Esad, Suriye’den “Planlı” Bir Şekilde Ayrıldığı İddialarını Yalanladı

Silahlı gruplar tarafından devrilmesinden sonra ilk defa açıklamada bulunan Suriye’nin eski Devlet Başkanı Beşar Esad, Şam’ın düşmesinin ardından ülkeyi terk etmeyi planlamadığını söyledi.

Beşar Esad ve ailesi, başkent Şam dahil Suriye’de şehirlerin teker teker 11 gün içinde Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) liderliğindeki isyancı grupların eline geçmesinin ardından Rusya’ya gitmişti. Rus devlet medyasında Moskova’nın Esat ve ailesine sığınma hakkı verdiği aktarılmıştı.

Suriye’nin devrik lideri Beşar Esad, Şam’ın düşmesinin ardından ülkeden ayrılmayı planlamadığını, Rus ordusunun batıdaki üsse saldırılmasının ardından kendisini tahliye etmeye karar verdiğini söyledi.

Suriye Cumhurbaşkanlığı’nın Telegram kanalı ve Facebook sayfasında paylaşılan uzun açıklamada Beşar Esad, 8 Aralık sabahı silahlı grupların başkente girmesinden saatler sonra Şam’dan ayrıldığını belirtti. Açıklamanın paylaşıldığı Telegram ve Facebook hesaplarının kimin kontrolünde olduğu bilinmiyor.

16 Aralık tarihli Moskova’dan yazılan açıklama Beşar Esad’ın silahlı gruplar tarafından devrilmesinden bu yana kamuoyuna yönelik yaptığı ilk açıklama. Suriye’nin devrilen lideri, Rus müttefikleriyle koordinasyon içinde Şam’dan ayrılarak Lazkiye’deki Rus üssüne gittiğini ve burada mücadeleye devam etmeyi planladığını yazdı.

“Muharip operasyonları denetlemek üzere” Lazkiye’deki üsse gittiğini belirten Esad, Suriye askerlerinin pozisyonlarını terk ettiğini gördüğünü söyledi. Beşar Esat, Hmeymim’deki Rus üssünün insansız hava araçlarıyla saldırıya uğramasının ardından, Ruslar’ın kendisini 8 Aralık sabahı Rusya’ya nakletmeye karar verdiğini söyledi.

Esad, “Ülkeyi daha önce aktarıldığı gibi bir plan kapsamında terk etmedim” dedi. Beşar Esad, “Suriye’de ayrılmam planlı değildi, bazılarının iddia ettiği gibi savaşların son saatlerinde de meydana gelmedi. Aksine, 8 Aralık 2024 Pazar gününün ilk saatlerine kadar Şam’da kalarak görevlerimi yerine getirdim” diye yazdı.

Beşar Esad İngilizce paylaşılan açıklamasında, “Olaylar sırasında hiçbir noktada istifa etmeyi, sığınma istemeyi düşünmedim, herhangi bir şahıs ya da taraf böyle bir teklifte de bulunmadı. Tek yol terörist saldırıya karşı savaşmaya devam etmekti” ifadelerini kullandı.

Esad, “Üsten ayrılmanın bir yolu olmadığı için Moskova üsteki komutan 8 Aralık Pazar akşamı Rusya’ya tahliyenin ayarlanmasını talep etti. Bu, Şam’ın düşmesinden bir gün sonra, son askeri mevzilerin çökmesi ve geriye kalan devlet kurumlarının felç haline gelmesinin ardından gerçekleşti” dedi.

Suriye’nin devrik lideri, “Devlet terörizmin eline düştüğünde ve anlamlı bir katkıda bulunma imkanı kaybedildiğinde, konumun bir amacı kalmıyor” diye yazdı.

Beşar Esad ve ailesi, başkent Şam dahil Suriye’de şehirlerin teker teker 11 gün içinde Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) liderliğindeki silahlı grupların eline geçmesinin ardından Rusya’ya gitmişti. Rus devlet medyasında Moskova’nın Esat ve ailesine sığınma hakkı verdiği aktarılmıştı.

Suriye’deki en güçlü silahlı grup olan HTŞ, 2011 yılında Cebat el-Nusra adıyla kurulmuş ve bir sonraki yıl El Kaide’ye bağlılık yemini etmişti. 2016 yılında El Kaide ile ilişkilerini kesen el Nusra, başka isyancı gruplarla da birleşerek HTŞ adını almıştı.

HTŞ şu anda ABD, İngiltere, Türkiye ve Birleşmiş Milletler’in terör örgütü listesinde. Grubun lideri Ebu Muhammed el Colani ya da Ahmed el-Şara, Suriye’de Esad’ın devrilmesinin ardından Emevi Camii’nde yaptığı açıklamada, farklı dini gruplar ve azınlık gruplarına yönelik hoşgörü mesajı vermişti.

Paylaşın

İsrail, İşgal Altındaki Golan’da Nüfusunu “İki Katına Çıkarmayı” Hedefliyor

İsrail, işgal altındaki Golan Tepeleri’ndeki nüfusunu iki katına çıkarmayı kabul etti. İsrail, 1967 Altı Gün Savaşı’nda Golan Tepeleri’nin büyük kısmını ele geçirmiş ve 1981 yılında da ilhak etmişti.

Haber Merkezi / Halihazırda Golan Tepeleri’nde uluslararası hukuka göre yasadışı kabul edilen yerleşimlerde tahminen 31 bin İsrailli yaşıyor. İsrailli yerleşimciler burada, İsrail’in eline geçtiğinde bölgeyi terk etmeyen ve çoğu Dürzi Arap olan yaklaşık 20 bin Suriyeli ile birlikte yaşıyor.

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, “Golan’ı güçlendirmek İsrail Devleti’ni güçlendirmektir ve bu özellikle şu anda önemlidir. Ona tutunmaya, onu çiçek açmaya ve yerleşmeye devam edeceğiz” dedi.

Suriye ile bir çatışma istemediklerini ifade eden Netanyahu, İsrail’in Suriye’deki eylemlerinin amacının “Suriye’den gelebilecek potansiyel tehditleri engellemek ve sınırımızın yakınında terörist unsurların ele geçirilmesini engellemek” olduğunu söyledi.

Savunma Bakanı Israel Katz ise Suriye’deki son gelişmelerin “isyancı liderlerin ortaya koyduklarını iddia ettikleri ılımlı görüntüye rağmen İsrail’e yönelik tehdidi arttırdığını” ifade etti.

Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamada, hükümetin Golan’da nüfus artışını teşvik edecek 40 milyon şekeli (11 milyon dolar) aşkın bir planı oybirliğiyle onayladığı belirtildi. Açıklamada, Netanyahu’nun planı “savaş ve Suriye’nin karşı karşıya olduğu yeni cephe ışığında ve Golan’ın nüfusunu iki katına çıkarma arzusuyla” hükümete sunduğu belirtildi.

Esad’ın geçen hafta devrilmesinin ardından İsrail, 1973 Arap-İsrail savaşından sonra Suriye’de oluşturulan ve Şam’a bakan stratejik Hermon Dağı’nın Suriye tarafını da kapsayan askerden arındırılmış bölgeye yerleşti ve burada terk edilmiş bir Suriye askeri karakolunu ele geçirdi.

Orada kalmaya niyetli olmadığını belirten ve Suriye topraklarına girmeyi sınır güvenliğini sağlamak için sınırlı ve geçici bir önlem olarak nitelendiren İsrail, Suriye’nin stratejik silah stoklarına da yüzlerce saldırı düzenledi.

Birleşmiş Miletler’den yaptırım sinyali

Öte yandan Birleşmiş Miletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, Esad rejiminin devrilmesinin ardından dün ilk kez Şam’a giderek Heyet Tahrir Şam (HTŞ) örgütünün lideri Ebu Muhammed el Colani kod adlı Ahmet el Şara ile bir görüşme gerçekleştirdi.

HTŞ’nin Telegram kanalından verilen bilgiye göre, görüşmede Suriye’deki son gelişmeler ele alındı. El Colani’nin görüşmede, BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararının güncellenmesi ve mevcut gerçekliklere uygun hale getirilmesi gerektiğini söylediği belirtildi.

BM’de 2015 yılında kabul edilen karar, Suriye halkının liderliğinde bir siyasi geçiş süreci, insani yardımın artırılması ve terörle mücadelenin sürdürülmesini kapsayan bir yol haritası oluşturulmasını öngörüyor. Kararda, yeni bir anayasa hazırlanması ve “18 ay içinde BM gözetiminde, tüm Suriyelileri kapsayan özgür ve adil seçimlerin gerçekleştirilmesi” hedefi de yer alıyor. Kararda, HTŞ’yi oluşturan örgütler arasında yer alan El Nusra Cephesi “terör örgütü” olarak tanımlanıyor.

El Colani’nin görüşmede ayrıca bundan sonraki süreçte “Suriye’nin toprak bütünlüğü, yeniden inşası ve ekonomik kalkınmasına” yoğunlaşmanın önemine dikkat çektiği bildirildi. Örgütün verdiği bilgilere göre, Colani görüşmede “Suriyeli mültecilerin geri dönüşünü sağlamak, bu doğrultuda siyasi ve ekonomik destek verebilmek için güvenli bir ortamın oluşturulmasının” önemini vurguladı.

Görüşmede HTŞ’ye yönelik yaptırımların da gündeme geldiği bildirildi. Pedersen, görüşme öncesinde HTŞ’ye uygulanan yaptırımların kaldırılabileceği sinyali verdi. BM üyesi ülkeler ve BM kurumları tarafından Suriye’ye, HTŞ’ye ve diğer örgütlere çok sayıda yaptırım uygulanıyor.

Ayrıca Pedersen’in Ebu Muhammed el Colani ile görüşmesinde tüm Suriyelileri kapsayan bir siyasi süreç yürütülmesini talep ettiği ve uluslararası toplumun Suriye’de kurumların çökmemesi için çaba göstermesi gerektiğini vurguladığı belirtildi.

Paylaşın

İran, Tepkiler Üzerine Yeni Başörtüsü Yasasını Erteledi

İran İslam Cumhuriyeti, kamuoyu ve uluslararası toplumdan gelen büyük tepkiler üzerine, örtünme zorunluluğunu ihlal edenlere ağır cezalar getiren başörtüsü yasasının yürürlüğe girmesini resmen erteledi.

Haber Merkezi / İran Yüksek Milli Güvenlik Konseyi, parlamentoya gönderdiği mektupta, hükümet tarafından parlamentoya değişiklik içeren bir yasa tasarısı sunulabilmesi için “Başörtüsü ve İffet Yasası”nın uygulanma sürecinin durdurulmasını talep etti.

Ertelenen yasa, örtünme gerekliliklerine uymayan kadınlara fahiş para cezaları, hapis cezaları, kırbaçlama ve hatta ölüm cezası gibi ağır cezalar getiriyor.

Uluslararası Af Örgütü yeni yasayı kınayarak, yasanın kadınlara yönelik baskıyı artırdığını ve kurallara karşı çıkan aktivistleri ölüm cezasıyla karşı karşıya bıraktığını söyledi.

Af Örgütü açıklamasında, “İran yetkilileri, kadınların insan haklarını daha da ortadan kaldıran, zorunlu örtünmeye karşı devam eden direnişi ezmek için ölüm cezası, kırbaçlama, hapis cezası ve diğer ağır cezalar getiren yeni ve zalim bir yasa kabul etti” dedi.

Uluslararası Af Örgütü, Mahsa Amini’nin Eylül 2022’de gözaltında ölümüyle başlayan “Kadın Yaşam Özgürlüğü” ayaklanmasından bir yıldan kısa bir süre sonra, Mayıs 2023’te hazırlanan yasanın, kadınların zorunlu örtünmeye karşı yaygın bir şekilde meydan okumasına yanıt olarak çıkarıldığını söyledi.

Uluslararası Af Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölge Müdür Yardımcısı Diana Eltahawy, “Bu utanç verici yasa, ‘Kadın Yaşam Özgürlüğü’ ayaklanmasının ardından hakları için ayağa kalkma cesaretini gösteren kadınlara yönelik zulmü yoğunlaştırıyor” dedi.

Ayrıntıları geçtiğimiz haftalarda kamuoyuna yansıyan yasaya, halk ve aktivistlerin yanı sıra reformist kanattan da tepkiler geldi.

2013-2021 yılları arasında İran’ın yedinci cumhurbaşkanı olarak görev yapan Hasan Ruhani kabinesinde Yol ve Şehircilik Bakanı olan Abbas Ahundi, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’a hitaben yazdığı mektubunda, söz konusu kanunla Pezeşkiyan ile halkın karşı karşıya geleceğini savunarak, yasayı veto etmesi talebinde bulundu.

Paylaşın

Hizbullah: Esad’ın Düşüşüyle Askeri İkmal Yolumuzu Kaybettik

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım, Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesiyle birlikte, Suriye üzerinden silah tedarik yolunun geçici olarak kaybedildiğini söyledi. Kasım, Hizbullah’ın direnişinin süreceğini yineledi.

Heyet Tahrir Şam liderliğinde silahlı gruplardan oluşan bir koalisyon, 8 Aralık’ta Suriye’nin başkenti Şam’ın kontrolünü ele geçirerek Beşar Esad yönetimine son vermişti.

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım Suriye’de Beşar Esad rejiminin devrilmesi sonrasında ilk kez kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Naim Kasım, geçen hafta Suriye’de Heyet Tahrir Şam (HTŞ) liderliğindeki silahlı grupların Şam’ı ele geçirmesinin ardından silah tedarik yollarının da kaybedildiğini açıkladı.

Kasım, Beşar Esad’ın adını anmadı ve muhalifleri kastederek, “bu yeni güçleri istikrara kavuşana ve net pozisyonlar alana kadar” değerlendiremeyeceklerini belirtti. Kasım, Lübnan ve Suriye halkları ile hükümetlerinin işbirliğine devam edebileceğini umduğunu dile getirdi.

Naim Kasım, “Evet, Hizbullah şu aşamada Suriye üzerinden askeri ikmal yolunu kaybetti, ancak bu kayıp direnişte sadece bir ayrıntıdır” dedi ve ekledi: “Yeni bir rejim gelebilir, bu yol normale dönebilir veya başka yollara bakabiliriz.”

Kasım, “İktidardaki yeni partinin İsrail’i düşman olarak görmesini ve onunla ilişkilerini normalleştirmemesini umuyoruz” diye konuştu.

Kasım, Hizbullah’ın “düşmanın direnişi ortadan kaldırma ve ezme amacını engellediğini” söyledi. “Hizbullah güçlü ve toparlanıyor. İsrail’e güvenenler değerlendirmelerinde başarısız oldular,” diyen Naim Kasım, hareketin asla teslim olmayacağını vurguladı.

Naim Kasım, “Suriye’deki yeni hükümetin seçiminin iki ülkenin çıkarlarına ve tüm tarafların ve güçlerin hükümete katılımına dayanacağını umuyoruz” diye ekledi.

Paylaşın

Esad’ın Suriye’deki Son Saatleri: Güvensizlik, Umutsuzluk Ve Kaçış

Birleşik Krallık merkezli Reuters, Beşar Esad’ın dramatik son günlerini bilen 14 kişiyle yapılan röportajlara dayanarak yayınladığı habere göre, Esad’ın gizlilik içinde gerçekleşen kaçışını, yardımcıları ve aile üyeleri dahi bilmiyordu.

Beşar Esad, 8 Aralık’ta ülkeden ayrılmadan birkaç saat önce üst düzey askeri ve güvenlik yetkililerine, Rus takviye kuvvetlerinin yakında geleceği konusunda güvence vererek, yerlerini korumaları çağrısında bulunmuştu. Onların haberi olmadan, Esad çoktan kaçışını planlamıştı.

Reuters haber ajansına göre Suriye’yi 24 yıl yöneten, son 13 yılındaki iç savaşta muhaliflerini güç kullanarak bastırmaya çalışan Beşar Esad, rejimi çöktüğü sırada yaptığı Suriye’den kaçma planları hakkında neredeyse hiç kimseye güvenmedi.

Esad’ın destekçisi Rusya’ya kaçmadan önceki son saatleri hakkında bilgi sahibi olan ondan fazla kişi Reuters’a, Esad’ın yardımcılarının, yetkililerin ve hatta akrabalarının kandırıldığını ya da bu kişilere hiçbir bilgi verilmediğini söyledi.

Esad, Moskova’ya kaçmadan saatler önce Cumartesi günü Savunma Bakanlığı’nda yaklaşık 30 ordu ve güvenlik yetkilisinin katıldığı bir toplantı düzenledi. Toplantıda hazır bulunan ve isminin açıklanmasını istemeyen bir komutana göre Esad, Rus askeri desteğinin yolda olduğu konusunda güvence verdi ve kara kuvvetlerine direnmeleri çağrısında bulundu.

Suriye’nin devrik cumhurbaşkanının ülkeyi terk edeceğinden sivil personelin haberi yoktu. Yakın çevresinden bir yardımcısına göre Esad, Cumartesi günü işini bitirdiğinde Cumhurbaşkanlığı Ofisi Müdürü’ne konutuna gideceğini söyledi ama bunun yerine havaalanına gitti.

Aynı yardımcının aktardığına göre Esad ayrıca basın danışmanı Buseyna Şaban’ı arayarak kendisine bir konuşma yazması için konutuna gelmesini istedi. Ancak Şaban, geldiğinde orada kimsenin olmadığını gördü.

Bölgesel düşünce kuruluşu Arap Reform Girişimi’nin direktörü Nadim Houri, olayları yorumlarken, “Esad son bir direniş bile göstermedi. Kendi birliklerini bile toplamadı. Destekçilerini kendi kaderleriyle yüzleşmeye bıraktı” dedi.

Reuters, Moskova’da siyasi sığınma hakkı tanınan Esad’a ulaşamadı. Esat’ın iktidardaki son günlerini ve saatlerini bilen 14 kişiyle yapılan röportajlar, 8 Aralık Pazar günü erken saatlerde Suriye’den ayrılışını planlamak için hile ve gizliliğe başvurmadan önce 24 yıllık iktidarını uzatmak için dışarıdan yardım arayan bir lider portresi çiziyor.

Aralarında Esad’ın yakın çevresindeki yardımcıları, bölgesel diplomatlar ve güvenlik kaynakları ile üst düzey İranlı yetkililerin de bulunduğu kaynakların çoğu, hassas konuların özgürce tartışılabilmesi için isimlerinin gizli tutulmasını istedi.

Üç yardımcısına göre Esad, ordunun elit 4. Zırhlı Tümeni’nin komutanı olan küçük kardeşi Mahir’i bile ülkeyi terk etme planından haberdar etmedi. Bu kişilerden biri, Mahir’in bir helikopterle Irak’a, oradan da Rusya’ya uçtuğunu söyledi.

Suriyeli bir yetkili ve Lübnanlı bir güvenlik yetkilisine göre, başkent Şam muhaliflerin eline geçerken Esad’ın kuzenleri Ehab ve Eyad Mahluf da benzer şekilde geride kaldı.

Yetkililer, iki kuzenin arabayla Lübnan’a kaçmaya çalıştıklarını ancak yolda isyancılar tarafından pusuya düşürüldüklerini söyledi. Ehab’ın vurularak öldürüldüğü, Eyad’ın ise yaralandığı belirtildi. Ehab’ın ölümüyle ilgili resmi bir doğrulama yapılmadı. Reuters da olayı bağımsız olarak doğrulayamadı.

Radara yakalanmamak için alçaktan uçuş

Bölgedeki iki diplomat, Esad’ın 8 Aralık Pazar günü başkente saldıran muhaliflere yakalanmamak için kaçarken uçağın vericisinin kapatıldığını söyledi. Uçağın radara görünmemek için alçaktan uçtuğu, Esad’ın böylece Şam’dan kaçtığı aktarıldı.

Bu dramatik kaçış, Esad’ın 24 yıllık, ailesinin ise yarım asırlık kesintisiz iktidarını sona erdirdi ve 13 yıllık iç savaşı bitirdi.

Esat, Suriye’nin kıyı kenti Lazkiye’deki Rusya’ya ait Hmeymim Hava Üssü’ne, oradan da Moskova’ya uçtu. Yakınında bulunan üç eski yardımcısı ve üst düzey bir bölge yetkilisine göre, eşi Esma ve üç çocuğu, Rusya’nın başkenti Moskova’da Beşar Esad’ı bekliyordu.

Şam’daki Cumhurbaşkanlığı kompleksine akın eden isyancılar ve vatandaşlar tarafından çekilen ve sosyal medyada paylaşılan Esad’ın konutunun videoları, ocakta pişmiş yemek ve aile fotoğraf albümleri gibi geride birkaç kişisel eşyanın bırakıldığı ve konuttan aceleyle çıkıldığını gösteriyor.

2015’teki müdahalesiyle iç savaşın gidişatını Esad lehine çeviren Rusya’dan ya da diğer sadık müttefiki İran’dan askeri bir kurtarma hamlesi de gelmedi.

Reuters’in görüştüğü kişilere göre bu durum, Esad’ın iktidara tutunmak ve güvenliğini sağlamak için umutsuz bir yarış içinde çeşitli çevrelerden yardım istediği kaçışından önceki günlerde kendisine açıkça ifade edilmişti.

Bölgedeki üç diplomat, Esad’ın 28 Kasım’da, Suriyeli muhalif güçlerin kuzeydeki Halep vilayetine saldırmasından bir gün sonra Moskova’yı ziyaret ettiğini söyledi. Diplomatlar, Esad’ın askeri müdahale taleplerinin, müdahale etmeye isteksiz olan Kremlin’de karşılık bulmadığını kaydetti.

Suriye’deki ana muhalefetin yurtdışındaki lideri Hadi El Bahra, Esat’ın yakın çevresinden bir kaynağa ve bölgesel bir yetkiliye dayanarak, Esad’ın ülkedeki yardımcılarına durumun gerçekliğini aktarmadığını söyledi. Bahra, “Moskova gezisinden sonra komutanlarına ve arkadaşlarına askeri desteğin geleceğini söyledi. Onlara yalan söylüyordu. Moskova’dan aldığı mesaj olumsuzdu” dedi.

Bu ziyaretten dört gün sonra, 2 Aralık’ta İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı Şam’da Esad ile bir araya geldi. O sırada muhalif İslamcı grup Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), Suriye’nin ikinci büyük kenti Halep’in kontrolünü ele geçirmişti ve hükümet güçleri çökerken güneye doğru ilerliyorlardı.

Reuters’a konuşan İranlı üst düzey bir diplomat, Esad’ın toplantı sırasında gözle görülür şekilde sıkıntılı olduğunu ve ordusunun etkili bir direniş gösteremeyecek kadar zayıfladığını kabul ettiğini söyledi.

Ancak İranlı iki üst düzey yetkiliye göre Esad, Tahran’dan Suriye’ye güç göndermesini hiç talep etmedi ve İsrail’in böyle bir müdahaleyi Suriye’deki İran güçlerini ve hatta İran’ın kendisini hedef almak için bir neden olarak kullanabileceğini anladığını dile getirdi.

Seçeneklerini tüketen Esad, sonunda çöküşün kaçınılmaz olduğunu kabul etti ve ülkeyi terk etmeye karar vererek ailesinin 1971’den beri süren yönetimine son verdi.

Yakın çevresinden üç kişi, muhalifler Halep ve Humus’u ele geçirip Şam’a doğru ilerlerken Esad’ın başlangıçta Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) sığınmak istediğini söyledi. BAE’nin muhaliflere karşı kimyasal silah kullandığı iddiasıyla ABD ve Avrupa yaptırımlarına maruz kalan bir kişiyi barındırdığı için uluslararası tepkiden çekindiği ifade edildi. BAE hükümeti yorum talebine yanıt vermedi.

Ancak isminin açıklanmaması kaydıyla konuşan bir Rus diplomatik kaynağa göre Moskova, askeri müdahalede bulunmak istememekle birlikte Esad’ı hemen terk etmeye de hazır değildi.

İki bölgesel yetkili, Cumartesi ve Pazar günleri Katar’da düzenlenen Doha Forumu’na katılan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, Esad’ın güvenliğini sağlamak için diplomatik çabalara öncülük ettiğini, Türkiye ve Katar’ın HTŞ ile olan bağlantılarını kullanarak Esat’ın Rusya’ya güvenli bir şekilde gitmesini sağlamaya çalıştığını söyledi.

Batılı bir güvenlik kaynağı, Lavrov’un Esat’ın güvenli bir şekilde ayrılmasını sağlamak için “elinden geleni” yaptığını aktardı.

Kaynaklardan üçü, her iki ülkenin de ABD ve BM tarafından terör örgütü olarak tanımlanan HTŞ ile temasları olmadığını resmi olarak belirtmelerine rağmen, Katar ve Türkiye’nin Esad’ın çıkışını kolaylaştırmak için HTŞ ile anlaşmalar yaptığını savundu.

Üç kaynağa göre Moskova ayrıca Esad’ın içinde bulunduğu ve Suriye hava sahasını terk eden bir Rus uçağının engellenmemesi ya da hedef alınmaması için komşu ülkelerle koordinasyon halindeydi.

Katar Dışişleri Bakanlığı, Esat’ın çıkışıyla ilgili sorulara yanıt vermezken, Reuters yorum için HTŞ’ye ulaşamadı. Bir Türk hükümet yetkilisi, Rusya’nın Esat’ın uçuşu için Türk hava sahasını kullanma talebi olmadığını söyledi ancak Ankara’nın kaçışı kolaylaştırmak için HTŞ ile çalışıp çalışmadığına değinmedi.

Esat’ın son Başbakanı Muhammed Celali, Cumartesi gecesi saat 22.30’da devrik Cumhurbaşkanı ile telefonda konuştuğunu anlattı.

Celali, bu hafta Suudi Arabistan’a ait Al Arabiya televizyonuna verdiği demeçte, “Son telefon görüşmemizde kendisine durumun ne kadar zor olduğunu ve Humus’tan Lazkiye’ye doğru büyük bir göçün yaşandığını söyledim. Sokaklarda panik ve dehşet vardı” dedi.

“O da ‘Yarın göreceğiz’ diye cevap verdi” diye konuşan Celali, “’Yarın, yarın’, bana söylediği son şeydi” ifadesini kullandı. Celali, Pazar günü şafak sökerken Esad’ı tekrar aramaya çalıştığını ancak yanıt alamadığını söyledi.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Bloomberg: Beşar Esad’ı Kaybedileceğine Rusya İkna Etti

ABD merkezli Bloomberg, Rusya’nın Beşar Esad’ı rejim karşıtı silahlı gruplara karşı savaşı kaybedileceğine ikna ettiğini yazdı. Rusya, Beşar Esad ve ailesinin Moskova’ya sığındığını duyurmuştu.

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Beşar Esad ve ailesine sığınma sağlama kararının doğrudan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından alındığını söylemişti.

Suriye’de Heyet Tahrir Şam (HTŞ) öncülüğündeki silahlı grupların başkent Şam’ın kontrolünü ele geçirdiği sırada ülkeyi terk ederek Rusya’ya sığınan Devlet Başkanı Beşar Esad hakkında yeni bir iddia ortaya atıldı. Bloomberg’de Henry Meyer imzasıyla yayınlanan haberde, Rusya’nın Esad’ın savaşı kaybedeceği sonucuna varmasının ardından Suriye’den kaçması için kendisine baskıda bulunduğu ileri sürüldü.

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, 10 Aralık’ta Moskova’da gazetecilere yaptığı açıklamada, Rusya’nın sığınma hakkı verdiği Esad hakkında sorulan ‘Moskova’nın Rusya’ya ailesiyle sığınan Beşar Esad’ın görevini bırakmasında nasıl bir rol oynadığı’ sorusuna, “Esad’ın  görevden ayrılma kararı kendisine ait. Diğer konuları yorumsuz bırakıyorum” demişti.

Konu hakkında bilgi sahibi iki kaynak, Rusya istihbarat ajanlarının Esad’ın kaçışını organize ettiğini ve Suriye’deki hava üssü üzerinden Esad’ı ülkeden kaçırdığını ileri sürdü. Kaynaklardan biri, bu esnada uçağın radar alıcı-verici cihazının (transponder) kapatıldığını anlattı.

Cihatçı grupların Şam’a girdiği saatlerde sosyal medyaya yansıyan bazı uçuş takip verilerine göre de Esad’ın içinde olduğu iddia edilen uçaktan bir noktadan sonra veri alınamadığı görülmüş, uçağın düştüğü ileri sürülmüştü. Daha sonra Rusya’dan yapılan açıklamada, Esad’ın görevi bırakmaya karar vererek ülkeden ayrıldığı belirtilmişti. Rusya devlet haber ajansları, aynı günün akşamı, Esad ve ailesine sığınma verildiğini yazmıştı.

Silahlı gruplar Şam’da ilerlerken ‘Esad’ın kaderinin Rusya’nın ellerinde olduğu’ yorumu yapılan Bloomberg’in haberine göre, Kremlin, Libya’nın devrik lideri Muammer Kaddafi’nin linç edilerek öldürüldüğünü de düşünerek, Esad’ın yönetimini desteklemek için artık hiçbir şey yapamayacağı sonucuna varsa da Esad’ı kurtarmak için harekete geçti.

Konu hakkında bilgi sahibi olan Kremlin’e yakın bir kişi, Bloomberg’e yaptığı açıklamada, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Rusya istihbarat servisinin Esad’ın yönetimine karşı büyüyen tehditleri neden tespit edemediğini öğrenmek istediğini söyledi.

Konu hakkında bilgi sahibi olan ancak konunun ‘hassasiyeti’ sebebiyle kimliklerinin verilmemesini isteyen üç kişiye göre, Rusya, Esad’ı HTŞ’nin öncülüğündeki silahlı gruplara karşı savaşı kaybedeceğine ikna etti ve hemen ülkeden ayrılırsa kendisine ve ailesine güvenli geçiş sağlamayı teklif etti.

Paylaşın

ABD: SDG’ye Yönelik Politikamızda Herhangi Bir Değişiklik Yok

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew, “SDG (Suriye Demokratik Güçleri), ABD’nin önemli bir ortağıdır. Onlara yönelik politikamızda herhangi bir değişiklik söz konusu değildir” dedi.

Öte yandan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken görüşmesinde, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin önemini vurgulandığı aktarıldı.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, günlük basın toplantısında, Suriye’deki son gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulundu. ABD’li yetkili, Şam’da kontrolü alan Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) ‘terör örgütleri’ listesinden çıkarılmasına ilişkin yeni gelişme ve mevcut yaptırımlar dışında açıklayacağı yeni durum olmadığını söyledi.

HTŞ’nin terör örgütleri listesinden çıkarılması ihtimaline ilişkin yeni gelişme olmadığını belirten Miller, HTŞ’yi hedef alan mevcut yaptırımlar dışında bu konuda açıklayacağı yeni bir durumun da bulunmadığını ifade etti. “HTŞ’den bazı umut verici açıklamalar duyduk” diyen Miller, HTŞ’nin ileriye yönelik adımlarını takip edeceklerini kaydetti.

Miller, Menbic’te Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) arasında yaşanan çatışmalara ilişkin soruları da yanıtladı. SMO’nun Menbic’in tamamını ele geçirdiği iddialarının ardından, ABD ve Türkiye’nin SDG’nin Menbic’den güvenli bir şekilde çekilmesini sağlama konusunda anlaşmaya vardığı iddia edilmişti.

ABD’li yetkili, “SDG ile Türkiye arasında koordinasyon sağlıyor musunuz?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Bu konuda ilgili tüm taraflara ilişkin tutumumuz açık, gerilimin tırmanmasını istemiyoruz; bu istikrarsızlık döneminden yararlanıp Suriye’de kendi konumunu daha da güçlendirmeye çalışan kimseyi görmek istemiyoruz.

Bu durumu bölgede tüm ilgili taraflara net bir şekilde iletiyoruz. SDG’nin IŞİD’e karşı mücadeleyi sürdürme, IŞİD militanlarının tutulduğu cezaevlerini güvence altına alma gibi önemli görevleri yerine getirdiğini düşündüğümüzde, bu görevlerinden hiçbir şekilde dikkatlerinin dağılmasını istemiyoruz. Bölgedeki ilgili taraflara bunu net bir şekilde anlatmaya devam edeceğiz.”

Miller, Washington yönetiminin SDG’ye desteğine ilişkin ‘herhangi bir değişiklik olmadığını’ dile getirdi. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, “SDG, ABD’nin önemli bir ortağıdır. Onlara yönelik politikamızda herhangi bir değişiklik söz konusu değildir” ifadelerini kullandı.

Hakan Fidan’dan toprak bütünlüğü vurgusu

Öte yandan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, son 10 günde üçüncü kez telefonda Suriye’deki gelişmeleri ele aldı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller’ın, dün yapılan son görüşme hakkında yaptığı açıklamaya göre, Blinken, Suriye’de iktidarın BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı Kararı’nın ruhuna uygun şekilde ve Suriyelilerin yürüttüğü kapsayıcı bir süreç dahilinde barışçıl yollardan devredilmesine duyulan ihtiyacı dile getirdi.

Blinken, ayrıca IŞİD’le Küresel Mücadele Koalisyonu’nun Suriye’deki misyonuna devam etmesinin ve hassas durumdaki gruplar da dahil olmak üzere sivillerin ve ülke genelindeki sivil altyapının korunmasını sağlamanın gerekliliğine vurgu yaptı.

Bakan Blinken, Suriye’deki tüm aktörlerin insan haklarına saygılı olmasının ve uluslararası insancıl hukuku uygulamasının gerekliliğini de ifade etti.

Dışişleri Bakanlığı kaynaklardan edinilen bilgiye göre ise Bakan Fidan, Blinken’a Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin önemini vurguladı. Fidan, silahlı grupların Suriye’deki durumdan istifade etmesine Türkiye’nin asla izin vermeyeceğini belirtti.

Yıllardır ihmal edilmiş olan altyapının yeniden inşası için uluslararası toplumun Suriye halkına destek olmasının önemli olduğunu aktaran Fidan, insani yardımın Suriye’ye kesintisiz ulaştırılması için de çaba gösterilmesi gerektiğini ifade etti.

Ayrıca ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, pazartesi günü yaptığı bir konuşmada, Beşar Esad’ın devrilmesinden sonra IŞİD’in Suriye’de yeniden güç kazanmasını engellemeye kararlı oldukları mesajını verdi.

Blinken, “IŞİD bu dönemi kabiliyetlerini yeniden tesis etmek ve güvenli sığınaklar yaratmak için kullanmaya çalışacaktır. Haftasonu gerçekleştirdiğimiz hassas saldırıların da gösterdiği gibi, bunun olmasına izin vermemeye kararlıyız” dedi.

Suriye’de IŞİD’in 2019’da bastırılmasının ardından örgütün kalıntılarına karşı mücadele eden küresel koalisyonun içinde ABD birlikleri bulunuyor. ABD’nin askeri unsurları, Suriye’nin doğusu ve kuzeydoğusunda konuşlanmış durumda.

Blinken, dünkü konuşmasında “Suriye’nin kuzeydoğusundaki durumla ilgili olarak bölgedeki ortaklarımızla yakın temas halindeyiz ve tüm taraflara gerilimi tırmandırmama ve sivil nüfusu koruma ihtiyacının altını çiziyoruz” mesajı da verdi.

Paylaşın

BMGK’da Suriye’nin Toprak Bütünlüğü Ve Sivillerin Korunması Vurgusu

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Suriye toplantısı sonrası açıklamada bulunan Rusya’nın BM Büyükelçisi Vassily Nebenzia, Konsey’in Suriye’nin toprak bütünlüğü ve sivillerin korunması konusunda hemfikir olduğunu söyledi.

Çin’in BM nezdindeki Büyükelçisi Fu Cong, Suriye’de durumun istikrara kavuşturulması ve kapsayıcı bir siyasi sürecin başlatılması gerektiğini söylerken, Suriye topraklarında terörün yeniden canlanmamasının önemine vurgu yaptı. ABD’nin BM nezdindeki Daimi Temsilci Yardımcısı Robert Wood da, “Bu, Suriye halkı için inanılmaz bir an” ifadelerini kullandı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Heyet Tahrir Şam (HTŞ) öncülüğündeki silahlı grupların Şam’ın kontrolünü ele geçirmesi ve Beşar Esad’ın ülkeden kaçması sonrasında Suriye’de yaşanan gelişmeleri kapalı oturumda masaya yatırdı.

Konseyin dönem başkanlığını yürüten ABD’nin BM nezdindeki Daimi Temsilci Yardımcısı Robert Wood, önümüzdeki günlerde 15 üyeli konseyde Suriye konulu bir açıklama üzerinde çalışacaklarını söylerken, yaşanan gelişmeler hakkında “Bu, Suriye halkı için inanılmaz bir an” ifadelerini kullandı.

Wood, “Şu anda sürecin nereye doğru ilerlediğini görmeye çalışmaktayız, buna odaklanmış durumdayız. Suriye’de, Suriye halkının haklarına ve onuruna saygı duyan bir yönetim olabilir mi?” sözleriyle bu aşamada öncelikle Suriye’deki süreci yakından izleyeceklerine işaret etti.

Rusya’nın Birleşmiş Milletler (BM) nezdindeki Daimi Temsilcisi Büyükelçisi Vassily Nebenzia ise “Konsey, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve birliğinin korunması, sivillerin korunması, insani yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması gerektiği konusunda aşağı yukarı hemfikirdi” açıklamasını yaptı.

Suriye’de yaşanan gelişmeler için, “Konsey üyeleri de dahil olmak üzere herkes şaşkınlığa uğradı” diyen Nebenzia, “Bekleyip görmemiz, izlememiz ve durumun nasıl gelişeceğini değerlendirmemiz gerekiyor” dedi.

BMGK’nin kapalı oturumu sonrasında Çin’in BM nezdindeki Büyükelçisi Fu Cong da bir açıklama yaptı. Çin büyükelçisi, Suriye’de durumun istikrara kavuşturulması ve kapsayıcı bir siyasi sürecin başlatılması gerektiğini söylerken, Suriye topraklarında terörün yeniden canlanmamasının önemine vurgu yaptı.

Diplomatlar, BMGK toplantısında Şam’da yönetimi ele geçiren İslamcı Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) yaptırımlar listesinden çıkarılmasının gündeme gelmediğini söyledi.

Reuters haber ajansına bilgi veren diplomatik kaynaklar, Katar’ın bugün Suriye’deki geçiş hükümetine başkanlık edecek HTŞ liderlerinden Muhammed el Beşir ile görüşeceğini söyledi. ABD Dışişleri Bakanlığı da ABD’nin aracılar vasıtasıyla da olsa, Suriyeli gruplarla iletişim hâlinde olduğunu duyurmuştu.

“Suriye halkı için çalışmaya devam edeceğiz”

Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Koussay Aldahhak New York’ta, BMGK önünde gazetecilere yaptığı açıklamada, kendilerine görevlerine devam etme talimatının verildiğini duyurdu.

Aldahhak, tüm Suriye büyükelçiliklerine geçiş döneminde işlerini yapmaya devam etmeleri ve devlet kurumlarının işleyişini muhafaza etmeleri talimatının verildiğini anlatırken, “Şimdi yeni hükümeti bekliyoruz, ancak bu arada biz de mevcut yönetim ve liderlikle devam ediyoruz” dedi, Esad tarafından atanan Dışişleri Bakanı Bassam Sabbagh’ın hâlen Şam’da olduğunu anımsattı.

“Suriye halkıyla birlikteyiz. Suriye halkınını savunmaya ve onlar için çalışmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullanan Aldahhak, Suriyelilerin özgürlük, eşitlik, hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir devletin inşasını dört gözle beklediğine vurgu yaptı, “Ülkemizi yeniden inşa etme, yıkılanları yeniden inşa etme ve Suriye’nin geleceğini, daha iyi geleceğini yeniden inşa etme çabalarına katkı sunacağız” dedi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Afganistan’da 6,5 Milyon Kişi Barınma Sorunu Yaşıyor

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), depremler, heyelanlar ve şiddetli yağışlar gibi doğal afetlerle de karşı karşıya kalan Afganistan’da yaklaşık 6,6 milyon kişi barınma sorunu yaşadığını açıkladı.

Haber Merkezi / Afganistan’daki insani durum, Taliban’ın Ağustos 2021 yılında iktidarı geri almasından bu yana git gide kötüleşiyor.

Afganistan İnsani İhtiyaçlar ve Müdahale Planı (HNRP) 2024’e göre, tahmini 23,7 milyon Afgan’ın (nüfusun yarısından fazlası) insani yardıma ihtiyacı var. Bunların yüzde 52’si çocuk ve yüzde 25’i kadın.

Afganistan aynı zamanda depremler, heyelanlar ve şiddetli yağışlar gibi doğal afetlerle de karşı karşıya kaldı. Bunlar yalnızca insan kayıplarına yol açmakla kalmadı, aynı zamanda zaten yoksul olan halk için önemli maddi kayıplara da neden oldu.

Birleşmiş Milletlerin (BM) Afganistan için 3,07 milyar dolarlık insani yardım çağrısı yetersiz finanse ediliyor ve şu ana kadar gereken fonların yalnızca yüzde 25’i sağlandı. İnsani yardım kuruluşları, yeterli kaynak olmadan Afgan topluluklarının artan ihtiyaçlarını karşılayamayacakları konusunda uyarıyor.

Uluslararası yardım kuruluşları, devam eden krizin yalnızca insani yardımla çözülemeyeceğini vurguluyor. Afganistan’ın derinleşen ekonomik, sosyal ve çevresel zorluklarını ele almak için uluslararası toplumdan kapsamlı, sürdürülebilir ve bağlama özgü bir yanıt çağrısında bulunuyorlar.

Taliban ve Afganistan

Taliban Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Diyubendi İslamcı hareket ve askeri organizasyondur. Kendilerine Afganistan İslam Emirliği demekte olup ülke içinde bir savaş (veya cihat) sürdürmüştür.

İslam şeriatını yayma amacıyla Molla Muhammed Ömer tarafından 1994 yılında kurulan Taliban’ın 2016’dan beri lideri Mevlevi Hibetullah Ahundzade’dir.

Taliban, 1996’dan 2001’e kadar, Afganistan’ın kabaca dörtte üçüne hükmetmiş ve kendilerine göre yorumladıkları şeriatı uygulamıştır. 1994 yılında Afgan İç Savaşı’nın önde gelen gruplarından biri olarak ortaya çıkmıştı ve büyük ölçüde Afganistan’ın doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerindeki geleneksel İslami okullarda (medreselerde) eğitim görmüş ve Sovyet-Afgan Savaşı’nda savaşmış öğrencilerden (talebe) oluşmaktaydı.

Muhammed Ömer’in önderliğindeki hareket, Mücahid liderlerinden aldığı güçle Afganistan’ın çoğu bölgesine yayıldı. 1996’da totaliter Afganistan İslam Emirliği kuruldu ve Afganistan’ın başkenti Kandahar’a transfer edildi. 11 Eylül saldırılarının ardından Aralık 2001’de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilene kadar ülkenin çoğunu kontrol etti.

En etkin dönemlerinde, Taliban hükûmeti diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanındı. Grup daha sonra Afganistan Savaşı’nda Amerikan destekli Hamid Karzai yönetimine ve NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne karşı bir direniş hareketi olarak yeniden bir araya geldi.

Taliban, birçok Afgan’a uygulanan sert muameleyle sonuçlanan şeriat yorumu nedeniyle uluslararası alanda kınandı. 1996’dan 2001’e kadar olan iktidarları sırasında, Taliban ve müttefikleri Afgan sivillere karşı katliamlar gerçekleştirdi, açlıktan ölmek üzere olan 160.000 sivile Birleşmiş Milletler’in gıda tedarikini engelledi ve yakıp yıkma taktiği uyarınca geniş ve verimli toprakları yakarak on binlerce evi yok etti.

Taliban, Afganistan’ı kontrol ederken, insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimler ve filmler ile def haricinde bir enstrümanın kullanıldığı müziği yasakladı, kadınların okula gitmesini engelledi, kadınların sağlık hizmetleri dışındaki işlerde çalışmasını yasakladı (erkek doktorların kadınları görmesi de yasaklandığı için) ve kadınların dışarıda bir erkek akraba ile dolaşmalarını ve burka giymelerini zorunlu kıldı.

Belirli kuralları çiğneyen kadınlar alenen kırbaçlandı veya idam edildi. Dini ve etnik azınlıklar, Taliban yönetimi altında ağır bir şekilde ayrımcılığa uğradı. Birleşmiş Milletler’e göre, 2010’da Afgan sivil ölümlerinin %76’sından, 2011 ve 2012’de ise %80’inden Taliban ve müttefikleri sorumluydu. Kültürel soykırıma da girişen Taliban, Bamyan’ın 1500 yıllık Buda heykelleri de dahil olmak üzere çok sayıda anıtı yok etmiştir.

Taliban’ın ideolojisi; Diyubendi köktendinciliği ve militan İslamcılığın, Peştunvali olarak bilinen Peştun sosyal ve kültürel normlarıyla birleştirilmesine dayanan “yeni” bir şeriat hukuku biçimi olarak tanımlanmıştır.

Uluslararası topluluklar ve Afgan hükûmeti; sıklıkla Pakistan’ın Servislerarası İstihbarat’ını ve ordusunu; kuruluşunda, iktidarda oldukları süre boyunca ve direniş süreci boyunca Taliban’a destek sağlamakla suçlamıştır. Pakistan ise 11 Eylül saldırılarından sonra gruba yönelik tüm desteğini kestiğini belirtmiştir. 2001 yılında, El Kaide lideri Usame bin Ladin komutasındaki 2.500 Arap’ın Taliban için savaştığı bildirilmiştir.

2020’nin Şubat ayında Trump yönetimi, 1 Mayıs 2021 itibarıyla tüm Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekileceğine dair Taliban ile anlaşma imzaladı. Karşılığında Taliban, El Kaide gibi terörist gruplarıyla bağlantısını kesecek, şiddeti azaltacak ve Amerika destekli Afgan hükûmetiyle müzakere edecekti. Her iki taraf da bu anlaşmanın şartlarını tam olarak yerine getirmese de, çekilme başladı.

15 Ağustos 2021’de Kabil’in düşmesiyle Taliban, Afganistan yönetimine tekrar sahip oldu.

Paylaşın

ABD’den Suriye’deki IŞİD Hedeflerine Geniş Çaplı Hava Saldırısı

ABD, Beşşar Esad’ın devrilmesiyle oluşan “boşlukta” Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) yeniden toparlanacağı gerekçesiyle Suriye’deki IŞİD hedeflerine yönelik hava saldırıları düzenledi.

Hava saldırıları sonrası ABD’den yapılan açıklamada, IŞİD’le mücadele konusundaki kararlılık vurgulandı. Hava saldırılarında B-52 bombardıman uçakları, F-15 savaş uçakları ve A-10 saldırı uçakları da dahil olmak üzere çok sayıda ABD Hava Kuvvetleri unsuru kullanıldı.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Merkez Kuvvetler Komutanlığı’dan (CENTCOM) yapılan açıklamada, CENTCOM güçlerinin Suriye’nin orta kesimlerinde IŞİD’in bilinen kamplarını ve militanlarını hedef alan onlarca hassas hava saldırısı düzenlediği bildirildi.

Saldırıların “IŞİD liderlerine, militanlarına ve kamplarına yönelik” olduğu belirtildi. “Terör örgütünün dış operasyonlar yürütmesini ve IŞİD’in Suriye’nin merkezinde yeniden yapılanmak için mevcut durumdan faydalanmaya çalışmasını engellemek amacıyla” yapılan operasyonun “Bozma, geriletme ve yenilgiye uğratma misyonunun bir parçası olarak düzenlendiği” kaydedildi.

ABD Hava Kuvvetleri’ne ait B-52, F-15 ve A-10 uçaklarıyla bölgede 75’in üzerinde hedefi vurduğu ve hasar değerlendirmelerinin sürdüğü belirtildi, “Sivil kayıp olduğuna ilişkin herhangi bir belirti bulunmuyor” denildi. Örgüte yönelik operasyonların devam edeceği de açıklandı.

“Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki IŞİD’in yeniden yapılanmasına ve Suriye’deki mevcut durumdan faydalanmasına izin vermeyeceğiz” diyen General Michael Erik Kurilla sözlerini şöyle sürdürdü: ”Suriye’deki tüm örgütler, IŞİD’le herhangi bir şekilde ortaklık kurmaları ya da IŞİD’e destek vermeleri halinde kendilerinden hesap soracağımızı bilmelidir.”

Öte yandan ABD Başkanı Joe Biden, Beşar Esad’ın devirmesinin ardından yaptığı açıklamada, ABD’nin Suriye’deki ortakları ve taraflarla birlikte çalışarak bir fırsatın değerlendirilmesine ve riskin yönetilmesine yardımcı olacağını söyledi.

Beyaz Saray’da açıklamalarda bulunan Biden, ABD’nin geçiş dönemi boyunca Suriye’nin komşularını destekleyeceğini ve isyancı grupların söz ve eylemlerini değerlendireceğini belirtti; önümüzdeki günlerde bölgedeki liderlerle konuşup bölgeye yetkililer göndereceklerini söyledi.

Biden, ABD’nin Esad’ın nerede olduğunu resmi olarak bilmediğini ancak Moskova’ya kaçtığı yönündeki haberlere dikkat çekti ve Esad’ın “sorumlu tutulması gerektiğini” vurguladı. Biden, Suriye’nin risk ve belirsizlik döneminde olduğunu ve yıllardır ilk kez ne Rusya ne İran ne de Hizbullah militan örgütünün Suriye’de etkili bir rol oynadığını söyledi.

ABD Başkanı, “Yıllardır Esat’ın ana destekçileri İran, Hizbullah ve Rusya oldu. Ancak geçtiğimiz hafta içinde, üçünün de desteği çöktü çünkü üçü de bugün benim göreve geldiğim zamana kıyasla çok daha zayıf durumda” şeklinde konuştu.

ABD güçlerinin Suriye’de IŞİD militan grubunun kamplarını ve militanlarını hedef alan bir düzine hassas saldırı düzenlediğini de söyleyen Biden, “Suriye’nin uzun süredir acı çeken halkının gururlu ülkeleri için daha iyi bir gelecek inşa etmeleri açısından tarihi bir fırsat anı. Bu aynı zamanda bir risk ve belirsizlik anıdır” dedi.

Biden, “Hepimiz bundan sonra ne olacağı sorusuna yanıt ararken, ABD ortaklarımız ve Suriye’deki taraflarla birlikte çalışarak riskleri yönetme fırsatını yakalamalarına yardımcı olacak” dedi. Biden ayrıca gazeteci Austin Tice dahil Suriye’de Amerikan vatandaşlarının olduğunu dikkate aldıklarını ve Tice’in hayatta olduğuna inandıklarını da ekledi.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın