Merkez Bankası Yıl Sonu Enflasyon Beklentisini Yüzde 44’e Çekti

Yılın son enflasyon raporunu açıklayan Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Fatih Karahan, “Tüketici enflasyonu ekim ayında yüzde 48,6 oranına gerileyerek, mayıs ayındaki tepe noktasına kıyasla önemli miktarda düştü. Enflasyonun ana eğilimindeki yavaşlama sürüyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “2024 ve 2025 yıl sonu enflasyon tahminlerimizi sırasıyla yüzde 44 ve yüzde 21 olarak yukarı yönlü güncelledik. Enflasyonun, 2026 yıl sonunda yüzde 12’ye gerileyeceğini öngörüyoruz. Orta vadede ise enflasyonun yüzde 5’te istikrar kazanmasını hedefliyoruz. Tahmin aralıklarının alt ve üst noktaları da 2024 yılı için yüzde 42 ve 46, 2025 yılı için yüzde 16 ve 26, 2026 yılı için ise yüzde 6 ve 18’e tekabül etmektedir.”

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Fatih Karahan, yılın son enflasyon raporunu açıkladı. Fatih Karahan, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Dezenflasyon sürecimiz devam ediyor. Makroekonomik göstergeler de bu süreçle uyumlu şekilde ilerliyor.

İç talebin yavaşlamaya devam ederek enflasyondaki düşüşü destekleyici seviyelere geldiğini değerlendiriyoruz. Bu yavaşlamanın da etkisiyle cari işlemler açığında düşüş sürüyor. Enflasyonun ana eğilimi öngördüğümüzden yavaş olsa da iyileşiyor. Para politikasındaki sıkı duruşumuzu, dezenflasyonun devamını sağlayacak şekilde sürdüreceğiz.

Konuşmamın ilerleyen bölümlerinde, bahsettiğim tüm bu unsurlar hakkında detaylı değerlendirmelerde bulunacağım. Sunumumda ilk olarak küresel ekonomi, makroekonomik görünüm ve para politikası duruşumuza ilişkin değerlendirmelerimizi paylaşacağım. Daha sonra orta vadeli tahminlerimizi sunacağım. Sonrasında Başkan Yardımcılarımızla birlikte sizlerin sorularını yanıtlayacağız.

Bu Raporumuzda da yine, öne çıkan konulara ve tematik analizlerimize kutu çalışmalarıyla yer veriyoruz. Bu Rapordaki kutularımızda; Fed faiz indirimlerinin etkileri, OVP çerçevesinde maliye politikası, enflasyon ana eğilimi, tüketici beklentileri, firma görüşmeleri ve krediler hakkında çalışmalarımız var. Bu kutu çalışmalarına dikkatinizi çekmek isterim.

Konuşmama son dönemde öne çıkan küresel ekonomik gelişmeler ile başlıyorum. Küresel büyüme görünümünde önceki Rapor dönemine paralel olarak kademeli toparlanma öngörüsü korundu. Bununla birlikte, aşağı yönlü risklerin daha fazla ağırlık kazandığını gözlemliyoruz. İmalat sanayi ve hizmetler sektörü arasında önceki Rapor döneminde gözlenen farklılaşma da sürmekte.

Öncü göstergeler ise, özellikle imalat sanayinde aşağı yönlü risklerin bir miktar arttığına işaret ediyor. Küresel talep görünümü, jeopolitik riskler ve arz yönlü faktörler, emtia fiyatları üzerinde belirleyici olmaya devam ediyor. Enerji dışı emtia fiyatlarında son dönemde genele yayılan artışlar görülürken, jeopolitik gelişmeler özellikle enerji fiyatlarındaki oynaklığı artırdı.

Enflasyon görünümüne bağlı olarak, gelişmiş ülke merkez bankaları faiz indirim süreçlerine başladı. Fed ilk faiz indirimini Eylül ayında yaptı. Gelişmekte olan ülkelerde ise daha önceden başlayan faiz indirim sürecine yeni merkez bankalarının da dahil olduğunu görüyoruz. Küresel ölçekte ılımlı büyüme ve enflasyon görünümü, merkez bankalarının önümüzdeki dönemde de parasal sıkılığı azaltabileceklerine işaret ediyor.

Diğer taraftan, enflasyondaki atalet zayıflamakla birlikte devam ediyor. Bu nedenle, gerekli parasal sıkılığın korunacağı ve indirim süreçlerinin temkinli götürüleceği iletişimi sürdürülüyor. Ayrıca, Brezilya ve Rusya gibi merkez bankalarının da ülkeye özgü enflasyon görünümleri gereği politika faizini artırdığını izliyoruz.

Makroekonomik görünüm: Şimdi sizlerle, yurt içi makroekonomik gelişmelere ilişkin tespitlerimizi paylaşmak istiyorum. Yılın ikinci çeyreğinde, yurt içi talebin yıllık büyümeye katkısı belirgin olarak azalırken, net ihracatın büyümeye pozitif katkısı sürdü. Bu dönemde yurt içi talep büyümeye 1,2 puan katkı verirken, net ihracatın katkısı 1,3 puan olarak gerçekleşti.

Böylelikle, büyümedeki talep kompozisyonu daha dengeli bir görünüm sergiledi. Üçüncü çeyreğe ilişkin mevcut veriler, yurt içi talepte ılımlı seyrin devam ettiğini gösteriyor. Bu dönemde, perakende ve ticaret satış hacim endeksleri, bir önceki çeyreğe kıyasla bir miktar arttı. Bununla birlikte, perakende satış hacim endeksine daha detaylı baktığımızda, altın hariç olarak artışın daha ılımlı olduğunu görüyoruz.

Bu göstergelerin yanı sıra, firma görüşmelerinden elde ettiğimiz saha gözlemleri de iç talepteki yavaşlamayı teyit ediyor. Üçüncü çeyrekteki mevcut arz göstergeleri, iç talepteki yavaşlama ile uyumlu seyretti. Bu dönemde, sanayi üretimi düşmekle birlikte, oynaklığı yüksek sektörler dışlandığında, üretimdeki azalış daha sınırlı oldu.

Hizmet üretim endeksi ise sanayi üretimine kıyasla daha güçlü bir görünüm izlemekle birlikte, temmuz-ağustos verileriyle çeyreklik bazda sınırlı azaldı. Üçüncü çeyrekte, genel anlamda üretim göstergelerindeki ılımlı ivme kaybı, talepte özetlediğim görünüm ile uyumlu. Bu çerçevede, talep koşulları enflasyondaki düşüşü destekleyici seviyelere yaklaştı.

Farklı yöntemlerle hesapladığımız göstergeler, üçüncü çeyrekte çıktı açığının gerilediğini gösteriyor. Bu gerilemenin yılın son çeyreğinde de devam ettiğini değerlendiriyoruz. Bu noktada altını çizmek isterim ki; sıkı para politikamız sonucunda iç talepteki dengelenme sürecektir. Önümüzdeki dönemde negatif düzeylerde gerçekleşecek olan çıktı açığı, dezenflasyon sürecinin önemli bir bileşeni olacaktır.

İç talepteki dengelenmeyle uyumlu olarak dış ticaret dengesindeki iyileşmenin devam ettiğini görüyoruz. Bunun yansımasıyla, ikinci çeyrekte, cari açığın millî gelire oranı yüzde 1,7 seviyesine geriledi. Üçüncü çeyrekte ise birikimli cari açığın azalmaya devam edeceğini tahmin ediyoruz. Daha önce de söylediğimiz gibi, parasal sıkılaştırma dönemlerinde, cari dengede düzelme oluyor.

Önümüzdeki dönemde, sıkı parasal duruşumuzla uyumlu olarak cari dengedeki olumlu seyrin süreceğini öngörüyoruz. Konuşmamın bu bölümünde, enflasyona ilişkin değerlendirmelerimizi paylaşmak istiyorum. Tüketici enflasyonu ekim ayında yüzde 48,6 oranına gerileyerek, mayıs ayındaki tepe noktasına kıyasla önemli miktarda düştü.

Küresel emtia fiyatları, ekim ayı hariç, gerileme eğilimini sürdürerek dezenflasyon sürecini destekledi. Nominal döviz kuru ise ağustos ayında gerçekleşen artış sonrasında ılımlı bir seyir izledi. Daha önce belirttiğim gibi, talep de yavaşlamaya devam ederek enflasyondaki düşüşü destekleyici seviyelere geldi. Ayrıca, enflasyon beklentilerindeki iyileşme kademeli bir şekilde devam etti. Her zaman vurguladığımız gibi, enflasyonun ana eğilimini yakından takip ediyoruz.

Ana eğilim göstergelerimizi yansızlık, oynaklık ve tahmin performansı açısından değerlendirdik. Bu konudaki kutu çalışmamızı inceleyebilirsiniz. Yaptığımız analizler, göstergelerin performansının söz konusu kriterlere göre değiştiğini gösteriyor. Bu durum enflasyonun ana eğilimini farklı göstergeler üzerinden takip etmenin önemine işaret ediyor.

TCMB bünyesinde takip ettiğimiz göstergeleri bir bütün olarak incelediğimizde, ekim ayında enflasyonun ana eğilimindeki düşüşün sürdüğünü görüyoruz. Temel mal enflasyonu düşük seyrini koruyarak, ana eğilimdeki söz konusu yavaşlamayı sürüklüyor.

Hizmet enflasyonundaki iyileşme ise öngörülerimizden daha yavaş gerçekleşiyor. Burada kira dışındaki kısımda daha belirgin olmak üzere, kademeli bir iyileşme izliyoruz. Ekim ayında ise talebe duyarlı bazı hizmet kalemlerinde ılımlı bir seyir gözledik. Bu görünümün süreceğini değerlendiriyoruz.

Öte yandan, çekirdek dışında kalan gruplara baktığımızda, üçüncü çeyrekte enerji fiyat artışının güçlendiğini gözlemledik. Bu gelişmede, yönetilen enerji kalemlerindeki fiyat gelişmelerinin yanı sıra maktu vergi güncellemelerinin etkileri öne çıktı.

Gıda tarafında ise üçüncü çeyrekteki iyileşen görünüm, ekim ayında işlenmemiş gıda fiyatları kaynaklı olarak sekteye uğradı. Bu dönemde para politikasının görece etki alanı dışında olan taze meyve ve sebze grubunda yüksek fiyat artışı gözledik. Diğer taraftan, taze meyve ve sebze dışındaki gıda enflasyonu daha düşük seyretti.

Hizmet enflasyonuna odaklanacak olursak, üçüncü çeyrekteki yüksek seyir, dönemsel fiyatlama ve geçmişe endeksleme davranışı güçlü olan kira ve eğitim öncülüğünde sürdü.

Üçüncü çeyrekte hizmet enflasyonu üzerinde okula dönüş etkisi belirgin oldu. Eğitim hizmetleri, üniversite ücretleri kaynaklı yüksek oranda arttı. Okul servis ücretleri ulaştırma hizmetlerini, okul yurt ücretleri ise konaklama hizmetleri fiyatlarını yukarı çekti. Okula dönüşün tamamlanmasıyla, bahsi geçen gruplarda göreli fiyat uyarlaması büyük ölçüde tamamlandı.

Hizmet fiyatları dinamiklerine kira ve kira dışı şeklinde bakmanın daha sağlıklı olduğunu değerlendiriyoruz. Kiralar; deprem, kentsel dönüşüm, kira artış sınırlaması gibi nedenlerle, diğer hizmet kalemlerinden ayrı ele alınması gereken, yapısal boyutu da olan bir husus.

Nitekim, kiralarda yüksek fiyat artışı, sözleşme yenileme oranının üçüncü çeyrekte yükselmesinin de etkisiyle, geçtiğimiz çeyrekte de sürdü. Sağdaki grafikten takip edebileceğiniz üzere, gerek PÖS verilerinden, gerekse konut değerleme raporlarından elde edilen kira artış oranlarının, TÜFE yıllık kira enflasyonunun altında kaldığı ve gerilediği görülüyor.

Kira sözleşmelerinde kullanılan referans oranlarının düşüşü, son çeyrekte aylık kira enflasyonunun yavaşlayacağına işaret ediyor. Bu konudaki kutu çalışmamıza bakmanızı tavsiye ediyoruz. Kira enflasyonundaki ataletin öngörülerimizden yüksek olduğunu değerlendirmekle beraber, kira hariç hizmetlerin daha belirgin yavaşladığını görüyoruz. Sanayi tarafına baktığımızda, firmaların fiyatlama davranışlarında net bir iyileşme gözlüyoruz.

İmalat sanayinde yurt içi satış fiyat beklentileri incelendiğinde, gerek yurt içi talepte, gerekse birim maliyetinde artış bekleyen firmalar arasında fiyat arttırmayı planlayanların oranı düzenli olarak geriliyor. Birim maliyetinde artış beklemeyen firmalar arasında da fiyat artırmayı planlayanların oranı azalıyor. Nitekim, üretici aylık enflasyonu son üç aylık dönemde ortalamada yüzde 1,4 düzeyinde seyrediyor. Dolayısıyla, tüketici enflasyonu üzerinde üretici fiyatları kaynaklı baskılar zayıflıyor.

Üretici enflasyonundaki bu seyir, TÜFE’de mal fiyatlarını olumlu etkiliyor. Sol panelden takip edebileceğiniz üzere, temel mallarda fiyat artışları önemli ölçüde zayıfladı. Ağustos ayında Türk lirasındaki değer kaybı nedeniyle kısmi bir yükseliş olsa da genel itibarıyla temel mal enflasyonu düşük seyretmeye devam ediyor. Temel mallarda son üç aylık dönemdeki yıllıklandırılmış ana eğilim yüzde 20 civarında.

Özellikle dayanıklı mal grubu fiyatlarında ılımlı görünüm sürmekte. Fiyatlama davranışlarının seyrinde fiyat artışlarının boyutu kadar yaygınlığı da önemli. Talep koşulları fiyat artışının büyüklüğü yanında yayılımını da etkiliyor. Nitekim, çıktı açığı ile yayılım endeksi arasında belirgin bir pozitif ilişki söz konusu. Çıktı açığının negatif değerler aldığı soğuma dönemlerinde tüketici fiyat artışlarının genele yayılımı da azalmakta.

İçinde bulunduğumuz dönemde de talep koşullarındaki normalleşme ile birlikte yayılım endeksinde gerileme söz konusu. Analizler çıktı açığının düşüş eğilimini sürdürmesiyle, önümüzdeki dönemde fiyat artışlarının yayılımının daha da güç kaybedebileceğine işaret ediyor. Enflasyon beklentilerinin seyri, dezenflasyonun hızı açısından önem arz etmekte.

Piyasa katılımcılarının 12 ay sonrasına ilişkin enflasyon beklentilerinde dağılımın sola kayması, beklentilerin iyileştiğine işaret ediyor. Ayrıca dağılım, beklentiler arasındaki uzlaşının arttığı tek tepeli bir görünüm sergiliyor. Ancak, beklentilerdeki iyileşmenin hızı henüz arzu ettiğimiz seviyede değil. Dezenflasyonun maliyeti bakımından, enflasyon beklentilerinin tahmin aralığımıza yakınsaması kritik önemde.

Sağ panelden göreceğiniz üzere, reel sektör ve hanehalkı enflasyon beklentilerinde de iyileşme devam ediyor. Tüketici enflasyon beklentilerine dair kutu çalışmamızı okumanızı tavsiye ederiz. Manşet enflasyondaki düşüşle birlikte, tüm sektörlerin beklentileri kademeli bir biçimde geriliyor. Sıkı para politikası duruşumuzla, beklentilerin dezenflasyon sürecine katkı verecek şekilde oluşmasını sağlamakta kararlıyız.

Para politikası: Bildiğiniz gibi mart ayında yüzde 50’ye çıkardığımız politika faizini yedi aydır sabit tutuyoruz. Ayrıca, ekonomik birimlerin beklentilerindeki ayrışma ve olası oynaklıklara karşı, parasal aktarımın etkinliğini artırmak amacıyla, makroihtiyati politikaları uygulamaya devam ediyoruz.

Sıkı parasal duruşumuzu desteklemek üzere kullandığımız makroihtiyati tedbirleri 3 ana grupta özetleyebiliriz: Bunlardan ilki mevduata yönelik düzenlemeler. Bu kapsamda TL mevduatın payını artırmak ve KKM’yi kademeli olarak azaltmak amacıyla aldığımız tedbirler bulunuyor. Ağustos ve eylül aylarında konjonktürel gelişmeleri dikkate alarak bu düzenlemelerde güncellemeler yaptık.

İkinci olarak kredilere yönelik düzenlemelerimiz bulunuyor. TL ve YP kredilere aylık büyüme sınırı getirerek kredi talebindeki dalgalanmaların önüne geçtik. Kredi piyasasında sağlıklı fiyat oluşumunu desteklemek amacıyla da ticari kredi azami erken ödeme ücretlerini güncelledik. Üçüncü olarak da likidite yönetimine ilişkin adımlarımız var. Dönemsel olarak ortaya çıkan likidite fazlasını zorunlu karşılıklar ve mevcut diğer araçlarımızı kullanarak sterilize ediyoruz.

Likidite fazlasını Türk lirası Depo Alım İhalelerine ek olarak döviz ve altın karşılığı satım yönlü swap ihaleleri yoluyla da sterilize ediyoruz. Likidite koşullarını, muhtemel gelişmeleri göz önünde bulundurarak yakından izliyoruz. Araç setimizi etkili bir şekilde kullanmaya devam edeceğiz. Finansal koşullara baktığımızda, bileşik bazda ticari kredi faizleri yüzde 56, tüketici kredisi faizleri yüzde 66 ve mevduat faizleri yüzde 59 civarında fiyatlanıyor.

Mevduat faizlerinde, politika faizi, makroihtiyati politikalar ve piyasadaki likiditenin yanı sıra enflasyon ve kur beklentileri de belirleyici oluyor. Para politikası duruşumuz ve makroihtiyati çerçevemiz, mevduat faizlerinin, Türk lirasına geçişi ve tasarrufları destekleyecek seviyelerde kalmasını sağlayacak.

Beklentilerdeki iyileşmenin devam etmesi de kredi fiyatlamalarını dezenflasyon patikamız ile uyumlu hale getiriyor. Enflasyon beklentilerinin iyileşmesiyle özellikle uzun vadeli TL finansman maliyetlerinin de azaldığını gözlemledik. Beklentilerdeki iyileşmenin sürmesiyle bu eğilimin önümüzdeki dönemde de devam edeceğini öngörüyoruz. Tüketici kredilerinin, iç talepteki dengelenmeyi tesis edecek bir hızda seyretmesi kritik önemde.

2024 yılının ilk çeyreğinde kredi talebinin hızlanması, tüketici kredi büyümesinin kredi kartı ve ihtiyaç kredisi kaynaklı artmasına neden olmuştu. Aldığımız makroihtiyati önlemler ve sıkı para politikası duruşumuz ile tüketici kredilerinde büyüme zayıflayarak daha ılımlı bir patikada hareket ediyor. Ticari tarafta ise Türk lirası kredi büyümesi aylık büyüme sınırları ve kredi talebiyle uyumlu.

Diğer taraftan, yabancı para cinsi kredilere mayıs ayında getirdiğimiz aylık büyüme sınırını, temmuz ayında düşürdük. Bu sınırlamaların etkisiyle yabancı para kredilerdeki büyüme, hedeflerle uyumlu bir patikada seyretmekte. Kararlılıkla sürdürdüğümüz sıkı parasal duruşumuz ve KKM bakiyesinin azaltılmasına yönelik uygulamaların etkisiyle Türk lirası varlıklara olan ilginin ve güvenin arttığını görüyoruz.

Türk lirası mevduatın payı yüzde 56 seviyesine ulaştı. KKM payı yüzde 8’in altına indi. KKM hesaplarının toplamı 2023 ağustos ayında 140 milyar doların üzerine yükselmişti. Mevcut bakiye 37 milyar dolara gerilemiş durumda. Vadesi dolan KKM hesaplarından TL’ye geçiş oranları yıl başında yüzde 10’lu seviyelerdeyken son dönemde yüzde 25’in üzerinde. KKM bakiyesinin azalması Türk lirası mevduat payını artırarak parasal aktarım mekanizmasını güçlendiriyor ve merkez bankası bilançosu üzerindeki riskleri azaltıyor.

TL mevduat payındaki kademeli ve istikrarlı artışın dezenflasyon patikamızın önemli bir unsuru olmaya devam edeceğini öngörüyoruz. Diğer taraftan, son dönemde, küresel piyasalarda azalan risk iştahı ile birlikte sermaye girişleri yavaşlarken Türkiye’ye yönelik sermaye hareketlerinin ılımlı seyrettiğini gözlüyoruz. Önümüzdeki dönemde sermaye girişleri, jeopolitik gelişmelere bağlı oynaklık gösterebilir. Yurt içi ve yurt dışı yerleşiklerin Türk lirasına olan güveninin artması rezervlerimize olumlu yansımaya devam ediyor.

Ağustos ayından itibaren, sterilizasyon amaçlı ters swap işlemlerine başladık. 22 Mart ile 1 Kasım tarihleri arasında, brüt rezervler 36 milyar dolar artış gösterirken, swap hariç net döviz pozisyonumuz 110 milyar dolar iyileşti. 1 Kasım itibarıyla brüt rezerv düzeyimiz 159 milyar doların üzerine çıktı. Swap hariç net rezervlerimiz, yurt içinde yaptığımız TL karşılığı döviz swapları da dahil ettiğimizde 46 milyar dolara yükseldi.

Sıkı para politikası duruşumuz, Türkiye’ye yönelik risk algısının iyileşmesini ve risk priminin düşüşünü destekledi. Uyguladığımız politikalara olan güven sonucunda rezerv seviyesi ve kompozisyonu kayda değer şekilde iyileşti. Risk primi, jeopolitik gelişmeler sebebiyle oynak bir görünüm izlese de ılımlı seyrini sürdürdü. Ayrıca, bu süreçte kredi derecelendirme kuruluşlarının not artırımları dış finansman görünümünü destekledi.

Orta vadeli tahminler: Şimdiye kadar özetlediğim ve tahminlerimizin arka planını ortaya koyan iktisadi görünümün ardından sizlerle orta vadeli tahminlerimizi paylaşacağım. Dış talebe ilişkin varsayımlarımızı koruduk. Ham petrol fiyatı varsayımımızı gerçekleşme kaynaklı olarak 2024 ve 2025 yılı için aşağı çektik. Gıda fiyatları varsayımımızı ise işlenmemiş gıda enflasyonu kaynaklı olarak yukarı yönlü güncelledik.

Orta vadeli tahminlerimizi oluştururken, enflasyon görünümünde belirgin ve kalıcı bir iyileşme sağlanana kadar, para politikasındaki sıkı duruşu sürdüreceğimizi esas aldık. Ayrıca, ekonomi politikalarındaki eşgüdümün de artarak devam edeceğini tahminlerimize yansıttık.

Bu çerçevede, 2024 ve 2025 yıl sonu enflasyon tahminlerimizi sırasıyla yüzde 44 ve yüzde 21 olarak yukarı yönlü güncelledik. Enflasyonun, 2026 yıl sonunda yüzde 12’ye gerileyeceğini öngörüyoruz. Orta vadede ise enflasyonun yüzde 5’te istikrar kazanmasını hedefliyoruz. Tahmin aralıklarının alt ve üst noktaları da 2024 yılı için yüzde 42 ve 46, 2025 yılı için yüzde 16 ve 26, 2026 yılı için ise yüzde 6 ve 18’e tekabül etmektedir.

Son dönemde yüksek seyreden gıda fiyatları 2024 yıl sonu tahmin güncellememiz üzerinde 1,6 puan etkili oldu. Türk lirası cinsi ithalat fiyatları ve talep koşullarının tahmin güncellememiz üzerindeki toplam etkisi yarım puan oldu. Beklentilerdeki gerilemenin öngörülerimizden yavaş gerçekleşmesi, başlangıç koşulları ve enflasyonun ana eğilimi, 2024 yıl sonu tahminimizi 3,9 puan yukarıya çekti.

2025 yıl sonu tahmin güncellemesinde ise, gıda fiyatları, Türk lirası cinsi ithalat fiyatları ve yönetilen yönlendirilen fiyat varsayımlarımızdan gelen toplam etkiyi 3,3 puan olarak hesaplıyoruz. Ayrıca, 2024 tahminimizdeki güncelleme, enflasyon ataleti ve ana eğilim vasıtasıyla, 2025 yıl sonu tahminimizi 3,5 puan yukarı çekti.

Son olarak, çıktı açığı patikasındaki güncellemenin 2025 yıl sonu tahminimiz üzerindeki etkisi 0,2 puan oldu. Para politikasındaki kararlı duruşumuz; yurt içi talepte dengelenme, Türk lirasında reel değerlenme ve enflasyon beklentilerindeki düzelme vasıtasıyla aylık enflasyonun ana eğilimini düşürmeye devam edecek.

Para politikasındaki temkinli duruşun sürdürülmesiyle, yıllık enflasyonun önümüzdeki dönemde istikrarlı olarak gerileyeceğini öngörüyoruz. Bu süreçte, finansal koşullardaki sıkılıkla beraber talep koşulları enflasyondaki düşüşe desteğini sürdürecek. Hizmet enflasyonundaki katılığın zayıflamasıyla, enflasyonun ana eğiliminde gerileme 2025 yılında da devam edecek. Para ve maliye politikalarının artan eşgüdümü de bu sürece katkı sağlayacak.

Para politikasındaki sıkı duruşumuzu fiyat istikrarı sağlanana kadar kararlılıkla sürdüreceğiz. Daha önce de vurguladığımız gibi, bu süreçte iki ana koşul gözetiyoruz: Birincisi, aylık enflasyonun ana eğiliminin, belirgin ve kalıcı bir düşüş göstermesi. Bu kapsamda, ana eğilim, iç talep, ithalat ve finansal koşullara ilişkin göstergeleri yakından izliyoruz.

İkincisi ise, enflasyon beklentilerinin öngörülen tahmin aralığına yakınsaması. Bu çerçevede, geniş kapsamlı enflasyon beklentisi göstergelerini takip ediyoruz. Bir kez daha altını çizmek isterim ki; fiyat istikrarı; sürdürülebilir büyüme ve toplumsal refah artışı için ön koşuldur. Dezenflasyon sürecinde, enflasyonu, belirlediğimiz ara hedeflerle uyumlu olacak şekilde düşürmek için ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz.”

Paylaşın

KİT’lerin Görev Zararı 180 Milyar Lira

KİT’lerin görev zararı 2023 yılında önceki yıla göre yüzde 820 oranında artışla 179,62 milyar lira oldu. 2018 yılına kadar merkezi bütçe içerisinde “görev zararı” olarak belirtilen bu gider kaleminin ismi daha sonra artan zararın yarattığı olumsuz algı nedeniyle “görevlendirme bedeli” olarak değiştirildi.

2019 yılında 1,67 milyar TL olan görev zararı 2020’de 2,10 milyar TL’ye, 2021’de 23,84 milyar TL’ye çıktı. 2022 yılında 19,52 milyar TL’ye gerilese de 2023 yılında yaklaşık 9 kat artarak 179,62 milyar TL’ye ulaştı. 2023 yılında yapılan toplam görevlendirme bedeli ödemelerinin yüzde 43,2’si EÜAŞ’a, yüzde 41,2’si BOTAŞ’a, yüzde 11,9’u ise TMO’ya yapılan ödemelerden kaynaklandı.

İktidarın kötü yönetim örneği olan ve seçim dönemlerinde propaganda aracına dönüştürülen Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT), görev zararı bir önceki yıla göre yüzde 820 oranında büyüdü. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın genel seçimlerin yapıldığı 2023 yılına ilişkin Kamu İşletmeleri Raporu, arpalığa dönüşen KİT’lerin mali durumlarını açığa çıkardı.

BirGün’den Havva Gümüşkaya’nın haberine göre; 2023 yılında 179,62 milyar TL oldu. 2023 yılsonu itibarıyla 8 kuruluşa görevlendirme bedeli ödemesi yapıldı.

2018 yılına kadar merkezi bütçe içerisinde “görev zararı” olarak belirtilen bu gider kaleminin ismi daha sonra artan zararın yarattığı olumsuz algı nedeniyle “görevlendirme bedeli” olarak değiştirildi.

Rapor, KİT’lerin ‘görevlendirme bedelinin’ son beş yıl içerisinde devasa büyüklüğe ulaştığını gözler önüne serdi. 2019 yılında 1,67 milyar TL olan görev zararı 2020’de 2,10 milyar TL’ye, 2021’de 23,84 milyar TL’ye çıktı. 2022 yılında 19,52 milyar TL’ye gerilese de 2023 yılında yaklaşık 9 kat artarak 179,62 milyar TL’ye ulaştı. 2023 yılında yapılan toplam görevlendirme bedeli ödemelerinin yüzde 43,2’si EÜAŞ’a, yüzde 41,2’si BOTAŞ’a, yüzde 11,9’u ise TMO’ya yapılan ödemelerden kaynaklandı.

Seçim dönemlerinde artan gıda enflasyonunun yarattığı toplumsal tepkinin önüne geçmek için ucuz gıda ürünlerinin satıldığı Tarım Kredi Kooperatifleri’ne (TKK) ve kamu sermayeli bankalara yapılan gelir kaybı ödemeleri 2023 yılında önceki yıla göre yüzde 92 artarak 37,17 milyar liraya çıktı. 2019 yılında 5,21 milyar TL, 2020 yılında 7,50 milyar TL, 2021 yılında 9,96 milyar TL ve 2022 yılında 19,35 milyar TL gelir kaybı ödemesi adı altında bütçeden aktarıldı.

KİT’lerde 2019 yılında ortalama 100 bin 516 kişi istihdam edilmekte iken bu sayı 2023 yılında 98 bin 922 kişiye geriledi. KİT’lerin toplam istihdam gideri bir önceki yıla göre yüzde 109,7 artarak 62 milyar TL olarak gerçekleşti.

Paylaşın

OECD’den Dikkat Çeken Rapor: Türkiye’de Gelir Adaletsizliği Arttı

OECD’nin Kriz Zamanlarında Refah ve Dayanıklılık raporuna göre; Son üç yılda, Türkiye, Estonya ve Almanya’dan sonra gelir adaletsizliğinin en fazla arttığı ülke oldu.

OECD: Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü bazen de İktisadi İş Birliği ve Gelişme Teşkilatı uluslararası bir ekonomi örgütüdür.

OECD, Kriz Zamanlarında Refah ve Dayanıklılık raporunu yayımladı. BirGün’den Yusuf Tuna Koç‘un aktardığına göre; Raporda Türkiye ile ilgili tespitler şöyle yer aldı:

Gelir adaletsizliğinin azaltılmasında tüm üye ülkelerde 2019 sonrasında bir duraklama gözlendi. Türkiye için 2011-2019 arasında herhangi bir değişim gözlemlenmezken 2019-2022 döneminde gelir eşitsizliğindeki artmaya dikkat çekildi. Yarım puana yakın artış ile birlikte Türkiye, Estonya ve Almanya’dan sonra bu 3 yılda en fazla gelir adaletsizliğinin yaşandığı ülke oldu.

En yoksul yüzde 40’lık toplum kesimi içerisinde, gelirinin yüzde 40’ından fazlasını barınma masraflarına ayıran nüfus 2019’dan 2022’ye kadar artış gösterdi.

2011 yılında nüfusun yüzde 50’sinden fazlası geçim zorluğu yaşarken bu oran 2018’de yüzde 20’lere indi. 2021’de ise yeniden yüzde 30’lara çıktı. Türkiye, listede 2019-2023 yılları arasında geçim sıkıntısı yaşayan nüfusun değişiminde yüzde 15’in üzerinde artışla birinci sırada yer aldı.

Evlerini sıcak tutmakta zorlanan nüfus oranında da Türkiye liste başında yer aldı. 2011’de nüfusun yüzde 35’inden fazlası bu sorunu yaşarken bu oran 2019’da yüzde 20’ye düşmüştü. Ancak 2021 itibarıyla yeniden yükseliş ivmesi kazandı.

Türkiye, 2022 yılı itibariyle gıda güvensizliği yaşayan öğrenci nüfusunda da liste başı. Ülkeler ortalaması 2022 yılı için yüzde 8 iken Türkiye’de bu oran yüzde 20’ye yakın.

Türkiye’de kaygı hissiyatı, pandemi sonrası rekor düzeyde yükselişe geçti. Nüfus içerisinde kaygı yaşayan insan oranı 2018’de yüzde 30’dan yüzde 40’a çıktı. Üye ülkeler arasında beş yılda en fazla yükselişe sahip ülke Türkiye.

OECD ülkelerinin büyük çoğunluğunda, diğer insanlara olan güven duygusu, pandemi sonrası radikal bir değişim göstermedi. Ancak Türkiye’de ise bu oran 2012 yılından 2019 yılına kadar ciddi bir düşüş gösterdi.

Hükümete duyulan güven, pandemi sonrası yüzde 10 azaldı… Türkiye’de, toplumun devlette yolsuzluğun varlığına inancı hep artış trendi gösterdi.

Türkiye, hem hükümete hem de topluma olan güvenin düşüş gösterdiği tek ülke. Yine Yunanistan ve İtalya ile birlikte emeğin yetersiz kullanımı seviyelerinde artış gösteren 3 ülkeden biri… Türkiye yaşam standartlarının tüm başlıklarda azaldığı ülkelerden biri.

Raporda, Türkiye’nin OECD’nin geçim sıkıntısı ortalamasını doğrudan etkilediğine, bunun sebebinin de ülkedeki hiperenflasyon olduğuna vurgu yapıldı.

Paylaşın

Merkez Bankası, Gıda Fiyatlarındaki Yükselişe Dikkat Çekti

Merkez Bankası (TCMB), Ekim ayı Fiyat Gelişmeleri Raporu’nda “Yıllık enflasyon, gıda ve temel mallar gruplarında yükselirken diğer ana gruplarda gerilemiştir. Ekim ayında enflasyon kompozisyonu dikkat edilmesi gereken bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Bu dönemde geçici arz koşullarına bağlı ve para politikasının görece etki alanı dışında olan işlenmemiş gıda fiyatları, taze meyve ve sebze grubu kaynaklı olarak güçlü bir artış kaydetmiştir” ifadelerine yer verdi.

Haber Merkezi / Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Ekim ayı Fiyat Gelişmeleri Raporu’nu yayınladı. Raporda öne çıkan bölümler şöyle:

“Ekim ayında tüketici fiyatları yüzde 2,88 oranında yükselmiş ve yıllık enflasyon 0,80 puan azalarak yüzde 48,58 olmuştur. Mevsimsel etkilerden arındırılmış tüketici fiyat artışı bir önceki aya kıyasla geriledi. B endeksinin yıllık değişim oranı 1,13 puan azalarak yüzde 47,10 olurken C endeksinin yıllık değişim oranı 1,35 puan düşüşle yüzde 47,75 olarak gerçekleşti.

Yıllık tüketici enflasyonuna katkılar incelendiğinde, bu dönemde hizmet, enerji ve alkol-tütün-altın gruplarının katkıları sırasıyla 0,90, 0,36 ve 0,07 puan düşerken, gıda ve temel mal gruplarının katkıları sırasıyla 0,30 ve 0,23 puan arttı.

Mevsimsellikten arındırılmış verilerde, aylık artışlar bir önceki aya kıyasla C’de daha belirgin olmak üzere B ve C göstergelerinde yavaşlama kaydedildi. Fiyat artışları, B endeksini oluşturan gruplardan hizmet ve temel mallarda gerilerken, işlenmiş gıdada yükseliş gösterdi. TCMB bünyesinde takip edilen göstergeler bir bütün olarak incelediğinde, ekim ayında enflasyonun ana eğiliminin yavaşladığı değerlendirildi.

Hizmet fiyatları ekim ayında yüzde 1,95 oranında artmış, grup yıllık enflasyonu 3,14 puan azalarak yüzde 69,78 düzeyinde gerçekleşti. Yıllık enflasyon ulaştırma ve kirada daha belirgin olmak üzere tüm alt gruplarda geriledi. Üçüncü çeyrekte yüzde 4-5 bandında artışlar kaydeden hizmet grubu fiyatlarının ekim ayında mevsimsel unsurların da etkisiyle yavaşlaması dikkat çekti. Bu gelişmede ulaştırma, eğitim, kira ve lokanta-otel alt grupları belirleyici oldu.

Ekim ayında ulaştırma hizmetleri fiyatları havayolu ve karayolu ile şehirlerarası taşımacılık alt kalemlerine bağlı olarak yüzde 2,04 oranında düştü. Diğer hizmetler grubu enflasyonu, eğitim kaynaklı etkilerin tamamlanmasının da etkisiyle bir önceki aya kıyasla zayıfladı. Kira aylık enflasyonu ekim ayında sözleşme yenileme oranındaki düşüşün yanı sıra sözleşmelerde referans olarak kullanılan artış oranının da gerilemesiyle yavaşlama gösterdi. Bu dönemde konaklama grubundaki fiyat düşüşünün de desteğiyle lokanta-otel grubu aylık enflasyonu (yüzde 1,44) güç kaybetti.

Ekim ayında, temel mal grubu yıllık enflasyonu 0,19 puan yükselerek yüzde 28,45 oldu. Aylık enflasyon giyim ve ayakkabı grubunda bir önceki aya kıyasla güçlenirken, diğer alt gruplarda yavaşladı. Dayanıklı mallarda aylık fiyat artışı yüzde 0,70 oranı ile düşük seyretse de alt kırılım bazında farklılaşan bir görünüm sergiledi. Bu dönemde mobilya, tüketici elektroniği ve beyaz eşya kalemlerinde fiyat artışları izlenirken, otomobillerdeki düşüş olumsuz bir görünümün önüne geçti. Yeni sezona geçişle birlikte giyim ve ayakkabı fiyatları yüzde 14,60 oranında yükselmiş, alt grup yıllık enflasyonu 0,70 puan artışla yüzde 30,63 olarak gerçekleşti. Diğer temel mallar alt grubunda ilaç referans euro kurundaki güncellemenin etkileri hissedilse de fiyatlar yüzde 1,24 artışla bir önceki aya kıyasla bir miktar yavaşladı.

Enerji fiyatları ekim ayında yüzde 1,35 oranında artmış, grup yıllık enflasyonu 3,57 puan düşerek yüzde 59,37 oldu. Uluslararası enerji fiyatlarındaki gelişmelerin de etkisiyle katı yakıt, akaryakıt ve tüp gaz fiyatları sırasıyla aylık bazda yüzde 6,00, yüzde 1,84 ve yüzde 1,77 oranında arttı.

Ekim ayında tüketici enflasyonu üzerinde gıda fiyatlarının etkisi öne çıktı. Gıda ve alkolsüz içecekler grubu fiyatları bu dönemde yüzde 4,33 oranında artmış, yıllık enflasyon 1,56 puan yükselerek yüzde 45,28 oldu. Yıllık enflasyon işlenmemiş gıda grubunda 3,71 puan yükselerek yüzde 47,05 oranında gerçekleşirken, işlenmiş gıda grubunda 0,33 puan gerileyerek yüzde 43,72 oldu. Ekim ayında işlenmemiş gıda fiyatları (yüzde 6,75), taze meyve ve sebze (yüzde 19,20) kaynaklı olarak yüksek bir artış gösterdi. İşlenmiş gıda fiyatları yüzde 2,22 artış ile bir önceki aya kıyasla hızlanırken, tahıl fiyatlarının sürüklediği ekmek-tahıllar grubu yüzde 3,05 oranındaki fiyat artışıyla öne çıktı. Ekim ayında yüzde 1,83 oranında artan diğer işlenmiş gıdada ise ayçiçek yağı ile çay-kahve alt kalemleri etkili oldu.

Yurt içi üretici fiyatları ekim ayında yüzde 1,29 oranında artmış, yıllık enflasyon 0,85 puan düşerek yüzde 32,24’e geriledi. Bu dönemde ana sanayi grupları itibarıyla, dayanıklı tüketim malı grubundaki fiyat artışı yüzde 2,82 olurken, sermaye malı (yüzde 0,67) ve enerji (yüzde -0,56) manşet oranı sınırlayan gruplar olarak öne çıktı. Sektörler bazında incelendiğinde, diğer mamul eşyalar, temel eczacılık ürünleri, metal cevherleri, içecekler, mobilya, deri ve ilgili ürünler ile giyim eşyası fiyat artışları ile öne çıkan alt gruplar oldu.”

Paylaşın

Ekonomik Kriz: 10 Ayda Bin 352 Şirket Konkordato Başvurusu Yaptı

2024 yılının ilk on ayında konkordato başvuru sayısı 1352’ye ulaştı. Konkordato, iflasa sürüklenen bir şirketin, alacaklıları ile anlaşarak mali yapısını düzenlemeye yönelik bir hukuki süreçtir.

Borçlu, konkordato talebiyle mahkemeye başvurur ve mahkeme tarafından verilecek kararla konkordato süreci başlar. Konkordato süreci 23 ay içinde tamamlanır ve bu süreç boyunca borçlar için faiz işlemez.

Ekonomik kriz ve finansman sorunları, şirketlerin konkordato başvurularını zirveye taşıdı. Ekim ayında mahkemelere gelen 165 dosya için konkordato geçici mühlet kararı verildi. Bu yılın ilk 10 ayında yapılan konkordato başvuru sayısı da 1352’ye ulaştı. 2021, 2022 ve 2023 yıllarında toplam 1374 başvuru yapılmıştı.

Konkordatotakip.com’un Basın İlan Kurumu’ndan derlediği verilere göre, ekim ayında mahkemelerce konkordato kararı verilen dosya sayısı 165 oldu. Yılın 10 ayında konkordato geçici mühlet kararı verilen toplam dosya sayısı 1352’ye ulaşırken, bu tutar 2021, 2022 ve 2023 yıllarında yapılan toplam 1374 konkordato başvurusuna neredeyse yetişti.

Ekonomim’den Merve Yiğitcan‘ın haberine göre, konkordato verilerinin detayına bakıldığında, geçen ay kesin mühlet kararı verilen dosya sayısı 110, konkordatonun reddi kararı verilen dosya sayısı da 86 oldu. Ocak-ekim döneminde ise 557 dosyanın konkordato başvurusu için kesin mühlet kararı verilirken, 10 ayda dosyası reddedilen konkordato başvurusu sayısı 512 oldu.

Ekim ayında 20 şirket için iflas kararı verilirken, 10 aylık dönemde bu sayı 96 oldu. Bu arada konkordato süreci, kesin mühlet kararı verildikten sonra ortalama 3 yıl kadar sürebiliyor, mahkemelerin iflas kararı ortalaması ise 436 gün… Dolayısıyla yılın 10 ayında verilen 96 iflas kararı aslında yaklaşık 1,5-2 yıl önce başvurusu kabul edilmiş konkordato dosyalarından oluşuyor.

Konkordato başvurularına göre sektörlerin riskleri hesaplandığında, en riskli sektörlerin başında inşaat ve tekstil geliyor. Yılbaşından bu yana inşaat sektöründen 78 konkordato başvurusu gelirken, tekstil sektöründen 73 konkordato başvurusu yapıldığı görülüyor. Yine metal ürün imalatı, mobilya, gıda ve tarım da en kırılgan sektörler olarak öne çıkıyor.

Paylaşın

Enflasyon Verileri Açıklandı; Ekonomistler Ne Dedi?

TÜİK’in açıkladığı ekim ayı enflasyon verilerini değerlendiren İktisatçı Mahfi Eğilmez, “Beklenen düşüş oranı gerçekleşmiyor. Demek ki tüketici güveni artıyor görünse de beklentiler hala olumsuz” dedi.

Haber Merkezi / Prof. Dr. Ali Hakan Kara, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Bugünkü enflasyon verisinden sonra bu yılı %44 civarında kapatacağımız belli oldu. OVP’de bu yılın hedefi %33’tü. Böylece hedefin 1/3 oranında üzerinde kalmış olacağız. Üstelik bu sapmayı döviz kurunun ve petrol fiyatlarının tahminlerden daha düşük olduğu bir yılda yaşadık” ifadelerini kullandı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Ekim ayı tüketici fiyat endeksi (TÜFE) verilerini açıkladı. Buna göre fiyat artışları yıllık yüzde 48,58 ve aylık yüzde 2,88 ile beklentilerin üzerinde gerçekleşti. Ekonomistler aylık enflasyonun yüzde 2,5, yıllık fiyat artışlarının ise yüzde 48 seviyesinde gerçekleşmesini bekliyordu.

Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) hesaplamasına göre ise enflasyon yıllık bazda yüzde 89,77 seviyesinde gerçekleşti. Fiyat artışları aylık bakıldığında yüzde 5,57 oldu.

Ekonomistler sosyal medya hesabından, TÜİK’in ekim ayına ilişkin enflasyon verilerini değerlendirdi.

Hayri Kozanoğlu: “%2,88 Ekim enflasyonuyla işlerin yolunda gitmediği, yıl sonu %41,5 hedefinin de tutturulamayacağı anlaşıldı! Öngörülen enflasyona göre Asgari Ücret ve maaş artışı belirlenmesi topluma kabul ettirilemeyecek. Faizler kolay indirilemeyecek, ekonomide keskin duruş riski artacak.”

Doç. Dr. Ümit Akçay: “Döviz artmıyor, ücretler baskılanıyor, küresel konjonktür olumlu (petrol, hammadde fiyatları düşük) -İç talep zayıf (ancak üst gelir gruplarının talebi sürüyor, hatta yüksek faiz nedeniyle artıyor), ancak enflasyon durdurulamıyor! Fiyat belirleme gücü olan firmalara dokunmadıkça, milletin sırtına binen yük artıyor.”

Prof. Dr. Mehmet Şişman: “2024 enflasyonu 2023’ün üstünde; %62,02 (Kira için). Ekim tüfe %2,88 yüksek geldi. Cezalar için yeniden değerleme oranı%43,93 Üfe aylık düşüyor (%1,29), gıda aylık (%4,33) ve giyim ve ayakkabı (%14,32) çok yüksek. Özetle enflasyonun ateşi düşmüyor.”

Ekonomist Banu Kıvcı Tokalı: “Ekim TÜFE enflasyonu %2,88 ile beklentinin hafif üzerinde, ancak İTO’ya göre daha ılımlı. Detaylarda ilginç gelişmeler mevcut: Gıda enflasyonu yüksek rakamda etkili; ancak kira, restoran-otel hizmet enflasyonu yavaşlamaya işaret ediyor ki; katılıkların çözülmesinde ümit verici.”

Prof. Dr. Ali Hakan Kara: “IMF veri tabanında yer alan ülkeler arasında, Türkiye mevcut durumda dünyanın en yüksek 6. enflasyonuna sahip ülkesi. 2008 yılından beri düşüş eğilimindeyiz.

Genel seçimlerden bu yana TÜİK ve İTO fiyat endeksleri. 15 aylık birikimli fark %5,8. İki endeksin içeriğinin epey farklı olduğunu da düşünürsek son dönemde ölçümde ciddi sorun var diyemeyiz.

Bugünkü enflasyon verisinden sonra bu yılı %44 civarında kapatacağımız belli oldu. OVP’de bu yılın hedefi %33’tü. Böylece hedefin 1/3 oranında üzerinde kalmış olacağız. Üstelik bu sapmayı döviz kurunun ve petrol fiyatlarının tahminlerden daha düşük olduğu bir yılda yaşadık.”

İktisatçı Mahfi Eğilmez: “Yıllık enflasyon Ekim ayı itibarıyla yüzde 48,58’e geriledi. Beklenen düşüş oranı gerçekleşmiyor. Demek ki tüketici güveni artıyor görünse de beklentiler hala olumsuz.”

Dr. Burcu Aydın: “Tüketici fiyatlarını ekim ayında giyim-ayakkabı, gıda ve konut fiyatları yukarı çekti (sepettteki ağırlığına göre) Gıda ve konut fiyatlarındaki yüksek artış, enflasyonun sadece yüksek faizle çözülemeyeceğinin göstergesi oldu.”

Ekonomist Oğuz Demir: “TÜİK’in açıkladığı verilere göre yeniden değerleme oranı %43,93 oldu. Vergi ve harç zam oranı bu! Bakalım kamu fiyat artışlarında bu oranı mı kullanacaklar, yoksa enflasyon hedefi olan %17,5’u mu?”

Prof. Dr. Ensar Yılmaz: “Enflasyon yavaş düşüyor: (a) Talep düşse bile firmalar hala yüksek enflasyon düzeyinin verdiği momentum ile fiyatlarını maliyetten bağımsız bir şekilde yükseltiyorlar. (b) Bu tür fiyat davranışları özellikle hizmet sektöründe kendisini daha fazla gösteriyor.

(c) Gelir dağılımındaki geleneksel çarpıklık ve bunun daha da bozulması ile oluşan ikili-talep formasyonu toplam talebin daha fazla düşmesini engelliyor. (d) Yüksek faiz finansman maliyetlerini artıran bir olgu. Bu da firmaların fiyatlarını artırmaları için bir gerekçe sunuyor. (e) Enflasyon üzerindeki ithalat kanalının da hala çok açık olduğu görülüyor. İkili-talep yapısının özellikle bu kanal üzerinden de yaygın bir etki alanı var.”

Dr. İsmet Demirkol: “Hizmet enflasyonu düşmeden, enerjide dışa bağımlılık azalmadan, arz fazlası olmadan enflasyonu düşüremezsin. Yüksek teknoloji ihracatını artırmadan, cari fazla veremezsin. Ekim aylık enflasyon: yüzde 2,88, ekim yıllık enflasyon: yüzde 48,58”

Dr. Osman Berke Duvan: “Enflasyon verilerinde İTO ve TÜİK arasındaki makas son üç aydır yeniden açılmaya başladı. 12 Aylık enflasyon: Ağustos: İTO->%61,57 TÜİK->%51,97 Fark: 9,6 puan Eylül: İTO->%59,18 TÜİK->%49,38 Fark: 9,8 puan Ekim: İTO->%59,10 TÜİK->%48,58 Fark: 10,52 puan”

Timothy Ash: “Ekim ayı enflasyon baskısı hayal kırıklığı yaratıyor, yıllık düşüş gösteriyor ancak sadece %48,58’e ve aylık artış hala %2,88’de ve dik. Enflasyon TCMB’den çok daha yapışkan olduğunu kanıtlıyor ve bu da politika oranlarını erken düşürmeyi zorlaştırıyor.”

Paylaşın

Şimşek’ten “Enflasyon” Yorumu: Zaman Alıyor

TÜİK’in açıkladığı ekim ayı enflasyon verilerini değerlendiren “Ekimde yıllık enflasyon mayısa göre 26,9 puan gerileyerek yüzde 48,6 oldu. Temel mallarda yıllık fiyat artışı yüzde 28,5, ataletin yüksek olduğu hizmetlerde ise yüzde 69,8 gerçekleşti” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Özellikle geriye dönük fiyatlama davranışının yüksek olduğu kira ve eğitim grubunda yıllık artışlar enflasyondaki düşüşü sınırlandırıyor. Katılıkların giderilmesi zaman alıyor ancak bu konudaki gelişmeler olumlu.”

Ekim ayında enflasyon yıllık yüzde 48,58 ve aylık yüzde 2,88 ile beklentilerin üzerinde gerçekleşti. Ekonomistler aylık enflasyonun yüzde 2,5, yıllık fiyat artışlarının ise yüzde 48 seviyesinde gerçekleşmesini bekliyordu.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, sosyal medya hesabı üzerinden, ekim ayı enflasyon verilerini değerlendirdi. Şimşek, şu ifadeleri kullandı: “Ekimde yıllık enflasyon mayısa göre 26,9 puan gerileyerek yüzde 48,6 oldu. Temel mallarda yıllık fiyat artışı yüzde 28,5, ataletin yüksek olduğu hizmetlerde ise yüzde 69,8 gerçekleşti.

Özellikle geriye dönük fiyatlama davranışının yüksek olduğu kira ve eğitim grubunda yıllık artışlar enflasyondaki düşüşü sınırlandırıyor. Katılıkların giderilmesi zaman alıyor ancak bu konudaki gelişmeler olumlu. Ekimde 12 aylık enflasyon beklentilerinin tüm kesimlerde son iki buçuk yılın en düşük seviyesine gerilemesi hizmet enflasyonundaki ataletin kırılması için önemli.”

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da, sosyal medya hesabı üzerinden, ekim ayı enflasyon verilerini değerlendirdi. Cevdet Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:

“Toplumsal refahı artırmak amacıyla uyguladığımız ekonomi programı ile dezenflasyon sürecinin önümüzdeki dönemde daha da güçlenmesini ve tek haneli enflasyon hedefimize ulaşmayı hedefliyoruz. Programımıza duyulan güvenin neticesinde dezenflasyon sürecini tesis etmeye devam ediyoruz.

Tüketici fiyatları ekim ayında yüzde 2,88 oranında artmıştır. Yıllık enflasyon yüzde 48,58 düzeyine inmiş, son 5 ayda yıllık enflasyondaki azalış 27 puana yaklaşmıştır. Ekim ayı enflasyonunda gıda fiyatlarının etkisi hissedilirken, sezon geçişinin de etkisiyle taze meyve ve sebze grubunda fiyat artışları yaşanmıştır. Bununla birlikte tüm geçici etkiler arındırıldığında, çekirdek enflasyon göstergelerindeki aylık değişimler bir önceki aya kıyasla azalmış, yıllık enflasyon düzeyleri gerilemiştir.

Ayrıca yurt içi üretici fiyatlarındaki gidişat, tüketici fiyatları üzerindeki maliyet yönlü baskının giderek hafiflediğini göstermektedir. 2024 yılının son çeyreğinde dönemsel fiyatlama etkisinin azalmasını, hizmet enflasyonunda iyileşmenin gerçekleşmesini ve küresel emtia fiyatlarındaki olumlu seyrin dezenflasyon sürecine katkı vermesini bekliyoruz.”

Enflasyon; TÜİK’e göre yüzde 48, ENAG’a göre yüzde 89

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Ekim ayı tüketici fiyat endeksi (TÜFE) verilerini açıkladı. Buna göre fiyat artışları yıllık yüzde 48,58 ve aylık yüzde 2,88 ile beklentilerin üzerinde gerçekleşti.

Ekonomistler aylık enflasyonun yüzde 2,5, yıllık fiyat artışlarının ise yüzde 48 seviyesinde gerçekleşmesini bekliyordu.

TÜİK’e göre bir önceki yılın aynı ayına kıyasla en az fiyat artışı yüzde 26,14 ile ulaştırma grubunda yaşandı. Aynı dönemde en fazşa fiyat artışı yüzde 93,66 ile eğitimde kaydedildi. Aylık bazda ise TÜFE artışının en yüksek olduğu grup yüzde 14,32 ile giyim ve ayakkabı oldu.

Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) hesaplamasına göre ise enflasyon yıllık bazda yüzde 89,77 seviyesinde gerçekleşti. Fiyat artışları aylık bakıldığında yüzde 5,57 oldu.

Bu ayın enflasyon verisiyle birlikte Kasım’da yapılacak kira zammı hesaplamasında dikkate alınan TÜFE oranı da belli oldu. TÜİK’e göre Ekim’de 12 aylık ortalamalara göre TÜFE yüzde 62,02 seviyesinde gerçekleşti.

Kira artışlarında yüzde 25 üst sınır uygulamasına Temmuz ayında son verilmişti.

TÜİK; vergi, harç ve ceza artışlarının hesaplamasında kullanılan Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) verilerini de açıkladı. ÜFE’de artış yıllık yüzde 32,24, aylık yüzde 1,29 oldu.

“Yeniden değerleme oranı” olarak baz alınan on iki aylık ortalamalara göre Yİ-ÜFE ise yüzde 43,93 artış gösterdi. Gelecek yıldan itibaren ehliyet, pasaport, Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV), gelir vergisi gibi birçok kalemde bu oranda zam uygulanması bekleniyor. Ancak ilgili kanun uyarınca Cumhurbaşkanının yeniden değerleme oranını yüzde 50’ye kadar azaltma veya yüzde 50’ye kadar artırma yetkisi bulunuyor.

Paylaşın

Ekonomik Kriz: Yoksulluğa Karşı Neyden Tasarruf Ediliyor?

İzmir Barometresi araştırmasına göre; İzmirlilerin yoksulluk ya da yoksulluk riski ile baş edebilmek için tasarruf ettiği ilk üç alan; sağlıklı ve nitelikli gıda, sosyalleşme ve tatil, kültürel aktiviteler.

İzmirlilerin “kısamadıkları” harcamalar ise büyük oranda kira, fatura, ulaşım gibi mecburi masraflar ve eğitim başta olmak üzere çocukların giderleri.

Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı (Bayetav), yılda dört kez yayınlayacağı ve İzmir’in sosyolojik fotoğrafını çekerek kamuoyu ile paylaşacağı İzmir Barometresi araştırmalarının ilkini tamamladı.

Bayetav İzmir Barometresi, İzmirlilerin yereldeki sorunlara ilişkin önceliklerine, Türkiye’nin güncel meselelerine ilişkin değerlendirmelerine, İzmir’de yaşama hangi duygu ve kimliklerin hakim olduğuna periyodik olarak ışık tutmayı amaçlıyor.

Araştırmanın saha çalışması 30 Eylül – 3 Ekim tarihlerinde, bilgisayar destekli telefon anketi (CATI) yöntemi kullanılarak gerçekleştirildi. Araştırma kapsamında İzmir’in 30 ilçesinden 614 kişi ile görüşüldü. Araştırmaya katılanların yüzde 50’si erkek, yüzde 50’si kadınlardan oluşuyor.

İzmirlilerin, son zamanlarda en şiddetli hissettikleri duyguların stres ve kaygı (6.8) olduğu görülüyor. Güvensizlik (5.5) ve öfke (5.4) gibi diğer ilişkili negatif duyguların puanı da ortalamanın üzerinde çıkıyor.

İzmirlilerin en yoğun yaşadığı duygular kaygı ve stres olsa da; bu duyguların şiddeti gelir durumu ile son derece ilişkili. Stres ve kaygı düzeyi, kişinin geliri düştükçe artıyor. Alt sınıf ile üst sınıf arasında, %10’luk bir fark açılıyor.

Araştırmaya göre, İzmirlilerin, İzmir’de yaşamaktan büyük oranda (yüzde 73,5) memnun olduğu görülüyor. Araştırmaya göre, Her 100 katılımcıdan 40’ı, İzmir’de yaşamaktan “çok memnun” olduğunu ifade ediyor, yalnızca 10 katılımcıdan biri, İzmir’de yaşamaktan memnun olmadığını belirtiyor.

İzmir’de yaşamı güzel kılan, İzmir ile en fazla eşleşen ve katılımcıların çoğunluğunun üzerinde uzlaştığı faktörler; kadınların kamusal yaşama eşit katılımı (yüzde 65), İzmir’in çocuk dostu bir kent olması (yüzde 55), kültür-sanat olanaklarının (yüzde 57) ve kamusal alanların (sahil, park ve yeşil alanlar) zenginliği (yüzde 55) geliyor.

Katılımcıların yaşamak için en çok tercih ettiği ilk üç ilçe ise sırasıyla Karşıyaka, Bornova ve Güzelbahçe oldu.

Anadil bakımından İzmir’de yaşamaktan duyulan memnuniyet dikkate değer düzeyde farklılaşıyor. Örneklemde anadili Türkçe olmayanların oranı yüzde 22 ve bu grubun içerisinde Kürtlerin oranı yüzde 13.3’tür. Geriye kalan yüzde 8.7’lik kesimden hiçbir grup analize dahil edilebilecek sayıya ulaşamadığı için karşılaştırmaya yalnızca anadili Kürtçe olanlar dahil edildi. Anadili Kürtçe olanların İzmir’de yaşamaktan duyduğu memnuniyet, anadili Türkçe olanlardan daha düşük.

Anadili Kürtçe olanlar içerisinde gelir durumuna göre “derin yoksul” kategorisine düşenlerin oranı da hayli yüksek. Anadili Kürtçe olan her beş kişiden biri derin yoksulluk koşullarında yaşarken, bu oran anadili Türkçe olanlarda her yirmi beş kişiden biri. Orta ve üst sınıflarda da dikkate değer bir farklılaşmanın olduğu görülüyor. Anadili Türkçe olan her 100 kişiden 34’ü orta sınıf grubunda yer alırken, anadili Kürtçe olan her 100 kişinin sadece 15,6’sı bu gruba giriyor.

Anadili Kürtçe olanların yerel hizmetlerden memnuniyeti, anadili Türkçe olanlara kıyasla belirgin bir şekilde düşük. Kürtler, İzmir’de dezavantajlı gruplar için yeterince hizmet sunulduğuna daha az katılıyor. Her 10 Kürt katılımcıdan yalnızca üçü dezavantajlı gruplara yapılan destekleri yeterli buluyor.

Anadili Kürtçe olanlar, İzmir’in herkes için eşit ekonomik fırsatlar ve iş imkanı sunduğu fikrine de daha az katılıyor. Ayrıca, bir genel eğilim olarak katılımcılar İzmir’in kültür-sanat alanında yeterince fırsat sunan bir şehir olduğunu düşünse de; bu fikre de Kürtlerin katılımı belirgin bir şekilde daha düşük. Bu açılmanın, mevcut kültür-sanat hizmetlerinin kapsayıcılığına ilişkin bir beklentiye işaret ediyor olması mümkün.

Üstelik, İzmir’in farklılıkları içerme kapasitesine ilişkin diğer konularda; çocuk dostu şehir, kadınların kamusal hayata eşit katılımı, farklı etnik grupların ve mültecilerin eşit fırsatlar muameleler ile buluşması gibi sorularda da Kürt katılımcıların kanaatleri anadili Türkçe olanlara kıyasla daha negatif. Anadili Türkçe olanlar ve anadili Kürtçe olanların kanaatlerinin birbirine yaklaştığı tek konu, altyapı hizmetlerinin yetersizliği.

Anadile göre farklılaşmanın en şiddetli görüldüğü temalar sırasıyla; farklı etnik kökenlerin sahip olduğu fırsatlar; belediye hizmetlerinden memnuniyet; çocuk dostu kent ve kültür-sanat hizmetleri olmuştur. Kürt katılımcılar İzmir’de farklı etnik grupların eşit imkanlara sahip olduğuna, belediye hizmetlerinin yeterli olduğuna, İzmir’in çocuk dostu bir kent olduğuna ve kültür-sanat hizmetlerinin zenginliğine daha az katılmaktadır.

Katılımcıların siyasi tercihlerine göre İzmir hakkındaki kanaatleri incelendiğinde; belediye hizmetlerinden, özellikle dezavantajlı gruplara yönelik desteklerden ve kamusal sosyal olanaklardan memnuniyetin AKP seçmenlerinde belirgin bir şekilde düşük olduğu görülüyor.

CHP seçmenleri ise şehrin sosyal ve kültürel imkanlarından görece memnun olsalar da; İzmir’de temel belediyecilik hizmetleri ile ekonomik fırsatlar ve iş imkanlarının yeterli olmadığını düşünüyor. DEM partili her dört seçmenden üçü de belediyecilik hizmetlerinden memnun değil. İzmir’deki ekonomik fırsatların yetersizliği, siyasi görüş fark etmeksizin memnuniyetsizlik yaratıyor. Kadınların kamusal hayata katılım fırsatları ise, yine siyasi görüş fark etmeksizin memnuniyet yaratıyor.

En önemli gündem ekonomi kadına / çocuğa şiddet

Katılımcılara göre, Türkiye’nin en önemli gündemleri ekonomi ve kadına/çocuğa yönelik şiddet. Bu iki öncelikli gündemin hemen ardından mülteciler, dış politika, adalet sistemi ve güvenlik sorunları geliyor. Ancak, ekonomi diğer tüm gündemlerin üzerinde ağırlığı olan ve açık ara farkla en fazla dile getirilen sorun olarak ayrı bir yerde duruyor. Kadına ve çocuğa yönelik şiddet de ekonominin ardından en yakıcı gündemler olarak sıralanıyor ve diğer tüm gündemler üzerinde bir ağırlığa sahip.

Katılımcıların yüzde 80’inden fazlası, Türkiye’de ekonominin mevcut durumunu “kötü” olarak nitelendiriyor ve %60’ı bu durumun daha da kötüye gideceğini düşünüyor. Yalnızca Türkiye ekonomisinin değil, kendi hanesinin ekonomik durumunun da 5 yıl sonra şimdikinden daha kötü olacağını düşünenlerin oranı yüzde 40’a yaklaşıyor. On kişiden üçü ise, ne uzayıp ne kısalacağını, ancak mevcut durumunu koruyabileceğini düşünüyor.

İzmirlilerin yoksulluk ya da yoksulluk riski ile baş edebilmek için tasarruf ettiği ilk üç alan sağlıklı ve nitelikli gıda, sosyalleşme ve tatil, kültürel aktiviteler. İzmirlilerin “kısamadıkları” harcamalar ise büyük oranda kira, fatura, ulaşım gibi mecburi masraflar ve eğitim başta olmak üzere çocukların giderleri.

Paylaşın

Devletin Parası Faizcilere Akıyor!

CHP Genel Başkan Yardımcısı Özgür Karabat, 2025 yılında faiz ödemelerine aktarılan bütçe büyüklüğüne dikkat çekerek, “İşçi, memur, emekli zor şartlar altında yaşarken, devletin parası faizcilere akıyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Türkiye’nin yüksek borçlardan ve faiz ödemelerinden kurtulmasının ilk yolu, AKP’den ve onun yiyici ortaklarından kurtulmak olacaktır. Daha sonra vergi reformu ve stratejik sektörel kalkınma planları ülke ekonomisini ayağa kaldırabiliriz.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Özgür Karabat, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamalar ile AK Parti’nin ekonomi politikalarını eleştirdi.

Karabat’ın açıklamaları şöyle:

“AKP’nin plansız ekonomi politikaları, ülkeyi derin bir ekonomik krize sürükledi. Halktan toplanan vergilerin büyük bir kısmı faiz ödemelerine gidiyor. İbretlik verileri sizinle paylaşıyorum.

Ekim ayı itibariyle, tüm iç borçlar bugün ödense, 4,4 trilyon TL anapara ödemesine karşılık 5,8 trilyon lira faiz ödemesi yapılacak. Diğer bir ifadeyle, 100 liralık anapara ödemesine karşılık 132 lira faiz ödenecek.

2025’te 823 milyar TL anapara ödemesine karşılık 1 trilyon 563 milyar TL faiz ödemesi yapılacak. Yani faize ödenecek para anaparanın neredeyse iki katı.

2025 yılında borçlanmalar sürecek. Bütçe açığı kaynaklı 3trilyon 242 milyar liralık anapara ve faiz ödemesi planlanıyor. Bu tutar 2017’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden önce, 141 milyar liraydı. Yeni sistemin bir sonucu olarak 23 kat arttı.

AKP, ideolojik olarak faize karşı olduğunu söyleyerek oy topluyor. Dinin kutsal değerlerini sürekli diline dolayıp faiz-nas diyenlerin ülkeyi getirdiği nokta ise budur. Faizsiz finans sistemi diye büyütmeye çalıştıkları sistem bile piyasa faizi ile aynı oranda faiz alıyor.

Kamu, ağırlıklı olarak dövizle ve değişken faizli enstrümanlarla borçlanıyor. Yani bütçede planlanan faiz ödemeleri daha da artabilir. Bu yapı sürekli yüksek faiz harcaması yaratıyor.

Faize, tefecilere çalışan bütçe ile enflasyon düşmez ve kalkınma sağlanamaz. İşçi, memur, emekli zor şartlar altında yaşarken, devletin parası faizcilere akıyor.

Türkiye’nin yüksek borçlardan ve faiz ödemelerinden kurtulmasının ilk yolu, AKP’den ve onun yiyici ortaklarından kurtulmak olacaktır. Daha sonra vergi reformu ve stratejik sektörel kalkınma planları ülke ekonomisini ayağa kaldırabiliriz.”

Paylaşın

Gıda Enflasyonu Yüzde 45,67

Gıda enflasyonu ekim ayında bir önceki aya göre yüzde 2,06, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 45,67 oranında arttı. Gıda enflasyonu, yılbaşından bu yana ise yüzde 32,14 yükseldi.

Haber Merkezi / Taze meyve ve sebze kategorisinde limon, kıvırcık ve patateste fiyatlar azalırken, çarliston biber, sivri biber ve kabak fiyatlarında yükseldi.

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), Gıda Fiyat Endeksi (TEGE) Ekim 2024 verilerini açıkladı.

Buna göre; Gıda enflasyonu ekim ayında bir önceki aya göre yüzde 2,06, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 45,67 oranında arttı. Gıda enflasyonu, yılbaşından bu yana ise yüzde 32,14 yükseldi.

Taze meyve ve sebze kategorisinde limon, kıvırcık ve patateste fiyatlar azalırken, çarliston biber, sivri biber ve kabak fiyatlarında yükseldi.

Taze meyve ve sebze kategorisi dışındaki ürünlerde ise en fazla fiyat artışı kakaolu toz içecekler, gofret ve reçelde gözlemlenirken baklava, yer fıstığı ve bebek sütünde de fiyat düşüşleri tespit edildi.

Diğer kuruluşlar tarafından hesaplanan gıda enflasyonu Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) mutfak enflasyonu ile yüzde 2,62, İstanbul Ticaret Odası (İTO) Geçinme Endeksi (ÜGE) ile ise yüzde 3,4’tür.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise henüz enflasyon verilerini açıklamadı.

Ekim itibarıyla yıllık gıda enflasyonu TEGE ile yüzde 45,67 hesaplanırken Türk-İş mutfak enflasyonu ile yüzde 48,70, İTO-ÜGE ile yüzde 54,92 ölçüldü.

Yılbaşından itibaren birikimli gıda enflasyonu da TEGE ile yüzde 32,14, Türk-İş mutfak enflasyonu ile yüzde 41, İTO-ÜGE ile yüzde 40,84 hesaplandı.

Paylaşın