Temel İhtiyaçlarını Karşılayamayanların Oranı Yüzde 80’i Aştı

NG Araştırma, 11-21 Şubat tarihlerinde ‘Türkiye’de geçim şartları’ eksenli kamuoyu araştırması gerçekleştirdi. Son dönemde ardı ardına gelen zamlar, emeklilere ve asgari ücretli vatandaşlara yapılan maaş artışları ile ekonomik koşulların, insanlarda alım gücünü nasıl etkilediği konu alınan araştırma, Türkiye genelinde 15 yaş üzeri bin 855 kişinin katılımıyla yapıldı.

Araştırma bulgularına göre; katılımcıların yüzde 84’ü emekli maaşlarına yapılan yüzde 23, 65’lik zammı yetersiz buluyor. NG Araştırma ‘Zam beklentileri karşılayabildi mi?’ sorusunun sadece emeklilere sorulduğuna dikkat çekerek, bu soruya verilen cevaplardan ortaya çıkan sonucu şu şekilde açıkladı:

“Ek geliri olmayan emeklilerin yüzde 85’i geçinemiyor”

“Her iki emekliden birinin emekli maaşı dışında başka bir geliri bulunuyor. Ek gelire de gerçekten ihtiyaçları olduğunu belirttiler. Çünkü ek geliri olan her 10 emekliden 9’u sadece emekli maaşıyla geçinemeyeceğini söylüyor. Emekli maaşı dışında ek geliri olmayanların ise yüzde 85’i geçinemediğini belirtti.”

Araştırmada katılımcılara, asgari ücrete yapılan yüzde 50 oranındaki zam da soru olarak yöneltildi. Katılımcıların yüzde 45’i yapılan zammı ‘beklentiden uzak’ olarak değerlendirirken, yüzde 33’ü ‘beklediği oranda’ olduğunu, yüzde 22’si ise ‘beklentiden yüksek’ zam yapıldığını ifade etti.

NG Araştırma, bu soruya verilen yanıtın ardından katılımcılara, ‘Kirada yaşayan bir ailenin tek geçim kaynağı olan asgari ücretle kaç kişinin borçlanmadan temel ihtiyaçları karşılayıp karşılayamadığı’ sordu. Katılımcıların yüzde 23’üne göre asgari ücretle bir kişi dahi temel ihtiyaçlarını karşılayamaz. Bu soruya verilen yanıtta, katılımcıların yüzde 27’si asgari ücretle bir kişi geçinebilir derken, yüzde 23’ü iki kişi geçinebilir cevabını verdi.

“Asgari maaşla 2 kişi temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor”

Asgari ücretle 4 kişilik bir ailenin geçinebileceğini düşünenlerin oranı yüzde 5’te kalırken, 5 veya daha fazla kişinin asgari ücretle geçinebileceğini söyleyenlerin oranı ise yüzde 9 olarak ortaya çıktı. Araştırma bulgularına bakıldığında her iki kişiden birine göre asgari maaşla 2 kişi temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor.

Faturalar ve gıdaya gelen zamlar

Araştırmada, son dönemde yapılan zamlarla birlikte yaşam koşullarının nasıl etkilediği de katılımcılara soruldu.

Katılımcıların genelinde, fiyat artışlarının geçim şartlarını ‘çok olumsuz’ etkilediği hâkim görüş olurken, en çok doğalgaz, elektrik, su (yüzde 95) ile gıda ve benzin fiyatlarındaki zamların (yüzde 95) vatandaşlara olumsuz yansıdığı ifade edildi.

Araştırmada ev kiralarındaki artışın da katılımcıların yüzde 93’ünü etkilediği kaydedildi. Fiyat artışlarından olumsuz etkilenmediği söyleyen kesimin oranı ise yüzde 5’lerde kaldı.

NG Araştırma, ‘oturdukları eve ödedikleri kira ile ilgili düşüncelerinin’ sorulduğu katılımcıların bu soruya verdikleri yanıtı ise şu şekilde özetledi:

“Kiracıların yüzde 65’i ev kirasının beklediğinden çok fazla olduğunu belirtirken, beklediğim gibi diyenlerin oranı ise yüzde 29. Kirada oturuyorum diyenlerin ödediği aylık kira tutarının ortalaması bin 503 TL. Bu tutar ortalama aylık gelirin yüzde 23’üne denk geliyor. Ev sahibi olanlara, ‘evini kiraya versen beklentin ne olurdu?’ diye sorduğumuzda ise gelen yanıtların ortalaması bin 821 TL. Kiracıların ve ev sahiplerinin beklentilerinin birbirinden farklı olduğu görünüyor. Ortalama aylık gelir ve gider dağılımına baktığımızda, temel ihtiyaçlarımızın bir kısmının toplam gideri, toplam gelirimizin yüzde 71’ine denk geliyor.”

En çok harcama gıdaya

Araştırmaya göre ortalama aylık gelir ve gider dağılımına bakıldığında en çok harcama gıda alışverişi yönünde. Katılımcıların yüzde 28’i en çok harcamayı gıda alışverişinde yaptıklarını ifade ederken, kiraya yüzde 23, doğalgaza yüzde 10, elektriğe yüzde 7, suya yüzde 3, diğer seçeneğe ise yüzde 29 ayrıldığını görünüyor.

Araştırmaya göre, artan hayat pahalılığı karşısında insanların aylık gelirleri giderlerini karşılamıyor. Buna göre katılımcıların yüzde 73’ü, aylık gelirlerinin temel ihtiyaçlarını karşılayamadığını söylerken, yüzde 22’si karşılayabildiğini kaydetti.

NG Araştırma, “Bu soruya gelen yanıtları bölge bazlı incelediğimizde Doğu, Güneydoğu ve Akdeniz bölgelerinde aylık geliri temel ihtiyaçlarını karşılayamayanların oranı yüzde 80’i aşıyor” ifadelerine yer verdi.

Birikim yapabilenlerin oranı yüzde 24

Tüm bu ekonomik koşullar içerisinde ‘birikim’ yapamadığını ifade eden kişilerin oranı yüzde 72 iken, ‘bazen’ birikim yapabildiğini söyleyenlerin oranı ise yüzde 24 olarak ortaya çıktı. Düzenli birikim yapanların oranı ise tüm katılımcılar içerinde yüzde 4.

Akaryakıt zamları

Yılbaşından bu yana gelen yüksek orandaki akaryakıt zamlarına göre araba kullanma sıklığına ilişkin veriler de araştırma bulgularında yer aldı. Arabası olan her 10 kişiden 8’i son zamlardan sonra araç kullanım sıklığını azalttığını ifade etti. NG Araştırma, arabası olmayan kişilere yönelttiği ‘Neden araba almıyorsunuz?’ sorusuna ise şu yanıtın verildiğini kaydetti:

“Gelen yanıtlar yine ekonomik sorunları işaret ediyor. Katılımcıların yüzde 42’si ekonomik durumunun kötü olmasını sebep olarak gösterirken, yüzde 40’ı ise araba fiyatlarının çok yüksek olmasından kaynaklandığını belirtti.”

Paylaşın

Türk-İş Açıkladı: Açlık Sınırı Asgari Ücretin 300 Lira Üzerinde

TÜRK-İŞ’in “Şubat Açlık ve Yoksulluk Sınırı” başlıklı araştırmasına göre, açlık sınırı 4 bin 552,56 TL’ye yükselirken, yoksulluk sınırı ise 15 bin 139,90 TL’ye yükseldi. Şubat 2021’de açlık sınırı 2.718 TL, yoksulluk sınırı ise 8.856 TL idi.

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (Türk-İş) 2022 Şubat ayına ilişkin açıkladığı açlık ve yoksulluk sınırı verileri açıklandı.

Açıklanan verilere göre 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) son ayda 4.250 TL’den 4.552 TL’ye yükseldi. Şubat 2021’de bu rakam 2.718 TL idi.

Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı (yoksulluk sınırı) son ayda 13.843 TL’den 15.139 TL’ye yükseldi. Şubat 2021’de bu rakam 8.856 TL idi.

Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ son ayda 5.587 TL’den 5.969 TL’ye yükseldi. Şubat 2021’de bu rakam 3.296 TL idi. Gıda enflasyonu Şubat’ta %7,12 arttı ve son bir yıldaki artış oranı %66,38’e çıktı.

Türk-İş, mutfak enflasyonundaki artışın aylık yüzde 7,12, son 12 ayda ise yüzde 66,38 olduğunu açıkladı. Gıda ürünlerinde KDV’nin yüzde 1’e düşürülmesinin etiketlere 14 Şubat’ta yansıdığının altı çizilen açıklamada, “Ancak öncesinde yükselmiş olan başta yumurta ve un gibi temel gıda ürünleri ile yükselişi durdurulamayan meyve-sebze fiyatları yüzünden vatandaşın reel geliri bu ayda da geriledi. Özellikle taze sebze-meyve, üretim ve tedarik maliyetlerinin yanında ürün azlığından dolayı cep yakmaya devam etti” denildi.

KDV indirimlerinin yansıdığı ve yansımadığı ürünler şöyle belirtildi:

  • Süt, peynir ve yoğurt fiyatlarında KDV indirimi ile fiyatlarda gerileme görüldü. Ayrıca market markalı ürünlerde ilave indirimler olduğu gözlemlendi. Artık raflarda yağlı olarak satılan sütlerdeki yağ oranları %3,3’lerden %2,5’lara kadar geriledi.
  • Dana kıyma, kuşbaşı ve kuzu kuşbaşında KDV indirimin etkisiyle fiyat düşüşleri yaşandı. Balık fiyatları sabit kaldı. Tavuktaki fiyat düşüşü ise %7’den az oldu.
  • Yumurtada %7’nin üzerinde hızlı bir yükseliş gözlemlendi. Bakliyat ürünlerinden yeşil mercimekte fiyat KDV indiriminden de yüksek oldu. Kırmızı mercimek düşerken nohut ve kuru fasulye fiyatlarında %7’nin altında fiyat artışı yaşandı.

  • Bazı bakliyat markaları maliyetleri düşürmek amacıyla ambalajlarını daha ince bir malzemeyle değiştirdi.
  • Ekmeğin fiyatında bu ay bir değişim gözlemlenmedi. Bu harcama grubunda yer alan gıda kalemlerinden bulgur ve pirinçte fiyat %7’den az arttı ancak un hızlı bir yükselişle %7’den fazla yükseldi. İrmik ve makarna fiyatında azalış tespit edildi.
  • Semt pazarlarında maydanoz 3 TL’ye kıvırcık 8 TL’ye, yeşil soğanın kilosu 12 TL’ye yükseldi. Fiyat artışında sera ürünleri liderliği paylaştı; salatalık ve domates 15 TL’ye çıktı. Patlıcan, kabak, biber 20 TL’den satıldı. Sadece havuç ve balkabağının fiyatı sabit kaldı, fiyatı düşen sebze olmadı. Ortalama sebze kg fiyatı 10,74 TL oldu. Portakal ve mandalina fiyatları sabit kalırken semt pazarlarında en çok tercih edilen diğer tüm meyvelerde fiyatlar yükseldi. Fiyatı düşen meyve olmadı. Ortalama meyve kg fiyatı 10,38 TL’ye çıktı. 22’si sebze ve 9’u meyve olmak üzere toplam 21 üründeki fiyat değişimi hesaplamada dikkate alındı. Ortalama meyve-sebze kg fiyatı 10,56 TL’ye kadar yükseldi.
  • Ayçiçek yağı ve tereyağının fiyatları düştü. Zeytinyağı ve margarinin fiyatı %7’den az düşüş gördü.
  • Siyah ve yeşil zeytin, reçel ve pekmez fiyatı KDV indiriminden daha çok arttı. Tuz, ıhlamur, çaydaki düşüş ise %7’den az oldu.

Resmi verilere göre gübre ve toprak geliştiricilerin fiyatlarındaki yükselişin yüzde 150’yi aştığının anımsatıldığı açıklamada, “Markette ve pazarda sepet tutarı arttıkça zorlanan tüketici, almaktan vazgeçip ürünlerin bazılarını bırakmaya başladı. Akaryakıt, doğalgaz, elektrik gibi enerji giderleri de hane halkı üzerinde büyük bir yük oluşturmaya devam etti” ifadeleri yer aldı.

Raporda Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgal harekatı başlatmasına ilişkin gelişmeler de değerlendirilirken “Rusya ve Ukrayna’dan ithal edilen buğday, arpa, soya, mısır, ayçiçeği gibi ürünlerin tedarikinin bu araştırının hazırlandığı günlerde başlayan askeri operasyon sebebiyle eğer önlem alınmazsa önümüzdeki aylarda ülkemizdeki un, ekmek, yumurta, et ve bitkisel yağların fiyatlarının yükselmesine neden olabileceği uzmanlar tarafından ifade edildi.” görüşü dile getirildi.

Paylaşın

Küresel Gıda Fiyatlarındaki Artışın Ana Nedeni: İklim Krizi

Yüksek enflasyon ve özellikle gıda fiyatlarındaki artış, Türkiye’de tüm kesimleri etkileyen bir konu. Öte yandan 2021 yılı, tüm dünyada gıdadan başlayarak tüm fiyat endekslerinde bir artışı ve dünya genelinde yayılan bir enflasyon dalgasını da tetikledi. 

Türkiye’de enflasyon oranı kur oynaklığı nedeniyle çok yüksek düzeyde gerçekleşmiş olsa da, tüm ülkeler uzun zamandır görülmemiş enflasyon rakamlarıyla karşı karşıya ve küresel gıda fiyatlarındaki artış, bunun başlıca nedenleri arasında gösteriliyor.

Bianet’te yer alan habere göre; Konuya ilişkin açıklama yapan Çevre Koruma ve Ambalaj Atıkları Değerlendirme Vakfı (ÇEVKO) Genel Sekreteri Mete İmer, dünya genelinde artış gösteren gıda fiyatlarının arkasında gizlenen daha büyük bir tehdide dikkat çekiyor.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Gıda Fiyat Endeksi’nin 2021 yılının tamamında, bütün dünyada bir önceki yıla göre yüzde 28,1 artış kaydettiğini ve ortalama 125,7 puanla son 10 yılın en yüksek seviyesine eriştiğini belirten Mete İmer, “FAO yetkililerine göre normalde yüksek fiyatların üretimi arttırması beklenirken, girdi maliyetlerinin yüksekliği, devam etmekte olan küresel virüs salgını ve giderek belirsizleşen iklim koşulları 2022 yılı için de iyimserliğe yer bırakmamaktadır” diyor.

İklim krizi en büyük kronik tehdit

Dünyanın karşı karşıya olduğu asıl büyük tehdit olan iklim krizinin, tarımsal verimlilik üzerindeki güçlü etkisi nedeniyle gıda fiyatlarındaki küresel artışın temel nedenleri arasında olduğunu ifade eden Mete İmer’in açıklamaları şöyle:

“Gıda fiyatlarındaki artış, tüm ülkeleri farklı derecede etkiliyor ve tüm ülkelerin kendi ekonomilerinde farklı dinamik söz konusu. Önce küresel sağlık krizi ve pandemi, sonrasında da gıda krizi ve gıda fiyatlarındaki artış gibi ani ortaya çıkan risklerin yanı sıra, dünya ve insan açısından kronik risk oluşturan başka önemli riskleri de göz ardı etmememiz gerekiyor. Bu risklerden en önemlisi iklim krizidir.

“İklim krizi, gelecekte bizi bekleyen bir risk değil, hali hazırda içerisinde yaşadığımız ve dünya üzerindeki hayatı etkilen bir süreç. Kronik bir tehdit olan iklim krizi ile savaşımda bireylere, kamu otoritelerine, sanayi ve sivil toplum kuruluşlarına önemli görevler düşüyor.”

BM verileri krizi doğruluyor

Birleşmiş Milletler verilerinin de iklim krizinin gıda sisteminde neden olduğu sorunları açıkça ortaya koyduğunu söyleyen İmer, sözlerine şöyle devam ediyor:

“İklim değişikliği, açlığın önemli bir nedenidir. Kara, toprak, su ve enerjinin gıda için sürdürülemez şekilde kullanımı sıcaklıkların yükselmesine yol açan sera gazı salımlarını arttırmakta; yüksek sıcaklıklar gıda üretmek için gerekli kaynakları olumsuz etkilemektedir.  2020 yılında 811 milyona yakın insan açlıkla karşılaşmış olup bu rakam 2019 yılından 161 milyon kişi daha fazladır.”

İklim, gıdayı nasıl etkiliyor?

Mete İmer, iklim değişikliğinin gıda sistemi üzerindeki etkileri üzerine de şunları söylüyor:

“Yüksek sıcaklıklarda rekolte ve verim düşmekte; atık artmaktadır. Okyanuslar iklim sisteminde oluşan aşırı ısının yüzde doksanını emmişler, bu nedenle daha asidik hale gelmişlerdir. Aşırı avlanma ve okyanusların daha asidik hale gelmesi 3,2 milyar insanı besleyen deniz kaynaklarını tehdit etmektedir.

“Kutup bölgelerinde kar örtüsünde, göl ve ırmaklardaki buzlarda ve donmuş topraklarda meydana gelen değişiklikler otlatma, avlanma, balıkçılık ve toplama faaliyetleri ile elde edilen gıdaları verimsizleştirmiş, kutuplarda oturanların geçim kaynaklarına ve kültürel kimliklerine zarar vermiştir.

Çözüm var mı?

“Pek çok ülkede pilot ölçekte geliştirilen iklime duyarlı akıllı tarım inisiyatifleri verimliliği yükseltmiş, salımları azaltmış, su verimliliğini ve toprak kalitesini iyileştirmiş, gelirleri ve iklime dayanıklılığı arttırmıştır.  Sağlıklı ve sürdürülebilir beslenme, gıda sistemlerinden kaynaklanan salımların azaltılması, düşük enerji kullanımı ve kara hayvanlarından elde edilen gıdaların azaltılması da dahil olmak üzere önemli fırsatlar sunmaktadır.

“Ülkemiz için de iklim krizinin gıda sistemi üzerindeki etkilerinin belirlenmesi, çözüm yöntemlerinin geliştirilmesi ve uygulamaya konulması kritik önemdedir.  Ne yazık ki, bu günkü koşullarda, dünyada ve ülkemizde gıda fiyatlarının kısa sürede düşmesi pek olası gözükmüyor.”

Çevre sürdürülebilirliği nasıl mümkün?

Çevre sürdürülebilirliği için ÇEVKO Vakfı şu maddeleri sıralıyor:

  • Sorumlu kaynak kullanımı
  • Çevre dostu üretim süreçleri ve ambalajlar
  • Daha verimli atık yönetimi ve döngüsel ekonomiye geçiş

İklim krizinin gıda sistemi üzerinde yarattığı sorunları çözmek ya da başka bir deyişle gıda sistemlerinin iklim değişikliğine uyum sağlaması için dünya genelinde geliştirilen bazı öneriler ise şöyle sıralanıyor:

  • Erozyon kontrolü
  • Meraların yönetimi
  • Kuraklık ve sıcağa dayanıklı genetik iyileştirmeler
  • Heterojen beslenme biçimi
  • Azaltılmış gıda kaybı ve atığı

Gıda üretim faaliyetleri ve çevre

Gıdayı üretmek, ambalajlamak ve dağıtmak için kullanılan sistemler sera gazı salımlarının üçte birini oluşturuyor ve biyoçeşitlilik kaybının yüzde 80’ine neden oluyor. Eğer müdahale edilmezse, gıda sistemlerinden kaynaklanan salımların 2050’ye kadar yüzde 40 artması bekleniyor.

Gıda sistemi günümüzde dünyanın toplam enerji tüketiminin yüzde 30’nu oluşturuyor ve bu enerjinin büyük bölümü salımlara neden olan fosil yakıtlardan üretiliyor.

Gıdanın yüzde 17’si atık oluyor ve dünyadaki sera gazı salımlarının yüzde 10’u tüketilmemiş gıdadan kaynaklanıyor.

2021’de bütün dünyada gıdadaki fiyat artışlarının ayrıntıları: 

  • FAO Tahıl Fiyat Endeksi 2012’den beri en yüksek düzeye ulaşarak 2020’ye göre yüzde 27,2’lik artış kaydetti; tahıl grubu içinde mısırda yüzde 44,1, buğdayda yüzde 31,3 artış yaşanırken pirinçte yüzde 4’lük düşüş gerçekleşti.
  • FAO Bitkisel Yağ Fiyat Endeksi zamanların en yüksek artışıyla 2020’ye göre yüzde 65,8’e yükseldi.
  • FAO Şeker Fiyat Endeksi 2016’dan beri en yüksek değere ulaşarak 2020’ye göre yüzde 29,8 arttı.
  • FAO Et Fiyat Endeksi 2020’ye göre yüzde 12,7; FAO Süt Ürünleri Fiyat Endeksi ise yüzde 16,9 artış kaydetti.
Paylaşın

Türk Lirası, Dolar Karşısında Yüzde 1,27 Değer Kaybetti

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Luhansk ve Donetsk’in bağımsızlığını tanıma kararıyla tırmanan Ukrayna-Rusya krizi sonrası Türk lirası ABD doları karşısında yüzde 1,27 değer kaybetti.

Dün 13.67 seviyesinde kapanan dolar/TL kuru 22 Şubat sabahı 13.80 üzerini test ettikten sonra 13.75’e geriledi ancak öğleden sonra satışlar devam etti ve kur 13.85 üzerinde seyrediyor.

Küresel piyasalar

Krizin etkisiyle küresel piyasalarda risk iştahı düştü, borsalar inişe geçti, güvenli liman olarak görülen Japon Yeni ve İsviçre Frangı değer kazandı. Altının ons fiyatı 1.910 dolara dayanırken Haziran 2021’den bu yana en yüksek seviyesini gördü.

Asya borsalarında düşüşler yüzde 2’yi geçti, ABD vadelilerinde yüzde 1,5 civarında düşüş kaydedildi. Bitcoin ve Ethereum fiyatı yüzde 5 ile 7 arasında değer kaybetti. Petrol fiyatları ise arz endişeleri nedeniyle 98 dolarla son yedi yılın zirvesine çıktı.

Ekonomist İbrahim Aksoy gelişmeleri sosyal medya hesabından değerlendirdi. Aksoy petrol fiyatlarındaki yükselişin ve turizm gelirindeki zayıflamanın Türkiye’nin cari açık fazlası hedefini riske attığını belirtti. Aksoy Rus ve Ukraynalı turistlerin Türkiye’ye gelen toplam turistlerin yüzde 27’sini ve toplam turizm gelirinin de yüzde 14’üne tekabül ettiğine dikkat çekti.

Enerjide dışa bağımlı

Enerji kaynakları açısından fakir olan Türkiye  yıllık doğalgaz ihtiyacının yaklaşık yüzde 99,7’sini ve petrol ihtiyacının yüzde 95’ini ithal ediyor. Türkiye’nin enerjide en çok bağımlı olduğu ülkeler doğalgazda Rusya ve petrolde Irak olarak sıralanıyor. Petrol fiyatları ve kurlar artış gösterdiği zaman bu durum Türkiye’nin enerji faturasına ve dolayısıyla cari dengeye yansıyor.

Paylaşın

TÜSİAD’dan Enflasyonla Mücadele İçin 3 Ayaklı Program Önerisi

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Simone Kaslowski, yüksek enflasyona dikkat çekerek, çözüm önerilerinde bulundu. Enflasyonda çözüm için üç bacaklı bir programa ihtiyaç olduğunu söyleyen Kaslowski, söz konusu araçları ise para politikası, maliye politikası ve belli sektörlerde üretimi destekleyecek yapısal değişimler olarak ifade etti.

Dünya gazetesinden Hakan Güldağ’a konuşan Kaslowski, üç bacaklı programla ilgili çözüm önerilerinin ilk aracını, “Para politikasında aşırı genişlemeci uygulamalar yaptığınızda ülke para birimi şiddetli değer kaybediyor ve bu da enflasyonu sıçratıyor. Sonra da bununla mücadele etmek mecburiyetinde kalıyorsunuz. Bizim son beş ayımızın özeti budur. Hatta son 5-6 yıldır enflasyon problemimizin ardındaki temel etken budur” şeklinde tanımladı.

Kaslowski, ikinci araç olarak saydığı maliye politikasını ise, “Bu politika para politikası ile uyum içinde olmalı. Vergilerle çok oynuyoruz. Meseleye sondan yani fiyattan başlarsak önlemler geçici olur. Kaldı ki ilk aşamada vergi indirimi ile fiyatı etkileseniz dahi, bu genişlemeci maliye politikasıdır. Vergi düşürmek orta vadede yine talep ve enflasyon yaratır. Son dönemde gıdada KDV indiriminde ise, sınırlı da olsa fiyat düşüşü göreceğiz elbette ama konu sadece gıda değil. Sağlıktan eğitime, restorandan ulaştırmaya enflasyonu nasıl çözeceğiz? Türkiye’de derinleşen bir enflasyon problemi mevcut” şeklinde özetledi.

Kaslowski, üçüncü önlemi ise şöyle anlattı:

“Buna mikro adımlar diyebiliriz. Örneğin gıdada, tarımda arzı, üretimi desteklemek için hangi yapısal adımı atabildik… Depolamayı mı ulaştırma transferi mi çözebildik. Zayiat oranları ortada. Hal yasası çıktı mı? Baştan sona topraktan markete pazara gelene kadar bu zincirin tüm aşamalarını düzeltmemiz gerekiyor. Pek çok sektörde aynı durum var; enerji gibi.”

‘Sürdürülebilir enflasyonla mücadele planı’

Enflasyonla zaman zaman tek bacaklı çözümlerle mücadele edildiğini anımsatan Kaslowski, “Ama enflasyonu düşüremedik. Üçünü aynı anda yapmak lazım. Doğru bir program ortaya konursa, enflasyon da düşer, ülke risk primi de yani CDS’ler de düşer. İş dünyası bu programa inanırsa, dünyada o algıyı değiştirmek için varını yoğunu ortaya koyar, anlatır. Gerçekten sürdürülebilir bir enflasyonla mücadele planı uygularsak da gün sonunda risk primi düşer” dedi.

‘Önemli olan koşulları o noktaya getirmemek’

Enflasyonla mücadelede sondan başa gitmeye çalışmanın yani fiyattan başlamanın hatalı olabileceğine değinen Kaslowski, şu değerlendirmeyi yaptı:

“O fiyatı yaratan sebeplere bakmalısınız. Maalesef böyle enflasyonist ortamlarda fiyat konusu da istismar edilebiliyor. Önemli olan koşulları o noktaya getirmemek. Konu buradan başlıyor. Hepimizde fiyat algısı kayboldu. Enflasyon yüzde 10’larda iken gündemde böyle bir sorunumuz var mıydı? Yoktu. Demek ki sorun temelde kontrolden çıkan enflasyondan kaynaklanıyor.”

Kaslowski, enflasyonla mücadelede en önemli konunun enflasyonun yapısını anlamak olduğunu da kaydederek, şunları söyledi: “Zannediyoruz ki tek sebep kur. Bu tam böyle değil. Kur etkili ama Türkiye’de sadece maliyet enflasyonu yok. Aşırı talebin yarattığı bir enflasyon da var. Örneğin aynı hataya Fed de düştü, ‘’Geçici, arz yanlı’ dedi, fakat ardından gördü ki talep yanlı bir enflasyon da mevcut. Sandıkları kadar geçici de değil. Para politikasındaki gidişatı hızla değiştirdi. Biz ise Türkiye’de enflasyonun tek kaynağının maliyet tarafı olduğunu varsayıyoruz. Oysa aşırı talep de çok etkili. Para politikasını da bu kapsamda kullanmadığımız için enflasyon da yıllardır yükseliyor.

“Enerjiye tüm kesimlerin erişimi önemli”

Enerjide sağlıklı bir değerlendirme için konuya arz güvenliği, maliyet ve iklim değişikliği eksenlerinden bakmalıyız. Enerjiye kesintisiz erişimin ekonomimiz üzerinde kritik etkisini geçtiğimiz haftalarda maalesef yüksek bedellerle tecrübe ettik. Yenilenebilir enerji potansiyelimizi azami şekilde devreye almalıyız. Enerji tüketim verimliliğini teşvik etmeli; enerji arz güvenliğine ve kalitesine yönelik altyapıyı güçlendirmeli; kaynak ve rezerv planlamasını etkili bir şekilde yapmalıyız. Ve tabii ki en merkezi önemdeki serbest piyasa uygulamalarından uzaklaşmamalıyız. Enerji fiyatlarının sübvansiyonu kamu maliyesi açısından sürdürülebilir gözükmüyor. Bu durum katma değerli gelişime yönelik yatırımları da öteliyor. Enerjiye tüm kesimlerin erişimi önemli. İhtiyaç sahibi vatandaşlarımıza doğrudan destek doğru yönde atılmış bir adım.

Destekler ihtiyaç sahibi kesimlere ve stratejik önceliği olan sektörlere uygun mekanizmalarla doğrudan verilmeli. Bunlar dışındaki uygulamalar serbest piyasa ve iklim değişikliği ile mücadele ilkeleri üzerinden yürütülmeli. Böylece enerjide arz güvenliğini sağlayacak yatırım iştahını koruyabiliriz. Arz çeşitliliğine, yenilenebilir enerji dönüşümüne ve enerjinin kalitesine odaklanarak hem sanayicimiz hem tüketicimiz açısından uzun vadeli öngörülebilir ve sürdürülebilir enerji yönetimi tesis edebiliriz.”

Paylaşın

“Türkiye’nin Gerçek Enflasyonu Yüzde 108.75”

Ekonomi profesörü Steve Hanke, Türkiye’deki yıllık enflasyonu yüzde 108.75 olarak hesapladığını açıkladı. Hanke, TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarının gerçeği yansıtmadığını savundu.

Haber Merkezi / Dünyaca ünlü 79 yaşındaki ekonomist Hanke, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımında, “Bugün Türkiye’nin enflasyonunu doğru şekilde yüzde 108,75 olarak hesapladım. Öte yandan TÜİK, Türkiye’nin Ocak 2022 resmi enflasyon rakamını yüzde 48,69 olarak açıklamıştı. TÜİK’in rakamları, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve çevresindeki emir kullarının her günkü sahtekarlıklarından biri. Tamamıyla kurgu” ifadelerine yer verdi.

Steve Hanke kimdir?

Steve Hanke, 1942’de Georgia, Macon’da doğdu ve Atlantik Lisesi’ne gittiği Atlantic, Iowa’da büyüdü . Daha sonra Phi Delta Theta kardeşliğinin bir üyesi olduğu Colorado Boulder Üniversitesi’ne katıldı. Hanke, işletme alanında lisans derecesi (1964) ve doktora derecesi aldı. Colorado Üniversitesi’nden ekonomi (1969).

Hanke’nin ilk akademik ataması 1966’da Colorado Maden Okulu’nda, o 24 yaşındayken oldu. Bu süre zarfında Hanke, maden ve petrol ekonomisi üzerine dersler geliştirdi ve öğretti, [29] doktorasını tamamlarken. sayaç kurulumunun belediye su talebi üzerindeki etkisi üzerine tez.

Hanke daha sonra Johns Hopkins Üniversitesi’nin fakültesine katıldı ve burada başlangıçta su kaynakları ekonomisinde uzmanlaştı. Johns Hopkins’te altı yıl geçirdikten sonra, Berkeley’deki California Üniversitesi’nde bir yıllık misafir profesörlük de dahil olmak üzere, Hanke tam profesör rütbesine ulaştı,  okul tarihinde bu rütbeye en hızlı terfilerden biri. Şu anda, Hanke, Hopkins öğrencilerinin Wall Street’te iş bulmaları için bir geçit olarak kabul edilen uygulamalı ekonomi ve finans dersleri vermektedir.

1995 yılında, Hanke ve Johns Hopkins Üniversitesi tarih profesörü Louis Galambos, Johns Hopkins Uygulamalı Ekonomi, Küresel Sağlık ve İşletme Teşebbüsü Araştırmaları Enstitüsü’nü kurdu. Hanke ayrıca Cato Enstitüsü’ndeki Sorunlu Para Birimleri Projesi’nin  üyesi ve yöneticisidir.

Paylaşın

Tüketici Güveni Şubat Ayında Geriledi

TÜİK’in açıkladığı mevsim etkilerinden arındırılmış tüketici güven endeksi, Şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 2,8 oranında azaldı; Ocak ayında 73,2 olan endeks, Şubat ayında 71,2 oldu.

Haber Merkezi / Bu dönemde hanenin maddi durumunu gösteren alt endeks Ocak’taki 56,1 değerinden 55,2 değerine geriledi.

Gelecek 12 aylık dönemde hanenin maddi durum beklentisi alt endeksi ise Şubat’ta bir önceki aya göre yüzde 4,2 gerileme ile 68,3 değerini aldı. Gelecek 12 aylık dönemde genel ekonomik durum beklentisi ise 71,7 seviyesine geriledi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2022 Şubat Tüketici Güven Endeksi verilerini açıkladı.

Açıklanan verilere göre, mevsim etkilerinden arındırılmış tüketici güven endeksi, şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 2,8 oranında azaldı; ocak ayında 73,2 olan endeks, şubat ayında 71,2 oldu.

2021 Aralık’ta 68,9’e düşerek tarihinin en düşük seviyesine gerileyen tüketici güven endeksi, 2022 Ocak’ta aylık yüzde 6,2 artışla 73,2’ye yükselmişti. Dipten dönen endeks, yeniden düşüş gösterdi.

Endeksin 100’den küçük olması tüketici güveninde kötümser durumu gösteriyor.

Şubat ayında mevcut dönemde hanenin maddi durum beklentisi aylık bazda yüzde 1,6 azalarak 55,2’ye geriledi.

Gelecek 12 aylık dönemde hanenin maddi durum beklentisi ise şubatta aylık bazda yüzde 4,2 azalarak 68,3 değerini aldı.

Paylaşın

Tarım Üretici Fiyatları Rekor Tazeledi

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ocak ayına ilişkin Tarım ÜFE verilerini açıkladı. Buna göre, söz konusu endekste ocakta bir önceki aya göre yüzde 14,83, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 52 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 26,55 artış gerçekleşti.

Sektörlerde bir önceki aya göre değişime bakıldığında, balık ve diğer balıkçılık ürünlerinde yüzde 8,19, tarım ve avcılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 14,96, ormancılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 16,20 artış kaydedildi.

Ana gruplarda aylık bazda değişim ise canlı hayvanlar ve hayvansal ürünlerde yüzde 13,42, tek yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 15,34, çok yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 16,64 artış olarak kayıtlara geçti.

Sebzede yüksek artış

Aylık Tarım-ÜFE’ye göre 6 alt grup daha düşük, 5 alt grup daha yüksek değişim gösterdi. Bir önceki aya göre artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla yüzde 1,68 ile tahıllar (pirinç hariç), baklagiller ve yağlı tohumlar, yüzde 3,74 ile çeltik olarak belirlendi.

Aylık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise sırasıyla yüzde 37,47 ile sebze ve kavun-karpuz, kök ve yumrular, yüzde 17,69 ile lifli bitkiler oldu. Bir önceki aya göre azalış gösteren alt grup ise yüzde 0,52 ile diğer ağaç ve çalı meyveleri ile sert kabuklu meyveler, yüzde 0,32 ile yağlı meyveler olarak kaydedildi.

Yıllık oranlar

Yıllık Tarım-ÜFE’ye göre 7 alt grup daha düşük, 4 alt grup daha yüksek değişim gösterdi. Yıllık artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla yüzde 14,81 ile turunçgiller ve yüzde 22,88 ile çeltik oldu. Buna karşın, yıllık artışın yüksek olduğu alt gruplar sırasıyla yüzde 147,56 ile lifli bitkiler, yüzde 69,2 ile tahıllar (pirinç hariç), baklagiller ve yağlı tohumlar, yüzde 64,34 ile sebze ve kavun-karpuz, kök ve yumrular olarak tespit edildi.

Endekste kapsanan 86 maddeden 13’ünün ortalama fiyatında azalış olurken 5’inin ortalama fiyatında değişim olmadı, 68’inin ortalama fiyatında ise artış gerçekleşti.

CHP’li Sarıbal’dan açıklama

CHP Bursa Milletvekili ve Parti Meclisi Üyesi Orhan Sarıbal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında Tarım- ÜFE’deki yükselişin tüketiciye gıda enflasyonu olarak döneceğini söyledi.

Tarım-ÜFE’deki artışa rağmen çiftçinin para kazanamadığını ve borç yükü altında ezildiğini kaydeden Sarıbal, “Girdi maliyetlerindeki aşırı artış nedeniyle çiftçi ürettiğinden para kazanamıyor. Tüketici de pahalıya gıda almak zorunda kalıyor. Uygulanan yanlış politikalar nedeniyle hem çiftçi hem tüketici mağdur oluyor” dedi.

Artışlar ne ifade ediyor?

Tarım-ÜFE’nin 2020 yılı Nisan ayından beri Tarım-ÜFE 21 aydır bir yükseliş trendinde olduğunu belirten Sarıbal’ın açıklamaları şöyle:

“TÜİK’e göre Tarım-ÜFE yıllık yüzde 52, aylık yüzde 14,83 arttı. Açıklanan Tarım-ÜFE aylık ve yıllık bazda son 10 yılın en yüksek rakamı oldu. Ki TÜİK’in rakamlarının ne kadar doğru olduğu da şüpheli. Bunun böyle geleceği dünden belli idi. 2021 Aralık rakamları da yüksekti.

“Peki, tüm bu artışlar bize neyi ifade ediyor? Çiftçinin ürün bedelindeki artış gıda fiyatlarına da yansıyacağı açıktır. Bugün bu açıklanan Tarım ÜFE’deki rekor artışa rağmen, çiftçi para kazanamamaktadır. Çünkü artan gübre, yem, mazot, elektrik, zirai ilaç, işçilik, kredi faizleri çiftçinin belini bükerken tüketiciye de pahalı gıdaya mal olmaktadır. Düşünün ki öyle bozuk bir sistem var ki.

“Çiftçi para kazanamıyor, tüketici ucuza alamıyor. Alamayacakta. Son yüzde 7’lik KDV indirimine rağmen gıda fiyatları yükselmeye devam edecek. En son açıklanan enflasyon rakamları içerisinde gıda enflasyonu yüzde 55 açıklanmıştı. Bu enflasyon rakamı ile Avrupa ve OECD ülkeler içerisinde birinci, dünyada onuncu olduk.”

Maliyetler yüksek

Bunun yanı sıra Tarımsal Girdi Fiyat Endeksinin (Tarım-GFE) de önemine dikkat çeken Sarıbal, “Bu veri de sürekli yükseliyor ve yükselmeye devam edecek. Çünkü son bir yılda girdi fiyatları içerisinde; gübre yüzde 300-500, yem yüzde 100, mazot yüzde 115, tarımsal elektrik yüzde 121, tohum yüzde 50 -300 oranında, ilaç yüzde 100 ile yüzde 300 oranında yükseldi. Diğer girdileri eklediğimizde çiftçinin bu maliyetlerle ucuza üretmesi imkansız” dedi.

Çiftçinin ucuza üretemediği için gıda fiyatlarının ucuzlamasının mümkün olmadığını belirten Sarıbal, tarımsal girdi maliyetlerini düşürerek üretime destek olunması gerektiğini vurguladı. Sarıbal, “Çiftçinin kullandığı tüm girdiler üzerindeki vergi yükü kaldırılmalı. Hibe destekleri verilmeli” diye konuştu.

Paylaşın

TÜİK Açıkladı: İşsizlik Dördüncü Çeyrekte Yüzde 11,2 Oldu

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) geçen yılın son çeyreğine dair işgücü verilerini açıkladı. Açıklanan verilere göre, mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı yüzde 11,2 oldu.

Ekim-Aralık ayları arasındaki dördüncü çeyrek TÜİK verilerine göre mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik bir önceki çeyreğe göre 78 bin kişi azalarak 3 milyon 780 bin kişi oldu.

Mevsim etkisinden arındırılmış istihdam edilenlerin sayısı ise bir önceki çeyreğe göre 740 bin kişi artarak 29 milyon 927 bin kişiye yükseldi.

Mevsim etkisinden arındırılmış istihdam oranı yüzde 1,3 artış ile yüzde 46,7 oldu. Genç nüfusta mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı yüzde 1,4 azalışla yüzde 21,4’e düştü.

15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta mevsim etkisinden arındırılmış işgücüne katılma oranı ise bir önceki çeyreğe göre yüzde 1,3 artışla yüzde 33,7 seviyesine ulaştı.

Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış istihdamın yüzde 55,5’i hizmet, yüzde 16,9’u tarım, yüzde 21,6’sı sanayi, yüzde 6,1’i inşaat sektöründe sağlandı.

Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış istihdam edilen kişilerin haftalık ortalama çalışma süresi 44,8 saat olarak kaydedildi. TÜİK, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış atıl işgücü oranını ise yüzde 22,5 olarak aktardı.

Uzun süreli işsiz sayısı 1 milyon

Uzun süreli işsiz olarak tanımlanan, bir yıl ve daha fazla süreli işsizlerin sayısı bu çeyrekte 1 milyon 49 bin kişi olarak açıklandı. İşsiz sayısının yüzde 28,5’inin uzun süreli işsizlerin oluşturduğu belirtildi.

TÜİK’in bu çeyreğin işgücü verilerini açıklamasının ardından, Genç İşsizler Platformu, “TÜİK’in açıkladığı dar tanımlı genç işsizlik % 21,0. İş bulma ümidini yitirenler ve önceki başvurularında yanıt bekleyip yeni iş başvuru yapmayanların dahil edildiği geniş tanımlı genç işsizlik ise % 31,1. Yani yaklaşık her 3 gençten 1’i resmen işsiz.” yorumunu paylaştı.

İktisatçı Dr. Murat Kubilay Twitter üzerinden buna cevaben, “İktisadi buhranın genç istihdamındaki asıl etkileri: uzayan işsizlik süresi, sigortasız ve güvencesiz çalışma koşulları, mesleki alanının dışında çalıştırılma, üniversiteli işsizliği, düşük ücretler ve tüm bunların ortak sonucu olarak ümitsizliğe düşüp yurt dışına gitme talebi” yazdı.

Paylaşın

Yükselen Maliyetler Turizm Sektörünü Zorluyor!

Enerji, gıda ve maaş gibi alanlardaki artan giderler sebebiyle turizm sektörü beklendiği kadar kâr elde edemeyebilir. Türkiye’nin turizm geliri 2019’da 34 milyar dolardı. Bu gelir koronavirüs pandemisinin de etkisiyle 2020’de 12 milyar dolara kadar düştü, 2021 yılında 24 milyar 482 milyon dolar olarak açıklandı.

Reuters’ın hazırladığı habere göre, Türkiye’de Mayıs ayında açılan deniz sezonu için Avrupalılar şimdiden rezervasyonlarını tamamlamaya başladı.

Reuters’a konuşan Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Başkan Yardımcısı Bülent Bülbüloğlu, özellikle İngiltere’den yüksek bir talep olduğunu, erken rezervasyonların başladığını ve neredeyse 2019’daki seviyelere ulaşıldığını söyledi. Diğer Avrupa ülkelerinden, Rusya ve Orta Asya’dan da talep beklendiğini ekledi.

Ukrayna krizinin turizmi etkileyebileceğini ekleyen Bülbüloğlu, Almanya, Belçika, Hollanda ve İskandinavya’dan daha çok turist beklendiğini belirtiyor.

Bülbüloğlu, TL’nin geçen yıl dolara karşı yüzde 44 değer kaybetmesinden ötürü, “Türkiye şimdi yabancılar için bir cennet” tespitinde bulunuyor.

Türkiye’de daha ucuz konaklama

Turizm Yatırımcıları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Oya Narin de İspanya’da ortalama 200 euro olan gecelik beş yıldızlı otel konaklama fiyatının Türkiye’de 70 euro civarı olduğunu hatırlatıyor.

Narin, bu yıl hedeflenen 34-35 milyar dolarlık turizm gelirine ulaşılmasının ve 2019 seviyelerine dönülmesinin beklendiğini belirtiyor.

Ancak esas önemli olanın kazanılacak paradan daha çok elde edilecek kâr olduğunu ekliyor. Artan elektrik, gaz ve diğer giderlerin unutulmaması gerektiğini aktarıyor.

Otel fiyatları da maliyetler de artıyor

Antalya Belek’teki Innvista Otel’in Genel Müdürü Ülkay Atmaca ise fiyatları yüzde 42 artırmalarına rağmen halen yükselen maliyetlerle başa çıkamadıklarını vurguluyor.

Türkiye Otelciler Birliği Başkanı Müberra Eresin ise bir ayda maliyetlerin yüzde 60-65 artmasıyla sektörün büyük bir zorluk yaşadığını dile getiriyor.

Eresin, “Operatörler ile çoktan sözleşmeleri imzaladık ve fiyatlarımızı belirledik. Artan maliyetleri fiyatlarımıza yansıtmamız mümkün değil” diyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, geçen hafta Londra’da çeşitli bankaların ve yatırımcıların üst düzey yöneticileriyle gerçekleştirdiği toplantılarda, turizm sektöründen elde edilecek gelirin bu yıl pandemi öncesi seviyelere yükselerek 34,5 milyar dolara çıkacağı yönünde tahminlerinin olduğunu söylemişti.

Türkiye’nin turizm geliri 2019’da 34 milyar dolardı. Bu gelir koronavirüs pandemisinin de etkisiyle 2020’de 12 milyar dolara kadar düştü, 2021 yılında 24 milyar 482 milyon dolar olarak açıklandı.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın