Dış Ticaret Açığı Martta 8,2 Milyar Dolara Yükseldi

Ticaret Bakanlığı, 2022 Mart ayına ilişkin dış ticaret verilerini açıkladı. Açıklanan verilere göre, mart ayında ihracat bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 19,8 artarak 22,7 milyar dolara çıktı. İthalat ise yüzde 156 artışla 30,9 milyar dolar oldu.

2022 Ocak-Mart dönem aralığında ise, ihracat yüzde 20,8 artışla 60 milyar 288 milyon dolar, ithalat yüzde 42,1 artışla 86 milyar 681 milyon dolar olarak gerçekleşti. Dış ticaret açığı mart ayında yıllık yüzde 76 artışla 8,2 milyar dolara yükselmiş oldu. Şubatta dış ticaret açığı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 135,5 artışla 7,88 milyar dolara çıkmıştı.

Ticaret Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, Türkiye’nin mart ayında en fazla ihracat yaptığı ülkeler sırasıyla; Almanya yüzde 13,7 oranında artışla 1 milyar 904 milyon dolar, ABD yüzde 25,6 oranında artışla 1 milyar 561 milyon dolar ve İtalya yüzde 30,5 oranında artışla 1 milyar 276 milyon dolar oldu. İhracatta en çok paya sahip ilk 10 ülkenin toplam ihracat içerisindeki payı yüzde 49,4 oldu.

Mart ayında en fazla ithalat yapılan ülkeler ise sırasıyla; Rusya yüzde 62,1 oranında artışla 4 milyar 112 milyon dolar, Çin yüzde 28,7 oranında artışla 3 milyar 617 milyon dolar ve Almanya yüzde 0,5 oranında artışla 2 milyar 243 milyon dolar oldu. İthalatta en çok paya sahip ilk 10 ülkenin toplam ithalat içerisindeki payı yüzde 52,4 şeklinde gerçekleşti. İthalatta en çok paya sahip ilk 10 ülkenin toplam ithalat içerisindeki payı yüzde 52,4 oldu.

Mart ayında sektörlere göre ihracatın payı sırasıyla; İmalat Sanayi yüzde 94,9 (21 milyar 556 milyon dolar), Tarım, Ormancılık ve Balıkçılık sektörü yüzde 3,1 (698 milyon dolar), Madencilik ve Taş Ocakçılığı sektörü yüzde 1,5 (333 milyon dolar) oldu.

Mart ayında sektörlere göre ithalatın payı sırasıyla; İmalat Sanayi yüzde 69,6 (21 milyar 542 milyon dolar), Madencilik ve Taş Ocakçılığı sektörü yüzde 23 (7 milyar 133 milyon dolar), Tarım, Ormancılık ve Balıkçılık sektörü yüzde 3,3 (1 milyar 30 milyon dolar) oldu.

Paylaşın

ENAG Verileri TÜİK’i Yalanladı: Enflasyon Üç Haneli

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı mart ayı enflasyon verileri öncesi Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), kendi verilerini yayımladı. ENAG’a göre, Tüketici Fiyat Fiyat Endeksi (E-TÜFE) mart ayında yüzde 11.93 arttı. E-TÜFE’nin son 12 aylık artışı ise yüzde 142.63 olarak gerçekleşti.

Haber Merkezi / ENAG-özellikli ürün grubu enflasyon hesaplamasına göre, TÜİK alt grupları gösterge olarak alındığında en fazla aylık düşüş eksi yüzde 1,41 ile Lokanta ve Oteller en fazla yükseliş ise yüzde 78,44 ile sağlık kaleminde gerçekleşmiştir.

ENAG şubst ayı enflasyon rakamlarını yıllık yüzde 123.80 oranında olduğunu duyurmuştu. Bağımsız akademisyen ve ekonomistlerden oluşan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), her ay kendi hesapladığı enflasyon oranıyla kamuoyunun karşısına çıkıyor.

TÜİK Mart ayı enflasyon verilerini açıkladı

TÜİK’e göre, Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) Mart ayında bir önceki aya göre yüzde 5,46, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 22,81, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 61,14 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde  29,88 artış gerçekleşti.

Yıllık en düşük artış yüzde 15,08 ile haberleşme ana grubunda gerçekleşti. Bir önceki yılın aynı ayına göre artışın düşük olduğu diğer ana gruplar sırasıyla yüzde  26,73 ile eğitim, yüzde  26,95 ile giyim ve ayakkabı ve yüzde  34,95 ile sağlık oldu. Buna karşılık, bir önceki yılın aynı ayına göre artışın yüksek olduğu ana gruplar ise sırasıyla, yüzde  99,12 ile ulaştırma, yüzde  70,33 ile gıda ve alkolsüz içecekler, yüzde  69,26 ile ev eşyası oldu.

Ana harcama grupları itibarıyla 2022 yılı Mart ayında en az artış gösteren ana gruplar yüzde  1,78 ile giyim ve ayakkabı, yüzde  1,84 ile konut ve yüzde  2,78 ile eğlence ve kültür oldu. Buna karşılık, 2022 yılı Mart ayında artışın yüksek olduğu ana gruplar ise sırasıyla, yüzde  13,29 ile ulaştırma, yüzde  6,55 ile eğitim, yüzde  6,04 ile lokanta ve oteller oldu.

Mart 2022’de, endekste kapsanan 409 maddeden, 69 maddenin ortalama fiyatında düşüş gerçekleşirken, 27 maddenin ortalama fiyatında değişim olmadı. 313 maddenin ortalama fiyatında ise artış gerçekleşti. İşlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler ve tütün ile altın hariç TÜFE’de 2022 yılı Mart ayında bir önceki aya göre yüzde 4,24, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 16,38, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 51,34 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde  27,48 artış gerçekleşti.

Paylaşın

TÜİK Açıkladı: Enflasyon Martta Yüzde 61,4’e Yükseldi

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) Mart 2022 verilerini açıkladı. Açıklanan verilere göre, TÜFE Mart ayında bir önceki aya göre yüzde 5,46, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 22,81, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 61,14 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde  29,88 artış gerçekleşti.

Haber Merkezi / TÜİK’e göre, yıllık en düşük artış yüzde 15,08 ile haberleşme ana grubunda gerçekleşti. Bir önceki yılın aynı ayına göre artışın düşük olduğu diğer ana gruplar sırasıyla yüzde  26,73 ile eğitim, yüzde  26,95 ile giyim ve ayakkabı ve yüzde  34,95 ile sağlık oldu. Buna karşılık, bir önceki yılın aynı ayına göre artışın yüksek olduğu ana gruplar ise sırasıyla, yüzde  99,12 ile ulaştırma, yüzde  70,33 ile gıda ve alkolsüz içecekler, yüzde  69,26 ile ev eşyası oldu.

Açıklanan verilere göre, ana harcama grupları itibarıyla 2022 yılı Mart ayında en az artış gösteren ana gruplar yüzde  1,78 ile giyim ve ayakkabı, yüzde  1,84 ile konut ve yüzde  2,78 ile eğlence ve kültür oldu. Buna karşılık, 2022 yılı Mart ayında artışın yüksek olduğu ana gruplar ise sırasıyla, yüzde  13,29 ile ulaştırma, yüzde  6,55 ile eğitim, yüzde  6,04 ile lokanta ve oteller oldu.

Mart 2022’de, endekste kapsanan 409 maddeden, 69 maddenin ortalama fiyatında düşüş gerçekleşirken, 27 maddenin ortalama fiyatında değişim olmadı. 313 maddenin ortalama fiyatında ise artış gerçekleşti. İşlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler ve tütün ile altın hariç TÜFE’de 2022 yılı Mart ayında bir önceki aya göre yüzde 4,24, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 16,38, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 51,34 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde  27,48 artış gerçekleşti.

Üç haneli enflasyon

Öte yandan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), mart ayı enflasyonunu verilerini açıkladı. ENAG’a göre, Tüketici Fiyat Fiyat Endeksi (E-TÜFE) mart ayında yüzde 11.93 arttı. E-TÜFE’nin son 12 aylık artışı ise yüzde 142.63 olarak gerçekleşti.

ENAG şubat ayı enflasyon rakamlarını yıllık yüzde 123.80 oranında olduğunu duyurmuştu. Bağımsız akademisyen ve ekonomistlerden oluşan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), her ay kendi hesapladığı enflasyon oranıyla kamuoyunun karşısına çıkıyor.

Paylaşın

Yoksulluk Ailelerin Yüzde 74’ü Bebek Maması Almakta Zorlanıyor

Pandemide artan çocuk yoksulluğunu göz önüne seren en önemli fotoğraflardan biri, marketlerde bebek mamalarına takılan kilitler oldu. Son bir yılda -markalarına göre- yüzde 50-70 arasında zamlanan mamalara erişebilmek oldukça zor.

Bebek maması fiyatlarını düşürmek için harekete geçen iktidar, 12 Şubat tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan kararla bu ürünlerde KDV’yi yüzde 8’den yüzde 1’e indirmişti. 13 Şubat itibarıyla uygulamaya geçirilen kararın üzerinden yaklaşık 1,5 ay geçti. Ebeveynler, KDV indiriminin çoktan eridiği görüşünde.

Aynur Tekin’in Gazete Duvar’da yer alan haberine göre, Derin Yoksulluk Ağı’nın düzenli geliri olmayan, günlük ve güvencesiz işlerde çalışan 103 hane ile görüşerek hazırladığı “Türkiye’de Çocuk Yoksulluğu” raporuna göre, derin yoksulluk yaşayan ailelerin yüzde 74’ü bebek maması almakta zorlanıyor. Ailelerin yüzde 21’i ise mamaya ya da beze hiçbir şekilde erişemiyor. Çocuk gelişimi uzmanları, beyin gelişimi için 0-3 yaş arası beslenmenin hayati önem taşıdığını ve yeterli beslenemeyen çocuklarda bu durumun telafisi mümkün olmayan zararlar oluşturacağını belirtiyor.

Derin Yoksulluk Ağı’ndan Şeyma Duman sahadaki gözlemlerini “Mama inanılmaz elzem bir ihtiyaç, sahada bu çok dikkatimizi çekiyor” sözleriyle anlatıyor. Duman, derin yoksulluk yaşayan hanelere belediye ve kaymakamlık tarafından gönderilen erzak kolisinde çocuklara ya da bebeklere yönelik bir ürünün bulunmadığını belirtiyor.

“Erzak kolisinde makarna, pirinç, salça oluyor ama çocuklara ya da bebeklere dair içinden hiçbir şey çıkmıyor. Bebeklere dair, İBB’nin bebek destek paketi var. Aileler için oraya da yönlendirmede bulunduk lakin kontenjanlarının dolduğunu söylediler. İBB’nin de kapasitesi yetersiz kalabiliyor, bazen. Zaten bu destekleri en fazla 1-2 aylık bir periyodu karşılayabilecek destekler oluyor.”

Peki bebek maması alamayan aileler, bebeklerini neyle besliyor? Şeyma Duman, ailelerin 0-3 yaş çocuklarını hazır çorba, şekerli su, pirinç lapası, çay gibi bu yaş grubu için besin değeri yeterli olmayan besinlerle beslemek zorunda kaldığını anlatıyor.

“Beslenemeyen bu çocuklar hayata oldukça geriden başlıyorlar”

Derin yoksulluk yaşayan aileler mama almak istediğinde ise marketlerde satılan ve halk arasında muhallebi diye adlandırılan mamaları tercih etmek zorunda kalıyor. Un ve tahıl içeren bu mamaların 200 gramı 15 liraya satılırken, besin değeri yüksek mamaların 300 gramı 97 liraya satılıyor. 6 ay ila 1 yaş arasındaki bir bebeğin besin değeri yüksek bir mama ile beslenmesinin aylık maliyeti ise bin 500- 2 bin TL arasında değişiyor.

Şeyma Duman, bu oranın neredeyse bir asgari ücretin yarısı olduğuna dikkat çekiyor; Aileler bu ucuz dediğimiz mamaları almaya çalışıyor. Bunlarla bir şekilde öğünleri geçiştiriyor, sağlıklı beslenmeden bahsedemeyiz. Beslenemeyen bu çocuklar hayata oldukça geriden başlıyorlar. Aslında bu çocuklarda önlenemez, geri dönülemez hasarlara yol açıyor.

Şeyma Duman, derin yoksulluğun ve buna bağlı olarak yetersiz beslenmenin çocuklarda bir ömür boyu sürecek etkileri olduğuna dikkat çekiyor:

“Yetersiz beslenmenin çocuklar üzerinde gelişim sağlığı açısından zorlayıcı yönleri var. Yoksulluk koşullarında büyüyen çocuklara, okula başladıklarında öğrenme güçlüğü tanısı konulabiliyor. Bunda tek faktör beslenme değil. Çocuklar aslında büyürken ev içinde fazla uyarana da maruz kalmıyorlar. Bir kreşe, bir anaokuluna gitme imkanları zaten olmuyor. Ev içinde oyuncak ya da işte gelişim dönemlerini destekleyebilecek herhangi bir materyal de olmuyor. Ebeveynlerde de okuma yazma oranı oldukça düşük, hatta çoğu ailede okur yazar yok diyebilirim. Dolayısıyla çocuklarda kelime haznesi de gelişmiyor. Bunlarla ilgili herhangi bir destek de almadığı için okulda akranlarıyla karşılaştığında bir geride kalma durumu oluyor. Çocuklar bunu birinci, ikinci ve üçüncü sınıflarda aşamayınca altıncı, yedinci sınıfa gitmesine rağmen hala okuma yazma bilmeyen çocuklar görüyoruz. Geri dönülmez hasarlar derken işte bunu kastediyoruz.”

Mama fiyatları, orta sınıfı da zorluyor. İkiz bebek annesi Yeliz Yirmibeş, ocaktan bu yana yapılan zamların dayanılmaz boyutlara ulaştığını söylüyor. Durumu, “Gerçekten çok yüksek. Daha iki gün önce hesapladık, iki bebeğin aylık masrafı 4 bin lira” sözleriyle özetliyor.

Mamaları internet üzerinden aldığını ve kampanyaları takip ettiğini belirten Yeliz Yirmibeş, ebeveynlerin uygun fiyatlı ürün bulmak için çabaladığını ifade ediyor. “Ama internette sınır var, belli bir sayının üzerinde sipariş veremiyorsun. Marketlerde ve eczanelerde daha pahalıya satılıyor. Bu ülkede internet kullanmayı bilmeyen kişiler de var. Onlar mecburen buralardan daha yüksek fiyata almak zorunda kalıyor.”

Paylaşın

İstanbul’un Enflasyonu Son 20 Yılın Zirvesinde

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye çalışsa da, kurumlardan yapılan istatistiki veri açıklamaları bunu doğrulamıyor. İstanbul’da perakende fiyatlarda yıllık enflasyon Mart’ta yüzde 63,25 seviyesine çıktı. Böylelikle 2002 yılından bu yana en yüksek yıllık enflasyon kaydedildi.

Haber Merkezi / İstanbul Ticaret Odası (İTO) mart ayına ilişkin perakende ve toptan fiyat endekslerini yayımladı.

2022 Mart ayında İstanbul’da; perakende fiyat hareketlerinin göstergesi olan İstanbul Ücretliler Geçinme İndeksi bir önceki aya göre yüzde 6,29, toptan fiyat hareketlerini yansıtan Toptan Eşya Fiyatları indeksi ise yüzde 7,65 oranında arttı. Böylelikle yıllık enflasyon martta yüzde 63,25 seviyesine çıkarken, 2002 yılından bu yana en yüksek yıllık enflasyon kaydedildi.

İTO tarafından yapılan açıklamada şöyle denildi:

“Mart 2022’de Perakende fiyatlarda bir önceki aya göre; Kültür Eğitim ve Eğlence Harcamalarında yüzde 17,40, Ev Eşyası Harcamalarında yüzde 8,99, Ulaştırma ve Haberleşme Harcamalarında yüzde 8,12, Gıda Harcamalarında yüzde 6,16, Konut Harcamalarında yüzde 5,02, Giyim Harcamalarında yüzde 4,06, Sağlık ve Kişisel Bakım Harcamalarında yüzde 0,99, Diğer Harcamalar grubunda yüzde 0,42 artış görülmüştür.

Mart 2022’de Toptan fiyatlarda bir önceki aya göre; İşlenmemiş Maddeler Grubunda yüzde 21,56, Gıda Maddeleri grubunda yüzde 6,13, Madenler Grubunda yüzde 5,98, Kimyevi Maddeler Grubunda yüzde 3,66, İnşaat Malzemeleri Grubunda yüzde 2,55, Yakacak ve Enerji Maddeleri Grubunda yüzde 1,79, Mensucat Grubunda yüzde 1,67 artış görülmüştür.”

Paylaşın

Zam Yağmuru Devam Ediyor: Kırmızı Et, Şeker, İnternet

İktidar her ne kadar ekonomide pembe tablo çizmeye çalışsa da, zamlar artarak devam ediyor. Son olarak, şekere yüzde 31, kırmızı ete yüzde 10, internete yüzde 67 oranında zam yapıldı.

Haber Merkezi / Türkşeker, şeker fiyatlarına yüzde 31 oranında zam yapıldığını açıkladı. Şekerin 5,96 lira olan kilogram fiyatı, 7,80 liraya yükseldi. Zamma ilişkin Türkşeker tarafından yapılan açıklamada “güncelleme” ifadesi kullanılarak şunlar kaydedildi:

“Raf Fiyat Garanti (RFG) Sistemi kapsamında vatandaşlarımızın uygun fiyatla paketli kristal toz ve küp şekere ulaşmasını sağlayan Türkşeker, artan maliyetleri dikkate alarak şeker fiyatında güncelleme yapmıştır. Bu kapsamda şekerin kilogram fiyatı 31.03.2022 tarihi itibari ile KDV dahil 7,80 lira olarak belirlenmiştir.

Ayrıca imalatçı firmalarımıza destek olmak için kapasite raporu, fiili kullanım durumu gibi kriterler dikkate alınarak imalatçılarımıza yeniden şeker arzına başlanmıştır. Bu çerçevede 50 kilogramlık şekerin çuval fiyatı ise KDV dahil 550 lira olarak güncellenmiştir.”

İnternete yüzde 67 zam

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından yayımlanan yeni karar kapsamında, Türk Telekom’un toptan tarife fiyatlarında yüzde 67 oranında zam yapıldı.

Serbest Telekomünikasyon İşletmecileri Derneği (TELKODER), 1 Nisan’da yürürlüğe girecek zamlı toptan tarifelerin, Türk Telekom’dan toptan hizmet alarak milyonlarca aboneye internet ve sabit telefon hizmeti sunan alternatif işletmecileri finansal olarak büyük zarara uğratacağına dikkatl çekti.

Telekomünikasyon sektöründe alternatif işletmecilerin korunmasının; rekabeti arttıracağı ve hizmet kalitesi kadar tüketicilerin uygun maliyetli haberleşme imkanlarından faydalanması anlamına geldiğini belirten TELKODER Yönetim Kurulu Başkanı Halil Nadir Teberci, karar ile ilgili olarak şu değerlendirmeyi yaptı:

“Türk Telekom tekrar devletin sahipliğine geçti ve ilk alınan kararın zam olması bizleri üzdü. BTK bu yüksek tarife artışına ilişkin kararı öncesinde mutlaka sektörün görüşünü almalı ve onaylanan yüksek oranlı yeni zamlı tarifelere geçiş için makul süre tanımalıydı.

Milyonlarca kurumsal ve bireysel aboneye hizmet sunan alternatif işletmeciler olarak alınan kararların gözden geçirilmesini ve geri alınmasını istiyoruz. Bu isteğimizin karşılık görmesi, sektördeki işletmecilerin doğacak büyük zararlarını engellemek kadar, daha makul seviyelerde oluşabilecek internet ve sabit telefon faturalarının daha yüksek fiyatlara çıkmasının önlenmesi adına değerli olacaktır.”

Kırmızı ete yüzde 10 zam

Dana karkasın toptan kilo fiyatı 5 lira arttı. Buna göre Pperakende de etin kilosu yüzde 10 dolayında zamlandı. Kasım 2021’de toptancılar dana karkası perakende esnafına kilosu 49 liraya verirken, bu rakam Ocak-Mart 2022’de 80-85 liraya kadar çıktı. Fiyatlar hızla yükselirken bugün bir zam daha yapıldı ve dana karkasın kilosu 31 Mart itibarıyla 90 liraya ulaştı. Kırmızı et maliyetlerinde yükselme nedeniyle önümüzdeki günlerde de zamlar devam edecek.

Paylaşın

‘Dış Ticaret Açığı’ Yüzde 135,5 Arttı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Ticaret Bakanlığı işbirliğiyle oluşturulan ‘Dış Ticaret İstatistikleri Şubat 2022’ verileri açıklandı. Açıklanan verilere göre, Genel Ticaret Sistemi (GTS) kapsamında ihracat şubatta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 25,4 artarak 20 milyar 4 milyon dolar, ithalat yüzde 44,5 artarak 27 milyar 885 milyon dolar oldu.

Haber Merkezi / Dış ticaret açığı şubatta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 135,5 yükselerek 3 milyar 347 milyon dolardan 7 milyar 881 milyon dolara çıktı. İhracatın ithalatı karşılama oranı Şubat 2021’de yüzde 82,7 iken geçen ay yüzde 71,7’ye geriledi.

Ocak-şubat döneminde dış ticaret açığı yüzde 183,3 artarak 6 milyar 408 milyon dolardan, 18 milyar 153 milyon dolara yükseldi. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2021 Ocak-Şubat döneminde yüzde 82,8 iken, 2022 yılının aynı döneminde yüzde 67,4’e geriledi.

İhracatta ilk sıra Almanya’nın

Şubat ayında ihracatta ilk sırayı Almanya aldı. Almanya’ya yapılan ihracat 1 milyar 785 milyon dolar olurken, bu ülkeyi sırasıyla; 1 milyar 299 milyon dolar ile ABD, 1 milyar 98 milyon dolar ile Birleşik Krallık, 1 milyar 85 milyon dolar ile İtalya, 1 milyar 70 milyon dolar ile Irak takip etti. İlk 5 ülkeye yapılan ihracat, toplam ihracatın yüzde 31,7’sini oluşturdu.

Ocak-şubat döneminde ihracatta ilk sırayı Almanya aldı. Almanya’ya yapılan ihracat 3 milyar 402 milyon dolar olurken, bu ülkeyi sırasıyla; 2 milyar 519 milyon dolar ile ABD, 2 milyar 109 milyon dolar ile İtalya, 2 milyar 45 milyon dolar ile Birleşik Krallık ve 1 milyar 953 milyon dolar ile Irak takip etti. İlk 5 ülkeye yapılan ihracat, toplam ihracatın yüzde 32,0’ını oluşturdu.

İthalatta ilk sırada Rusya Federasyonu var

İthalatta Rusya Federasyonu ilk sırayı aldı. Şubat ayında Rusya Federasyonu’ndan yapılan ithalat 3 milyar 858 milyon dolar olurken, bu ülkeyi sırasıyla; 3 milyar 176 milyon dolar ile Çin, 1 milyar 835 milyon dolar ile Almanya, 1 milyar 60 milyon dolar ile ABD, 1 milyar 58 milyon dolar ile Hindistan izledi. İlk 5 ülkeden yapılan ithalat, toplam ithalatın yüzde 39,4’ünü oluşturdu.

Ocak-şubat döneminde ithalatta ilk sırayı Rusya Federasyonu aldı. Rusya Federasyonu’ndan yapılan ithalat 8 milyar 496 milyon dolar olurken, bu ülkeyi sırasıyla; 6 milyar 270 milyon dolar ile Çin, 3 milyar 275 milyon dolar ile Almanya, 2 milyar 339 milyon dolar ile ABD, 1 milyar 780 milyon dolar ile İtalya izledi. İlk 5 ülkeden yapılan ithalat, toplam ithalatın yüzde 39,8’ini oluşturdu.

Paylaşın

Ekonomiye Güven Martta Yüzde 2.5 Azaldı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Ekonomik Güven Endeksi Mart 2022 verilerini açıkladı. Açıklanan verilere göre, Ekonomik güven endeksi şubat ayında 98,2 iken, mart ayında yüzde 2,5 oranında azalarak 95,7 değerine düştü.

Haber Merkezi / Ekonomik güven endeksindeki düşüş, reel kesim (imalat sanayi), hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörü güven endekslerindeki düşüşlerden kaynaklandı.

Bir önceki aya göre mart ayında reel kesim güven endeksi yüzde 1,6 oranında azalarak 108,2 değerini, hizmet sektörü güven endeksi yüzde 6,2 oranında azalarak 111,3 değerini aldı.

Aynı dönemde perakende ticaret sektörü güven endeksi yüzde 3,1 oranında azalarak 116,0 değerini, inşaat sektörü güven endeksi yüzde 2,0 oranında azalarak 81,0 değerini aldı. Tüketici güven endeksi yüzde 1,9 oranında artarak 72,5 değerini aldı.

Ekonomik güven endeksinin 100’den büyük olması genel ekonomik duruma ilişkin iyimserliği, 100’den küçük olması ise genel ekonomik duruma ilişkin kötümserliği göstermektedir.

Ekonomik güven endeksi, tüketici ve üreticilerin genel ekonomik duruma ilişkin değerlendirme, beklenti ve eğilimlerini özetleyen bir bileşik endekstir.

Endeks, mevsim etkilerinden arındırılmış tüketici güven endeksi, reel kesim, hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörleri güven endekslerinin alt endekslerinin ağırlıklandırılarak birleştirilmesinden oluşmaktadır.

Ekonomik güven endeksi hesaplamasında, her bir sektörün ağırlığı o sektörün normalleştirilmiş alt endekslerine eşit dağıtılarak uygulanmakta, güven endekslerine doğrudan uygulanmamaktadır.

Bu kapsamda tüketici, reel kesim, hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörlerine ait toplam 20 alt endeks hesaplamada kullanılmaktadır.

Paylaşın

KDV İndirimleri Enflasyona Çare Mi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Pazartesi günü Bakanlar Kurulu toplantısının ardından, bazı ürünlerden alınan Katma Değer Vergisi (KDV) oranlarında değişiklik yapıldığını açıkladı.

Buna göre, çocuk bezi, tuvalet kâğıdı, deterjan ve sabun gibi temel temizlik ürünlerde KDV oranı yüzde 18’den 8’e düşürülürken, yeme-içme hizmetlerinin tümünde oran yüzde 8 olarak belirlendi. Arsa ve araziler ile ve tıbbi ekipmanlarda da KDV yüzde 18’den 8’e indi.

İndirimler hayat pahalılığına çare mi?

DW Türkçe’den Pelin Ünker’e konuşan vergi uzmanı Nedim Türkmen, “Bu düzenleme enflasyonla mücadele için yapılıyorsa hiçbir anlamı yok. Burada tüketicinin azalan KDV yükleri nedeniyle daha fazla alışveriş yapması özendirilmek isteniyorsa bu indirimlerin fiyatların yükselmesine çare olmadığını hepimiz çok yakından biliyoruz” dedi.

Şubat ortasında gıda ürünlerindeki KDV oranı da yüzde 8’den 1’e indirildi. Ancak gıdadaki yedi puanlık indirim, yüksek maliyetler nedeniyle fiyatlara yansımadı.

Sosyal konuta vergi artışı, lükse indirim

Yeni düzenleme ile sosyal konut olarak adlandırılan 150 metreden küçük konut alımlarında KDV oranı yükseltilirken lüks konut satışına indirim geldi. Düzenlemeye göre 150 metrekareden küçük ev alımlarında KDV oranı yüzde 1’den 8’e çıkarken, bundan daha büyük konutlarda alınan yüzde 18’lik KDV, 150 metrekareye kadar olan kısım için yüzde 8’e indirildi.

Nedim Türkmen’e göre konut ve gayrimenkul sektörüne yönelik vergi indirimlerinde inşaat sektörünün mali yükünün azaltılması amaçlanıyor. Son dönemde artan fiyatlar, konut ve arsa alım satımları olumsuz yönde etkilemişti.

Türkmen, “Müteahhitlerin elinde birikmiş olan konutların satışı için yapılan bir düzenleme. İnsanların panik halinde neleri varsa bunları paraya çevirip bu konutlardan alması isteniyor. Arsa ve arazinin KDV’sinin yüzde 18’den 8’e indirilmesinin ise tüketiciyi ilgilendiren hiçbir yönü yok” şeklinde konuştu.

Türkiye’de lüks konut arzının fazla olduğuna işaret eden Türkmen, “Ama 1 milyon liraya kadar olan sosyal konut sayısı az. Bu dönemde kredilerin yükselmesiyle beraber satışlarda ciddi bir durgunluk olduğu için, yabancılar dışında kimseye satış yapılamadığı için burada KDV’den fedakârlık yapılarak bu müteahhitlerin satışlarını artırmaları hedefleniyor” dedi.

Ana problem yüksek maliyetler

Vergi indirimi yapılan son ürünlerin enflasyon sepetindeki ağırlığı yaklaşık yüzde 10 olarak hesaplanıyor. Buna göre yüzde 10’luk bir KDV indirimi enflasyona yaklaşık 1 puan düşürecek etkiye sahip. Ancak yüksek maliyetler nedeniyle bu farkın fiyatlara ne kadar yansıyacağı belirsiz.

İktisatçı Prof. Dr. Mehmet Şişman, KDV indiriminin gecikmiş bir hamle olduğu görüşünde. Söz konusu indirimlerin pandemi başlangıcında yapılması gerektiğini dile getiren Şişman, bu adımların fiyatlar genel düzeyinin geldiği noktayı sınırlı yönde etkileyeceğini düşünüyor.

Türkiye’de Üretici Fiyatları Endeksi resmi verilere göre yüzde 105 düzeyinde seyrediyor. Yüksek üretici fiyatlarının gelecek aylarda tüketiciye yansıması bekleniyor.

Mehmet Şişman, “Hem ihracat fiyatlarımızda bir artış var, hem de yurt içindeki üretici fiyatlarında önemli bir artış var. Bu da TÜFE ile bir makas oluşturuyor. Yaklaşık 50 puanlık bir makas var. Martta bu makasın daha açılıp açılmayacağını göreceğiz” diye konuştu

“Politika faizi artırılmalı”

Prof. Şişman’a göre enflasyonla mücadele için politika faizi artırılmalı. Enflasyonu tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını ifade eden Şişman, hem dünyada hem de Türkiye’de enflasyonist sürecin devam ettiğini vurguluyor. Şişman, “Dünyadaki gelişmeler de tabi burada önemli ama rötuşlarla, gecikmiş KDV indirimleriyle yani maliye politikasıyla bunu halletmek kolay gözükmüyor. Burada para politikasının tekrar devreye girmesi gerekiyor” dedi.

Esnaf fiyatların düşmesini beklemiyor

Fiyatların etikete yansıması için öncelikle yüksek KDV’den aldıkları ürün stoklarını eritmeleri gerektiğini söyleyen esnaf, bu süreçte zaten fiyatların maliyet kaynaklı yükseleceğini öngörüyor.

Perakende sektöründen bir esnaf, “Devletin KDV’yi değil de akaryakıt, elektrik, su, doğalgaz ve üretimde kullanılan ürünlerin vergisini azaltması lazım. Bunların vergisini azalttığı zaman fiyatlar da otomatikman kendisi düşer zaten” değerlendirmesinde bulundu.

“Bütçeye yükü 8 milyar lira”

Öte yandan KDV indirimleri bütçeye yük olarak geri dönüyor. Vergi hukukçuları, gıdadaki KDV indirimlerinin bütçeye maliyetinin 25-30 milyar lirayı bulabileceğini hesaplamıştı. Nedim Türkmen’e göre yapılan son indirimlerin bütçeye yükü ise 8 milyar lira civarında olabilir.

Doğalgazda yüzde 18 olan verginin indirilmesi gerektiğini söyleyen Türkmen, “Türkiye’de ikili bir KDV oranının uygulanması gerekiyor. Yüzde 1, yüzde 8, yüzde 18 değil; genel oranı yüzde 12’ye diğer oranı da yüzde 2’ye indirirsek bir problem kalacağını düşünmüyorum” görüşünü dile getirdi.

Paylaşın

TÜSİAD’dan ‘Faiz Ve Enflasyon’ Çıkışı

”Yüksek enflasyonun yol açtığı zararları zaten ekonomik ve toplumsal hayatta bir süredir yaşıyoruz. Enerji, buğday ve gübre fiyatlarındaki artışlar enflasyonist gidişatın toparlanmasını da zorlaştıracak. İhracatta son dönemde sevindirici artışlar elde etmiştik” diyen TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, “Ama Avrupa’daki yavaşlama durumunda ihracat artışını devam ettirmemiz mümkün olmayacak. Rusya ve Ukrayna’dan gelecek turistlerdeki azalma, turizm gelirlerinde beklediğimiz rakamlara ulaşmamızı engelleyecek” ifadesini kullandı.

Haber Merkezi / ‘Artan petrol ve doğalgaz fiyatlarının ithalat faturasını kabartacağına işaret ede Özilhan, ”Bütün bu kanallar cari açık üzerinde ilave yük oluşturacak ve Türk lirasının değeri üzerinde baskı yaratacak. Türk lirasının değer kaybı da enflasyonist baskıyı güçlendirecek. Enflasyonist baskının ortadan kaldırılması, her şeyden önce para ve maliye politikasının fiyat istikrarı doğrultusunda uygulanması gerekiyor” dedi. Özilhan, ”Dışa bağımlı olduğumuz sürece dışarıdan enflasyon ithal ediyoruz. Enerji ve temel girdilerin fiyatları dünyada arttıkça, bu artış içeriye enflasyonda yükselme olarak başlıyor. İthalata bağımlılığı azaltmak için doğru bir sanayi stratejisi izlemeliyiz” ifadesini kullandı.

”Üretim için yatırım, yatırım için de düşük faiz oranları gerekiyor” diyen Özilhan, ”Ancak yatırımları canlandırmak amacıyla faiz oranlarının çok düşük tutulması, yüksek enflasyon ortamında tasarrufları cezalandırıyor. Negatif reel faizler çok yüksek olunca tasarrufları yatırıma dönüştürme mekanizması çalışmıyor. Para tasarrufa yönelmek yerine, dövize, altına, emlak yatırımına, ithal elektronik eşyaya ve ithal otomobile yöneliyor. Bu nedenle üretim yapısını değiştirmeden, ithal girdilere olan bağımlılığı ortadan kaldırmadan, yatırıma dönüşecek tasarrufları artırmadan, tarım ve sanayi üretimini hızlandırmadan fiyat istikrarını sağlamak mümkün değil. Bunun birinci koşulu da uzun vadeli politika geliştirmek” şeklinde konuştu.

TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, TÜSİAD Genel Kurul Toplantısı’nda konuştu. Özilhan toplantıda faiz oranları ve yüksek enflasyon tablosunu değerlendirdi. Özilhan’ın konuşmasından öne çıkanlar şu şekilde:

“Tam en kötüsünü geride bıraktık artık toparlanma dönemi dediğimizde yepyeni bir krizle karşı karşıya kalıyoruz. Adeta krizlerin sürekli hale gelmesi, belirsizlik ve öngörülemezlik yeni normalimiz oldu. Yakın geleceğe baktığımızda dünya ekonomisinin tam da pandeminin yol açtığı resesyondan çıkmaya hazırlandığı bir aşamada patlak veren Ukrayna krizinin etkisi ile sert bir darbe alması kaçınılmaz.

Bu kez karşı karşıya kaldığımız sorun stagflasyon. Çünkü hem üretimin yavaşlaması hem de fiyatların artması kaçınılmaz. Enerji, gıda ve başka temel mallarda fiyat artışı ve tedarik sorunları en çok Avrupa’yı ve bizi olumsuz etkileyecek. Rusya ve Ukrayna dünya buğday ihracatının üçte birini gerçekleştiriyor. Bu ülkeler aynı zamanda en önemli gübre üreticileri. Nikel, paladyum ve titanyum gibi bazı metal ve minerallerin arzı açısından da kritik önemdeler. Ukrayna krizinin yarattığı bu sorunlara Çin’de Covid-19 ölümlerinin yeniden başlaması ile tekrar gündeme gelen kısıtlamalar ekleniyor. Bu gelişmeler maalesef küresel üretim zincirlerinde yeniden aksamalara yol açacak.

Yüksek enflasyon yol açtığı zararları zaten ekonomik ve toplumsal hayatta bir süredir yaşıyoruz. Enerji, buğday ve gübre fiyatlarındaki artışlar enflasyonist gidişatın toparlanmasını da zorlaştıracak. İhracatta son dönemde sevindirici artışlar elde etmiştik. Ama Avrupa’daki yavaşlama durumunda ihracat artışını devam ettirmemiz mümkün olmayacak. Rusya ve Ukrayna’dan gelecek turistlerdeki azalma, turizm gelirlerinde beklediğimiz rakamlara ulaşmamızı engelleyecek.

Artan petrol ve doğalgaz fiyatları ithalat faturamızı kabartacak. Bütün bu kanallar cari açık üzerinde ilave yük oluşturacak ve Türk lirasının değeri üzerinde baskı yaratacak. Türk lirasının değer kaybı da enflasyonist baskıyı güçlendirecek. Enflasyonist baskının ortadan kaldırılması, her şeyden önce para ve maliye politikasının fiyat istikrarı doğrultusunda uygulanması gerekiyor. Ancak bu tek başına yeterli değil.

Enflasyonun temel sebeplerinden biri üretimin hammadde, ara malı, yatırım malına ithalat bağımlılığının yüksek olması. Bu nedenle TL değer kaybedince üretim maliyetleri hızla yükseliyor. Enerjide ve temel girdilerde ithalata bağımlılık yıllardan beri çözemediğimiz sorunlar. Dışa bağımlı olduğumuz sürece dışarıdan enflasyon ithal ediyoruz. Enerji ve temel girdilerin fiyatları dünyada arttıkça, bu artış içeriye enflasyonda yükselme olarak başlıyor. İthalata bağımlılığı azaltmak için doğru bir sanayi stratejisi izlemeliyiz.

Üretim için yatırım, yatırım için de düşük faiz oranları gerekiyor. Ancak yatırımları canlandırmak amacıyla faiz oranlarının çok düşük tutulması, yüksek enflasyon ortamında tasarrufları cezalandırıyor. Negatif reel faizler çok yüksek olunca tasarrufları yatırıma dönüştürme mekanizması çalışmıyor. Para tasarrufa yönelmek yerine, dövize, altına, emlak yatırımına, ithal elektronik eşyaya ve ithal otomobile yöneliyor. Bu nedenle üretim yapısını değiştirmeden, ithal girdilere olan bağımlılığı ortadan kaldırmadan, yatırıma dönüşecek tasarrufları artırmadan, tarım ve sanayi üretimini hızlandırmadan fiyat istikrarını sağlamak mümkün değil. Bunun birinci koşulu da uzun vadeli politika geliştirmek.

Batı, başta enerji olmak üzere Rusya’ya bağımlılığını azaltmaya çalışırken Rusya da başta yüksek teknolojili ürünler olmak üzere Batı’ya bağımlılığını azaltmaya ve kendi üretim kapasitesini geliştirmeye çalışacak. Bu durum, Türkiye’ye enerji koridorları ve arz zincirleri açılarından birçok yeni imkân yaratacak. Barış tesis edildiğinde belirginleşecek yeni küresel düzende Türkiye’nin elinin bugünkünden daha güçlü olması kuvvetle muhtemel. Türkiye Ukrayna krizinin başlangıcından beri denge politikası izliyor ve yumuşak gücünü kullanarak krizin sonlanması için ciddi bir çaba gösteriyor. Bu da Batı bloku içinde Türkiye’ye dönük olarak son yıllarda gözlemlediğimiz tutumda değişikliğe yol açıyor. Türkiye’nin oynadığı kilit rol Batı ile ilişkilerin daha yapıcı bir zeminde ilerlemesi için de bir fırsat yaratıyor. Bu da kriz geride kaldıktan sonra ortaya çıkacak küresel ekonomi politikte Türkiye’ye önemli fırsatlar açıyor.

“Geleceği İnşa” çalışmamızda da vurguladığımız gibi, Türkiye için batılılaşma, kalkınma ve demokratikleşme birlikte seyreden eğilimler. Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin yapıcı bir zeminde ilerlemesi, demokratik hak ve özgürlükler alanının genişlemesi ve ekonomik istikrarın sağlanarak büyümenin hızlanması birbirini destekleyecek gelişmeler. Bu alanlardan birinde daha ileri gitmek istiyorsak diğer alanlarda da ileri gitmeyi hedeflememiz gerekiyor. Bu çerçevede, yönetim sistemimizde yapılacak iyileştirmelerin de önemli olduğunu düşünüyorum. Geçenlerde Cumhurbaşkanımızın da vurguladığı bu nokta küresel sistem içinde gözle görülür hale gelen ülkemizin yumuşak gücünün daha ileri taşınması açısından önem taşıyor. Bu doğrultuda atılması gereken en önemli adım temel hak ve özgürlüklerin, hukukun üstünlüğü ve adalet sisteminin ve kuvvetler ayrılığının güçlendirilmesi olacaktır.

Üç öneri

Geleceği inşa çalışmamızda kurumlar başlığı altında yapmış olduğumuz şu üç öneriyi tekrarlamak isterim:

1. Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının sağlanması çerçevesinde devletin tüm işlemlerinde hukukla bağlı olması ve etkin hak arama özgürlüğünün güvence altında olması.

2. Çoğulcu ve katılımcı demokrasinin güçlendirilmesi; bütün vatandaşlar için tüm hak ve özgürlük alanlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi standartlarında geliştirilmesi, siyasette ötekileştirme, ayrımcılık ve nefret söylemleri ile mücadele edilmesi.

3. Kuvvetler ayrılığını güçlendirmek için denge ve denetleme mekanizmalarıyla yargısal denetimin güçlendirilmesi, şeffaf, hesap verebilir, daha az merkeziyetçi ve etkin bir kamu yönetimi anlayışının yerleşik hale getirilmesi.

Bu adımları atabilmek, yeni küresel mimaride önümüze açılan fırsatlardan yararlanma koşullarını sağlayacaktır. Çünkü biliyoruz ki büyük dönüşümleri gerçekleştirmek için gereken toplumsal seferberliği demokrasinin ve temel hak ve özgürlüklerin gelişkin olduğu toplumlar harekete geçirebilir.

Yapılan çalışmalara göre, GSYİH’nin üçte birini, ulusal sanayi üretiminin %40’ını, vergi gelirlerinin %46’sını, ihracatın yarısını ve nüfusun neredeyse beşte birini oluşturan İstanbul’da ticari alanların, sanayi ve üretim tesislerinin ve konaklama tesislerinin %60’ı ve eğitim ve kültür kurumlarının, sağlık ve spor tesislerinin %50’ye yakını, deprem riski yüksek alanlarda yer alıyor. Bu nedenle olası bir deprem karşısında insani, toplumsal ve ekonomik kayıpları azaltmak için hazırlık çalışmalarının tüm ilgili kurum ve kuruluşlar arasında etkin bir koordinasyon ile en kısa sürede tamamlanması en büyük dileğimiz.”

Paylaşın