EBRD, Türkiye İçin Büyüme Tahminini Yüzde 4,5’e Yükseltti

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), beklenenden daha güçlü bir iç talep ve ihracattaki ılımlı toparlanmayı takiben Türkiye için 2022 büyüme tahminini yüzde 4,5’e yükselttiğini açıkladı.

Mayıs ayında açıklanan bir önceki tahmin yüzde 2 olarak belirlenmişti.

EBRD’nin faaliyet gösterdiği bölgeler için hazırladığı son Bölgesel Ekonomik Beklentiler raporunda açıklanan tahminler, Ukrayna’da krizinin, gaz arzındaki azalmanın ve dünya genelindeki enflasyonun ekonomiler üzerindeki etkisini ortaya koydu.

Bloomberg’in aktardığı raporda, Türk bankalarının iyi sermayelendirilmiş olmaları ve yüzde 3’ün altında seyreden takipteki alacak oranlarıyla Türkiye ekonomisinin kuvvetli yönlerinden biri olduğu vurgulanırken, ekonomik faaliyetin nispeten güçlü kalmaya devam ettiği belirtildi.

Kısa vadeli dış borç ve rezerv riski

Raporda dikkat çekilen diğer bir unsur ise Türk lirasındaki hızlı değer kaybı ve yüksek enflasyonun oluşturduğu temel kırılganlıklar.

EBRD’nin raporunda Türkiye’nin artan cari açığı ve 180 milyar dolar tutarındaki kısa vadeli dış borcu ve 15 milyar dolar civarında olan rezervlerin zayıflaması önemli endişeler olarak dikkat öne çıktı.

Banka, Türkiye ekonomisinin 2023 yılında, planlanan seçimler öncesinde hane halkı ve kamu harcamalarının etkisiyle yaz başındaki tahminlere paralel olarak yüzde 3,5 oranında büyümesini bekliyor.

Küresel jeopolitik gerilimler ve gelişmiş ülkelerdeki agresif parasal sıkılaştırma gibi küresel faktörlerin de Türkiye’nin büyümesini etkileme riski taşıdığı belirtiliyor.

Türkiye, EBRD’nin en büyük pazarı olma özelliğini taşıyor. Ülkede çoğunluğu özel sektörden olmak üzere 380’den fazla projeye yatırım yapan Banka’nın 16,877 milyon euronun üzerindeki yatırımı bulunuyor.

Paylaşın

Türkiye’de Gençlerin Yüzde 24’ü ‘Sessiz İstifa’ Sürecinde

Genel anlamıyla “işte en azını yapmak, yapılması gerekenler dışında hiçbir şey yapmamak, özel hayatı korumak ve daha az sorumluluk almak” olarak ifade edilen sessiz bir vazgeçiş süreci olarak tanımlanan sessiz istifanın, Türkiye’de oldukça yaygın olduğu görüldü.

Bloomberght’nin aktardığına göre, yapılan çalışma Türkiye’de gençlerin yüzde 24’ünün şu an sessiz istifa sürecinde; yüzde 46,7’sinin ise bu kavrama yatkın olduğunu ortaya koydu.

Youthall’un çalışma hayatında gündeme oturan “Sessiz İstifa” konusunda gerçekleştirdiği ve gençlerin görüşlerini aldığı araştırmaya, 18-50 yaş arasındaki 1002 kişi katıldı. Araştırmaya katılanların yüzde 57,3’ü kadın, yüzde 41,6’sı erkek olarak dağılım gösterirken soruları yanıtlayanların yüzde 74,3’ü aktif çalışan, yüzde 25,7’si ise şu an çalışmayan katılımcılardan oluştu.

Sessiz istifa kavramıyla ilgili; iş-yaşam dengesi, iş yerlerine aidiyet, iş tanımlarının netliği gibi konu başlıklarının ele alındığı araştırma, kavrama yönelik eğilimleri, nedenleri ve süreçten vazgeçme kriterlerini de ortaya koydu.

Çalışan kendisini ş yerine ait hissetmiyor

İş yerine kendisini ait hissedenlerin oranı sadece yüzde 18,5. Araştırmaya katılan çalışanların yüzde 58,1’i çalışma hayatlarında iş-yaşam dengesini kuramadıklarını belirtirken “Bunu başarabiliyorum.” diyenlerin oranı yüzde 41,9 oldu.

“Hayatınızın ne kadarı özel yaşam odaklı?” sorusuna verilen yanıtlar, iş dışında yaşama ne kadar az vakit ayrıldığını gösterdi. “Hayatımın yüzde 30’undan azı özel yaşam odaklı.” diyenlerin oranı yüzde 41,1 iken sadece yüzde 30-50 arasında diyenlerin yüzdesi 36,4 oldu. Yüzde 50 ila 70 arasında “Özel yaşama vakit ayırabiliyorum” diyenler ise yüzde 17,3 oranında.

Dönemsel olarak değişiyor

Çalıştığı iş yerine aidiyetin de sorgulandığı “Sessiz İstifa” araştırmasında, dönemsel olarak hissiyatının değiştiğini söyleyenlerin oranı yüzde 48 iken, iş yerine kendilerini ait hissetmeyenlerin oranı yüzde 33,5 olarak tespit edildi. İş yerine kendini ait hissedenlerin oranı ise sadece yüzde 18,5.

Gençler yüzde 64,4 oranında iş tanımını net bulmuyorken yüzde 35,6 oranında görev tanımının net olduğunu belirtti.

“Sessiz İstifa” hakkında ne düşünüyorsunuz? sorusuna gençlerin yüzde 24’ünün sessiz istifa sürecindeyim demesi ve yüzde 46,6’sının bu kavrama yatkın olduğunu belirtmesi, dünya gündeminde olan konunun Türkiye’de de yaygın olduğunu ortaya koydu. Gençlerin yüzde 15’i bu yaklaşıma yatkın değilim derken, ne olduğunu bilmiyorum diyenlerin oranı 14,4’te kaldı.

“Sessiz İstifa” sürecini şu an yaşayan, konuya yatkın olan ve yatkın olmayan kişilerin yorumlarının ayrı ayrı analiz edildiği araştırmada; “Sessiz İstifa” yaklaşımına yatkın olmayanların yüzde 31,3’ü, çalıştıkları şirkette kariyer yollarının kapalı olduğunu hissettikleri takdirde bu sürece girebileceklerini belirtti. Bu oranı yüzde 24,7 ile iş-özel hayat dengesizliği, yüzde 18,7 ile iş tanımının net olmaması ve aynı oranda düşük maaş takip etti. Sürece uzak olanların hayatlarındaki öncelikler ise şu şekilde sıralandı: Kariyer yüzde 22,9, özel hayat yüzde 25, aile yüzde 21,5, sağlık yüzde 20,1 ve para yüzde 10,5.

En büyük etken düşük maaş

Youthall tarafından yapılan araştırmada “Sessiz İstifa” sürecinde olan gençlerin kendilerini bu duruma sürükleyen nedenlerin başında “düşük maaş” geliyor. Yüzde 35 oranında verilen düşük maaş yanıtını, yüzde 21,7 ile iş-özel hayat dengesizliği, yüzde 15 ile iş tanımının net olmaması, yüzde 14,2 ile kariyer yollarının kapalı olması ve yüzde 7,9 ile uzun mesai saatleri takip etti.

“Şu an sessiz istifa sürecindeyim” diyen yüzde 24 oranındaki kitle, hangi durumda sessiz istifalarını sonlandırabileceklerini de aktardı. Yüzde 35,8 yan hakların ve maaş haklarının düzenlenmesini ilk sırada belirtti. Buna en yakın oranda alınan cevap ise yüzde 32,9 ile “iş-özel hayat dengesine olumlu katkı sağlayacak düzenlemelerin gerçekleştirilmesi” olarak dikkat çekti. Yüzde 14,6 “kendi çalışma modelini oluşturma fırsatı” derken aynı oranda katılımcı “değişen motivasyonumun yöneticim/işverenim tarafından fark edilmesi” durumunda da “Sessiz istifadan vazgeçerim” dedi.

Z Kuşağında oran yüksek

Z kuşağının yüzde 64,2’sinin gündeminde sessiz istifa var. Yüzde 45,2 ile araştırmaya en yüksek oranda katılım gösteren 18-24 yaş bandının cevapları incelendiğinde yüzde 13,2’si sessiz istifa sürecinde olduğunu, yüzde 50,9’u ise sessiz istifa sürecine yatkın olduğunu belirtti. Bu da özellikle Z kuşağının temsilcilerinden oluşan gençler arasında bu kavramın gündemde olduğunu ortaya koydu. Tüm katılımcıların ortalamasında sessiz istifa sürecine götüren neden; maaş iken, 18-24 yaş grubunda neden olarak ilk sırayı iş-özel hayat dengesizliği aldı.

Araştırmada özgürlüklerine düşkünlükleri ve ne istediklerini net bir şekilde belirtmeleri ile iş hayatında ön plana çıkan Z kuşağının, verilen işler dışında ekstra sorumluluk almayarak ve mesai saatlerinin dışına çıkmayarak sessiz istifa sürecinde olduklarının sinyallerini yöneticilerine verdikleri gözlemlendi.

Kadınlar daha fazla sessiz vazgeçişte

Ankete katılan kadın çalışanların yüzde 68,6’sı sessiz istifa sürecinde olduğunu ya da sessiz istifa sürecine yakın olduğunu belirtti. Kadınların bu sürece yakın olmasının altında yatan en temel etken yüzde 33,9 ile iş-özel yaşam dengesi kuramamaları oldu. Erkeklerin yüzde 58,7’si sessiz istifa sürecinde ve sürece yatkın olduklarını belirtirken kendilerini bu sürece iten en büyük neden ise kadın çalışanlardan farklı olarak yüzde 21,2 ile düşük maaş olarak saptandı.

Paylaşın

Altı Ayda Türkiye’de Kurulan Rus Ortaklı Şirket Sayısı 720’ye Ulaştı

Rusya’dan Türkiye’ye yapılan yatırımlarda ağırlık olarak petrokimya, demir-çelik, lojistik, otomotiv ve yan sanayi ile tekstil sektörleri başı çekiyor. Sektör temsilcileri Ruslar’ın ambargo sebebiyle yatırımlarını Türkiye’ye kaydırdıklarını ve Avrupa’ya yapılan ticareti Türkiye üzerinden yaptıklarını belirtiyor. Kurulan şirketler yatırım, üretim ve istihdam açısında da Türkiye ekonomisine katkı sağlıyor.

Türkiye Gazetesi‘nin haberine göre, Avrupa tarafından uygulanan ambargodan dolayı Rus şirketlerinin Türkiye’ye yatırım yaparak ticaretlerine devam ettiklerini belirten iş dünyası temsilcileri “Birçok alanda yatırımları bulunuyor. Ancak bu bir risk. Nihayetinde Avrupa ve ABD’nin Rus şirketlerine ambargosu var ve bu Türkiye üzerinden by-pass ediliyor. ABD’nin bu konuda tavrı çok net ve Ticaret Bakanlığına çeşitli şikâyetlerde bulunuyorlar. Avrupa gümrük kapılarında denetim artırıldı. Ancak alınmış resmî bir karar yok. Şayet Türkiye’den yapılan ihracatta Rus şirketlerinin varlığı anlaşılırsa bizi de çeşitli ambargolar bekleyebilir” açıklaması yaptı.

Gayrimenkul sektöründen faaliyet gösteren Inhouse Global Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Ergüven, Rusya’ya yönelik ambargo sürecinde Rus şirketlerin yönünü Türkiye’ye çevirdiğini belirterek “Ağırlıklı olarak depo ve fabrika alanları alıyorlar. Fabrika için İstanbul, İzmit, Bursa, Çorlu ve Tekirdağ ön plana çıkıyor. Aynı zamanda otel satın alma ve işletme gibi turizm alanına da yatırım yapanlar var” dedi.

Öte yandan Rusya’da Avrupalı şirketlerin yerini Türkler dolduruyor. Türk ayakkabı üreticisi FLO mayıs ayında küresel spor giyim şirketi Reebok’ın Rusya’daki 100’den fazla mağazasını satın alırken Fiba ve Anadolu Efes gruplarının ülkede büyük satın alımlar gerçekleştirildiğini duyurmuştu. Ayrıca Rus gazetesi İzvestiya geçtiğimiz aylarda yaptığı haberde İpekyol, Mudo, adL, LTB, Twist’in Rusya’da mağazalar açacağını belirtilmişti.

6 ayda patlama yaşandı

  • 2018 29
  • 2019 27
  • 2020 33
  • 2021 39
  • 2022 Ocak 9
  • 2022 Şubat 13
  • 2022 Mart 64
  • 2022 Nisan 136
  • 2022 Mayıs 116
  • 2022 Haziran 153
  • 2022 Temmuz 101
  • 2022 Ağustos 128
Paylaşın

Açlık Sınırı 7 Bin 667, Yoksulluk Sınırı 22 Bin 377 TL’ye Yükseldi

Yüksek enflasyon döngüsü yoksulluk ve açlık sorununu hızla büyütmeye devam ediyor. Temel gıda fiyatlarında yaşanan yüksek artışlar dört kişilik bir ailenin açlık sınırını eylül ayında  7 bin 667 liraya kadar çıkarırken, yoksulluk sınırını da 22 bin 377 liraya kadar yükseltti.

Haber Merkezi / Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Ar-Ge birimi KAMU-AR, Açlık- Yoksulluk Araştırılması Eylül sonuçlarını yayınladı.

Buna göre, açlık sınırı eylülde bir önceki aya göre 385 lira artarken, gıda dışındaki ihtiyaçlar için yapılması gereken harcama 244 lira artarak 14 bin 710 liraya yükseldi. Böylece yoksulluk sınırı da 629 lira daha arttı. Son bir yılda açlık sınırı 4 bin 39 lira, gıda dışındaki ihtiyaçlar için yapılması gereken harcama ise 5 bin 869 lira arttı.

Ailelerin gıda ve gıda dışı ihtiyaçlarını insan onuruna yaraşır bir şekilde yoksunluk hissi çekmeden karşılayabilmesi için yapması gereken toplam harcama tutarını gösteren yoksulluk sınırı son bir yılda toplam 9 bin 908 liralık artış gösterdi.

Sağlıklı beslenebilmek için et- balık- yumurtaya aylık olarak harcanması gereken tutar bir önceki aya göre 7 lira, son bir yılda ise 782 lira artarak bin 823 lira oldu. Kuru bakliyat için yapılması gereken harcama önceki aya göre değişmezken, geçen yılın aynı ayına göre ise 118 liralık artışla 209 lira oldu.

Süt, yoğurt ve peynir için yapılması gereken harcama eylülde bir önceki aya göre 19 lira artarak 2 bin 19 liraya yükseldi. Son bir yıllık dönemde ise bin 142 liralık artış oldu. Meyve için harcanması gereken para eylülde 74 lira artarken, geçen yılın aynı ayına göre ise 239 lira artarak 603 lira oldu. Sebze harcamasının parasal tutarı da eylülde önceki aya göre 82 lira arttı, geçen yılın aynı ayına göre ise 583lira artarak 876 lira oldu.

Eylülde, 26 lira artarak 785 liraya yükselen ekmek, un ve makarna gibi ürünler için yapılması gereken harcama son bir yılda 275 lira arttı.  Pirinç ve bulgur harcamaları eylülde 13 lira, son bir yılda ise 273 lira artarak 361 liraya yükseldi. Yağ için yapılması gereken harcama ise 235 lira oldu.

Şeker, bal, pekmez, reçel gibi gıda maddelerine yapılması gereken harcama da eylülde 137 lira artarak 587 lira oldu. Aynı ailenin zeytin için yapması gereken harcama ise 22 lira artarak 170 liraya çıktı.

Yetişkin erkek için 2.800, yetişkin kadın için 2.200, genç için 3.000 ve çocuk için de 1.600 kalori esas alınarak yapılan hesaplamaya göre eylülde açlık sınırı yetişkin erkek için 2 bin 239 lira, yetişkin kadın için bin 757 lira, çocuk için bin 276 lira ve genç için de 2 bin 395 lira oldu.

Yoksulluk sınırının belirlenmesinde gıda dışı gereksinimlerin fiyat artışları da esas alınarak yapılan araştırmaya göre, dört kişilik bir ailenin gıda dışındaki gereksinimlerini “yoksunluk hissi duymadan” karşılayabilmesi için gereken harcama tutarı da eylülde 244 liralık artışla 14 bin 710 liraya yükseldi.

Eylülde dört kişinin giyim ve ayakkabı harcamaları 901 liraya, barınma (kira dahil) harcamaları 3 bin 264 liraya, ev eşyası harcamaları bin 944 liraya, sağlık harcamaları 637  liraya yükseldi. Ulaştırma harcamaları 3 bin 986 liraya inerken, haberleşme harcamaları 662 liraya, eğlence ve kültür harcamaları 568 liraya, eğitim harcamaları 369 liraya, tatil-otel harcamaları bin 368 liraya ve çeşitli mal ve hizmetlerle ilgili harcamalar ise 961 liraya çıktı.

Dört kişilik bir ailenin insan onuruna yaraşır bir şekilde yoksunluk hissi çekmeden yaşayabilmesi için yapması gereken gıda ile gıda dışı harcamaların toplam tutarını gösteren yoksulluk sınırı (içki ve sigara harcamaları hariç) ise eylülde 629 lira daha artarak 22 bin 377 liraya yükseldi. Yoksulluk sınırında, bu  yılın ilk dokuz aylık döneminde 8 bin 865 liralık,  son bir yılda ise 9 bin 908 liralık artış yaşandı.

Paylaşın

Reel Kesim Güveni Eylülde 2.2 Puan Azaldı

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB), 2022 Eylül ayına ilişkin İktisadi Yönelim İstatistikleri ve Reel Kesim Güven Endeksini (RKGE) açıkladı. Buna göre, 2022 yılı Eylül ayında RKGE, bir önceki aya göre 2,2 puan azalarak 99,9 seviyesine indi.

Mevsimsellikten arındırılmış reel kesim güven endeksi ise (RKGE-MA) bir önceki aya göre 1,2 puan azalarak 100,2 seviyesine düştü.

Endeksi oluşturan anket sorularına ait yayılma endeksleri incelendiğinde, genel gidişat ve sabit sermaye yatırım harcamasına ilişkin değerlendirmeler endeksi artış yönünde etkilediği görüldü.

Mevcut toplam sipariş miktarı, mevcut mamul mal stoku, gelecek 3 aydaki üretim hacmi, gelecek 3 aydaki toplam istihdam, gelecek 3 aydaki ihracat sipariş miktarı ve son 3 aydaki toplam sipariş miktarına ilişkin değerlendirmeler ise endeksi azalış yönünde etkiledi.

Merkez Bankası açıklaması

Sözcü’de yer alan habere göre Merkez Bankası tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“İç piyasa sipariş miktarında azalış bildirenler lehine olan seyrin bir önceki aya göre zayıfladığı, ihracat sipariş miktarında ise azalış bildirenler lehine olan seyrin bir önceki aya göre güçlendiği gözlenmektedir.

Gelecek 3 aya yönelik değerlendirmelerde, üretim hacmi, iç piyasa sipariş miktarı ve ihracat sipariş miktarında artış bekleyenler lehine olan seyrin bir önceki aya göre zayıfladığı görülmektedir.

Gelecek 12 aydaki sabit sermaye yatırım harcamasına ilişkin artış yönlü beklentilerin bir önceki aya göre güçlendiği, gelecek 3 aydaki istihdama ilişkin artış yönlü beklentilerin ise bir önceki aya göre zayıfladığı gözlenmektedir.

İçinde bulunduğu sanayi dalındaki genel gidişat konusunda, bir önceki aya kıyasla daha iyimser olduğunu belirtenlerin oranı yüzde 6,9‘a, aynı kaldığını belirtenlerin oranı yüzde 70,7’ye yükselirken, daha kötümser olduğunu belirtenlerin oranı yüzde 22,4‘e gerilemiştir.”

Paylaşın

Türkiye ‘Gelir Adaletsizliği’nde 37 OECD Ülkesi Arasında 4. Sırada

İktidar ekonomide pembe tablolar çizse de açıklanan veriler, bunu doğrulamıyor. Türkiye, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 37 üyesi arasında gelir dağılımı adaletsizliğinin en yüksek olduğu 4. ülke.

Euronews Türkçe’de yer alan habere göre, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri içinde ise gelir eşitsizliğinde Türkiye’den daha kötü durumda olan tek ülke Bulgaristan.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de halkın yüzde 40’ı gelirin sadece yüzde 16,5’ini alıyor. En zengin yüzde 20’lik grup ise gelirin yüzde 47,5’ini alıyor.

Gelir dağılımı eşitsizliğinin ölçülmesinde en çok kullanılan yöntemlerin başında Gini katsayısı geliyor. Gini katsayısı 0 ile 1 arasında bir değer. Sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, bire yaklaştıkça ise gelir dağılımında bozulmayı anlatıyor. OECD’nin 2021 veya en yakın yıl verilerine göre zirvede 0,487 puan ile Kosta Rika yer alıyor. Ardından Şili (0,46) ve Meksika (0,42) geliyor. Dördüncü sıradaki Türkiye’nin 2018 yılındaki Gini katsayısı ise 0,397 puan.

Türkiye’den sonra ABD ve İngiltere geliyor

OECD verisinde Türkiye’den hemen sonra ABD (0,395) ve İngiltere’nin (0,366) gelmesi dikkat çekiyor.

En az gelir adaletsizliği Slovakya ve Slovenya’da

Gini katsayısına göre gelir adaletsizliğinin en düşük olduğu ülkeler Slovakya (0,222) ve Slovenya (0,246). Diğer bazı ülkelerde ise Gini katsayısı şöyle: İtalya 0,33; İspanya 0,32; Yunanistan 0,308; Fransa 0,292; Almanya 0,289 ve Çekya 0,248.

AB üyeleri içinde ise en yüksek oran 0,402 puan ile Bulgaristan’da. Türkiye, AB ülkeleri içinde gelir adaletsizliğinin en yüksek olduğu ikinci ülke konumunda.

Gelir dağılımının hesaplandığı diğer yöntem ise toplumdaki en yüksek ve en düşük gelire sahip grupların toplam gelirden aldıkları payların karşılaştırılması. Toplumun en zengin yüzde 20’lik kesiminin geliri ile en yoksul yüzde 20’lik kesiminin gelirine oranı karşılaştırılarak P80/P20 hesaplanıyor. Farkın fazla olması gelir dağılımı eşitsizliğinin yüksek olması anlamına geliyor.

OECD’nin 2021 veya en yakın yıl verilerine göre Türkiye 37 OECD üyesi arasında gelir dağılımı eşitsizliğinin en yüksek olduğu 5. ülke. P80/P20 oranında eşitsizliğin en fazla olduğu 13,3 puan ile Kosta Rika. Ardından Şili (10,3), Meksika (8,9) ve ABD (8,4) geliyor. En düşük ise 3,2 puan ile Slovakya’da.

Türkiye’de gelirin yarısını yüzde 20’lik kesim alıyor

TÜİK’in sıralı yüzde 20’lik gruplar itibarıyla yıllık eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirinin dağılımı da Türkiye’de gelir adaletsizliği gösteriyor. 2020 anket yılı ve 2019 referans yılı verilerine göre Türkiye’de en zengin yüzde 20’lik kesim gelirin yüzde 47,5’i alıyor. En yoksul yüzde 20’lik kesim ise gelirin sadece yüzde 5,9’unu alabiliyor.

Paylaşın

Kanal İstanbul’un Maliyeti 15 Değil, 20 Milyar Doları Bulacak

Bilim insanlarının ve kamuoyunun itirazına rağmen AK Parti’nin çalışmalarını sürdürdüğü Kanal İstanbul’a ilişkin Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, dikkat çeken açıklamalarda bulundu. 

AK Parti’ye yakınlığı ile bilinen Sabah gazetesinin yazarı Dilek Güngör, Karaismailoğlu’nun verdiği bilgileri köşe yazısında aktardı. Bakan Karaismailoğlu, maliyeti 15 milyar dolar olarka hesapladıklarını ancak 20 milyar doları bulacağını söyledi.

Güngör’ün aktardığına göre Karaismailoğlu, “Kanal İstanbul’da Sazlıdere Köprüsü’nün yapımına başlandı. Yollar ve tren hatları yapılıyor. Bu, dünyanın en önemli projelerden biri. Uzun soluklu bir iş. İmar planları yapıldı. Maliyet ilk baştaki hesaplamalardan biraz daha fazla… 15 milyar dolar olarak hesaplamıştık, 20 milyar doları bulacak. Burayı genel bütçeye yük olmadan yapmak istiyoruz. Proje eninde sonunda hayata geçecek” dedi.

‘Marmara Denizi havuza dönüşür’

Kanal İstanbul’un bir ihtiyaç olduğunu öne süren Karaismailoğlu, “Şu anda dünya ticaret hacmi 12 milyar ton. Rakam 2030’da 25 milyar tona çıkacak. Bu yüklerin yüzde 90’ı denizden taşınıyor. Şu anda Boğaz’dan 40 bin gemi geçiyor. Yarın gemi sayısı 60-70 bine çıkarsa Boğaz’dan geçmesi mümkün olmaz. O zaman ne olacak? Marmara Denizi gemi havuzuna dönüşür. Dolayısıyla alternatif bir su yolu planlanması gerekiyor” savunmasında bulundu.

“Bugün olmasa da yarın buna karşı çıkanlar durumu anlayacak” diyen Karaismailoğlu, “Kanalın doğu kısmında, İstanbul Havalimanı’nın kuzeyinde lojistik liman yapacağız. Bugün gidin bakın, Ambarlı Limanı artık yoğunluğu kaldıramayacak vaziyette… Dolayısıyla Kanal İstanbul teknik bir konu, bir dünya vizyonundan bahsediyoruz. Dedikodu siyasetine alet edilecek bir mesele değil… Bir de gemi trafiği azaldığında birçok organizasyon yapma imkânı da olacak” dedi.

‘Balık festivali yapmayı planlıyoruz’

Karaismailoğlu, sözlerine, “‘Boğaz’da yüzme, yelken yarışı yapalım’ diye birçok teklif geliyor. Hiçbirisini yapamıyoruz. Geçen gün balıkçılarla bir araya geldim. Ekim ayının ortasında balık sürüsü geçiyormuş… Onlar da o gün Boğaz’da balık tutmak istediklerini ancak gemi trafiği nedeniyle tekneye çıkamadıklarını anlattılar. Bunu planlayacağız. Ekimin ortasında balıkların göç ettiği gün gemi trafiğine kapatıp ‘Balık Festivali’ yapmayı planlıyoruz” diyerek devam etti.

Paylaşın

Hazine’den BOTAŞ’a Aktarılan Para 147 Milyar TL’yi Aştı

BOTAŞ’a (Boru Hatları İle Petrol Taşıma Anonim Şirketi), Hazine’ye son 2 yılda 147 milyar 120 milyon TL borçlandı. Ayrıca, BOTAŞ’a “görevlendirme gideri” adı altında da 24 milyar TL aktarıldı.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, hanelerde her bir doğal gaz faturasının 80 TL’sini hükümetin ödediğini iddia etti. Bu açıklamaya çok sayıda tepki gelirken; uzmanlar yalnızca halkın faturasının 80 TL’lik kısmını değil, patronların yüklü miktarlı faturalarının da ödendiğini bildirdi. Üstelik doğal gazdan sorumlu kuruluşlardan Boru Hatları İle Petrol Taşıma A.Ş.’de (BOTAŞ) de ekonomik durum her ay kötüye gidiyor.

BOTAŞ, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 20 Ağustos 2020’de duyurduğu “Karadeniz’de doğal gaz” haberinden sonra Hazine’ye on milyarlarca TL borçlandı.

2021’i 50 milyar TL borçla kapattı

BirGün’den Hüseyin Şimşek’in haberine göre; BOTAŞ’a Hazine’den ilk borç Erdoğan’ın, “Karadeniz’de doğal gaz müjdesi”nden 10 ay sonra 2021 yılının Haziran ayında verildi. Bu tarihte bir milyar 60 milyon TL borç verilen BOTAŞ’a ağustos ayında da aynı miktar aktarıldı. BOTAŞ’ın kasasına eylülde 2 milyar 60 milyon TL, ekimde 3 milyar TL, kasımda 3 milyar 80 milyon TL ve aralık ayında 40 milyar TL daha girdi. Yıla borçsuz başlayan BOTAŞ, 2021’i 50 milyar 260 milyon TL borçla kapattı.

Borç, 147 milyar TL’yi aştı

Hazine’nin verilerine göre bu yılın 8 ayı da BOTAŞ için borçla geçti. Sene boyunca 10 KİT, kamuya borçlandı. En çok borçlanan kamu kuruluşu BOTAŞ oldu. KİT’lere bu yıl boyunca verilen 137 milyar 867 milyon 549 bin TL borcun 96 milyar 860 milyon TL’si BOTAŞ’a aktarıldı.

Kendisinden sonraki en borçlu kamu kuruluşundan 7 kat daha fazla borçlanan BOTAŞ’a şubatta 14 milyar 660 milyon TL, martta 37 milyar 800 milyon TL, nisanda 5 milyar 700 milyon TL, mayısta 8 milyar 200 milyon TL, temmuzda 4 milyar 500 bin TL ve ağustosta 26 milyar TL borç verildi.

BOTAŞ’ın son 2 yılda Hazine’den aldığı toplam borç, 147 milyar 120 milyon TL olarak kayıtlara geçti.

‘Görevlendirme gideri’ ile de 24 milyar TL aktarıldı

BOTAŞ’a Hazine kaynakları yalnızca borç adı altında aktarılmadı. Kuruluş, ayrıca “görevlendirme gideri” adı altında da Hazine’den çeşitli ödemeler aldı. BOTAŞ’a, 2021 yılının Aralık ayında 19 milyar TL kaynak aktarıldı. Bu yıl ise “görevlendirme gideri” adı altında şubatta 3,3 milyar TL ve martta 1,7 milyar TL olmak üzere toplam 5 milyar TL aktarıldı. Böylece BOTAŞ, görevlendirme gideri adı altında Hazine’den 2 yılda 24 milyar TL daha aldı.

Paylaşın

Gıda Fiyatları Bir Yılda Yüzde 197 Arttı

Ücretlilerin, dar ve sabit gelirlilerin harcamalarının en büyük kısmını oluşturan gıda fiyatlarındaki yükseliş eylül ayında devam etti. Eylülde bir önceki aya göre yüzde 3,4 oranında artış yaşanan gıda fiyatları yılın ilk dokuz aylık döneminde yüzde 98,2 oranında arttı. Son bir yıllık dönemde de gıda fiyatlarındaki artış ise bunun bir kat fazlasıyla yüzde 179,3 oldu.

Haber Merkezi / Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, Ar-Ge birimi KAMUAR, Halkın Enflasyonu Araştırması Eylül 2022 verilerini bugün yayınladı.

Buna göre, ücretlilerin, dar ve sabit gelirlilerin harcamalarının en büyük kısmını oluşturan gıda fiyatlarındaki yükseliş eylül ayında devam etti. Eylülde bir önceki aya göre yüzde 3,4 oranında artış yaşanan gıda fiyatları yılın ilk dokuz aylık döneminde yüzde 98,2 oranında arttı.

Kamuda çalışanların ve kamu emeklilerinin ücret ve aylıklarının enflasyon farkları da dahil yüzde 85,6 oranında arttığı son bir yıllık dönemde de gıda fiyatlarındaki artış ise bunun bir kat fazlasıyla yüzde 179,3 oldu.

Ekmek, pirinç, un, bulgur fiyatları, eylülde bir önceki aya göre yüzde 2 oranında artış kaydetti. Et ve balık grubu fiyatlarında, beyaz etteki yükselişe rağmen kırmızı et fiyatlarındaki düşüş yüzünden önceki aya göre değişim yaşanmadı. Eylülde süt ve süt ürünleri ile yumurta grubu fiyatları ise yüzde 2,9 oranında yükseldi. Yağ fiyatlarında ise yüzde 2,6 oranında artış oldu.

Meyve fiyatlarının yüzde 1,6 oranında arttığı eylül ayında sebze fiyatlarında, bir önceki aya göre ortalama yüzde 10,7 oranında artış yaşandı.

Bakliyat fiyatlarının değişmediği eylülde, salça, zeytin, bal, çay, tuz ve benzeri gıda maddelerinden oluşan diğer işlenmiş gıda fiyatlarında ise yüzde 9,2 oranında artış kaydedildi.

Böylece, vatandaşlar mevcut gıda tüketim alışkanlıklarına göre seçilen 64 gıda maddesinden oluşturulan gıda sepetini satın alabilmek için eylülde, bir önceki aya göre yüzde 3,4 oranında daha fazla para ödedi.

Türkiye’nin üç haneli enflasyonlara doğru hızla gittiği bu yılın ilk dokuz aylık döneminde gıda fiyatlarında yüzde 98,2 oranında artış yaşandı.

Ocak-eylül döneminde ekmek, pirinç, un, bulgur, makarna fiyatları yüzde 97,9 oranında arttı, et ve balık fiyatları yüzde 56,7, süt, süt ürünleri ve yumurta fiyatları yüzde 64,8, yağ fiyatları yüzde 34,6 oranında, meyve fiyatları yüzde 200,2, sebze fiyatları yüzde 197, bakliyat fiyatları yüzde 57,4, diğer gıda maddelerinin fiyatları da yüzde 99,1 oranında arttı.

Gıda fiyatlarında yıllık olarak ise (Eylül 2021’e göre) yüzde 179,3 oranında artış gözlendi. Diğer bir ifadeyle vatandaşlar Eylül 2021’de 100 liraya dolan bir sepet için bu yıl aynı ay 279,3 lira ödemek zorunda kaldılar.

Bu yıl eylülde geçen yılın aynı ayına göre ekmek, un, bulgur, makarna fiyatlarında yüzde 173,5, et-balık fiyatlarında 103,6, süt ve süt ürünleri ile yumurta fiyatlarında yüzde 146,9 oranında artış oldu. Bir yıl öncesine göre yağ fiyatları yüzde 96 oranında arttı. Meyve fiyatları yüzde 215,5, sebze fiyatları ise yüzde 447,1 oranında artış gösterdi. Bakliyat fiyatları son bir yılda yüzde 130,5, diğer gıda fiyatları ise yüzde 157,8 oranında zamlandı.

Tarımsal girdi maliyetleri ve tarım ürünü üretici fiyatlarındaki artışlar gıda fiyatlarındaki yıllık artışın önümüzdeki aylarda da üç haneli oranlarda kalmaya devam edeceğine işaret ediyor.

Verilerle birlikte yayınlanan nota ise şu değerlendirmelerde bulunuldu;

“Yanlış ekonomik ve tarımsal politikaların gıda fiyatlarında yol açtığı artış, gelirindeki artışı bırakın gıda fiyatlarını genel enflasyon oranının da oldukça altında kalan vatandaşların açlık riskini giderek büyütüyor. Gıdaya erişimi zorlaştıran fiyat artışları vatandaşları yetersiz ve sağlıksız beslenmeye zorluyor.

Uzmanlar bu durumu, özellikle genç nesil açısından gelecekte önemli sağlık sorunlarına yol açma riski taşıdığını belirtiyor. Son bir yılda kamu çalışanları ve kamu emeklilerinin ücret ve aylıkları enflasyon farkları da dahil yüzde 85,6 oranında arttı. Asgari ücretteki artış yüzde 94,6 oldu, işçi ve bağımsız çalışanların emekli aylıkları ise yüzde 78,61 oranında artırıldı.

Buna göre geçen yıl eylül ayında 100 liraya satın alınan bir gıda sepeti için bu yıl eylül ayında 279 lira ödemek gerekirken, kamu çalışanı ve emeklisinin 100 liralık geliri ise 185,6 lira, asgari ücretlininki 194,6 lira, işçi ve Bağ-Kur emeklisininki ise 178,6 lira oldu. Dolayısıyla halkın yaşadığı enflasyon çalışan ve emekli bütün kesimlerin gelirindeki artışı bir kattan fazla aştı.”

Paylaşın

Türkiye, ‘Küresel Refah Endeksi’nde 167 Ülke İçinde 93. Sırada

Türkiye, Legatum Enstitüsü tarafından hazırlanan Küresel Refah Endeksi 2021 sonuçlarına göre, 167 ülke içinde 93. sırada yer alıyor. Endeks 12 temel alanda 300 gösterge incelenerek hazırlanıyor.

Euronews Türkçe’nin aktardığına göre, dünyada refahın en yüksek olduğu ülkeler ise İskandinav ülkeleri. Batılı ülkeler de endekste iyi konumda bulunuyor. Refah endeksinde Türkiye’yi geride bırakan birçok ülkenin dünya ekonomisindeki payı ve kişi başına milli gelirinin Türkiye’den daha düşük olması dikkat çekiyor.

Londra merkezli düşünce kuruluşu Legatum Enstitüsü her yıl Küresel Refah Endeksi yayımlıyor. Endeks 167 ülkenin global refah düzeyini şu 12 temel gösterge üzerinden analiz ediyor:

Emniyet ve güvenlik, kişisel özgürlük, yönetim, sosyal sermaye, yatırım ortamı, girişimcilik şartları, pazara erişim ve altyapı, ekonomik kalite, yaşam koşulları, sağlık, eğitim ve doğal çevre. Endeks bu temel alanlarda 300 göstergeyi inceleyerek ülkelerin refah seviyesini ölçmeyi amaçlıyor. Peki, dünyada refah seviyesinin en yüksek olduğu ülkeler hangisi?

Legatum Global Refah Endeksi 2021 yılı verilerine göre zirvede 84 puanla Danimarka ve Norveç bulunuyor. İsveç, Finlandiya ve İsviçre 83 puanla bu ülkeleri takip ediyor. Türkiye ise 167 ülke içinde 56 puan ile 93. sırada.

Kürese Refah Endeksi’nde diğer bazı ülkelerin sıralamadaki yeri ise şöyle: Hollanda 6, Almanya 9, İngiltere 13, ABD 20, Fransa 22, Malezya 42, Yunanistan 43, Bulgaristan 48, Gürcistan 53, Çin 54, Ermenistan 55, Kuzey Makedonya 60, Arnavutluk 69, Bosna-Hersek 76, Azerbaycan 86.

Türkiye komşularından sadece İran (123), Irak (141) ve Suriye’den (158) daha iyi konumda. Ayrıca Balkan ve Doğu Avrupa ülkelerinin Türkiye’den çok daha yüksek refah seviyesine sahip durumda. Listenin sonunda ise 29 puanla Güney Sudan var.

Paylaşın