Tecavüz Davasında Ceza Yağdı: 51 Sanığa Hapis

Fransa’da karısı Gisele Pelicot’u uyuşturup, baygın haldeyken farklı erkeklerin tecavüzüne maruz bırak Dominique Pelicot’a 20 yıl hapis cezası verildi. “Ağırlaştırılmış tecavüzden” suçlu bulunan diğer 50 sanık ise üç ile 15 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldı.

Dominique Pelicot, tüm suçlamaları itiraf etmiş ve Gisele Pelicot’a cinsel saldırıda bulunabilmek için yiyecek ve içeceğine uyuşturucu karıştırdığını itiraf etmişti.

Mahkemenin hapis cezasına çarptırdığı sanıklar arasında Hüsamettin Doğan adlı 43 yaşındaki bir Türkiye vatandaşı da bulunuyor. Doğan’ın Fransa’ya yıllar önce Türkiye’den geldiği biliniyor.

Tüm dünyanın yakından takip ettiği Gisele Pelicot tecavüz davasında sona gelindi. Fransa’nın Avignon kentinde görülen mahkemede yargıçlar Gisele Pelicot’nun eski eşi Dominique Pelicot’yu suçlu buldu.

Dominique Pelicot, ağırlaştırılmış tecavüz ve sanıklardan Jean Pierre Marechal’ın eşi Cilia’ya ağırlaştırılmış tecavüz girişimi ve kızı Caroline ile gelinleri Aurore ve Celine’in müstehcen fotoğraflarını çekmekten suçlu olduğuna karar verildi. Pelicot’ya 20 yıl hapis cezası verildi.

12 yıl ceza alan Jean Pierre Marechal de tecavüz girişimi, eşine ağırlaştırılmış tecavüz ve uyuşturucu vermekten suçlu bulundu.

Davanın 30 yaşındaki en genç sanığı Charly Arbo ağırlaştırılmış tecavüzden suçlu bulundu ve 13 yıl ceza aldı. Davada eşi Dominique Pelicot da dahil 51 erkek, 10 yıl boyunca Gisele Pelicot’ya tecavüz etmekle suçlanıyordu.

Dominique Pelicot, eşi Gisele Pelicot’yu uyutarak bu erkeklerin tecavüzünü teşvik ve organize ettiğini kabul etmişti. Eylül başından beri devam eden dava tecavüz kültürü ve kadın hakları tartışmalarını alevlendirdi.

Gisele Pelicot, mahkeme sürecinde gizli kalma hakkını kullanmayı reddetti. Duruşmanın açık yapılmasını isteyen Pelicot, “Tecavüze uğrayan tüm kadınların ‘Madam Pelicot bunu yaptı, ben de yapabilirim’ demesini isterim. Artık utanmalarını istemiyorum” diye konuştu.

Kararların açıklanmasından sonra mahkeme binası önünde konuşan Gisele Pelicot “çocuklarını, torunlarını, tüm diğer aileleri ve “sıklıkla gölgede kalan” hikayelerin kurbanlarını düşündüğünü” söyledi ve “Aynı mücadeleyi veriyoruz” dedi.

Pelicot, kendisine destek veren herkese minnettar olduğunu vurguladı ve duruşmanın kapılarını açmaktan “toplum neler olduğunu görsün diye mahkemenin kapılarını açmasından asla pişmanlık duymadığını” belirtti.

Gisele Pelicot’ya tecavüz etmekle suçlanan genç ve yaşlı erkekler arasında itfaiyeci, tır şoförü, asker, güvenlik görevlisi, gazeteci ve bir DJ de vardı. Fransız toplumundan hemen her kesimi temsil ettikleri için Monsieur-Tout-Le-Monde (Bay Herkes) lakabıyla anılıyorlar.

Mahkemenin hapis cezasına çarptırdığı sanıklar arasında Hüsamettin Doğan adlı 43 yaşındaki bir Türkiye vatandaşı da bulunuyor. Doğan’ın Fransa’ya yıllar önce Türkiye’den geldiği biliniyor.

“Mahkemeye ve kararına saygı duyuyorum”

Mahkeme çıkışında uzun süre avukatlarıyla görüşen Gisele Pelicot, kendisini bekleyen yüzlerce kamera karşısına geçerek kararı değerlendirdi.

“Bugün sizinle derin duygularla konuşuyorum. Bu duruşma çok zor bir sınavdı ve şu anda sanırım her şeyden önce üç çocuğum David, Caroline ve Florian’ı düşünüyorum” sözleriyle konuşmasına başlayan Gisele Pelicot, “Aynı zamanda torunlarımı ve gelinlerimi düşünüyorum. Bu mücadeleyi onlar için de verdim” dedi.

Torununun eli omuzunda konuşmasını sürdüren Gisele Pelicot, tarihi davanın sonunda soğukkanlı bir tavırla konuşmasını sürdürdü:

“Bu trajediden etkilenen diğer aileleri de düşünüyorum. Son olarak hikayeleri çoğunlukla gölgede kalan tanınmayan kurbanları düşünüyorum. Aynı mücadeleyi paylaştığımızı bilmenizi isterim. Bana destek veren mağdur destek derneklerine, davayı takip eden gazetecilere ve tabi avukatlarıma teşekkür ediyorum.

2 Eylül’de, bu duruşmanın kapılarını herkese açarak toplumun burada yaşanan tartışmaları anlayabilmesini istedim. Bu kararımdan hiçbir zaman da pişman olmadım. Artık herkesin, kadın ve erkeğin uyum içinde, saygı ve karşılıklı anlayışla yaşayabileceği bir geleceği kolektif olarak kurabileceğimize güveniyorum.”

Pelicot, “verilen cezaların azlığı” konusunda yöneltilen sorulara, “Mahkemeye ve kararına saygı duyuyorum” yanıtını verdi. Pelicot mahkeme çıkışında kalabalık tarafından alkışlarla ve “Bravo Gisele”, “Mersi Gisele” sloganlarıyla uğurlandı.

Paylaşın

Zelenski İtiraf Etti: Ukrayna’nın İşgal Altındaki Toprakları Geri Alacak Gücü Yok

Fransız gazetesi Le Parisien’e açıklamalarda bulunan Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, ülkesinin şu anda Rusya’nın 2014’ten bu yana işgal ettiği toprakların tamamını geri alabilecek askeri güce sahip olmadığını söyledi.

Ukrayna’nın anayasasının topraklarını kaybetmesini yasakladığını vurgulayan Zelenski, “[Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir] Putin’i müzakere masasına oturmaya zorlamak için yalnızca uluslararası toplumun diplomatik baskısına güvenebiliriz” dedi.

Zelenski, eğer Batı, Ukrayna ilk talep ettiğinde ihtiyacı olan tüm savunma sistemlerini vermiş olsaydı, Ukrayna’nın şu anda Rusya ile içinde bulunduğu durumda olmayacağını belirtti. Rusya şu anda Ukrayna’nın yaklaşık yüzde 18’ini işgal altında tutuyor. Zelenski, Çarşamba günü Brüksel’e giderek NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ve diğer Avrupalı liderlerle biraraya geldi ve Ukrayna’nın Rus güçlerine karşı savunmasını güçlendirmeye çalıştığını söyledi.

Zelenski’yi karşılayan Rutte, barış görüşmelerinin ne zaman başlayacağı ve Avrupalı barış gücü askerlerinin görev alıp almayacağı konusunda kamuoyu önünde konuşmak istemediğini çünkü bunun Putin’in ekmeğine yağ süreceğini ifade etti. Rutte, Ukrayna’nın ortaklarının, hava savunma ve diğer silah sistemleri de dahil olmak üzere, Kiev’in Rusya’ya karşı ihtiyaç duyduğu her şeyi sağlamak için ellerinden geleni yapacaklarını söyledi.

Volodimir Zelenski, Salı günü yaptığı açıklamada, Ukrayna’nın başta hava savunma sistemleri olmak üzere acil askeri yardıma ihtiyacı olduğunu vurgulamıştı. “Rusya’nın mümkün olduğunca uzaktan savaş yürütme kabiliyetini yok etmek için mümkün olan her şeyi yapmalıyız” diyen Zelenski, bunun için daha fazla insansız hava aracına, daha modern toplara ve uzun menzilli füzelere ihtiyaç duyduklarını dile getirmişti.

Çarşamba günkü görüşmeler ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın göreve başlamasından bir ay öncesine denk geliyor. Yeni yönetimin Ukrayna’ya yönelik desteğinin ne düzeyde devam edeceği henüz bilinmiyor.

Brüksel’de Zelenski ile görüşmesi beklenenler arasında Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Polonya Başbakanı Donald Tusk, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen, Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı António Costa ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de bulunuyordu. Görüşmeler öncesinde Rusya gece boyunca Ukrayna’da yeni bir hava saldırısı daha düzenledi.

Ukrayna’nın Çerkasi Valisi Ihor Taburets, Çarşamba günü Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, Ukrayna hava savunmasının 13 insansız hava aracını düşürdüğünü, bölgedeki altyapıya herhangi bir zarar gelmediğini bildirdi. Khmelnitski Valisi Serhii Tiurin ise Ukrayna güçlerinin iki insansız hava aracını düşürdüğünü açıkladı.

Rusya Savunma Bakanlığı ise Çarşamba günü yaptığı açıklamada, Belgorod bölgesi üzerinde Ukrayna’ya ait iki insansız hava aracının yanı sıra Bryansk ve Kursk üzerinde de birer insansız hava aracının imha edildiğini duyurdu.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

ABD Merkez Bankası Faiz Oranlarını Çeyrek Puan Düşürdü

ABD Merkez Bankası (Fed), ekonomistlerin beklentileriyle uyumlu olarak faiz oranını çeyrek puan düşürerek, yüzde 4,25 ile 4,50 aralığına çekti. Fed, gelecekte faiz indirimlerinin daha yavaş gerçekleşeceği sinyalini  de verdi.

Haber Merkezi / Fed, 17-18 Eylül toplantısının ardından federal fon oranı hedef aralığını 50 baz puan düşürerek, dört yıl aradan sonra ilk faiz indirimini yapmış ve gevşeme döngüsünün başlangıcını işaret etmişti.

Fed’in bu yılki faiz indirimleri, iki yılı aşkın süredir devam eden ve enflasyonu dizginlemeye büyük ölçüde yardımcı olan ancak aynı zamanda Amerikalı tüketiciler için borçlanma maliyetini arttıran yüksek faiz oranlarının ardından tersine bir dönüşe işaret ediyor.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Merkez Bankası (Fed) Para Kurulu, beklentilere paralel olarak politika faiz oranını çeyrek puan düşürerek yüzde 4,25 ile 4,50 aralığına çekti.

Fed, eylül ayında faiz politikasında değişikliğe gitmiş, kasım ayında yeniden faiz indirmiş ve bu yıl üçüncü kez para politikasını gevşetmiş oldu. Banka, gelecekte faiz indirimlerinin daha yavaş gerçekleşeceği sinyalini verdi.

Fed, Eylül ayındaki dört faiz indirimi tahminine kıyasla, 2025 yılında gösterge faiz oranını sadece iki kez çeyrek puan indirmeyi öngörüyor. Yeni üç aylık tahminler, tüketicilerin gelecek yıl konut ve otomobil kredisi, kredi kartı ve diğer borçlanma biçimleri için çok daha düşük faiz oranlarından yararlanamayabileceğini gösteriyor.

Fed yetkilileri, gösterge faiz oranının “nötr” olarak adlandırılan ve ekonomiyi ne teşvik ettiği ne de engellediği düşünülen seviyeye yaklaşması nedeniyle faiz indirimlerini yavaşlattıklarının altını çizdi. Faiz indiriminin ardından gösterge faiz oranı yüzde 4,3 olarak belirlenirken, bu oran Eylül ayındaki yarım puanlık ve geçen ayki çeyrek puanlık indirimin ardından geldi.

Fed’in bu yılki faiz indirimleri, iki yılı aşkın süredir devam eden ve enflasyonu dizginlemeye büyük ölçüde yardımcı olan ancak aynı zamanda Amerikalı tüketiciler için borçlanma maliyetini arttıran yüksek faiz oranlarının ardından tersine bir dönüşe işaret ediyor.

Ancak şimdi Fed, yüksek faiz oranlarının ekonomide resesyona neden olmadan enflasyonu frenlemeyi başardığı “yumuşak inişi” tamamlamaya çalışırken çeşitli zorluklarla karşı karşıya. Bunların başında enflasyonun ısrarla hedef seviyenin üzerinde seyretmesi geliyor. Fed’in izlediği göstergeye göre yıllık enflasyon Ekim ayında yüzde 2,8 ile Mart ayındakiyle aynı ve hala yüzde 2’lik hedef oranın üzerinde.

Aynı zamanda ABD ekonomisinin hızlı bir şekilde büyümesi, yüksek faiz oranlarının ekonomiyi çok fazla kısıtlamadığını gösteriyor. Sonuç olarak, bazı ekonomistler ve bazı Fed yetkilileri, ekonominin aşırı ısınması ve enflasyonun yeniden atevlenmesi korkusuyla borçlanma oranlarının daha fazla düşürülmemesi gerektiğini savunuyor. Öte yandan, işe alımların hızı 2024’ün başlangıcından bu yana önemli ölçüde azaldı. Bu durum, ana görevlerinden biri azami istihdama ulaşmak olan Fed için kaygı verici.

İşsizlik oranı yüzde 4,2 ile hala düşük seyretse de son iki yılda neredeyse bir puan arttı. Artan işsizlikle ilgili endişeler, FFed’in Eylül ayında gösterge faiz oranını normalden yarım puan daha fazla düşürme kararına katkıda bulunmuştu.

Bunun da ötesinde, ABD Başkanı seçilen Donald Trump, sosyal güvenlik yardımları, bahşiş ve fazla mesai gelirleri gibi alanlarda bir dizi vergi indiriminin yanısıra bazı düzenlemelerin azaltılmasını önerdi. Bu hamleler büyümeyi canlandırabilir. Ancak Trump’ın çeşitli gümrük vergileri uygulama ve göçmenleri toplu olarak sınırdışı etme tehditleri enflasyonu tırmandırabilir.

Fed Başkanı Jerome Powell ve diğer Fed yetkilileri, Trump’ın politikalarının ekonomiyi veya faiz kararlarını nasıl etkileyebileceğini, daha fazla ayrıntı ortaya çıkana ve Trump’ın önerilerinin gerçekten yürürlüğe girme olasılığı netleşene kadar değerlendiremeyeceklerini söyledi. Bu değerlendirmeye kadar başkanlık seçiminin sonucunun etkisi, ekonomiye ilişkin belirsizliği tırmandırıyor.

Fed’in Çarşamba günü yayınladığı üç aylık ekonomik tahminleri, bu belirsizliğin altını çizer nitelikte. Fed, yıllık enflasyonun şu anda yüzde 2,3’ten 2025 sonunda yüzde 2,5’e doğru hafifçe yükselmesini bekliyor. Fed ölçümüne göre enflasyon şu anda Haziran 2022’deki yüzde 7,2’lik zirvenin çok altında. Buna rağmen, enflasyonun biraz daha yüksek olması Fed’in borçlanma maliyetlerini düşürmesini zorlaştırıyor. Bunun nedeni, yüksek faiz oranlarının Fed’in enflasyona karşı en önemli silahı olması.

Yetkililer ayrıca işsizlik oranının önümüzdeki yılın sonuna kadar yüzde 4,2’den yüzde 4,3’e yükselmesini bekliyor. Bu hafif artış, daha fazla faiz indirimini gerekçelendirmek için tek başına yeterli olmayabilir.

Dünyadaki diğer merkez bankalarının çoğu da gösterge faiz oranlarını düşürüyor. Geçtiğimiz hafta Avrupa Merkez Bankası, Euro kullanan 20 ülkede enflasyonun 2022 sonundaki yüzde 10,6’lık zirve seviyesinden yüzde 2,3’e düşmesi nedeniyle bu yıl dördüncü kez temel faiz oranını yüzde 3,25’ten yüzde 3’e indirdi. Kanada Merkez Bankası da geçen hafta faiz oranını çeyrek puan düşürürken, İngiltere Merkez Bankası da geçen ay faiz oranında indirim yaptı.

Cleveland Merkez Bankası Başkanı Beth Hammack, faiz oranlarının değiştirilmemesini tercih ettiği için Çarşamba günkü Fed kararına şerh koydu. Bu, Eylül ayından bu yana bir Fed komitesi üyesi tarafından atılan ilk karşı adım oldu.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

İsviçre, “Ezidi Soykırımı”nı Resmen Tanıdı

İsviçre Parlamentosu, Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) 2014 yılında Ezidi azınlığa karşı gerçekleştirdiği soykırımı resmen tanıdı. 105 milletvekilinin lehte, 61’inin aleyhte oy kullandığı oylamaya 27 milletvekili ise katılmadı.

Kürtçe konuşan bir azınlık olan Ezidiler, IŞİD’in 2014 yılından itibaren Suriye ve Irak’ta geniş toprakları ele geçirmesinin ardından örgütün soykırımına maruz kalmıştı. İstatistiklere göre yaklaşık 5 bin Ezidi öldürüldü.

Ezidilere yönelik IŞİD’in işlediği katliamların soykırım olarak tanınması için İsviçre Sosyalist Parti Federal Parlamento Milletvekili Fabian Molina ve Yeşiller Milletvekili Sibel Arslan tarafından daha önce parlamentoya sunulan yasa tasarısına ilişkin İsviçre Federal Parlamentosu’nda özel bir oturum gerçekleştirildi. Tasarının oylanması için düzenlenen özel oturuma, IŞİD katliamının mağdurları ve Ezidi toplumunun önde gelen isimleri de katıldı.

Özel oturumda söz alan Sosyalist Parti Federal Parlamento Milletvekili Fabian Molina, IŞİD’in 2014 yılında Ezidilere yönelik yaptığı katliamları hatırlatarak, şunları kaydetti: “DAİŞ’in işlediği dehşet verici suçlar, BM soruşturma ekibi UNITAD ve diğer soruşturma makamları tarafından iyi bir şekilde belgelenmiş ve kanıtlanmıştır. Uluslararası toplum, işlenen suçların Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi anlamında soykırım teşkil ettiğini siyasi ve hukuki olarak geniş ölçüde kabul etmiştir.”

IŞİD’in saldırılarının temel amacının Ezidi halkını bir bütün olarak yok etme niyeti taşıdığına vurgu yapan Molina, 2014 yılından itibaren IŞİD’in , Ezidi kültürünü ve yaşamını yok etmek amacıyla Irak’taki Ezidi azınlığın yerleşim yerlerine sistematik olarak saldırdığını belirtti. Molina, “Bunu yaparken, başta kadınlar olmak üzere on binlerce Ezidi’i öldürdü ve köleleştirdi. Kaçırılan Ezidi kadın, erkek ve çocuklar esaret altında zorla çalıştırıldı, cinsel şiddete ve diğer zulümlere maruz bırakıldı. Anlatılanlar o kadar dehşet vericidir ki, insan idrakının ötesindedir. Örneğin bazı kurbanlar insan eti yemeye zorlanmıştır. Tüm bu suçlar, UNITAD’ın raporunun da gösterdiği gibi, Ezidi halkını yok etme niyetiyle işlenmiştir” diye ekledi.

IŞİD’in katliamlarından kurtulan bazı Ezidilerin parlamentoda bulunduğunu hatırlatan Molina, “Komisyon olarak, İsviçre’nin en ağır suçlar için cezasızlıkla mücadele konusunda uzun süredir devam eden uluslararası taahhüdünü desteklemekteyiz. Cezasızlıkla mücadele, hukuk devletine ve en ağır suçların önlenmesine önemli bir katkı sağlamaktadır. Suriye’de DAİŞ’in güçlenme tehdidi karşısında, bu somut durumda bu tasarı daha da önemli görünmektedir. Sunulan yasa tasarısı, İsviçre’nin tarafsızlık politikası ile de tutarlıdır. Bu bağlamda, komisyon, DAİŞ’in BM tarafından bir terör örgütü olarak yaptırıma tabi tutulduğunu ve kendi iddialarının aksine bir devlet olmadığını hatırlatmaktadır. Bu ruhla, parlamentonun mevcut yasa tasarısını onaylamasını talep ediyorum” diye konuştu.

Molina’nın ardından söz alan Yeşiller Partisi Milletvekili Sibel Arslan ise IŞİD’in Ezidilere yönelik gerçekleştirdiği katliamın boyutuna dikkat çekerek, “BM bu suçları soykırım olarak tanımladı. Çeşitli devletler BM’nin bu çağrısına yanıt verdi. Artık bu vahşetin cezasız kalmamasını sağlamaya yardımcı olmalıyız” dedi.

Konuşmaların ardından parlamentonun oyuna sunulan tasarı, 62 karşı ve 27 çekimser oya karşılık 105 lehte kullanılan oyla kabul edildi.

Kabul edilen tasarıya göre İsviçre; “Ezidilere karşı soykırım amacıyla işlenen zorla yerinden etme, tecavüz, sistematik cinayetlerin yanı sıra Ezidilerin ibadet yerlerinin tahrip edilmesini en güçlü ifadelerle kınar; DAİŞ’in 3 Ağustos 2014 tarihinden itibaren Irak’taki Ezidi dini azınlığına yönelik saldırılarını bir soykırım olarak tanır; Bu tasarının İsviçre Dışişleri Bakanlığı tarafından diplomatik ağı aracılığıyla uluslararası topluma iletilmesini talep eder; Federal Konsey’den, işlenen suçların telafisi için uluslararası düzeyde taahhütte bulunmasını ister.”

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

Suriye’yi Bundan Sonra Kim Kontrol Edecek?

Suriye’de Beşar Esad’ın bu ay Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) öncülük ettiği silahlı gruplar tarafından devrilmesi üzerine, ülkede boşluğu kimin dolduracağı ve bundan sonra ne olacağı merak konusu.

Peki Suriye’nin geleceğini belirlemesi muhtemel kilit oyuncular ve gruplar kimler?

Heyet Tahrir Şam (HTŞ)

Heyet Tahrir Şam (HTŞ) şu anda Suriye’nin batısının büyük bölümünü kontrol eden en güçlü grup. Ebu Muhammed El Colani takma adını kullanan Ahmed El Şara liderliğindeki grubun kökeni, başlangıçta El Kaide ve IŞİD terör örgütleriyle ittifak halinde olan El Nusra Cephesi’ne dayanıyor.

Şara’nın küresel cihat yerine yerel Suriye yönetimine odaklanması, 2017’de her iki gruptan da ayrılmasına ve HTŞ’yi kurmak için başka İslamcı gruplarla birleşmesine yol açtı. Grup, katı şeriat yasalarını uygulamayan ve azınlık haklarını koruma sözü veren daha ılımlı ve pragmatik bir örgüt olarak kendini yeniden yaratma arayışına girdi.

Ancak HTŞ, aralarında Türkiye ve ABD’nin de bulunduğu çok sayıda ülke tarafından hâlâ terörist grup olarak tanımlanıyor ve insan hakları ihlalleriyle suçlanmaya devam ediyor. HTŞ, şu anda ülkenin fiili geçiş hükümeti haline gelen Başbakan Muhammed El Beşir liderliğindeki İdlib merkezli Suriye Kurtuluş Hükümeti’ni destekledi.

Güney Operasyonları Odası

Güneyde ise kendisine Güney Operasyonları Odası adını veren ve hem seküler hem de İslamcı grupların yanısıra Dürzi milisleri de içeren bir koalisyon bulunuyor. Bunlardan bazıları daha önce El Nusra gibi aşırılık yanlısı isyancı gruplara karşı savaşmış ve 2018’de birçoğu Suriye hükümetiyle uzlaşmış, hatta bazıları Suriye silahlı kuvvetlerine entegre olmuştu.

Ancak HTŞ’nin kuzeydeki son saldırısı ivme kazanınca güneyli isyancılar Esat’a karşı mücadeleye yeniden katıldı ve Şam’a ilk girenler arasında oldu.

Suriye Milli Ordusu (SMO)

Suriye Milli Ordusu, ülkenin kuzeybatısındaki toprak hakimiyetini koruyor. İç savaşın başlarında Özgür Suriye Ordusu olarak bilinen isyancı grupların gevşek bir koalisyonundan doğan SMO, Türkiye tarafından doğrudan desteklenen ve Azez kasabasında bulunan sözde Suriye Geçici Hükümeti’ni destekleyen hem İslamcı hem de seküler grupları temsil ediyor.

Zaman zaman HTŞ’nin hem müttefiki hem de rakibi olan SMO, Kürtler’in liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı sürekli olarak savaşmıştı.

Suriye Demokratik Güçleri (DSG)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG), Fırat Nehri’nin doğusundaki bölgeyi kontrol eden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin askeri gücü. Kürt Halk Savunma Birlikleri (YPG) tarafından yönetilen SDG’de Arap milislerin yanısıra Süryani ve Ermeniler gibi azınlıklar da yer alıyor.

Grubun laik demokratik ideolojisi ve kadınlara eşit muamele etmesi uluslararası destek kazanırken, diğer isyancı gruplar tarafından Esat rejimi ile işbirliği yapmakla suçlanıyor ve Türkiye tarafından birçok hükümet tarafından terörist grup olarak tanımlanan ayrılıkçı PKK’nın bir kolu olarak görülüyor. Ancak ABD, IŞİD’e karşı mücadelede kilit bir müttefik olarak SDG’yi doğrudan destekliyor.

IŞİD kalıntıları ve yabancı güçler

Eski gücünün büyük kısmını kaybeden IŞİD, sadece güneydeki çöllerde küçük toprak parçalarını elinde tutuyor. Ancak örgüt, ülke genelinde terör saldırıları düzenlemeye devam ediyor. 2024’ün ilk yarısında 150’den fazla terör saldırısı meydana geldi. Ayrıca yabancı güçler de Suriye’nin bazı bölgelerinde bulunuyor.

Türkiye, SDG’ye karşı saldırılar düzenlemek için kullanırken bölgeyi ‘güvenli bölge’ olarak iddia ederek kendi ordusunu sınırına yakın bir yerde konuşlandırdı. ABD, Suriye ile Ürdün ve Irak sınırı yakınlarındaki El Tanf’ta bir askeri üs ve çevresinde bir çatışmasızlık bölgesi bulunduruyor.

Rusya şu ana kadar Tartus’taki deniz limanını ve Lazkiye yakınlarındaki hava üssünü kontrol altında tutsa da bu üslerin geleceği hakkında soru işaretleri var. Cuma günkü uydu görüntülerinde Rus güçlerinin önemli üslerdeki askeri teçhizatı toplayıp söktüğü görülüyordu; ki bu da Rusya’nın çekilmeye hazırlanıyor olabileceğini akıllara getiriyor.

Esat’ın devrilmesinin ardından İsrail, yeni hükümetle bir anlaşmaya varılana kadar sınır boyunca güvenliğin arttırılması gerektiğini gerekçe göstererek Suriye’de halihazırda işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri yakınlarındaki askerden arındırılmış tampon bölgenin kontrolünü ele geçirdi.

Ortada bu kadar çok etken olması, Suriye’nin geleceği hakkında kesin sonuca varmayı imkansız hale getiriyor. Ülke halkı, başlıca gruplar arasında varılacak anlaşmaların yumuşak bir geçişi sağlayacağını ve kaosa son vereceğini umuyor.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

BM’den Suriyeliler “Geri Dönüşe” Zorlanmamalı Çağrısı

Birleşmiş Milletler (BM) Jamous Imseis, milyonlarca Suriyeliye ev sahipliği yapan ülkelere, sığınmacıları alelacele geri göndermekten kaçınmaları çağrısında bulundu.

Jamous Imseis, “Hiç kimse Suriye’ye zorla gönderilmemelidir ve Suriyelilerin iltica süreçlerine erişim hakkı korunmalıdır” dedi.

Birleşmiş Milletler (BM), Beşar Esad rejiminin devrilmesi sonrasında 2025’in ilk yarısında, iç savaş nedeniyle ülkesini terk eden yaklaşık bir milyon Suriyelinin ülkesine dönmesini bekliyor.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Ortadoğu ve Kuzey Afrika Direktörü Rema Jamous Imseis, “Suriye’deki son gelişmeler, Dünya gezegeninde gördüğümüz en büyük yerinden edilme krizinin nihayet çözüme kavuşması yönünde muazzam bir umut yarattı. Önümüzdeki yıl Ocak ayı ile Haziran arasında yaklaşık bir milyon Suriyelinin geri dönebileceğini tahmin ediyoruz” dedi.

Imseis, diğer yandan rejim değişikliğinin insanî krizin hemen sona erdiği anlamına gelmediğine de vurgu yaptı. Suriye’nin çok büyük zorluklarla karşı karşıya olduğuna işaret eden BM yetkilisi, milyonlarca Suriyeliye ev sahipliği yapan ülkelere, sığınmacıları alelacele geri göndermekten kaçınmaları çağrısında bulundu. Imseis, “Hiç kimse Suriye’ye zorla gönderilmemelidir ve Suriyelilerin iltica süreçlerine erişim hakkı korunmalıdır” dedi.

Esad’ın 8 Aralık’ta devrilmesinin hemen ardından aralarında Almanya ve Avusturya’nın da bulunduğu bazı AB ülkeleri, Suriyelilerin iltica başvurusu değerlendirme süreçlerinin askıya alındığını açıklamış, aşırı sağcı partiler, Suriyelilerin sınır dışı edilmesi için hükümetlere baskı yapmaya başlamıştı.

Jamous Imseis, iltica süreçlerini askıya alan ülkelere seslenerek “Lütfen ülke topraklarına giriş ve iltica başvuru hakkına saygı duymayı sürdürün. Yerinden edilmiş insanlar 14 yıl sonra öyle kolayca bir gecede bavullarını toplayıp savaştan harap olmuş bir ülkeye geri dönemez. Suriye’nin geri dönecek kadar güvenli olup olmadığını değerlendirmek için Suriyelilere ve bize zaman tanıyın. Şu an bunun için çok erken” ifadelerini kullandı.

Esad rejiminin devrilmesi sonrasında pek çok kişi Suriye’ye geri dönerken ülkede son üç haftada, çoğu kadın ve çocuk bir milyonu aşkın kişinin evini terk etmek zorunda kaldığına dikkat çeken Imseis, “8 Aralık öncesinde var olan risk grupları, artık aynı derecede korumaya ihtiyaç duymasa da ya da haklarına yönelik ihlaller konusunda aynı tehdit ya da korkuya sahip olmasa da rejim değişikliği sonrasındaki süreçte başka kırılgan gruplar ortaya çıkmıştır” dedi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Avrupa’dan Suriye’de Yeni Diplomatik Angajman Sinyali

Başta Almanya, Fransa ve İngiltere olmak üzere Avrupalı devletler, Suriye’de Beşar Esad rejimini devirerek yönetimi ele geçiren Hayat Tahrir Şam (HTŞ) ile temasa geçmek için düğmeye bastı.

HTŞ, 2020 yılından bu yana AB’nin terör listesinde yer alıyor ve başta insan hakları ihlalleri olmak üzere, cinayetler, işkence, sivillerin rehin alınması ve zorla alıkoymalar gibi suçlamalarla anılıyor.

Almanya Dışişleri Bakanlığı, Alman diplomatların Hayat Tahrir Şam (HTŞ) temsilcileriyle ön görüşmelerde bulunacağını, görüşmelerin odak noktasının Suriye’de siyasi geçişi kolaylaştırmak ve azınlıkların korunmasını sağlamak olduğunu duyurdu.

Alman Dışişleri Bakanlığı kaynakları Bild’e yaptığı açıklamada , görüşmelerin “Suriye’de kapsayıcı bir geçiş süreci ve azınlıkların korunması” konularına odaklanacağını söyledi.

Suriye geçiş hükümetiyle yapılacak görüşmelerin olumlu sonuçlanması halinde, Almanya’nın Şam Büyükelçiliği’nin yeniden açılmasına yönelik hazırlıkların sürdüğü belirtiliyor.

Suriye Özel Temsilcisi Jean-François Guillaume başkanlığındaki Fransız heyeti, on yıldan uzun bir aradan sonra ilk kez Şam’a ulaştı. Heyet, 2012 yılından bu yana kapalı olan Fransa Büyükelçiliği binasını ziyaret ederek, Fransız bayrağını göndere çekti.

Jean-François Guillaume, “Fransa, şu anki geçiş dönemi de dahil olmak üzere Suriyelilerin yanında uzun vadede olmaya hazırlanıyor ve bu sürecin barışçıl olmasını umuyoruz” dedi.

Benzer bir gelişmede, İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy, üst düzey İngiliz yetkililerin Suriye’nin yeni liderliğiyle görüşmek üzere Şam’a gittiğini duyurdu.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas da Şam’da AB temsilciliğini yeniden açacaklarını duyurdu. Strazburg’da Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda “Suriye Rejiminin Devrilmesi, Jeopolitik Etkileri ve Bölgedeki İnsani Durum” konulu oturumda konuşan Kallas, iç savaş sırasında Beyrut’a kaydırılan AB Temsilciliği’nin Şam’da yeniden açılacağını söyledi.

Kaja Kallas, “Şam’daki Avrupa delegasyonumuzu yeniden açmaya hazırız ve buradaki temsilciliğimizin yeniden tam olarak faaliyete geçmesini istiyoruz” dedi.

Kallas, X hesabında paylaştığı mesajında da “Suriye’de boşluk bırakamayız, AB orada bulunmalı. Yeni liderlik ve sivil toplumla ihtiyatlı bir şekilde ilişki kurmak üzere bir süreç başlatmış bulunuyoruz. Ayrıca Suriye’deki AB delegasyonunu yapıcı angajman ve sahadan bilgi almak üzere yeniden açacağız” ifadesini kullandı.

AB’den üst düzey bir diplomatik heyetin Şam’da temaslarda bulunduğunu belirten Kallas, şunları söyledi: “Libya ve Afganistan’da yaptığımız hataları Suriye’de tekrar etmemeliyiz. AB olarak Suriye’de çözüm için Suriye halkının yanında olacağız.

Bugün bir AB heyeti yeni yönetimle ve sivil toplumla yapıcı bir diyalog için Şam’da. Şam’daki AB temsilciliğimizin de yeniden açılmasını istiyoruz. Böylece yapıcı katkı sağlarız ve bölgeden daha sağlıklı bilgi alırız. Suriye halkı olumlu ama belirsiz bir gelecekle karşı karşıya.

Bu geçiş döneminde onlara yardım etmek ve insani yardım ulaştırmak için Arap Birliği, BM, ABD ve Türkiye başta olmak üzere, bölgesel aktörlerle bir araya gelmek, aynı prensip ve hedefleri paylaşmak, ortak mesajları yeni yönetime iletmek son derece önemlidir. AB olarak, Suriye’deki herkesi kapsayan geniş katılımlı bir hükümeti destekliyoruz.”

Bu gelişmeler, Batı’nın Suriye’ye yönelik diplomatik ilişkilerinde yıllardır süren izolasyonun ardından daha geniş çaplı bir değişimin sinyalini verdi.

“Silahlı gruplar dağıtacak”

Öte yandan Heyet Tahrir Şam (HTŞ) örgütünün lideri Ahmed eş-Şara, muhalif silahlı grupları dağıtarak resmi ordunun parçası haline getireceklerini açıkladı. Eş-Şara, Telegram kanalından yaptığı açıklamada, “Gruplar dağıtılacak ve savaşçılar Savunma Bakanlığı saflarına katılmak üzere eğitilecekler. Hepsi kanunlara tabi olacak” dedi.

Şimdiye kadar Ebu Muhammed el-Colani olarak bilinen Ahmed eş-Şara, Suriye’de yönetimi ele geçirdikten sonra gerçek ismini kullanmayı tercih ettiğini açıklamıştı.

HTŞ’den yapılan açıklamada da silahlı grupların dağıtılarak resmi orduya dönüştürüleceği belirtildi. Açıklamada eş-Şara’nın “Muhalefet gibi değil devlet gibi düşünmemiz, devlet kafa yapısına sahip olmamız gerekiyor” dediği aktarıldı.

HTŞ lideri, ülkedeki farklı etnik grupların bir arada varlığını sürdürebilmesi için “sosyal adaleti” sağlamak üzere bir “toplumsal sözleşmeye” ihtiyaç olduğunu kaydetti.

Suriye’de HTŞ ve müttefik güçlerinin yanı sıra çok sayıda faal silahlı grup bulunuyor. Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) ve omurgasını YPG’nin oluşturduğu ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri, ülkedeki en önemli silahlı güçler arasında yer alıyor.

Paylaşın

Rusya’nın Nükleer Savunma Güçlerinin Şefi Moskova’da Öldürüldü

Rusya Silahlı Kuvvetleri Radyasyon, Kimyasal ve Biyolojik Savunma Birlikleri Komutanı Korgeneral İgor Kirillov, 17 Aralık’ta Moskova’da düzenlenen bombalı saldırıda hayatını kaybetti.

Generalin ve yardımcısının yaklaşık 300 gram TNT eşdeğerinde ev yapımı bir patlayıcı cihazla öldürüldüğü bildirildi.

Kirillov’un Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarının başlamasından bu yana Moskova’da bu tür bir patlamada öldürülen en üst düzey Rus askeri yetkili olduğu belirtiliyor.

Rusya Soruşturma Komitesi, Moskova’da elektrikli bir scooter’a gizlenmiş bombanın patlaması sonucu nükleer koruma güçlerinden sorumlu üst düzey bir Rus generalin öldüğünü açıkladı.

Rusya’nın nükleer, biyolojik ve kimyasal koruma birliklerinin başında bulunan Korgeneral Igor Kirillov, Salı günü Kremlin’in yaklaşık 7 kilometre güneydoğusundaki bir apartmanın girişinde öldürüldü.

Soruşturma Komitesi, “Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri Radyasyon, Kimyasal ve Biyolojik Koruma Kuvvetleri Başkanı Igor Kirillov ve yardımcısı öldürüldü” açıklamasını yaptı.

Rus Telegram kanallarında yayınlanan fotoğraflarda, molozlarla dolu bir binanın parçalanmış girişi ve karda kanlar içinde yatan iki ceset görülüyordu. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

“RKhBZ” olarak kısaltılan Rusya’nın radyoaktif, kimyasal ve biyolojik savunma birlikleri, radyoaktif, kimyasal ve biyolojik kirlenme koşulları altında faaliyet gösteren Rus özel kuvvetleri olarak biliniyor.

Kyiv Independent gazetesinin haberine göre, Ukrayna Güvenlik Servisi Pazartesi günü yaptığı açıklamada, Ukraynalı savcıların Kirillov hakkında Ukrayna’da yasaklı kimyasal silahlar kullandığı iddiasıyla gıyabında yargı süreci başlattı. Rusya bu suçlamaları reddediyor.

İngiltere, savaş alanında zehirli boğucu madde “kloropikrin” kullanıldığına dair çok sayıda rapor olduğu için Ekim ayında Kirillov’a ve nükleer koruma güçlerine yaptırım uygulamaya başlamıştı.

İngiltere ve ABD, Rusya’yı Uluslararası Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ni ihlal ederek Ukrayna birliklerine karşı zehirli madde kloropikrin kullanmakla suçlamıştı.

Birinci Dünya Savaşı’nda kullanılan kloropikrin Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nin (OPCW) yasakladığı maddeler arasında yer alıyor.

Kirillov’un Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarının başlamasından bu yana Moskova’da bu tür bir patlamada öldürülen en üst düzey Rus askeri yetkili olduğu belirtiliyor.

54 yaşındaki Igor Kirillov, 2017 yılından bu yana Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri Radyasyon, Kimyasal ve Biyolojik Savunma Birlikleri Başkanlığı görevini yürütüyordu.

Mart 2022’de Savunma Bakanlığı’nda yaptığı sansasyonel açıklamada, ABD’nin Ukrayna’daki biyolaboratuvarlarında yarasa ve kuşları kullanarak biyolojik silahlar yayma projeleri geliştirdiğinden bahsetti.

Kirillov ayrıca Ukrayna’yı “kirli bomba” da dahil olmak üzere zehirli kimyasallar kullanarak provokasyon yapmakla suçladı.

Paylaşın

ABD’nin Seçilmiş Başkanı Trump: Suriye’de Anahtar Türkiye’nin Elinde

Gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplayan ABD’nin yeniden seçilen başkanı Donald Trump, silahlı grupların Beşar Esad hükümetini devirdiği Suriye’de neler olacağının anahtarının Türkiye’nin elinde olduğunu söyledi.

53 yıldır devam eden Esad ailesinin Suriye’deki iktidarının devrilmesinin arkasında Türkiye’nin olduğunu belirten Trump, “Erdoğan çok zeki biri. Bunu binlerce yıldır istiyordu ve başardı. Kimse gerçekten kazananın kim olduğunu bilmiyor ama bence Türkiye kazandı,” ifadelerini kullandı.

Donald Trump, 1000. günün geride kaldığı Ukrayna – Rusya savaşı hakkında ise, “Ukrayna’daki kıyım durmalı. Putin ve Zelenskiy ile konuşacağız. Zelenskiy anlaşmaya hazır olmalı” diye konuştu.

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Başkanı seçilen Donald Trump, Florida’da düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Trump, isyancıların bu ayın başında Beşar Esad hükümetini devirdiği Suriye’de neler olacağının anahtarının Türkiye’nin elinde olduğunu söyledi.

Trump, Suriye’nin eski Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın Ankara destekli isyancılar tarafından devrilmesini Türkiye’nin “dostane olmayan bir şekilde yönetimi ele geçirmesi” olarak nitelendirdi.

Trump, Florida’daki konutunda gazetecilere, “Türkiye’nin çok akıllı olduğunu düşünüyorum. Türkiye, çok fazla can kaybı olmadan, dostane olmayan bir el koyma gerçekleştirdi. Esat’ın çocuklara yaptıkları göz önünde bulundurulduğunda onun bir kasap olduğunu söyleyebilirim” dedi.

Esad’ın devrilmesinden bu yana Washington ve Ankara, Suriye’de IŞİD militanlarının yeniden canlanmasına karşı koymak için görüşmelerde bulundu. Washington, IŞİD’e karşı bir önlem olarak doğu Suriye’de tahmini 900 asker bulunduruyor.

Trump, bu askerler konusunda ne yapacağı sorulduğunda belirsiz bir yanıt verdi. Trump, Türkiye ordusunun gücüne işaret ederek, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile olan ilişkilerini vurguladı.

“Türkiye’nin büyük bir güç olduğunu ve Erdoğan’la çok iyi anlaştığını” söyleyen Trump, Türkiye’nin büyük bir askeri gücü olduğunun, Türk ordusunun savaşla yıpranmadığının altını çizdi ve Erdoğan’ın çok güçlü bir ordu kurduğunu sözlerine ekledi.

Suriye’de Esad rejiminin çöküşünün arkasında Türkiye’nin olduğunu belirten Trump, “Bunun arkasında Türkiye var. (Erdoğan) Çok akıllı bir adam. Bunu binlerce yıldır istiyorlardı ve Erdoğan da aldı ve içeri giren insanlar Türkiye tarafından kontrol ediliyor, bu da bir mesele değil” şeklinde konuştu.

“Kimse gerçekten finali kimin yaptığını bilmiyor, ben Türkiye olduğuna inanıyorum. Bence Türkiye çok akıllı” ifadesini kullanan Trump, “(Erdoğan) Çok akıllı bir adam ve çok sert ama Türkiye çok fazla can kaybı olmadan hasmane bir ele geçirme yaptı” dedi.

Trump, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’den Beşar Esad’ı teslim etmesini isteyip istemeyeceğine ilişkin soruyaysa “Bunu düşünmedim, bence hayatımıza devam etmeliyiz ve ne olacağını görmeliyiz. Ama şu anda Suriye’de çok fazla belirsizlik var, kimse Suriye’de ne olacağını bilmiyor” diyerek yanıt verdi.

Donald Trump, Suriye’de kilidin anahtarını Türkiye’nin elinde tutacağını söyleyerek, “Bunu herhangi bir kişiden duyduğunuzu sanmıyorum ama tahmin etmede epey başarılıyımdır” ifadesini kullandı.

Esad: Uygun bir zamanda detayları paylaşacağım

Öte yandan Suriye’de 8 Aralık Pazar sabahı muhalif militanların başkent Şam’a ulaşmasıyla ülkeyi terk eden Devlet Başkanı Beşar Esad, Telegram hesabı üzerinden son gelişmelere ilişkin kaleme aldığı bir mektubu yayınladı.

İddia edilenin aksine, 7 Aralık Cumartesi akşamı değil, silahlı grupların Şam’da kontrolü ele geçirdiği 8 Aralık Pazar günü sabahı ülkeyi terk ettiğini belirten Esad, “uygun bir zamanda detayları paylaşacağını” ifade etti.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Beşar Esad’ın 7 Aralık Cumartesi akşamı Rusya ve İran’dan aldığı bir telefon sonucu Suriye’yi terk ettiğini iddia etmişti. Fidan, “Ruslar ve İranlılar baktılar, bunun bir anlamı yok. Çünkü üstüne yatırım yaptıkları adam yatırım yapılacak bir adam değildi” demişti.

Esad, söz konusu iddialara cevaben, “Öncelikle, Suriye’den ayrılışım ne planlanmış bir şekilde gerçekleşti ne de iddia edildiği gibi çatışmaların son saatlerinde oldu. Aksine, 8 Aralık Pazar sabahının erken saatlerine kadar Şam’da kalarak görevlerimi sürdürdüm” diye yazdı.

Ne olmuştu?

Suriye’de 13 yıldır devam eden iç savaş, HTŞ ve diğer silahlı grupların son 12 günlük operasyonunun ardından Esad ailesinin 54, Baas Partisi’nin 61 yıllık iktidarının bitişiyle sonuçlandı.

Ülkenin kuzeybatısında, İdlib’de konumlanmış ve yaklaşık 4 milyonluk bir nüfusu idare ettiği belirtilen HTŞ tarafı, 27 Kasım Çarşamba günü sabahı Türkiye’nin de desteklediği Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) yardımıyla, Şam’daki Suriye hükümetine ve ordusuna karşı “Saldırganlığı Caydırma – Rad’ul Udvan” operasyonunu başlattı.

Hızla ilerleyen muhalifler 28 Kasım’da Halep’i Şam’a bağlayan otoyolu kesti, aynı gün 46. Alay Üssü’nü ve en az 8 köyü ele geçirdi.

29-30 Kasım tarihlerinde ülkenin en büyük ikinci kenti Halep, silahlı grupların elindeydi. Bu gelişme sonrası Rus ve Suriyeli savaş uçakları, 2016’dan bu yana ilk kez, 2024’te silahlı grupların ele geçirdiği düşünülen mevzileri bombaladı. HTŞ’nin kontrolündeki silahlı grupların 4 Aralık’ta Hama, 7 Aralık’ta Humus ve 8 Aralık’ta Esad’ın ülkeyi yönettiği Şam’ı ele geçirdi.

Bu gelişmelerden sonra Esad, Rusya’nın “insani gerekçelerle” tanıdığı sığınma hakkı kapsamında ailesiyle beraber Moskova’ya uçtu. HTŞ lideri Colani veya gerçek adıyla Ahmed Hüseyin el-Şara ise aynı gün Suriye devlet televizyonunda Esad’ı devirdiklerini açıkladı.

(Kaynaklar: VOA Türkçe, Euronews Türkçe)

Paylaşın

Almanya’da Hükümet Çöktü; Bundan Sonra Ne Olacak?

Almanya’nın merkez sol Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller ve serbest piyasa yanlısı liberal Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan üçlü koalisyon hükümeti üç yıl sonra çöktü.

Almanya Federal Cumhuriyeti’nin 75 yıllık tarihinde altıncı kez bir hükümet, kendi başvurusu sonucu yapılan güven oylamasıyla düşürülmüş oldu.

Almanya’da Hür Demokrat Parti’nin (FDP) ayrılması sonrasında Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşiller’den oluşan koalisyon hükümeti düştü. Başbakan Olaf Scholz’un güven oylaması talebi sonucunda bugün toplanan Federal Meclis, erken seçimlerin yolunu açtı.

Oylamada 207 milletvekili hükümete güvenoyu, 394 milletvekili güvensizlik oyu verdi. 116 milletvekili çekimser oy kullandı.

Normal şartlarda 28 Eylül’de yapılması planlanan seçimler, iki partiye düşen hükümetin karar alma çoğunluğunu yitirmesinin ardından erkene alınmış ve seçim tarihi 23 Şubat olarak açıklanmıştı. SPD, Yeşiller ve FDP’den oluşan üçlü koalisyon hükümeti, 26 Eylül 2021’de yapılan seçimlerle işbaşı yapmıştı.

Hükümetin düşmesinin ardından Federal Meclis’i feshetme yetkisi Cumhurbaşkanı’nda. Başbakan Scholz’un, Federal Meclis’teki oylamanın hemen ardından Bellevue Sarayı’na giderek Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’den meclisi feshetmesini istediği bildirildi.

Cumhurbaşkanı’nın, Anayasa’nın 68’inci maddesi uyarınca erken seçim kararı almak için 21 günü bulunuyor. Cumhurbaşkanı’nın meclisi feshetmesinden sonra 60 gün içinde erken seçimlere gidilmesi gerekiyor. Steinmeier’in Noel tatilinin araya girmesi nedeniyle kararını 27 Aralık’tan itibaren açıklaması bekleniyor.

Cumhurbaşkanı Steinmeier, hükümet krizi ve erken seçim tartışmaları döneminde yaptığı açıklamada ülkenin istikrarlı ve eylem kabiliyetine sahip bir hükümete ihtiyacı olduğunu belirterek erken seçimlere gidilmesine destek mesajı vermişti.

Almanya Federal Cumhuriyeti’nin 75 yıllık tarihinde altıncı kez bir hükümet, kendi başvurusu sonucu yapılan güven oylamasıyla düşürülmüş oldu.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın