DSÖ’den Zengin Ülkelere Kovid İle Mücadele İçin Yardım Çağrısı

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), zengin ülkelere yeni tip koronavirüs (Kovid 19) salgınıyla mücadele kampanyasına acil olarak 16 milyar dolar mali yardımda bulunmaları çağrısında bulundu. 

DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus yaptığı açıklamada, “Bilim bize salgınla savaşmak için gerekli araçları sunuyor, ancak bu imkanlar küresel olarak paylaşılırsa, biz bu yıl dünyada Kovid 19 salgınını sonlandırabiliriz.” dedi.

Zengin ülkelerin Kovid 19 ile mücadeleye daha fazla katkı vermesini isteyen DSÖ Genel Direktörü, “Yüksek gelirli ülkeler oluşturulan ACT-A fonuna adil bir şekilde paylarını öderlerse, düşük ve orta gelirli ülkeler yetersiz Kovid 19 aşılama oranı ile ilaç ve test sıkıntısının üstesinden gelebilir.” ifadesini kullandı.

DSÖ Genel Direktörü, Omicron varyantının hızla yayılmasının test ve aşıları en acil ve daha adil bir şekilde dağıtılmasını da zorunlu kıldığı uyarısında bulundu.

ACT-A nedir?

Dünya liderleri, bilim adamları, insani yardım kuruluşları ve özel sektör Covid-19’u teşhis ve tedavi yöntemlerine herkesin erişimi için işbirliği yapma kararı doğrultusunda Kovid 19 Araçlarına Erişim Hızlandırıcısı (ACT-A) programı başlatmıştı.

Dünyada ACT-A olarak anılan girişim Kovid 19 tanı, tedavi ve aşılarını geliştirmek, üretmek ve bunlara adil erişimi hızlandırmak için küresel işbirliği sağlamayı öngörüyor.

Bu program için Ekim 2021 ile Eylül 2022 tarihleri arasında 23,4 milyar dolar toplanması öngörülürken, şu ana kadar sadece 800 milyon dolara ulaşıldı.

Act-A programını yürütenler, küresel aşı kampanyasının başarılı olabilmesi için acilen 16 milyar dolara ihtiyaç olduğunu belirtiyor. Şu ana kadar sadece Kanada, Almanya, Kuveyt, Norveç, Suudi Arabistan ve İsveç bu programa vaad ettikleri yardımı gerçekleştirdi.

DSÖ verilerine göre, şu ana kadar dünyada yapılan 4,7 milyar Kovid 19 testinin sadece yüzde 0,4’ü fakir ülkelerde gerçekleştirildi. Bu ülkelerde nüfusun sadece yüzde 10’u en az bir doz aşı oldu.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

İran’dan 1450 Km. Menzilli Yeni Füze!

İran, 1450 kilometre menzilli yeni balistik füzesini kamuoyuna tanıttı. Yarı resmi Tasnim haber ajansı, yeni füzenin üst düzey askeri yetkililerin Devrim Muhafızları füze üssüne gerçekleştirdiği ziyaret sırasında tanıtıldığını bildirdi.

Haberde, füzenin “Devrim Muhafızları tarafından geliştirilen, katı yakıtla çalışan, yüksek manevra kabiliyeti ile füze kalkanlarını delme kabiliyetine sahip üçüncü nesil uzun menzilli bir stratejik silah” olduğu kaydedildi.

Üzerinde yapılan değişikliklerle “Hayberşeken” (Hayber Yıkıcısı) füzelerinin ağırlığının, benzer füzelere göre üçte bir oranında, füzenin fırlatılması için gerekli sürenin de altıda bir oranında azaltıldığı bildirildi.

Füzenin adının, 7’nci yüzyılda Hayber muharebesinde Müslümanların eline geçen Yahudi kalesine gönderme yaptığı düşünülüyor. 1450 kilometre menzilli yeni füzenin bölgedeki ABD üslerini ve İsrail’i vurma kapasitesine sahip olduğu dikkat çekiyor. İsrail’in İran’a en yakın noktası yaklaşık bin kilometre uzaklıkta yer alıyor. İran’ın halihazırda 2 bin kilometre menzilli füzeleri de bulunuyor.

Bakıri: Füze programını geliştirmeye devam edeceğiz

İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, İran’ın balistik füze programını geliştirmeye devam edeceği mesajını vererek “Gerek nicelik gerek nitelik açısından füze gücümüzde büyüme, gelişme ve mükemmellik yolunda ilerlemeye devam edeceğiz” ifadesini kullandı.

Füze çıkışı, İran’ın nükleer programıyla ilgili 2015’te imzalanan anlaşmanın geleceğinin masaya yatırıldığı dün Viyana’da başlayan görüşmelerin ardından geldi. İngiltere, Çin, Fransa, Almanya, Rusya ve dolaylı olarak ABD’nin katıldığı görüşmelerde İran, anlaşmanın gereklerini yerine getirmek için kendisine uygulanan yaptırımların kaldırılmasını şart koşuyor.

ABD, Donald Trump’ın başkanlığı döneminde 2018 yılında anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmiş, İran da kendisine uygulanan yaptırımlara yanıt olarak anlaşmayla üstlendiği yükümlülüklerde gevşemeye gitmişti.

Paylaşın

IŞİD Horasan Lideriyle İlgili Bilgi Verene 10 Milyon Dolar Ödül

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Afganistan’daki IŞİD-H lideri Sanauallah Ghafari’nin ve Ağustos 2021’de Amerikan askerlerinin ülkeden çekildiği dönemde Kabil’deki havaalanında yaşanan saldırının sorumlularının yeriyle ilgili bilgi verene para ödülü vadetti. 

Bölgenin eski isminden adını alan IŞİD Horasan, örgütü 2014 yılında ortaya çıkan uzantılarından. Grup hem Batı tarafından desteklenen ve Ağustos ayında devrilen Kabil hükümetiyle hem de Talibanla savaştı.

ABD Dışişleri Bakanlığı’na göre Ghafari 2020 yılının Haziran ayında IŞİD Horasan’ı yönetmek için görevlendirildi. Afganistan’daki tüm örgüt operasyonlarının onaylanmasından ve bu operasyonların düzenlenmesini sağlayan kaynakların yönetiminden Ghafari sorumluydu.

Ghafari Kasım ayında ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından ‘‘küresel terörist’’ listesine alındı.

ABD ordusu 4 Şubat’ta yaptığı açıklamada geçen Ağustos ayında Kabil’de düzenlenen ve 13 ABD askeriyle en az 170 Afgan’ın ölümüne neden olan saldırıyı, sadece bir IŞİD bombacısının düzenlediğini belirtmişti.

26 Ağustos’ta düzenlenen bombalı saldırı sırasında Amerikan askerleri Talibanın Afganistan’da iktidarı ele geçirmesinin ardından hem Amerikalıların hem de Afganların ülkeden kaçmasına yardım ediyordu.

Saldırı ayrıca Joe Biden yönetiminin, Dışişleri Bakanlığı’nın ülkedeki Amerikalıları neden daha erken tahliye etmediği ve askerlerini riske attığı sorularıyla karşı karşıya kalmasına neden olmuştu.

Amerikalı yetkililer geçen Kasım ayında, IŞİD Horasan’ın altı ile 12 ay arasında Afganistan dışından da saldırı düzenleyecek kapasiteye ulaşabileceğini belirtmişti.

Paylaşın

İsrail-Filistin Sorununda ‘2 Devletli Konfederasyon’ Çözüm Önerisi

İsrail ve Filistin’den önde gelen isimler yıllardır süren çıkmaza çare olmasını ümit ettikleri iki devletli konfederasyon önerisi hazırladı. Öneride bir çok tartışmalı madde bulunuyor ve henüz İsrailli ve Filistinli liderlerin desteğini alıp almadığı bilinmiyor.

Fakat bu hafta ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Birleşmiş Milletler genel sekreterine sunulacak olan planın bölgede krizin çözümüne katkıda bulunabileceği belirtiliyor.

Taslakta Filistin’in 1967 Savaşı’nda işgal edilen Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’ün büyük bir kısmında bağımsız bir Filistin devleti kurulması öngörülüyor. İsrail ve Filistin tamamen ayrı iki hükümete sahip olacak fakat bu hükümetler üst düzeyde güvenlik, altyapı ve iki toplumu etkileyen konularda koordine olacak.

Öneri ayrıca Batı Şeria’daki yaklaşık 500 bin Yahudi yerleşimcinin de bulunduğu yerlerde kalmasını içeriyor. Buna göre sınıra yakın yerleşimler bire bir toprak değişimi karşılığında İsrail’e dahil olurken bölgenin derinliklerinde yerleşimcilere taşınma ya da Filistin devletinde kalıcı oturum sahibi olma hakkı tanınacak.

1948 savaşından sonra mülteci konumuna düşen aynı sayıda Filistinliye de Filistin devleti vatandaşı olarak kalıcı oturum hakkıyla İsrail’e yerleşmelerine izin verilecek.

Girişim büyük oranda 2003 yılında hazırlanan kapsamlı Cenevre Uzlaşmasına dayanıyor. 100 sayfalık konfederasyon planında temel sorunların çözümüne dair detaylı öneriler bulunuyor.

Cenevre Girişimi’nin eş kurucusu ve eski bir İsrailli yönetici olan Yossi Beilin, yerleşimcilerin tahliye edilmesini masadan kaldırmanın planı daha uygulanabilir yaptığını belirtti.

İsrail’in siyasi sisteminde Batı Şeria’yı Yahudilerin tarihi merkezi ve İsrail’in bir parçası olarak gören yerleşimciler ve destekçilerinin büyük etkisi bulunuyor.

Filistinliler de uluslararası toplum tarafından yasadışı olarak görülen yerleşimleri barışın önündeki en büyük engellerden biri olarak görüyor.

Batı Şeria’nın derinliklerindeki yerleşimlerde yaşayanlar da en radikal görüşlüler olarak biliniyor ve bölgenin Filistin’e bırakılmasına büyük tepki göstermeleri bekleniyor.

Beilin ise “Yerleşimcilerle herhangi bir sürtüşme olmadığı takdirde iki devletli çözüm isteyenlerin işinin daha kolay olacağına inanıyoruz,” ifadelerini kullandı. Beilin bu fikrin daha önce de öne sürüldüğünü ama bunu konfederasyon çatısı altında uygulamanın daha kolay olacağını vurguladı.

Güvenlik, hareket özgürlüğü ve belki de en önemlisi yıllar süren çatışmalar ve başarısız müzakereler nedeniyle kaybolan güvenin inşası gibi konular hala cevaplanmayı bekliyor.

İsrail Dışişleri Bakanlığı ve Filistin Otoritesi konuyla ilgili yorum yapmayı reddetti.

Girişimin arkasındaki en önemli isim ise Kudüs’ün en köklü ailelerinden gelen Hiba Husseini. Husseini 1994 yılına kadar giden müzakerelerde Filistin ekibine danışmanlık yapan bir isim.

Yerleşimcilerle ilgili önerinin “oldukça tartışmalı” olduğunu kabul eden Husseini, bütün olarak ele alındığında planın Filistinlilerin kendi devletlerine sahip olma emellerini yerine getireceğini vurguladı.

Devlet kurmanın kolay olmayacağını belirten Husseini, “1948’den beri çalıştığımız kendi geleceğimizi belirleme hakkını elde edebilmek için bazı tavizler vermemiz gerekiyor,” ifadelerini kullandı.

Kudüs’ün statüsü, nihai sınırlar ve Filistinli mültecilerin durumları gibi büyük sorunlarda nihai bir anlaşma öncesinde tüm detayların görüşülmesi yerine konfederasyon içerisinde çözümün daha kolay olacağını savunan Husseini, “Br süreci tersine çevirerek önce tanımayla başlıyoruz,” sözlerini kullandı.

İsrail ve Filistinli yetkililerin Oslo sözleşmesini imzalamalarının üzerinden neredeyse 30 yıl geçmiş olmasına rağmen barış görüşmelerinde henüz bir ilerleme kaydedilmedi. Defalarca yinelenen müzakereler şiddet sarmalı nedeniyle sekteye uğradı ve nihai bir taslak çıkarılamadı.

Eski bir yerleşimci olan İsrail Başbakanı Naftali Bennet, Filistin devletine karşı çıkıyor. 2023 yılında başbakanlığı devralacak olan Dışişleri Bakanı Yair Lapid ise iki devletli bir çözüme sıcak baksa da kırılgan dengeler üzerine kurulu koalisyon hükümetinin büyük tavizler vermeye dayanamayacağı düşünülüyor.

Filistin tarafında ise Gazze’yi kontrol eden Hamas, İsrail’in varlığını reddederken Başkanlık dönemi 2009 yılında dolan El Fetih lideri Mahmud Abbas’ın da popülaritesi giderek düşüyor.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

ABD: Rusya Ukrayna’yı Her An İşgal Edebilir

ABD’den Ukrayna krizine dair kritik bir açıklama geldi. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Rusya’nın Ukrayna’yı her an ya da haftalar içinde işgal edebileceğini ama diplomatik yolun hala bir seçenek olduğunu söyledi.

Sullivan, işgalin her an olabileceğine vurgu yaparken birkaç hafta içinde olabileceğine de dikkat çekti. Jake Sullivan, “Ya da Rusya diplomatik yolu seçebilir” ifadesini kullandı. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı bu açıklamasını Fox News Sunday programında yaptı.

Sullivan, ABC televizyonuna yaptığı açıklamada da Putin’in Ukrayna’ya saldırma emri vereceğine dair çok belirgin ihtimal olduğuna inandıklarını söyledi. Bunun farklı şekillerde olabileceğini belirten Sullivan, işgalin yarın ya da birkaç hafta içinde olabileceğini kaydetti.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in askeri konuşlandırmalarla Ukrayna’ya karşı her an saldırı başlatabileceğini vurguladı.

Amerika’nın Birleşmiş Milletler Temsilcisi Linda Thomas-Greenfiled’e de CNN televizyonunda katıldığı bir programda Rusya’nın işgal ihtimali soruldu. Greenfield soruya “Rusları yanlış karar vermekten caydırmaya çalışıyoruz” yanıtını verdi.

Bu arada Ukrayna konusunda hem İngiltere hem de Almanya’dan açıklamalar var. İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss, ülkesi ve müttefiklerin Moskova’nın Ukrayna’ya karşı harekete geçmesi durumunda bunun maliyetini Rusya’ya yükseltme konusunda kararlı olduklarını belirtti. Truss, Rusya’nın hareketlerinin işgal niyeti olmadığı düşüncesini yanlış çıkardığını da kaydetti.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz da NATO’nun doğu kanadının güçlendirilmesi için Litvanya’ya asker konuşlandırma fikrine açık olduğunu belirtti. Scholz bununla birlikte bir kez daha Ukrayna’ya doğrudan askeri yardıma karşı çıktı.

Paylaşın

Rusya, Ukrayna Sınırına 110 Bin Asker Gönderdi

ABD istihbarat birimleri Rusya’nın Ukrayna’yı olası işgali için gerekli birliklerin yüzde 70’ini sınırda konuşlandırdığını açıkladı. ABD istihbarat teşkilatlarının açıklamasına göre Rusya 110 bin askeri Ukrayna sınırına gönderdi.

Amerikalı yetkililer Rusya-Ukrayna sınırında asker konuşlandırmanın bu hızla gitmesi halinde Şubat ortasına kadar 150 bin Rus askerinin işgal için hazır edilebileceğini kaydediyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bütün seçenekleri açık bırakmak istediğini belirten yetkililere göre Ukrayna’nın doğusundaki Rusya yanlısı ayrılıkçıların bulunduğu Donbas bölgesiyle sınırlı kısmi bir işgal olabileceği gibi Rusya’nın ülkeyi kapsamlı bir biçimde işgal etmesi de mümkün.

Bunun yanı sıra olası bir işgalde Rusya’nın 48 saat içinde Ukrayna’nın başkenti Kiev’i ele geçirebileceği ve Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’i devirebileceği tahmin ediliyor.

“50 bin kişi ölebilir”

Amerikan medyasında yer alan haberlere göre ABD yönetimi olası bir işgalde Ukrayna’da onbinlerce sivilin öleceğini tahmin ediyor.

New York Times gazetesine konuşan üst düzey Amerikan hükümet temsilcileri Rusya’nın işgale girişmesi halinde Ukrayna’da 25-50 bin sivilin öleceğini açıkladı. Ukrayna ordusundan 25 bine yakın askerin Rus ordusundan ise 10 bin askerin ölebileceği tahmini yapıldı.

Amerikalı yetkililere göre Rusya’nın olası işgali Ukrayna’dan bir sığınmacı akınına da yol açabilir ve beş milyon insan başta Polonya olmak üzere başka ülkelere sığınma girişiminde bulunabilir.

 

Paylaşın

Rusya Ve Çin’den ABD’ye Karşı Güç Birliği Mesajı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 24’üncü Kış Olimpiyatlarının açılışına katılmak üzere gittiği Çin’de Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya geldi. Rusya ile Batı arasında Ukrayna konusunda gerilimin tırmandığı bir dönemde gerçekleşen görüşmeden ABD’ye karşı güç birliği mesajı çıktı.

Görüşme sonrasında yapılan ortak açıklamada ABD, Avrupa ve Asya-Pasifik bölgelerinde barış ve istikrara olumsuz etki etmekle eleştirildi. Ortak açıklama metninde NATO’nun doğuya genişlemeyi sürdürmesine karşı olunduğu belirtilerek NATO “Soğuk Savaş dönemi yaklaşımlarını terk etmeye” çağrıldı. Açıklamada “Tayvan’ın Çin’in bir parçası olduğuna” da vurgu yapıldı.

Ortak açıklama metninde ABD ve müttefiklerine işaretle, “Dünya sahnesinde bir azınlığı temsil eden bazı ülkeler, uluslararası sorunların çözümünde tek taraflı yaklaşımları ve askeri politikalara başvurmayı savunmaya devam etmektedir” ifadesine yer verildi.

AUKUS uyarısı

Çin ve Rusya, ABD’nin Asya-Pasifik bölgesinde nüfuzunu artırma girişimlerinden rahatsızlık duyuyor. ABD, Çin’in bölgedeki etkisini sınırlandırmayı dış politik önceliği olarak ilan etmişti. Bu bağlamda geçen yıl ABD, İngiltere ve Avustralya arasında AUKUS olarak bilinen savunma ittifakı oluşturulmuştu. AUKUS çerçevesinde Avustralya’nın nükleer denizaltılarla donatılması planı sadece Çin’in değil, Avustralya ile imzaladığı konvansiyonel denizaltı anlaşması feshedilen Fransa’nın da tepkisine neden olmuştu. Çin ve Rusya’nın ortak açıklamasında AUKUS’tan “ciddi endişe duyulduğu”na da yer verildi.

ABD ve Batı’ya karşı denge politikası

BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) beş daimi üyesi arasında yer alan ve nükleer güç sahibi iki ülke, son yıllarda uluslararası politika alanında ABD önderliğindeki Batı blokuna karşı denge oluşturma çabalarına hız vermiş durumda. İki ülke BMGK’da çeşitli uluslararası konularda ortak tutum takınırken savunma alanındaki işbirliğini de güçlendiriyor. Rusya ile Çin arasında “yüksek derecede hassasiyete sahip askeri teknoloji paylaşımı yapıldığı” da resmi açıklamalara yansımıştı.

Vladimir Putin, Cinping ile görüşmesi öncesinde yaptığı açıklamada Çin ile “eşi bulunmayan yakın ilişkilere sahip olduklarını” vurguladı. İlişkilerin “dostluk ve stratejik ortaklık ruhuyla ilerici bir şekilde geliştiğini” belirten Putin, “İlişkilerimiz gerçekten de eşi benzeri bulunmayan bir hale geldi. Karşılıklı olarak kalkınmayı destekleyen, asil ve onurlu ilişkilerin bir örneği oldu” ifadelerini kullandı.

Putin, görüşmede de Rus petrol yetkililerinin Çin’e hidrokarbon sevkiyatı konusunda “çok iyi yeni çözümler geliştirdiğini” belirterek Rusya’nın Uzakdoğu’daki bölgelerinden Çin’e yılda 10 milyar metreküplük doğal gaz sevkiyatı için yeni bir anlaşma hazırlığı yaptıklarını kaydetti.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

ABD Başkanı Joe Biden: IŞİD Lideri El-Kureyşi Öldürüldü

ABD Başkanı Joe Biden, Suriye’nin kuzeydoğusundaki Türkiye sınırına yakın Atme kasabasında ABD Özel Kuvvetler tarafından düzenlenen operasyona ilişkin ayrıntıları paylaştı. Biden, operasyonda IŞİD’in yeni lideri Ebu İbrahim el Haşimi el Kureyşi’nin öldürüldüğünü açıkladı.

Haber Merkezi / ABD Başkanı Biden, açıklamasının devamında, “Askerlerimizin cesareti ve başarısı sayesinde sivil ölümleri minimuma indirildi. Aileler ve çocukların zarar görmemesi için kendi askerlerimizi daha çok riske atarak havadan bir saldırı yerine yerden saldırı düzenledik. Teröristler işledikleri suçlardan dolayı adaletle yüzleşmek yerine kendilerini patlattı” ifadelerini kullandı.

ABD ordusunun ABD halkını ve müttefiklerini güvende tutmaya devam ettiğini belirten Biden ayrıca, öldürülen Kureyşi’nin geçen hafta Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) kontrolündeki hapishanede yaşanan çatışmaların da sorumlusu olduğunu ve “Suriye Demokratik Güçleri ile ortaklığımız da faydalı oldu” dedi. Öte yandan Biden, ABD ordusunun ‘dünyadaki diğer teröristlerin de peşinde olduğunu’ söyledi.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), dün gece İdlib’in Atme kasabasına düzenlenen operasyonun, “eski IŞİD lideri Bağdadi’nin öldürülmesinden bu yana en büyük operasyon olduğunu” belirtti.

İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), 4’ü çocuk 3’ü kadın en az 13 kişinin öldüğünü açıkladı. SOHR, IŞİD lideri Ebu Bekir el Bağdadi’nin Ekim 2019’da öldürülmesinden bu yana Kuzeybatı Suriye’de gerçekleştirilen en büyük operasyon olduğunu söyledi. 2019’da İdlib’de ABD tarafından öldürülen örgütün lideri Ebu Bekir el-Bağdadi’nin yerine Ebu İbrahim el-Haşimi el-Kureyşi’nin geçmişti.

Kureyşi kimdir?

Asıl adı Emir Muhammed Abdurrahman el-Mevli es-Selbi olan Kureyşi, Musul’un Telafer ilçesinde doğdu. Türkmen olduğu belirtilen kureyşi Musul Üniversitesinde şeriat hukuku üstüne eğitim aldı. Üniversiteden mezun olduktan sonra Irak ordusunda subay olarak görev yapmaya başladı.

Irak Savaşı sırasında Saddam’ın devrilmesiyle birlikte El-Kaide’ye katıldı. El-Kaide’de dini bir vekil ve genel şeriat hukukçusu olarak görev aldı. 2004 yılında ABD kuvvetleri tarafından yakalandı ve Bucca Kampı’na götürüldü. Burada Ebu Bekir el-Bağdadi ile tanıştı. Bucca Kampı’ndan çıktıktan sonra El-Kaide’ye yeniden katıldı.

2014 yılında IŞİD ile El-Kaide ayrışınca El-Kaide’ye biat etmeyi reddetti IŞİD’e bağlılığını bildirdi. 2014 yılında Musul işgalinde rol oynadı. Ebu İbrahim el-Haşimi el-Kureyşi, Ağustos 2014’te örgütün Şengal’de Ezidi Kürtlere yönelik katliamında yer alan sorumlularından biri oldu. Şengal’in ardından Ebu Bekir el-Bağdadi’nin vekili konumuna yükseldi.

Paylaşın

Afganistan’da Kadın Öğrenciler Üniversiteye Geri Döndü

Taliban yönetimindeki Afganistan’da kadın öğrencilerin üniversiteye dönmesine izin verildi. Taliban, 1996 – 2001 yılları arasında iş başında olduğu dönemde, kız çocuklarının okula gitmesini yasaklamıştı.

Taliban’ın yönetime gelmesinden bu yana kapalı olan devlet üniversiteleri, kapılarını bu hafta tekrar öğrencilere açtı. Taliban, kadın öğrencilerin üniversiteye alınması konusunda resmi bir açıklama yapmadı, ancak Reuters ajansına bilgi veren yetkililere göre, fiziksel olarak erkek öğrencilerden ayrı tutulmaları koşuluyla derslere girmelerine izin veriliyor.

Celalabad kentindeki bir görgü tanığı da, bu hafta açılan devlet üniversitelerinden Nangarhar’a kadın öğrencilerin ayrı bir kapıdan alındığını gördüğünü söyledi.

Geçen yıl 15 Ağustos’ta Başkent Kabil ve ülkenin büyük bir kısmında kontrolü tekrar ele geçiren Taliban, “artık değiştiğini” iddia etmekle birlikte, kadınlara yönelik sert ve baskıcı politikalarına devam ediyor. Birçok kadının işe gitmesine izin vermediği gibi birçok eyalette de ortaöğrenim çağındaki kız çocukların okula gitmesine izin verilmiyor.

Bazı özel üniversiteler de tekrar açıldı, ancak birçoğunda kadın öğrencilere derslere girme izin verilmedi. Uluslararası toplumun, dış dünyanın yardımına ihtiyaç duyan Afganistan’a getirdiği en önemli koşul, kız çocukların ve kadınların eğitimine izin vermesi.

Birleşmiş Milletler, kadın öğrencilerin devlet üniversitelerine alınmasından duyduğu memnuniyeti dile getirerek, bu konuda resmi bir bilgiye sahip olduğu mesajını vermiş oldu.

Afganistan’daki Birleşmiş Milletler Temsilciliği, dün gece Twitter hesabından yaptığı açıklamada “Üniversitelerin 2 Şubat’ta tüm kadın ve erkek öğrencilere açılmaya başlamasını memnuniyetle karşılıyoruz. Tüm gençlerin eğitimde fırsat eşitliğine sahip olması için bu çok önemli” ifadesini kullandı.

Adının açıklanmaması koşuluyla bilgi veren bir yetkili, Reuters ajansına üniversitelere, kadın öğrencileri erkeklerden ayrı tutmak için ayrı sınıflar açılması ve farklı saatlerde derse alınmaları gibi seçenekler verildiğini söyledi.

Nangarhar Üniversitesi Rektörü Khalil Ahmad Bihsudwal, Reuters ajansına üniversiteye devam eden kadın ve erkek öğrencilerini farklı sınıflarda okutacaklarını bildirdi. Birçok eyalette de bu yöntem uygulanıyor.

Afganistan’da bugün sadece daha sıcak bölgelerdeki üniversiteler açıldı. Başkent Kabil de dahil olmak üzere, daha soğuk bölgelerdeki üniversitelerin 26 Şubat’ta açılması bekleniyor.

Paylaşın

BioNTech-Pfizer’dan Beş Yaş Altı Çocuklar İçin Aşı Başvurusu

İlaç şirketleri BioNTech ve Pfizer, birlikte geliştirdikleri koronavirüs aşısının beş yaşın altındaki çocuklara da yapılabilmesi için Amerika Birleşik Devletleri (ABD) İlaç Dairesi’ne (FDA) acil ruhsat başvurusunda bulundu.

Altı aylık bebeklerden dört yaşındaki küçük çocuklara kadar olan yaş aralığını kapsayan başvuru onaylandığı takdirde, BioNTech/Pfizer aşısı dünya üzerinde bu yaş grubuna uygulanacak ilk aşı olacak.

Pfizer’ın konuyla ilgili sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, başvurunun FDA’nin talebi üzerine yapıldığı bildirildi:

BioNTech’in de yine sosyal medyadan yaptığı açıklamada da, şirketin CEO’su Uğur Şahin’in şu sözlerine yer verildi:

“Aşımız, 5 yaşından başlayarak tüm yaş grupları için çok sayıda klinik denemede ve gerçek dünya araştırmalarında olumlu bir güvenlik, tolere edilebilirlik ve etkinlik profili göstermiştir. Yetki verilirse, ebeveynlere 6 ay ila 4 yaş arasındaki çocuklarını Kovid 19’dan ve enfeksiyonun potansiyel ciddi sonuçlarından korumaya yardımcı olma fırsatı sunma olasılığı konusunda çok heyecanlıyız.”

ABD İlaç Dairesi ise BioNTech/Pfizer’ın başvurusunu yayınladığı bir mesajla kamuoyuna duyururken, konunun 15 Şubat’ta görüşüleceğini bildirdi. FDA’nın geçici başkanı Janet Woodcock, “Bu yaş grubundaki çocuklar için güvenli ve etkili bir aşıya sahip olmak kurumumuz için bir önceliktir” ifadelerini kullandı.

Söz konusu başvuru aşının iki dozunu kapsıyor. Pfizer CEO’su Albert Bourla bu sayede ailelerin, “Üçüncü doz için olası bir ruhsatı beklerken, çocuklarına Kovid 19 aşısı yaptırma fırsatına kavuşabileceğini” dile getirdi.

FDA, Ocak ayı başında da 12 yaşın üstündeki çocuklara hatırlatma dozu yapılmasını onaylamış ve aynı onayın 5-12 yaş arasında, bağışıklık sistemi çok zayıf çocuklar için de geçerli olduğunu duyurmuştu. Bu yaş grubundaki çocuklara yapılan aşıların dozajı, olası yan etkileri sınırlandırmak adına Pfizer tarafından düşürüldü. Ruhsat başvurusu yapılan 4 yaşın altındaki çocuklar için üç mikrogramlık bir doz öngörülürken, bu doz 5-12 yaş grubunda 10 mikrogram, 12 yaşın üstündeki çocuklarda ise 30 mikrogram seviyesinde bulunuyor.

CDC’nin de onayı gerekiyor

FDA’nın gerekli acil ruhsatı vermesi durumunda konu ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin (CDC) danışma komisyonu tarafından da ele alınarak, aşının tavsiye edilip edilmeyeceğine karar verilecek.

FDA ve CDC yaklaşık üç ay önce BioNTech/Pfizer aşısının 5-12 yaş arası çocuklara da yapılmasına onay vermiş olmasına rağmen ABD’de söz konusu yaş grubunda aşı olanların sayısı oldukça az. CDC verilerine göre bu gruptaki çocukların yüzde 30’u en az bir kez aşı olmuş durumda. İki aşı olanların oranı ise yaklaşık yüzde 22.

ABD’de yetkililere göre çocukların Kovid 19 hastalığını daha hafif geçirmeleri ve bazı ailelelere göre, aşının riskinin faydalarından fazla olması nedeniyle aşılama oranı bu yaş grubunda düşük bir seyir izliyor.

Aşısız çocukların da koronavirüse yakalanıp ağır bir hastalık geçirebildiği ABD’de, özellikle de Omicron varyantının etkili olduğu dönemde görüldü. CDC verilerine göre pandeminin başlangıcından bu yana ülkede 4 yaş ve altındaki yaklaşık 400 çocuk koronavirüs dolayısıyla hayatını kaybetti.

Paylaşın