TÜİK Duyurdu: İşsizlik Yüzde 10,2’e Yükseldi

Ekim ayında işsizlik bir önceki aya göre yüzde 0,1’lik artışla yüzde 10.2’ye yükseldi. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 8,6, kadınlarda ise yüzde 13,3 oldu. Türkiye ‘de toplam 3 milyon 534 bin işsiz var.

Haber Merkezi / İşgücüne katılma oranı ise yüzde 53,5 oldu. Bu, ülkede çalışma yaşında olanların neredeyse yarısının işgücüne katılmadığı anlamına geliyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Ekim 2022 İşgücü İstatistiklerini açıkladı.

Buna göre, 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı ekim ayında bir önceki aya göre 57 bin kişi artarak 3 milyon 534 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 0,1 puanlık artış ile yüzde 10,2 seviyesinde gerçekleşti. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 8,6 iken kadınlarda yüzde 13,3 olarak tahmin edildi. Mevsim etkisinden arındırılmış istihdam oranı yüzde 48,0 oldu.

İstihdam edilenlerin sayısı ekim ayında bir önceki aya göre 229 bin kişi artarak 31 milyon 200 bin kişi, istihdam oranı ise 0,3 puanlık artış ile yüzde 48,0 oldu. Bu oran erkeklerde yüzde 65,6 iken kadınlarda yüzde 30,8 olarak gerçekleşti.

İşgücü 2022 yılı Ekim ayında bir önceki aya göre 287 bin kişi artarak 34 milyon 734 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise 0,4 puanlık artış ile yüzde 53,5 olarak gerçekleşti. İşgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 71,8 kadınlarda ise yüzde 35,5 oldu.

15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 1,8 puanlık artış ile yüzde 21,9 oldu. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 18,2, kadınlarda ise yüzde 28,6 olarak tahmin edildi.

İstihdam edilenlerden referans döneminde işbaşında olanların, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış haftalık ortalama fiili çalışma süresi 2022 yılı Ekim ayında bir önceki aya göre 0,3 saat artarak 44,3 saat olarak gerçekleşti.

Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı 2022 yılı Ekim ayında bir önceki aya göre değişim göstermeyerek yüzde 20,3 oldu. Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 14,2 iken potansiyel işgücü ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 16,6 olarak tahmin edildi.

Paylaşın

Gıda Enflasyonunun Nedeni Zincir Marketler Mi?

Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sabri Burak Arzova, zincir marketlerin gıda enflasyonunun bir sonucu olmadığını,  bunun temelinde çok başka sorunlar olduğunu ifade ederken, ekonomi yazarı Çetin Ünsalan ise geçmiş dönemlerde zincir marketlerin kontrolsüzce büyümelerine izin verilmesinden ötürü büyük haksızlıklar yaşandığını fakat durumun şimdilerde farklı olduğunu düşünüyor.

Üretim desteklenmeden yapılan bu tartışmaların popülizmden ibaret olduğunu dile getiren ekonomi yazarı Çetin Ünsalan, fırsatçılığın market raflarından değil, muhasebe departmanlarından bulunabileceğini dile getiriyor.

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), ekim ayı itibariyle ülkelere göre gıda enflasyonu oranlarını açıkladı. Türkiye, gıda enflasyonunda yüzde 99’luk oran ile lider oldu.

Türkiye’yi yüzde 42.9 ile Macaristan takip ediyor. Avrupa Birliği (AB) ülkelerindeki gıda enflasyonun ortalaması ise yüzde 17.3 olarak gerçekleşirken, G7 ülkelerinde yüzde 12.7.

Ülkedeki gıda enflasyonuna dair yükselen tepkiler karşısında ilk açıklama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan geldi. Erdoğan eylül ayında yaptığı konuşmasında zincir marketleri işaret etti; “Bu beş tane zincir marketin topladığı ürünle piyasalar alt üst oluyor” dedi.

Yakın zamanda MHP lideri Devlet Bahçeli ise “Sürekli zam yapan zincir marketlerin FETÖ’yle irtibat ve ilişkisinin titizlikle araştırılması gerektiğine de inanıyoruz” cümleleriyle yüklendi.

MHP liderinin bu sözlerine Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı olan BİM CEO’su Galip Aykaç, “FETÖ örgütü ile bizi tehdit eden parti liderlerine söyleyeceklerimiz var. Bu ülkenin güzel insanları sizlerin yalanlarına hiçbir şekilde itibar etmediler” karşılığını verdi.

Tepkilerin büyümesiyle Aykaç, Gıda Perakendecileri Derneği Başkanlığı’ndan istifa etmek zorunda kaldı.

”İhale birilerine yıkılmak istendi ve gıda enflasyonundaki başarısızlığın sebebi zincir marketlermiş gibi gösterildi”

Euronews Türkçe’den Dilek Gül’e konuşan Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sabri Burak Arzova, zincir marketlerin gıda enflasyonunun bir sonucu olmadığını, bunun temelinde çok başka sorunlar olduğunu ifade ediyor.

Arzova’ya göre bu sorunların çözümleri görmezden gelindi ve zincir marketler kurban seçildi.

”Bunun kökenine indiğimizde tarım politikalarında eksiklikler ve aksaklıklar olduğunu söylememiz gerekir. Ve bu da bugünün sorunu değil. Geçmiş yıllarda Türkiye’de enflasyon hep yüksek kalırken FAO gıda fiyatları küreselde hep düşük kaldı. Bunun arkasında daha az ve verimsiz üretmenizden kaynaklanan bir çok unsur var. Son yaşamış olduğumuz kur atakları, yüksek enflasyon döneminde özellikle gıda fiyatlarını arttırdı. Çünkü tohum fiyatları, gübre fiyatları arttı, köylünün mazotu şehirde kullandığımız aracınkisiyle aynı hale geldi. Dolayısıyla aslında üreticinin maliyeti anormal derece arttı. Tabi bu malların pazara getiriliş sürecinde lojistik anlamda yaşanan ciddi maliyetler de var. Bu kadar önemli bir mesele siyasi bir tartışmanın içinde kaldı ve bu ihale birilerine yıkılmak istendi. Gıda enflasyonundaki başarısızlığın sebebi bunlarmış gibi gösterildi.”

Prof. Dr. Sabri Burak Arzova, her ne kadar zincir marketlerin kendi aralarında bir rekabet olsa da fiyatların göreceli olarak daha düşük kalmasını sağladıkları kanaatinde.

”Bu marketler Türkiye geneline yayıldıkları için de fiyat farklılıkları çok oluşamıyor. Yani İstanbul’daki aldığınız bir ürün Ankara’da Hakkari’de aldığınız ürünün fiyatı ile hemen hemen aynıdır. Burada konuşmamız gereken mesele perakende yasasının bir türlü neden çıkmadığı üzerine olmalıdır. Yıllardır konuşuyoruz, hal yasasından bahsediyoruz. Oysa bu hükümet kadar güçlü hiç bir hükümet dönemi olmadı. İstedikleri anda çıkartabilirlerdi yasayı ama şu anda bunu yapmıyorlar ve yaşanan bir cadı avı.”

Enflasyonda gelinen noktanın zincir marketlere ihale edilmeye çalışıldığını söyleyen Prof. Dr. Sabri Burak Arzova, geçmişte enflasyon bu kadar yüksek değilken TÜİK’in fiyatları buralardan aldığını hatırlatıyor ve esas sorunu ise Türkiye’nin doğru bir tarım politikası olmamasına bağlıyor:

”Türkiye’nin doğru düzgün bir tarım politikasının olmaması demek; herkesin kafasına göre ektiği, teşviklerin verimli olmaması, zincirin içerisindeki aksamalar demektir. Zincir marketlere mal satan binlerce insan var, belirli vadelerle çalışıyorlar ve bu marketlerin bir kısmı da halka açık. O nedenle buraları yok edecek kadar önlem getirilmesi herkesi etkileyecektir. Aynı zamanda vatandaşı da derinden etkiler. Bu zincir marketlerin ne kadar satış yaptıkları devlet kayıtlarında mevcut. Kar oranları yüzde dört, beş oranında değişir. İstenildiğinde kontrol edilebilirdi demek ki yok. Onun için burada kurban olarak seçildiklerini düşünüyorum.”

Ekonomi yazarı Çetin Ünsalan ise geçmiş dönemlerde zincir marketlerin kontrolsüzce büyümelerine izin verilmesinden ötürü büyük haksızlıklar yaşandığını fakat durumun şimdilerde farklı olduğunu düşünenlerden.

Gıda zincirindeki artan maaliyetlerin ve enflasyonun göz ardı edildiğine dikkat çeken Ünsalan, ”Bu son tartışmada dernek başkanı doğruları söyledi. ‘Gelin, üretici ve tüketici fiyatları arasındaki maaliyetlere bakalım’ dedi ama işin bu kısmı tartışılmadı” diyor:

”Her piyasada fırsatçılık yapan vardır ve bu kısmı elbette tartışmaya açık değildir. Devletin zaten bulması gerekiyor. Özellikle KDV’lerin indirilmesi ile başlayan süreç ‘Fiyatları indirin’ baskısına dönüştü. Fakat fiyatlar fahiş karlardan çok, ürünlerin üretim sürecinden başlayan ve kimsenin para kazanamadığı maaliyetlerden kaynaklanıyor. Geriye dönüp baktığınızda eğer gerçekçi bir fırsatçılık aranıyorsa bütün maaliyetlerin raftan o ilk atılan gübreye kadar zincirleme olarak incelenmesi gerekiyor. O zaman fırsatçılık var mı yok mu ortaya çıkar.

Bu zincir incelenince görülecektir ki rafa gelene kadar neredeyse üçte bire yakın vergi, üretim maaliyetlerinin yüksekliği, nakliyesi ile ilgili yaşanan fireler ve bazı yolların mecburi tutuluyor olmasıdır. Tüm bunları gözardı edip, fiyatı düşür baskısı yapmak çok gerçekçi olmaz. Topu taca atmak olur. İşi bu kısmı ile tartıştığınızda maaliyetler ve enflasyon gündeme gelmiyor, getirilmiyor. Bu son tartışmada dernek başkanı doğruları söyledi. ‘Gelin, üretici ve tüketici fiyatları arasındaki maaliyetlere bakalım’ dedi ama işin bu kısmı tartışılmadı. Anlamsız şekilde mesele başka yerlere çekildi. Daha da garip olan bir sektör mensubu durumu anlattığı için afaroz edildi.”

Üretim desteklenmeden yapılan bu tartışmaların popülizmden ibaret olduğunu dile getiren ekonomi yazarı Çetin Ünsalan, fırsatçılığın market raflarından değil, muhasebe departmanlarından bulunabileceğini dile getiriyor:

”Genel piyasa yapısı içerisinde marketlerin bu piyasayı çok zedeledikleri, sıkıntı yarattıklarını biliyoruz. Ve tüm bunlar yapılırken desteklendilerini ve bir çok şeye de göz yumulduğunu da gördük. Ama bu son olayda mesele piyasa rekabetinden çok fiyatların keyfe keder mi artırıldığı yoksa maliyetten kaynaklı mı arttığının sorusunun yanıtıdır. Üretimi destekleyecek meseleleri konuşmadan gündemi bu şekilde tartıştırırsanız bunun adı populizmdir. Gerçekten markete gidip bir fırsatçılık var mı yok mu diye araştırırsanız bir kere market rafından bulamazsınız, zincire bakmanız gerekir. Ve de burada samimiyseniz bu işe muhasebe kısmında bakmalısınız.”

Yeni düzenleme ile zincir marketlerin ürün verileri bakanlığın sistemine aktarılacak

Gelinen son aşamada Ticaret Bakanlığı zincir marketlere yönelik yeni bir yönetmelik yayımladı. Buna göre tüketim malları satan ve şube sayısı 200’den fazla olan zincir marketler, satışa sundukları ürünlere ilişkin verileri Ticaret Bakanlığı’nın sistemine aktaracak. Resmi Gazete’de yer alan gerekçelere göre bu yönetmelikle ‘kamuoyunun aydınlatılması ve tüketicinin fiyat karşılaştırabilmesi’ amaçlanıyor.

Paylaşın

Borsa Kazandırdı, Dolar Ve Altın Kaybettirdi

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Finansal Yatırım Araçlarının Reel Getiri Oranları Kasım 2022 verilerini açıkladı. Açıklanan verilere göre, aylık en yüksek reel getiri, yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) ile indirgendiğinde yüzde 20,99, tüketici fiyat endeksi (TÜFE) ile indirgendiğinde ise yüzde 18,48 oranlarıyla BIST 100 endeksinde gerçekleşti.

Haber Merkezi / Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde; yatırım araçlarından Euro yüzde 3,14, külçe altın yüzde 2,98, Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) yüzde 0,99 ve mevduat faizi (brüt) yüzde 0,46 oranlarında yatırımcısına reel getiri sağlarken; Amerikan Doları yüzde 0,60 oranında yatırımcısına kaybettirdi.

TÜFE ile indirgendiğinde Euro yüzde 0,99 ve külçe altın yüzde 0,84 oranlarında yatırımcısına reel getiri sağlarken; DİBS yüzde 1,11, mevduat faizi (brüt) yüzde 1,63 ve Amerikan Doları yüzde 2,66 oranlarında yatırımcısına kaybettirdi.

Külçe altın en çok değer kaybettiren oldu

BIST 100 endeksi, üç aylık değerlendirmede; Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 36,94, TÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 41,94 oranlarında yatırımcısına en yüksek reel getiri sağlayan yatırım aracı olurken, külçe altın Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 11,20, TÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 7,96 oranlarında yatırımcısına en çok kaybettiren yatırım aracı oldu.

Altı aylık değerlendirmeye göre BIST 100 endeksi; Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 42,83, TÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 56,19 oranlarında yatırımcısına en yüksek reel getiri sağlayan yatırım aracı olurken, aynı dönemde mevduat faizi (brüt) Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 17,31, TÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 9,58 oranlarında yatırımcısına en çok kaybettiren yatırım aracı oldu.

En yüksek reel getiri BİST 100

Finansal yatırım araçları yıllık olarak değerlendirildiğinde BİST 100 endeksi; Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 14,62, TÜFE ile indirgendiğinde yüzde 46,71 oranlarında yatırımcısına en yüksek reel getiri sağlayan yatırım aracı oldu.

Yıllık değerlendirmede, Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde; yatırım araçlarından Amerikan Doları yüzde 26,24, külçe altın yüzde 30,02, Euro yüzde 34,05, DİBS yüzde 39,82 ve mevduat faizi (brüt) yüzde 51,65 oranlarında yatırımcısına kaybettirdi.

TÜFE ile indirgendiğinde ise Amerikan doları yüzde 5,59, külçe altın yüzde 10,42, Euro yüzde 15,58, DİBS yüzde 22,97 ve mevduat faizi (brüt) yüzde 38,11 oranlarında yatırımcısına kaybettirdi.

Paylaşın

Türkiye, Gıda Enflasyonunda Açık Ara Lider

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye çalışsa da açıklanan her veri her rapor ekonomide yaşanan krizin boyutunu gözler önüne seriyor. Gıda enflasyonun yıllık bazda yüzde 99’a ulaştığı Türkiye, OECD ülkeleri arasında açık ara lider oldu. 

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), ekim ayı itibariyle ülkelere göre gıda enflasyonu oranlarını paylaştı. İleri Haber’in aktardığına göre, gıda enflasyonun yıllık bazda yüzde 99’a ulaştığı Türkiye, açık ara lider oldu.

Türkiye’ye en yakın ülke ise gıda enflasyonun yıllık bazda yüzde 42,9 seviyesinde olduğu Macaristan. Avrupa Birliği ülkelerindeki gıda enflasyonu ortalaması yüzde 17,3 olarak gerçekleşirken, G7 ülkelerinde yüzde 12,7 değerini aldı.

OECD ülkeleri arasında, yüzde 99 ile Türkiye ve yüzde 42,9 ile Macaristan’ın ardından gıda enflasyonun en yüksek olduğu ülkeler, fiyatların geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 33.7 artan Litvanya ve yüzde 29.5 artan Letonya oldu.

OECD ülkeleri arasında en düşük gıda enflasyonu ise yüzde 4 ile İsrail, yüzde 4,2 İsviçre ve yüzde 6,4 ile Japonya’da görüldü.

Büyük ülkeler arasında; Almanya’nın gıda enflasyonu yüzde 19,2, Birleşik Krallık’ın yüzde 16,4, Fransa’nın yüzde 12,9, ABD’nin ise yüzde 12,4 olarak gerçekleşti.

OECD, gıda enflasyonun yüzde 16,1’e çıkarak Mayıs 1974’ten sonra en yüksek seviyeyi gördüğü notunu paylaştı. Verilere göre, gıda enflasyonu OECD’nin 38 üye ülkesinin 33’ünde yükseldi.

Paylaşın

TÜİK Açıkladı: Eğitim Harcamaları Yüzde 27,1 Arttı

Eğitim harcamaları 2021 yılında 2020 yılına göre yüzde 27,1 artarak 344 milyar 341 milyon TL oldu. 2021 yılında bir önceki yıla göre eğitim harcamalarının en çok yükseldiği eğitim düzeyleri; yüzde 37,7 ile yükseköğretim ve yüzde 28,3 ile ortaokul oldu.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2021 Eğitim Harcamaları İstatistikleri’ni paylaştı. Buna göre, eğitim harcamaları 2021 yılında 2020 yılına göre yüzde 27,1 artarak 344 milyar 341 milyon TL oldu. 2021 yılında bir önceki yıla göre eğitim harcamalarının en çok yükseldiği eğitim düzeyleri; yüzde 37,7 ile yükseköğretim ve yüzde 28,3 ile ortaokul oldu.

Eğitim harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı 2020 yılında yüzde 5,4 iken, 2021 yılında yüzde 4,8 oldu. Devlet eğitim harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı ise 2020 yılında yüzde 4 iken, 2021 yılında yüzde 3,4 oldu.

Eğitim harcamaları hizmet sunucularına göre değerlendirildiğinde, devlet eğitim kurumlarınca yapılan harcamaların yüzde 35,6’sını yükseköğretim, yüzde 22,3’ünü ortaöğretim oluşturdu. Özel eğitim kurumlarınca yapılan harcamaların, yüzde 39,5’i yükseköğretime, yüzde 34,4’ü ortaöğretime yapıldı.

Türkiye’de 2021 yılında yapılan eğitim harcamalarının yüzde 72,5’i devlet tarafından finanse edildi. Eğitim harcamaları içerisinde hanehalklarının yaptığı harcamaların payı ise yüzde 22,0 oldu.

Öğrenci başına yapılan eğitim harcaması 2020 yılında 12 bin 311 TL iken, 2021 yılında 15 bin 500 TL olarak gerçekleşti.

Eğitim düzeylerine göre değerlendirildiğinde, 2021 yılında öğrenci başına harcamanın en yüksek olduğu eğitim düzeyi 28 bin 597 TL ile yükseköğretim oldu.

Öğrenci başına toplam eğitim harcaması bir önceki yıla göre yüzde 25,9 arttı. Öğrenci başına eğitim harcamalarının 2021 yılında 2020 yılına göre en fazla artış gösterdiği eğitim düzeyi yüzde 37,7 ile yükseköğretim oldu. Bunu yüzde 31,9 ile ortaokul takip etti.

Paylaşın

“Türkiye’de Bankalar Çok Yüksek Döviz Riski Altında” Uyarısı

ABD merkezli uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, 39 gelişmekte olan ülkeyi kapsayan raporunda, Ukrayna ve Türkiye gibi ülkelerde bankaların sermaye üzerindeki kontroller, zayıf uluslararası rezervler ve yüksek seviyedeki döviz borçlarından kaynaklı “çok yüksek” kur riski ile karşı karşıya olduklarını açıkladı.

Moody’s aporunda, Ukrayna ve Türkiye’nin yanı sıra dolar cinsi yüksek mevduatlar nedeniyle risk altındaki ülkeler olarak Belarus, El Salvador, Kırgızistan, Nijerya ve Tacikistan’ı gösterdi.

Moody’s yatırımcı hizmetlerinin bugün yayınladığı raporunda, döviz mevduatlarının toplam mevduatların yüzde 10 ya da üzerinde olduğu gelişmekte olan ekonomilerdeki 39 bankacılık sistemini ele aldı. Belarus, El Salvador, Nijerya, Kırgızistan ve Tacikistan da yüksek seviyede dolar mevduatı nedeniyle risk altında olan ülkeler listesinde yer alıyor.

Raporu hazırlayan ekibin başındaki Moody’s Başkan Yardımcısı ve kredilerden sorumlu üst düzey yetkilisi Eugene Tarzimanov, “Yüksek dolarizasyon, bir ülkenin para biriminin değerinin hızla düştüğü zamanlarda birçok sorun yaratıyor. Bankalar, yatırım riskine karşı korunmamış borçlulara verilen döviz cinsinden kredilerin daha fazla temerrüde düşmesiyle kırılgan hale gelebilir. Bu durum, bankaların karlılığına zarar verir. Bankaların likiditesi ve sermayesi de baskı altına girer” dedi.

ABD Merkez Bankası’nın (FED) yüksek enflasyonla mücadele etmek için faiz oranlarını arttırması, gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinin dolar karşısında değer kaybetmesine yol açtı.

Amerikan finans şirketi Morgan Stanley Capital International’ın (MSCI) gelişmekte olan ülkelerin para birimlerini takip eden endeksi de 2015 yılından bu yana en sert düşüşe işaret ediyor. Gana, Arjantin ve Mısır para birimler de MSCI’a göre bu yıl en çok değer kaybeden para birimleri arasında. El Salvador ise ödeme aracı olarak Amerikan dolarını kullanıyor.

Moody’s raporu Ermenistan, Gürcistan, Kenya ve Uganda’daki makroekonomik zayıflıkların da bankaları etkileyebileceğini kaydediyor. Raporda, “Toplamda 20 bankacılık sistemi, yüksek ya da çok yüksek döviz riski taşıyor” ifadesi yer alıyor.

Moody’s, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden bu yana hükümetlerin cari açıklarını finanse etmeleri ve para birimlerini ABD dolarına karşı korumaları nedeniyle, gelişmekte olan piyasa ekonomilerinin çoğunda uluslararası rezervlerin düştüğünü belirtiyor. Raporda, döviz riskinin en az olduğu gelişmekte olan ülkelerinse Şili, Fildişi Sahili ve Endonezya olduğu kaydediyor.

Paylaşın

Enflasyon İle Yeniden Değerleme Oranı Arasındaki Fark 20 Yılın Zirvesinde

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı enflasyon ile Yeniden Değerleme Oranı (YDO) arasındaki yüksek fark, resmi enflasyonun gerçeği yansıtmadığı tartışmalarını yeniden alevlendirdi. YDO yüzde 122,9 olarak açıklanırken yıllık tüketici enflasyonu Ekim ayında yüzde 85,5 oldu. 

Son 20 senede YDO ile enflasyon arasındaki fark hiç bu kadar yüksek olmamıştı. Bu durum, Yurtiçi Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) ile ile Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) arasındaki farktan kaynaklanıyor. Çünkü son 15 senede ÜFE ile TÜFE arasındaki fark hiç bu kadar açılmamıştı.

Yeniden Değerleme Oranı nedir, nasıl hesaplanır?

TÜİK’in tanımına göre Yeniden Değerleme Oranı (YDO) Ekim ayı yurtiçi üretici fiyat endeksinin (ÜFE) 12 aylık ortalama değişim oranı. YDO, Vergi Usul Kanununun 298’inci maddesine göre hesaplanıyor. Buna göre Ekim ayından bir önceki yılın aynı dönemine göre üretici enflasyonundaki ortalama fiyat artış oranını yansıtıyor.

Yeniden Değerleme Oranı neden önemli? YDO bir sonraki yıl ceza, harç ve bazı vergilerdeki artışın hesaplanmasında temel alınıyor. Bunlar arasında ehliyet-pasaport harçları, motorlu taşıt vergisi ve trafik cezaları gibi halkı çok yakından ilgilendiren konular var.

Kanun uyarınca “Cumhurbaşkanı, bu surette tespit edilen had ve tutarları yüzde 50’sine kadar artırmaya veya indirmeye yetkili”.

YDO ve TÜFE’nin 24 yıllık seyri

TÜİK, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ve Resmi Gazete’den alınan verilere bakıldığında 1999 yılından bu yana YDO ile TÜFE’nin birbirine oldukça yakın seyrettiği görülüyor. Bunun istisnası 2002 ve 2022 yılları.

YDO hesaplamasında Ekim ayı verileri esas alındığından haberdeki analizlerde hem ekim ayı yıllık üretici enflasyonunu hem de aralık ayı yıllık enflasyonu ayrı ayrı kullandık.

YDO ile ekim ayı yıllık TÜFE karşılaştırıldığında bazı yıllar YDO’nun daha yüksek bazen de enflasyonun daha yüksek olduğu görülüyor. Bu yıla kadar bakıldığında 1999’dan bu yana kadar iki değer arasındaki en büyük fark 2002’de 26 yüzde puan ile görüldü. 2022’de ise bu fark 37 yüzde puana kadar çıktı.

YDO ile aralık ayı yıllık TÜFE’yi kıyaslamak da mümkün. Ancak henüz 2022 yılı aralık enflasyonu açıklanmadı için bu seneki farkı göremiyoruz. Bu yüzden grafikte 2022 için kasım verilerine yer verdik. Yine 2022’de en büyük fark ortaya çıkıyor. 2002’de 29 yüzde puan olan fark 2022’de 39 yüzde puana kadar çıktı. Diğer yıllarda 10 yüzde puan sadece 2019 yılında 11 yüzde puan ile görülmüştü.

ÜFE-TÜFE farkı iyice açıldı

TÜİK’in açıkladığı yıllık ÜFE ve TÜFE verileri yan yana konulduğunda üretici enflasyonu ile tüketici enflasyonu arasındaki farkın 2022 yılında nasıl hızla açıldığı ortaya çıkıyor.

Yan yana koyduğumuz ÜFE’den TÜFE’yi çıkararak aradaki farkı görmek mümkün. 2006 yılından bu yana ÜFE-TÜFE farkı hiçbir zaman 2022’deki seviyeye ulaşmadı. Ekim ayı itibariyle yapılan hesaplamada 2022’de ÜFE, TÜFE’den 72 yüzde puan fazla oldu. Bu seneye gelinceye kadar son 17 yılda bu oran en yüksek 26 yüzde puan olmuştu.

TÜİK farkı savundu

TÜİK 11 Aralık 2021’de sosyal medyadan yaptığı paylaşımda “YDO ile TÜFE ayrı göstergeler olup aralarında farklılık oluşması tabiidir. YDO, TÜFE’nin üstünde veya altında gerçekleşebilmektedir.” açıklamasında bulunmuştu. Ancak 2021 yılındaki fark ile 2022 yılındaki fark çok daha büyük seviyelere erişti.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Enflasyondaki Düşüş Yoksulluğu Azaltır Mı? İktisatçılar Yorumladı

“Enflasyon düzeyinin yıllık değişim rakamının geriliyor olması fiyat artış hızının azaldığı anlamına gelmiyor” diyen iktisatçı Doç. Dr. Bolgün, tam aksine hane halkının satın alma gücünde yaşanan derin erozyonun, fiyatlar genel seviyesinin yani fiyatların artmaya devam edeceğini öngörüyor.

İktisatçı Yrd. Doç. Dr. Müftüoğlu ise ulaştırmadaki, gıdadaki fiyat artışlarına bakıldığında fiyatlar genel düzeyinin artmaya devam ettiğinin görüldüğüne dikkat çekiyor. İktisatçı Prof. Dr. Şişman, satın alma gücünde iyileşme için reel ücretlerin artırılması gerektiğine işaret ediyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre Ekim ayında yüzde 85,51 olan yıllık tüketici enflasyonu (TÜFE), Kasım’da yüzde 84,39 olarak gerçekleşti.

Böylece Kasım’da enflasyon son 24 yılın zirve seviyesinden sınırlı da olsa gerilemiş oldu. Peki enflasyondaki bu gerileme neden kaynaklanıyor?

Baz etkisi nedir?

DW Türkçe’den Pelin Ünker’e rakamları değerlendiren iktisatçı Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu’na göre aslında enflasyon “düşmüş gibi” gösteriliyor. Müftüoğlu, “Oysa geçen sene 12, yani baz olarak alınan 2021 Aralık ayında enflasyon birden yüzde 13,5 yükselmişti” uyarısı yapıyor.

Resmi rakamlara göre yıllık enflasyon ise yüzde 2,88 oldu. Bu rakam Kasım 2021’de 3,51’di.

İktisatçı Prof. Dr. Mehmet Şişman da değerlendirmesinde, baz etkisinin burada çalıştığına dikkat çekiyor. Şişman, “Baz etkisiyle geçen senenin aynı ayına göre enflasyon nispeten daha az arttığı için artış hızı düşmüş görünüyor. Fakat ortalama enflasyona baktığımızda 12 aylık ortalamalar da 65,26’dan 70,36’ya çıkmış. Yani 5 puanlık bir artış var aslında” diyor.

Geçen yılın Kasım, Aralık ve bu yılın Ocak aylarında yıllık enflasyonda çift haneli sıçramalar olmuştu. İktisatçı Doç. Dr. Evren Bolgün’e göre de Aralık ve Ocak rakamlarının yıllık enflasyon serisinden çıkacak olmasıyla birlikte gelecek ay yıllık enflasyon rakamında yüzde 84,39’dan hızlı bir gerileme de görülecek.

“Yüzde 40’lara inebilir”

Evren Bolgün, “Mayıs ayına kadar aşağı yukarı yüzde 40’lar civarında, 40-45 civarında rakamlarda bir enflasyonla karşı karşıya kalma imkânı mümkün” diyor.

Ancak enflasyon düzeyinin yıllık değişim rakamının geriliyor olması fiyat artış hızının azaldığı anlamına gelmiyor.

Bolgün, tam aksine hane halkının satın alma gücünde yaşanan derin erozyonun, fiyatlar genel seviyesinin yani fiyatların artmaya devam edeceğini öngörüyor ve “Önümüzdeki bir yıllık, yani 2023 sonuna kadar olacak enflasyonun yıllık bazda yüzde 40’lı rakamların altında pek olmayacağını tahmin ediyorum” diye ekliyor.

En yüksek artış gıdada

Özgür Müftüoğlu ise ulaştırmadaki, gıdadaki fiyat artışlarına bakıldığında fiyatlar genel düzeyinin artmaya devam ettiğinin görüldüğüne dikkat çekiyor.

TÜİK’in açıkladığı resmi verilere göre bir önceki yılın aynı ayına göre artışın en yüksek olduğu ana grup yüzde 107,03 ile ulaştırma oldu. Gıda enflasyonu ise Kasım’da yıllık yüzde 102,55 artışla ikinci sırada yer aldı.

Buna karşılık Kasım ayında bir önceki aya göre artışın en yüksek olduğu ana grup yüzde 5,75 ile gıda ve alkolsüz içecekler oldu. Kasım ayında en yüksek aylık fiyat artışları süt ürünlerinde görüldü. Kasım ayının zam şampiyonu ise yüzde 17,58’lik artışla tereyağı oldu. Tereyağını yüzde 15,71 artışla taze süt, yüzde 15,05 artışla peynir izledi. Alkolsüz içecekler ve konsantre içeceklerdeki artış yüzde 14,02, sebze fiyatlarındaki artış yüzde 13,26 oldu.

“Reel ücretler artırılmalı”

Prof. Dr. Mehmet Şişman, satın alma gücünde iyileşme için reel ücretlerin artırılması gerektiğine işaret ediyor. Şişman, reel ücret artışlarının yanı sıra yıllık enflasyonu yüzde 1’in altına çekecek ekonomi politikalarının da devreye girmesi gerektiğinin altını çiziyor.

Geçen yılın Aralık ayından itibaren enflasyonda gerçekleşen sıçramada hükümetin faiz ve kur politikası etkili olurken, TÜİK’in resmi enflasyonu olması gerektiğinden düşük hesapladığına dair tartışmalar uzun süredir devam ediyor. Bağımsız akademisyenlerin oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubu’na (ENAG) göre Kasım ayında tüketici enflasyonunun (E-TÜFE), baz etkisi nedeniyle yıllık bazda gerilediği seviye yüzde 170,70 oldu. Tüketici enflasyonu, aylık bazda yüzde 4,24 artarken fiyatlar genel düzeyinde yılbaşından bu yana yüzde 125,43 artış gerçekleşti.

İktisatçı Özgür Müftüoğlu, enflasyonun daha düşük hesaplanması üzerinden asgari ücretin de bu düşük hesaplama ile daha düşük belirlenmesi gibi bir durum ortaya çıkacağını vurguluyor.

Asgari ücrete nasıl yansıyacak?

Asgari ücret görüşmeleri ise bu hafta başlayacak. Son beş aylık enflasyon resmi olarak yüzde 14 olarak hesaplanırken, Aralık ayı enflasyonunun yaklaşık yüzde 4 olması halinde işçileri bekleyen zam oranı yüzde 19 civarında kalıyor.

Oysa sendikaların hesapladığı rakamlara göre asgari ücretin açlık sınırını geçmesi için bile en az yüzde 37 civarında zam gerekiyor.

Türk-İş’in Kasım ayı açlık sınırını 7 bin 786 lira olarak hesapladığını hatırlatan Özgür Müftüoğlu, “Buna göre asgari ücret şu anda açlık ücretinin yüzde 41 düzeyinde altında kalmış vaziyette, Dolayısıyla asgari ücretin, işçilerin açlığa mahkûm edilmesi durumunda dahi en aşağı yüzde 40-50 arttırılması gerekiyor” diyor.

İktisatçılara göre asgari ücretin adil bir ücret olabilmesi için ücret hesaplamasında enflasyonun yanı sıra ücretlilerin milli gelirden aldığı pay ve bir ailenin asgari temel ihtiyaçlarını belirleyen yoksulluk sınırı da dikkate alınmalı.

“Dar gelirlinin gıda enflasyonu yüzde 151”

DİSK-AR ise resmi enflasyon oranlarının düşük gelirlilerin, emekli ve işçilerin günlük yaşamda karşılaştığı ve hissettiği oranlar olmadığına işaret ederek enflasyonu TÜİK rakamları üzerinden bu gelir gruplarının alım gücüne göre tekrar hesapladı.

Buna göre Kasım’da emeklilerin gıda enflasyonu yüzde 131 oldu. Gıda enflasyonu en yoksul ikinci yüzde 20’lik gelir grubunda yüzde 132, en yoksul yüzde 20’lik gelir grubunda ise yüzde 151 olarak gerçekleşti.

Paylaşın

Dar Gelirlinin Gıda Enflasyonu Yüzde 151

Kasım ayında gıda enflasyonu ortalama yüzde 102,6 olarak gerçekleşirken, emeklilerde gıda enflasyonu yüzde 130,7 oldu. Üçüncü yüzde 20’lik gelir grubunun gıda enflasyonu yüzde 11,4 olurken, düşük gelirli ikinci yüzde 20’lik grubun gıda enflasyonu yüzde 132,1, en yoksul yüzde 20’lik gelir grubun gıda enflasyonu ise yüzde 151,4 olarak gerçekleşti.

Dördüncü yüzde 20’lik gelir grubunun gıda enflasyonu yüzde 101,6 olurken, en yüksek gelir grubunun gıda enflasyonu ise yüzde 75,4 oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı verilere göre enflasyon kasım ayında yıllık bazda yüzde 84,39 olurken, Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise yıllık bazdaki enflasyonun yüzde 170,70 olduğunu açıkladı.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Araştırma Merkezi (DİSK-AR) de resmi veriler üzerinden yaptığı hesaplama ile dar gelirli yurttaşların gıda enflasyonunu açıkladı.

DİSK-AR verilerine göre kasım ayında gıda enflasyonu ortalama yüzde 102,6 olarak gerçekleşirken, emeklilerde gıda enflasyonu yüzde 130,7 oldu.

En yoksul kesimin gıda enflasyonu yüzde 151,4

Üçüncü yüzde 20’lik gelir grubunun gıda enflasyonu yüzde 11,4 olurken, düşük gelirli ikinci yüzde 20’lik grubun gıda enflasyonu yüzde 132,1, en yoksul yüzde 20’lik gelir grubun gıda enflasyonu ise yüzde 151,4 olarak gerçekleşti.

Dördüncü yüzde 20’lik gelir grubunun gıda enflasyonu yüzde 101,6 olurken, en yüksek gelir grubunun gıda enflasyonu ise yüzde 75,4 oldu.

DİSK-AR’ın açıklamasında söz konusu veriler için “Böylece en yoksul gelir grubu yüzde 151,4 oranında gıda enflasyonu hissederken, en yüksek gelir grubu ise yüzde 75,4 oranında gıda enflasyonu hissetmiş oldu. Bu durum enflasyonun gelir gruplarına göre önemli ölçüde farklı hissedildiğini ortaya koyuyor” ifadelerine yer verildi.

AKP döneminde 55 puanlık artış

Resmi enflasyonun gelir gruplarının alım gücünü yansıtmadığı vurgulanırken, iktidarı yüzde 29,7’lik enflasyon ile devralan AKP ile geride kalan 20 yılda 55 puanlık artışa da dikkat çekildi.

DİSK’ten asgari ücret talebi

Enflasyona ilişkin veriler DİSK-AR tarafından paylaşılırken, bugün DİSK Genel Merkezi’nde de 2023 yılına ilişkin asgari ücret talebi duyuruldu. DİSK, asgari ücretin net 13 bin 200 TL olması gerektiğini kaydetti.

TÜİK: Enflasyon yüzde 84,39

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) kasım ayı enflasyon verilerini açıkladı. Açıklanan verilere göre, kasım ayında aylık enflasyonunu yüzde 2,88, yıllık enflasyonunu yüzde 84,39 oldu.

TÜİK Ekim’de yıllık enflasyonu yüzde 85,5 olarak vermişti. 7 Aralık’ta başlayacak asgari ücret görüşmeleri için açıklanan veri önemli.

TÜİK’in verilerine göre Kasım’da 2021’in aynı ayına göre en az artış gösteren ana grup yüzde 35,87 ile haberleşme oldu. Buna karşılık, yıllık artışın en yüksek olduğu ana grup ise yüzde 107,03 ile ulaştırma oldu.

Aylık bazda en az artış yüzde -1,42 ile giyim ve ayakkabıda oldu. En yüksek artış ise yüzde 5,75 ile gıda ve alkolsüz içecekler oldu.

TÜİK, 4 Haziran’daki verilerle birlikte açıklamayı bıraktığı madde sepeti listesini bu ayda da yayımlamadı. Ancak Kasım’da endekste kapsanan 144 temel başlıktan 17 temel başlığın endeksinde düşüş gerçekleştiğini, 8 temel başlığın endeksinde değişim olmadığını, 119 temel başlığın endeksinde ise artış gerçekleştiğini belirtti.

ENAG: Enflasyon yüzde 170,70

TÜİK’e alternatif akademisyenlerin bağımsız hesaplama yaptığı Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise Kasım’da aylık enflasyonun yüzde 4,24, yıllık enflasyonu ise yüzde 170,70 olduğunu duyurdu.

ENAG’a göre de en az aylık artış yüzde 0,08 ile sağlık, en fazla yükseliş ise yüzde 15,40 ile giyim ve ayakkabı grubunda gerçekleşti. Giyim ve ayakkabıyı yüzde 14,26 ile ev eşyası izledi.

ENAG’ın paylaştığı verilere göre kalem bazında en fazla artış yüzde 18,05 ile pardösüde (kadın için) yaşandı. Bunu yüzde 16,87 ile bebek arabası, yüzde 15,17 ile ayakkabı (erkek için), yüzde 2,95 ile bulgur ve yüzde 12,33 ile elektrikli küçük ev aletleri (tost makinası) takip etti.

Kalem bazında cam ev eşyası (yüzde -4,25), sucuk (yüzde -1,38), bal (yüzde -1,25) ve suyun (yüzde -1,05) fiyatında düşüş oldu.

Dünyada enflasyon oranları nasıl?

Türkiye dünya genelinde en yüksek enflasyona sahip yedinci ülke. Türkiye’den yüksek enflasyona sahip Zimbabve’nin yıllık enflasyonu yüzde 255, Lübnan’ın yüzde 158, Venezuela’nın yüzde 156, Suriye’nin      yüzde 139, Sudan’ın 103 ve Arjantin’in yüzde 88.

Yedinci sıradaki Türkiye’nin (yüzde 84,39) ardından gelen Sri Lanka’nın yüzde 61, İran’ın yüzde 52,2, Surinam’ınsa yüzde 49,1. G20 ülkeleri arasında ise en yüksek enflasyon Arjantin’in. Türkiye ikinci sırada.

Paylaşın

TÜİK Duyurdu: Üretici Enflasyonu Yüzde 136

Üretici enflasyonu kasım ayında bir önceki aya göre yüzde 0,74, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 98,20, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 136,02 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 128,94 artış gösterdi.

Haber Merkezi / Sanayinin 4 sektörünün yıllık değişimleri; madencilik ve taş ocakçılığında yüzde 146,43, imalatta yüzde 107,64, elektrik, gaz üretimi ve dağıtımında yüzde 442,97 ve su temininde yüzde 114,41 artış olarak gerçekleşti.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi verilerini açıkladı. Açıklanan verilere göre, kasım ayında Yİ-ÜFE bir önceki aya göre yüzde 0,74, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 98,20, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 136,02 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 128,94 artış gösterdi.

Enerji dağıtımında artış yüzde 442,97

Sanayinin 4 sektörünün yıllık değişimleri; madencilik ve taş ocakçılığında yüzde 146,43, imalatta yüzde 107,64, elektrik, gaz üretimi ve dağıtımında yüzde 442,97 ve su temininde yüzde 114,41 artış olarak gerçekleşti.

Ana sanayi gruplarının yıllık değişimleri; ara malında yüzde 103,78, dayanıklı tüketim malında yüzde 93,87, dayanıksız tüketim malında yüzde 124,66, enerjide yüzde 337,34 ve sermaye malında yüzde 86,41 artış olarak gerçekleşti.

Aylık değişimler

Sanayinin 4 sektörünün aylık değişimleri; madencilik ve taş ocakçılığında yüzde 4,99 artış, imalatta yüzde 2,01 artış, elektrik, gaz üretimi ve dağıtımında yüzde 5,17 azalış ve su temininde yüzde 3,39 artış olarak gerçekleşti.

Ana sanayi gruplarının aylık değişimleri; ara malında yüzde 1,88 artış, dayanıklı tüketim malında yüzde 2,62 artış, dayanıksız tüketim malında yüzde 2,68 artış, enerjide yüzde 4,24 azalış ve sermaye malında yüzde 2,83 artış olarak gerçekleşti.

8 alt sektör daha yüksek değişim gösterdi

Yıllık en düşük artış; yüzde 64,45 ile ana metaller, yüzde 65,31 ile diğer ulaşım araçları, yüzde 74,89 ile metal cevherleri alt sektörlerinde gerçekleşti. Buna karşılık elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme yüzde 442,97, diğer metalik olmayan mineral ürünler yüzde 203,36, ham petrol ve doğal gaz yüzde 202,77 ile endekslerin en fazla arttığı alt sektörler oldu.

Aylık en yüksek azalış; yüzde 5,17 ile elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme, yüzde 2,02 ile kok ve rafine petrol ürünleri, yüzde 0,70 ile ana metaller alt sektörlerinde gerçekleşti. Buna karşılık diğer madencilik ve taş ocakçılığı ürünleri yüzde 7,04, deri ve ilgili ürünler yüzde 4,92, kağıt ve kağıt ürünleri yüzde 4,10 ile endekslerin en fazla arttığı alt sektörler oldu.

Paylaşın