Zelenskiy: Rusya, Donbas’a Saldırı Başlattı

Rusya’nın Ukrayna’yı 24 Şubat’ta işgaliyle başlayan savaş, Rusya’nın ülkenin doğusunda arttırdığı saldırıları ile devam ediyor. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, paylaştığı video mesajında, “Artık Rus birliklerinin uzun süredir hazırlandıkları Donbas için savaşa başladığını söyleyebiliriz” dedi.

Volodimir Zelenski, “Rusya ordusunun önemli bir kısmının artık bu taarruza odaklanmış durumda” olduğunun da altını çizdi.

Rusya ordusunu Ukrayna topraklarına yönelik füze saldırıları ile ilgili de konuşan Zelenski, Rusya’nın söz konusu saldırıları azaltmadığını ve bu füze saldırılarının savaşın durumunu değiştirmediğini ifade etti. Zelenski bu saldırıları “stratejik bir saçmalık” olarak nitelendirerek bunun “Rusya’nın kendi kendini silahsızlandırmasına yol açacağını” söyledi.

“Rusya ordusu hala sorunlar yaşıyor”

Zelenski’nin video mesajından kısa bir süre önce Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Savunma Bakanlığı Sözcüsü John Kirby de bugün (19 Nisan) itibariyle 55. gününde olan savaş hakkında konuştu.

Kirby, Rusya’nın “Donbas bölgesinde operasyonlarını şekillendirmeye çalıştığını ancak ordusunun halen ikmal, komuta kontrol ve güç entegrasyonu sorunlarının olduğunu değerlendirdiklerini” söyledi.

Kirby, “Son birkaç gün içinde, komuta ve kontrol unsurlarının, çoğunlukla helikopterlerden oluşan yoğun bir hava destek gücünün harekete geçirildiğini, topçu birlikleri ve karadan hareketlenmeleri gördük” dedi.

Rusya’dan “Lviv saldırısı” açıklaması

Öte yandan, Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov da dün Ukrayna’nın Lviv kentine düzenlenen ve yedi kişinin hayatını kaybettiği füze saldırısına ilişkin açıklamalarda bulundu.

Konaşenkov, “Ukrayna’nın Lviv şehrinde havadan fırlatılan yüksek hassasiyetli füzelerle son günlerde ABD ve Avrupa ülkelerinden teslim edilen silahların bulunduğu lojistik merkezi vurduklarını” söyledi:

“Sabahleyin, Rus hava kuvvetlerinin havadan fırlatılan yüksek hassasiyetli füzeleriyle Lviv yakınlarında Ukrayna ordusunun Lojistik Kuvvetleri Komutanlığının 124. Müşterek Destek Merkezi vuruldu. Burada, son 6 gün içinde ABD ve Avrupa ülkelerinden Ukrayna’ya teslim edilen büyük miktarda yabancı silah partisinin bulunduğu lojistik merkezi yok edildi.”

Kremlin “Moskva” görüntülerini kabul etmedi

Devam eden savaşa ilişkin bir açıklama da Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov’dan geldi. Ukrayna’nın Neptun füzesiyle vurarak batırdığını iddia ettiği “Moskva” kruvazör gemisine ilişkin konuşan Peskov, dün sosyal medyada yayınlanan görüntüleri kabul etmedi.

Peskov sosyal medyada geminin batmadan önceki son halini yansıtan ve dumanların yükseldiği görüntüyle ilgili olarak “Görüntüleri gerçekten gördük ama ne kadar gerçek ve doğru olduğunu söyleyemeyiz” ifadelerini kullandı.

Ukrayna: Müzakere süreci karmaşıklaştı

Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Başkan Yardımcısı Mihail Podolyak da Rusya ile süren müzakere sürecine ilişkin açıklama yaparak “Bucha, Mariupol, Volnovaha’dan sonra Rusya ile müzakere sürecinin çok daha karmaşık hale geldiğini” söyledi.

Podolyak, Rusya ordusunun bu üç bölgede “işlediği savaş suçlarından sonra delegasyonlar arasında savaşı sona erdirmek için yürütülen müzakere sürecinin çok daha karmaşık hale geldiğini” ifade etti:

“Durum sürekli değişiyor ve müzakerelerin devam ettiği duygusal arka plan, buna genel olarak biraz farklı bakmak için sebep veriyor. Müzakere süreci bugün çok daha karmaşık hale geldi. Mariupol ve Volnovaha’dan sonra bunu Kiev bölgesinde de gördük. Bu, günümüzde çok karmaşık bir süreç.”

Paylaşın

ABD’de Bir Haftada Dört Silahlı Saldırı

ABD’nin Güney Carolina ve Pennsylvania eyaletlerinde haftasonu gerçekleştirilen silahlı saldırılarda 2 kişi hayatını kaybetti, 31 kişi yaralandı. Bu saldırılar, ABD’de son bir hafta içinde gerçekleştirilen üçüncü ve dördüncü silahlı saldırlar olarak kayıtlara geçti.

Amerika Birleşik Devletleri’nin (AB) Güney Carolina eyaletinde dün (17 Nisan) düzenlenen silahlı saldırıda dokuz kişi yaralandı.

NBC News haber sitesinin aktardığına göre, Güney Carolina Eyalet Emniyet Dairesi saldırıya ilişkin açıklama yaparak Hampton County bölgesindeki bir kulüpte dün sabah gerçekleştirilen silahlı saldırıda dokuz kişinin yaralandığını, olayda can kaybı yaşanmadığını duyurdu.

Eyalette bir gün önce de bir alışveriş merkezinde silahlı saldırı meydana gelmiş, 14 kişi yaralanmıştı. Güney Carolina’nın başkenti Columbia’da yaşanan saldırıda dokuz kişi ateşli silahla yaralanırken beş kişi de olay yerinden kaçmaya çalışırken yaşanan izdihamda yara almıştı.

Olayla ilgili bir basın açıklaması yayınlayan Columbia Polis Şefi W.H. “Skip” Holbrook yaralıların yaşının 15 ile 73 arasında değiştiğini söyledi.

Öte yandan, dün sabah saatlerinde ABD’nin Pennsylvania eyaletinin Pittsburgh kentinde de yaklaşık 200 kişinin bulunduğu bir ev partisinde ateş açılması sonucu iki kişi öldü, sekiz kişi yaralandı.

The New York Times gazetesinin haberine göre, Pittsburgh’ta hayatını kaybeden iki kişi de 18 yaşından küçüktü. Yerel yetkililer yaralıların arasında 14 yaşında bir çocuğun da olduğunu ifade etti.

Columbia Polis Şefi Scott E. Schubert, olay yerinde birden fazla silah kullanıldığına yönelik kanıtlar olduğunu söyledi.

Bir haftada dört saldırı

Güney Carolina’da dün yaşanan silahlı saldırı ABD’de son bir hafta içinde gerçekleştirilen dördüncü silahlı saldırıydı.

ABD’nin New York şehrinin Brooklyn bölgesindeki bir metro istasyonunda 12 Nisan 2022 sabahı bir silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, saldırıda 10’u ateşli silahla olmak üzere en az 30 kişinin yaralandığı bildirilmişti.

62 yaşındaki şüpheli Frank R. James, 14 Nisan’da, saldırıdan 29 saat sonra saldırının gerçekleştiği metro istasyonunun yaklaşık beş mil yakınında yakalanmış, basına konuşan federal yetkililer, James’in “toplu taşımada terör saldırısı” düzenlemekle suçlanacağını ve suçu sabit görüldüğü takdirde ömür boyu hapis cezası alabileceğini ifade etmişti.

Mahkeme James’in tutuklu yargılanmasına karar verdi.

The New York Times gazetesine göre, son dönemde yaşanan silahlı saldırılar ülke çapında meydana gelen şiddet suçlarındaki artışın bir örneği.

2019’dan bu yana ülkede yaşanan cinayetler yaklaşık yüzde 40 oranında artarken silahlı saldırı gibi diğer şiddet suçlarında da artışlar yaşanıyor. Uzmanlar, pandemi, polis olan güvenin azalması ve silah satışlarındaki artış gibi faktörlerin bu artışın sebebi olabileceğini söylüyor.

Paylaşın

Yaptırımlar, Rusya Ekonomisini Sovyet Dönemine Geri Götürür Mü?

Rusya’nın döviz cinsinden ödemelerini gerçekleştirmekte yaşadığı zorluklar, ülkenin temerrüde düşme riskini artırdı. Bu aslında tam da Batılı ülkelerin yaptırımlarla gerçekleştirmek istedikleri hedeflerden biri.

ABD Hazinesi, bankaları üzerinden Rusya’nın dolar cinsi ödemelerini gerçekleştirmesini engelledi ki ülke borç yükümlülüklerini yerine getirmekte zorluk yaşasın.

BBC Türkçe’den Özge Özdemir’in haberine göre, İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss, uyguladıkları eş güdümlü yaptırımlarla birlikte Rusya ekonomisini Sovyetler dönemine geri döndürmeyi amaçladıklarını söyledi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Sovyetlerin dağıldığı dönemde, 1998 yılında Rusya’nın temerrüde düştüğü ve sabit kur rejiminin terk edildiği mali krizin ardından göreve gelmişti.

O dönem Rusya ekonomisi, dünyaya açılmaya başlamış, yıllardır kapalı olan ülkenin kapılarından kapitalizmin en büyük temsilcisi ABD’li şirketler girmeye başlamıştı.

Bugün ise tam tersi yaşanıyor.

Dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olarak yıllardır küresel finansal sisteme entegre bir ülke olan Rusya’dan büyük şirketler tek tek uzaklaşıyor.

Peki Rusya gerçekten de ekonomik olarak Sovyetler dönemine geri mi dönüyor? Eğer öyleyse bunun ekonomik ve siyasi sonuçları ne olacak?

‘Yaptırımların etkisi abartılabiliyor’

Pensilvanya Eyalet Üniversitesi’nin uluslararası finans ve enerji güvenliği merkezinin başında bulunan ekonomi profesörü Barry W. Ickes, İngiltere Dışişleri Bakanı Truss’ın sözlerini ‘abartılı’ buluyor.

“Rusya, merkezi planlamaya geri dönmüyor ve özel sektör halen işler bir halde. Rusya tabii ki yaptırımlar tarafından yıpranıyor ancak bu Sovyet zamanına dönüş anlamına gelmiyor” diyen Ickes’a göre Rusya’nın son yıllarda yaşadığı ekonomik gelişmeyi kaybettiği ise doğru.

İngiltere’deki Warwick Üniversitesi’nin ekonomi bölümünden Emeritus Profesör Mark Harrison’a göre de Rusya’nın Sovyetler’e dönmesi için Rusların gerçek gelirinin üçte biri oranında azalması gerek.

Çünkü Ruslar, 1990’lardan beri gelirlerini bu oranda artırmış durumda.

Harrison, Batı’nın uyguladığı yaptırımlarla Rusların bu oranda bir gelir kaybı yaşamasının mümkün olmadığını vurguluyor:

“Ekonomik yaptırımların etkisi bazen çok abartılabiliyor. İnsanlar eğer bir ülkeyi X’ten mahrum ederseniz X ile ilişkili bütün etkinliklerin duracağını düşünüyor. Ancak çoğunlukla gerçekleşen bu değil, çünkü yaptırımlardan etkilenenler arzı kısıtlanan malların ya da aktivitelerin muadilini bulmak için çok uğraşıyor.”

‘Dış şoklara daha dayanıklı’

Harrison’a göre bugün Rusya ekonomisinin Sovyet ekonomisinden öncelikli farkı ülkenin çok daha zengin olması.

Rusya ekonomisinin yapısı yıllar içinde birçok farklı açıdan değişti.

Öncelikli olarak ülke geliri tarım ve imalattan petrol, gaz satışı ve hizmetlere döndü. Bugün bu kalemler Rusya GSYH’sinin yüzde 60’ını oluşturuyor.

Aynı zamanda Rus ekonomisi Sovyet döneminde olduğundan çok daha dışa açık. İthalat ve ihracattan oluşan ticaretin toplamı, Sovyet ekonomisindeki değerinin iki katı.

“Batı’nın uyguladığı yaptırımların temeli de zaten bu. Ekonominin bu kadar açık olmadığı Sovyet döneminde bu yaptırımları uygulamanın bir anlamı olmazdı” diyen Harrison’a göre Rusya ekonomisinin Sovyet dönemine göre en büyük avantajı merkezi bir ekonomisi olmadığı için dış şoklara daha dayanıklı olması.

‘1930’lar ekonomisine dönüş olmayacak’

Harvard Kennedy Okulu’ndan ekonomist Richard Parker, 1991’de yıkılan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) son lideri Mihail Gorbaçov’dan bu yana Rusların “son derece acı verici ve berbat ekonomik iniş çıkışlar” yaşadığını vurguluyor.

“1990’lı yıllar sıradan bir Rus için o kadar korkunçtu ki 10 yıl içinde bir Rus erkeğinin ortalama yaşam süresi 3-4 yıl arasında düştü” diyen Parker’a göre o dönemden bu yana büyük bir ekonomik gelişme kaydedildi.

Parker, çoğu Rus’un 1990’lardaki kötü koşulları böylesine tersine çeviren Putin’den başka bir lider görmediğini vurguluyor.

Hükümetin kimi ürünleri karneye bağlamak, arz kısıntısıyla ve enflasyonla mücadelede fiyatları manipüle etmek gibi uygulamaları hayata geçirse bile Rusya’nın “savaştaki bir Batı ülkesi gibi görüneceğini; 1930’lardaki Stalin döneminin ekonomisine geri dönmeyeceğini” düşünüyor.

Merkezi yönetim ile ekonomide verimsizlikler

69 yıl boyunca süren Sovyetler Birliği’nin ekonomisini dönemlerine ayırmadan, tek bir kalemde ele almak zor. Ancak üretimin tek bir merkezden yönetildiğini ve piyasa ekonomisinin bulunmadığını söylemek mümkün.

Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Sovyetler, 1928 ve 1970 yılları arasında tarımda istihdam edilen çok sayıda kişinin sanayiye kaydırılmasıyla çok hızlı bir şekilde büyüdü.

1928-1940 yılları arasında yıllık büyüme ortalama olarak yüzde 5,8; 1950-1960 arasında yüzde 5,2 oldu.

1940 ve 1950 arasında yüzde 2,2’lik bir dip görüldü.

Tek bir merkezden yönetilmesi, ekonomik aktivitenin ölçümlenmesini zorlaştırarak verimsizliklerin ortaya çıkmasına neden oldu.

Merkezi planlama yüzünden neyin ne kadar üretilmesi gerektiğine sahadan alınan bilgilerle karar verilmediği için çoğu zaman Batı’nın eleştirdiği kıtlıklar ve bazı ürünlerin bulunamaması durumları ortaya çıktı.

1970 yılından sonra ise Soğuk Savaş döneminde araştırma ve geliştirme kaynaklarının sivil alandaki yeniliklerden askeriyeye kaydırılması, büyümenin azalmasındaki en önemli sebeplerden biri oldu.

Yüksek bir hızda sanayileşme ve şehirleşmenin gerçekleşmesinin ardından Sovyetler, Batı ile rekabet etmekte zorlanmaya ve Batı’nın sürekli geliştirdiği teknolojileri üretmekte zorluk çekmeye başladı.

Büyümenin 1970 ve 1975 arasında yüzde 3,7’ye, 1975 ve 1980 arasında yüzde 2,6’ya düşmesi, Sovyet liderlerinin de ekonomik gelişmenin yavaşladığını fark etmesine yol açtı.

Gorbaçov’un 1980’li yıllarda hayata geçirdiği perestroyka adı verilen reformlarla sosyalist fikirler sürdürülürken ekonominin merkezileştirilmesine son vermek ve ülkeyi yabancı ticarete açmak amaçlandı.

Önceki hiyerarşik ekonomik yapının tersine özel işletmelere izin verildi. Bununla beraber sosyal hayatın da dışarıya açılması yavaş yavaş Sovyetler’in 1991’de dağılmasına yol açtı.

Bu yıllarda ekonomi ciddi bir şekilde daraldı.

Ruble toparladı

1 Haziran 1990’da Atlantic dergisine “Çöken Sovyet ekonomisinin içinden” başlıklı çok uzun bir makale yazan Richard Parker, bugün Rusya’nın Gorbaçov’un yıkmaya çalıştığı merkezi bir ekonomik sisteme dönmeyeceğini vurguluyor.

Diğer yandan Rusya Merkez Bankası ve Rus hükümeti, rublenin çöküşünün önüne geçmek için döviz alışını kısıtlayan bir dizi önlem aldı.

Bunun sayesinde de yaptırım uygulanan bir ülke olmasına rağmen Rusya’nın para birimi ruble, savaş öncesi seviyelerine geri döndü.

Parker’a göre rublenin savaşın başlamasının hemen ardından düştüğü seviyelerden tekrar yükselmesi, Rus ekonomisinin bugünkü yapısına dair önemli bir gösterge:

“Büyük petrol şirketleri gibi oligopolistik dev şirketlerin altındaki ekonomik yapı, kendine özgü bir piyasa ekonomisine işaret ediyor. Ben bundan bir geri dönüş olacağını düşünmüyorum.”

‘Finansal ordularla savaş’

Ekonomistlere göre yatırımların etkisinin ne olacağını şimdiden görmek zor.

Diplomatik müzakerelerin nereye evrileceğini ve Putin’in nerede duracağını kestirmenin imkansız olmasının yanı sıra yaptırımların izini sürmek de kolay değil.

Diğer yandan Rusya yaptırımlarla küresel ekonomik sistemden dışlanmış gibi gözükse de ticaret ortağı olarak Batı’nın yerine Çin, Hindistan ya da Pakistan gibi başka ülkelerin gelmesine kesin gözüyle bakılıyor.

Bu yüzden yaptırımların siyasi etkisinin ne olacağını da kestirmek zor.

Warwick Üniversitesi’nden Mark Harrison, “Bazı Ruslar ülkedeki ekonomik sorunların kaynağını Putin olarak görse de bu kişilerin azınlık olduğunu varsayabiliriz. Bazı oligarklar Putin’e geçmişte verdikleri destekten pişman olsa da başka bir liderde daha iyi bir gelecek görmekte zorlanacaktır” diyor.

Aynı zamanda yaptırımların ‘Rus kimliğine’ karşı olarak algılanmasının toplumu daha da birleştirebileceğinin altını çiziyor.

Bu yüzden ekonomist Harrison’a göre işgalin gidişatını savaş alanında yaşanacaklar belirleyecek.

Ancak üç boyutlu bir satranç oyununun içinde olduğumuzu ve her hamlede yeni bir hesaplamanın yapıldığını söyleyen Richard Parker, olağan dışı ve modern bir 21’inci yüzyıl savaşının içinde olduğumuzu düşünüyor:

“Benim neslim ve ondan önceki nesil savaşın cephede, uçaklarla ve gemilerle yapıldığını düşünürdü.

“Şimdi de savaşın füzelerle sürdürüldüğünü söylemek mümkün, ancak asıl operasyon askeri ordularla değil, Wall Street’te, Londra’da ve siber alanda finansal ordularla düzenleniyor.”

Paylaşın

Marine Le Pen Zimmetine Para Geçirmekle Suçlanıyor

Macron’un rakibi Le Pen hakkında Avrupa Parlamentosu üyesi olduğu dönem yüzbinlerce euro zimmetine para geçirdiği yönünde rapor yayınlandı. Fransa’da 24 Nisan’da yapılacak seçimler öncesi açıklanan rapor, Ulusal Cephe’nin adayı Marine Le Pen hakkındaki yolsuzluk suçlamalarını yeniden gündeme getirdi.

Le Pen, Avrupa Parlamentosu’nda (AP) görev yaparken yaklaşık 620 bin euro tutarında yolsuzluk yapmakla suçlanırken avukatından söz konusu iddiaya yalanlama geldi. The Guardian’ın haberine göre, Avrupa Yolsuzlukla Mücadele Ofisi’nin Le Pen’le ilgili 116 maddelik raporunun detaylarına Fransa’da araştırma sitesi Medipart yer verdi.

Buna göre, Le Pen 2004-2007 AP üyesi olduğu dönemde 137 bin euro tutarındaki AB fonunu şahsi çıkarları için kullandı. 2010’da ise “Avrupa’da Mali Kriz” başlıklı bir toplantı için 5 bin euro otel ücreti gösterildiği ancak toplantının Le Pen’in partisiyle ilgili olduğu yönünde bulgulara erişildiği belirtildi.

“Raporlar eski”

Le Pen hakkında AB fonlarını zimmetine geçirmekle ilgili suçlamaların 2016’dan bu yana olduğuna dikkat çekilen haberde, son raporun seçimlerden hemen önce yayınlanmasına dikkat çekildi.

Le Pen’in avukatı Rodolphe Bosselut, AFP’ye yaptığı açıklamada rapordaki bazı bulguların 10 yıldan daha eski olduğunu iddia etti. Bosselut, Le Pen’in Fransız yargı makamları tarafından ifadeye çağrılmadığını ve söz konusu raporun da taraflarına gönderilmediğini söyledi.

Le Pen, AB fonlarını kötüye kullanmak suçlamasıyla 2018 yılından bu yana soruşturma altında bulunuyor. Benzer bir başka soruşturmanın ise 2016’dan beri devam ettiği ve Le Pen’in konuyla ilgili geçen yıl yazılı olarak ifadesinin alındığı da haberde belirtildi.

Paylaşın

Kuzey Kore ‘Taktik Nükleer Kapasitesini Artıracak’ Füze Denedi

Kuzey Kore, taktik nükleer kapasitesini önemli ölçüde artıracağını söylediği yeni bir silahı başarıyla test ettiğini açıkladı. Kuzey Kore, 2017’de nükleer denemelerini durdurmuştu.

Fotoğraflar, ülkenin lideri Kim Jong-un’un yeni füzenin fırlatılışını izlerken gülümsediğini ve alkışladığını gösteriyor.

Uzmanlar, bunun Kuzey Kore’nin yakında küçük çaplı bir taktik nükleer silahı test etmeyi planladığının işareti olduğuna inanıyor.

Ertesi yıl, Güney Kore ve ABD ile diplomatik bir yakınlaşmanın parçası olarak değerlendirilen bir girişimle, Punggye-ri nükleer test sahasındaki tünelleri havaya uçurdu.

Ancak son uydu görüntüleri, tünelleri restore etmek için çalışmaların sürdüğünü gösteriyor.

Kuzey Kore resmi haber ajansı KCNA’nın bildirdiğine göre, “yeni tip taktik güdümlü silah… cephe hattındaki uzun menzilli topçu birliklerinin ateş gücünü büyük ölçüde iyileştirmede ve taktik nükleer füzelerin operasyonlarındaki verimliliği artırmada büyük önem taşıyor”.

Ajans, Kuzey Kore lideri Kim’in “ülkenin savunma kapasitesini ve nükleer savaş gücünü daha da geliştirme konusunda önemli talimatlar” verdiğini kaydetti.

Güney Kore ordusu, Cumartesi gecesi Kuzey Kore’den muhtemelen kısa menzilli iki füze fırlatıldığını doğruladı.

ABD, durumu takip ettiğini söyledi.

Uzmanlar, testin zamanlamasının, Pazartesi gününden itibaren dokuz gün boyunca gerçekleştirilecek olan ABD ve Güney Kore ortak askeri tatbikatlarına karşı bir protesto olarak görülebileceğini söylüyor.

Kuzey Kore bu tatbikatları savaş provası olarak değerlendiriyor.

Füze denemesinin zamanlaması ayrıca Kuzey Kore’nin kurucusu Kim Il-sung’un Cuma günkü doğum günü kutlamalarıyla da örtüşüyor.

Kutlamalardan üç hafta önce Kuzey Kore, 2017’den bu yana ilk kez kıtalararası balistik füze (ICBM) denemesi yapmıştı.

Kuzey Kore’nin bu füzeleri test etmesi yasaklanmış ve daha önce de bunu yaptığı için ağır yaptırımlara maruz kalmıştı.

Silah geliştirme programının bir parçası olarak başka düzenli füze denemeleri de yapılıyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

İsveç’te “Kur’an Yakma” Eylemi Çatışmalara Neden Oldu

İsveç’te aşırı sağcı Sıkı Yön (Stram Kurs) partisinin Kur′an-ı Kerim yakma eylemleri düzenlemesi protestolara neden olduPolisin açıklamasına göre dün grubu protesto etmek için, Malmö’de gerçekleşen ve çöp kutularının, bir otobüs ve bir arabanın ateşe verildiği gösteriler gece 03:00 sularında duruldu.

İslam ve göç karşıtı Sıkı Yön partisinin lideri Rasmus Paludan, Perşembe günü Linköping kentindeki bir meydanda Kur′an-ı Kerim yakmıştı. Paludan partinin İsveç’in başka kentlerinde de benzer şekilde gösteriler düzenleyerek Kur’an-ı Kerim yakma eylemini tekrar edeceğini duyurmuştu. Söz konusu eylemlere yetkililerin izin vermesi ise sol grupların tepkisini çekiyor.

Perşembe günü Linköping kentinde düzenlenen şiddetli protestolarda üç polis memuru hastaneye kaldırıldı, iki kişi de gözaltına alındı. Ertesi gün Örebro kentinde ise 12 polis memuru yaralanırken 4 polis aracı ateşe verildi. Aftonbladet gazetesine açıklama yapan polis sözcüsü, olaylarda bazı polis memurlarının kollarının kırıldığını ifade etti.

Cumartesi günü ise Sıkı Yön’ün Landskrona’da düzenlenmek istediği gösteriyi protesto için yaklaşık 100 kişilik, gençlerden oluşan bir grup toplandı. Grup yola barikat kurarak otomobil, lastik ve çöp kutularını ateşe verdi, polise taş attı. Gösteri bu nedenle Malmö’deki bir parka alındı ancak bu kez de Malmö’nün farklı yerlerinde protesto gösterileri düzenlendi. Başkent Stockholm’de düzenlenen protestolarda da polise taş atıldığı belirtiliyor.

Paylaşın

Rusya, Batı’nın Yaptırımlarını Çin’le Aşabilir Mi?

Rusya, Ukrayna’yı işgalinden sonra bazı ülkeler tarafından getirilen ekonomik yaptırımların etkisini sınırlamaya yönelik ittifak arayışlarına girdi. Rusya Lideri Vladimir Putin, enerji ihracatlarını “hızla gelişen pazarlara” yönlendireceklerini söyledi.

Krizde tarafsız görünmeye özen gösteren Çin, Rusya’nın işgalini kınamadı ve Batı’nın yaptırımlarını eleştirdi. Çin’in açıkladığı gümrük verilerine göre, Rusya ile ikili ticaret bu yılın ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 28 arttı.

Mart ayındaki artış ise yüzde 12’den fazla oldu. Rusya, Ukrayna’yı işgaline 24 Şubat’ta başlamıştı. 2021’de Çin’in Rusya’nın ihracatındaki toplam payı yaklaşık 147 milyar dolarla yüzde 18’e ulaştı.

Putin, Kış Olimpiyatları için Şubat’ta Pekin’i ziyaret etmişti. Bu ziyarette iki ülke liderleri toplam ticaret hacimlerini 2024’e kadar 250 milyar dolara çıkarmayı hedeflediğini açıkladı.

Bununla birlikte bir blok olarak Avrupa Birliği açık ara Rusya’nın en büyük ticaret ortağı. 2021’de Rusya ile AB arasındaki ticaretin hacmi Çin’in Moskova’yla ticaret hacminin neredeyse iki katı kadardı.

Ama şimdi bu durum değişiyor.

Ticari konularında uzman ekonomist Dr. Rebecca Harding, “Yaptırımlardan sonra AB ile Rusya arasındaki ticaret kaçınılmaz olarak azalacak. Mevcut kriz, Avrupa Birliği’ni tedarik kaynaklarını çeşitlendirme arayışına itti” diyor.

Çin daha fazla Rus enerjisi alabilir mi?

Çin, Rus petrolü, gazı ve kömürü için en büyük pazarlardan biri. Ukrayna’nın işgalinden sadece bir hafta önce iki ülke# değeri 20 milyar doları aşan yeni bir kömür anlaşması imzalamıştı.

Putin ayrıca Çin’le 117,5 milyar dolar değerinde bir petrol ve gaz anlaşması açıklamıştı. İki ülke yeni bir doğalgaz boru hattı inşa etmeyi planlıyor (Sibirya’nın Gücü-2).

Mevcut boru hattının inşaatına 2019’da başlanmış ve 30 yıllık için 400 milyar dolarlık bir anlaşma imzalanmıştı. Bununla birlikte Rusya’nın en büyük enerji pazarı hâlâ Avrupa Birliği.

Rusya, AB’nin doğalgaz ihtiyacının yüzde 40’ını ve petrol ihtiyacının yüzde 26’sını karşılıyor. Dr. Harding, “Son beş yıldır, Rusya’nın Çin’e petrol ve doğalgaz ihracatı yılda yüzde 9 artıyor. Bu çok hızlı bir büyüme ama bu durumda bile Çin, Rus petrolü için AB’nin yarısı kadar büyük bir pazar” diyor.

Ukrayna’nın işgalinden sonra AB Rusya’ya enerji bağımlılığını azaltma kararı aldı. Avrupa Birliği Rusya’dan gaz ihracatını üçte iki oranında azaltacağını açıkladı.

Rus gazının ana ihracat noktalarından bir olan Almanya, Kuzey Akım-2 doğalgaz boru hattını askıya alacağını duyurmuştu. Rusya ile Çin arasında planlanan yeni doğalgaz boru hattının kapasitesi, Kuzey Akım-2’ninkinin beşte biri civarında olacak. Sibirya’dan gazın ne zaman pompalanmaya başlanacağı da henüz bilinmiyor.

Çin sera gazı emisyonları hedeflerine ulaşabilmek için kömüre bağımlılığını azaltmaya çalışıyor. Bu kapsamda Rusya’dan gaz ithalatını artırabileceği belirtiliyor.

Ancak 2022’nin ilk iki ayında Rusya’dan petrol ihracatı yüzde 9 azaldı. Devlete ait petrol rafinerilerinin bu konuda ihtiyatlı olduğu ve halihazırda Rusya’yla petrol sözleşmesi imzalamadığı belirtiliyor.

Çin Rusya’yı askeri açıdan destekleyebilir mi?

ABD medyasına göre, Ukrayna’yı işgali sürecinde Rusya Çin’den askeri teçhizat istedi. Fakat Rusya bu haberleri “dezenformasyon” diye niteledi.

Son yıllarda, silah ticareti ters yöndeydi. Çin uzun bir süre silahlı kuvvetlerinin modernizasyonu için Rusya’ya bağımlıydı. ABD ve Avrupa Birliği 1989’daki Tiananmen katliamından sonra Çin’e silah ambargosu koymuştu.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) verilerine göre, Çin 2017-2021 yılları arasında silah ithalatının yüzde 80’ini Rusya’dan gerçekleştirdi. Rusya toplam silah ihracatının yüzde 21’ini Çin’e yapıyor. Çin, Rusya’nın en büyük ikinci küresel müşterisi.

Fakat Çin aşamalı olarak kendi askeri teçhizat üretim kapasitesini geliştiriyor.Çin halihazırda dünyada en fazla silah ihraç eden dördüncü ülke.

SIPRI’den Siemon Wezeman “Çin çok gelişmiş silahlar üretiyor. Rusya Çin’in ürettiği insansız hava araçlarına ilgi gösterebilir” diyor. Wezemen şimdiye kadar Rusya’nın insansız hava aracı satın aldığına dair bir kanıt bulamadıklarını söylüyor.

Çin Rusya’ya mali destek verebilir mi?

Bazı Rus bankanları uluslararası ödeme sistemi Swift’ten çıkarıldı. Bu nedenle Çin şirketleri Rusya’dan alımları durdurmaya başladı. Son yıllarda hem Rusya hem de Çin, alternatif ödeme yöntemlerini özendirmeye çalışıyor.

Rusya’nın STFM (System for Transfer of Financial Messages – Mali Mesajlar Transfer Sistemi) ve Çin’in de CIPS (Cross-Border Interbank Payment System – Sınır-Ötesi İnterbank Ödeme Sistemi) var. İki sistem de yerel paralar üzerinde işlem yapıyor.

Fakat Swift küresel ticaret ağındaki finansal işlemlerde hakim konumunu koruyor. Rusya’nın yaptırımlardan sonraki rezervleri altın ve Çin Yuan’ından oluşuyor.

Rus istatistiklerine dayandırılan haberlere göre Rusya ile Çin arasındaki ticaretin yaklaşık yüzde 17’si Yuan üzerinden yapılıyor. 2014’te bu oran yüzde 3,1 düzeyindeydi.

İki ülke arasındaki enerji ticareti ise hâlâ büyük ölçüde dolar üzerinden yapılıyor. Ancak bazı Çin şirketlerinin Mart’ta Rusya’dan Yuan’la petrol ve kömür satın aldığına işaret ediyor.

Çin, Rusya’dan gıda ithalatını artırabilir mi?

Rusya dünyanın en büyük tahıl üreticilerinden biri. Çin de Rusya’dan en fazla buğday ve arpa alan ülkeler arasında.

Çin, hastalık endişesiyle son dönemde Rusya’dan ithal edilen buğday ve arpaya sınırlama getirmişti. Ama bunların hepsi Rusya’nın Ukrayna işgalini başlattığı gün kaldırıldı.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Papa’dan Kendisini Eleştirenlere: Dışkı Seviciler

Katolik Kilisesi Lideri Papa Francesco, Ukrayna işgalini kınadığı mesajlarında Rusya’nın ya da Vladimir Putin’in adını anmaktan kaçınması nedeniyle kendisini Rusya yanlısı olmakla suçlayan gazetecilere tepki gösterdi. Papa, bu gazetecileri dezenformasyon ve “koprofili” (dışkı sevicilik) ile suçladı.

Bu suçlama, Papa’nın memleketi Arjantin’den bir gazeteciye bu konuda yazdığı bir mektupta ortaya çıktı. Arjantinli gazeteci Gustavo Sylvestre, Papa’nın mektubunu sitesinde yayımladı.

BBC Türkçe’den Övgü Pınar’ın haberine göre, 7 Nisan tarihli mektupta Papa, Arjantin’de yürütülen “dezenformasyon kampanyası” konusunda endişelerini dile getiriyor. “Medyanın yoğun saldırılarından” yakınan Papa şunları söylüyor:

“Gazetecilerin düşmeye meyilli olduğu bazı günahlar var; dezenformasyon, iftira, karalama ve koprofili. Bana, bazı yazarların bu makaleler için ödeme aldığı söylendi. Yazık! İletişim gibi böylesine asil bir meslek böyle kirletiliyor.”

Arjantinli gazeteci Gustavo Sylvestre bu yazışmanın, yerel basında Papa’nın Putin ya da Rusya ile yakın gösterilmeye çalışılması yönündeki “operasyonlar” bağlamında gerçekleştiğini belirtti.

Papa Francesco daha önce de gazetecilerin dezenformasyon yapmasını “koprofili” diye nitelemişti. 2016’da Belçikalı Katolik yayın organı Tertio’ya verdiği söyleşide, karalama, yanlış bilgi verme, sürekli skandal yaratma isteğinin “koprofili hastalığına yenik düşmek” olduğunu söylemişti.

NYT: ‘Savaşı kınıyor ama saldırganı kınamıyor’

Papa Francesco, Ukrayna işgalinin başından beri savaşı “katliam”, “vahşet”, “korkunç bir zulüm” gibi ifadelerle kınayarak defalarca “silahlar sussun” çağrısı yaptı.

Son olarak Nisan başında Malta gezisinde sarf ettiği “Çağdışı milliyetçi çıkarlara kapılarak çatışmaları kışkırtan bazı hükümdarlar” ifadesi de Rusya lideri Vladimir Putin’e yönelik bir eleştiri olarak yorumlandı.

Ancak Papa’nın ağzından bu bağlamda “Putin”, “Moskova” ya da “Rusya” sözcükleri duyulmadı. Bu tercih, aralarında bazı basın kuruluşlarının da yer aldığı bir kesimden tepki çekti.

Bunların içinde en ses getirenlerinden biri de geçen ay New York Times’ta (NYT) yayımlanan “Papa, Ukrayna’daki savaşı kınıyor ama saldırganı kınamıyor” başlıklı makaleydi.

Papa Francesco’ya yakın çizgideki “ilerici Katolik” haber sitesi National Catholic Reporter (NCR) da bir başyazıyla Papa’ya doğrudan Putin’in adını anması çağrısı yaptı.

NCR “Perde arkasında ne oluyorsa olsun, Francesco’nun Ukrayna’ya kanlı saldırı hakkındaki gerçekleri olduğu gibi söylemesinin vakti geldi. Putin’in savaş çığırtkanlığından net şekilde söz etme vakti…” diye yazdı.

Diplomasi kanallarını açık tutma isteği

Vatikan’a yakın kaynaklar ise Papa’nın doğrudan Rusya ya da Putin’i hedef almamasının ardında, diplomasi kanallarını açık tutma isteğinin yattığını vurguluyor. Vatikan’dan, Rusya ile Ukrayna arasında barış görüşmelerine aracılık etme önerileri gelmişti.

Papa Francesco’nun, işgali destekler açıklamalar yapan Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill ile yüz yüze görüşmek istediği de biliniyor. Bu görüşmenin yaz aylarında Ortadoğu’daki bir ülkede gerçekleşmesi yönünde planlar yapılıyor.

Kutsal Cuma töreni planına tepki

Papa’nın bu akşam yöneteceği Kutsal Cuma töreni de benzer bir tartışmaya yol açtı. Kolezyum’da yapılacak “Haç Yolu” töreninde bir Rus ve bir Ukraynalı kadının birlikte haç taşıması planlanıyor.

Ukrayna’nın Vatikan Büyükelçisi Andrii Yurash, bu planın Ukraynalılarda endişe yarattığını söyledi. Ukrayna Katolik Kilisesi Başpiskoposu Sviatoslav Şevçuk da Rus ve Ukraynalı kadınların birlikte haç taşıması fikrini “uygunsuz” bulduğunu belirtti.

Şevçuk “Bu plan, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı askeri saldırısını bağlam dışında tutuyor” diyerek tepki gösterdi.

Papa’ya yakınlığıyla bilinen Cizvit din adamı ve La Civilta Cattolica dergisinin yayın yönetmeni Antonio Spadaro ise bu tepkilere yanıt olarak yaptığı açıklamada Papa’nın “uzlaşma ruhuyla” hareket ettiğini savundu.

Ukrayna Rum Katolik Kilisesi Başpiskoposu Şevçuk ise “Halklar arasında uzlaşma ancak savaş bittiğinde ve insanlığa karşı suçlar işleyenler mahkum edildiğinde mümkün olabilir” dedi.

Paylaşın

Ukrayna Savaşı Küresel Ekonomiyi Tehdit Ediyor!

Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde, Rusya’nın Ukrayna işgalinin dünyada ekonomik beklentileri zayıflattığı konusunda uyardı.

Yüksek enflasyonu küresel ekonomi için “açık ve mevcut bir tehlike” olarak nitelendiren Georgieva, Rusya’nın işgalinin 143 ülkenin büyümesine rağmen ekonomik notlarının düşürülmesine etki ettiğini söyledi. IMF Başkanı, “Savaş, küresel enerji ve tahıl ticaretini kesintiye uğrattı. Afrika ve Orta Doğu’da gıda kıtlığı tehdidi oluşturuyor” dedi.

2020’deki pandemik durgunluğun ardından yaşanan güçlü toparlanma, işletmeler, fabrikalar ve limanları güçlü müşteri talebine ayak uyduramaz hale getirdi ve fiyatların yükselmesine neden oldu. Georgieva, dünya merkez bankalarını faiz oranlarını yükseltmeye zorlayan enflasyonun “küresel toparlanma için büyük bir gerileme” olduğunu söyledi.

“Euro Bölgesi’nde ekonomik büyüme durabilir”

Faiz artırma kararını şimdilik almayan Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde da Euro Bölgesi ekonomisini Ukrayna savaşının “sert” şekilde etkilediğinin altını çizdi. Belirsizliklerin “gözle görülür bir şekilde” arttığını vurgulayan Lagarde, savaşın etkisinin nasıl evrileceğine, ek olası tedbirlere ve yaptırımların etkisine bağlı olduğunu belirtti.

Merkez Bankası Başkanı “Yüksek enerji fiyatlarının sürmesinin güven kaybıyla birleşmesinin, talebin azalmasına ve tüketimi frenlemeye yol açarak Euro Bölgesi’ndeki kalkınmanın durmasına neden olabilir” dedi.

Enflasyon, önümüzdeki aylarda yüksek kalmaya devam edeceğini de öngören ECB Başkanı, “Enflasyonun görünümü üzerindeki yukarı yönlü riskler aynı zamanda yakın vade için yoğunlaşmış durumda” dedi.

(Kaynak: Euronews)

Paylaşın

Güney Afrika’da Sel felaketi: 253 Kişi Hayatını Kaybetti

Güney Afrika’nın doğusundaki sel felaketinde hayatını kaybedenlerin sayısının 253’e yükseldi. Pazartesiden beri ülkenin en büyük kentlerinden Durban ve çevresinde metrekareye 300 mm yağış düştü.

Güney Afrika KwaZulu Natal Eyaleti Sağlık Yürütme Konseyi Üyesi Nomagugu Simelane, basına yaptığı açıklamada, ülkede süre giden sel felaketinde şimdiye kadar 253 kişinin yaşamını yitirdiğini söyledi.

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin doğusundaki KwaZulu-Natal eyaletini etkisi altına alan sel felaketinde ülkenin en büyük kentlerinden Durban ve çevresinde metrekare başı 300 milimetreye ulaşan yağışlar, sel ve toprak kaymalarına neden oldu.

Seller dolayısıyla bölgede çok sayıda bina ve altyapı hasar gördü, ülkenin en büyük limanı olan Durban Limanı’nda deniz nakliyatı ve karayolu taşımacılığı durdu.

Kara Yolu Taşımacılığı Derneğinden yapılan açıklamada, sel nedeniyle yolda kalan kamyonları yağmacıların hedef aldığı bildirildi.

KwaZulu Natal eyalet yönetiminden yapılan açıklamada, yağışların ülke tarihindeki en şiddetli yağışlarından biri olduğu paylaşıldı.

Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, üst düzey hükümet görevlileriyle bugün afetten etkilenen bölgeleri ziyaret etti.

Ramaphosa, hükümetin sel felaketinden etkilenen ailelere yardım sağlayacağını belirtti: “Bu felakette yalnız değilsiniz. Size elimizden gelen her şekilde yardımcı olacağız.” dedi.

Paylaşın