Papa’dan Avrupa’ya ‘Göçmen’ Çağrısı

Hafta sonu Malta’yı ziyaret eden Katolik Kilisesi lideri Papa Francesco, buradaki bir göç merkezine de gitti. Göçmenlerle görüştü ve Akdeniz’de batan göçmen teknelerinde ölen insanlarla birlikte “medeniyet gemisinin de batma riski” yaşadığını söyledi.

Papa Francesco, Pazar akşamı Malta’dan İtalya’ya dönüş uçağındaki basın toplantısında da Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ulaşmaya çalışan göçmenlerin maruz kaldığı “suçlara” dikkat çekti.

BBC Türkçe’den Övgü Pınar’ın haberine göre; “Göçmenler her zaman kabul edilmeli” diyen Papa, “Avrupa nasıl Ukraynalılara cömertçe kapılarını açıyorsa Akdeniz’den gelenlere de aynı şekilde kapıların açılması” çağrısı yaptı.

Malta’da ziyaret ettiği göç kabul merkezinde duyduklarının “korkunç” olduğunu söyleyen Papa, “Buraya ulaşanların çektikleri acılar, Libya’daki toplama kampları, bu insanların çile yolu (Via Crucis) suç gibi” dedi.

Mare Nostrum, Avrupa’nın en büyük mezarlığı olmasın

2013’te bu göreve seçilmesinden beri göçmenlerin kabul edilmesi mesajını sıklıkla tekrarlayan Papa Francesco, ilk seyahatini de İtalya’nın göç rotasındaki Lampedusa Adası’na yapmıştı.

Papa, bu hafta sonu Malta’da görüştüğü göçmenlere, 2013’teki bu Lampedusa gezisini hatırlatarak “Buraya sizlerin yüzlerini görmeye, gözlerinize bakmaya geldim. Lampedusa’ya gittiğimden beri sizleri hiç unutmadım. Hep kalbimde ve dualarımdasınız” dedi.

Papa, Afrika ve Ortadoğu’ya en yakın Avrupa kıyıları olmaları nedeniyle göç rotası üzerinde yer alan Malta, İtalya, İspanya gibi ülkelerin göçmenlerin dağılımı konusunda diğer kıta ülkelerinin desteğine ihtiyaç duyduğunu da vurguladı.

“Umut arayışındaki çok sayıda kardeşimiz Afrika’dan Malta’ya ulaştı” diyen Papa, diğer Avrupa ülkelerinin bu soruna kayıtsız kalmaması gerektiğini söyledi.

Daha önce Yunanistan’ın Midilli Adası’ndaki göç merkezini ziyaretinde söylediklerini yineleyen Papa, “Mare Nostrum, Avrupa’nın en büyük mezarlığı haline gelmemeli” dedi.

Batan göçmen teknesinde 90 can kaybı

Papa’nın göç odaklı Malta ziyareti sürerken Akdeniz’de bir göçmen teknesinin battığı haberi geldi.

Sınır Tanımayan Doktorlar örgütü, Libya’dan Avrupa’ya ulaşmaya çalışan ve yaklaşık 100 kişiyi taşıyan bir teknenin Cumartesi günü battığını, yalnızca 4 kişinin kurtarılabildiğini açıkladı. Olayda 90’dan fazla kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.

Sınır Tanımayan Doktorlar, Alegria 1 isimli bir ticari gemi tarafından kurtarılan 4 kişininse zorla Libya’ya geri götürüldüklerini belirtti.

Örgüt, Libya’nın göçmenler için güvenli bir liman olmadığını vurgulayarak “Bu insanların acil korumaya ve tedaviye ihtiyacı var. Kurtarılan kişiler, gözaltı, istismar ve kötü muameleyle karşı karşıya kalacakları bir yere geri götürülmemeli” dedi.

Paylaşın

Sri Lanka’da Ekonomik Kriz: Tüm Bakanlar İstifa Etti

Sri Lanka’da ekonomik kriz nedeniyle devam eden protestolar sonrası, Başbakan Mahinda Rajapaksa hariç, kabinedeki tüm bakanlar istifa etti. 26 bakan, Başbakan Rajapaksa’ya istifa mektuplarını iletti.

Eğitim Bakanı Dinesh Gunawardena, başbakanın yeni kabine kurabilmesi için istifa ettiklerini açıkladı. Başbakan’ın oğlu Namal Rajapaksa da istifa eden bakanlar arasında. Ancak kabinenin istifası, sokağa çıkma yasaklarına rağmen süren protestoları durdurmadı.

İngiltere’den 1948 yılında bağımsızlığını kazanan Sri Lanka, tarihinin en kötü ekonomik krizinden geçiyor. Ülkede gıda, petrol, ilaç ve diğer temel ihtiyaç maddelerinin tedariğinde ciddi sıkıntılar ve günlük elektrik kesintileri de yaşanıyor.

Olağanüstü hâl ilan edildi

Başbakan’ın kardeşi olan Devlet Başkanı Gotabaya Rajapaksa, protestoların başkent Colombo’daki evine yaklaşması sonrası 1 Nisan Cuma günü ülkede olağanüstü hâl ve Pazartesi sabahına kadar geçerli olmak üzere sokağa çıkma yasağı ilan etmişti. Ancak haftasonu boyunca, bazı kentlerde ufak çaplı protestolar sürdü.

İktidar koalisyonundaki küçük partilerden biri de bu hafta koalisyondan çekilebileceğinin işaretini verdi. Bu gerçekleşirse hükümet, olağanüstü hâl kararının uzatılması için yeterli oy çoğunluğunu sağlayamayabilir.

Ülkede protestolar nedeniyle sosyal medyaya da kısıtlama uygulanıyor. Hükümet, internet sağlayıcılara Facebook, WhatsApp, Twitter ve diğer sosyal medya uygulamalarına erişimin durdurulması emri vermişti.

Muhalif Samagi Jana Balawegaya ittifakı, kabineyi istifaya çağırmış, Pazar günü de başkentteki Bağımsızlık Meydanı’na yürümek isteyen muhalefet milletvekilleri ve göstericiler, ellerinde otomatik silahlar bulunan askerler tarafından durdurulmuştu.

Perşembe günü de Devlet Başkanı’nın evine yaklaşan protestoların önce sakin başladığı, polisin göz yaşartıcı gaz ve tazyikli su kullanması sonrası şiddete dönüştüğü aktarılıyor. Polis müdahalesine göstericilerin taş atarak cevap vermesi nedeniyle en az 20 polisin yaralandığı belirtildi. Çevredeki bazı araçlar da ateşe verildi.

Sri Lanka neden ekonomik krizde?

Ülkedeki döviz eksikliği, krizin en önemli nedenlerinden biri olarak görülüyor. 22 milyon nüfuslu ülkenin 51 milyar dolar dış borcu bulunuyor. Ülkedeki tüketim büyük ölçüde ithal ürünlere dayanıyor.

Koronavirüs salgını nedeniyle ülkenin turizm gelirlerinin de durması krizde etkili oldu. Uzmanlar uzun süredir borçlanan ve vergi kesintilerine giden hükümetin hatalı politikalarının da krizin büyümesinde etkili olduğu yorumunu yapıyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Sırbistan’da Seçimi Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic Kazandı

Sırbistan’da düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerini mevcut Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic kazandı. Vucic, önceki seçimde de ikinci tura gerek kalmadan, ilk turda oyların yüzde 55,08’ini alarak kazanmıştı.

Haber Merkezi / Vucic’in Sırp İlerleme Partisi’nin yeniden Sırbistan Sosyalist Partisi ile koalisyona giderek hükümet kurması bekleniyor. Sırp İlerleme Partisi ülkede 2012’den bu yana iktidarı elinde tutan popülist bir parti. 2008 yılında aşırı sağcı Sırp Radikal Partisi’nden ayrılarak kurulmuştu.

Halkın kendisine gösterdiği destekten gurur duyduğunu belirten Vucic, seçim kampanyasını da “Sırbistan tarihindeki en temiz ve güzel kampanya” olarak niteledi. Vucic, cumhurbaşkanlığındaki ikinci döneminde önceliklerini “Sırbistan’ın modernleşmesi, yabancı yatırımcı çekme ve ülkedeki barış ve istikrarı kalıcı kılma” olarak sıraladı.

Ülkesinin Avrupa Birliği üyeliğine ve Rusya’nın Ukrayna işgaline rağmen Vucic, Belgrad’ın Moskova ile olan geleneksel bağlarını sürdüreceğinin de sinyalini verdi, “Bölgemizdeki en önemli şey iyi ilişkiler, ama aynı zamanda geleneksel dostlarımızla bağımızı da koparmamak” dedi.

“Halkıma müteşekkirim ve önümüzdeki süreçte çalışıp çabalayıp daha birçok şeyi başarmalıyız” diyen Vucic’in en büyük rakibi eski Genelkurmay Başkanı Zdravko Ponos ise yüzde 18 oy oranında kaldı.

Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ile Parlamento Seçimleri’ni aynı zamanda gerçekleştiren Sırbistan’da iktidardaki merkez sağdaki Vucic’in Sırp İlerleme Partisi de sandıktan ilk sırada çıktı.

Vucic ile Birlikte Her Şeyi Yapabiliriz liderliğindeki listenin, mecliste yaklaşık 124-125 sandalye ile oyların yüzde 44’ünü kazandığını belirten Vucic, seçimlere yaklaşık 3 milyon 800 bin kişi katıldığını söyledi.

Seçimlerde parlamentonun üyelerinin yanı sıra 12 belediye ve Belgrad dahil olmak üzere iki şehirde yerel yönetimlerin belirlenmesi için oy kullanıldı.  Nüfusun 6 milyon 908 bin olduğu Sırbistan’da seçmen sayısı, yurt dışındaki Sırp vatandaşlar ile 6 milyon 500 bin olarak kayıtlara geçti.

Paylaşın

Macaristan’daki Genel Seçimi Viktor Orban Kazandı

Macaristan’da dün yapılan genel seçimlerinde 12 yıldır kesintisiz iktidarda bulunan Viktor Orban liderliğindeki Fidesz (Macar Yurttaş Birliği) ve Hristiyan Demokratik Halk Partisi (KDNP) koalisyonu kazandı. 

Haber Merkezi / Fidesz – Hristiyan Demokrat ittifakı 199 sandalyeli parlamentoda 135 milletvekili kazanarak, şimdiye kadar sahip olduğu üçte ikilik parlamento çoğunluğunu korumayı da başardı. Altı muhalefet partisinin oluşturduğu muhalefet ittifakı ise seçmenden beklenen desteği göremedi.

Demokratik Koalisyonu (DK), Jobbik, Momentum, Macaristan Sosyalist Partisi (MSZP), Macaristan Yeşiller Partisi (LMP) ve Macaristan için Diyalog Partisi’nin (PM) oluşturduğu çatı oluşumu “Macaristan için Birlik” oyların yüzde 35’ini, aşırı sağcı Bizim Ülkemiz (Mi Hazank) ise oyların yüzde 6’sını alarak mecliste temsil hakkı kazanıyor.

Beklentilerin üzerinde oy alan aşırı sağcı Bizim Ülkemiz (Mi Hazank) de oyların yüzde 6’sını alarak yüzde 5’lik seçim barajını geçip ilk kez parlamentoya girdi. Seçime katılanların oranı ise yüzde 68’in üzerine çıkarak 2018’de yapılan bir önceki genel seçimdeki rekor katılıma yaklaştı.

Kamuoyu araştırma şirketlerinin seçim araştırmaları, seçim öncesi gerçekleştirilen son yoklamalarda iktidar partisinin birkaç puan avantaja sahip olduğuna işaret ediyordu, ancak Viktor Orban’ın seçimleri bu kadar büyük bir farkla kazanabileceği beklenmiyordu.

Halk, referandum için de oy kullandı

Seçmenler ayrıca, muhalefet tarafından “homofobik yasa”, hükümet tarafından ise “çocukları koruma yasası” olarak nitelendirilen ve birçok Avrupa Birliği (AB) ülkesinin sert tepki gösterdiği, 18 yaşından küçükleri eş cinselliğe ve cinsiyet değişikliğine “teşvik etmeyi” yasaklayan yasal düzenlemeye ilişkin referandumda oy kullandı.

Yapılan kamuoyu araştırmalarına göre, muhalefetin çağrısı üzerine halk oylamasında birçok kişinin geçersiz oy kullanacağı ve bu yüzden oylamanın yüzde 50’nin altında kalarak referandumun geçersiz olacağı öngörülüyor.

“Ay’dan bile görülebilecek büyüklükte bir zafer kazandık”

Viktor Orban kesinleşen seçim zaferinin ardından başkent Budapeşte’de verdiği ilk demecinde, “Öyle büyük bir zafer kazandık ki Ay’dan bile bakıldığında görülebilir. Ve tabii ki Brüksel’den de” ifadelerini kullandı.

Mutluluğunu saklamayan başbakan, “Sanırım bu akşamki kadar güçlü hiç olmamıştık. 2010, 2014 ve 2018’de kazandık. Ve bu yıl muhalefet bize karşı birlik oldu. Aslında zaferimiz şu demek: Muhalefetin tüm çabalarına rağmen Macar halkı her zaman kalbi ile oy kullanacak” cümleleri ile zafer konuşmasını gerçekleştirdi.

Uluslararası kişi ve kurumları da eleştiren başbakan, Macaristan karşıtı gördüğü bu organların kendilerini yenmek için harcadığı her kuruşun “pencereden atıldığını” söyledi. “Bize karşı olan tüm bu güçlerle savaşmalıyız” diyen Orban bu güçleri, Brüksel, medya organları ve Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy olarak sıraladı.

“Eşit şartlarda yarışmadık”

Muhalefetin ortak başbakan adayı Peter Marki-Zay ise yenilgiyi kabul ederek “Üzüntümü ve hayal kırıklığımı saklamayacağım” ifadesini kullandı.

Orban’ı “nefret ve yalanlarla” dolu bir seçim kampanyası yürütmekle suçlayan muhafazakâr siyasetçi, muhalefetin “elinden geleni yaptığını” ancak “eşit olmayan” şartlarda mücadele ettiklerini, iktidar karşıtı politikacıların devlete ait medya organlarına çıkarılmadığını belirtti.

Macaristan’da, muhalefet partileri ilk kez böyle bir ittifakla seçime gitti. Orban’ı yenme ihtimallerini artırmak için aynı çatı altında seçime giden partiler arasında sol, yeşil, liberal ve sağ muhafazakâr partiler bulunuyordu.

Paylaşın

Pakistan’da Parlamento Feshedildi: Erken Seçim Yapılacak

Pakistan Cumhurbaşkanı Arif Alvi bir erken seçim adımı atarak, parlamentoyu feshetti. Alvi’nin hamlesi, parlamento başkan yardımcısının Başbakan İmran Han’ın kaybetmesi beklenen güvensizlik oylamasını yapmayı reddetmesinin ardından geldi.

Pakistan tarihinde görevdeki başbakanın güvensizlik oylamasıyla karşı kaldığı iki örnek yaşandı. Birincisi 1989 yılında Benazir Butto, ikincisi ise 2006’da Şevket Aziz. İki başbakan da oylamalarda kaybetmedi.

Başbakan Han, muhalefeti, hükümeti değiştirmeye çalışma yönünde “ihanet” ve “komplo” ile suçladı. Muhalefeti haftalardır “dış güçlerle” işbirliği yapmak suretiyle kendisini devirme çabası içerisinde olmakla suçlayan Han, bu çabanın arkasında, Rusya ve Çin’e karşı izlediği politikanın Batı’nın tutumuna uymaması olduğunu savunuyor.

Erken seçim kararı, milletvekilleri tarafından tepkiyle karşılandı. Muhalefetteki muhafazakâr parti Pakistan Müslüman Ligi-Navaz’ın (PML-N) genel başkanı Şahbaz Şerif, önlenen güvensizlik oyunu, “Pakistan anayasal tarihindeki kara bir gün” olarak nitelendirdi. Şerif’in adı, Han’ın başbakanlık koltuğunu devredebileceği kişiler arasında başı çekiyor.

Hükümet çoğunluğu kaybetmişti

Başbakan Han halihazırda büyük baskı altında bulunuyor. Muhalefet, başbakanı, ekonomi ve dış politikayı başarısız bir biçimde yönetmekle suçluyor.

Koalisyon ortağı Birleşik Halk Hareketi (MQM-P), Han hükümetine desteğini birkaç gün önce çekmişti. Ayrıca Han’ın lideri olduğu Pakistan Adalet Hareketi‘ne (PTI) mensup 10’u aşkın milletvekili, başbakana desteklerini çektiklerini açıklamıştı. Bunun üzerine parlamentoda hükümet çoğunluğu kaybetmişti.

ABD’ye içişlerine karışma suçlaması

Han birkaç hafta önce de ABD’yi Pakistan’ın içişlerine karışmakla suçlamıştı. Pakistan medyasına yansıyan haberlere göre, Pakistan’ın Washington Büyükelçisi, Han’ı, ABD hükümetinin üst düzey bir temsilcisinin Han’ın görevden çekilmesini cazip olarak nitelendirdiğini aktarmıştı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, söz konusu iddiayı reddetmişti.

İmran Han iktidara 2018 yılında, ülkede onlarca yıldır süregelen yolsuzluk ve adam kayırma politikasını bertaraf etme vaadiyle gelmişti. Birçok gözlemciye göre, Han, güçlü konumdaki Pakistan ordusunun desteğini de yitirmiş bulunuyor.

Pakistan’ın bağımsızlığını kazandığı 1947 yılından bu yana hiçbir başbakan, görev süresini tamamlamayı başaramadı. Ülkede ordu dört kez darbe yaptı.

Paylaşın

Rusya-Ukrayna Savaşında En Az 1417 Sivil Hayatını Kaybetti

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna’da en az 1417 sivilin hayatını kaybettiğini, 2 bin 38 sivilin yaralandığını, saldırıların ardından 4 milyon 176 bin 401 mültecinin komşu ülkelere geçtiğini açıkladı.

BMMYK, Ukrayna’daki mülteci krizine ilişkin çeşitli kaynaklardan edinilen verileri bugün paylaştı. Açıklamada, 24 Şubat-2 Nisan’da, yarıdan fazlası Polonya’ya olmak üzere, Ukrayna’dan 4 milyon 176 bin 401 mültecinin komşu ülkelere geçtiği belirtildi.

Açıklamaya göre, komşu ülkelerden en çok Polonya’ya (2 milyon 429 bin 265), Romanya’ya (635 bin 816), Moldova’ya (392 bin 933), Macaristan’a (385 bin 783) ve Slovakya’ya (298 bin 183) mülteci geçti. Donetsk ve Luhansk bölgelerinden de 21-23 Şubat’ta 113 bin kişi Rusya’ya geçiş yaptı.

Ukrayna’dan komşu ülkelere giden mültecilerin yüz binlercesinin buradan diğer Avrupa ülkelerine geçtiği biliniyor.

IOM: 6,5 milyon sivil yerinden edildi

BM’ye bağlı Uluslararası Göç Örgütü (IOM) de Ukrayna içinde ise 6,5 milyon sivilin yerinden edildiğini duyurmuştu.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinden yapılan açıklamada, Rusya-Ukrayna savaşında 24 Şubat-2 Nisan’da en az 1417 sivilin hayatını kaybettiği, 2 bin 38 sivilin yaralandığı bildirildi ve sivil ölü ve yaralı sayısının tespit edilenden çok daha yüksek olabileceği vurgulandı.

Sivil kayıpların çoğunun, ağır topçu ve çok namlulu roketatar sistemlerinden yapılan bombardımanlar ve hava saldırıları dahil olmak üzere geniş bir etki alanına sahip patlayıcı silahların kullanılmasından kaynaklandığı ifade edildi. Ukrayna makamlarına göre de hayatını kaybeden sivillerin sayısı bu rakamdan çok daha fazla.

Paylaşın

Avrupa Birliği, Rusya’nın Gazı Kesmesine Hazırlıklı Mı?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in imzaladığı kararnameye göre doğal gaz ödemeleri artık dolar veya euro yerine ruble ile yapılıyor. Ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşen İtalya Başbakanı Mario Draghi, ödemelerin euro ve dolar olarak yapılması durumunda bile Rusya’nın Avrupa’ya gaz ihracatını azaltmayacağından emin.

Draghi, Putin ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinin ardından, Avrupalı şirketlerin euro veya dolar ile ödemeyi sürdüreceğini, rubleye çevirmek kolay olmasa da Rusya tarafının bu adımı atması gerektiği konusunda Putin ile mutabık kaldığını ifade etti. Draghi, “Avrupalı şirketler, Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya’nın bankacılık sektörüne yönelik yaptırımlarını ihlal etmek zorunda kalmadan, daha önce ödedikleri şekilde ödeme yapabilecekler” dedi.

Avrupa Birliği, beklenmedik bir şekilde Rusya’dan gaz sevkiyatının durdurulmasına hazırlıklı. Ya da en azından hazırlıklı olunduğu izlenimi yaratmaya çalışan AB Komisyonu, 2017 yılından beri yürürlükte olan Doğal Gaz Arz Güvenliğinin Sağlanmasına İlişkin Tüzüğe işaret ediyor. AB’ye üye 27 ülke, bu metin temelinde acil bir durumda devreye girmek üzere kendi yasalarını ve planlarını oluşturdu. Almanya ve Avusturya, söz konusu acil durum planlarının erken uyarı aşamasını devreye soktu. Bu aşama, bir kriz ekibi oluşturularak, arz durumunun düzenli olarak değerlendirmesini öngörüyor.

Koordinasyon grubu oluşturulacak

Doğal Gaz Arz Güvenliğinin Sağlanmasına İlişkin Tüzük, AB Komisyonu’na Avrupa çapında ya da bölgesel olarak acil durum ilan etme imkanı veriyor. Bu durumda gaz alımı, dağıtımı ve yeni tedarikçilerin bulunmasında daha güçlü bir koordinasyon sağlanması için üye ülkelerde gaz tedarik eden firmalar ve sektör temsilcilerinin yer alacağı Gaz Koordinasyon Grubu oluşturulması öngörülüyor. Ancak bu grubun, talimat verme yetkisi bulunmuyor. Gaz yine Rusya ve diğer kaynaklardan hukuka ve ikili sözleşmelere dayanarak temin ediliyor.

Tüzüğe göre, tedarik sıkıntısı yaşandığı hallerde bütün AB ülkelerinde acil durum planlarının devreye girmesi ve sanayi işletmeleri gibi “koruma gerektirmeyen” olarak adlandırılan tüketicilere gaz sevkiyatının durdurulması öngörülüyor. Bu planda, hastaneler ve haneler doğal gaz ağından çıkartılacak son tüketiciler arasında bulunuyor. Ayrıca ülkeler arasında “dayanışmaya dayalı gaz değişimi” öngörülse de şimdiye kadar yalnızca Almanya, Danimarka, Avusturya ve İtalya ilgili anlaşmalara imza attı.

AB Komisyonu uzmanları, AB’ye Rus doğal gazının sevkiyatının tamamen durdurulması durumunda alternatif kaynaklardan tedarikin bir gecede sağlanamayacağı konusunda hemfikir. Gazı kesmeden durumu yönetmek hâlâ mümkün gözükse de bu halihazırda çeyreği dolu olan depoların boşalması anlamına geliyor. Ancak gelecek kışı atlatabilmek için bu depoların boşatılması yerine doldurulması gerekiyor.

Doğal gazı merkezi olarak almak mümkün mü?

Brüksel’de ekonomi politikası alanında faaliyet gösteren düşünce kuruluşu Bruegel’ın tahminlerine göre, Norveç, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Katar ve Cezayir’den gelen doğal gaza olan talep ciddi miktarda artacağı için dünya piyasalarında doğal gaz fiyatlarının hızlı bir şekilde artabileceği belirtiliyor. Buna önlem olarak İtalya Başbakanı Mario Draghi, Rusya’dan hâlâ doğal gaz sevkiyatı sağlanırken tavan fiyat belirlenmesini önerisinde bulundu. Draghi, Roma’da basın mensuplarına yaptığı açıklamada, “Putin’in savaşının finansmanından” dolayı AB ülkelerinin fahiş fiyatlar ödemesi için hiçbir neden olmadığını söyledi. İtalya Başbakanı, Rusya’nın en büyük müşterisi olarak piyasa gücünü kullanabilmek için AB’nin birlik içinde hareket etmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.

Düşünce kuruluşu Bruegel’den enerji uzmanı Georg Zachmann da Avrupalılara merkezi olarak ortak gaz satın alınması çağrısı yapıyor. Şimdiye kadar üye ülkelerin sadece satın alma faaliyetlerindeki koordinasyon konusunda uzlaşabilmesinin yeterli olmadığını söyleyen Zachmann, “Üye ülkelerin konu tedarikçilere geldiğinde rakip gibi davrandığını görüyoruz, birbirlerinden daha yüksek teklif vermeye çalışıyor” eleştirisinde bulunuyor.

Bunun yanı sıra AB’ye üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanları gaz depolarının doldurulmasını sağlamak için birlikte çalışma kararı aldı. AB Komisyonu’nun hazırladığı yasa tasarısı, 2022 yılının sonbaharına kadar doğal gaz tesislerinin yüzde 80’inin doldurulmasını öngörüyor. Gelecek yıl ısıtma sezonunun başına kadar da doluluk oranlarının yüzde 90’a yükseltilmesi planlanıyor. Söz konusu tasarı bu durumda, AB gaz depolama tesislerinin işletmesini üstlenen ve AB içinde birçok enerji tedarikçi şirkette pay sahibi olan yarı devlet destekli Rus enerji devi Gazprom için de geçerli olacak.

2026’ya kadar Rus doğal gazından vazgeçilebilir mi?

AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Frans Timmermans’ın ekibinden Diederik Samsom, AB’nin yıl sonuna kadar Rusya’dan yaptığı doğal gaz ithalatının üçte ikisinin vazgeçebileceği görüşünde. Halihazırda AB Rusya’dan yılda 150 milyar metreküp doğal gaz alıyor. Samson, bunun 50 milyar metreküpünün, ABD ve Katar’dan alınan sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ile karşılanabileceğini, 50 milyar metreküpünün de Cezayir ve Norveç’ten yapılacak ek ithalat ve biyogaz, enerji tasarrufu gibi yöntemlerle sağlanabileceğini belirtiyor. 2026 yılı sonu ve 2027 yılı başına kadar, Rusya’nın doğal gazından tamamen bağımsız olmanın mümkün olduğunu söyleyen Samsom, “Enerji bugün olduğundan çok daha pahalı hale gelecek. Geçen onlarca yıl çok ucuzdu. Bizim tüm ekonomik modelimizin değişmesi gerekiyor” diyor.

“Tedarik her an durabilir ve bu çok tehlikeli”

Düşünce kuruluşu Bruegel’den enerji uzmanı Zachmann, AB’nin hâlâ krizi aşmak için çaba gösterilmemesini eleştiriyor. AB’nin hızlı ve düzenli bir çıkış stratejisi geliştirdiğini ancak söz konusu senaryonun bu mevcut krizi çözemeyeceği görüşünde olan Zachman “Tedarik her an durabilir ve bu çok tehlikeli” diyor.

AB üye ülkelerde ise durum nispeten sakin. Doğal gaz tüketiminin yüzde 20’sini Rusya’dan karşılayan Fransa, şu anda arz sıkıntısı riski öngörmüyor. Bulgaristan, doğal gazının yüzde 90’ını Rusya kaynaklarından alıyor. Bulgaristan doğal gaz şirketi Bulgargaz Başkanı Ivan Topchiiski, Bulgaristan’ın gelecek yıl doğal gazı yalnızca Azerbaycan’dan almayı ve Yunanistan’dan da sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) temin etmeyi planladığını açıkladı. Topchiiski ancak, bu şekilde doğal gazın Rusya’dan tedarik edilmesinden daha pahalıya mal olacağını da sözlerine ekledi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Avrupa Birliği’nden Çin’e Dolaylı Tehdit

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Rusya’ya destek vermesi halinde bunun Çin’in Avrupa’daki saygınlığına büyük zarar vereceğine dikkat çekerek,  “Rusya’nın savaşı sürdürmesi için verilecek desteği hiç bir Avrupa vatandaşı kabul edemez” dedi. 

AB ile Çin arasında bugün iki yıl sonra ilk kez düzenlenen liderler zirvesine Rusya’nın Ukrayna işgali ve bunun Avrupa ile Çin arasındaki olası etkileri damgasını vurdu.

Videokonferans yoluyla gerçekleşen zirvede AB liderleri, Pekin yönetiminden Ukrayna’ya destek vermesini ve Rusya’ya mesafe koymasını talep etti. Pekin yönetimi ise Ukrayna’da barışın sağlanmasına destek olmak için “kendi bildiği yolda” çaba göstereceğini duyurdu.

AB Konseyi Başkanı Charles Michel, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen,  AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, zirve kapsamında önce Çin Başbakanı Li Kıçiang, daha sonra da Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüştü.

AB’den “mali ve askeri yardım” uyarısı

Zirve sonrasında açıklama yapan AB Konseyi Başkanı Charles Michel, AB ve Çin’in Ukrayna’daki savaşın küresel güvenliği ve dünya ekonomisini tehdit ettiği konusunda mutabık olduklarını söyledi.

“Yaptırımları baypas edecek her girişim ve Rusya’ya yapılacak yardım savaşın daha uzun sürmesine yol açar” diyen Michel, Rusya’ya yapılacak olası mali ve askeri yardımlar konusunda “teyyakuzda olacaklarını” açıkladı.

“Yaptırımlarımıza müdahale etmemesi gerektiğini Çin’e çok net bir şekilde ilettik” bilgisini paylaşan Michel, Çin’in savaşın sona erdirilmesi için atacağı adımların ise hem Avrupalılar hem de uluslararası toplum tarafından memnuniyetle karşılanacağını söyledi.

Dolaylı tehdit

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ise, Rusya’ya destek vermesi halinde bunun Çin’in Avrupa’daki saygınlığına büyük zarar vereceğine dikkat çekerek,  “Rusya’nın savaşı sürdürmesi için verilecek desteği hiç bir Avrupa vatandaşı kabul edemez” dedi.

Von der Leyen, ayrıca Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin sadece Avrupa kıtasının geleceğini belirlemeyeceğini, aynı zamanda Avrupa’nın dünyanın geri kalanı ile ilişkilerinin geleceğini de tayin edeceğini vurguladı.

Pekin “ABD’den bağımsız politikalar” talep etti

Çin devlet televizyonu CCTV’ye göre ise Çin tarafı, görüşmede AB’ye “ABD’den bağımsız” hareket etmesi yönündeki beklentisini iletti.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in, AB’den Çin ile görüşlerini “bağımsız” bir şekilde oluşturmasını beklediklerini aktardığı belirtildi. Şi’nin ayrıca AB liderlerine Ukrayna krizi konusunda birlikte çalışmayı, krizin başka alanları etkilemesini önlemeyi önerdiği bildirildi.

Başbakan Li’nin ise yaklaşık iki saat süren görüşmesinde AB liderlerine Ukrayna’da barışın sağlanmasına destek olmak için ülkesinin “kendi bildiği yolda” çaba göstermeye devam edeceğini söylediği açıklandı.

Çin devlet televizyonu CCTV’ye göre Li, ülkesinin barışı desteklediğini, müzakereleri teşvik ettiğini, ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması ve uluslararası hukuka bağlı kalınmasından yana olduğunu vurguladı.

“Taraf tutmaya zorlanmayı reddediyoruz”

Zirve öncesinde açıklama yapan Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zhao Lijan ise Batı’nın Rusya’ya yönelik yaptırım politikalarını eleştirdi.

Soğuk Savaş yaklaşımları ile bloklaşmalara direnilmesi gerektiğini söyleyen sözcü, Çin’in sorunlara yaptırımlar yoluyla çözüm bulunması arayışına karşı olduğunu, taraf tutmaya zorlanmayı da reddettiklerini vurguladı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi Çin, Batı’nın eleştirilerine rağmen bugüne kadar Rusya’nın Ukrayna işgalini kınamayarak Rusya- Ukrayna ihtilafına taraf olmayacağını ifade ediyor.

Paylaşın

‘Euro Bölgesi’ Enflasyonu Tüm Zamanların En Yüksek Seviyesinde

Euro Bölgesi enflasyonu Mart ayında tüm zamanların en yüksek seviyesi olan yüzde 7.5’e yükseldi. Enflasyon, Avrupa Merkez Bankası’nın fiyat istikrarını garanti eden yüzde 2’lik hedefinin üç katından fazla.

Avrupa Birliği İstatistik Ofisi Eurostat, Mart ayında Euro Bölgesi’ndeki 19 ülkede tüketici fiyatlarının yüzde 7,5’e yükseldiğini duyurdu.

Enflasyon özellikle 4 üye ülkede çift haneli rakamlara ulaşarak keskin bir yükseliş gösterdi. Litvanya, yüzde 15.6 ile bu artışta lider konumunda. En düşük oran, artışın yüzde 4.6 olarak ölçüldüğü Malta’da kaydedildi. Ancak bu bile Avrupa Merkez Bankası hedefinin iki katından fazla.

Oysa analistler Şubat’ta yüzde 5,9 olan enflasyonun bu ay yüzde 6,7’e çıkmasını öngörmüştü. Ortak para birimi euronun 1999 yılında piyasaya sürülmesinden bu yana ilk kez enflasyon bu seviyeye yükseldi.

Enflasyonda kırılan rekorun en önemli nedeninin enerji fiyatlarındaki artış olduğu belirtiliyor.

Eurostat, geçen ay enerji maliyetlerinin yüzde 44,7 oranında arttığına dikkat çekti. Gıda, alkol ve tütün ürünleri fiyatları yüzde 5 artarken, otomobil, bilgisayar, kitap, giysi gibi ürünlerde yüzde 3,4’lük bir artış oldu.

Rusya’dan tarım ihracatını sınırlandırma tehdidi

Euro Bölgesi’nde enflasyonun rekor kırdığı açıklaması gündeme damgasını vururken, Rusya’dan yapılan bir açıklama dikkat çekti.

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dimitri Medvedev, bugün yaptığı açıklamada, “artık gıda ve tarım ürünlerimizi sadece dost ülkelere ihraç edeceğiz” dedi. Medvedev, “Ne mutlu ki çok dostumuz var ve onlar Avrupa ve Kuzey Amerika’da değiller” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Rus Birliklerinin Geri Çekilmesi ‘Taktik’ Mi?

Rusya – Ukrayna krizinin çözümüne yönelik ateşkes müzakereleri çevrim içi olarak sürerken, Rus birlikleri Ukrayna’yı bombalamaya devam ediyor. Ancak Ukrayna Savunma Bakanlığı, Rus birliklerinin son saldırılarda hiçbir ilerleme kaydedemediğini, hatta Ukrayna ordusunun Herson bölgesindeki 11 yerleşim yerini geri aldığını duyurdu.

Ukrayna Genelkurmay Başkanı Orgeneral Viktor Muzhenko başkent Kiev’de yaptığı açıklamada, Harkiv kentinin ise Rus birliklerince bombalanmaya devam ettiğini ancak Rus güçlerinin Mıkolayiv bölgesindeki ilerlemesinin başarısız olduğunu açıkladı.

Kuzeyde bazı Rus birliklerinin çekildiği bildirilirken, geri çekilen Rus ordusuna ait, aralarında T 64 tipi tankların da bulunduğu bazı askeri araç ve ağır silahların ele geçirildiği kaydedildi. Ancak bu bilgiler bağımsız kaynaklarca doğrulanmadı. Ukrayna askeri kaynakları da başkent Kiev’de durumun “kısmen” normalleştiği bilgisini paylaştı.

Zelenskiy güneydeki durumdan endişeli

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ülkenin kuzeyinde elde edilen bazı askeri başarılara karşın, güneyde ve Donbas bölgesindeki durumu “Çok zor” sözleriyle ifade etti. Zelenskiy, Rus birliklerinin ülkenin kuzeyinden ve merkezinden çekilmesinin ardından, “yeni güçlü saldırılar için” güneydoğuda gücünü topladığını belirterek, olası gelişmeler ile ilgili endişelerini dile getirdi.

Volodimir Zelenskiy Perşembe günü yayınladığı ulusa sesleniş videosunda, Rus birliklerinin Kiev’in kuzeyi, Çernihiv kasabası çevresi ve kuzeydoğudaki Sumi’den geri çekildiğini görmenin “tüm Ukraynalılar için yüreklendirici” olduğunu söyledi. Ukraynalıları pes etmemeye çağıran Zelenskiy, Rus ordusunun geri çekilmenin “sadece bir taktik” olduğunu sözlerine ekledi.

Rusya’daki petrol tesisine saldırı iddiası

Öte yandan Rusya’nın Belgorod kenti valisi Vyaçeslav Gladkov, Ukrayna ordusuna ait iki helikopterin kentteki petrol tesisini vurduklarını açıkladı. Helikopterlerin alçak irtifada uçarak Rusya sınırını geçtikleri, petrol tesisini vurduklarını söyleyen Gladkov, tesisteki iki kişinin saldırı sonucunda çıkan yangında yaralandıklarını duyurdu.

Rusya Acil Durumlar Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada yangını söndürme çalışmalarının sürdüğünü, tesisin yakınındaki sivillerin de tahliye edildiğini açıkladı.

Çarşamba günü de yine Belgorod kentindeki bir silah deposundan patlama sesleri duyulduğu bildirilmiş ancak bu patlamaların nedenleri ile ilgili olarak resmi bir açıklama yapılmamıştı. Belgorod kenti, Rusya’nın Ukrayna ile sınırına 40 km uzaklıkta bulunuyor.

Mariupol’den sivilleri tahliye çabaları devam ediyor

Bu arada Rusya kaynakları, Mariupol kentinde planlanan sivil tahliyelerinin bu sabah başlayacağını duyurdu. Perşembe günü Rusya Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada insani koridorun Cuma günü yerel saatle 10.00’da yeniden açılacağı bildirildi.

Ukrayna ise, Rusya’nın Mariupol’e sivillerin tahliyesi için giden otobüsleri engellediğini duyurdu. Ukrayna Hükümeti’nden Perşembe geç saatlerde yapılan açıklamada, sivillerin tahliyesi için gönderilen 45 otobüsün Rus güçleri tarafından engellendiği ve kentten sadece 631 kişinin özel araçlarla ayrıldığı belirtildi.

Ukrayna Başbakan Yardımcısı İrina Vereşuk, insani yardım taşıyan 12 otobüsün de Mariupol kentine gitmek için Melitopol’dan yola çıktığını ancak Rus kuvvetlerinin otobüsleri durdurup 14 ton gıda ve ilaca el koyduğunu açıkladı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın