Çin’den Nükleer Silahlarını Modernleştirme Kararı

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde beş daimi üyenin nükleer silahların yayılımının önlenmesi için onay vermesinin ardından Pekin Yönetimi, “güvenlik ve güvenilirlik” adına nükleer silahlarını modernleştirmeyi sürdüreceğini açıkladı.

Pekin ayrıca dünyanın en büyük nükleer silah stoğuna sahip ülkeleri Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Rusya’dan bu kapasitelerini düşürmelerini istedi.

Pazartesi günü ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa’dan oluşan güvenlik konseyinin beş daimi üyesi, “nükleer bir savaşın kazanılamayacağını” açıklamış ve nükleer silahların “istemsiz ve yasak halde kullanımının engellenmesi” için gereken tedbirleri güçlendirecekleri vaadinde bulunmuştu.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne (Sipri) göre, ABD Ocak 2021’de 5 bin 500, Rusya 6 bin 255, Çin ise 350 adet nükleer başlıklı silaha sahipti.

Washington Pekin’i nükleer silahlarını düzenli şekilde güçlendirmekle suçlarken, Çin Dışişleri Bakanlığı bu iddiaları yalanladı. Çin’in her zaman nükleer silah yoluna ilk aşamada başvurmama politikasını güttüğünün altını çizen bakanlık, “Nükleer kapasitemizi ulusal güvenliğimizin gerektirdiği en düşük seviyede tutuyoruz” açıklamasında bulundu.

Nükleer silahların azaltımı konusunda Washington’un Moskova ile yaptığı görüşmelere katılmayı Çin düzenli şekilde reddediyor. Zira Pekin kendi nükleer silah stoğunun ABD ve Rusya’dan çok daha düşük olduğunun altını çiziyor.

ABD ve Rusya dünyadaki nükleer başlıklı silahların yüzde 90’ını elinde bulunduruyor. Çin ise bu silahların sayısının “geriye döndürülemez” şekilde ve “yasal” çerçevede azaltılmasını talep ediyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Avrupa Birliği, Nükleeri ‘Yeşil’ Yatırım Sınıfına Almaya Hazırlanıyor

Avrupa Birliği (AB), bazı nükleer enerji ve doğal gaz projelerini “yeşil” yatırım olarak sınıflandırma konusundaki planını tamamladı. Projelerin hangi kriterlere bağlı olarak yeşil yatırım sınıfına gireceğini belirleyen kuralları içeren taslağın Ocak ayında AB Komisyonu’nun gündemine gelmesi bekleniyor.

Atılan bu adım sayesinde AB, “yeşil” etiketi gerçekten iklim dostu projelerle sınırlayarak, bu yatırımları özel sermaye için daha çekici hale getirmeyi ve şirketlerin çevre duyarlılığı konusunda göz boyamaya yönelik hareketlerini durdurmayı amaçlanıyor.

Yeşil etiket almanın kuralları

Reuters’ın ulaştığa taslağa göre belirlenen kriterleri karşıladığı takdirde nükleer santral projeleri de “yeşil” yatırım sınıflandırmasına girebilecek. Bu kriterlerin başında ise, radyoaktif atıkların güvenli bir şekilde ortadan kaldırılması geliyor. Taslak, bu hakkı kazandıkları takdirde nükleer santraller projelerine 2045 yılına kadar inşaat izni verilmesini öngörüyor.

Elektrik üreten doğal gaz santralleri de “yeşil” sınıfına girebilecek. Bunun için başlıca şart, bir kilovatsaatte 270 gramdan daha az karbondioksit salımı yapması. AB’nin bu sayede daha fazla karbon salımına neden olan diğer fosil yakıt kullanan santralleri azaltmayı amaçladığı belirtiliyor. Üye ülkelerinin çoğunluğun desteklemesi durumunda taslağın 2023’ten itibaren yürürlüğe girmek üzere yasalaşması bekleniyor.

Bir yıldır tartışılıyordu

Söz konusu plan bir yıldır AB ülkeleri arasında tartışmaya neden olmuş, hangi yakıtların gerçekten sürdürülebilir olduğu ve “yeşil” etiket kriterleri konusunda anlaşmazlıklar yaşanmıştı.

Elektrik üretiminde nükleer satrallerin önemli yer tuttuğu AB üyeleri Fransa, Macaristan, Polonya, Finlandiya, Bulgaristan, Hırvatistan, Çekya, Romanya, Slovakya ve Slovenya nükleer enerjinin plana dahil edilmesi için çaba gösterdi. Bu ülkeler ekim ayında AB Komisyonu’na ortak imzalı mektup göndermişti.

Mektupta, son dönemde enerji fiyatlarının artış gösterdiği anımsatılarak, enerjide üçüncü ülkelere bağımlılığı hızla azaltmanın önemine işaret edilmiş ve nükleer enerjinin “yeşil” yatırım sınıfına dahil edilmesi istenmişti. AB ülkelerinin elektrik üretiminde nükleer enerjinin payı yaklaşık yüzde 25 seviyesinde bulunuyor.

Paylaşın

AP’de Şahin ve Türeci’nin Resimleri Euro’ya Basılsın Önerisi

Avrupa Parlamentosu (AP) Milletvekili Moritz Körner, Kovid 19 aşısını geliştiren biyoteknoloji firması BioNTech şirketinin kurucuları Prof. Dr. Uğur Şahin ve eşi Dr. Özlem Türeci’nin resimlerinin Euro banknotlarının üzerinde yer almasını teklif etti.

DW Türkçe’de yer alan habere göre; Avrupa Birliği’nin (AB) ortak para birimi euro banknotları için yeni motif arayışına giren Avrupa Merkez Bankası’na (ECB) Avrupa Parlamentosu’ndan (AP) BioNTech kurucuları Prof. Dr. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci önerisi geldi.

AP’nin Alman üyesi Hür Demokrat Partili (FDP) Moritz Körner, Şahin ve Türeci’nin fotoğraflarının banknotlardan birinin üzerine basılmasını istedi. Welt am Sonntag gazetesine demeç veren Körner, yeni banknotlarda, BioNTech’in kurucuları Şahin ve Türeci gibi önemli Avrupalı kişiliklerin fotoğraflarına yer verilmesi gerektiğini söyledi.

Körner BioNTech’in koronavirüs aşısı geliştirmede gösterdiği başarı ile milyonlarca Avrupalının hayatını kurtardığını ifade ederek, “Onların (Türeci ve Şahin çiftinin) yaşam yolu, entegrasyon, yükseliş, girişimcilik, bilimsel mükemmellik ve açık bir göç toplumunun potansiyeli hakkında etkileyici bir hikayedir” diye konuştu.

Euro 20 yıl önce tedavüle girmişti

Avrupa Merkez Bankası Euro’nun tedavüle girmesinden 20 yıl sonra, banknotların yeniden tasarlanması için çalışma başlattı. Avrupa Merkez Bankası bu sürece Avrupalıların daha yoğun şekilde katılımının sağlanmasını istiyor. Bu nedenle anketlerin düzenlenmesi de planlanıyor. Ancak, yeni banknotların tedavüle girmesinin yıllar alabileceği belirtildi. Avrupa Merkez Bankası Yönetim Kurulu yeni banknotların üretimi ve piyasaya sunulması ile ilgili kararı 2024 yılında alacak.

Prof. Dr. Uğur Şahin ve eşi Dr. Özlem Türeci tarafından Almanya‘nın Mainz kentinde kurulan aşı üreticisi BioNTech şirketi, korona salgını sırasında, mRNA tekniğine dayanan Covid-19 aşısını kısa sürede geliştirmeyi başararak adından söz ettiriyor.

Paylaşın

Fransa’da Kapatılan Cami Sayısı 22’ye Yükseldi

Fransa’nın Beauvais kentindeki Bilal Camisi için “radikal vaazlar” verildiği gerekçesiyle 6 aylığına kapatma kararı alındı. Son dönemde sıkılaştırılan denetimler sonucu kapatılan cami sayısı 22’ye yükseldi.

DW Türkçe’de yer alan habere göre; Fransa’nın kuzeyindeki Beauvais kentinde faaliyet gösteren Bilal Camisi “radikal içerikli vaazlar verildiği” gerekçesiyle altı ay süreyle kapatılacak.

Kentin bağlı bulunduğu Oise bölgesi yetkilileri, vaazlarda “nefret ve şiddetin teşvik edildiğinin, cihatın savunulduğunun” tespit edildiğini açıkladı.

Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin 14 Aralık’ta yaptığı açıklamada, vaazlarda “Hristiyanların, eşcinsellerin ve Yahudilerin” hedef alındığı gerekçesiyle caminin kapatılması için yasal süreç başlatıldığını açıklamıştı. Bakan, bunun “kabul edilemez” olduğunu söylemişti.

Yetkililer, 400 kişilik cemaati bulunan caminin kapatılması hakkındaki kararın iki gün içinde yürürlüğe konulacağını açıkladı. Fransız yerel basınında, radikal içerikli vaaz vermekle suçlanan imamın kısa bir süre önce Müslümanlığa geçtiği öne sürüldü.

Yürütmenin durdurulması için başvuru

Öte yandan caminin avukatlığını yapan Samim Bolaky AFP’ye açıklamasında yürütmenin durdurulması için başvuruda bulunduklarını ve 48 saat içinde karar verilmesini beklediklerini söyledi.

Fransız hükümeti bu senenin başında radikal İslamcı propaganda yapıldığından şüphe edilen yerler ve dernekler üzerindeki kontrollerin sıkılaştırılacağını açıklamıştı. Fransa İçişleri Bakanı’nın bu ay başında verdiği bilgiye göre, “ayrılıkçı ideolojiyi” yaydıkları gerekçesiyle 99 camide yapılan denetimler sonucunda 21’i kapatıldı, 6’sı hakkında da kapatılması için süreç başlatıldı. Fransa’da toplam 2 bin 620 cami bulunuyor.

Fransa’da meydana gelen saldırılar sonrasında hükümet radikal İslamcılıkla mücadeleyi sertleştirme kararı almış ve bunun akabinde Temmuz ayında camilerde sıkılaştırılmış denetimleri de içeren “Cumhuriyet Değerlerine Saygıyı Güçlendiren Prensipler” yasası yürürlüğe girmişti.

Paylaşın

ABD’de Silahlı Saldırı: 5 Ölü

ABD’nin Denver şehrinde silahlı bir kişi, şehrin değişik noktalarında ateş açarak 4 kişinin ölümüne, 3 kişinin de yaralanmasına neden oldu. Yaralananlardan birinin polis memuru olduğu açıklandı. Saldırgan polis tarafından vurularak öldürüldü.

Amerika’nın sesinde yer alan habere göre; Konuya ilişkin açıklama yapan Polis Şefi Paul Pazen, silahlı saldırganın ilk olarak şehir merkezinde akşamüzeri saat 5 civarı ateş açarak iki kadını öldürdüğü, bir adamı da yaralandığını söyledi.

Pazen’in açıklamasına göre daha sonra bir araca binerek kaçan silahlı saldırgan, yakındaki bir parkta bir kişiyi daha vurarak öldürdü. Daha sonra şehrin batısına doğru ilerleyen saldırgan burada da ateş açtı ancak o noktada ölen ya da yaralanan olmadı.

Polisle arasında kovalamaca yaşanan saldırgan daha sonra yakındaki Lakewood şehrine kadar gitti ve orada da ateş açarak bir kişinin ölümüne neden oldu.

Polisle kovalamacası devam eden saldırgan daha sonra aracını bırakarak yaya şekilde kaçmaya başladı. Polis saldırganı girdiği bir otelde kıstırarak öldürdü. Burada da polisle silahlı çatışmaya giren saldırgan bir otel görevlisi ve polis memurunun yaralanmasına neden oldu.

Yaralı polis memuru ve diğer kişilerin durumlarına ilişkin henüz bir açıklama yapılmadı. Polis saldırganın kimliği ve saldırıyı neden düzenlediğini çözmeye çalışıyor.

Paylaşın

Şahin ve Türeci AB’nin ‘İlham Verenler’ Listesinin Başında

Avrupa Birliği’nin (AB) 2021 için hazırladığı ilham veren olaylar listesinin ilk sırasında Kovid 19 aşısını geliştiren Alman biyoteknoloji firması BioNTech’in kurucuları Türk bilim insanları Uğur Şahin ile Özlem Türeci’ye yer verildi.

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun sosyal medya hesabında paylaşılan listede, 2021’in tüm zorluklara rağmen dayanışma, liyakat ve umut içeren ilham verici hikayelere de sahne olduğu belirtildi. AB için 2021’in ilham veren hikayelerinde ilk sırada “bilimin gücü” başlığıyla Uğur Şahin ve Özlem Türeci’ye yer aldı.

Şahin ve Türeci’nin Kovid 19 aşısını geliştirerek milyonlarca kişinin hayatını kurtardıkları için Liyakat Nişanı ile ödüllendirildikleri hatırlatılarak, “Herkes için ilham verici.” ifadesi kullanıldı.

AB’nin listesinde ikinci sırada “dayanışmanın gücü” başlığıyla 350 milyon doz aşının AB ülkelerince COVAX programı aracılığıyla düşük ve orta gelirli ülkelerle paylaşılması gösterildi. “Fikirlerin gücü” başlığıyla Avrupa’nın Geleceği Konferansı’nın başlatılması ise üçüncü oldu.

Listede ayrıca yeşil dönüşüme dikkati çekmek için Avrupa’yı dolaşan tren, Erasmus+ programının 35. yılı dolayısıyla 2 euroluk bozuk paranın yeni tasarımı, İtalyan sporcu Beatrice Vio’nun Tokyo 2020 Paralimpik Oyunları’nda altın madalya kazanması ile 2 yeni Galileo uydusunun uzaya gönderilmesi sıralandı.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

Kovid 19 Salgını En Az Bir Yıl Daha Sürer

Yeni tip koronavirüs (Kovid 19) salgını, 11 Mart 2020’de Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edildi. Ocak 2022’de, Birleşik Krallık’ta ilk Kovid 19 vakalarının doğrulanmasından bu yana iki yıl geçti. 

YouGov verileri, Britanyalıların yüzde 41’inin Birleşik Krallık’ta pandeminin etkili bir şekilde sona ermesinden en az bir yıl daha geçeceğini düşündüğünü gösteriyor – buna bir ila iki yıl arasında olacağını düşünenlerin yüzde 20’si ve iki yıldan fazla olduğunu düşünenlerin yüzde 21’i dahil.

“Asla bitmeyecek” diyenler

Britanyalıların üçte biri (yüzde 33) Birleşik Krallık’ta Kovid 19 pandemisinin asla etkili bir şekilde bitmeyeceğini düşünürken, sadece yüzde 4’ü pandeminin etkili bir şekilde bittiğini düşünüyor.

Yaşlı Britanyalıların, Kovid 19’un gelecekte endemik olacağını düşünme olasılıkları gençlerden çok daha fazla – 65 yaş üstülerin yüzde 40’ı, Birleşik Krallık’ta pandeminin asla etkili bir şekilde sona ermeyeceğini söylüyor, bu oran 18 ila 24 yaşındakilerin yüzde 24’ü.

Omicron varyantının farkı

Kovid 19’un yüksek oranda bulaşıcı Omicron varyantı, bu Aralık ayında Birleşik Krallık’ı taradı ve rekor sayıda vakaya yol açtı ve YouGov anketi, İngiliz halkının yarısından fazlasının yeni varyant hakkında endişeli olduğunu ortaya koyuyor.

Omicron varyantı, hayatlarının pandemiden önceki haline döndüğünü düşünen daha az Britanyalıya yol açtı. 1-2 Aralık’ta Britanyalıların beşte biri (yüzde 20) hayatlarının normale döndüğünü hissettiklerini söyledi – şimdi bu rakam sekizde bir (yüzde 12).

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

Afganistan’da Kadınlar, Erkek Refakatçi Olmadan Seyahat Edemeyecek

Afganistan’da kadınlar erkek akraba eşlik etmedikçe kısa mesafeler dışında yalnız seyahat edemeyecek. İyiliğe Davet ve Kötülükten Sakındırma Bakanlığı sözcüsü Sadık Akif Muhacir, “72 kilometreden fazla seyahat eden kadınlara, yakın bir aile üyesi eşlik etmiyorsa taşınmamalı” dedi.

Euronews’te yer alan habere göre; Bakanlık yayınladığı bildiride, tüm araç sahiplerine sadece hicap giyen kadınlara hizmet sunma çağrısı yaptı.

Daha önce Afganistan televizyon kanallarından kadın oyuncuların yer aldığı dizileri göstermeyi durdurmasını isteyen Bakanlık, son olarak kadın TV muhabirlerine sunum yaparken başörtüsü takmaları çağrısında bulundu. Bakanlığın direktifinde ayrıca insanlardan araçlarında müzik çalmamaları da istendi.

Taliban yönetimi, ağustos ayında evden çıkan kadına erkek vasinin eşlik etmesi şartının sadece üç gün ya da daha uzun süren seyahatler için geçerli olacağını; bu kuralın okula, iş yerine, üniversiteye ya da hastaneye giderken geçerli olmayacağını duyurmuştu.

“Kız öğrenciler orta eğitimden uzak”

Diğer yandan bu ayın başlarında, kadın haklarının uygulanması için kararname yayınlayan Taliban, bu noktada kısıtlamalara devam etti. Birçok ilde okullar açılmasına rağmen “kız öğrenciler orta öğretimden uzak tutulmaya” devam ediyor.

Ekonomik krizdeki ülkenin uluslararası yardımlardan yararlanması için kadın haklarında iyileştirme yapılması isteniyor. Taliban’ın 1996-2001’de Afganistan’daki iktidarı döneminde çalışma ve eğitimden men edilen kadınların sadece erkek refakatçi ile evden çıkmalarına izin veriliyordu.

Eylülde geçici hükümetini açıklamasının üzerinden yaklaşık 4 ay geçmesine rağmen henüz hiçbir ülke Taliban hükümetini resmen tanımadı.

Paylaşın

İsviçreliler, 1 Ocak’tan İtibaren Cinsiyetlerini Değiştirebilecek

İsviçreliler, 1 Ocak’tan itibaren cinsiyetlerini yasal olarak değiştirebilecek. Böylece İsviçre, bir kişinin tıbbi gerekçe sunmadan yasal olarak Avrupa’da cinsiyetini değiştirebildiği İrlanda, Belçika, Portekiz ve Norveç’ten sonra beşinci ülke olacak.

İsviçre medeni kanununa yeni kurallar eklendi. Buna göre yasal vasilik altında olmayan 16 yaş ve üstü herkes nüfus müdürlüğünü bilgilendirerek cinsiyetini ve adını değiştirebilecek. 16 yaşından genç olanların bu haklardan faydalanabilmesi için koruması altında olduğu kişilerin onayı gerekecek.

Son değişiklikler, bölgesel olarak farklı standartların bulunduğu ülkede yeni bir dönemi işaret ediyor. Daha önce trans bireylerin cinsiyet değişimi talepleri için bir sağlık sertifikası isteniyordu.

Eylül ayında yapılan referandumda İsviçre’de eşcinsel evlilikler ve eşcinsel çiftlerin çocuk edinebilmelerini yasallaştıran teklif kabul edilmişti.

Dünyada cinsiyet değişimine yasal olarak izin veren ülke sayısı 20’nin üzerinde. Danimarka, Yunanistan ve Fransa gibi ülkeler sağlık prosedürlerini artık talep etmiyor olsa da cinsiyet değişimini bazı şartlara bağlamış durumda.

İspanya’da sağlık sertifikasına gerek olmadan cinsiyet değişimini öngören bir yasa tasarısı hazırlandı ancak henüz yasalaşmadı. Almanya parlamentosu da 2018 yılında üçüncü bir cinsiyet tanımını kabul etmişti.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

Nobel Ödüllü Desmond Tutu Hayatını Kaybetti

1984’te Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen Başpiskopos Desmond Tutu 90 yaşında hayatını kaybetti. Güney Afrika’da apartheid rejimine karşı verdiği çetin mücadele ile bilinen Tutu, Filistinlilerden Tibetlilere, dünya çapında ezilen pek çok halkın haklarını savunmuştu.

Haber Merkezi / Devlet otoritesine karşı eşcinselleri, kürtaj hakkını ve yardımlı intihar hakkını da savunan Desmond Tutu, ülkesinde ötanazi tabusunu yıktı. Tutu, yardımlı intihar konusunda birçok kesimi kızdırmak pahasına “Bunun beni rahatsız etmeyeceğini söyleyebilirim” demişti.

Ülkesinin ahlaki vicdanı olarak değerlendirilen Tutu, Güney Afrika’da beyaz azınlık tarafından siyahlara uygulanan ayrımcılık rejimine (apartheid) karşı mücadelenin ikonları arasında yer alıyor.

1990’larda Güney Afrika’da apartheid rejiminin kalkması sonrasında da Tutu siyahlarla beyazlar arasında uzlaşmanın savunucusu oldu. 1994 yılında ülkedeki ilk demokratik seçimler sonrasında, Tutu’nun ülkedeki tüm renkleri kapsamak için ortaya attığı “gökkuşağı ulusu” kavramı kamuoyunda bir hayli popüler hale geldi.

Tutu, 1996’da apartheid rejimi suçlarını araştırmak için kurulan hakikat ve uzlaşma komisyonunun başkanlığını üstlendi. İktidardaki Afrika Ulusal Kongresi’nin komisyonun raporunu yayınlamasına engel olmaya çalışması üzerine Tutu partiyi de eleştirmiş ve “Bütün hayatım boyunca tiranlığa karşı, yerine yeni bir tiranlık gelsin diye mücadele etmedim. Ve eğer Güney Afrika’da yeni bir tiranlık olacaksa ona karşı da mücadele ederim” demişti.

7 Ekim 1931 tarihinde Klerksdorp kentinde dünyaya gelen Tutu, King’s College London’da ilahiyat eğitimi almış, uzun yıllar öğretmenlik yaptıktan sonra 30 yaşında papaz olmuştu. 1997’de Tutu için prostat kanseri tanısı konuldu. Buna bağlı olarak tekrarlayan enfeksiyonu nedeniyle sık sık hastanede tedavi altına alındı.

Paylaşın