Birleşmiş Milletler’den Gazze’nin Kuzeyi İçin Kıtlık Uyarısı

Ürdün’ün başkenti Umman’da açıklama yapan Birleşmiş Milletler (BM) Acil Yardım Koordinatörü Tom Fletcher, Gazze Şeridi’nin kuzeyinde kıtlık tehlikesinin bulunduğunu bildirdi.

Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 58 artarak 45 bin 317’ye yükseldi. Gazze’de İsrail saldırılarında yaralananların sayısı ise 86 artarak 107 bin 713’e çıktı.

Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı. Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

Birleşmiş Milletler (BM) Acil Yardım Koordinatörü Tom Fletcher, Gazze Şeridi’nin kuzeyinde kıtlık tehlikesinin bulunduğunu bildirdi. Fletcher, bugün Ürdün’ün başkenti Umman’da yaptığı açıklamada bölgenin yaklaşık iki aydır neredeyse tamamen İsrail ablukası altında olduğunu dile getirdi.

BM yardım ekiplerinin ve ortaklarının Gazze’nin kuzeyine girmesine İsrail makamlarının izin vermediğini belirten Fletcher, 6 Ekim’den bu yana 100’den fazla giriş izninin reddedildiğini aktardı.

Gazze’nin kuzeyinde hukuk ve düzenin de çöktüğünü belirten BM Acil Yardım Koordinatörü, silahlı çetelerin sistematik olarak yardım malzemelerini yağmaladığını aktardı. Fletcher, bunun sonucunda da insani yardıma çok ihtiyaç duyulmasına rağmen, acilen gereken bu yardımın bir kısmının bile sağlanmasının mümkün olmadığını vurguladı.

Gazze’nin güneyinin kalabalıklaştığını belirten Fletcher, bunun da korkunç yaşam koşullarına ve insani yardım ihtiyacının artmasına yol açtığını ifade etti. Nüfusun yoğun olduğu bölgelerde de İsrail’in hava saldırılarının sürdüğünü hatırlatan Fletcher, bunun sonucunun yıkım, yerinden edilme ve ölüm olduğuna dikkati çekti. Bölgede insanların hiçbir yerde güvende olmadığını kaydeden Fletcher, “Okullar, hastaneler ve sivil altyapı enkaza dönüşmüş durumda” dedi.

İsrail ise bölgede yeterince yardım malzemesi bulunduğunu ancak BM’nin bu yardımı Gazze Şeridi’ne dağıtmayı başaramadığını savunuyor. Uluslararası Adalet Divanı gibi kuruluşlara göre Gazze Şeridi İsrail’in işgali altında bulunduğu için bölgede insani yardımın sağlanmasından İsrail sorumlu. Ancak İsrail, 2005 yılında bölgeden askerlerini çekmesinden bu yana işgalci güç olduğunu kabul etmiyor.

BM’nin yanı sıra uluslararası yardım örgütü Oxfam da İsrail’i Gazze Şeridi’ne yardımı engellemekle suçlayarak, ablukaya son verilmesi çağrısı yaptı. Oxfam Ortadoğu ve Kuzey Afrika Direktörü Sally Abi-Khalil, “Gazze’deki durumun tam bir felaket” olduğunu belirterek, geçen iki buçuk ay içinde gıda ve su gibi insani yardım malzemesi taşıyan 34 tırdan sadece 12’sinin Gazze Şeridi’nin kuzeyine erişebildiğini söyledi.

Oxfam, İsrail’in Cibaliye, Beyt Lahya ve Beyt Hanun’daki askeri operasyonlarını yoğunlaştırmasının ardından Oxfam ve benzeri diğer kuruluşların yardımlarının sürekli olarak engellenmesini eleştirdi.

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü, Lübnan Hizbullahı’nı Savaş Suçu İşlemekle Suçladı

Uluslararası Af Örgütü, Lübnan Hizbullahı’nın uluslararası hukuku ihlal ettiği belirtildi. Af Örgütü’nün konuya ilişkin hazırladığı rapor, bölgede kaydedilen video ve fotoğrafların analizine dayanıyor.

Uluslararası Af Örgütü Almanya Genel Sekreteri Julia Duchrow, çatışmalarda sivillerin ve sivil yapıların hedef alınamayacağını ve korunması gerektiğini vurgularken, “Sivil yerleşim bölgelerinde veya bu bölgelere yakın alanlarda yapım özellikleri gereği hedef belirleyemeyen silahların kullanımı, insancıl hukukun açık bir ihlalidir” ifadelerini kullandı.

Uluslararası Af Örgütü tarafından Berlin’de yapılan açıklamada, Lübnan Hizbullahı’nın uluslararası hukuku ihlal ettiği belirtildi.

Açıklamada, “belgelerle ortaya konan üç ayrı roket saldırısının savaş suçu kapsamında soruşturulması gerektiği” ifade edilirken, Ekim ayında gerçekleşen söz konusu üç saldırıda sekiz sivilin hayatını kaybettiği ve en az 16 kişinin yaralandığı bildirildi.

Uluslararası Af Örgütü, Hizbullah’ın, uluslararası insancıl hukukun sivillerle silahlı güçler arasında ayrım yapma ilkesini ihlal ettiğine vurgu yaparken, yayınladığı videolarla, Hizbullah’ın çok sayıda sivilin bulunduğu bölgelere defaten düşük hassasiyetli silahlarla saldırılar düzenlediğine ilişkin görüntüleri paylaştı.

Söz konusu roket saldırıları, 29 ve 31 Ekim tarihlerinde gerçekleşti. Af Örgütü, 29 Ekim’de İsrail’in kuzeyine yapılan saldırıda, İsrail vatandaşı 23 yaşındaki bir Filistinlinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Açıklamaya göre 31 Ekim’deki saldırıda ise iki ayrı bölgede Hizbullah roketleriyle yedisi sivil olmak üzere toplam sekiz kişi öldü. Ölenler arasında dört Taylandlı tarım işçisinin de bulunduğu ifade edildi.

Uluslararası Af Örgütü Almanya Genel Sekreteri Julia Duchrow, çatışmalarda sivillerin ve sivil yapıların hedef alınamayacağını ve korunması gerektiğini vurgularken, “Sivil yerleşim bölgelerinde veya bu bölgelere yakın alanlarda yapım özellikleri gereği hedef belirleyemeyen silahların kullanımı, insancıl hukukun açık bir ihlalidir” ifadelerini kullandı.

Uluslararası Af Örgütü’nün konuya ilişkin hazırladığı rapor, bölgede kaydedilen video ve fotoğrafların analizine dayanıyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

ABD’den “IŞİD Lideri Ebu Yusuf Öldürüldü” Açıklaması

ABD, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) Lideri Ebu Yusuf ve bir militanın daha öldürüldüğünü açıkladı. Açıklamada öldürülen iki IŞİD mensubu hakkında daha fazla ayrıntı verilmedi.

ABD’nin bu yıl IŞİD’le mücadele kapsamında Suriye’de bulundurduğu asker sayısını iki katına çıkardığı bildirmişti.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Suriye’de 2 bin ABD askeri bulunduğunu, takviye askerlerin IŞİD militanlarına karşı yürütülen misyonu desteklemek üzere gönderilen geçici güçler olarak kabul edildiğini belirtmişti. Bu sayı, ABD’nin daha önce açıkladığı 900 askerin iki katından fazla.

ABD’nin Ortadoğu’daki birliklerinden sorumlu olan Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Perşembe günü Suriye’nin doğusundaki Deyrizor vilayetinde düzenlenen saldırıda IŞİD lideri Ebu Yusuf ve bir militanın daha öldürüldüğünü bildirdi.

Saldırının “daha önce Suriye rejimi ve Ruslar tarafından kontrol edilen bir bölgede yapıldığı” kaydedilen CENTCOM açıklamasında, “Bu hava saldırısı CENTCOM’un bölgedeki ortaklarıyla birlikte teröristlerin, ABD’den, müttefiklerimizden ve ortaklarımızdan sivillere ve askeri personele yönelik saldırı planlama, organize etme ve düzenleme çabalarını bozma ve etkisiz hale getirmeye yönelik süregelen kararlılığının bir parçası” denildi.

Açıklamada öldürülen iki IŞİD mensubu hakkında daha fazla ayrıntı verilmedi. Washington, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esat’ın 8 Aralık’ta Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) örgütü tarafından devrilmesinden bu yana yeniden güç kazanmasından endişe edilen IŞİD’e karşı askeri eylemlerini arttırdı.

Esat’ın devrildiği gün CENTCOM’un 75’ten fazla IŞİD hedefine saldırı düzenlediği açıklanmıştı. Bu hafta başında da CENTCOM, “eski rejim ve Rus kontrolündeki bölgelerde” gerçekleştirdiğini söylediği saldırılarda 12 IŞİD militanının öldürüldüğünü duyurmuştu.

CENTCOM Komutanı Erik Kurilla bugünkü açıklamasında, “Daha önce de ifade edildiği üzere, bölgedeki müttefik ve ortaklarıyla birlikte çalışan ABD, IŞİD’in Suriye’deki mevcut durumdan faydalanmasına ve yeniden yapılanmasına izin vermeyecektir. IŞİD’in şu anda Suriye’deki tesislerde tutulan 8 binden fazla üyesini gözaltından kaçırma niyeti var. Suriye dışında operasyonlar yürütmeye çalışanlar dahil bu liderleri ve unsurları yoğun şekilde hedef alacağız” dedi.

Son saldırının duyurulması, ABD’nin bu yıl IŞİD’le mücadele kapsamında Suriye’de bulundurduğu asker sayısını iki katına çıkardığını açıklamasını izledi. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Suriye’de 2 bin ABD askeri bulunduğunu, takviye askerlerin IŞİD militanlarına karşı yürütülen misyonu desteklemek üzere gönderilen geçici güçler olarak kabul edildiğini belirtti. Bu sayı, ABD’nin daha önce açıkladığı 900 askerin iki katından fazla.

Pentagon Sözcüsü Tümgeneral Pat Ryder Perşembe günü gazetecilere yaptığı açıklamada sayının ne zamandan beri 2 bin olduğunu bilmediğini ancak muhtemelen aylardır olduğunu ve Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esat’ın düşüşünden önceye dayandığını söyledi. Ryder, “Sayıyı bugün öğrendim… Burada durup size 900 diyen biri olarak, bu konuda elimizde ne olduğunu size bildirmek istedim” dedi.

ABD, 2014 yılında Irak ve Suriye’nin büyük bölümünü ele geçiren ancak daha sonra geri püskürtülen IŞİD’in yeniden güç kazanmasını önlemek için Suriye’de yerel güçlerle birlikte çalışan 900 askeri bulunduğunu birkaç yıl önce kamuoyuna açıklamıştı.

Başkan Joe Biden’ın yönetimi ABD askerlerinin Suriye’de kalacağını söylese de Donald Trump 20 Ocak’ta yeni başkan olarak göreve başladığında bu askerleri çekebilir. Trump ilk yönetimi sırasında ABD askerlerini Suriye’den çıkarmaya çalışmış ancak yetkililerin direnişiyle karşılaşmış ve nihayetinde bazı askerler kalmaya devam etmişti.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

HRW: İsrail’in Gazze’deki Eylemleri “Soykırım”

HRW, İsrail’in Gazze’deki eylemlerinin “soykırım” anlamına geldiğini duyurdu. İsrail ise soykırım iddialarını reddediyor, 7 Ekim 2023’teki Hamas baskınına yanıt olarak başlattığı saldırıda uluslararası hukuka saygı duyduğunu savunuyor.

Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 32 artarak 45 bin 129’a yükseldi. Gazze’de İsrail saldırılarında yaralananların sayısı ise 94 artarak 107 bin 338’e çıktı.

Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı. Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) İsrail’in Gazze’de temiz suya erişimi kasıtlı olarak engelleyerek binlerce kişinin ölümüne yol açtığını, bunun yasal olarak soykırım ve imha anlamına geldiğini belirtti.

Perşembe günü yayınlanan 184 sayfalık raporda bazı İsrailli yetkililerin “Filistinlileri yok etmek istedikleri” yönünde geçmişte yaptıkları açıklamalara da yer verildi.

İsrail ise soykırım iddialarını reddediyor, 7 Ekim 2023’teki Hamas baskınına yanıt olarak başlattığı saldırıda uluslararası hukuka saygı duyduğunu savunuyor. Rapora tepki gösteren İsrail Dışişleri Bakanlığı, “HRW bir kez daha İsrail karşıtı propaganda için iftiraları yayıyor. Yalanlarla dolu bu rapor HRW’nin düşük standartları için bile şaşırtıcı” açıklamasını yaptı.

HRW, Uluslararası Af Örgütü’nden (Amnesty International) sonra İsrail’in eylemlerini “soykırım” olarak niteleyen ikinci büyük insan hakları örgütü oldu.

Bu ay başında yayınladığı 300 sayfalık raporunda Af Örgütü İsrail ordusunun kasıtlı olarak savaş suçu işlediğini kaydetmiş, İsrail’e silah sevk eden ülkelere “soykırıma ortak olma riskiyle karşı karşıyasınız” uyarısını yapmıştı.

Her iki rapor da Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında “savaş suçu” ve “insanlığa karşı suç” işlendiğine dair güçlü şüpheler bulunduğu gerekçesiyle tutuklama kararı çıkarmasını izliyor.

HRW Ortadoğu direktörü Lama Fakih rapora ilişkin basın toplantısında, “Bulduğumuz şey İsrail hükümetinin, Gazzelilere hayatta kalmak için ihtiyaç duydukları suyu sağlamayı kasıtlı olarak reddettiği oldu” dedi.

Raporda İsrail’in Gazze’ye su temin etmeyi kestiği; elektrik ve yakıt girişini de engelleyerek Gazze içindeki su tesislerinin çalışmasını önlediği belirtildi. Bunun Gazzelileri, hayatta kalmak için gerekli alt sınır olan günlük 15 litrenin çok altında, sadece birkaç litre su ile idare etmeye zorladığı kaydedildi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Putin’den “Suriye” Açıklaması: Rusya’nın Yenilgisi Anlamına Gelmiyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suriye’de yaşananların Rusya için bir yenilgi olmadığını söyledi. Putin, Rusya’nın Suriye’den Tahran’a 4 bin İranlı savaşçıyı geri gönderdiğini belirtti.

Vladimir Putin, Halep’te 350 militanın yakalandığını, 30 bin hükümet askerinin ve İran yanlısı birliklerin ise savaşmadan geri çekildiğini söyledi. Putin “Suriye’de Hmeymim üssünü kullanarak 4 bin İran yanlısı savaşçıyı Tahran’a götürdük. Halep’e 350 muhalif savaşçı girdi, 30 bin hükümet askeri ve İran yanlısı birliklerse savaşmadan geri çekildi” diye konuştu.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova’daki Gostiny Dvor Ticaret ve Sergi Merkezi’nde düzenlenen yıllık yıl sonu basın toplantısına katılarak değerlendirmelerde bulundu.

Rusya’ya sığınan eski Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la Moskova’ya geldiğinden beri görüşmediğini belirten Putin ayrıca Esad ile görüşebileceğini de söyledi. Sputnik’in aktardığına göre; Putin şöyle konuştu:

“Beşar Esad’la Moskova’ya gelişinden sonra Devlet Başkanı Esad’la görüşmedim. Ancak bunu yapmayı planlıyorum. Suriye’ye gelince, Rusya’nın asıl görevi orada bir terör yuvasının kurulmasını engellemekti. Bu hedefe ulaşıldı. Orada kara birliklerimiz yoktu, yalnızca askeri üslerimiz bulunuyor.

Bugün Suriye’deki durum kolay değil, Moskova hızla barışın tesis edilmesini ümit ediyor. Rusya oradaki askeri üslerini korumayı düşünüyor. Ancak bunun olup olmayacağını henüz bilmiyoruz. Bu, yeni hükümetle çıkarların örtüşüp örtüşmeyeceğine bağlı. Ortadoğu’daki ülkelerin büyük bölümünün oradaki üslerin korunmasından yana.”

“Rusya, 10 yıl önce Suriye’ye terörist bir yerleşimin orada oluşmaması için geldi, hedeflerine ulaştı” ifadelerini kullanan Putin, ayrıca Suriye’de yaşananların Rusya için bir yenilgi olmadığını söyledi. Putin, Rusya’nın Suriye’den Tahran’a 4 bin İranlı savaşçıyı geri gönderdiğini belirtti.

Rusya Devlet Başkanı, Halep’te 350 militanın yakalandığını, 30 bin hükümet askerinin ve İran yanlısı birliklerin ise savaşmadan geri çekildiğini söyledi. Putin “Suriye’de Hmeymim üssünü kullanarak 4 bin İran yanlısı savaşçıyı Tahran’a götürdük. Halep’e 350 muhalif savaşçı girdi, 30 bin hükümet askeri ve İran yanlısı birliklerse savaşmadan geri çekildi” diye konuştu.

Putin, Rusya’nın Suriye’deki üslerini bırakıp bırakmayacağının henüz bilinmediğini söylerken bunun yeni otoritelerle çıkarların örtüşmesine bağlı olduğunu söyledi. Putin, “Rusya, Suriye’de barış ve huzura güveniyor ve tüm taraflarla ilişkilerini sürdürüyor” dedi.

Paylaşın

Tecavüz Davasında Ceza Yağdı: 51 Sanığa Hapis

Fransa’da karısı Gisele Pelicot’u uyuşturup, baygın haldeyken farklı erkeklerin tecavüzüne maruz bırak Dominique Pelicot’a 20 yıl hapis cezası verildi. “Ağırlaştırılmış tecavüzden” suçlu bulunan diğer 50 sanık ise üç ile 15 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldı.

Dominique Pelicot, tüm suçlamaları itiraf etmiş ve Gisele Pelicot’a cinsel saldırıda bulunabilmek için yiyecek ve içeceğine uyuşturucu karıştırdığını itiraf etmişti.

Mahkemenin hapis cezasına çarptırdığı sanıklar arasında Hüsamettin Doğan adlı 43 yaşındaki bir Türkiye vatandaşı da bulunuyor. Doğan’ın Fransa’ya yıllar önce Türkiye’den geldiği biliniyor.

Tüm dünyanın yakından takip ettiği Gisele Pelicot tecavüz davasında sona gelindi. Fransa’nın Avignon kentinde görülen mahkemede yargıçlar Gisele Pelicot’nun eski eşi Dominique Pelicot’yu suçlu buldu.

Dominique Pelicot, ağırlaştırılmış tecavüz ve sanıklardan Jean Pierre Marechal’ın eşi Cilia’ya ağırlaştırılmış tecavüz girişimi ve kızı Caroline ile gelinleri Aurore ve Celine’in müstehcen fotoğraflarını çekmekten suçlu olduğuna karar verildi. Pelicot’ya 20 yıl hapis cezası verildi.

12 yıl ceza alan Jean Pierre Marechal de tecavüz girişimi, eşine ağırlaştırılmış tecavüz ve uyuşturucu vermekten suçlu bulundu.

Davanın 30 yaşındaki en genç sanığı Charly Arbo ağırlaştırılmış tecavüzden suçlu bulundu ve 13 yıl ceza aldı. Davada eşi Dominique Pelicot da dahil 51 erkek, 10 yıl boyunca Gisele Pelicot’ya tecavüz etmekle suçlanıyordu.

Dominique Pelicot, eşi Gisele Pelicot’yu uyutarak bu erkeklerin tecavüzünü teşvik ve organize ettiğini kabul etmişti. Eylül başından beri devam eden dava tecavüz kültürü ve kadın hakları tartışmalarını alevlendirdi.

Gisele Pelicot, mahkeme sürecinde gizli kalma hakkını kullanmayı reddetti. Duruşmanın açık yapılmasını isteyen Pelicot, “Tecavüze uğrayan tüm kadınların ‘Madam Pelicot bunu yaptı, ben de yapabilirim’ demesini isterim. Artık utanmalarını istemiyorum” diye konuştu.

Kararların açıklanmasından sonra mahkeme binası önünde konuşan Gisele Pelicot “çocuklarını, torunlarını, tüm diğer aileleri ve “sıklıkla gölgede kalan” hikayelerin kurbanlarını düşündüğünü” söyledi ve “Aynı mücadeleyi veriyoruz” dedi.

Pelicot, kendisine destek veren herkese minnettar olduğunu vurguladı ve duruşmanın kapılarını açmaktan “toplum neler olduğunu görsün diye mahkemenin kapılarını açmasından asla pişmanlık duymadığını” belirtti.

Gisele Pelicot’ya tecavüz etmekle suçlanan genç ve yaşlı erkekler arasında itfaiyeci, tır şoförü, asker, güvenlik görevlisi, gazeteci ve bir DJ de vardı. Fransız toplumundan hemen her kesimi temsil ettikleri için Monsieur-Tout-Le-Monde (Bay Herkes) lakabıyla anılıyorlar.

Mahkemenin hapis cezasına çarptırdığı sanıklar arasında Hüsamettin Doğan adlı 43 yaşındaki bir Türkiye vatandaşı da bulunuyor. Doğan’ın Fransa’ya yıllar önce Türkiye’den geldiği biliniyor.

“Mahkemeye ve kararına saygı duyuyorum”

Mahkeme çıkışında uzun süre avukatlarıyla görüşen Gisele Pelicot, kendisini bekleyen yüzlerce kamera karşısına geçerek kararı değerlendirdi.

“Bugün sizinle derin duygularla konuşuyorum. Bu duruşma çok zor bir sınavdı ve şu anda sanırım her şeyden önce üç çocuğum David, Caroline ve Florian’ı düşünüyorum” sözleriyle konuşmasına başlayan Gisele Pelicot, “Aynı zamanda torunlarımı ve gelinlerimi düşünüyorum. Bu mücadeleyi onlar için de verdim” dedi.

Torununun eli omuzunda konuşmasını sürdüren Gisele Pelicot, tarihi davanın sonunda soğukkanlı bir tavırla konuşmasını sürdürdü:

“Bu trajediden etkilenen diğer aileleri de düşünüyorum. Son olarak hikayeleri çoğunlukla gölgede kalan tanınmayan kurbanları düşünüyorum. Aynı mücadeleyi paylaştığımızı bilmenizi isterim. Bana destek veren mağdur destek derneklerine, davayı takip eden gazetecilere ve tabi avukatlarıma teşekkür ediyorum.

2 Eylül’de, bu duruşmanın kapılarını herkese açarak toplumun burada yaşanan tartışmaları anlayabilmesini istedim. Bu kararımdan hiçbir zaman da pişman olmadım. Artık herkesin, kadın ve erkeğin uyum içinde, saygı ve karşılıklı anlayışla yaşayabileceği bir geleceği kolektif olarak kurabileceğimize güveniyorum.”

Pelicot, “verilen cezaların azlığı” konusunda yöneltilen sorulara, “Mahkemeye ve kararına saygı duyuyorum” yanıtını verdi. Pelicot mahkeme çıkışında kalabalık tarafından alkışlarla ve “Bravo Gisele”, “Mersi Gisele” sloganlarıyla uğurlandı.

Paylaşın

Zelenski İtiraf Etti: Ukrayna’nın İşgal Altındaki Toprakları Geri Alacak Gücü Yok

Fransız gazetesi Le Parisien’e açıklamalarda bulunan Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, ülkesinin şu anda Rusya’nın 2014’ten bu yana işgal ettiği toprakların tamamını geri alabilecek askeri güce sahip olmadığını söyledi.

Ukrayna’nın anayasasının topraklarını kaybetmesini yasakladığını vurgulayan Zelenski, “[Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir] Putin’i müzakere masasına oturmaya zorlamak için yalnızca uluslararası toplumun diplomatik baskısına güvenebiliriz” dedi.

Zelenski, eğer Batı, Ukrayna ilk talep ettiğinde ihtiyacı olan tüm savunma sistemlerini vermiş olsaydı, Ukrayna’nın şu anda Rusya ile içinde bulunduğu durumda olmayacağını belirtti. Rusya şu anda Ukrayna’nın yaklaşık yüzde 18’ini işgal altında tutuyor. Zelenski, Çarşamba günü Brüksel’e giderek NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ve diğer Avrupalı liderlerle biraraya geldi ve Ukrayna’nın Rus güçlerine karşı savunmasını güçlendirmeye çalıştığını söyledi.

Zelenski’yi karşılayan Rutte, barış görüşmelerinin ne zaman başlayacağı ve Avrupalı barış gücü askerlerinin görev alıp almayacağı konusunda kamuoyu önünde konuşmak istemediğini çünkü bunun Putin’in ekmeğine yağ süreceğini ifade etti. Rutte, Ukrayna’nın ortaklarının, hava savunma ve diğer silah sistemleri de dahil olmak üzere, Kiev’in Rusya’ya karşı ihtiyaç duyduğu her şeyi sağlamak için ellerinden geleni yapacaklarını söyledi.

Volodimir Zelenski, Salı günü yaptığı açıklamada, Ukrayna’nın başta hava savunma sistemleri olmak üzere acil askeri yardıma ihtiyacı olduğunu vurgulamıştı. “Rusya’nın mümkün olduğunca uzaktan savaş yürütme kabiliyetini yok etmek için mümkün olan her şeyi yapmalıyız” diyen Zelenski, bunun için daha fazla insansız hava aracına, daha modern toplara ve uzun menzilli füzelere ihtiyaç duyduklarını dile getirmişti.

Çarşamba günkü görüşmeler ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın göreve başlamasından bir ay öncesine denk geliyor. Yeni yönetimin Ukrayna’ya yönelik desteğinin ne düzeyde devam edeceği henüz bilinmiyor.

Brüksel’de Zelenski ile görüşmesi beklenenler arasında Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Polonya Başbakanı Donald Tusk, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen, Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı António Costa ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de bulunuyordu. Görüşmeler öncesinde Rusya gece boyunca Ukrayna’da yeni bir hava saldırısı daha düzenledi.

Ukrayna’nın Çerkasi Valisi Ihor Taburets, Çarşamba günü Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, Ukrayna hava savunmasının 13 insansız hava aracını düşürdüğünü, bölgedeki altyapıya herhangi bir zarar gelmediğini bildirdi. Khmelnitski Valisi Serhii Tiurin ise Ukrayna güçlerinin iki insansız hava aracını düşürdüğünü açıkladı.

Rusya Savunma Bakanlığı ise Çarşamba günü yaptığı açıklamada, Belgorod bölgesi üzerinde Ukrayna’ya ait iki insansız hava aracının yanı sıra Bryansk ve Kursk üzerinde de birer insansız hava aracının imha edildiğini duyurdu.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

ABD Merkez Bankası Faiz Oranlarını Çeyrek Puan Düşürdü

ABD Merkez Bankası (Fed), ekonomistlerin beklentileriyle uyumlu olarak faiz oranını çeyrek puan düşürerek, yüzde 4,25 ile 4,50 aralığına çekti. Fed, gelecekte faiz indirimlerinin daha yavaş gerçekleşeceği sinyalini  de verdi.

Haber Merkezi / Fed, 17-18 Eylül toplantısının ardından federal fon oranı hedef aralığını 50 baz puan düşürerek, dört yıl aradan sonra ilk faiz indirimini yapmış ve gevşeme döngüsünün başlangıcını işaret etmişti.

Fed’in bu yılki faiz indirimleri, iki yılı aşkın süredir devam eden ve enflasyonu dizginlemeye büyük ölçüde yardımcı olan ancak aynı zamanda Amerikalı tüketiciler için borçlanma maliyetini arttıran yüksek faiz oranlarının ardından tersine bir dönüşe işaret ediyor.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Merkez Bankası (Fed) Para Kurulu, beklentilere paralel olarak politika faiz oranını çeyrek puan düşürerek yüzde 4,25 ile 4,50 aralığına çekti.

Fed, eylül ayında faiz politikasında değişikliğe gitmiş, kasım ayında yeniden faiz indirmiş ve bu yıl üçüncü kez para politikasını gevşetmiş oldu. Banka, gelecekte faiz indirimlerinin daha yavaş gerçekleşeceği sinyalini verdi.

Fed, Eylül ayındaki dört faiz indirimi tahminine kıyasla, 2025 yılında gösterge faiz oranını sadece iki kez çeyrek puan indirmeyi öngörüyor. Yeni üç aylık tahminler, tüketicilerin gelecek yıl konut ve otomobil kredisi, kredi kartı ve diğer borçlanma biçimleri için çok daha düşük faiz oranlarından yararlanamayabileceğini gösteriyor.

Fed yetkilileri, gösterge faiz oranının “nötr” olarak adlandırılan ve ekonomiyi ne teşvik ettiği ne de engellediği düşünülen seviyeye yaklaşması nedeniyle faiz indirimlerini yavaşlattıklarının altını çizdi. Faiz indiriminin ardından gösterge faiz oranı yüzde 4,3 olarak belirlenirken, bu oran Eylül ayındaki yarım puanlık ve geçen ayki çeyrek puanlık indirimin ardından geldi.

Fed’in bu yılki faiz indirimleri, iki yılı aşkın süredir devam eden ve enflasyonu dizginlemeye büyük ölçüde yardımcı olan ancak aynı zamanda Amerikalı tüketiciler için borçlanma maliyetini arttıran yüksek faiz oranlarının ardından tersine bir dönüşe işaret ediyor.

Ancak şimdi Fed, yüksek faiz oranlarının ekonomide resesyona neden olmadan enflasyonu frenlemeyi başardığı “yumuşak inişi” tamamlamaya çalışırken çeşitli zorluklarla karşı karşıya. Bunların başında enflasyonun ısrarla hedef seviyenin üzerinde seyretmesi geliyor. Fed’in izlediği göstergeye göre yıllık enflasyon Ekim ayında yüzde 2,8 ile Mart ayındakiyle aynı ve hala yüzde 2’lik hedef oranın üzerinde.

Aynı zamanda ABD ekonomisinin hızlı bir şekilde büyümesi, yüksek faiz oranlarının ekonomiyi çok fazla kısıtlamadığını gösteriyor. Sonuç olarak, bazı ekonomistler ve bazı Fed yetkilileri, ekonominin aşırı ısınması ve enflasyonun yeniden atevlenmesi korkusuyla borçlanma oranlarının daha fazla düşürülmemesi gerektiğini savunuyor. Öte yandan, işe alımların hızı 2024’ün başlangıcından bu yana önemli ölçüde azaldı. Bu durum, ana görevlerinden biri azami istihdama ulaşmak olan Fed için kaygı verici.

İşsizlik oranı yüzde 4,2 ile hala düşük seyretse de son iki yılda neredeyse bir puan arttı. Artan işsizlikle ilgili endişeler, FFed’in Eylül ayında gösterge faiz oranını normalden yarım puan daha fazla düşürme kararına katkıda bulunmuştu.

Bunun da ötesinde, ABD Başkanı seçilen Donald Trump, sosyal güvenlik yardımları, bahşiş ve fazla mesai gelirleri gibi alanlarda bir dizi vergi indiriminin yanısıra bazı düzenlemelerin azaltılmasını önerdi. Bu hamleler büyümeyi canlandırabilir. Ancak Trump’ın çeşitli gümrük vergileri uygulama ve göçmenleri toplu olarak sınırdışı etme tehditleri enflasyonu tırmandırabilir.

Fed Başkanı Jerome Powell ve diğer Fed yetkilileri, Trump’ın politikalarının ekonomiyi veya faiz kararlarını nasıl etkileyebileceğini, daha fazla ayrıntı ortaya çıkana ve Trump’ın önerilerinin gerçekten yürürlüğe girme olasılığı netleşene kadar değerlendiremeyeceklerini söyledi. Bu değerlendirmeye kadar başkanlık seçiminin sonucunun etkisi, ekonomiye ilişkin belirsizliği tırmandırıyor.

Fed’in Çarşamba günü yayınladığı üç aylık ekonomik tahminleri, bu belirsizliğin altını çizer nitelikte. Fed, yıllık enflasyonun şu anda yüzde 2,3’ten 2025 sonunda yüzde 2,5’e doğru hafifçe yükselmesini bekliyor. Fed ölçümüne göre enflasyon şu anda Haziran 2022’deki yüzde 7,2’lik zirvenin çok altında. Buna rağmen, enflasyonun biraz daha yüksek olması Fed’in borçlanma maliyetlerini düşürmesini zorlaştırıyor. Bunun nedeni, yüksek faiz oranlarının Fed’in enflasyona karşı en önemli silahı olması.

Yetkililer ayrıca işsizlik oranının önümüzdeki yılın sonuna kadar yüzde 4,2’den yüzde 4,3’e yükselmesini bekliyor. Bu hafif artış, daha fazla faiz indirimini gerekçelendirmek için tek başına yeterli olmayabilir.

Dünyadaki diğer merkez bankalarının çoğu da gösterge faiz oranlarını düşürüyor. Geçtiğimiz hafta Avrupa Merkez Bankası, Euro kullanan 20 ülkede enflasyonun 2022 sonundaki yüzde 10,6’lık zirve seviyesinden yüzde 2,3’e düşmesi nedeniyle bu yıl dördüncü kez temel faiz oranını yüzde 3,25’ten yüzde 3’e indirdi. Kanada Merkez Bankası da geçen hafta faiz oranını çeyrek puan düşürürken, İngiltere Merkez Bankası da geçen ay faiz oranında indirim yaptı.

Cleveland Merkez Bankası Başkanı Beth Hammack, faiz oranlarının değiştirilmemesini tercih ettiği için Çarşamba günkü Fed kararına şerh koydu. Bu, Eylül ayından bu yana bir Fed komitesi üyesi tarafından atılan ilk karşı adım oldu.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

İsviçre, “Ezidi Soykırımı”nı Resmen Tanıdı

İsviçre Parlamentosu, Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) 2014 yılında Ezidi azınlığa karşı gerçekleştirdiği soykırımı resmen tanıdı. 105 milletvekilinin lehte, 61’inin aleyhte oy kullandığı oylamaya 27 milletvekili ise katılmadı.

Kürtçe konuşan bir azınlık olan Ezidiler, IŞİD’in 2014 yılından itibaren Suriye ve Irak’ta geniş toprakları ele geçirmesinin ardından örgütün soykırımına maruz kalmıştı. İstatistiklere göre yaklaşık 5 bin Ezidi öldürüldü.

Ezidilere yönelik IŞİD’in işlediği katliamların soykırım olarak tanınması için İsviçre Sosyalist Parti Federal Parlamento Milletvekili Fabian Molina ve Yeşiller Milletvekili Sibel Arslan tarafından daha önce parlamentoya sunulan yasa tasarısına ilişkin İsviçre Federal Parlamentosu’nda özel bir oturum gerçekleştirildi. Tasarının oylanması için düzenlenen özel oturuma, IŞİD katliamının mağdurları ve Ezidi toplumunun önde gelen isimleri de katıldı.

Özel oturumda söz alan Sosyalist Parti Federal Parlamento Milletvekili Fabian Molina, IŞİD’in 2014 yılında Ezidilere yönelik yaptığı katliamları hatırlatarak, şunları kaydetti: “DAİŞ’in işlediği dehşet verici suçlar, BM soruşturma ekibi UNITAD ve diğer soruşturma makamları tarafından iyi bir şekilde belgelenmiş ve kanıtlanmıştır. Uluslararası toplum, işlenen suçların Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi anlamında soykırım teşkil ettiğini siyasi ve hukuki olarak geniş ölçüde kabul etmiştir.”

IŞİD’in saldırılarının temel amacının Ezidi halkını bir bütün olarak yok etme niyeti taşıdığına vurgu yapan Molina, 2014 yılından itibaren IŞİD’in , Ezidi kültürünü ve yaşamını yok etmek amacıyla Irak’taki Ezidi azınlığın yerleşim yerlerine sistematik olarak saldırdığını belirtti. Molina, “Bunu yaparken, başta kadınlar olmak üzere on binlerce Ezidi’i öldürdü ve köleleştirdi. Kaçırılan Ezidi kadın, erkek ve çocuklar esaret altında zorla çalıştırıldı, cinsel şiddete ve diğer zulümlere maruz bırakıldı. Anlatılanlar o kadar dehşet vericidir ki, insan idrakının ötesindedir. Örneğin bazı kurbanlar insan eti yemeye zorlanmıştır. Tüm bu suçlar, UNITAD’ın raporunun da gösterdiği gibi, Ezidi halkını yok etme niyetiyle işlenmiştir” diye ekledi.

IŞİD’in katliamlarından kurtulan bazı Ezidilerin parlamentoda bulunduğunu hatırlatan Molina, “Komisyon olarak, İsviçre’nin en ağır suçlar için cezasızlıkla mücadele konusunda uzun süredir devam eden uluslararası taahhüdünü desteklemekteyiz. Cezasızlıkla mücadele, hukuk devletine ve en ağır suçların önlenmesine önemli bir katkı sağlamaktadır. Suriye’de DAİŞ’in güçlenme tehdidi karşısında, bu somut durumda bu tasarı daha da önemli görünmektedir. Sunulan yasa tasarısı, İsviçre’nin tarafsızlık politikası ile de tutarlıdır. Bu bağlamda, komisyon, DAİŞ’in BM tarafından bir terör örgütü olarak yaptırıma tabi tutulduğunu ve kendi iddialarının aksine bir devlet olmadığını hatırlatmaktadır. Bu ruhla, parlamentonun mevcut yasa tasarısını onaylamasını talep ediyorum” diye konuştu.

Molina’nın ardından söz alan Yeşiller Partisi Milletvekili Sibel Arslan ise IŞİD’in Ezidilere yönelik gerçekleştirdiği katliamın boyutuna dikkat çekerek, “BM bu suçları soykırım olarak tanımladı. Çeşitli devletler BM’nin bu çağrısına yanıt verdi. Artık bu vahşetin cezasız kalmamasını sağlamaya yardımcı olmalıyız” dedi.

Konuşmaların ardından parlamentonun oyuna sunulan tasarı, 62 karşı ve 27 çekimser oya karşılık 105 lehte kullanılan oyla kabul edildi.

Kabul edilen tasarıya göre İsviçre; “Ezidilere karşı soykırım amacıyla işlenen zorla yerinden etme, tecavüz, sistematik cinayetlerin yanı sıra Ezidilerin ibadet yerlerinin tahrip edilmesini en güçlü ifadelerle kınar; DAİŞ’in 3 Ağustos 2014 tarihinden itibaren Irak’taki Ezidi dini azınlığına yönelik saldırılarını bir soykırım olarak tanır; Bu tasarının İsviçre Dışişleri Bakanlığı tarafından diplomatik ağı aracılığıyla uluslararası topluma iletilmesini talep eder; Federal Konsey’den, işlenen suçların telafisi için uluslararası düzeyde taahhütte bulunmasını ister.”

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

Suriye’yi Bundan Sonra Kim Kontrol Edecek?

Suriye’de Beşar Esad’ın bu ay Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) öncülük ettiği silahlı gruplar tarafından devrilmesi üzerine, ülkede boşluğu kimin dolduracağı ve bundan sonra ne olacağı merak konusu.

Peki Suriye’nin geleceğini belirlemesi muhtemel kilit oyuncular ve gruplar kimler?

Heyet Tahrir Şam (HTŞ)

Heyet Tahrir Şam (HTŞ) şu anda Suriye’nin batısının büyük bölümünü kontrol eden en güçlü grup. Ebu Muhammed El Colani takma adını kullanan Ahmed El Şara liderliğindeki grubun kökeni, başlangıçta El Kaide ve IŞİD terör örgütleriyle ittifak halinde olan El Nusra Cephesi’ne dayanıyor.

Şara’nın küresel cihat yerine yerel Suriye yönetimine odaklanması, 2017’de her iki gruptan da ayrılmasına ve HTŞ’yi kurmak için başka İslamcı gruplarla birleşmesine yol açtı. Grup, katı şeriat yasalarını uygulamayan ve azınlık haklarını koruma sözü veren daha ılımlı ve pragmatik bir örgüt olarak kendini yeniden yaratma arayışına girdi.

Ancak HTŞ, aralarında Türkiye ve ABD’nin de bulunduğu çok sayıda ülke tarafından hâlâ terörist grup olarak tanımlanıyor ve insan hakları ihlalleriyle suçlanmaya devam ediyor. HTŞ, şu anda ülkenin fiili geçiş hükümeti haline gelen Başbakan Muhammed El Beşir liderliğindeki İdlib merkezli Suriye Kurtuluş Hükümeti’ni destekledi.

Güney Operasyonları Odası

Güneyde ise kendisine Güney Operasyonları Odası adını veren ve hem seküler hem de İslamcı grupların yanısıra Dürzi milisleri de içeren bir koalisyon bulunuyor. Bunlardan bazıları daha önce El Nusra gibi aşırılık yanlısı isyancı gruplara karşı savaşmış ve 2018’de birçoğu Suriye hükümetiyle uzlaşmış, hatta bazıları Suriye silahlı kuvvetlerine entegre olmuştu.

Ancak HTŞ’nin kuzeydeki son saldırısı ivme kazanınca güneyli isyancılar Esat’a karşı mücadeleye yeniden katıldı ve Şam’a ilk girenler arasında oldu.

Suriye Milli Ordusu (SMO)

Suriye Milli Ordusu, ülkenin kuzeybatısındaki toprak hakimiyetini koruyor. İç savaşın başlarında Özgür Suriye Ordusu olarak bilinen isyancı grupların gevşek bir koalisyonundan doğan SMO, Türkiye tarafından doğrudan desteklenen ve Azez kasabasında bulunan sözde Suriye Geçici Hükümeti’ni destekleyen hem İslamcı hem de seküler grupları temsil ediyor.

Zaman zaman HTŞ’nin hem müttefiki hem de rakibi olan SMO, Kürtler’in liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı sürekli olarak savaşmıştı.

Suriye Demokratik Güçleri (DSG)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG), Fırat Nehri’nin doğusundaki bölgeyi kontrol eden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin askeri gücü. Kürt Halk Savunma Birlikleri (YPG) tarafından yönetilen SDG’de Arap milislerin yanısıra Süryani ve Ermeniler gibi azınlıklar da yer alıyor.

Grubun laik demokratik ideolojisi ve kadınlara eşit muamele etmesi uluslararası destek kazanırken, diğer isyancı gruplar tarafından Esat rejimi ile işbirliği yapmakla suçlanıyor ve Türkiye tarafından birçok hükümet tarafından terörist grup olarak tanımlanan ayrılıkçı PKK’nın bir kolu olarak görülüyor. Ancak ABD, IŞİD’e karşı mücadelede kilit bir müttefik olarak SDG’yi doğrudan destekliyor.

IŞİD kalıntıları ve yabancı güçler

Eski gücünün büyük kısmını kaybeden IŞİD, sadece güneydeki çöllerde küçük toprak parçalarını elinde tutuyor. Ancak örgüt, ülke genelinde terör saldırıları düzenlemeye devam ediyor. 2024’ün ilk yarısında 150’den fazla terör saldırısı meydana geldi. Ayrıca yabancı güçler de Suriye’nin bazı bölgelerinde bulunuyor.

Türkiye, SDG’ye karşı saldırılar düzenlemek için kullanırken bölgeyi ‘güvenli bölge’ olarak iddia ederek kendi ordusunu sınırına yakın bir yerde konuşlandırdı. ABD, Suriye ile Ürdün ve Irak sınırı yakınlarındaki El Tanf’ta bir askeri üs ve çevresinde bir çatışmasızlık bölgesi bulunduruyor.

Rusya şu ana kadar Tartus’taki deniz limanını ve Lazkiye yakınlarındaki hava üssünü kontrol altında tutsa da bu üslerin geleceği hakkında soru işaretleri var. Cuma günkü uydu görüntülerinde Rus güçlerinin önemli üslerdeki askeri teçhizatı toplayıp söktüğü görülüyordu; ki bu da Rusya’nın çekilmeye hazırlanıyor olabileceğini akıllara getiriyor.

Esat’ın devrilmesinin ardından İsrail, yeni hükümetle bir anlaşmaya varılana kadar sınır boyunca güvenliğin arttırılması gerektiğini gerekçe göstererek Suriye’de halihazırda işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri yakınlarındaki askerden arındırılmış tampon bölgenin kontrolünü ele geçirdi.

Ortada bu kadar çok etken olması, Suriye’nin geleceği hakkında kesin sonuca varmayı imkansız hale getiriyor. Ülke halkı, başlıca gruplar arasında varılacak anlaşmaların yumuşak bir geçişi sağlayacağını ve kaosa son vereceğini umuyor.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın