İstanbul’da Yoksulluk Oranı Yüzde 18,3’e Çıktı

Yaşanan derin ekonomik kriz, başta dar gelirliler olmak üzere toplumun büyük bir bölümünü yoksulluğa itiyor. İstanbul’da yoksulluk oranı 2023 yılında yüzde 18,3 seviyesine yükseldi.

Haber Merkezi / İstanbulluların yüzde 62,5’inin evlerini istedikleri sıcaklığa getiremedikleri, yüzde 61,7’sinin giyim ihtiyacını rahatça karşılayamadığı, yüzde 34’ünün ise taze sebze/meyveye günlük olarak erişemediği ortaya çıktı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı İstanbul Planlama Ajansı (İPA), Yoksulluk İstatistikleri Raporu’nu yayımlandı. Rapora göre 2022 yılında yüzde 18.1 olan yoksulluk oranında artış yaşanarak, 2023 yılında yüzde 18.3 olduğu belirtilirken, Eylül 2024 için açıklanan yoksulluk sınırının ise 64 bin TL’yi geçtiği ifade edildi.

Raporda, İstanbulluların yüzde 62,5’inin evlerini istedikleri sıcaklığa getiremedikleri, yüzde 61,7’sinin bir kıyafet ihtiyacı olduğunda yenisini alamadığı, yüzde 34’ünün taze sebze/meyveye günlük olarak erişemediği, yüzde 58’1’inin ise iki günde bir et, tavuk ya da balıktan oluşan yemek yiyemediği açıklandı.

İBB’nin yoksullukla mücadele kapsamında ürettiği hizmetlerin artarak çeşitlendiğinin belirtildiği raporda Halk Süt, Gıda Kolisi, Okul Beslenme gibi hizmetlerle yüz binlerce kişiye destek sağlandığı, Askıda Aile Sosyal Destek Paketi gibi dayanışma kampanyalarıyla ihtiyaç sahiplerine destek olunmaya devam edildiği ifade edildi.

Paylaşın

Bütçe Açığı Yüzde 109,5 Arttı

Ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde bulunan CHP Milletvekili Aşkın Genç, “Türkiye’nin ekonomik çöküşe sürüklenmesi, son açıklanan bütçe verileriyle birlikte daha net bir şekilde ortaya çıkmıştır. 2024 yılının Ocak-Eylül döneminde bütçe açığı adeta bir uçuruma dönüşerek 1 trilyon 74 milyar TL’yi aştı” dedi ve ekledi:

“Bu durum, geçen yıla göre yüzde 109,5’lik korkunç bir artışı temsil ediyor. İktidarın ekonomi politikaları bütçe disiplininden tamamen uzaklaşmış, ülkemizi devasa bir borç sarmalına sokmuştur. Orta Vadeli Program’da, yıl sonu itibarıyla bütçe açığının 2 trilyon 149 milyar TL olacağı öngörülüyor. Bu, Türkiye tarihinde ilk kez bütçe açığının 2 trilyon TL’nin üzerine çıkacağı anlamına geliyor. Eğer bu tahmin gerçekleşirse, ülkenin mali yapısı geri dönülmez bir krize girecektir.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, iktidarın uyguladığı ekonomi politikaları ile ilgili açıklama yaptı. BirGün’ün aktardığına göre; Aşkın Genç, yılın ilk 9 ayında bütçe açığının uçuruma dönüşerek 1 trilyon 74 milyar TL’yi aştığını belirtti. Genç, yazılı açıklamasında şunları ifade etti:

“Türkiye’nin ekonomik çöküşe sürüklenmesi, son açıklanan bütçe verileriyle birlikte daha net bir şekilde ortaya çıkmıştır. 2024 yılının Ocak-Eylül döneminde bütçe açığı adeta bir uçuruma dönüşerek 1 trilyon 74 milyar TL’yi aştı. Bu durum, geçen yıla göre yüzde 109,5’lik korkunç bir artışı temsil ediyor. İktidarın ekonomi politikaları bütçe disiplininden tamamen uzaklaşmış, ülkemizi devasa bir borç sarmalına sokmuştur. Orta Vadeli Program’da, yıl sonu itibarıyla bütçe açığının 2 trilyon 149 milyar TL olacağı öngörülüyor. Bu, Türkiye tarihinde ilk kez bütçe açığının 2 trilyon TL’nin üzerine çıkacağı anlamına geliyor. Eğer bu tahmin gerçekleşirse, ülkenin mali yapısı geri dönülmez bir krize girecektir.

Faiz ödemeleri ise kamu maliyesindeki çöküşün bir diğer boyutunu oluşturuyor. 2024 yılı itibarıyla bütçeden yapılan faiz ödemeleri 912 milyar TL’yi bulmuşken, bu rakamın yıl sonunda 1 trilyon 298 milyar TL olacağı öngörülüyor. Daha da vahimi, 2025 yılında faiz ödemelerinin 1 trilyon 950 milyar TL’ye ulaşması bekleniyor. Bu, her 100 liralık vergi gelirinin 17,5 lirasının faize gitmesi demek. Vergilerle boğuşan halk, ne yazık ki faize dayalı bu düzenin altında eziliyor. Faiz ödemelerine ayrılan bu devasa kaynak, halka sosyal hizmetler olarak dönmesi gereken paraların, bir avuç elit ve yabancı finans çevresine akıtıldığını gösteriyor. Bu tablo, Türkiye’nin sadece bugünkü kaynaklarını değil, yarınlarını da ipotek altına alıyor.

Yap-işlet-devret projeleri de Türkiye’nin mali yapısına büyük bir yük bindiriyor. 2025 yılı bütçesinden 202,3 milyar TL bu projelere ayrılmış durumda. Devlet, yıllardır geçmeyen araçlar ve kullanılmayan hizmetler için milyarlarca lira ödeme yapıyor. 2017’den 2024 yılı sonuna kadar, yap-işlet-devret projeleri için toplam 187,5 milyar lira ödendi. Bu tutarlar, Türkiye’nin kalkınmasına değil, yanlış ve şeffaf olmayan projelerle belli grupların cebine gidiyor. Kamu-özel iş birliği adı altında yapılan bu projeler, halkın vergilerinin nasıl israf edildiğinin en net göstergelerinden biri. Özel sektörün kazançlarını garanti altına alan bu projeler, devletin kasasından çıkan milyarlarla finanse ediliyor.

Türkiye’nin dış borç yükü de her geçen gün artıyor. 2024 yılı ağustos ayı itibarıyla Türkiye’nin gelecek 12 ayda ödemesi gereken dış borç miktarı 231,2 milyar dolar olarak açıklandı. Bu borçların büyük bir kısmı özel sektörün döviz cinsinden borçlanmalarıyla ilişkili. Özel sektörün döviz açığı ise 121,4 milyar dolara ulaştı. Döviz kurlarındaki artışlar ve TL’nin değer kaybetmesi, borçlanmanın maliyetini her geçen gün artırıyor. Dış borcun yüzde 45’inin bir yıl içinde yeniden borçlanılarak çevrilmesi gerekecek, bu da ülkenin sürekli olarak yeni borçlarla boğuşacağı anlamına geliyor.

Bireysel borçlardaki artış ise halkın giderek daha fazla borç batağına sürüklendiğini gösteriyor. Vatandaşların bireysel kredi ve kredi kartı borçları 3,7 trilyon TL’ye ulaştı. İcralık dosya sayısı ise her geçen gün artıyor. Bankalar tarafından icra takibine alınan bireysel kredi ve kredi kartı borçlarında 2024 yılı itibarıyla yüzde 103,6 oranında artış yaşandı. Yüksek faiz oranları ve enflasyonla boğuşan vatandaş, borçlarını ödemekte zorlanıyor. Bu tablo, ekonomik krizin sadece makro düzeyde değil, mikro düzeyde de derinleştiğini gösteriyor. Halk giderek borçlanıyor, borçları ödeyemedikçe daha da ağır bir yükün altına giriyor. Bu, ciddi bir toplumsal krizin habercisidir.

Türkiye ekonomisinin, yönetenlerin iddia ettiği gibi sağlam temeller üzerinde olmadığı, aksine her geçen gün daha da derinleşen bir krize sürüklendiği açıktır. Bütçe açığı, faiz ödemeleri, borç yükü ve kontrolsüz kamu harcamaları ülkenin geleceğini ipotek altına alıyor. İktidarın başarısız ekonomi yönetimi, halkın sırtına ağır bir yük bindiriyor ve bu yük giderek katlanıyor. Ekonominin düzelmesi için acil olarak yeni ve etkin politikalar gereklidir, aksi takdirde bu çöküşün bedelini hep birlikte daha ağır ödeyeceğiz.”

Paylaşın

Halk Neden Döviz Ve Altına Yöneliyor? Mehmet Şimşek Açıkladı

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, halkın neden döviz ve altına yöneldiğine ilişkin, “AK Parti hükûmetlerinin 10 – 15 yılı hariç 50 yıldır bu ülkede enflasyon çift haneli” dedi ve ekledi:

“Çift haneli enflasyon olunca vatandaş kendisini enflasyondan korumak için ya faize gidecek ya altına ya da dövize gidecek. Bunun kök sebebi enflasyondur. Biz vatandaşı suçlayamayız. Vatandaşın tercihlerine saygı duymak zorundayız.”

Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, kayıt dışı ile mücadele başta olmak üzere vergi ile ilgili konularda partisinin milletvekillerinin sorularını cevapladı. Türkiye Gazetesi‘nde yer alan habere göre Şimşek, kayıt dışılığın neden olduğu haksız rekabeti ve vergi kaybını gidermek için tek yolun çapraz denetim olduğunu söyledi.

Kimsenin vergi vermek istemediğini söyleyen Şimşek, şu ifadeleri kullandı: “Biz kayıt dışılığı önlemek konusunda samimiysek ispat yükümlülüğünü devletten alıp vatandaşa, mükellefe yüklememiz gerekiyor. Avrupa’da hangi giderler vergiden düşürülüyorsa biz bunu yapmaya razıyız. Ama bu şartla. Mesele bir kültür ve zihniyet meselesi. En düşük KDV ekmekte. Siz hiç fırıncının size fiş verdiğini gördünüz mü? Yüzde 1’e tenezzül ediliyor. En çok vergi kaçağının olduğu, hiç verginin gelmediği yerler fırıncılar.

Günün başında da ortasında da sonunda fiş kesmiyorlar. Sabahtan akşama kadar ekmek satıyorlar ama vergisini vermiyorlar. Bir vatandaşımız büyükşehirlerden birinde 32 tane daire almış, bizde vergi kaydı yok. Hayatında hiç beyanname vermemiş. Yıl içinde 65 milyon liraya lüks araç alan binlerce vatandaşımız var. Çağırıyoruz, ‘izah et’ diyoruz ama izahları yok. ‘Bu parayı kazandığınızı kanıtla’ diyoruz kanıtlayamıyor. Çapraz denetim yapmadığımız müddetçe istediğimiz modeli uygulayamayız. Kredi kartı kullanımı olsun vergide indirim olsun bu konularda üzerimize düşen stratejiyi yapacağız.”

“Halk neden döviz ve altına yöneliyor?”

Şimşek, halkın neden dövize yöneldiği sorusuna ise “Çünkü AK Parti hükûmetlerinin 10-15 yılı hariç 50 yıldır bu ülkede enflasyon çift haneli. Çift haneli enflasyon olunca vatandaş kendisini enflasyondan korumak için ya faize gidecek ya altına ya da dövize gidecek. Bunun kök sebebi enflasyondur. Biz vatandaşı suçlayamayız. Vatandaşın tercihlerine saygı duymak zorundayız” cevabını verdi.

Türkiye’nin dış borcunun yönetilebilir seviyede olduğunu savunan Şimşek, “Geçen yıl mayıs ayında 5 yıl vadeli tahvilimizin dolar cinsinden faizi yüzde 11’e çıkmıştı. Şimdi yüzde 6’ya düştü. Bunu daha da düşürmemiz gerekiyor. O nedenle bu programı sabırla, kararlılıkla sürdüreceğiz. CDS’yi 150‘lere çekmemiz gerekli” değerlendirmesini yaptı.

Cari açık problemini çözmenin yolunun ise her alanda katma değeri yükseltmek olduğunu söyleyen Şimşek, “Enerjide dışa bağımlılığı azaltmamız lazım. 22 yılda enerjiye 910 milyar dolar para harcanmış. Güneşimizi, rüzgârımızı her şeyi enerjiye dönüştüreceğiz ve petrol, doğalgaz ithalatını azaltacağız. Bunun yanı sıra tarım ve sanayide hatta hizmet sektöründe katma değerimizi yükselteceğiz. Örneğin golf için ülkeye gelen, sırt çantasıyla gelenden belki 10-15 kat daha fazla harcıyor. Bütün alanlarda katma değeri yukarı çıkaracağız. Daha fazla gelir elde edeceğiz. Cari açığı kalıcı şekilde çözmek için bir program uygulamaya koyduk ve bu programda samimiyiz” dedi.

Mehmet Şimşek, arkadaşının bir berber anısını da anlattı. Şimşek, “Arkadaşım İstanbul’da lüks semtte berbere gidiyor, 2.500 lira fiyat çıkıyor. Kartla ödeme almıyorlar. Arkadaşım ‘üzerimde nakit yok’ deyince esnaf ‘bankamatik yakında’ diye cevap veriyor. Fahiş fiyat uygulanıp oyuna geldiğini düşünen arkadaşıma kuaför bu kez bir IBAN’a göndermesini söylüyor. Banka müdürü ‘Şirkete ya da size aitse olur gönderirim’ diyor.

Fakat kuaför, IBAN’ın kardeşine ait olduğunu söylüyor. Arkadaşım bu kez ‘IBAN sahibi terörist de olabilir, kaçak da. Karttan alın, yoksa çıkıyorum’ diyor ama esnaf üzerine 500 lira komisyon koyarak POS’tan çekiyor. Biz o dükkâna denetime gittik. Bir hafta kimse gelmedi. Çünkü müşterilerini arayıp ‘gelmeyin’ demiş. Bu, zihniyet meselesi. Hepsi nakit ya yüzde 20-25 komisyon istiyor. Maliyede 5 bin 500 denetim elemanım var. Ülkede kaç doktor, dişçi, kuaför, avukat var?” diye konuştu.

 

Paylaşın

“Türkiye’de Her 5 Şirketten 1’i İflas Edecek” İddiası

Allianz Trade, Küresel İflas Raporu’nda, Türkiye’de yüksek finansman maliyetleri ve ekonomik yavaşlama ile karşı karşıya olan firmalardan yüzde 20’sinin iflas edeceğini öne sürdü.

Allianz Trade, Küresel İflas Raporu’nu yayımladı. Rapora göre, 2024 yılında küresel ticari iflaslarda yüzde 11 oranında keskin bir artış bekleniyor. İflasların, 2026 yılında yüksek seviyelerde istikrar kazanmadan önce, 2024’teki yüzde 9’un üzerine 2025 yılında yüzde 2’lik bir artış göstermesi öngörülüyor. Türkiye’de ise yüksek finansman maliyetleri ve ekonomik yavaşlama nedeniyle iflas oranının yüzde 20’ye ulaşması bekleniyor.

Allianz Trade’in raporunda, GSYH toplamları küresel toplamın yarısından fazlasını oluşturan birçok ülkede 2024 yılında iflasların çift haneli oranlarda artacağı vurgulandı.

Allianz Trade, 2024 yılı için Şubat ayında yayımladığı ilk raporunda küresel iflasların yüzde 9 artacağını öngörmüştü. Ancak son gelişmelerle birlikte bu tahmin, yüzde 2 puan artarak yüzde 11’e yükseldi. 2025 yılında ise yüzde 2’lik ek bir artışla zirve seviyeye ulaşması bekleniyor. İflasların 2026 yılına kadar artmaya devam etmesi ve yüksek seviyelerde kalması öngörülüyor.

ABD’de 2025 yılında iflasların yüzde 12, Almanya’da ise yüzde 4 artması bekleniyor. Her iki ülkede de 2026 yılında yüzde 4’lük bir düşüş öngörülüyor. Fransa ve Birleşik Krallık’taki yüksek iflas seviyelerinin 2026 yılına kadar daha ılımlı rakamlara gerilemesi bekleniyor. İtalya’da iflasların 2025’te yüzde 4 ve 2026’da yüzde 3 artacağı tahmin ediliyor. Çin’de ise ticari iflasların 2025 ve 2026 yıllarında sırasıyla yüzde 5 ve yüzde 6 artması öngörülüyor.

Çift haneli iflas artışları, küresel GSYH’nin yarısından fazlasını oluşturan ülkeleri vuracak. Yılbaşından bu yana, küresel ticari iflaslar yüzde 9 oranında artmış durumda. Allianz Trade’in 2024 iflas endeksinin küresel olarak 2016-2019 ortalamasının yüzde 13 üzerinde, ancak Küresel Finansal Kriz seviyesinin yüzde 11 altında kalması bekleniyor.

Türkiye iflas oranı beklentileri

Raporda Türkiye’deki iflas tahminlerine de yer verildi. Türkiye, firmaların yüksek finansman maliyetleri ve ekonomik yavaşlama ile karşı karşıya olduğu iki büyük pazardan biri olarak tanımlandı. Türkiye’de iflas oranının yüzde 20 olması bekleniyor.

Allianz Trade CEO’su Aylin Somersan Coqui, ticari iflaslardaki bu küresel inişli çıkışlı seyrin, kısmen durgun olan küresel talep, jeopolitik belirsizlikler ve dengesiz finansman koşullarından kaynaklandığını belirtti.

Somersan Coqui, “Pandemi ve enerji krizi sırasında şirketleri iflaslardan koruyan destek perdesinin kalkmasıyla ‘birikmiş’ iflasların ortaya çıkması bunun bir açıklaması. Bu nedenle, GSYH toplamı küresel toplamın yarısından fazlasını oluşturan birçok ülke, 2024 yılında çift haneli iflas artışlarından etkilenecek ve küresel GSYH’nin üçte ikisini oluşturan birçok ülkede iflas seviyesi pandemi öncesi seviyelerin üzerine çıkacak” dedi.

Allianz Trade ekonomistlerinin raporunda, dünya çapındaki işletmelerin karşılaştığı riskler ve eğilimlere de yer verildi. Büyük iflas seviyesinin yeni bir rekor kırması, istihdam için büyük bir tehdit oluşturuyor. Rapora göre işsizlik riskiyle karşı karşıya kalan sektörler arasında inşaat, perakende ve hizmet sektörleri bulunuyor.

Para politikalarının kademeli olarak gevşetilmesinin bir miktar rahatlama sağlayabileceği ancak zor durumdaki işletmeler için bu durumun sihirli bir değnek olmadığı vurgulanıyor. Düşük faiz oranlarının borçlanma maliyetlerini azaltacağı, nakit akışını iyileştireceği ve karlılığı artıracağı ifade ediliyor.

Allianz Trade iflas araştırmaları Baş Analisti Maxime Lemerle, şirketlerin yüksek faiz oranlarına uyum sağladıklarını belirterek, “Araştırmalarımız mevcut gevşeme döngüsünün kar marjlarını artırarak iflaslarda eksi 4 puanlık bir düşüşe yol açacağını gösteriyor” dedi.

Paylaşın

Türkiye Ekonomisi İçin “En Zorlu Dönem Henüz Başlamadı” Yorumu

Türkiye’nin ekonomik istikrar sürecinde asıl zor dönemin henüz başlamadığını belirten Chatham House Kıdemli Araştırmacısı David Lubin, faizlerin artırılması ve parasal politikada güven sağlanmasının ardından, mali politikalarda sıkılaşmanın beklendiğini söyledi.

“Asıl hedef, ihtiyaç daha doğrusu enflasyonu düşürmek, beklentiyi düşürmek. Bu mali politikayla yapılacak bir şey. Daha bunu görmedik, işin zor kısmı başlamadı” diyen David Lubin, enflasyonun düşürülmesi için mali adımların atılması gerektiğini, aksi halde başarılı bir sonucun elde edilemeyeceğini ifade etti.

Chatham House Kıdemli Araştırmacısı David Lubin, CNBC-e canlı yayınında Berfu Güven’in sorularını yanıtladı. Lubin’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Türkiye’de ekonomik istikrar programında yeni bir aşamaya geçiyoruz. Şu ana kadar kolay işlerin çoğu tamamlandı. Faizlerin yüzde 50’ye kadar çıkmasına izin verildi. Parasal politikaya güven artık ortaya kondu. Mali politikaya olan güveni hala bekliyoruz. 2025’te mali politikanın kısıtlanması konusunda beklentimiz var. Asıl hedef, ihtiyaç daha doğrusu enflasyonu düşürmek, beklentiyi düşürmek. Bu mali politikayla yapılacak bir şey. Daha bunu görmedik, işin zor kısmı başlamadı.

OVP’de bir çelişki var. Bütçe açığını yüzde 2’ye düşürmeyi vadediyor ancak GSYH’nin yükselişi yüzde 4’e çıkacak diyor. Bu ikisine bakınca daha zor şekilde birlikte olabileceklerini düşünüyorum. Doğal beklentimiz büyümenin yavaşlayacağı yönünde.

Hükümet yavaşlamak için ortam hazırlasa daha güvenilir olurdu. Hem piyasa hem de ekonomi bir mali sıkılaşma görmesi gerekiyor. Enflasyonu düşürmenin iki yolu var, birincisi derin bütçe kısıtlamalarına gitmek bu geliri artışını düşürecektir. Bu acı reçete. Kolay yol ise döviz kuruna güvenmektir.

Türkiye’nin de yaptığı bir açıdan bu. Liranın değer kaybetmesi bir çıpa sağladı ihracat ve ithalat fiyatlarında. Yüzde 28 civarında mal enflasyonu ancak hizmet enflasyonu çok daha yüksek. Faiz oranları sadece mallar üzerinde etkili oluyor. Hizmet enflasyonu ve enflasyon beklentilerini düşürmek için anlamlı bir ekonomik yavaşlama gerekli maalesef.

Sorun şu, Türkiye ABD değil. ABD yapabiliyor çünkü on yıllar boyunca enflasyon istikrarına sahip. Enflasyonu düşürmek Türkiye gibi bir ülkede daha zor. Türkiye çok rekabetçi bir ülke, coğrafi avantajı var. Eğer ki yetkililer parasal ve mali politika gereken kadar kısıtlayıcı tutulursa enflasyon kanseri beklentileri yavaşlayacaktır. Türkiye Fed’in faiz indirimlerinden faydalanacak.

Biz henüz mali politikada kısıtlama görmediğimiz için tüm yük Merkez Bankası’nın üzerinde. Enflasyona karşı savaş Merkez Bankası tarafından gerçekleştiriliyor. Merkez Bankası ve Hazine arasında paylaşılsa çok daha doğru olur. Mali yetkililer ve parasal yetkililer sorumluluk almalı ve enflasyon beklentilerini yenmeli. OVP’ye bakınca en azından bir taahhüt var Hazine tarafından. Bunu görmemiz gerekiyor. O yüzden yeni bir aşamaya giriyoruz. Yatırımcıların mali politikalardaki gerçekliği görmesi gerekiyor.

Bütçe açığı düşmeli. Türkiye’nin büyük bir kamusal borç derdi yok. İstenmeyen sonuçlardan kaçmanın bir yöntemi yok. Gelir artırımlarında kısıtlamaya gidilmesi gerekiyor. Mali politikalarla olmazsa artan enflasyona neden olacak. Yabancı yatırımcı için en anahtar gösterge düşük ve istikrarlı enflasyon. Türkiye’ye yardım edebilecek ve doğrudan yabancı yatırımı çekebilecek şey şu.

Türk ekonomik politikasının en görünür olduğu dönemden geçiyoruz. Bölgede, Körfez’de çok miktarda para var ve ev bulmak istiyor. Türk hükümetinin bu parayı çekmek için iradesi var. Ancak finansal istikrarın bir delilini göremiyorlar. Enflasyonu düşürmek için gerekli olan patika ekonomik acıya yol açacak. Doğrudan yabancı yatırımı çekerse bu acıyı minimize edebilir.

Türkiye’de çok güçlü bir şirket piyasası var. Türk altyapısı çok güçlü. Türkiye’nin kolay şekilde büyük yatırım çekebileceğine inanıyorum. Makroekonomik istikrarın kanıtını ortaya koyarlarsa çok hızlı şekilde yatırım çekebilir. Sermaye sahipleri enflasyonun güvenilir şekilde düşmesini bekliyor.

Merkez Bankası’nın rezerv topladığını gördük, olumlu görünüm var. Risk primi iyi durumda. Piyasa aslında Türkiye’ye ödülünü verdi şu ana kadar. Bu bizim daha çok çaba görmemiz gerekmediği anlamına gelmez.

Türkiye hikayesi hala cazip. Türkiye her zaman çekiciliğe sahip oldu. Çünkü çok iyi coğrafyası var, harika bir özel sektörü var. Geçmiş yıllarda eksik olan şey şuydu, makroekonomik bir çekiciliği olması gerekiyor. Güçlü, enlasyonla savaşa karşı güven verici bir görünüm sağlaması gerekiyor. Mali politika gevşek olduğu sürece parasal politika kısıtlayıcı olmalı. Bu yüzden faiz indirimi için gelecek yıl diyorum.

Avrupa’daki büyüme güçlü olsaydı, ABD’de yavaşlama olmasaydı Türkiye için her şey çok kolay olurdu. Dış faktörler çok da dostane değil. Türkiye yavaşlama güçlendiği zaman mali politikadaki kısıtlama olumlu resim ortaya koymuyor. Ortada kolay bir çözüm yok. Türkiye’nin yapması gereken şey devalüasyon, ihracat çıksın.. Gerçeklik bu değil. Lira yüzde 20 değer kaybetse bile enflasyon sorunu ortada olacak. Bu bir çözüm değil.

Her gelişmekte olan ülkede finansal istikrarın en önemli göstergesi döviz rezervidir. Döviz toplamak soğuk havada kalın giyinmek gibi. Küresel volatiliteye karşı güvende olsun.”

Paylaşın

Bütçe Açığı 1 Trilyon Lirayı Geçti

2024 yılının ilk dokuz aylık döneminde merkezi yönetim bütçe giderleri 7 trilyon 158,6 milyar lira, bütçe gelirleri 6 trilyon 84,6 milyar lira ve bütçe açığı 1 trilyon 74 milyar lira olarak gerçekleşti.

Haber Merkezi / Hazine ve Maliye Bakanlığı, Ağustos 2024, Ocak Eylül 2024 Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşmeleri Raporu’nu yayınladı.

Buna göre; Eylül ayında merkezi yönetim bütçe giderleri 932,1 milyar TL, bütçe gelirleri 831,6 milyar TL ve bütçe açığı 100,5 milyar TL olarak gerçekleşti. Ayrıca, faiz dışı bütçe giderleri 783,4 milyar TL ve faiz dışı fazla ise 48,2 milyar TL olarak gerçekleşti.

Merkezi yönetim bütçesi 2023 yılı eylül ayında 129 milyar 218 milyon TL açık vermiş iken 2024 yılı eylül ayında 100 milyar 464 milyon TL açık verdi. 2023 yılı eylül ayında 58 milyar 454 milyon TL faiz dışı açık verilmiş iken 2024 yılı eylül ayında 48 milyar 213 milyon TL faiz dışı fazla verilmişti.

Merkezi yönetim bütçe giderleri eylül ayı itibarıyla 932 milyar 68 milyon TL olarak gerçekleşti. Faiz harcamaları 148 milyar 678 milyon TL, faiz hariç harcamalar ise 783 milyar 390 milyon TL olarak gerçekleşti.

2024 yılında merkezi yönetim bütçe giderleri için öngörülen 11 trilyon 89 milyar 37 milyon TL ödenekten eylül ayında 932 milyar 68 milyon TL gider gerçekleştirildi. Geçen yılın aynı ayında ise 570 milyar 482 milyon TL harcama yapılmıştı.

Eylül ayı bütçe giderleri geçen yılın aynı ayına göre yüzde 63,4 oranında arttı. Giderlerin bütçe ödeneklerine göre gerçekleşme oranı ise 2023 yılında yüzde 10,2 iken 2024 yılında yüzde 8,4 oldu.

Faiz hariç bütçe giderleri geçen yılın aynı ayına göre yüzde 56,8 oranında artarak 783 milyar 390 milyon TL olarak gerçekleşti. Faiz hariç giderlerin bütçe ödeneklerine göre gerçekleşme oranı ise 2023 yılında yüzde 10,1 iken 2024 yılında yüzde 8 oldu.

Merkezi yönetim bütçe gelirleri eylül ayı itibarıyla 831 milyar 603 milyon TL olarak gerçekleşti. Vergi gelirleri 732 milyar 244 milyon TL, genel bütçe vergi dışı gelirleri ise 83 milyar 616 milyon TL oldu.

2023 yılı eylül ayında bütçe gelirleri 441 milyar 265 milyon TL iken 2024 yılının aynı ayında yüzde 88,5 oranında artarak 831 milyar 603 milyon TL olarak gerçekleşti. Bütçe tahminine göre bütçe gelirlerinin eylül ayı gerçekleşme oranı 2023 yılında yüzde 9 iken 2024 yılında yüzde 9,9 oldu.

2024 yılı eylül ayı vergi gelirleri tahsilatı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 89,6 oranında artarak 732 milyar 244 milyon TL oldu. Vergi gelirlerinin bütçe tahminine göre gerçekleşme oranı ise 2023 yılında yüzde 9 iken 2024 yılında yüzde 9,9 oldu.

2024 yılı ocak – eylül döneminde merkezi yönetim bütçe giderleri 7 trilyon 158,6 milyar TL, bütçe gelirleri 6 trilyon 84,6 milyar TL ve bütçe açığı 1 trilyon 74 milyar TL olarak gerçekleşti. Ayrıca, faiz dışı bütçe giderleri 6 trilyon 246 milyar TL ve faiz dışı açık ise 161,3 milyar TL olarak gerçekleşti.

Merkezi yönetim bütçesi 2023 yılı ocak – eylül döneminde 512 milyar 602 milyon TL açık vermiş iken 2024 yılı ocak – eylül döneminde 1 trilyon 74 milyar 18 milyon TL açık verdi. 2023 yılı ocak – eylül döneminde 41 milyar 738 milyon TL faiz dışı açık verilmiş iken 2024 yılı ocak – eylül döneminde 161 milyar 332 milyon TL faiz dışı açık verildi.

Merkezi yönetim bütçe giderleri ocak – eylül dönemi itibarıyla 7 trilyon 158 milyar 637 milyon TL olarak gerçekleşti. Faiz harcamaları 912 milyar 686 milyon TL, faiz hariç harcamalar ise 6 trilyon 245 milyar 951 milyon TL olarak gerçekleşti.

2024 yılı ocak – eylül döneminde merkezi yönetim bütçe giderleri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 81,1 oranında artarak 7 trilyon 158 milyar 637 milyon TL olarak gerçekleşti. Faiz hariç bütçe giderleri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 79,4 oranında artarak 6 trilyon 245 milyar 951 milyon TL olarak gerçekleşti.

Merkezi yönetim bütçe gelirleri ocak – eylül dönemi itibarıyla 6 trilyon 84 milyar 619 milyon TL olarak gerçekleşti. Vergi gelirleri 5 trilyon 134 milyar 59 milyon TL, genel bütçe vergi dışı gelirleri ise 793 milyar 429 milyon TL oldu.

2023 yılı ocak – eylül döneminde bütçe gelirleri 3 trilyon 439 milyar 983 milyon TL iken 2024 yılının aynı döneminde yüzde 76,9 oranında artarak 6 trilyon 84 milyar 619 milyon TL olarak gerçekleşti. 2024 yılı ocak – eylül dönemi vergi gelirleri tahsilatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 72,2 oranında artarak 5 trilyon 134 milyar 59 milyon TL oldu.

Paylaşın

Tarımda Enflasyon Yüzde 31,09

Tarımda üretici enflasyonu eylül ayında bir önceki aya göre yüzde 2,00, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 20,28, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 31,09 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 52,28 arttı.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (Tarım-ÜFE) Eylül 2024 verilerini açıkladı.

Buna göre; Tarımda üretici enflasyonu eylül ayında bir önceki aya göre yüzde 2,00, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 20,28, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 31,09 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 52,28 arttı.

Sektörlerde bir önceki aya göre, tarım ve avcılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 1,96, ormancılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 1,81 ve balık ve diğer balıkçılık ürünleri; su ürünleri; balıkçılık için destekleyici hizmetlerde yüzde 3,51 arttı.

Ana gruplarda bir önceki aya göre, tek yıllık (uzun ömürlü olmayan) bitkisel ürünlerde yüzde 4,10, canlı hayvanlar ve hayvansal ürünlerde yüzde 1,25 arttı. Çok yıllık (uzun ömürlü) bitkisel ürünlerde yüzde 2,19 azaldı.

Yıllık değişimin en yüksek olduğu alt grup yüzde 110,74 artış ile yağlı meyveler, aylık değişimin en yüksek olduğu alt grup yüzde 17,23 artış ile canlı kümes hayvanları ve yumurtalar oldu.

Paylaşın

Her Hane, Savunma Sanayi Destek Fonu’na 3 Bin 724 Lira Verecek

TBMM’ye verilen önergeyle yapılması planlanan düzenlemeye göre, limiti 100 bin lira ve üzerinde olan kredi kartlarının sahiplerinden her bir kart başına yıllık 750 lira Savunma Sanayini Destekleme Fonu kesintisi yapılacak.

Fon için yıllık kesilecek toplam para ise 63 milyar lirayı bulacak. Bu para, çekirdek aileden meydana gelen hane halkı sayısı olan 16 milyon 779 bine bölündüğünde, ev başına yıllık 3 bin 750 lira para alınacağı ortaya çıkıyor.

Kredi kartı limiti 100 bin liranın üzerinde olan kişilerden Savunma Sanayi Destek Fonu’na 750 TL aktarılacak olmasının yankıları devam ederken, dikkati çeken bir detay ortaya çıktı. Yeni düzenlemede elde edilecek gelirin toplam büyüklüğü hesaplandı. Bu kapsamda toplam tutarın yıllık 63 milyar lira civarında olması beklenirken, çekirdek bir ailenin en az 3.724 TL ödeyeceği belirlendi.

Fon adı altında yeni birçok vergi hayatımıza girmek üzere. Meclis’e gelen önerge ile limiti 100 bin lira ve üzerinde olan kredi kartlarının hamilleri her bir kart başına yıllık 750 lira katılma payı ödeyecek. Noterlerde ise taşınmaz satışlarının noterler tarafından yapılması halinde belirlenen tutarda, ilk defa tescili yapılacak olan araçların tescil işlemlerinde 3 bin lira, tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinde 1500 lira, noterlik ücreti alınan diğer işlemlerde işlem başına 75 lira katılma payı alınacak.

Ayrıca drone ve kol saatlerinden yüzde 20 ÖTV alınacak. 100 cc altı motosikletler de MTV kapsamına girecek. Taslakta dikkati çeken bir başka madde de pay ödenmeden işlem yapılması durumunda işlemi yapan memurlar ve noterlerin payı ödemekle yükümlü olanlar ile tüm işlemlerden sorumlu olması…

Habertürk’te yer alan habere göre; düzenlemenin önemli noktası damga vergisi. Maliye bu yıl 143 milyar lira damga vergisi almayı planlıyor. Bu vergi hemen her resmi işlemden alınıyor ama en fazla alınan alanlar var. İşte fon için alınacak pay bu en fazla damga vergisi alınan işlemlerden seçilmiş.

488 sayılı Damga Vergisi Kanununa göre, vergi beyannamelerinden, gümrük idarelerine verilen beyannamelerden, sosyal güvenlik kurumlarına verilen sigorta prim bildirgeleri ve aylık prim ve hizmet belgesi ile muhtasar beyannamenin birleştirilerek verilmesiyle oluşturulan beyannamelerden alınan damga vergisi tutarı kadar, yıllık gelir vergisi beyannamelerinden ise damga vergisi tutarının yarısı kadar fon payı alınacak. Yıllık alınan 143 milyar lira göz önüne alındığında en az 50 milyar liralık bir kaynak fona aktarılacak.

28 milyon kişinin cebinde bulunan kredi kartları ise ikinci en önemli konu! Düzenlemede yıllık 750 lira alınacağı söylenen limiti 100 bin Türk lirası ve üzerinde olan kredi kartı sahibi sayısı yaklaşık 5 milyon kişi. Bu durum sadece kart limiti olduğu için vatandaşların 23 milyar 750 milyon lira fon payı ödeyeceğini gösteriyor.

Diğer önemli husus, tapuda araç ve gayrimenkul satışından alınacak paylar. Türkiye’de yıllık 3,1 milyon sıfır ve ikinci el araç ve yaklaşık 1,4 milyon gayrimenkul satılıyor. Bunlar için istenen ek paydan yola çıkarak araç satışından 6,5 ve gayrimenkul satışından 2,6 milyar lira toplanacağı sonucuna ulaşabiliriz.

Hane başı 3 bin 274 TL pay: Diğer önemli husus, tapuda araç ve gayrimenkul satışından alınacak paylar. Türkiye’de yıllık 3,1 milyon sıfır ve ikinci el araç ve yaklaşık 1,4 milyon gayrimenkul satılıyor. Bunlar için istenen ek paydan yola çıkarak araç satışından 6,5 ve gayrimenkul satışından 2,6 milyar lira toplanacağı sonucuna ulaşabiliriz.

Paylaşın

“Aşırı Yoksul” Hane Sayısı 4 Milyona Yaklaştı

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın verilerine göre; 2024 yılı itibarıyla 3 milyon 876 bin 933 hane, aşırı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bakanlık verileri, farklı yardım kalemlerinde destek alan hane sayısının da yüksek seviyelerde olduğunu ortaya koydu.

Verilere göre; 2023 yılı sonunda ailelerinin yanında en temel ihtiyaçları bile karşılanamayan ve ailelerinden alınma riskiyle karşı karşıya olan çocuk sayısı da 164 bin 995’e ulaştı.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın sunumuyla yayımlanan yeni sosyal hizmet kitapçığı, Türkiye’deki yoksulluk ve sosyal yardımlara dair çarpıcı verileri gözler önüne serdi. Kitapçıkta, aile ve toplum hizmetleri kapsamında çocuklara, kadınlara ve engellilere yönelik yardımların detayları geniş bir şekilde paylaşıldı. Veriler, hem yoksullukla mücadeledeki mevcut durumu hem de bakım ihtiyacındaki çocukların sayısındaki dramatik artışı ortaya koyuyor.

Sosyal ve Ekonomik Destek (SED) kapsamında ailelerin bakımını üstlenemediği çocukların sayısı, kitapçığın en dikkat çeken bölümlerinden biri oldu. Ailelerinin yanında en temel ihtiyaçları bile karşılanamayan ve ailelerinden alınma riskiyle karşı karşıya olan çocukların sayısı 2023 yılı sonunda 164 bin 995’e ulaştı. Bu rakam, Türkiye’deki yoksulluğun ulaştığı boyutları gözler önüne serdi. Yıllara göre artış eğilimi gösteren bu sayılar, 2012’de 37 bin 295 iken 2020’de 129 bin 422’ye, 2022’de ise 157 bin 248’e kadar yükselmişti.

BirGün’den Mustafa Bildircin’in haberine göre; ailesinin yanında bakımı mümkün olmayan çocuklar için kurulan yatılı sosyal hizmet birimlerinde kalan çocukların sayısının 2023 yılı sonunda 14 bin 435’e ulaştığı kaydedildi. Bu çocuklar, “aile odaklı hizmetlerden yararlandırılana kadar” geçici süreyle yatılı birimlerde tutuluyor. Her geçen yıl artan bu sayı, sosyal destek sisteminin yetersizliğine dair önemli bir uyarı niteliği taşıyor.

Kitapçıkta yer alan bir diğer önemli veri ise koruyucu aile sistemine ilişkin oldu. Aile yanına kalıcı olarak yerleştirilemeyen veya kısa sürede öz ailesine döndürülmesi mümkün olmayan çocukların sayısı son yıllarda hızla arttı. 2012 yılında koruyucu aile yanındaki çocuk sayısı sadece 1492 iken, 2023 yılı sonu itibarıyla bu sayı 9 bin 806’ya yükseldi. Yıllar içinde düzenli bir artış gösteren sistemde, 2018’de 6465, 2020’de 7869 ve 2022’de 9011 çocuk koruyucu ailelerin yanına yerleştirilmişti.

Kitapçıkta dikkat çeken bir diğer nokta, şiddetle mücadelede kritik öneme sahip olan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’nin (ŞÖNİM) sayısının yetersizliği oldu. 2018 yılında 81 olan ŞÖNİM sayısı, 2023 yılı sonunda yalnızca 82’ye çıkarıldı. Aynı şekilde, kadın konukevlerinin sayısında da yeterli artış sağlanamadı. 2018 yılında 110 olan kadın konukevi sayısı, beş yıllık dönemde yalnızca 112’ye yükseldi.

Kitapçık, Türkiye’deki yoksulluğun ulaştığı boyutları da rakamlarla ortaya koydu. 2024 yılı itibarıyla 3 milyon 876 bin 933 hane, aşırı yoksulluk sınırının altında kalıyor ve Aile Destek Programı kapsamına alındı.

Bakanlık verileri, farklı yardım kalemlerinde destek alan hane sayısının da yüksek seviyelerde olduğunu ortaya koydu:

Yakacak yardımı: 1 milyon 895 bin 622 hane
Doğalgaz tüketim desteği: 162 bin 666 hane
Elektrik tüketim desteği: 4 milyon 378 bin 839 hane
Şartlı sağlık yardımı: 1 milyon 66 bin 956 öğrenci
Şartlı eğitim yardımı: 1 milyon 966 bin 429 öğrenci

Paylaşın

Ekonomide “En Zor Dönemi” Ne Zaman Geride Bırakacağız?

İktidar kanadından gelen ekonomide “en zor dönemi” geride bırakıyoruz açıklamalarını değerlendiren CHP Milletvekili Melih Meriç, açıklamaları ‘masal’ olarak nitelendirdi ve ekledi:

“Enflasyonda düşüş kalıcı mı değil mi muamma ama net olan bir şey var, ekonomide en zoru AKP iktidarından kurtulunca geçeceğiz.”

Vatandaşın ana gündemi ekonomi olmaya devam ediyor… Hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon sürerken iktidar kanadından, “En zoru geride bıraktık” açıklamaları da aynı şekilde gelmeye devam ediyor.

Gazete Duvar’da yer alan habere göre; Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Gaziantep Milletvekili Melih Meriç, Meclis Genel Kurulu’nda son 5 yıldır söylenen bu sözleri tek tek tarihleriyle hatırlattı.

Meriç’in listesine göre, dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak 6 Aralık 2019’da “En kötüsü geride kaldı”, onu takip eden Bakan Nurettin Nebati 5 Aralık 2022’de “Enflasyonda zirveyi geride bıraktık” ve 3 Şubat 2023’te “En zorlu dönemi geride bıraktık” dedi. Halen bu görevde olan Mehmet Şimşek de 11 Temmuz 2024’te “En zor dönemi geride bıraktık” açıklamasını yaparken 26 Eylül 2024’te de Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ekonomide artık zor dönemleri geride bırakıyoruz” dedi.

Bu açıklamaları ‘masal’ olarak nitelendiren Meriç ise kendi tarihini verdi, “Enflasyonda düşüş kalıcı mı değil mi muamma ama net olan bir şey var, ekonomide en zoru AKP iktidarından kurtulunca geçeceğiz” dedi.

Paylaşın