ruslar’ın ambargo sebebiyle yatırımlarını Türkiye’ye kaydırdıklarını ve Avrupa’ya yapılan ticareti Türkiye üzerinden yaptıklarını belirtiyor. Kurulan şirketler yatırım, üretim ve istihdam açısında da Türkiye ekonomisine katkı sağlıyor.

Türkiye Gazetesi‘nin haberine göre, Avrupa tarafından uygulanan ambargodan dolayı Rus şirketlerinin Türkiye’ye yatırım yaparak ticaretlerine devam ettiklerini belirten iş dünyası temsilcileri “Birçok alanda yatırımları bulunuyor. Ancak bu bir risk. Nihayetinde Avrupa ve ABD’nin Rus şirketlerine ambargosu var ve bu Türkiye üzerinden by-pass ediliyor. ABD’nin bu konuda tavrı çok net ve Ticaret Bakanlığına çeşitli şikâyetlerde bulunuyorlar. Avrupa gümrük kapılarında denetim artırıldı. Ancak alınmış resmî bir karar yok. Şayet Türkiye’den yapılan ihracatta Rus şirketlerinin varlığı anlaşılırsa bizi de çeşitli ambargolar bekleyebilir” açıklaması yaptı.

Gayrimenkul sektöründen faaliyet gösteren Inhouse Global Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Ergüven, Rusya’ya yönelik ambargo sürecinde Rus şirketlerin yönünü Türkiye’ye çevirdiğini belirterek “Ağırlıklı olarak depo ve fabrika alanları alıyorlar. Fabrika için İstanbul, İzmit, Bursa, Çorlu ve Tekirdağ ön plana çıkıyor. Aynı zamanda otel satın alma ve işletme gibi turizm alanına da yatırım yapanlar var” dedi.

Öte yandan Rusya’da Avrupalı şirketlerin yerini Türkler dolduruyor. Türk ayakkabı üreticisi FLO mayıs ayında küresel spor giyim şirketi Reebok’ın Rusya’daki 100’den fazla mağazasını satın alırken Fiba ve Anadolu Efes gruplarının ülkede büyük satın alımlar gerçekleştirildiğini duyurmuştu. Ayrıca Rus gazetesi İzvestiya geçtiğimiz aylarda yaptığı haberde İpekyol, Mudo, adL, LTB, Twist’in Rusya’da mağazalar açacağını belirtilmişti.

6 ayda patlama yaşandı

  • 2018 29
  • 2019 27
  • 2020 33
  • 2021 39
  • 2022 Ocak 9
  • 2022 Şubat 13
  • 2022 Mart 64
  • 2022 Nisan 136
  • 2022 Mayıs 116
  • 2022 Haziran 153
  • 2022 Temmuz 101
  • 2022 Ağustos 128
Paylaşın

Açlık Sınırı 7 Bin 667, Yoksulluk Sınırı 22 Bin 377 TL’ye Yükseldi

Yüksek enflasyon döngüsü yoksulluk ve açlık sorununu hızla büyütmeye devam ediyor. Temel gıda fiyatlarında yaşanan yüksek artışlar dört kişilik bir ailenin açlık sınırını eylül ayında  7 bin 667 liraya kadar çıkarırken, yoksulluk sınırını da 22 bin 377 liraya kadar yükseltti.

Haber Merkezi / Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Ar-Ge birimi KAMU-AR, Açlık- Yoksulluk Araştırılması Eylül sonuçlarını yayınladı.

Buna göre, açlık sınırı eylülde bir önceki aya göre 385 lira artarken, gıda dışındaki ihtiyaçlar için yapılması gereken harcama 244 lira artarak 14 bin 710 liraya yükseldi. Böylece yoksulluk sınırı da 629 lira daha arttı. Son bir yılda açlık sınırı 4 bin 39 lira, gıda dışındaki ihtiyaçlar için yapılması gereken harcama ise 5 bin 869 lira arttı.

Ailelerin gıda ve gıda dışı ihtiyaçlarını insan onuruna yaraşır bir şekilde yoksunluk hissi çekmeden karşılayabilmesi için yapması gereken toplam harcama tutarını gösteren yoksulluk sınırı son bir yılda toplam 9 bin 908 liralık artış gösterdi.

Sağlıklı beslenebilmek için et- balık- yumurtaya aylık olarak harcanması gereken tutar bir önceki aya göre 7 lira, son bir yılda ise 782 lira artarak bin 823 lira oldu. Kuru bakliyat için yapılması gereken harcama önceki aya göre değişmezken, geçen yılın aynı ayına göre ise 118 liralık artışla 209 lira oldu.

Süt, yoğurt ve peynir için yapılması gereken harcama eylülde bir önceki aya göre 19 lira artarak 2 bin 19 liraya yükseldi. Son bir yıllık dönemde ise bin 142 liralık artış oldu. Meyve için harcanması gereken para eylülde 74 lira artarken, geçen yılın aynı ayına göre ise 239 lira artarak 603 lira oldu. Sebze harcamasının parasal tutarı da eylülde önceki aya göre 82 lira arttı, geçen yılın aynı ayına göre ise 583lira artarak 876 lira oldu.

Eylülde, 26 lira artarak 785 liraya yükselen ekmek, un ve makarna gibi ürünler için yapılması gereken harcama son bir yılda 275 lira arttı.  Pirinç ve bulgur harcamaları eylülde 13 lira, son bir yılda ise 273 lira artarak 361 liraya yükseldi. Yağ için yapılması gereken harcama ise 235 lira oldu.

Şeker, bal, pekmez, reçel gibi gıda maddelerine yapılması gereken harcama da eylülde 137 lira artarak 587 lira oldu. Aynı ailenin zeytin için yapması gereken harcama ise 22 lira artarak 170 liraya çıktı.

Yetişkin erkek için 2.800, yetişkin kadın için 2.200, genç için 3.000 ve çocuk için de 1.600 kalori esas alınarak yapılan hesaplamaya göre eylülde açlık sınırı yetişkin erkek için 2 bin 239 lira, yetişkin kadın için bin 757 lira, çocuk için bin 276 lira ve genç için de 2 bin 395 lira oldu.

Yoksulluk sınırının belirlenmesinde gıda dışı gereksinimlerin fiyat artışları da esas alınarak yapılan araştırmaya göre, dört kişilik bir ailenin gıda dışındaki gereksinimlerini “yoksunluk hissi duymadan” karşılayabilmesi için gereken harcama tutarı da eylülde 244 liralık artışla 14 bin 710 liraya yükseldi.

Eylülde dört kişinin giyim ve ayakkabı harcamaları 901 liraya, barınma (kira dahil) harcamaları 3 bin 264 liraya, ev eşyası harcamaları bin 944 liraya, sağlık harcamaları 637  liraya yükseldi. Ulaştırma harcamaları 3 bin 986 liraya inerken, haberleşme harcamaları 662 liraya, eğlence ve kültür harcamaları 568 liraya, eğitim harcamaları 369 liraya, tatil-otel harcamaları bin 368 liraya ve çeşitli mal ve hizmetlerle ilgili harcamalar ise 961 liraya çıktı.

Dört kişilik bir ailenin insan onuruna yaraşır bir şekilde yoksunluk hissi çekmeden yaşayabilmesi için yapması gereken gıda ile gıda dışı harcamaların toplam tutarını gösteren yoksulluk sınırı (içki ve sigara harcamaları hariç) ise eylülde 629 lira daha artarak 22 bin 377 liraya yükseldi. Yoksulluk sınırında, bu  yılın ilk dokuz aylık döneminde 8 bin 865 liralık,  son bir yılda ise 9 bin 908 liralık artış yaşandı.

Paylaşın

Reel Kesim Güveni Eylülde 2.2 Puan Azaldı

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB), 2022 Eylül ayına ilişkin İktisadi Yönelim İstatistikleri ve Reel Kesim Güven Endeksini (RKGE) açıkladı. Buna göre, 2022 yılı Eylül ayında RKGE, bir önceki aya göre 2,2 puan azalarak 99,9 seviyesine indi.

Mevsimsellikten arındırılmış reel kesim güven endeksi ise (RKGE-MA) bir önceki aya göre 1,2 puan azalarak 100,2 seviyesine düştü.

Endeksi oluşturan anket sorularına ait yayılma endeksleri incelendiğinde, genel gidişat ve sabit sermaye yatırım harcamasına ilişkin değerlendirmeler endeksi artış yönünde etkilediği görüldü.

Mevcut toplam sipariş miktarı, mevcut mamul mal stoku, gelecek 3 aydaki üretim hacmi, gelecek 3 aydaki toplam istihdam, gelecek 3 aydaki ihracat sipariş miktarı ve son 3 aydaki toplam sipariş miktarına ilişkin değerlendirmeler ise endeksi azalış yönünde etkiledi.

Merkez Bankası açıklaması

Sözcü’de yer alan habere göre Merkez Bankası tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“İç piyasa sipariş miktarında azalış bildirenler lehine olan seyrin bir önceki aya göre zayıfladığı, ihracat sipariş miktarında ise azalış bildirenler lehine olan seyrin bir önceki aya göre güçlendiği gözlenmektedir.

Gelecek 3 aya yönelik değerlendirmelerde, üretim hacmi, iç piyasa sipariş miktarı ve ihracat sipariş miktarında artış bekleyenler lehine olan seyrin bir önceki aya göre zayıfladığı görülmektedir.

Gelecek 12 aydaki sabit sermaye yatırım harcamasına ilişkin artış yönlü beklentilerin bir önceki aya göre güçlendiği, gelecek 3 aydaki istihdama ilişkin artış yönlü beklentilerin ise bir önceki aya göre zayıfladığı gözlenmektedir.

İçinde bulunduğu sanayi dalındaki genel gidişat konusunda, bir önceki aya kıyasla daha iyimser olduğunu belirtenlerin oranı yüzde 6,9‘a, aynı kaldığını belirtenlerin oranı yüzde 70,7’ye yükselirken, daha kötümser olduğunu belirtenlerin oranı yüzde 22,4‘e gerilemiştir.”

Paylaşın

Türkiye ‘Gelir Adaletsizliği’nde 37 OECD Ülkesi Arasında 4. Sırada

İktidar ekonomide pembe tablolar çizse de açıklanan veriler, bunu doğrulamıyor. Türkiye, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 37 üyesi arasında gelir dağılımı adaletsizliğinin en yüksek olduğu 4. ülke.

Euronews Türkçe’de yer alan habere göre, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri içinde ise gelir eşitsizliğinde Türkiye’den daha kötü durumda olan tek ülke Bulgaristan.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de halkın yüzde 40’ı gelirin sadece yüzde 16,5’ini alıyor. En zengin yüzde 20’lik grup ise gelirin yüzde 47,5’ini alıyor.

Gelir dağılımı eşitsizliğinin ölçülmesinde en çok kullanılan yöntemlerin başında Gini katsayısı geliyor. Gini katsayısı 0 ile 1 arasında bir değer. Sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, bire yaklaştıkça ise gelir dağılımında bozulmayı anlatıyor. OECD’nin 2021 veya en yakın yıl verilerine göre zirvede 0,487 puan ile Kosta Rika yer alıyor. Ardından Şili (0,46) ve Meksika (0,42) geliyor. Dördüncü sıradaki Türkiye’nin 2018 yılındaki Gini katsayısı ise 0,397 puan.

Türkiye’den sonra ABD ve İngiltere geliyor

OECD verisinde Türkiye’den hemen sonra ABD (0,395) ve İngiltere’nin (0,366) gelmesi dikkat çekiyor.

En az gelir adaletsizliği Slovakya ve Slovenya’da

Gini katsayısına göre gelir adaletsizliğinin en düşük olduğu ülkeler Slovakya (0,222) ve Slovenya (0,246). Diğer bazı ülkelerde ise Gini katsayısı şöyle: İtalya 0,33; İspanya 0,32; Yunanistan 0,308; Fransa 0,292; Almanya 0,289 ve Çekya 0,248.

AB üyeleri içinde ise en yüksek oran 0,402 puan ile Bulgaristan’da. Türkiye, AB ülkeleri içinde gelir adaletsizliğinin en yüksek olduğu ikinci ülke konumunda.

Gelir dağılımının hesaplandığı diğer yöntem ise toplumdaki en yüksek ve en düşük gelire sahip grupların toplam gelirden aldıkları payların karşılaştırılması. Toplumun en zengin yüzde 20’lik kesiminin geliri ile en yoksul yüzde 20’lik kesiminin gelirine oranı karşılaştırılarak P80/P20 hesaplanıyor. Farkın fazla olması gelir dağılımı eşitsizliğinin yüksek olması anlamına geliyor.

OECD’nin 2021 veya en yakın yıl verilerine göre Türkiye 37 OECD üyesi arasında gelir dağılımı eşitsizliğinin en yüksek olduğu 5. ülke. P80/P20 oranında eşitsizliğin en fazla olduğu 13,3 puan ile Kosta Rika. Ardından Şili (10,3), Meksika (8,9) ve ABD (8,4) geliyor. En düşük ise 3,2 puan ile Slovakya’da.

Türkiye’de gelirin yarısını yüzde 20’lik kesim alıyor

TÜİK’in sıralı yüzde 20’lik gruplar itibarıyla yıllık eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirinin dağılımı da Türkiye’de gelir adaletsizliği gösteriyor. 2020 anket yılı ve 2019 referans yılı verilerine göre Türkiye’de en zengin yüzde 20’lik kesim gelirin yüzde 47,5’i alıyor. En yoksul yüzde 20’lik kesim ise gelirin sadece yüzde 5,9’unu alabiliyor.

Paylaşın

2. El Otomobil Pazarında Daralma Ağustosta Hızlandı

Otoshops Genel Müdürü Melih Mutlu, “Pazardaki durgunluk devam ediyor. Eylül ayı verilerinin de ağustos ayıyla paralel olacağını öngörüyoruz. Tüketicinin krediye ulaşımda yaşadığı zorluklar ve ÖTV matrahlarında güncelleme beklentisi satışlardaki bu durgunluğun ana nedenlerini oluşturuyor” dedi.

Otomerkezi.net CEO’su Muhammed Ali Karakaş ise, son 1,5 aylık dönemde, tüketici kanadında ÖTV’deki indirim beklentilerinin yüksek olduğunu ve pazarın negatif yönde etkilendiğini söyledi.

EBS Danışmanlık’ın hazırladığı rapora göre; ağustos ayında ikinci el otomobil ve hafif ticari araç satışları geçen yılın aynı dönemiyle kıyaslandığında yüzde 10,72 düşüşle 618 bin 720 adette kaldı. Ağustos ayında ikinci el otomobil satışlarında daralma yıllık bazda yüzde 13’e yaklaşarak yaklaşık 478 bin adet olarak gerçekleşti. Böylece ocak-ağustos döneminde ise ikinci el otomobil ve hafif ticari araç satışları yıllık bazda yüzde 19,75 artarak yaklaşık 5 milyon 176 bin adet olarak gerçekleşti.

Dünya’dan Aysel Yücel’e konuşan ikinci el sektörü temsilcileri, eylül ayında da pazarın kötü gittiğini dile getirirken, satışlardaki düşüşün önemli bir nedeninin tüketicinin ÖTV indirimine yönelik beklentisi olduğunu söyledi. Otoshops Genel Müdürü Melih Mutlu, “Pazardaki durgunluk devam ediyor. Eylül ayı verilerinin de ağustos ayıyla paralel olacağını öngörüyoruz. Tüketicinin krediye ulaşımda yaşadığı zorluklar ve ÖTV matrahlarında güncelleme beklentisi satışlardaki bu durgunluğun ana nedenlerini oluşturuyor” dedi.

Otomerkezi.net CEO’su Muhammed Ali Karakaş ise, son 1,5 aylık dönemde, tüketici kanadında ÖTV’deki indirim beklentilerinin yüksek olduğunu ve pazarın negatif yönde etkilendiğini kaydederek, “ÖTV konusunda, kısa vadede hayata geçecek bir düzenleme ya da indirim beklentisinin artık yersiz olduğunu önemle belirtmek istiyoruz. Bugün hem ikinci el hem de sıfır kilometre araç pazarının en büyük problemi tüketici finansmanı tarafında, vatandaşların karşılaştığı yüksek faiz ve düşük vade. Merkez Bankası politika faizinin 2-3 katı kadar faizlerin sunulduğu bir ortamda tüketiciler otomobil satın almaktan doğal olarak vazgeçiyor. Sektörün tek çıkış yolu uygun faiz ve yüksek vade” dedi.

Stokçuluğa karşı getirilen kararla ilgili olarak görüşlerini paylaşan Karakaş, “6 bin kilometre/ 6 ay şartı ile pazarı manipüle eden ve stokçuluk yapanların önünü kesilmesi hedeflense de, bireyleri kapsamayışı, cezai yaptırımın caydırıcı olmayışı ve maalesef Ağustos ayı sonu itibariyle elimizde olan verilere göre, 354 bin adetlik sıfır araç satışının olduğu atmosferde pozitif bir etki yaratmakta yeterli olmadı” açıklamasını yaptı.

Paylaşın

Kanal İstanbul’un Maliyeti 15 Değil, 20 Milyar Doları Bulacak

Bilim insanlarının ve kamuoyunun itirazına rağmen AK Parti’nin çalışmalarını sürdürdüğü Kanal İstanbul’a ilişkin Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, dikkat çeken açıklamalarda bulundu. 

AK Parti’ye yakınlığı ile bilinen Sabah gazetesinin yazarı Dilek Güngör, Karaismailoğlu’nun verdiği bilgileri köşe yazısında aktardı. Bakan Karaismailoğlu, maliyeti 15 milyar dolar olarka hesapladıklarını ancak 20 milyar doları bulacağını söyledi.

Güngör’ün aktardığına göre Karaismailoğlu, “Kanal İstanbul’da Sazlıdere Köprüsü’nün yapımına başlandı. Yollar ve tren hatları yapılıyor. Bu, dünyanın en önemli projelerden biri. Uzun soluklu bir iş. İmar planları yapıldı. Maliyet ilk baştaki hesaplamalardan biraz daha fazla… 15 milyar dolar olarak hesaplamıştık, 20 milyar doları bulacak. Burayı genel bütçeye yük olmadan yapmak istiyoruz. Proje eninde sonunda hayata geçecek” dedi.

‘Marmara Denizi havuza dönüşür’

Kanal İstanbul’un bir ihtiyaç olduğunu öne süren Karaismailoğlu, “Şu anda dünya ticaret hacmi 12 milyar ton. Rakam 2030’da 25 milyar tona çıkacak. Bu yüklerin yüzde 90’ı denizden taşınıyor. Şu anda Boğaz’dan 40 bin gemi geçiyor. Yarın gemi sayısı 60-70 bine çıkarsa Boğaz’dan geçmesi mümkün olmaz. O zaman ne olacak? Marmara Denizi gemi havuzuna dönüşür. Dolayısıyla alternatif bir su yolu planlanması gerekiyor” savunmasında bulundu.

“Bugün olmasa da yarın buna karşı çıkanlar durumu anlayacak” diyen Karaismailoğlu, “Kanalın doğu kısmında, İstanbul Havalimanı’nın kuzeyinde lojistik liman yapacağız. Bugün gidin bakın, Ambarlı Limanı artık yoğunluğu kaldıramayacak vaziyette… Dolayısıyla Kanal İstanbul teknik bir konu, bir dünya vizyonundan bahsediyoruz. Dedikodu siyasetine alet edilecek bir mesele değil… Bir de gemi trafiği azaldığında birçok organizasyon yapma imkânı da olacak” dedi.

‘Balık festivali yapmayı planlıyoruz’

Karaismailoğlu, sözlerine, “‘Boğaz’da yüzme, yelken yarışı yapalım’ diye birçok teklif geliyor. Hiçbirisini yapamıyoruz. Geçen gün balıkçılarla bir araya geldim. Ekim ayının ortasında balık sürüsü geçiyormuş… Onlar da o gün Boğaz’da balık tutmak istediklerini ancak gemi trafiği nedeniyle tekneye çıkamadıklarını anlattılar. Bunu planlayacağız. Ekimin ortasında balıkların göç ettiği gün gemi trafiğine kapatıp ‘Balık Festivali’ yapmayı planlıyoruz” diyerek devam etti.

Paylaşın