‘Kur Korumalı Mevduat’ın Devlete 3 Aylık Maliyeti 14 Milyar TL

Kur korumalı mevduat (KKM) sisteminde 3 aylık hesapların vadesi önümüzdeki hafta doluyor. Bu 3 aylık süreçte dolar yüzde 26 değerlendi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre mart ayı itibariyle kur korumalı mevduat hesaplarındaki toplam tutar ise 561 milyar 869 milyon TL.

Bu tutarının 70 milyar TL’lik bölümü 23-30 Aralık 2021 dönemde büyük çoğunluğu TL hesaplardan geçişle KKM’ye bağlandı. Birinci grupta ortalama kur seviyesi 11.84 liradan 70 milyar TL’ye verilen döviz garantisinin devlete ilk maliyeti, -önümüzdeki hafta doların 14.72 lira (14-19 Mart ortalaması) olduğu varsayımıyla- 14 milyar lirayı buluyor.

Sözcü’den Mehtap Özcan Ertürk’ün haberine göre bankacılık uzmanı, ekonomist Erol Taşdelen, sürekli Türk Lirası’nda kalıp paralarını vadeli hesapta tutanların kur korumalı hesaplarda kârlı çıkacağını söyledi.

Taşdelen, “İlk açan grupta dolar 11.62 liraydı. Şu an görünen faiz gelirini düştüğümüzde +2 TL fazladan kazançları olacak. Bu normal faiz gelirinin iki katından fazla ek gelir demek” dedi.

Bu farkı Hazine’nin ödeyeceğine işaret eden Taşdelen, “Asıl sorun bu. Hangi kamu yararı var da kur farkı vatandaşın vergileri ile Hazine tarafından karşılanıyor. Bu durumda Hazine’nin sosyal transfer harcamaları ihtiyacı olana değil parası olana gidiyor. Devlet eli ile zenginden alıp fakire verilmesi gereken kaynak, parası olan zenginlere gidiyor” yorumunda bulundu.

Paylaşın

JP Morgan, Merkez Bankası’nın Bir Sonraki Hamlesini Açıkladı

ABD merkezli yatırım bankası JP Morgan, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Komitesi’nin dün yaptığı toplantıdan çıkan politika faizinin yüzde 14,00’da tutulması kararını değerlendirdi.

JP Morgan, TCMB’nin önümüzdeki aylarda da faiz değişikliği yapmasının beklenmediğini bildirdi. Ancak JP Morgan, temel göstergeler tersini söylese de TCMB’nin önümüzdeki aylarda faiz indirimine gitmesinin artırım yapmasından daha olası olduğunu da savundu.

Patronlar Dünyası’nın aktardığına göre; TCMB PPK açıklamasının geçtiğimiz ay yapılan açıklamadan farkının, bu sefer bölgesel çatışmanın çözüme kavuşmasının dezenflasyonun başlaması için bir ön şart olarak sunulması olduğuna dikkat çeken JP Morgan, bu ifadelerin önümüzdeki aylarda yüksek enflasyonun bahanesi olarak kullanılabileceğine işaret ettiğini belirtti.

JP Morgan, PPK açıklamasında daha sıkı politikalara ihtiyaç olduğuna atıfta bulunulmamasının sürpriz olmadığını da vurguladı. JP Morgan, Türkiye’de enflasyonun yılın son ayına kadar yüzde 60 civarında veya üzerinde olmaya devam etmesini beklediklerini de belirtti.

Yarkın Cebeci imzası ile yayınlanan raporda, “TCMB’nin yıl sonuna kadar faizi sabit tutmasını bekliyoruz. Ancak hala daha düşük faiz oranları için siyasi baskıda bir artış riski, özellikle büyümede keskin bir yavaşlama olur ise, var” ifadelerine de yer verildi.

Paylaşın

Hazine, Uluslararası Piyasalardan 2 Milyar Dolar Borçlandı

Hazine ve Maliye Bakanlığının dolar cinsinden 2027 vadeli tahvilinde ihraç miktarı 2 milyar dolar oldu. Tahvile 150’nin üzerinde yatırımcı, ihraç tutarının 3 katından fazla talep gösterdi.

Bakanlığın internet sitesinde yer alan duyuruya göre, 2022 yılı dış finansman programı çerçevesinde dolar cinsinden 2027 vadeli bir tahvil ihracı için 17 Mart’ta Citi, Goldman Sachs ve J.P. Morgan’a yetki verildi.

Söz konusu ihraç aynı gün sonuçlanırken, ihraç miktarı 2 milyar dolar olarak gerçekleşti. İhraç tutarı 24 Mart’ta hesaplara girecek.

Uzmanlar Fed’in faiz kararı ve enerji fiyatlarındaki artış nedeniyle zaten zorlaşan borçlanma koşullarında kredi notu yatırım yapılamaz seviyeye çekilen Türkiye’nin bunun da üzerinde faiz ödemek zorunda kaldığını belirtti.

Bloomberg’e konuşan Aberdeen Asset Management’tan Edwin Gutierrez dalgalı piyasalarda istediğini alabilmek için bunu yapmak zorunda olduklarını vurguladı.

24 Eylül 2027 vadeli tahvilin kupon oranı yüzde 8,6, getiri oranı yüzde 8,625 olarak gerçekleşti.

Tahvilin yüzde 27’si Orta Doğu ülkelerindeki yatırımcılara satıldı

İhraca 150’nin üzerinde yatırımcı, ihraç tutarının 3 katından fazla talep gösterdi. Tahvilin yüzde 27’si Orta Doğu, yüzde 25’i Türkiye, yüzde 23’ü Birleşik Krallık, yüzde 18’i ABD, yüzde 6’sı diğer Avrupa ülkeleri ve yüzde 1’i diğer ülkelerdeki yatırımcılara satıldı.

Hazine geçtiğimiz ayda 3 milyar dolar değerinde sukuk ihracı gerçekleştirmiş ve bunun getiri oranları da benzer tahvillerin üzerinde kalmıştı.

Bu tahvil ihracıyla birlikte 2022 yılında uluslararası sermaye piyasalarından toplam 5 milyar dolar tutarında finansman sağlandı.

Paylaşın

Her On Kişiden Sekizi Kıt Kanaat Geçiniyor

Yeni yıl ile birlikte devreye giren enerji zamları, vatandaşın her alandaki tasarruf çabasını da boşa çıkarırken, 10 kişiden 8’i yoksulluğun pençesine düştü. İstanbul’da yaşayanların yüzde 83.9’u geçinemediğini veya kıt kanaat geçindiğini açıklarken, 2 kişiden 1’i ekonomisinin yakın dönemde daha da kötüleşeceğini düşündüğünü belirtti.

Sözcü’den Sayime Başçı’nın haberine göre; İstanbul’da yaşayanların yüzde 42’si kıt kanaat geçindiğini yüzde 19.4’ü geçinemediğini, yüzde 22.4’ü ise bazı ödemelerini yapamadığını ve borca girdiğini açıkladı. Gelirleri ile geçinebildiğini ve üstüne birikim yapabildiğini söyleyenlerin oranı ise yüzde 16.4’te kaldı. İstanbul Planlama Ajansı’nın hazırladığı İstanbul Barometresi’ne göre, halkın yüzde 47.9’u ise yakın dönemde Türkiye ekonomisinin kötüleşmesini bekliyor.

Katılımcıların yüzde 64.7’si fatura zamlarının, yüzde 7.6’sı Ukrayna-Rusya Savaşı’nın şubat ayında Türkiye’nin gündemi olduğunu belirtti. Katılımcıların yüzde 24.4’ü elektrik faturalarına gelen zamlar sebebiyle ütü, su ısıtıcısı, TV gibi elektrikli aletlerin kullanımını azalttığını belirtirken, yüzde 18.1’i ise aydınlatma kullanımını azalttığını ve TV ışığı ile aydınlatma yaptığını ifade etti.

Enflasyonla mücadele kapsamında gıda fiyatlarında uygulanan yüzde 8’lik Katma Değer Vergisi’nin (KDV) yüzde 1’e indirilmesini İstanbulluların yüzde 85.8’i enflasyonla mücadelede etkisiz kalacağını belirtti. Yine İstanbulluların yüzde 78.3’ü temel gıda fiyatlarında yapılan KDV indiriminin ürün fiyatlarına yansımadığını, indirimi yetersiz bulduğunu açıkladı.

‘Ekonomi kötüleşecek’

Her geçen ay yeni bir rekora imza atan enflasyonla birlikte toplumun gelecek kaygısı da yükseliyor. İstanbulluların yüzde 47.9’u yakın dönemde ekonominin kötüleşeceğini düşündüğünü belirtti. Ülke ekonomisine paralel olarak yüzde 42.9’luk kesim de kendi ekonomik durumlarının kötüleşeceğini düşünüyor. 5.000 TL ve altı gelire sahip katılımcıların yarısı kendi ekonomik durumlarının kötüleşeceğini düşündüğünü belirtti.

Araştırma kapsamında katılımcılara sorulan “Şubat ayında evde en çok ne konuşuldu” sorusuna verilen ana cevap ise yüzde 76.6 ile ekonomik sıkıntılar oldu. Ekonomik sıkıntılar içinde fatura zamları, akaryakıt zamları, gıda fiyatları ve kira ücretleri öne çıktı. İstanbul’da haneler içinde ailelerin ekonomik sıkıntılardan sonra gelen konusu ise Covid-19 oldu. Bu konuları ailevi olaylar, sağlık sorunları ve ulaşım problemleri takip etti. Şubat ayında İstanbul’da yaşayan 3 kişiden 1’i ise borç aldığını açıkladı.

Paylaşın

OECD’den Gelişmekte Olan Ülkeler İçin ‘Yoksulluk Ve Açlık’ Uyarısı

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Perşembe günü yayımladığı raporda, Ukrayna’nın işgalinden sonraki ilk yılda küresel ekonomik büyümenin ” yüzde 1’in üzerinde” azalabileceğini söyledi.

Örgüt, raporunda savaşın devam etmesi halinde, “Rusya’da derin bir durgunluğa sebep olacağını ve küresel tüketici fiyat enflasyonunu yaklaşık 2,5 puan artıracağını” söyledi.

OECD Genel Sekreteri Mathias Cormann düzenlediği basın toplantısında, “Çatışma büyük ekonomik aksaklıklara yol açıyor ve bunların gelecekte de devam etmesi muhtemel” dedi. OECD, şokun boyutunun “kısmen savaşın süresine bağlı olacağını” söyledi.

Örgüt, dünya çapında fiyat artış hızının zaten yükseldiği bir zamanda ekstra enflasyonist baskya karşı uyardı. ABD Merkez Bankası, enflasyona yanıt vermek için gösterge faiz oranında çeyrek puanlık bir artış açıklamıştı.

OECD, çoğu merkez bankasının çatışmanın neden olduğu belirsizlik karşısında kriz öncesi politikalarına devam etmesi gerektiğini söyledi.

Ayrıca, Rusya ve Ukrayna’dan gelen buğday arzının tamamen kesilmesi durumunda, özellikle gelişmekte olan ekonomilerde “yoksulluk ve açlıkta keskin bir artış” riskine karşı uyarıda bulundu.

OECD, küresel ekonomiye dair tahminlerini yayımlama planını “Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’yı işgal etmesinin yol açtığı yüksek belirsizlik nedeniyle” değiştirdi ve bunun yerine çatışmanın ekonomik sonuçlarının bir değerlendirmesini yayınladı.

Buna göre birlikte küresel ekonominin “yaklaşık yüzde ikisini” oluşturan, Rusya ve Ukrayna’nın hammadde, gıda ve enerji ihracatçıları olarak önemi, savaşın etkisiin sınırlarının ötesinde hissedileceği anlamına geliyor. OECD’ye göre, Euro bölgesindeki büyüme yaklaşık yüzde 1,4’lik azalma riskiyle karşı karşıya.

Açıklamada, “Rusya veya Ukrayna ile ortak sınırı olan” ülkeler, Ukrayna’dan gelen mülteci akışının yükünü aldıkları için özellikle etkilenecektir. Hükümetler, fiyat artışlarını çok fazla hızlandırmadan, ‘hedefli mali destek’ ile ekonominin kayıplarını azaltabilir.” dendi.

Paylaşın

TCMB’nin Toplam Rezervleri 1.39 Milyar Dolar Azaldı

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Haftalık Para ve Banka İstatistikleri yayımlandı. Açıklanan verilere göre, 11 Mart itibarıyla Merkez Bankası brüt döviz rezervleri, 2 milyar 844 milyon dolar azalışla 65 milyar 336 milyon dolara geriledi. Brüt döviz rezervleri, 4 Mart’ta 68 milyar 180 milyon dolar seviyesindeydi.

Söz konusu dönemde altın rezervleri, 1 milyar 447 milyon dolar artarak 42 milyar 81 milyon dolardan 43 milyar 528 milyon dolara çıktı. Böylece Merkez Bankası’nın toplam rezervleri, 11 Mart haftasında bir önceki haftaya kıyasla 1 milyar 397 milyon dolar azalarak 110 milyar 261 milyon dolardan 108 milyar 864 milyon dolara indi.

Brüt ve net döviz rezervi nedir?

Ekonomist Mahfi Eğilmez, brüt ve net döviz rezervi arasındaki farkı şu şekilde açıklıyor: Merkez Bankası, döviz rezervlerinin tamamının sahibi değil.

TCMB’nin rezervlerinin bir bölümü bankaların Merkez Bankası’nda tutmak zorunda olduğu zorunlu karşılıklardan oluşuyor. Bunları bir çeşit emanet döviz olarak görmek mümkün.

TCMB’nin son yıllarda rezerv opsiyon mekanizması aracılığıyla, TL mevduatlar karşılığında alması gereken zorunlu karşılıkları dövizle yatırma esnekliği tanımasıyla bu döviz rezervlerindeki emanet tutarda artış oldu.

Döviz rezervlerinin bir bölümünün emanet olması nedeniyle Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin toplamı brüt döviz rezervlerini gösteriyor. Merkez Bankası’nda emanet olarak duran miktarlar düşüldüğünde net döviz rezervine ulaşılıyor.

Net döviz rezervi nasıl hesaplanıyor?

Net döviz rezervi, TCMB verilerinde aktif kısımda yer alan dış varlıklardan, pasif kısımda bulunan toplam döviz yükümlülüklerini çıkardıktan sonra elde edilen rakamın o günün kuruna bölünmesiyle hesaplanıyor.

Formül şu şekilde: Net Rezerv = (Dış Varlıklar – toplam döviz yükümlülükleri) / Dolar-TL kuru

Swap hariç net rezerv ne demek?

Ekonomist Eğilmez’e göre net rezerv miktarı, swap işlemleriyle elde edilmiş (emanet) dövizleri de kapsadığı için bu rakam tam olarak net rezervi ifade etmiyor.

Bu yüzden net döviz rezervini emanet dövizleri çıkararak görebilmek için bu miktardan swap karşılığı elde edilmiş döviz tutarını düşmek gerekiyor. Swap hariç net rezerv ise şu şekilde hesaplanabiliyor:

Swap hariç net rezerv = Net rezerv – Swap işlemleri toplamı

Uluslararası rezerv nedir?

TCMB’nin (Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası) tanımına göre uluslararası rezervler; ülkelerin para otoriteleri tarafından kontrol edilen, kullanıma hazır, birbirlerine çevrilebilme özelliği bulunan ve uluslararası ödeme aracı olarak kabul edilen varlıklar.

Uluslararası rezerv olarak sayılan varlıklar şunlar:

  • Konvertibl (birbirlerine dönüştürülebilir) döviz varlıkları (euro, ABD doları, İngiliz sterlini vb.)
  • Uluslararası standartta altın
  • Özel Çekme Hakları
  • Uluslararası Para Fonu (IMF) Rezerv Pozisyonu

TCMB, rezervleri nasıl saklıyor?

Merkez Bankası, rezervlerin yönetiminde ülke menfaatine öncelik verdiğini aktarıyor. Bu amaçla, uluslararası rezervleri, anaparanın korunması ve gerekli likiditenin sağlanması için düşük riske sahip yatırım araçlarında değerlendiriyor.

Merkez Bankası, rezerv yönetimi sırasında karşılaşılabilecek risklerin belirlenmesi, değerlendirilmesi ve kabul edilebilir sınırlar içinde tutulabilmesi için risk yönetim stratejisi uyguluyor. Ayrıca elindeki rezervlerin seviyesini, düzenli aralıklarla internet sitesinde yayımlıyor.

Paylaşın

Merkez Bankası Enflasyonla Mücadelede Neden Ve Nerede Hata Yapar?

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu toplandı. Yüzde 55’e varan bir enflasyona karşılık TCMB yüzde 14’lük politika faizini sabit bıraktı. Piyasa beklentisi de faizin sabit tutulacağı yönündeydi. 

Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, Merkez Bankası’nın faiz kararı sonrası BBC Türkçe için değerlendirmelerde bulundu:

“Enflasyon konusunda o kadar hatalı adımlar atıldı ve enflasyon öylesine kontrolden çıktı ki bu noktada artık yakın geçmişteki gibi 5-10 puanlık bir faiz artışı gelse bile ne kadar etkili olacağı şüphe götürür. Öte yandan Fed’in dün başlattığı faiz artırım döngüsüne yüzde 60’lara yükselmesi beklenen bir enflasyonla ne kadar kayıtsız kalabiliriz o da tartışılır.

Enflasyonu düşürmenin bedeli

Enflasyonla etkin mücadele edebilmek için merkez bankasının politika faizini zamanında ve yeterli dozda yükseltebilmesi gerekir. Faiz artışı, ekonominin bilinçli olarak yavaşlatılması, insanların daha az harcama yapabilmeleri ve iş imkanlarının azalması anlamına gelir.

Kısa vadeli de olsa bu bedele katlanacak iradeye sahip olabilmek kolay değil. 1980’de ABD enflasyonunu yüzde 15’ten devralıp 3 sene içinde yüzde 3’e düşüren zamanın Fed Başkanı Volcker’ın aldığı kararların ağırlığı ile ofisinde dört dönerken yerdeki halıyı aşındırdığı söyleniyor.

Enflasyonla mücadelenin bedeli ağır olduğu gibi enflasyon arttıkça ve kemikleştikçe faizlerin gelmesi gereken seviye de yükseliyor. Doz arttıkça ekonominin resesyona girme tehlikesi artıyor.

Merkez Bankası enflasyonla mücadelede neden ve nerede hata yapar?

  • Ekonomiyi hatalı okuma: Siyasi bağımsızlığa sahip bir merkez bankasının enflasyona müdahalede geç kalmasının temel sebebi ekonominin içinde bulunduğu noktayı hatalı okumasıdır. Geriye dönüp baktığımızda bu tür hataları tespit edebilmek daha kolay olsa da içinde yaşarken ekonominin kokusunu doğru alabilmek sanıldığından çok daha zor.
  • Siyasi baskı: Merkez bankasının faiz artırımlarında geç kalmasının altında yatan bir diğer sebep hükümet kanalından gelen düşük faiz beklentileridir. Hükümet neden böyle bir baskı yapar? Çünkü enflasyonu düşürmek için gerekli olan faiz artışı “acı reçetedir”. Yüksek faiz, meyvelerini kısa vadede vermez. Enflasyon bugünden yarına düşmez. Kısa vadede talep yavaşlar, işsizlik artar. Bu durum hükümetin yeniden seçilme şansını azaltır.
  • İktisat prensiplerini hatalı yorumlama: Merkez bankasının enflasyonla mücadelede başarısız olmasının altında yatan bir diğer önemli sebep iktisadi prensiplerle desteklenmeyen adımların atılmasıdır.

Yukarıdaki üç sebep içinde en kolay düzeltilebilir olanı ekonomiyi hatalı okumanın getirdiği geç kalmadır. Çünkü hata fark edildiği anda merkez bankası doğru politikayı devreye sokar. Hatada ısrar etmez. Fed bugün bu örneğe yakın bir tutum sergiliyor.

Ülkemizde enflasyonun kontrolden çıkmasının altında ise yukarıdaki sebeplerin üçünün de payı var. Bu da maalesef enflasyonla mücadeleyi zorlaştırıyor.

Kamuoyunu enflasyonla mücadeleye hazırlamak gerekiyor

Enflasyonla mücadelede kamuoyunun merkez bankasının neden faiz artırdığını anlaması ve bu mücadelede merkez bankasının yanında olması çok önemli. Bu tür bir iş birliği başarıyı hızlandırıyor, ödenecek bedeli azaltıyor.

Şu sıralar ABD medyasında yoğun bir seferberlikle enflasyonun olumuz etkileri, toplumda yarattığı tahribat, faiz artırımlarının enflasyonu nasıl düşüreceği ve neden gerekli olduğu halka anlatılıyor. Toplum, içilmesi gerekilen acı reçetenin yan etkilerine hazırlanıyor.

İlaçtan korkmanın bedeli daha ağır

Yüksek faizin ekonomiyi daraltma tehlikesi halkı ve karar alıcıları yıldırabilir. Merkez Bankası’na ve hükümete faizlerin düşmesi yönünde baskı yapılabilir. Kamuoyunun bilinçlendirilmesi bu nedenle önemli.

Enflasyon hastalığında faiz ilacının denenmiş ve ispatlanmış bir ilaç olduğunu hatırlayıp ilacı yarım bırakmamak ve yola devam etmek gerekiyor.

Bugün Türkiye’de gelmiş olduğumuz nokta ilaçtan korkmanın bedelinin daha ağır olduğunu bizlere net bir şekilde gösteriyor. Biz o hatayı yaptık. Yüksek faizin kısa vadede yarattığı bedeli ödemek istemedik. Fakat bu durum daha fazla refah ve istihdam artışı olarak bize dönmedi.

Yüksek enflasyon alım gücünü törpüledi, gelir dağılımındaki adaletsizlik arttı. Ekonomik büyüme sürdürülebilir olmadığı için işsizlik kayda değer ve istikrarlı bir düşüş göstermedi. Tüm bunları hatırlayıp, hatalarımızdan bir ders çıkarıp tıpkı 2001 sonrası dönemde olduğu gibi tekrar acı ilacı içmeye hazırlanmamız gerekiyor.”

Paylaşın

Çiftçinin Banka Borcu, Son Bir Yılda 171 Milyar TL’ye Ulaştı

CHP’li Orhan Sarıbal, “Çiftçi para kazanamıyor. Bunun kanıtı da artan çiftçi borçları. Son bir yılda çiftçinin bankalar olan borcu 171 milyar TL oldu. Çiftçi bugün ya zararına üretip borç yükü altında eziliyor ya da üretimi bırakıyor” dedi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklananan rakamlara göre tarımda üretici enflasyonu (Tarım-ÜFE) rekor kırdı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) basın toplantısı düzenleyen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal ise rakamlara ilişkin değerlendirmede bulundu.

Çiftçinin ürettiği ürünlerin fiyatlarının arttığını ancak bu artışın çiftçinin gelirine, refahına bir etkisinin olmadığını söyleyen Sarıbal, üretici ürün fiyatının artmasının gıda enflasyonu olarak tüketiciye yansıyacağına dikkati çekti.

“TÜİK verilerine göre, üretici enflasyonu şubatta aylık yüzde 13,74, yıllık yüzde 68,49 arttı” diyen Sarıbal, “Ocak ayında yıllık yüzde 52 artarak 11 yıllık endeks tarihinin en yüksek oranına ulaştı. Tarım-ÜFE, şubat ayında da rekor tazelemiş oldu. Son 3 aydır Tarım-ÜFE aylık ve yıllık bazda rekorlar kırdı. Nisan 2020’den itibaren Tarım-ÜFE sürekli yükseliyor” dedi.

‘Çiftçi para kazanamıyor’

Çiftçinin ürettiği ürünlerin fiyatının arttığını ancak girdi maliyetlerinin bundan çok daha fazla yükseldiğini belirten Sarıbal, “Çiftçi para kazanamıyor. Bunun kanıtı da artan çiftçi borçları. Son bir yılda çiftçinin bankalar olan borcu 171 milyar TL oldu. Çiftçi bugün ya zararına üretip borç yükü altında eziliyor ya da üretimi bırakıyor” ifadelerini kullandı.

Sarıbal, basın açıklamasında hayvancılık sektörünün yaşadığı sorunlara da değindi. Zarar eden üreticilerin süt hayvanlarını kasaba göndermek zorunda kaldığına dikkati çeken Sarıbal, “Süt ineklerinin kesime gitmesi hayvancılık sektörünün darbe yemesi demektir. Süt ineği yok ise ana yok, dana yok, et yok” diye konuştu.

(Kaynak: İleri Haber)

Paylaşın

IMF’den ‘Savaş Küresel Ekonomik Düzeni Temelden Değiştirebilir’ Uyarısı

Uluslararası Para Fonu (IMF) Rusya’nın Ukrayna işgalinin bütün bir küresel ekonomiyi etkileyeceği, ekonomik büyümeye yavaşlatıp enflasyonu artıracağı uyarısında bulundu. IMF, güncellenen öngörülerini 19 Nisan’da duyuracak.

IMF’nin internet sayfasında yayınlanan açıklamada, savaşın “uzun vadede küresel ekonomik düzeni temel olarak yeniden şekillendirebileceği” belirtildi. Açıklamada, “Büyümeye zarar verecek ve fiyatları artıracak olan çatışma, küresel ekonomiye büyük bir darbe” değerlendirmesinde bulunuldu.

IMF, savaşın insani acıları ve tarihi bir zorunlu göçü tetiklemesinin yanı sıra, gıda ve enerji fiyatlarını artırdığını, Ukrayna’ya komşu ülkelerde ticareti sekteye uğratarak tedarik zincirinde ve para transferinde tıkanmalara neden olduğunu kaydetti. Kuruluş, savaşın bir diğer olumsuz yansımasının da iş dünyasındaki özgüveni aşındırması ve yatırımcılarda belirsizliği tetiklemesi olduğuna dikkat çekti. Bu durumun varlık fiyatlarının düşmesine neden olacağı ve mevcut pazarlardan sermaye çıkışına yol açabileceği belirtildi.

Kıtlık tehlikesi artacak

IMF, savaşın Afrika’da ve Orta Doğu’da Mısır gibi buğday ithalatlarının önemli bir kısmını Rusya ve Ukrayna’dan gerçekleştiren ülkelerde gıda sıkıntısını artırabileceği uyarısında da bulundu. Ayrıca kötüleşen mali koşulların bu ülkelerden sermaye çıkışına neden olabileceği belirtildi.

Ukrayna ve Rusya’da derin resesyonlar yaşanabileceğini belirten IMF, Avrupa’nın da doğal gaz ihracatında ve tedarik zincirinde görülecek tıkanıklıklarla bu durumdan etkilenebileceğine işaret etti.

Açıklamada, Kafkasya ve Orta Asya’da yer alan ve Rusya’yla yakın ticari bağları ve Moskova’ya bağlı ödeme sistemleri olan ülkelerin yaşanacak resesyondan daha fazla etkileneceği kaydedildi. Asya’da ise en çarpıcı etkinin Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) ülkeleri, Hindistan ve bazı Pasifik ada ülkelerinde petrol ihraç edenler arasında görüleceği belirtilirken, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerde yeni yakıt sübvansiyonlarının olumsuz etkileri azaltabileceği kaydedildi.

Küresel ekonomik büyüme tahmini aşağı çekilebilir

IMF yetkilileri, 2022’de daha önce öngördüğü yüzde 4,4’lük küresel ekonomik büyüme tahmininin de aşağı çekilebileceğini ifade etti. Bölgesel büyümede de benzer bir düşüş beklentisinin açıklanabileceği belirtiliyor. Örgüt, güncellenen öngörülerini 19 Nisan’da duyuracak.

Paylaşın

Tarımda Üretici Enflasyonu Yüzde 68’i Aşarak Rekor Tazeledi

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Şubat 2022 Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) verilerini açıkladı. Açıklanan verilere göre, Tarım-ÜFE Şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 13,74, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 30,61, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 68,49 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 30,88 artış gerçekleşti.

Haber Merkezi / Sektörlerde bir önceki aya göre değişime bakıldığında, balık ve diğer balıkçılık ürünlerinde yüzde 7,4, tarım ve avcılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 13,49 ve ormancılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 26,22 artış kaydedildi. Ana gruplarda aylık bazda değişim ise canlı hayvanlar ve hayvansal ürünlerde yüzde 4,67, çok yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 11,72, tek yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 19,95 artış olarak kayıtlara geçti.

Aylık Tarım-ÜFE’ye göre 7 alt grup daha düşük, 4 alt grup daha yüksek değişim gösterdi. Bir önceki aya göre artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla, yüzde 0,77 ile yağlı meyveler ve yüzde 3,36 ile koyun ve keçi, canlı, bunların işlenmemiş süt ve yapağıları olarak belirlendi.

Bu artışın yüksek olduğu alt gruplar ise sırasıyla, yüzde 26,81 ile sebze ve kavun-karpuz, kök ve yumrular ve yüzde 20,97 ile lifli bitkiler oldu. Bir önceki aya göre azalış gösteren tek alt grup ise yüzde 5,54 ile diğer çiftlik hayvanları ve hayvansal ürünler olarak kaydedildi.

Yıllık Tarım-ÜFE’ye göre 8 alt grup daha düşük, 3 alt grup daha yüksek değişim gösterdi. Yıllık artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla, yüzde 20,86 ile turunçgiller ve yüzde 26,19 ile koyun ve keçi, canlı, bunların işlenmemiş süt ve yapağıları oldu.

Buna karşılık, yıllık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise sırasıyla, yüzde 196,22 ile lifli bitkiler, yüzde 112,15 ile sebze ve kavun-karpuz, kök ve yumrular ve yüzde 92 ile tahıllar (pirinç hariç), baklagiller ve yağlı tohumlar olarak tespit edildi. Endekste kapsanan 86 maddeden 7’sinin ortalama fiyatında azalış olurken 4’ünün ortalama fiyatında değişim olmadı, 75’inin ortalama fiyatında ise artış gerçekleşti.

Paylaşın