8 Ayda Kapanan Şirket Sayısı 13 Bin 798’e Yükseldi

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), ağustos ayına ilişkin kurulan ve kapanan şirket istatistiklerini açıkladı. Buna göre, geçen ay bin 784 şirket kapandı ve yılın ilk 8 ayında kapanan toplam şirket sayısı 13 bin 798’e yükseldi.

Bir önceki aya göre kapanan şirket sayısı yüzde 8, kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 9,7 artarken, kapanan kooperatif sayısı yüzde 6,6 azaldı.

Yıllık artış yüzde 29 

Yıllık bazda ise Ağustos 2022’de kapanan şirket sayısı 2021’in aynı ayına göre yüzde 29, kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 11,6 oranında artarken; kapanan kooperatif sayısı ise yüzde 37,7 azaldı.

Sözcü’de yer alan habere göre; 2022’nin ilk 8 ayında ise 2021’in ilk 8 ayına göre kapanan şirket sayısında yüzde 70,2, kapanan kooperatif sayısı yüzde 39 ve kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısında yüzde 6,1 yükseldi.

Kurulan şirket sayısı arttı

TOBB verilerine göre, bir önceki aya göre kurulan şirket sayısı yüzde 46,1, kurulan kooperatif sayısı yüzde 56,2 ve kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 38 oranında arttı.

Ağustos 2022’de Ağustos 2021’e göre kurulan şirket sayısı ise yüzde 38,5 kurulan kooperatif sayısı yüzde 96,9 ve kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 13,9 oranında arttı.

Yılın ilk 8 ayında, 2021’in ilk 8 ayına göre kurulan şirket sayısı yüzde 23,3 ve kurulan kooperatif sayısı yüzde 28,4 artarken, kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı  ise yüzde 7,5 azaldı.

Buna göre, ağustosta 12 bin 382 şirket kuruldu ve yılın ilk 8 ayında toplam 87 bin 755 şirket kurulmuş oldu.

Toptan ve perakende işletmeleri çoğunlukta

Öte yandan, Ağustos 2022’de şirket ve kooperatiflerin 4 bin 257’si ticaret, bin 824’ü imalat ve bin 436’sı inşaat sektöründe kuruldu. Kurulan gerçek kişi ticari işletmelerinin; 881’i toptan ve perakende ticaret motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 540’ı inşaat, 215’i imalat sektöründe yer aldı.

Ağustos’ta kapanan şirket ve kooperatiflerin; 579’u toptan ve perakende ticaret, motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 244’ü imalat, 234’ü inşaat sektöründe yer aldı.

Paylaşın

Merkez Bankası Neden Faiz İndiriyor?

Sene başından beri yaklaşık 90 ülkenin merkez bankası faiz artışına gitti. Dünyanın geri kalanı “büyüme pahasına enflasyonla mücadele” tercihi yaparken, Türkiye “enflasyon pahasına büyüme” ile tercihini bunun tam tersi yönde kullanıyor. Böyle bir alternatif var mı? Dünyanın geri kalanı büyümeyi bizim kadar istemiyor olabilir mi? 

Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Selva Demiralp, BBC Türkçe için değerlendirdi.

Sene başından beri yaklaşık 90 ülkenin merkez bankası faiz artışına gitti. Bu ülkelerin de yaklaşık yarısı tek seferde en az 75 baz puan, yani tecrübe ettikleri enflasyonun yaklaşık onda biri kadar faiz artışına gittiler.

Hafta içinde ABD Merkez Bankası FED’in 75 baz puanlık son faiz artışından bir gün sonra ise TCMB 100 puanlık bir faiz indirimine gitti.

Dünyanın geri kalanı “büyüme pahasına enflasyonla mücadele” tercihi yaparken, Türkiye “enflasyon pahasına büyüme” ile tercihini bunun tam tersi yönde kullanıyor. Böyle bir alternatif var mı? Dünyanın geri kalanı büyümeyi bizim kadar istemiyor olabilir mi?

Enflasyonla mücadele için bunca ülke faiz artırırken biz ısrarla faiz indirimlerine devam ediyorsak ve bunun sonucunda enflasyonumuz onlardan kat kat yukarıdaysa ‘Nerede hata yaptık? Onlar bizim bilmediğimiz neyi görüyor da faiz artırıyor?’ diye sormakta fayda var.

Bu sorulara en net cevabı Çarşamba günkü basın toplantısı sonrasında faiz artışının gerekçelerini anlatan FED Başkanı Jerome Powell veriyor. Şöyle diyor Powell:

“Yüksek faiz sonucu yavaşlayan büyüme ve zayıflayan istihdam piyasası, hizmet ettiğimiz halk için sıkıntılıdır. Ancak bu sıkıntı, fiyat istikrarı sağlamayı beceremeyip sonrasında tekrar çaba vermenin yaratacağı sıkıntı kadar büyük değildir.“

FED, sene başından beri yaptığı faiz artışlarının ekonomiyi yavaşlatma riskine karşı daha fazla faiz artışına gitmemek ve hatta bir an önce faiz indirimlerine başlamak konusunda piyasaların yoğun baskısı altında.

Powell’ın cevabı bu baskılara bir cevap niteliğinde. Bugün başladığımızı işi yarım bırakır fiyat istikrarını sağlayamazsak ileride daha büyük bir bedel öderiz diyor ve geri adım atmıyor.

Enflasyonu düşürme adına önce faiz artırımlarına gitmek, sonrasında gelen baskılar sonucu yeterli sabrı gösteremeyip yarı yolda faiz indirimlerine başlamak ve nihayetinde daha yüksek bir enflasyonla yüzleşmek bu topraklarda oldukça aşina olduğumuz bir kavram. Bugün geldiğimiz noktada ise artık usulen de olsa faiz artışı bile söz konusu değil.

Bizimle aynı gruba girebilecek ülkelerde ve hatta savaşın ortasındaki Rusya’da bile enflasyonun bizden 65-70 puan daha düşük olması da tesadüf değil.

İşin acı tarafı, 2021 son çeyreğinden bu yana ekonomiyi desteklemek için faizler düşürülüp enflasyon 60 puan üzerinde artarken mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış işsizlik sadece 1 puan azalmış.

Çünkü bir taraftan verilen tüm destekler ve kaynak aktarımları ile ekonomi canlı tutulmaya çalışılırken diğer yandan enflasyon büyüme üzerinde daraltıcı etki yapıyor ve istihdamı aşağı çekiyor.

Herkes ister ki büyüme olsun, pasta büyüsün, herkesin pastadan aldığı dilim artsın.

Ancak enflasyonu göz ardı edip enflasyonu dizginleyici politikalar uygulamazsanız bu dönüp dolaşıp ekonomik büyümeyi vuruyor. Enflasyonist ortamda büyüme olsa bile gelir dağılımı bozulduğu için dar gelirli kesimler bunu hissedemiyorlar. Pastadan aldıkları dilim büyümek şöyle dursun küçülüyor.

Powell ve gıyabında enflasyonist baskıları bertaraf edebilmek için faiz artışına giden merkez bankalarının temel gerekçesi bu.

Enflasyonun maliyeti ve faiz artışının maliyeti

Merkez bankaları karar alırken iki maliyeti karşılaştırıyorlar. Bunlardan birincisi faiz artışının getirdiği maliyet. Faiz artışı borçlanma maliyetini artırmak suretiyle talebi yavaşlatır. Talepteki yavaşlama enflasyonist baskıları aşağı çeker.

Öte yandan üretimdeki yavaşlama istihdam kaybına sebep olur ki Powell’ın bahsettiği sıkıntı da bu.  Ancak yine Powell’ın basın toplantısında bahsettiği gibi: Keşke enflasyonu düşürmenin acısız bir yolu olsaydı, ancak maalesef yok.

Sıkı para politikasının maliyetini terazinin bir kefesine koyan merkez bankaları diğer kefeye ise sıkı para politikası uygulamayıp enflasyonun kontrolden çıkmasının yarattığı maliyeti koyuyorlar.  Çünkü nasıl ki faiz artırımı ekonomiyi yavaşlatıyorsa enflasyon da ekonomiyi yavaşlatıyor ve istihdam kaybı yaratıyor. Daha da önemlisi enflasyon sebebi ile gelen istihdam kaybı kalıcı oluyor.

Enflasyon, ekonomiyi boğarak ve kontrolsüz bir şekilde yavaşlatır. Alım gücünü eritir, halkı yoksullaştırarak talebi zayıflatır. Yavaşlayan üretim istihdam kaybını beraberinde getirir.

Enflasyon sebebiyle  gelen zoraki yavaşlamanın,  faiz artırımı yolu ile gelen kontrollü yavaşlamadan önemli bir farkı vardır. Faiz artırmak sureti ile soğuyan ekonomi nihai olarak enflasyonu aşağı çeker.  Enflasyon sebebiyle yavaşlayan bir ekonomide ise enflasyon asılı kalır, kendi kendine düşmez.

Yani her iki senaryoda da ekonomide bir yavaşlama kaçınılmaz iken aradaki temel fark “fiyat istikrarı” dır. Fiyat istikrarı getiren “kontrollü yavaşlama” merkez bankasının sürdürülebilir büyümeye vereceği en önemli katkıdır.

Çünkü fiyat istikrarı düşük faiz ve makroekonomik istikrar getirir.  Kalıcı düşük faiz ve istikrar yatırım iştahındaki artışı, bu da potansiyel büyüme oranında ve istihdamda artışı destekler.

Oysa enflasyon sebebiyle yavaşlamak zorunda bırakılan bir ekonomi üretim kapasitesinde benzer bir artış yaşayamaz. Bir başka deyişle, enflasyon sadece bugünkü büyümeyi vurmakla kalmaz, ülkenin ileriye yönelik olarak üretim ve istihdam artışı yaratacak imkanlarını da baltalar.

İşte bu sebeple sıkı para politikası ile enflasyonun önüne geçmek ve sıkı para politikasının maliyetine katlanmak 90 ülke tarafından “daha az maliyetli” bir çözüm olarak görüldüğü için tercih edilmektedir.

Enflasyonu düşürmek merkez bankasının işidir. Merkez bankası en az maliyetli çözümü sunduktan sonra bu maliyeti kimin omuzlanacağı ise siyasi otoritenin kararıdır.

İçinde yaşadığımız yüksek enflasyonla er ya da geç yüzleşeceğimiz gerçeğinden yola çıkarak ekonomik programlarını açıklayan muhalefet partilerinin transfer ödemelerine, işsizlik sigortasına, dolaylı vergilerin azaltılmasına dair planları sıkı para politikasının maliyetini düşürmesi açıdan özellikle kıymetli.

Paylaşın

8 Ayda İşsizlik Ödeneğine Başvuran Sayısı 1.1 Milyonu Aştı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Utanmadan sıkılmadan işsizlik var diyorlar” dese de yılın ilk 8 ayına ilişkin veriler Erdoğan’ı yalanladı. Öyle ki bu yılın ilk 8 ayında çalışırken işten atılan ve işsizlik ödeneğine başvuran kişi sayısı 1 milyon 105 bin 947 oldu. Böylece 8 aylık dönemde her ay 138 bin 243 kişi, her gün ise 4 bin 608 kişi işten atılmış oldu.

Konu hakkında açıklamalarda bulunan CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, “Bakan Nebati her ne kadar Türkiye’nin büyüdüğünü, istihdamın arttığını söylese de resmi veriler bunun tam tersini iddia etmeye devam ediyor. Sadece temmuz ve ağustos ayında yani bir aylık dönemde işten çıkartılanların sayısı ise 140 bin 889 kişi oldu” dedi.

Bu yıl şu ana kadar en çok işten atılmaların olduğu şehrin 236 bin 400 kişi ile İstanbul olduğunu anlatan Ağbaba, “İstanbul’u 73 bin 440 kişi ile Ankara ve 58 bin 121 işten atılmayla İzmir izledi. Sanayinin yoğun olduğu Bursa ‘da 47 bin 84 kişi işten atılırken, Kocaeli’de bu yıl içerisinde işten atılanların sayısı ise 30 bin 718 olarak kayıtlara geçti” diye konuştu.

İşsiler kaderlerine terk ediliyor

Ocak-ağustos ayları arasında 1 milyon 105 bin 947 kişi işten atıldığı için işsizlik ödeneğine başvuru yaparken, başvuru yapanların sadece 538 bin 798’i ödenek almaya hak kazandı. Bu durumda işten atılanların neredeyse yarısı ödenek almaya hak kazanamadı. Türkiye’de işsizlik sigorta fonu işsizlerden çok işverenlere ve yandaş sermayeye kaynak olarak aktarılırken, işsizler ve işten atılanlarda bizzat iktidar tarafından kendi kaderlerine terk ediliyor.

Paylaşın

Küresel Gıda Zinciri, Çok Az Sayıda Şirketin Tekelinde

ETC Group’un raporuna göre küresel gıda zinciri, çok az sayıda şirketin tekelinde. ETC Group’tan Jim Thomas, özellikle Rusya – Ukrayna savaşı nedeniyle gıda fiyatlarının fırladığı bir dönemde tarım sektöründeki tekelleşmenin artmasının kaygılandırıcı olduğunu belirtti.

Independent Türkçe’nin aktardığına göre, Thomas, “Küresel gıda sistemi üzerindeki güç çok az sayıda kişinin elinde yoğunlaşmış durumda. Bundan endişelenmeliyiz” dedi.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli iklim adaleti grubu ETC Group’un raporuna göre küresel gıda zinciri, çok az sayıda şirketin tekelinde.

Perşembe günü yayımlanan raporda, ticari tohum piyasasının yüzde 40’ını iki şirketin kontrol ettiği belirtildi. Öte yandan 25 yıl önce aynı dilim, 10 şirket tarafından paylaşılıyordu.

Tarım ürünü ticaretinde de 2020’de 10 firmanın yaklaşık yarım trilyonluk piyasayı kontrol ettiğine dikkat çekildi.

Kâr amacı gütmeyen kuruluşun raporunda, Çin devletine ait Cofco şirketinin, dünyanın en büyük ikinci tarım ürünü şirketi konumunda olduğu ifade edildi.

Pekin merkezli firmanın 2020’de en az 100 milyar dolarlık kâr elde ettiği belirtildi.

Bu alanda en büyük firmaysa, 2020’de 134 milyar dolar kazanç elde eden ABD merkezli gıda devi Cargill.

Yine Çin devletine ait tohum, böcek ilacı ve biyoteknoloji firması Syngenta’nın, 2020’de tarımsal kimya piyasasının yaklaşık çeyreğini tek başına kontrol ettiği belirtildi.

15 milyar dolarlık satış yapan şirket, Almanya’daki rakipleri Bayer ve BASF’ı da geride bıraktı.

Raporda ayrıca tarım ve gıda işleme alanındaki dev firmalardan Hollanda merkezli Louis Dreyfus’un hisselerinin yüzde 45’inin geçen yıl Birleşik Arap Emirlikleri yönetimine ait ADQ holding şirketine satıldığı da hatırlatıldı.

ETC Group’tan Jim Thomas, özellikle Rusya – Ukrayna savaşı nedeniyle gıda fiyatlarının fırladığı bir dönemde tarım sektöründeki tekelleşmenin artmasının kaygılandırıcı olduğunu belirtti.

Thomas, “Küresel gıda sistemi üzerindeki güç çok az sayıda kişinin elinde yoğunlaşmış durumda. Bundan endişelenmeliyiz” dedi.

Paylaşın

TÜİK Açıkladı: Tüketici Güveni Yüzde 0,3 Arttı

Tüketici güven endeksi, eylül ayında bir önceki aya göre yüzde 0,3 oranında arttı. Ağustos ayında 72,2 olan endeks, eylül ayında 72,4 oldu. Endeks, 100’den küçük olması tüketici güveninde kötümser durumu göstermektedir.

Haber Merkezi / TÜİK, Tüketici Güven Endeksi’nin eylül ayında yüzde 0,3 oranında artarak 72,4 olarak kaydedildiğini açıkladı. TÜİK’ten yapılan açıklama şöyle:

“Türkiye İstatistik Kurumu ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası işbirliği ile yürütülen tüketici eğilim anketi sonuçlarından hesaplanan mevsim etkilerinden arındırılmış tüketici güven endeksi, Eylül ayında bir önceki aya göre %0,3 oranında arttı; Ağustos ayında 72,2 olan endeks, Eylül ayında 72,4 oldu.”

Endeksin 100’den büyük olması genel ekonomik duruma ilişkin iyimserliği, 100’den küçük olması ise genel ekonomik duruma ilişkin kötümserliği gösteriyor.

Tüketici güven endeksi nedir ve neden önemlidir?

Tüketici güven endeksi, aylık tüketici eğilim anketi ile tüketicilerin maddi durum ve genel ekonomiye ilişkin mevcut durum değerlendirmeleri ile gelecek dönem beklentileri, harcama ve tasarruf eğilimleri ölçülmektedir.

Anket sonuçlarından hesaplanan tüketici güven endeksi 0-200 aralığında değer alabilmektedir. Tüketici güven endeksinin 100’den büyük olması tüketici güveninde iyimser durumu, 100’den küçük olması tüketici güveninde kötümser durumu göstermektedir.

Tüketici eğilimine ilişkin endekslerden, tüketimin finansmanı amacıyla borç kullanma ihtimali endeksinin artması iyimser durumu, azalması ise kötümser durumu göstermektedir.

Benzer şekilde tüketici fiyatlarının değişimine ilişkin düşünce ve beklenti endekslerinin artması tüketici fiyatlarında düşüş düşüncesini/beklentisini, azalması ise tüketici fiyatlarında artış düşüncesini/ beklentisini göstermektedir.

İşsiz sayısı beklentisi endeksinin artması işsiz sayısında azalma beklendiğini, endeksin azalması ise işsiz sayısında artış beklendiğini ifade etmektedir.

Paylaşın

“ABD, Türk Bankalarının ‘Mir’i Askıya Almasını Bekliyor” İddiası

İş Bankası ve Denizbank’ın Rusya ödeme sistemi ‘Mir’in kullanımını askıya aldıklarını açıklamasının ardından üst düzey bir ABD’li yetkili, “Diğer bankaların da koalisyon yaptırımlarında yanlış tarafta kalmamak için Mir’i sonlandırmalarını bekliyoruz” ifadelerini kullandı.

Mir ödeme sistemi, Rusya Ulusal Kart Ödeme Sistemi tarafından işletilmektedir ve Rusya Merkez Bankası’nın yüzde yüz iştirakidir. Sistem, 2016 yılında, birkaç Rus bankasının ABD merkezli Visa ve MasterCard tarafından onlara uygulanan yaptırımlar nedeniyle hizmetleri reddedilmesinin ardından potansiyel elektronik ödeme bloklarının üstesinden gelmenin bir yolu olarak tasarlandı.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) daha fazla Türk bankasının Rusya’nın SWIFT’e alternatif olarak geliştirdiği Mir ödeme sistemini sonlandırmasını bekliyor. Washington’ın Mir’i işleten şirketin tepe yöneticisini yaptırım listesine almasının ardından İş Bankası ve Denizbank ayrı ayrı yaptıkları açıklamada Mir kullanımını askıya aldıklarını açıklamıştı.

Reuters’ın isim vermeden görüşlerini aktardığı üst düzey yetkili “Bu akıllıca bir karar. Bir bankayı Rusya ile iş yaparak yaptırım radarına sokmamanın en iyi yolu Mir sistemini kesmek. Diğer bankaların da koalisyon yaptırımlarında yanlış tarafta kalmamak için Mir’i sonlandırmalarını bekliyoruz,” ifadelerini kullandı.

Geçtiğimiz ay Amerikan hazinesi TÜSİAD’a gönderdiği bir mektupla yaptırım altındaki Rusya ile iş yapmaya devam eden Türk şirketlerin cezalarla karşı karşıya kalma riski olduğu uyarısında bulunmuştu. Bunun üzerine Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati ise bu konuda endişe edilecek bir durum olmadığını söylemişti.

Batı yaptırımlarına katılmayan Türkiye, Kiev ve Moskova arasında dengeli bir politika izlemeye çalışıyor. Öte yandan Rusya’nın işgalini kınayan Ankara, Ukrayna’ya SİHA gönderiyor.

Mir Ödeme Sistemi nedir?

Mir, Rusya Merkez Bankası tarafından 1 Mayıs 2017’de kabul edilen yasa ile kurulan bir ulusal ödeme sistemidir. Şu anda çoğunlukla Aeroflot ve Rus Demiryolları gibi Rusya merkezli şirketler tarafından kabul edilmektedir, ancak Rus iştirakleri olan yabancı şirketler arasında yavaş yavaş kabul görmektedir. Sistem, Rusya Ulusal Kart Ödeme Sistemi tarafından işletilmektedir ve Rusya Merkez Bankası’nın yüzde yüz iştirakidir.

Sistem, 2016 yılında, birkaç Rus bankasının ABD merkezli Visa ve MasterCard tarafından onlara uygulanan yaptırımlar nedeniyle hizmetleri reddedilmesinin ardından potansiyel elektronik ödeme bloklarının üstesinden gelmenin bir yolu olarak tasarlandı.

Mir sisteminde çalışan ilk kartlar Aralık 2015’te piyasaya sürüldü. Rusya’nın önde gelen bankası Sberbank tarafından da Ekim 2016’da kullanılmaya başlandı. 2016 yılı sonunda 64 banka tarafından 1.76 milyon Mir kartı çıkarıldı ve Kasım 2019’a kadar bu sayı 69.8 milyona yükseldi.

Mir esas olarak Rus hükümeti tarafından desteklenir ve tüm vergi ve emeklilik ödemelerinin 1 Mayıs 2017’de yürürlüğe giren mevzuatla Ocak 2018’e kadar sistem üzerinden uygulanmaya başlanmasını zorunlu tuttu. Bankalar, daha yerleşik ödeme sistemlerine ait kartlara kıyasla maliyetlerinin daha yüksek olabileceğinden korktukları için Mir kartları kullanmak konusunda isteksizdi.

Paylaşın

Tarımsal Girdi Enflasyonu Yıllık Yüzde 133,41 Arttı

Tarımsal girdi fiyat endeksi (Tarım-GFE) Temmuz ayında da yükselmeye devam etti. Tarım-GFE, Temmuz’da aylık bazda yüzde 1,31 artarken, yıllık bazda yüzde 133,41 yükseldi.

Endekste, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 83,43 ve on iki aylık ortalamalara göre ise yüzde 79,72 artış gerçekleşti.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi (Tarım-GFE), Temmuz 2022 verilerini açıkladı. Buna göre, Tarım-GFE, Temmuz’da aylık bazda yüzde 1,31 artarken, yıllık bazda yüzde 133,41 yükseldi.

Endekste, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 83,43 ve on iki aylık ortalamalara göre ise yüzde 79,72 artış gerçekleşti.

Ana gruplarda bir önceki aya göre tarımda kullanılan mal ve hizmet endeksinde yüzde 0,71, tarımsal yatırıma katkı sağlayan mal ve hizmet endeksinde yüzde 6,44 artış gerçekleşti. Bir önceki yılın aynı ayına göre göre tarımsal yatırıma katkı sağlayan mal ve hizmet endeksinde yüzde 82,16, tarımda kullanılan mal ve hizmet endeksinde yüzde 141,75 artış gerçekleşti.

Yıllık Tarım-GFE’ye göre 7 alt grup daha düşük, 4 alt grup daha yüksek değişim gösterdi.

Yıllık artışın yüksek olduğu alt gruplar sırasıyla, yüzde 234,88 ile gübre ve toprak geliştiriciler ve yüzde 201,13 ile enerji ve yağlar oldu. Bina bakım masrafları yüzde 151,70 artarken, hayvan yemi ise yüzde 145,25 yükseldi. Yıllık artışın düşük olduğu alt gruplar ise sırasıyla, yüzde 33,90 ile veteriner harcamaları ve yüzde 51,82 ile tohum ve dikim materyali oldu.

Aylık Tarım-GFE’ye göre 3 alt grup daha düşük, 8 alt grup daha yüksek değişim gösterdi.

Aylık artışın yüksek olduğu alt gruplar sırasıyla, yüzde 6,57 ile malzemeler ve yüzde 6,47 ile gübre ve toprak geliştiriciler oldu. Bir önceki aya göre azalış gösteren alt gruplar ise yüzde 4,72 ile enerji ve yağlar ve yüzde 0,28 ile diğer mal ve hizmetler oldu. Aylık artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla, yüzde 1,22 ile hayvan yemi ve yüzde 1,50 ile makine bakım masrafları oldu.

Paylaşın

İsviçre’den Türkiye’ye ‘Altın İhracatı’ Dokuz Yılın Zirvesinde

İsviçre’nin Türkiye’ye altın ihracatı ağustos ayında 23.7 ton olarak gerçekleşti. İsviçre’nin dünyanın en büyük rafine ve transit merkezi olması ülke verilerinin küresel pazar trendlerine yönelik fikir vermesini sağlıyor.

İsviçre’den Türkiye’ye altın ihracatı ağustos ayında 23.7 ton ile Haziran 2013 yılından bu yana görülen en yüksek seviyeye yükseldi. Temmuz ayında bu rakam 20.1 ton düzeyindeydi.

NTV’nin haberine göre İsviçre gümrük verilerine göre ülkeden Çin’e yapılan ihracat ise ağustos ayında temmuzdaki 5.5 yılın zirvesinden geriledi.

Altın fiyatlarında son aylarda yaşanan düşüşler ile güvenli liman yatırımlarından olan altının ABD ve İngiltere’de bulunan ticari depolardan talebin daha yüksek olduğu ve genelde fiyatlardaki düşüşün iştah yarattığı Asya’daki ülkelere satışların artmasına neden oldu.

İsviçre’nin dünyanın en büyük rafine ve transit merkezi olması ülke verilerinin küresel pazar trendlerine yönelik fikir vermesini sağlıyor.

Veriler aynı zamanda ağustos ayında İsviçre’nin Rusya’dan ithal ettiği altın miktarının Nisan 2020’den bu yana görülen en yüksek seviyeye ulaştığını ve 320 milyon dolar değerinde 5.7 ton altın ithal edildiğini gösterdi. İsviçreli yetkililer bu altının Rusya orjinli olsa da İngiltere’den geldiğini ifade etmişlerdi.

Paylaşın

Yurt Dışı Üretici Enflasyonu, Ağustos Ayında Rekor Tazeledi

Yurt dışı üretici endeksi Ağustos ayında bir önceki aya göre yüzde 2,64, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 39,79, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 118,94 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 88,82 arttı.

Haber Merkezi / Temmuzda yıllık yüzde 111,34 artışla rekor kıran yurt dışı üretici fiyat endeksi (YD-ÜFE), ağustosta rekor tazeledi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Yurt Dışı Üretici Fiyat Endeksi Ağustos 2022 verilerini açıkladı. Buna göre, YD-ÜFE 2022 Ağustos’ta bir önceki aya göre yüzde 2,64, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 39,79, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 118,94 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 88,82 arttı.

Sanayinin iki sektörünün yıllık değişimleri; madencilik ve taşocakçılığında yüzde 116,48, imalatta yüzde 118,98, ana sanayi gruplarının yıllık değişimleri; ara malında yüzde 130,78, dayanıklı tüketim malında yüzde 102,47, dayanıksız tüketim malında yüzde 104,51, enerjide yüzde 244,92, sermaye malında yüzde 107,74 artış olarak gerçekleşti.

Sanayinin iki sektörünün aylık değişimleri; madencilik ve taşocakçılığında yüzde 2,16, imalatta yüzde 2,65, ana sanayi gruplarının aylık değişimleri; ara malında yüzde 2,68 artış, dayanıklı tüketim malında yüzde 4,11 artış, dayanıksız tüketim malında yüzde 3,04 artış, enerjide yüzde 8,36 azalış, sermaye malında yüzde 3,66 artış olarak gerçekleşti.

YD-ÜFE sektörlerinden giyim eşyası yüzde 79,89, tütün ürünleri yüzde 81,19, metal cevherleri yüzde 97,85 ile endekslerin en az arttığı alt sektörler oldu. Buna karşılık kok ve rafine petrol ürünleri yüzde 244,92, kimyasallar ve kimyasal ürünler yüzde 144,34, diğer metalik olmayan mineral ürünler yüzde 140,32 ile endekslerin en fazla arttığı alt sektörler oldu.

YD-ÜFE sektörlerinden kok ve rafine petrol ürünleri yüzde 8,36, metal cevherleri yüzde 2,34, tütün ürünleri yüzde 0,84 ile endekslerin en fazla azalış gösterdiği alt sektörler oldu. Buna karşılık diğer madencilik ve taş ocakçılığı ürünleri yüzde 5,84, temel eczacılık ürünleri ve müstahzarları yüzde 5,61, diğer metalik olmayan mineral ürünler yüzde 5,11 ile endekslerin en fazla arttığı alt sektörler oldu.

Paylaşın

İktidar, Rekor Bütçe Açığına Doğru Koşuyor!

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili Burhanettin Bulut, bugün yaptığı yazılı açıklamada, yıl bitmeden TBMM’den ikinci bütçeyi çıkaran iktidarın, aldığı ek ödeneği de faize aktardığını vurguladı.

“Merkezi yönetim bütçesi, KİT’lere borç verme, iç ve dış borçlar ile bankaların toplayıp kredi olarak sattığı kur korumalı mevduatlar (KKM) için faiz ödeme bütçesine dönüştü diyen Bulut, “Bu yılın ilk sekiz aylık döneminde iç ve dış borç faiz ödemeleri 169,6 milyar liraya yükseldi. KKM için ödenen 75,6 milyar liralık faiz ödemeleri de dahil edildiğinde, toplam faiz ödemesi 245,2 milyar liraya ulaştı. Bütçe, faiz ödemeleri nedeniyle kevgire döndü. AKP döneminde bütçeden yapılan faiz ödemeleri, 1 trilyon 543 milyar liraya kadar ulaştı. Yıl sonuna kadar bütçeden iç ve dış borçlar için toplam 330 milyar lira faiz ödenmesi öngörülüyor. Bu tutar, KKM için yapılacak faiz ödemesiyle birlikte 500 milyar liraya yakın bir büyüklük oluşturacak” ifadelerini kullandı.

Bulut, şunları kaydetti: Hiçbir şekilde rakamları tutmayan Orta Vadeli Program’da, 17 Ekim’de TBMM’ye sunulacak olan 2023 yılı bütçesiyle iç ve dış borçlar için ödenecek faiz tutarı şimdiden 565,6 milyar lira olarak öngörülüyor. Gelecek yıl KKM için ne kadarlık bir faiz farkı ödemesi yapılabileceğine ilişkin tahmin henüz belli değil. KKM’nin bütçeye yükü, kartopu gibi günden güne büyüyor.

Bütçeye yükünün ne kadar olacağı henüz belli olmasa da en iyi ihtimalle 200 milyar liraya yaklaşacak KKM faiziyle birlikte 2023 yılında bütçenin faiz yükünün en az 750 milyar liraya bulacağı belirtiliyor. Sadece iç ve dış borç faiz ödemesi için 2023 yılında ayrılan tutar, 2022 yılındaki 330 milyar liraya göre yüzde 71,5 oranında artacak ve bütçenin en yüksek artan kalemi olacak.

“İktidar, rekor bir bütçe açığına doğru gidiyor”

Hem bu yılın hem de gelecek yılın bütçesinde büyüyen bir başka kalem ise KİT’lere bütçeden verilecek ‘borç’ olarak gözüküyor. Bu yılın ilk sekiz aylık döneminde bu kuruluşlara bütçeden verilen borç, geçen yıla göre 6 kat artarak 150 milyar lirayı geçti. Bu rakamın, bu yılın tamamında 292 milyar lirayı, gelecek yıl ise 359 milyar lirayı bulması bekleniyor. Bütçede ‘borç verme’ adıyla sınıflandırılsa da KİT’lere verilen bu tür borçlar geri tahsil edilemiyor. Seçim yılı olan 2023 için kesenin ağzını açacak olan iktidar, rekor bir bütçe açığına doğru gidiyor.”

Paylaşın