Gazze’de İsrail Saldırılarında Ölü Sayısı 45 Bin 581’e Çıktı

Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 28 artarak 45 bin 581’e yükseldi. Gazze’de İsrail saldırılarında yaralananların sayısı ise 59 artarak 108 bin 438’e çıktı.

Haber Merkezi / Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı. Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

Filistin Merkezi İstatistik Bürosu (PCBS), Gazze’nin nüfusunun yaklaşık 160.000 azalarak 2,1 milyona düştüğünü belirtiyor. İsrail Dışişleri Bakanlığı bu sayının uydurma olduğunu söylese de, BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) tarafından yapılan tahminle örtüşüyor. OCHA, Temmuz 2024 itibarıyla Gazze Şeridi’nde yaklaşık 2,1 milyon kişinin kaldığını tahmin ediyor.

PCBS açıklamada, “Feci insani ve maddi kayıplar var,” diye belirterek, “yine de İsrail’in Gazze Şeridi’nin tamamına yönelik acımasız saldırganlığı devam ediyor,” ifadelerine yer verdi.

Merkezi Lahey’de bulunan BM’nin en üst mahkemesi Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) geçtiğimiz ocak ayında İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırım eylemlerini engellemesi gerektiğine hükmetti. Çok sayıda insan hakları örgütü, ölüm ve yıkımın boyutları nedeniyle İsrail’i, Gazze’deki Filistinlilere karşı soykırım yapmakla suçladı.

Aralık ayında İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Gazze’nin su kaynaklarının sistematik olarak kısıtlanması ve hedef alınmasının “soykırım eylemleri” anlamına gelen bir kampanya oluşturduğunu söyledi. Bu, İsrail’i Gazze’deki savaşında soykırım yapmakla suçlayan ve sayıları giderek artan eleştirilerin sonuncusuydu. İsrail, bu iddiaları şiddetle reddediyor ve savaşının Gazze’deki sivillere değil Hamas militanlarına yönelik olduğunu söylüyor.

İsrail Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “İnsan Hakları İzleme Örgütü, İsrail karşıtı propagandasını desteklemek için bir kez daha kanlı iftiralarını yayıyor,” denildi. Bakanlık, İsrail’in savaş boyunca Gazze’ye su ve insani yardım akışını kolaylaştırmak için çalıştığını iddia etti.

HRW raporunda, İsrailli yetkililerin bir yılı aşkın savaş boyunca Gazze’ye su ve elektrik akışını kasıtlı olarak kesmesi, altyapıyı tahrip etmesi ve kritik malzemelerin dağıtımını engellemesi sonucunda sayısız bebek, çocuk ve yetişkinin yetersiz beslenme, susuzluk ve hastalıktan öldüğünü iddia etti. HRW raporunda, “Bir devlet politikası olarak bu eylemler sivil nüfusa yönelik yaygın veya sistematik bir saldırı teşkil etmektedir. Dolayısıyla İsrailli yetkililer insanlığa karşı imha suçu işlemektedir” dedi.

İnsan hakları grubu, raporunda özetlenen “davranış örüntüsünün” ve İsrailli yetkililerin açıklamalarının soykırım niyetine “işaret edebileceğini” söyledi, ancak kesin bir taraf belirtmedi. Uluslararası hukuka göre, soykırım suçunun işlenip işlenmediği sonucuna varmak için niyetin kanıtlanması kilit önem taşıyor.

HRW, Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’in Filistinlilere temel hizmet ve yardım sağlaması yönündeki emirlerini yetkililerin görmezden geldiğini iddia etti. Bulgularının 60’tan fazla Filistinliyle yapılan görüşmelere, kamu hizmeti çalışanlarının, doktorların ve diğer sağlık çalışanları ile yardım görevlilerinin ifadelerine ve uydu görüntüleri, fotoğraflar ve videoların analizine dayandığını söyledi.

Grup, “Doktorlar ve hemşireler İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne çok sayıda bebeğin, çocuğun ve yetişkinin yetersiz beslenme, susuzluk ve hastalık nedeniyle öldüğünü gördüklerini söylediler,” dedi.

HRW’nin raporu, Uluslararası Af Örgütü’nün İsrail’i Gazze’de soykırım yapmakla suçlamasından iki hafta sonra geldi. İsrail bu iddiayı “tamamen yanlış ve yalanlara dayalı” olarak reddetti. İsrail daha önce de Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’na yaptığı, güçlerinin Gazze’de insanlık dışı eylemlerde bulunduğuna dair suçlamaları reddetmişti.

Harabeye dönüşen Gazze’nin pek çok bölgesinde gıdaya, temiz suya ve ilaca ulaşmak hala çok zor. Güney Afrika’nın açtığı bir dava kapsamında İsrail, Uluslararası Adalet Divanı’nda (International Court of Justice – ICJ) soykırımla suçlanıyor.

Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı davaya müdahillik beyanını sunan ülkeler arasında, Türkiye ile birlikte Kolombiya, Libya, Meksika, Filistin ve İspanya yer alıyor. Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı davaya müdahillik beyanını sunan ülkeler arasında, Türkiye ile birlikte Kolombiya, Libya, Meksika, Filistin ve İspanya yer alıyor.

Mahkeme, Başbakan Netanyahu yönetiminin, 6 Mayıs tarihinde işgal edilmeden önce bir milyondan fazla Filistinlinin sığındığı güneydeki Refah kentindeki faaliyetlerini derhal durdurmasına hükmetmişti.

Son olarak geçtiğimiz haftalarda, UCM, Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkında tutuklama emri çıkardı. UCM’nin 124 üye devleti var ve bunların hepsi mahkeme tarafından verilen tutuklama emirlerini yerine getirmekle yükümlü. Bu da Netanyahu ve Gallant’ı bu ülkelerden herhangi birine seyahat etmeleri halinde tutuklanma riskiyle karşı karşıya bırakıyor ve diplomatik özgürlüklerini önemli ölçüde kısıtlıyor.

Paylaşın

Suriye’de Yaklaşık Dört Milyon Çocuk Okul Dışında

Save the Children, yaklaşık dört milyon Suriyeli çocuğun şu anda okul dışında olduğunu belirterek, çocukların yeniden eğitime kazandırmak için çaba sarf edilmesi gerektiği çağrısında bulundu.

Haber Merkezi / Save the Children ayrıca, Beşar Esad rejimi altındaki Suriye’ye yönelik uluslararası yaptırımların yarattığı zorluklara dikkat çekti. Kuruluş, bu yaptırımların insani çabaları önemli ölçüde engellediğini ve Suriye halkının acısını daha da kötüleştirdiğini vurguladı.

Uluslararası sivil toplum örgütü Save the Children’ın Suriye direktörü Rasha Muhrez, “Yaklaşık 3,7 milyon çocuk okul dışında ve çocukların yeniden okula kazandırmak için acilen harekete geçilmesi gerekiyor… Bu, Suriye’deki okul çağındaki çocukların yarısından fazlası” açıklamasını yaptı.

Rasha Muhrez, AFP’ye yaptığı açıklamada, yeni göç dalgası nedeniyle bazı okulların tekrar barınak olarak kullanıldığını belirterek, bu durumun eğitim krizini daha da kötüleştirdiğini söyledi.

Suriye’deki geçici hükümet yetkililerini, bu konuda hızlı ve kararlı adımlar atmaya çağıran Muhrez, krizin daha geniş kapsamlı olduğunu vurguladı. Rasha Muhrez, Suriyeli çocukların büyük çoğunluğunun (yaklaşık 7,5 milyon) acil insani yardıma ihtiyaç duyduğunu söyledi.

Muhrez, iç savaşın çocuklar üzerinde derin travmatik etkileri olduğunu belirtti. Save the Children’a göre, tahmini 6,4 milyon Suriyeli çocuğun savaşın uzun vadeli etkileriyle başa çıkabilmek için psikolojik desteğe ihtiyacı var.

Save the Children ayrıca, Beşar Esad rejimi altındaki Suriye’ye yönelik uluslararası yaptırımların yarattığı zorluklara dikkat çekti. Kuruluş, bu yaptırımların insani çabaları önemli ölçüde engellediğini ve Suriye halkının acısını daha da kötüleştirdiğini vurguladı.

Muhrez, “Bu kısıtlayıcı önlemlerle sınırlı kaynaklarla ihtiyaç sahiplerine ulaşmayı ve ihtiyaçlara cevap vermeyi sürdürmemiz çok zor” dedi.

Paylaşın

ABD’de Bir Aracın Kalabalığa Dalması Sonucu En Az 10 Kişi Öldü

ABD’nin New Orleans kentinde bir adamın yeni yıl kutlamaları sırasında kamyonetini kalabalığın içine sürmesi ve ardından ateş açması sonucu en az 10 kişinin öldüğü, 30’dan fazla kişinin de yaralandığı bildirildi.

Haber Merkezi / New Orleans resmi afet hazırlık kurumu “NOLA Ready” de açıklamasında, yaralıların kent geneli 5 hastaneye kaldırıldığını aktararak, olay yerine yaklaşılmaması uyarısı yaptı. Hastanelerde tedavi gören yaralılardan 3’ünün durumunun ağır olduğu kaydedildi.

New Orleans Belediye Başkanı Latoya Cantrell olayı “terörist” saldırı olarak nitelendirdi ancak Federal Soruşturma Bürosu (FBI) daha sonra olayın “terör saldırısı olmadığını” belirtti ve yetkililerin olay yerinde bulunan olası patlayıcı cihazı araştırdığını ekledi.

Olayın, ülkenin dört bir yanından sporseverlerin bir araya geldiği yıllık “Sugar Bowl” üniversite futbolu maçından birkaç saat önce meydana gelmesi dikkati çekti. Maçta “Georgia Bulldog” ile “Notre Dame Fighting Irish” takımları karşı karşıya gelmeye hazırlanıyor. Olay mahallinde, dün öğleden sonra “Sugar Bowl Yeni Yıl geçit töreni” düzenlenmişti.

ABD Başkanı Joe Biden, saldırı sonrası yaptığı açıklamada, “sabah erken saatlerden itibaren federal kolluk kuvvetleri liderliği ve İç Güvenlik Bakanı Ali Mayorkas, Başsavcı Yardımcısı Lisa Monaco, Beyaz Saray İç Güvenlik Danışmanı Liz Sherwood-Randall ve New Orleans Belediye Başkanı dahil iç güvenlik ekibi tarafından gece meydana gelen korkunç olayla ilgili olarak sürekli bilgilendirildiğini” kaydetti. Biden, “FBI soruşturmaya öncülük ediyor ve bu olayı bir terör eylemi olarak soruşturuyor” dedi.

“Yerel kolluk kuvvetlerinin daha büyük ölüm ve yaralanmaları önleyen cesur ve hızlı müdahalesi için minnettarım” diyen Biden, ekibine, “federal, eyalet ve yerel kolluk kuvvetlerinin olayın en kısa sürede aydınlatılması ve herhangi bir tehdidin kalmadığından emin olunması amacıyla titizlikle çalışması için her türlü kaynağın hazır bulundurulması talimatını verdiğini” belirtti.

Gün boyunca güncellemeleri almaya devam edeceğini söyleyen Biden, “Şiddetin hiçbir türünün haklı bir gerekçesi yoktur ve ulusumuzun hiçbir topluluğuna yönelik herhangi bir saldırıya müsamaha göstermeyeceğiz” dedi.

Polis Şefi Anne Kirkpatrick televizyonda yayınlanan basın toplantısında bir sürücünün saat 03.15 sularında kasıtlı olarak aracını kalabalığın içine sürdüğünü söyledi. Kirkpatrick, “Bu kişi ezebildiği kadar çok insanı ezmeye çalışıyordu. Yaptığı katliamı ve hasarı yaratmaya kararlıydı” dedi.

Sürücünün polise ateş açtığını ve iki polis memuruna da çarptığını söyleyen Kirkpatrick, polis memurlarının durumunun stabil olduğunu kaydetti. Olay sırasında 300’den fazla polis memurunun görevde olduğu belirtildi.

ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump, ABD’nin Louisana eyaletindeki New Orleans şehrinde düzenlenen saldırının “ülke dışından gelen bir suçlu” tarafından gerçekleştirildiğini ima etti. Trump, “Truth Social” sosyal medya hesabından olaya ilişkin bir mesaj paylaştı.

“Ben ülke dışından gelen suçluların, ülkemizdeki suçlulardan çok daha kötü olduğunu söylediğimde buna Demokratlar ve yalan haber üreten basın karşı çıktı ama gerçek olduğu açık.” ifadesini kullanan Trump, ABD’deki suç oranlarının daha önce görülmemiş düzeylere ulaştığını kaydetti.

Trump, kurbanların yakınlarına taziye dileklerini ileterek New Orleans Polis Departmanına teşekkürlerini iletti. Olayı “tam anlamıyla bir kötülük eylemi” olarak tanımlayan Trump, kendi yönetiminin gerekli desteği vermeye hazır olduğunu belirtti.

New Orleans, geçmişte de geçit törenlerinde ve karnavallarda silahlı saldırılara ve kalabalığın içine sürülen araçlara tanık olmuştu.

Yerel medya, Kasım 2024’te New Orleans’ta binlerce kişinin katıldığı bir geçit töreni güzergahında düzenlenen iki ayrı silahlı saldırıda iki kişinin öldüğünü ve 10 kişinin de yaralandığını bildirmişti. Şubat 2017’de de polisin aşırı alkollü olduğunu söylediği bir adamın kullandığı kamyonet New Orleans’taki Mardi Gras geçit törenini izleyen kalabalığın arasına girmiş ve 20’den fazla kişi yaralanmıştı.

Paylaşın

SDG İle SMO Arasında Şiddetli Çatışmalar: 31 Ölü

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında devam eden çatışmalarda, tarafların 31 kayıp verdiğini bildirdi.

Suriye’nin kuzeyinin büyük bir kısmı, ana unsuru olan YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) altında. SDG, 2019 yılında ABD desteğiyle ülkede IŞİD’in yenilgiye uğratılmasına öncülük etmişti. Türkiye, YPG’nin PKK’nın Suriye kolu olduğunu söylüyor. PKK, ABD’nin de terör örgütü listesinde yer alıyor.

İngiltere merkezli gözlemevi SOHR, Halep’in kuzeydoğusundaki Menbiç bölgesinde çıkan çatışmalarda, Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) 7 kayıp verdiğini bildirdi. SOHR, Menbiç şehrine sızdığını da belirtti.

Gözlemevinin açıklamasında, bir gün önce de Halep vilayetinde SMO’nun 6, SDG’nin 3 kayıp verdiğini kaydetti. SDG yaptığı açıklamada, Fırat Nehri üzerindeki stratejik bir köprünün yakınında “Türk işgaline ait iki radar, bir sinyal bozucu sistem ve bir tankı” imha eden saldırılar düzenlediğini açıkladı.

SOHR, köprü ve Tişrin Barajı yakınlarında yaşanan şiddetli çatışmalarda Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) 13 üyesi ile SDG’nin iki üyesinin öldürüldüğünü bildirdi.

SOHR, bölgedeki çatışmaların yaklaşık üç haftadır “her iki tarafın da ilerleme çabası” nedeniyle sürdüğünü söyledi. Türkiye, 2016’dan bu yana SDG bölgelerine çok sayıda operasyon düzenlerken, SMO son haftalarda Suriye’nin kuzeyinde SDG’nin kontrolündeki birkaç kasabayı ele geçirdi.

Suriye’de çatışmalar, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) liderliğindeki silahlı grupların 8 Aralık’ta uzun süredir iktidarda olan Beşar Esat’ı devirmesinden bu yana devam ediyor.

El-Şara’dan DSG’ye ulusal ordu çağrısı

Uzun zamandır Türkiye ile ilişkileri bulunan HTŞ’nin ve Suriye’deki yeni yönetimin fiili lideri Ahmed el-Şara, El Arabiya televizyonuna yaptığı açıklamada, DSG liderliğindeki güçlerin ulusal orduya entegre edilmesi gerektiğini söyledi.

El-Şara, “Silahlar sadece devletin elinde olmalı. Silahlı olan ve Savunma Bakanlığı’na katılmaya yetkili olan herkesi memnuniyetle karşılayacağız” dedi. El-Şara, “Bu şartlar ve koşullar altında uygun bir çözüm bulmak üzere SDG ile bir müzakere diyaloğu başlatacağız” diye konuştu.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Taliban, Kadınlara Ait Alanlara Bakan Pencereleri Yasakladı

Afganistan’da Taliban, kadınlara yönelik kısıtlamalarını sıkılaştırdı ve “müstehcen eylemlerden duyulan endişe” gerekçesiyle kadınlarının kullandığı alanlara bakan pencereleri yasakladı.

Haber Merkezi / Taliban sözcüsü Zabihullah Mujahid, kararı sosyal medya platformu üzerinden paylaşarak, “Kadınların mutfaklarda, avlularda veya kuyulardan su çekerken görülmesi müstehcen eylemlere yol açabilir” dedi.

Karar uyarınca belediye yetkilileri ve diğer ilgili birimler, komşuların diğer evlerdeki bu alanları görmediğinden emin olmak için inşaatları denetlemek zorunda kalacak.

Bu tür pencerelerin var olduğu evlerde, maliklerin “komşulara rahatsızlık vermemek için” pencerelere duvar örmesi veya görüntüyü engelleyecek başka önlemler alması teşvik edilecek.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), yakın zamanda Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Taliban’a kadınlara yönelik kısıtlamalardan hızla vazgeçme çağırısında bulunmuştu.

Açıklamada, BMGK’nın 2681 (2023) sayılı kararını hatırlatarak, ülkenin geleceği ve uzun vadeli kalkınması için Afganistan’daki kadınların tam, eşit, anlamlı ve güvenli katılımının sağlanması gerekliliği vurgulanmıştı.

Taliban, Afganistan’ı ele geçirmesinden bu yana kadınların haklarına karşı kapsamlı bir saldırı yürütüyor ve kadınların hayatlarının hemen her alanını düzenliyor.

Taliban ve Afganistan

Taliban Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Diyubendi İslamcı hareket ve askeri organizasyondur. Kendilerine Afganistan İslam Emirliği demekte olup ülke içinde bir savaş (veya cihat) sürdürmüştür.

İslam şeriatını yayma amacıyla Molla Muhammed Ömer tarafından 1994 yılında kurulan Taliban’ın 2016’dan beri lideri Mevlevi Hibetullah Ahundzade’dir.

Taliban, 1996’dan 2001’e kadar, Afganistan’ın kabaca dörtte üçüne hükmetmiş ve kendilerine göre yorumladıkları şeriatı uygulamıştır. 1994 yılında Afgan İç Savaşı’nın önde gelen gruplarından biri olarak ortaya çıkmıştı ve büyük ölçüde Afganistan’ın doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerindeki geleneksel İslami okullarda (medreselerde) eğitim görmüş ve Sovyet-Afgan Savaşı’nda savaşmış öğrencilerden (talebe) oluşmaktaydı.

Muhammed Ömer’in önderliğindeki hareket, Mücahid liderlerinden aldığı güçle Afganistan’ın çoğu bölgesine yayıldı. 1996’da totaliter Afganistan İslam Emirliği kuruldu ve Afganistan’ın başkenti Kandahar’a transfer edildi. 11 Eylül saldırılarının ardından Aralık 2001’de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilene kadar ülkenin çoğunu kontrol etti.

En etkin dönemlerinde, Taliban hükûmeti diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanındı. Grup daha sonra Afganistan Savaşı’nda Amerikan destekli Hamid Karzai yönetimine ve NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne karşı bir direniş hareketi olarak yeniden bir araya geldi.

Taliban, birçok Afgan’a uygulanan sert muameleyle sonuçlanan şeriat yorumu nedeniyle uluslararası alanda kınandı. 1996’dan 2001’e kadar olan iktidarları sırasında, Taliban ve müttefikleri Afgan sivillere karşı katliamlar gerçekleştirdi, açlıktan ölmek üzere olan 160.000 sivile Birleşmiş Milletler’in gıda tedarikini engelledi ve yakıp yıkma taktiği uyarınca geniş ve verimli toprakları yakarak on binlerce evi yok etti.

Taliban, Afganistan’ı kontrol ederken, insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimler ve filmler ile def haricinde bir enstrümanın kullanıldığı müziği yasakladı, kadınların okula gitmesini engelledi, kadınların sağlık hizmetleri dışındaki işlerde çalışmasını yasakladı (erkek doktorların kadınları görmesi de yasaklandığı için) ve kadınların dışarıda bir erkek akraba ile dolaşmalarını ve burka giymelerini zorunlu kıldı.

Belirli kuralları çiğneyen kadınlar alenen kırbaçlandı veya idam edildi. Dini ve etnik azınlıklar, Taliban yönetimi altında ağır bir şekilde ayrımcılığa uğradı. Birleşmiş Milletler’e göre, 2010’da Afgan sivil ölümlerinin %76’sından, 2011 ve 2012’de ise %80’inden Taliban ve müttefikleri sorumluydu. Kültürel soykırıma da girişen Taliban, Bamyan’ın 1500 yıllık Buda heykelleri de dahil olmak üzere çok sayıda anıtı yok etmiştir.

Taliban’ın ideolojisi; Diyubendi köktendinciliği ve militan İslamcılığın, Peştunvali olarak bilinen Peştun sosyal ve kültürel normlarıyla birleştirilmesine dayanan “yeni” bir şeriat hukuku biçimi olarak tanımlanmıştır.

Uluslararası topluluklar ve Afgan hükûmeti; sıklıkla Pakistan’ın Servislerarası İstihbarat’ını ve ordusunu; kuruluşunda, iktidarda oldukları süre boyunca ve direniş süreci boyunca Taliban’a destek sağlamakla suçlamıştır. Pakistan ise 11 Eylül saldırılarından sonra gruba yönelik tüm desteğini kestiğini belirtmiştir. 2001 yılında, El Kaide lideri Usame bin Ladin komutasındaki 2.500 Arap’ın Taliban için savaştığı bildirilmiştir.

2020’nin Şubat ayında Trump yönetimi, 1 Mayıs 2021 itibarıyla tüm Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekileceğine dair Taliban ile anlaşma imzaladı. Karşılığında Taliban, El Kaide gibi terörist gruplarıyla bağlantısını kesecek, şiddeti azaltacak ve Amerika destekli Afgan hükûmetiyle müzakere edecekti. Her iki taraf da bu anlaşmanın şartlarını tam olarak yerine getirmese de, çekilme başladı.

15 Ağustos 2021’de Kabil’in düşmesiyle Taliban, Afganistan yönetimine tekrar sahip oldu.

Paylaşın

Güney Kore’de Meydana Gelen Uçak Kazasında En Az 167 Kişi Öldü

Güney Kore’nin Muan Uluslararası Havalimanı’nda Jeju Havayolları’na ait bir uçağın gövde üstü iniş yaptığı sırada pistten çıkması ve duvara çarparak alev topuna dönmesi sonucu en az 167 kişi hayatını kaybetti.

Haber Merkezi / Güney Kore Ulaştırma Bakanlığı, kazanın yerel saatle sabah 9:03’de meydana geldiğini açıkladı. Bakanlık, uçağın Tayland’ın başkenti Bangkok’tan 175 yolcu ve altı mürettebatla geldiğini bildirdi.

Güney Kore basınına yansıyan görüntülerde iniş takımı açılmaksızın pistte kayarak ilerleyen uçağın bir duvara çarptığı ve alevler içinde kaldığı görüldü.

Yonhap, görgü tanıklarının türbinlerden birinden alevler çıktığını gördüğünü ve birkaç patlama sesi duyduğunu bildirdi. Ajansın haberinde pilotların önce iniş yapmaya çalıştıkları ancak daha sonra bu girişimden vazgeçerek acil inişi denedikleri aktarıldı.

Ajansa konuşan bir itfaiye görevlisi, “Uçak neredeyse tamamen yok olmuş durumda ve hayatını kaybedenleri tespit etmek zor” ifadelerini kullandı. Kalıntıları toplama sürecinde olduklarını belirten görevli bunun zaman alacağını ifade etti.

Yonhap haber ajansı, yetkililerin kazaya neden olan iniş takımındaki arızanın kuş çarpması nedeniyle olma ihtimalini araştırdığını aktardı.

Tayland Başbakanı Paetongtarn Shinawatra, sosyal medya hesabı üzerinden paylaştığı mesajda, kazada hayatını kaybedenlerin ailelelerine başsağlığı diledi, Dışişleri Bakanlığı’na derhal yardım ulaştırma talimatı verdiğini bildirdi.

Jeju Havayolları da bir açıklama yayınlayarak, kazadan dolayı “derin özürlerini” ifade etti ve “kaza sonrası sürecin idaresi konusunda ellerinden geleni yapacaklarını” belirtti.

Kaza, Güney Kore’nin havacılık tarihindeki en ölümcül felaketlerden biri oldu. Güney Kore en son 1997 yılında büyük çaplı bir hava felaketi yaşamış ve Kore Havayollarına ait bir uçağın Guam’da düşmesi sonucu 228 kişi ölmüştü.

2013 yılında da Asiana Havayolları’na ait bir uçak San Francisco’da düşmüştü, olayda üç kişi hayatını kaybetmiş ve yaklaşık 200 kişi yaralanmıştı.

Uçuş takip sitesi Flightradar, iki gün önce uçağın Jeju’dan Pekin’e giderken 7700 (Acil) sinyali verdiğini ve Seul’e yönlendirildiğini paylaştı. Uçağın o zamandan beri programı yakalamaya çalıştığı ve gecikmelerle uçtuğu belirtiliyor.

Öte yandan, pilotların söz konusu uçuşta neden acil sinyali verdiği bilinmiyor. Dolayısıyla bu olayın kazayla ilgisi olup olmadığı da belirsiz.

Paylaşın

BMGK’dan Taliban’a “Kadın Hakları” Uyarısı

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Taliban’a kadınlara yönelik kısıtlamalardan hızla vazgeçme çağırısında bulundu.

Haber Merkezi / Açıklamada, BMGK’nın 2681 (2023) sayılı kararını hatırlatarak, ülkenin geleceği ve uzun vadeli kalkınması için Afganistan’daki kadınların tam, eşit, anlamlı ve güvenli katılımının sağlanması gerekliliği vurguladı.

Taliban, Afganistan’ı ele geçirmesinden bu yana kadınların haklarına karşı kapsamlı bir saldırı yürütüyor ve kadınların hayatlarının hemen her alanını düzenliyor.

Taliban ve Afganistan

Taliban Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Diyubendi İslamcı hareket ve askeri organizasyondur. Kendilerine Afganistan İslam Emirliği demekte olup ülke içinde bir savaş (veya cihat) sürdürmüştür.

İslam şeriatını yayma amacıyla Molla Muhammed Ömer tarafından 1994 yılında kurulan Taliban’ın 2016’dan beri lideri Mevlevi Hibetullah Ahundzade’dir.

Taliban, 1996’dan 2001’e kadar, Afganistan’ın kabaca dörtte üçüne hükmetmiş ve kendilerine göre yorumladıkları şeriatı uygulamıştır. 1994 yılında Afgan İç Savaşı’nın önde gelen gruplarından biri olarak ortaya çıkmıştı ve büyük ölçüde Afganistan’ın doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerindeki geleneksel İslami okullarda (medreselerde) eğitim görmüş ve Sovyet-Afgan Savaşı’nda savaşmış öğrencilerden (talebe) oluşmaktaydı.

Muhammed Ömer’in önderliğindeki hareket, Mücahid liderlerinden aldığı güçle Afganistan’ın çoğu bölgesine yayıldı. 1996’da totaliter Afganistan İslam Emirliği kuruldu ve Afganistan’ın başkenti Kandahar’a transfer edildi. 11 Eylül saldırılarının ardından Aralık 2001’de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilene kadar ülkenin çoğunu kontrol etti.

En etkin dönemlerinde, Taliban hükûmeti diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanındı. Grup daha sonra Afganistan Savaşı’nda Amerikan destekli Hamid Karzai yönetimine ve NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne karşı bir direniş hareketi olarak yeniden bir araya geldi.

Taliban, birçok Afgan’a uygulanan sert muameleyle sonuçlanan şeriat yorumu nedeniyle uluslararası alanda kınandı. 1996’dan 2001’e kadar olan iktidarları sırasında, Taliban ve müttefikleri Afgan sivillere karşı katliamlar gerçekleştirdi, açlıktan ölmek üzere olan 160.000 sivile Birleşmiş Milletler’in gıda tedarikini engelledi ve yakıp yıkma taktiği uyarınca geniş ve verimli toprakları yakarak on binlerce evi yok etti.

Taliban, Afganistan’ı kontrol ederken, insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimler ve filmler ile def haricinde bir enstrümanın kullanıldığı müziği yasakladı, kadınların okula gitmesini engelledi, kadınların sağlık hizmetleri dışındaki işlerde çalışmasını yasakladı (erkek doktorların kadınları görmesi de yasaklandığı için) ve kadınların dışarıda bir erkek akraba ile dolaşmalarını ve burka giymelerini zorunlu kıldı.

Belirli kuralları çiğneyen kadınlar alenen kırbaçlandı veya idam edildi. Dini ve etnik azınlıklar, Taliban yönetimi altında ağır bir şekilde ayrımcılığa uğradı. Birleşmiş Milletler’e göre, 2010’da Afgan sivil ölümlerinin %76’sından, 2011 ve 2012’de ise %80’inden Taliban ve müttefikleri sorumluydu. Kültürel soykırıma da girişen Taliban, Bamyan’ın 1500 yıllık Buda heykelleri de dahil olmak üzere çok sayıda anıtı yok etmiştir.

Taliban’ın ideolojisi; Diyubendi köktendinciliği ve militan İslamcılığın, Peştunvali olarak bilinen Peştun sosyal ve kültürel normlarıyla birleştirilmesine dayanan “yeni” bir şeriat hukuku biçimi olarak tanımlanmıştır.

Uluslararası topluluklar ve Afgan hükûmeti; sıklıkla Pakistan’ın Servislerarası İstihbarat’ını ve ordusunu; kuruluşunda, iktidarda oldukları süre boyunca ve direniş süreci boyunca Taliban’a destek sağlamakla suçlamıştır. Pakistan ise 11 Eylül saldırılarından sonra gruba yönelik tüm desteğini kestiğini belirtmiştir. 2001 yılında, El Kaide lideri Usame bin Ladin komutasındaki 2.500 Arap’ın Taliban için savaştığı bildirilmiştir.

2020’nin Şubat ayında Trump yönetimi, 1 Mayıs 2021 itibarıyla tüm Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekileceğine dair Taliban ile anlaşma imzaladı. Karşılığında Taliban, El Kaide gibi terörist gruplarıyla bağlantısını kesecek, şiddeti azaltacak ve Amerika destekli Afgan hükûmetiyle müzakere edecekti. Her iki taraf da bu anlaşmanın şartlarını tam olarak yerine getirmese de, çekilme başladı.

15 Ağustos 2021’de Kabil’in düşmesiyle Taliban, Afganistan yönetimine tekrar sahip oldu.

Paylaşın

UNESCO: 2024 Gazeteciler İçin En Ölümcül Yıl Oldu

UNESCO, 2024 yılında görev başında en az 68 gazeteci ve medya çalışanının öldürüldüğünü bildirdi. Ölümlerin yüzde 60’tan fazlası çatışma yaşanan ülkelerde gerçekleşti. Bu, on yıldan uzun bir süredir görülen en yüksek sayı.

UNESCO ve uluslararası gazetecilik örgütleri, 2024 yılında görev başında hayatını kaybeden gazetecilerin sayısının geçtiğimiz yıllara oranla arttığına dikkat çekiyor.

Gazze’de devam eden savaşın görev başında öldürülen gazeteci sayısını arttırdığı, 2024 yılında en fazla gazeteci can kaybının Filistin’de yaşandığı belirtildi. UNESCO, 2024 yılının gazeteciler için en ölümcül yıl olduğunu açıkladı.

VOA Türkçe’den Can Kamiloğlu’nun aktardığına göre; Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO), 2024 yılında şu ana kadar en az 68 gazeteci ve medya çalışanının görev başında öldüğü ya da öldürüldüğünü açıkladı.

UNESCO, 2024 yılında görev başında hayatını kaybeden gazetecilerin yüzde 60’ından fazlasının yoğun çatışmaların yaşandığı ülkelerde kaydedildiğini bildirdi.

UNESCO, çatışmaların yaşandığı ülkelerde görevli gazeteci ölümlerinde üst üste ikinci yıl ağır can kaybı oranlarının kaydedildiğini belirtti. UNESCO ayrıca, 2024 yılıyla ilgili son verilerinin 2023’te ortaya çıkan gazeteci ölümleriyle ilgili endişe verici eğilimin devamı niteliğinde olduğunun altını çizdi.

1993 yılından itibaren görev başında öldürülen gazetecilerin kayıtlarını tutan UNESCO’nun verilerine göre, şimdiye kadar Türkiye’de 14 gazeteci görevi başındayken öldü. UNESCO kayıtlarına göre, Türkiye’de en son görev başında gazeteci ölümü 2020 yılında saptandı.

UNESCO, gazetecilerin çatışmaların yaşandığı bölgelerden güvenilir bilgi ve dünyayı aydınlatmak için hayatları pahasına haber geçme çabasında olduklarını vurguladı.

Örgütün Genel Direktörü Audrey Azoulay, gazetecilerin yaptıkları bu iş için canlarıyla bedel ödemelerinin “kabul edilemez” olduğunu belirterek “Tüm devletleri, uluslararası hukuka uygun olarak medya çalışanlarının korunmasını sağlamaya ve bu konuda adım atmaya çağırıyorum” dedi.

UNESCO’nun son verilerine göre, 42 gazeteci çatışma yaşanan ülkelerde görev başındayken öldü. Filistin’de 18, Ukrayna’da 4, Kolombiya’da 4, Irak’ta 3, Lübnan’da 3, Myanmar’da 3, Sudan’da 3, Suriye, Çad, Somali ve Kongo’da birer gazeteci görev başındayken yaşamını yitirdi.

Bununla birlikte veriler diğer örgütlere göre farklı rakamlar sunuyor. Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) son verilerine göreyse, 2024 yılında 60’ı Filistin’de, toplamda 91 gazeteci görev sırasında öldürüldü.

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nun (IFJ) son verilerine göre, 2024 yılında dünyada 104 gazeteci öldürüldü. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu, en çok gazeteci ölümünün Filistin’de yaşandığını, 2024 yılında çatışmaları izleyen 55 gazetecinin öldüğünü kaydetti.

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), 2024 yılında görevi başında öldürülen gazeteci sayısının 54 kişi olduğunu açıkladı. En fazla gazeteci ölümünün Filistin topraklarında yaşandığı kaydedildi.

Paylaşın

Irak’ta Bir Toplu Mezarda 100 Kürt Kadın Ve Çocuğun Cesedi Bulundu

Irak’ın güneyindeki Muthanna ilindeki Tal El Şeyhiya’da yer alan bir toplu mezarda yaklaşık 100 Kürt kadın ve çocuğun cesedi bulundu. Kadın ve çocukların Saddam Hüseyin döneminde öldürüldüğü düşünülüyor.

Mezarda gömülü kişilerin büyük ihtimalle Irak’ın kuzeyindeki Süleymaniye iline bağlı Kalar ilçesinden olduğu ifade ediliyor.

Irak Toplu Mezarlar Kurumu Başkanı Dia Kerim, 2019 yılında ilk kez keşfedilen toplu mezarın, bu ayın başlarında uzman ekipler tarafından kazılmaya başlandığını belirterek, bunun bölgede ortaya çıkarılan ikinci toplu mezar olduğunu söyledi.

Irak’ta 1980’li yıllarda katledildiği tahmin edilen 100 kadar Kürt kadın ve çocuğun gömüldüğü toplu mezar açıldı. Ülkenin güneyinde, Suudi Arabistan sınırına yakın Muthanna vilayetindeki söz konusu toplu mezar, Tel Şeyh karayoluna 15-20 kilometre mesafede, ulaşımın kolay olmadığı bir bölgede bulunuyor.

Irak’ta toplu mezarlardan da sorumlu Şehitler Vakfı Direktörü Dia Karim, söz konusu mezarın 2019’da yine bu bölgede keşfedilene benzer ikinci bir toplu mezar olduğunu belirtti. Karim, toplu mezardaki ilk katmanın açılmasının ardından, kalıntıların tipik Kürt ilkbahar kıyafetleri giymiş kadın ve çocuklara ait olduğunun anlaşıldığını kaydetti.

Karim’ın verdiği bilgiye göre, söz konusu toplu mezarda yatanların Irak’ın kuzeyinde bulunan, bugün Bölgesel Kürt Yönetimi sınırları içinde yer alan Süleymaniye’ye bağlı Kalar bölgesinden Kürtler olma olasılığı yüksek. Karim, ilk tahminlere göre 100 kişiden fazla Kürdün gömülü olduğunu tahmin ettiklerini ancak cesetlerin çıkarılmasıyla sayının değişmesinin ihtimal dahilinde olduğunu da söyledi.

Dia Karim, ilk incelemelere göre katledilen Kürt kadın ve çocukların çoğunun kafasına kısa mesafeden kurşun sıkılarak infaz edildiklerini saptadıklarını, bazılarının ise diri diri toplu mezara gömülmüş olabileceğini tahmin ettiklerini dile getirdi. Toplu mezardaki kazı işlemlerini yöneten Ahmet Kuzay ise iskelet kalıntılarının çıkarılmasının oldukça güç olduğunu, nitekim pek çok kadının öldürülürken küçük çocuklarına sarılmasıyla kemiklerin birbirine geçtiğini tespit ettiklerini belirtti.

Tel Şeyh yakınındaki toplu mezar kazısına katılan bir başka temsilci de söz konusu kalıntıların çıkarılmasına başlandığı sırada Saddam’ın ordusundan firar edenlerin konduğu ünlü Nugre Selman Cezaevi yakınında bir başka toplu mezar daha saptandığını duyurdu.

Irak’ta dönemin Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in, özellikle 1987-1988 yıllarında “Enfal” adını verdiği operasyon kapsamında 180 bin Iraklı Kürt vatandaşını katlettiği tahmin ediliyor. 3 bin kadar Kürt köyünü yerle bir ettiren ve Kürtlere yönelik kimyasal maddeli saldırılar da düzenleten Saddam Hüseyin, devrilmesinin ardından Enfal katliamının bir soykırım olduğu suçlamasıyla yargılanmış, 2006 yılında ise Şiilere yönelik düzenlediği katliamdan aldığı mahkumiyet sonrasında asılarak idam edilmişti.

Bugünkü Irak hükümeti, Saddam Hüseyin’in diktatörlüğü döneminde 1980-1990’lı yıllarda 1milyon 300 bin Irak vatandaşının ortadan kaybolduğunu tahmin ediyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

İsrail’den Yemen’e Misilleme Saldırısı

İsrail, Yemen’e yönelik başkent Sana’daki uluslararası havaalanı dahil olmak üzere, altyapı tesisleri, elektrik santralleri ve limanları da içeren geniş çaplı bir saldırı düzenledi.

Haber Merkezi / İsrail, geçtiğimiz hafta da Sana ve Hudeyde’ye saldırılar düzenlemişti, saldırılarda dokuz kişi yaşamını yitirmişti. ABD’de son günlerde Yemen’deki Husileri hedef alıyor.

100 savaş uçağının kullanıldığı iddia edilen saldırılarda, 3 kişinin hayatını kaybettiği, 11 kişinin de yaralandığı bildirildi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, saldırının gerçekleştiği dakikalarda uçağa binmeye hazırlandığını söyledi.

Ghebreyesus, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada “Hava trafik kontrol kulesi, kalkış salonu – bizim olduğumuz yerden sadece birkaç metre ötede” dedi.  Ghebreyesus, kendisi ve BM meslektaşlarının güvende olduğunu ekledi.

Saldırılar, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, “Husiler de Hamas, Hizbullah, Esad rejimi ve diğerlerinin öğrendiğini öğrenecek” demesinden bir gün sonra gerçekleşti.

İran destekli Husiler Gazze Savaşı’nın başından bu yana füze ve insansız hava araçları (İHA) ile İsrail’e yönelik saldırılar gerçekleştiriyor. Husiler ayrıca İsrail’e mal taşıdığı iddiasıyla bölgedeki ticari gemileri de hedef alıyor.

Öte yandan Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 38 artarak 45 bin 399’a yükseldi. Gazze’de İsrail saldırılarında yaralananların sayısı ise 137 artarak 107 bin 940’a çıktı.

Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı. Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

Ayrıca Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybeden gazeteci sayısı 201’e yükseldi.

Paylaşın