Afganistan’da Kadın Öğrenciler Üniversiteye Geri Döndü

Taliban yönetimindeki Afganistan’da kadın öğrencilerin üniversiteye dönmesine izin verildi. Taliban, 1996 – 2001 yılları arasında iş başında olduğu dönemde, kız çocuklarının okula gitmesini yasaklamıştı.

Taliban’ın yönetime gelmesinden bu yana kapalı olan devlet üniversiteleri, kapılarını bu hafta tekrar öğrencilere açtı. Taliban, kadın öğrencilerin üniversiteye alınması konusunda resmi bir açıklama yapmadı, ancak Reuters ajansına bilgi veren yetkililere göre, fiziksel olarak erkek öğrencilerden ayrı tutulmaları koşuluyla derslere girmelerine izin veriliyor.

Celalabad kentindeki bir görgü tanığı da, bu hafta açılan devlet üniversitelerinden Nangarhar’a kadın öğrencilerin ayrı bir kapıdan alındığını gördüğünü söyledi.

Geçen yıl 15 Ağustos’ta Başkent Kabil ve ülkenin büyük bir kısmında kontrolü tekrar ele geçiren Taliban, “artık değiştiğini” iddia etmekle birlikte, kadınlara yönelik sert ve baskıcı politikalarına devam ediyor. Birçok kadının işe gitmesine izin vermediği gibi birçok eyalette de ortaöğrenim çağındaki kız çocukların okula gitmesine izin verilmiyor.

Bazı özel üniversiteler de tekrar açıldı, ancak birçoğunda kadın öğrencilere derslere girme izin verilmedi. Uluslararası toplumun, dış dünyanın yardımına ihtiyaç duyan Afganistan’a getirdiği en önemli koşul, kız çocukların ve kadınların eğitimine izin vermesi.

Birleşmiş Milletler, kadın öğrencilerin devlet üniversitelerine alınmasından duyduğu memnuniyeti dile getirerek, bu konuda resmi bir bilgiye sahip olduğu mesajını vermiş oldu.

Afganistan’daki Birleşmiş Milletler Temsilciliği, dün gece Twitter hesabından yaptığı açıklamada “Üniversitelerin 2 Şubat’ta tüm kadın ve erkek öğrencilere açılmaya başlamasını memnuniyetle karşılıyoruz. Tüm gençlerin eğitimde fırsat eşitliğine sahip olması için bu çok önemli” ifadesini kullandı.

Adının açıklanmaması koşuluyla bilgi veren bir yetkili, Reuters ajansına üniversitelere, kadın öğrencileri erkeklerden ayrı tutmak için ayrı sınıflar açılması ve farklı saatlerde derse alınmaları gibi seçenekler verildiğini söyledi.

Nangarhar Üniversitesi Rektörü Khalil Ahmad Bihsudwal, Reuters ajansına üniversiteye devam eden kadın ve erkek öğrencilerini farklı sınıflarda okutacaklarını bildirdi. Birçok eyalette de bu yöntem uygulanıyor.

Afganistan’da bugün sadece daha sıcak bölgelerdeki üniversiteler açıldı. Başkent Kabil de dahil olmak üzere, daha soğuk bölgelerdeki üniversitelerin 26 Şubat’ta açılması bekleniyor.

Paylaşın

BioNTech-Pfizer’dan Beş Yaş Altı Çocuklar İçin Aşı Başvurusu

İlaç şirketleri BioNTech ve Pfizer, birlikte geliştirdikleri koronavirüs aşısının beş yaşın altındaki çocuklara da yapılabilmesi için Amerika Birleşik Devletleri (ABD) İlaç Dairesi’ne (FDA) acil ruhsat başvurusunda bulundu.

Altı aylık bebeklerden dört yaşındaki küçük çocuklara kadar olan yaş aralığını kapsayan başvuru onaylandığı takdirde, BioNTech/Pfizer aşısı dünya üzerinde bu yaş grubuna uygulanacak ilk aşı olacak.

Pfizer’ın konuyla ilgili sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, başvurunun FDA’nin talebi üzerine yapıldığı bildirildi:

BioNTech’in de yine sosyal medyadan yaptığı açıklamada da, şirketin CEO’su Uğur Şahin’in şu sözlerine yer verildi:

“Aşımız, 5 yaşından başlayarak tüm yaş grupları için çok sayıda klinik denemede ve gerçek dünya araştırmalarında olumlu bir güvenlik, tolere edilebilirlik ve etkinlik profili göstermiştir. Yetki verilirse, ebeveynlere 6 ay ila 4 yaş arasındaki çocuklarını Kovid 19’dan ve enfeksiyonun potansiyel ciddi sonuçlarından korumaya yardımcı olma fırsatı sunma olasılığı konusunda çok heyecanlıyız.”

ABD İlaç Dairesi ise BioNTech/Pfizer’ın başvurusunu yayınladığı bir mesajla kamuoyuna duyururken, konunun 15 Şubat’ta görüşüleceğini bildirdi. FDA’nın geçici başkanı Janet Woodcock, “Bu yaş grubundaki çocuklar için güvenli ve etkili bir aşıya sahip olmak kurumumuz için bir önceliktir” ifadelerini kullandı.

Söz konusu başvuru aşının iki dozunu kapsıyor. Pfizer CEO’su Albert Bourla bu sayede ailelerin, “Üçüncü doz için olası bir ruhsatı beklerken, çocuklarına Kovid 19 aşısı yaptırma fırsatına kavuşabileceğini” dile getirdi.

FDA, Ocak ayı başında da 12 yaşın üstündeki çocuklara hatırlatma dozu yapılmasını onaylamış ve aynı onayın 5-12 yaş arasında, bağışıklık sistemi çok zayıf çocuklar için de geçerli olduğunu duyurmuştu. Bu yaş grubundaki çocuklara yapılan aşıların dozajı, olası yan etkileri sınırlandırmak adına Pfizer tarafından düşürüldü. Ruhsat başvurusu yapılan 4 yaşın altındaki çocuklar için üç mikrogramlık bir doz öngörülürken, bu doz 5-12 yaş grubunda 10 mikrogram, 12 yaşın üstündeki çocuklarda ise 30 mikrogram seviyesinde bulunuyor.

CDC’nin de onayı gerekiyor

FDA’nın gerekli acil ruhsatı vermesi durumunda konu ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin (CDC) danışma komisyonu tarafından da ele alınarak, aşının tavsiye edilip edilmeyeceğine karar verilecek.

FDA ve CDC yaklaşık üç ay önce BioNTech/Pfizer aşısının 5-12 yaş arası çocuklara da yapılmasına onay vermiş olmasına rağmen ABD’de söz konusu yaş grubunda aşı olanların sayısı oldukça az. CDC verilerine göre bu gruptaki çocukların yüzde 30’u en az bir kez aşı olmuş durumda. İki aşı olanların oranı ise yaklaşık yüzde 22.

ABD’de yetkililere göre çocukların Kovid 19 hastalığını daha hafif geçirmeleri ve bazı ailelelere göre, aşının riskinin faydalarından fazla olması nedeniyle aşılama oranı bu yaş grubunda düşük bir seyir izliyor.

Aşısız çocukların da koronavirüse yakalanıp ağır bir hastalık geçirebildiği ABD’de, özellikle de Omicron varyantının etkili olduğu dönemde görüldü. CDC verilerine göre pandeminin başlangıcından bu yana ülkede 4 yaş ve altındaki yaklaşık 400 çocuk koronavirüs dolayısıyla hayatını kaybetti.

Paylaşın

NATO, Doğu Avrupa’ya Askeri Yığınak Yapıyor!

Rusya’nın Ukrayna sınırına 100 binden fazla asker yığmasının ardından olası bir operasyona karşı NATO ülkeleri de önlemler alıyor. Müttefik ülkeler, Doğu Avrupa’ya asker, savaş uçakları ve savaş gemileri gönderiyor.

Son olarak Danimarka Hava Kuvvetleri’ne ait 4 savaş uçağı, NATO’nun Baltık bölgesindeki savunma gücünü arttırmak üzere geçtiğimiz hafta Litvanya’ya gitti. NATO, 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinden bu yana Estonya, Litvanya, Letonya ve Polonya’ya 4 ila 5 bin civarında asker gönderdi.

ABD askerleri

ABD de 8 bin 500 askeri bölgeye göndermek üzere hazır hale getirdi. ABD Başkanı Joe Biden, “ABD askerlerini Doğu Avrupa ve NATO ülkelerine yakın zamanda göndereceğim” dedi.

ABD’nin hali hazırda Avrupa’da konuşlandırdığı on binlerce askeri bulunuyor. Bu birlikler çoğunlukla Almanya ve İngiltere’deki üslerde bulunuyor. Buradaki askerlerin de gerekli olması halinde Doğu Avrupa ülkelerine gönderilebileceği belirtiliyor.

NATO müttefikleri

Fransa, Romanya’ya yüzlerce asker gönderme planını açıkladı. Fransa Savunma Bakanı Florence Parly, yaptığı açıklamada, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un belirttiği üzere Fransa’nın Doğu Avrupalı müttefiklere destek vermeye devam edeceğini söyledi.

İspanya, Hollanda ve Almanya da Doğu Avrupa’ya asker, savaş uçakları ve savaş gemileri göndermeyi değerlendirdiklerini açıkladı.

Tanksavar mermileri

İngiltere, Ukrayna’ya şu ana kadar 2 bin civarında tanksavar mermisi gönderdi. İngiltere’nin bu hafta da NATO görevi çerçevesinde bölgeye askeri yığınağını arttırması bekleniyor. İngiltere’nin bölgeye gönderme taahhüdünde bulunduğu bin 150 askerinin sayısını da iki katına çıkarması bekleniyor. Bu hafta ayrıca İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın da Ukrayna’ya gitmesi planlanıyor. Johnson ayrıca Rusya lideri Vladimir Putin’le de bir telefon görüşmesi gerçekleştirecek.

İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace, son olarak yaptığı açıklamada, İngiltere’nin bölgeye asker göndermesinin Moskova’ya bir mesaj niteliği taşığını söyledi

Caydırıcılık

Tüm bu hazırlıklara karşın NATO, Ukrayna’ya doğrudan asker göndermeyi planlamıyor. Uzmanlar, söz konusu yığınakların, Rusya’yı olası bir Ukrayna operasyonundan vazgeçirmek üzere yapılan bir hazırlık olduğu değerlendirmesini yapıyor.

Belarus tehdidi

Rusya, bu hafta Belarus’la birlikte yapacağı askeri tatbikat gerekçesiyle bu ülkeye de binlerce asker gönderdi. Yetkililer, buradaki askerler ve mühimmatın olası bir Ukrayna operasyonunda devreye girmek üzere hazırlandığını belirtiyor.

Rusya’ysa bu hazırlıklarına karşın Ukrayna’ya yönelik askeri bir operasyona girişeceği iddialarını ısrarla reddediyor. Rusya, ABD ve Batılı ülkelerden yazılı olarak ilettiği güvenlik kaygılarına karşılık verilmesi ve gerekli adımların atılmasını istiyor.

Rusya, Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya üye olmasına ve NATO güçlerinin sınırlarına kadar yaklaşmasına şiddetle karşı çıkıyor.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü: İsrail, Filistin’de İnsanlığa Karşı Suç İşliyor

Uluslararası Af Örgütü, bugün oldukça sert yeni bir rapor yayımladı ve İsrail yetkililerinin Filistinlilere yönelik işledikleri suça resmen “apartheid” (sistemsel ayrımcılık) dedi. Uluslararası Af Örgütü “apartheid insanlığa karşı işlenen bir suçtur” hatırlatmasında bulunarak, bu suçu işleyen İsrail’in hesap vermesi gerektiğini belirtti.

Araştırma, İsrail’in Filistinlilerin haklarını kontrol ettiği tüm bölgelerde, Filistin halkına karşı nasıl bir baskı ve tahakküm sistemi uyguladığının ayrıntılarına yer veriyor. Bu suçun İsrail ve İşgal Altındaki Filistin Toprakları ile yerinden edilerek diğer ülkelere sığınan Filistinlileri kapsayacak kadar geniş olduğunun altı çiziliyor.

İsrail’in Apartheid Rejimi: Filistinlilere Yönelik Irksal Ayrımcılık ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar başlıklı 280 sayfalık kapsamlı rapor; Filistinlilerin topraklarına ve mülklerine kitlesel boyutta el koyma, zorla yerinden etme, hukuka aykırı öldürmeler, aşırı sert dolaşım kısıtlamaları ve Filistinlileri uyruk ve vatandaşlıktan yoksun bırakmanın, uluslararası hukuk gereğince apartheid kapsamına giren bir sistemin unsurları olduğunu belgeliyor. Bu sistem ihlallerle sürdürülüyor ve Uluslararası Af Örgütü bu ihlallerin Roma Statüsü’nde ve Apartheid Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme’de (Apartheid Sözleşmesi) tanımlandığı haliyle insanlığa karşı işlenen bir suç olarak apartheid suçu oluşturduğu tespitinde bulunuyor.

Evrensel yargı yetkisini kullanın

Uluslararası Af Örgütü, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM), İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda süregelen soruşturmasında apartheid suçunu değerlendirme çağrısı yapıyor ve tüm devletleri, apartheid suçunun faillerini adalet önüne çıkarmak üzere, evrensel yargı yetkisini kullanmaya çağırıyor.

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard konu hakkındaki açıklamasında, “Raporumuz, İsrail’in apartheid rejiminin gerçek boyutlarını ortaya koyuyor. Filistinliler ister Gazze’de, ister Doğu Kudüs’te yaşasınlar, ister El Halil’de, isterse de İsrail’de, yaşadıkları her yerde aşağı bir ırksal grup muamelesi görüyor ve haklarından sistematik olarak yoksun bırakılıyorlar. İsrail’in, kontrolü altındaki tüm bölgelerde açıkça apartheid kapsamına giren; mekansal ayrıştırma, mülksüzleştirme ve dışlama politikaları uyguladığını tespit ettik. Uluslararası toplum harekete geçmekle yükümlüdür” dedi. Callamard, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Milyonlarca insanı kurumsallaşmış ve uzun vadeli ırkçı baskılara maruz bırakmak etrafında şekillenen bir sistem hiçbir şekilde haklı gösterilemez. Dünyamızda apartheid rejimine yer yoktur. İsrail’e anlayış göstermeyi seçen devletler kendilerini tarihin yanlış tarafında bulacaklar. İsrail’e silah temin etmeye devam eden ve onu BM’de hesap vermeye karşı koruyan devletler uluslararası hukuk düzenini baltalayarak apartheid sistemini destekliyor ve Filistin halkının acılarını daha da artırıyor. Uluslararası toplum, İsrail’in apartheid rejiminin hakikatiyle yüzleşmeli ve adalet doğrultusunda bugüne kadar utanç verici bir biçimde başvurulmamış olan yolları takip etmelidir.”

Apartheid’ı tanımlamak

Apartheid sistemi, bir ırksal grubun diğer bir ırksal grup üzerinde kurduğu kurumsallaşmış baskı ve tahakküm rejimidir. Ciddi bir insan hakları ihlalidir ve uluslararası kamu hukuku uyarınca yasaktır. Uluslararası Af Örgütü’nün dış uzmanlara danışarak gerçekleştirdiği kapsamlı araştırma ve hukuki incelemeye göre İsrail; yasalar, politikalar ve pratikler aracılığıyla Filistinlilere karşı böyle bir sistem uyguluyor ve İsrail’in uzun süreli, zalimane ve ayrımcı muamelesi bunlar yoluyla sağlanıyor.

Uluslararası ceza hukukunda, bir baskı ve tahakküm sistemi içerisinde, bu sistemi sürekli kılmak kastıyla işlenen belirli hukuka aykırı fiiller, insanlığa karşı işlenen apartheid suçu teşkil eder. Bu fiiller Apartheid Sözleşmesi’nde ve Roma Statüsü’nde tanımlanmıştır ve hukuka aykırı öldürme, işkence, zorla yerinden etme ve temel hak ve özgürlüklerden yoksun bırakma bunlar arasındadır.

Uluslararası Af Örgütü, İsrail’e nazaran İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda daha sık ve daha şiddetli bir biçimde meydana gelseler de İsrail’in kontrol ettiği tüm bölgelerde, Apartheid Sözleşmesi ve Roma Statüsü’nce yasaklanan fiilleri belgeledi. İsrail yetkilileri Filistinlileri temel hak ve özgürlüklerinden kasten yoksun bırakmak için İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda aşırı sert dolaşım kısıtlamaları uygulamayı, İsrail’de yaşayan Filistinli topluluklara devamlı olarak ayrımcı nitelikte yetersiz yatırımlar yapmayı ve mültecilerin geri dönüş hakkını engellemeyi kapsayan çok çeşitli uygulamaları devreye sokuyor. Rapor ayrıca hem İsrail’de hem de İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda zorla yerinden etme, idari gözaltı, işkence ve hukuka aykırı öldürmeleri belgeliyor.

Uluslararası Af Örgütü bu fiillerin Filistin halkına yönelik sistematik ve yaygın saldırıların bir parçası olduğunu ve bir baskı ve tahakküm sistemini sürekli kılma kastıyla işlendiğini tespit etti. Bu nedenle insanlığa karşı işlenen apartheid suçu teşkil etmektedir.

İsrail’e kapsamlı silah ambargosu uygulayın

Filistinli protestocuların hukuka aykırı bir biçimde öldürülmesi, İsrail yetkililerinin müesses nizamı sürdürmek için nasıl yasaklı fiillere başvurduğunu gösteren belki de en açık örnektir. 2018’de Gazze’de, Filistinliler her hafta, İsrail sınırı boyunca, mültecilerin geri dönüş hakkını ve ablukanın kaldırılmasını talep eden protestolar gerçekleştirmeye başladı. İsrail’in kıdemli yetkilileri daha protestolar başlamadan duvara yaklaşacak Filistinlilerin vurulacağı uyarısında bulundu. 2019 sonu itibariyle İsrail güçleri 46’sı çocuk 214 sivili öldürmüştü.

Uluslararası Af Örgütü, raporunda belgelediği üzere, Filistinlilerin sistematik olarak hukuka aykırı bir biçimde öldürüldüğü göz önüne alındığında, BM Güvenlik Konseyi’ni İsrail’e kapsamlı bir silah ambargosu uygulamaya çağırıyor. Binlerce Filistinlinin İsrail güçleri tarafından hukuka aykırı olarak öldürüldüğü düşünüldüğünde ambargo, tüm silahların ve mühimmatın yanı sıra kolluk ekipmanını da kapsamalıdır. BM Güvenlik Konseyi ayrıca apartheid suçunda en sıklıkla işaret edilen İsrail yetkilileri hakkında malvarlığını dondurmak gibi planlı yaptırımlar da uygulamalıdır.

Filistinlilere demografik bir tehdit muamelesi yapılıyor

İsrail, 1948’de kurulduğundan bu yana Yahudilerden oluşan bir demografik çoğunluk sağlama ve bunu sürdürme politikasının yanı sıra toprakların ve kaynakların kontrolünü Yahudi İsraillilerin yararına en üst düzeye çıkarma politikası izledi. 1967’de İsrail bu politikayı Batı Şeria ve Gazze’yi de kapsayacak şekilde genişletti. Bugün, İsrail’in kontrol ettiği tüm topraklar hâlâ Filistinlilerin aleyhine, Yahudi İsraillilere avantaj sağlayacak şekilde idare edilirken Filistinli mülteciler dışlanmaya devam ediyor.

Uluslararası Af Örgütü, Filistinliler gibi Yahudilerin de kendi kaderini tayin hakkını talep ettiğini kabul etmekte ve İsrail’in Yahudilerin vatanı olma arzusuna itiraz etmemektedir. Benzer şekilde, İsrail’in kendisini “Yahudi devleti” olarak adlandırmasının başlı başına baskı ve tahakküm kurma kastına işaret ettiğini düşünmemektedir.

Fakat, Uluslararası Af Örgütü’nün raporu, art arda gelen İsrail hükümetlerinin Filistinlileri demografik bir tehdit gibi değerlendirdiğini ve hem İsrail’de hem de İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda varlıklarını ve toprağa erişimlerini kontrol etmeye ve azaltmaya dönük uygulamalara başvurduğunu gösteriyor. Bu demografik amaçlar, İsrail’in ve Doğu Kudüs’ü de kapsayan Batı Şeria’nın topraklarını “Yahudileştirme”ye dönük resmi planlarla ortaya konuluyor ve bu planlar binlerce Filistinliyi zorla yerinden edilme riski altına sokmayı sürdürüyor.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

AB’den ‘Hatırlatma Dozu Olmayanlar Aşısız Sayılacak’ Kararı

Avrupa Birliği’nde (AB) iki doz aşı olmuş kişilerin “tam aşılı” statüsü dokuz ayla sınırlandırıldı. Bu süre içinde hatırlatma dozu olmayanlar aşısız sayılacak. Hatırlatma dozunun kaç ay geçerli olacağı ise düzenlemede yer almıyor.

AB’de iki doz aşısını yaptırmış kişilerin aşı sertifikaları dokuz ay geçerli sayılacak. Bugün yürürlüğe giren düzenlemeyle, ikinci doz aşıdan ya da tek dozluk Johnson&Johnson aşısından sonra 270 gün içinde hatırlatma dozunu olmayanların AB çapındaki aşı sertifikası geçersiz hale gelecek ve aşısız muamelesi görecekler.

AB Komisyonu’nun adaletten sorumlu üyesi Didier Reynders, yeni düzenlemenin “hatırlatma dozu olmanın önemini vurguladığını” belirterek aşıların geçerlilik süresi konusunda ortak bir kural bulunmasının AB içinde seyahatleri kolaylaştıracağını kaydetti.

Kural sadece bir ülkeye girişlerde geçerli olacak, restoran, sinema ya da sosyal etkinliklere girişlerde ek test gerekip gerekmediği konusunda üye ülkelerin kendi düzenlemeleri geçerli olmaya devam edecek.

Hatırlatma dozu ne kadar geçerli olacak?

AB Komisyonunun kararı, Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi’nin (ECDC) tavsiyesi sonrasında geldi. ECDC, aşıların etkisinin zamanla azaldığına işaret ederek ikinci dozdan sonra altı ay içinde hatırlatma dozu olunması ile ilgili tavsiyede bulunmuştu.

AB, üye ülkelerde aşılama kampanyalarına zaman tanınması amacıyla, tavsiye edilen altı aylık sürenin üzerine üç ay daha eklemiş oldu. AB çapında geçerli aşı sertifikasının hatırlatma dozu sonrasında ne kadar süreliğine geçerli olacağı ise düzenlemede yer almıyor.

Paylaşın

BMGK’da ABD İle Rusya Arasında Sert Ukrayna Tartışması

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK), Rus ve Amerikalı temsilciler arasında sert tartışmalar yaşandı. ABD’li temsilci askeri hareketliliğin onlarca yıldır Avrupa’da görülen en büyük yığınak olduğunu söyledi. Rus temsilci ise ABD’yi histeriyi körüklemek ve Rusya’nın iç işlerine kabul edilemez bir müdahalede bulunmakla suçladı.

Dünya gündeminin ilk sıralarında yer alan Ukrayna krizi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde görüşüldü. Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) konuyla ilgili çağrısına karşı çıkan ve toplantının yapılmasını engellemek isteyen Rusya’nın bu yöndeki çabalarına rağmen, BMGK’nin daimi ve geçici 15 üyesinden 10’unun kabul etmesi üzerine açık oturuma geçildi.

Oturumda konuşan Rusya’nın BM Daimi Temsilcisi Vasili Nebenzia, söz konusu toplantının yapılması için başvuruda bulunan ABD’yi “histeriyi körüklemekle” suçladı ve bu ülkenin, “asılsız suçlamalarla uluslararası toplumu yanıltmak” istediğini öne sürdü.

Nebenzia’nın ardından söz alan ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield ise, Rusya‘nın bu ithamlarına karşı çıkarak, Moskova’nın Ukrayna sınırına 100 binden fazla asker yığmasının, “Uluslararası güvenlik için bir tehlike olduğunu” dile getirdi. Thomas-Greenfiled ayrıca, Rusya’nın Belarus’ta, Ukrayna sınırına yakın bölgelerdeki asker sayısını artırmayı planladığını öne sürdü. Bölgede halihazırda 5 bin Rus askeri bulunduğunu ifade eden Thomas-Greenfield, “Elimizde, Rusya’nın bu varlığı Şubat ayı sonuna kadar 30 bin askere çıkarmayı planladığına dair kanıtlar var” dedi.

“Askerler tatbikat için naklediliyor”

ABD’nin bu iddiasına yanıt veren Vasili Nebenzia ve Belarus’un BM Daimi Temsilcisi Valentin Rybakov ise, Rusya ile Belarus’un düzenli bir biçimde ortak tatbikat yaptığını ve söz konusu birlik naklinin de Şubat ayı içinde yapılması planlanan tatbikatla ilgili olduğunu dile getirdi.

Rusya’nın BM Daimi Temsilcisi Vasili Nebenzia diğer yandan, Batılı ülkelerin, Rusya’nın Ukrayna sınırına 100 binden fazla asker yığdığı iddiasına da karşı çıkarak, bu iddianın dayanağının ne olduğunu sordu. Nebenzia, ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgal etmek için, bu ülkede kitle imha silahları bulunduğuna dair sözde deliller sunduğunu ancak bunların daha sonra yalan olduğunun görüldüğünü belirtti.

Ukrayna’nın BM Daimi Temsilcisi Sergey Kislitsa ise konuşmasında, Ukrayna krizinin çözümü için öncelikle, ülkenin doğusundaki Donbas bölgesinde ateşkes sağlanması gerektiğini ifade etti. Rusya‘nın, BMGK’nın beş daimi üyesinden biri olması sıfatıyla, Birleşmiş Milletler’de alınan ve Konsey’e gelen tüm kararlar üzerinde veto hakkı bulunuyor.

Biden’dan Rusya’ya bir uyarı daha

ABD Başkanı Joe Biden ise Rusya’ya bir kez daha krizi diplomatik yollardan çözme tavsiyesinde bulunarak, Moskova’nın “Diplomasiden ayrılıp Ukrayna’ya saldırması durumunda bunun sorumluluğunu yükleneceğini ve sonuçlarını da hesaba katması gerektiğini” dile getirdi.

Batılı devletler, 2014 yılında Kırım’ı ilhak eden Rusya’nın şimdi de Ukrayna’nın doğu bölgelerine girme hazırlığı içinde olduğunu savunuyor. Rusya ise böyle bir saldırı planının olmadığını ancak kendini NATO tehdidi altında gördüğünü belirtiyor.

İngiltere’nin yaptırım tehdidi

İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss ise Pazartesi günü yaptığı açıklamada, İngiltere hükümetinin, Rusya’nın Ukrayna’ya girmesi durumunda bu ülkeye uygulanan yaptırımları sertleştirmeyi planladığını duyurdu. Hükümetin konuyla ilgili, geniş bir yelpazede yaptırım hedefleri olan bir yasa hazırlığı içinde olduğunu belirten Truss, “Bunlar, Rusya’ya karşı bugüne dek uygulanan en ağır yaptırımlar olacak” söyleminde bulundu.

Bu arada Danimarka ve Polonya Ukrayna’ya askeri malzeme yardımında bulunmaya hazır olduğunu bildirdi. Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen, “Ukrayna’ya asker göndermelerinin söz konu olmadığını, ancak bu ülkeyi askeri teçhizat ile desteklemeye hazır olduklarını” ifade etti. Polonya ise  komşusu Ukrayna’ya mühimmat desteğinde bulunabileceğini açıkladı. Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki Salı günü resmi temaslarda bulunmak üzere Ukrayna’nın başkenti Kiev’e gidecek.

ABD’den vatandaşlarına “Belarus’tan çıkın” talimatı

ABD Dışişleri Bakanlığı, Ukrayna krizi nedeniyle Belarus’ta yaşayan ABD kamu görevlilerinin ailelerine “ülkeyi terk edin” çağrısında bulundu. Bakanlık ayrıca tüm vatandaşlarına, “Belarus’un Ukrayna sınırındaki olağan dışı ve rahatsız edici askeri varlığı ve tutuklanma riski sebebiyle bu ülkeye seyahat etmeme” tavsiyesinde bulunarak, bölgede durumun “öngörülemez” ve “gerginliğin yüksek” olduğunu ifade etti.

Washington kısa süre önce de, Kiev’deki ABD diplomatlarına, aileleri ile birlikte ülkeyi terk etme talimatı vermiş ve bunu “Süregelen Rus askeri operasyonu tehdidi” ile gerekçelendirmişti.

Paylaşın

Brezilya’da Şiddetli Yağışlar 21 Can Aldı

Brezilya’nın güneyindeki Sao Paulo eyaletinde etkili olan sağanak yağış nedeniyle en az 21 kişi yaşamını yitirirken, bir çok kişi de yaralandı. Sağanak yağmur nedeniyle yaklaşık 500 aile konutlarını terk etmek zorunda kaldı.

Brezilya meteoroloji hizmetleri, halkı yoğun yağışların Salı gününe kadar eyalet genelinde yağmaya devam edebileceği konusunda uyardı ve dikkatli olunması gerektiğini tavsiye etti.

Sao Paulo eyaletinde en kötü etkilenen bölgelerden bir tanesi Franco da Rosha mahallesi oldu. Burada heyelan yüzünden 4 kişi hayatını kaybetti, 6 kişi ise kurtarıldı. Sao Paulo’da olumsuz etkilenen bazı diğer bölgeler ise Caieiras, Aruja, Francisco Morato ve Embu das Artes oldu.

Sao Paulo Valisi Joao Doria, sele maruz kalan bölgelerin havadan incelemesini yaptıktan sonra 2,8 milyon dolarlık acil durum fonu sağlanacağını söyledi. Bölgedeki itfaiyeciler ve sağlık çalışanları saatlerce çamurlu alanlarda kayıp insanları aradı, ancak yetkililer hala 14 kişinin bulunamadığını belirtti.

Franco da Rocha Belediyesi, sel riski olan bölgelerde yaşayanların evlerinden ayrılmasını; aileleri ve arkadaşları ile kalmasını önerdi.

İklim değişikliğinin etkisi

Birkaç aydır yaşanan sağanak yağışlar Brezilya’nın bazı diğer bölgelerini de etkiledi, onlarca kişi hayatını kaybetti ve binlerce kişi yaşadıkları yerden ayrılmak zorunda kaldı.

Ülkede yağış sezonu başladığından bu yana, Bahia ve Minas Gerais eyaletlerinde sağanak yağışlar sebebiyle 40’tan faza kişi hayatını kaybetti. Geçtiğimiz ay Minas Gerais eyaletindeki bir madende yaşanan sel, en az 15 kişi hayatını kaybetmesine neden oldu.

Meteorologlar, yaşanan aşırı yağışın olaylarının her yaz gerçekleşen ve sağanak yağışa neden olan Güney Atlantik Yakınsama Bölgesi (SACZ) hava olayından kaynaklandığını söylüyor. Uzmanlar iklim değişikliğinin de aşırı hava olayları üzerinden büyük bir etkisi olduğunu belirtiyor.

Paylaşın

BM’den Dikkat Çeken ‘Taliban Cinayetleri’ Raporu

Afganistan’da geçen yıl Ağustos ayında iktidarı ele geçiren Taliban’ın, ülkede bugüne dek 100’den fazla eski hükümet görevlisi ile uluslararası askeri güçler için faaliyet gösteren çalışanı öldürdüğü bildirildi.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres tarafından hazırlanan ilgili raporda, Taliban’ın eski hükümet görevlileri ile silahlı kuvvetler mensupları için “Genel af ilan edeceğini açıklamış olmasına rağmen, BM’ye cinayetler ve insanların zorla yok edilmesine dair inandırıcı suçlamalar ulaştığı” ifade edildi.

Raporda, söz konusu cinayetlerin üçte ikisinin, “Kamu kurumlarını fiilen ele geçirmiş olan güçler ve onların müttefikleri tarafından, herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın işlendiği” vurgulanırken; bunun yanı sıra, “İnsan hakları savunucuları ile medya çalışanlarının mütemadiyen saldırı, sindirme, baskı, keyfi tutuklamalar, kötü muamele ve cinayetlere maruz kaldığı” duyuruldu.

Taliban’ın barışçıl protesto gösterilerine karşı sert tutumu ve her yaştan kadınlarla kız çocuklarının iş ve eğitim hayatına katılımını kısıtlayan tavrı da BM raporunda konu edildi.

Ülkede açlık krizi

Radikal İslamcı Taliban, iktidarı ele geçirdiği günden bu yana dışarıya karşı, 1996-2001 yılları arasında yine iktidarda olduğu döneme göre daha ılımlı bir çizgide olduğu izlenimini vermeye çalışıyor. Ağır bir insani krizin yaşandığı Afganistan’da BM verilerine göre halkın yarısından fazlası içinde bulunduğumuz kış mevsimini açlıkla mücadele içinde geçiriyor.

Afganistan bütçesinin yüzde 80’ine tekabül eden dış yardımlar, Taliban’ın yönetimi ele almasının ardından dondurulmuştu. Batılı ülkeler bu yardımların yeniden başlaması için, uluslararası toplum tarafından tanınmayan Taliban hükümetinden insan haklarına saygı göstermesini talep ediyor.

Paylaşın

Yemen Savaşı’nda Yüzlerce Çocuk Asker Yaşamını Yitirdi

2020 yılında Yemen Savaşı’nda Husi isyancıların saflarına katılan yaklaşık 1500 çocuğun yaşamını yitirdiği açıklandı. Ayrıca, onbinlerce yetişkin de çatışmaların doğrudan bir sonucu olarak ölürken, milyonlarca kişi evlerinden oldu ve açlık sınırında yaşıyor.

Birleşmiş Milletler, 2020 yılında Yemen’de Husi isyancıların saflarına kattığı yaklaşık 1500 çocuğun öldüğünü, geçen yıl da yüzlerce çocuk savaşçının hayatını kaybettiğini söyledi.

Güvenlik Konseyi’ne sunulan raporda uzmanlar, isyancıların hala çocukları silah altına aldığını, yaz kampları ve camileri de ideolojilerini yaymak için kullandıklarını belirtti.

Raporda ayrıca, Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun düzenlediği hava saldırılarının da hala çok sayıda sivilin ölümüne yol açtığı vurgulandı.

Savaşın başladığı 2015’ten bu yana 10 binden fazla çocuk hayatını kaybetti. Onbinlerce yetişkin de çatışmaların doğrudan bir sonucu olarak ölürken, milyonlarca kişi evlerinden oldu ve açlık sınırında yaşıyor.

300 sayfalık raporda uzmanlar, Husilerin silah altına almasından sonra 2020’de hayatını kaybeden çocukların adının bulunduğu 1406 kişilik bir liste aldıklarını belirtti. 2021’in Ocak-Mayıs ayları arasında ise 561 çocuk öldü.

Associated Press’in haberine göre raporda “Çocuklara Husilerin sloganı ‘Amerika’ya ölüm, İsrail’e ölüm, Yahudilere lanet, zafer İslam’ın’ sloganını atma talimatı veriliyor. Bir kampta, yedi yaşındaki çocuklara silah temizleme ve roketlerden kaçınma öğretildi” denildi.

Raporda, traflara okulları, yaz kamplarını ve camileri çocukları silah altına almak için kullanmama çağrısı yapıldı ve çağrıya uymanlara ambargo konulması istendi.

Çalışmada ayrıca, başken Sana’da karmaşık bir aracılar şebekesi kullanarak, silah sistemleri için kritik parçaları elde ettiği vurgulandı.

Husilerin Birleşik Arap Emirlikleri’nde düzenlediği insansız hava aracı saldırısının ardından, çatışmalar yoğunlaştı. 21 Ocak’ta, kuzeybatıdaki Saada’da Husilerin elindeki bir gözetim merkezine düzenlenen hava saldırısında 70’ten fazla kişi ölmüştü.

Paylaşın

Kuzey Kore’den Ocak Ayında Yedinci Füze Denemesi

Kuzey Kore, Japonya Denizi’nde yeni bir füze denemesini gerçekleştirdi. Güney Kore, denemenin Pazar günü Kuzey Kore’nin doğu kıyısı açıklarında yerel saatle 07.52’de (22:52 GMT) gerçekleştiğini bildirdi.

Japonya Denizi’nde gerçekleştirilen denemelerde orta menzili füzeler 2 bin km yüksekliğe ulaştı. Japonya, Güney Kore ve ABD füze denemelerini kınadı.

Birleşmiş Milletler (BM) balistik ve nükleer silah denemelerini yasaklasa ve katı yatırımlar uygulasa da Kuzey Kore düzenli olarak bu yasağa karşı çıkıyor. Ülke lideri Kim Jong-un da ülkesinin savunmasını güçlendirme sözü veriyor.

Uzmanlara göre, füze denemelerinin arkasında küresel ve bölgesel güçlere sert mesajlar vermek dahil birçok neden yatıyor.

Bu nedenlerden bir diğeri de Kim Jong-un’un ABD’yi uzun süredir durdurulan nükleer görüşmeleri için yeniden masaya çekmek istemesi. Ayrıca ülke yönetiminin yeni mühendislik ve askeri komuta sistemlerini test etmek için de pratiğe ihtiyacı var.

Füze denemelerinin Çin’deki olimpiyatlardan ve Mart’taki Güney Kore seçimlerinden önce olması da manidar bir zamanlama olarak görülüyor.

Öte yandan Kuzey Kore ekonomisi de gerek ABD’nin öncülüğünde yaptırımları gerek koronavirüs salgını ve gerekse de yıllar süren kötü yönetim nedeniyle zor zamanlar yaşıyor.

ABD’den uyarı

Güney Kore, denemenin Pazar günü Kuzey Kore’nin doğu kıyısı açıklarında yerel saatle 07.52’de (22:52 GMT) gerçekleştiğini bildirdi.

Japon ve Güney Koreli yetkililer füzelerin 2 bin km yüksekliğe ulaştığını ve 30 dakika boyunca havada kalıp, 800 km uzaklığa gittiğini tahmin etti. ABD ise Kuzey Kore’ye “istikrar bozucu eylemlerden kaçınması” çağrısında bulundu.

Ocak ayı Kuzey Kore’nin füze programı için en yoğun aylardan birisi oldu. Bazı kısa mevzili füzeler de denize doğru fırlatıldı.

Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in, Kuzey Kore’nin mevcut denemelerinin 2017’de artan gerilimi hatırlattığını söyledi. O yıl Kuzey Kore, birkaç nükleer test gerçekleştirmiş ve Japonya üzerinden atılanlar da dahil olmak üzere en büyük füzelerini denemişti.

Güney Kore haber ajansı Yonhap’a göre bugün atılan füze, Kuzey Kore’nin 2017’de test ettiği Hwasong-12 füzesine benziyor. 2018 yılında Kim Jong-un, nükleer silahların veya uzun menzilli kıtalararası balistik füzelerin (ICBM’ler) test edilmesine ilişkin bir moratoryum (erteleme) ilan etti.

Ancak 2019 yılında ise Kuzey Kore lideri, artık moratoryuma bağlı olmadığını söyledi. ABD ise önceki füze denemelerine yanıt olarak Ocak ayının başlarında Kuzey Kore’ye yeni yaptırımlar uyguladı. İki ülke arasındaki müzakereler durdu.

‘Arka planda 4 neden var’

Uluslararası ilişkiler alanında çalışmalar yapan Dr. Daniel Pinkston, BBC’ye yaptığı değerlendirmede Kuzey Kore’nin füze denemeleri için 4 nedeni olduğunu söyledi.

Pinkston’a göre bunlardan ikisi yeni sistemleri test etmek için sahip olunan mühendislik ve askeri tatbikat nedenleri. Üçüncüsü farklı kesimlere siyasal mesajlar vermek. Sonuncusu ise füzeleri almak isteyecek yabancı müşteriler için reklam yapmak.

Pinkston, “Kuzey Kore, Çin, ABD ve BM Güvenlik Konseyi gibi büyük güçlere, aynı zamanda bölgesel düşmanlarına ve ayrıca Kore yarımadasına da mesaj veriyor olabilir” dedi. Güney Kore’de yaşayan ve Troy Üniversitesi’nde çalışan Dr. Pinkston konuyla ilgili görüşlerine şu sözlerle devam etti:

“Bir aydan biraz daha fazla bir süre içerisinde Güney Kore’de bir Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Dolayısıyla bu, Güney Kore’yi ve gelecek cumhurbaşkanının gözünü korkutmak için Kuzey Kore’nin geçmişteki hareketleriyle de tutarlı.

“Bir de elbette Kuzey Kore’deki halk var, ki bence pek çok insan bunu hafife alıyor. Kuzey Koreliler için bu, gücün, kararlığın ve iktidarın gücünü göstermenin bir yolu.”

Diğer analistlere göre ise bu ayın başında test edilen füzeler, Kuzey Kore’nin ABD ve Japonya’nın bu bölgede konuşlandırdığı maliyetli ve karmaşık füze savunma sistemlerini yenebilecek bir teknoloji geliştirdiğinin göstergesi.

Eski Güney Koreli deniz komutanı Profesör Kim Dong Yup, “Caydırıcı bir sistem inşa etmeye çalışıyorlar” dedi ve Kuzey Kore’nin asıl amacının saldırı olmayıp kendilerini savunmak olduğunu dile getirdi.

Bu arada Dış Politika ve Ulusal Güvenlik Merkezi’nde araştırma görevlisi olan Uk Yang, Reuters’e verdiği demeçte, “Kim, Olimpiyatların hemen öncesinde hem Washington hem de Pekin’e yaptırımlar konusunda baskı yapmak amacıyla testleri hızlandırıyor gibi görünüyor” dedi.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın